İstanbul Ansiklopedisi'inin son cildini
paylaşırken,
bir kaç söz eklemeyi düşündük ama Sayın İlber Ortaylı'nın
aşağıdaki iki makalesi her şeyi anlatıyor.
Alıntı:
Hiçbir şehrin nüfus kütüğü İstanbul kadar ilginç
olamaz
Ömrü boyunca bir İstanbul Ansiklopedisi meydana getirmek için
didindi. Hiçbir şehrin kütüğü bu kadar ilginç olamaz. Büyük abideler yanında
küçükleri, mezar taşları, güzel sokaklar, önemsiz sokaklar, ekabir ve
zenginlerin yanı başında fakirler, haneberduşlar bir arada. Marjinal insanın
hakkındaki kayıtlar ilk defa onun tarafından mahkeme kayıtlarından çıkartıldı,
yetmedi; bazı polislerin özel defteri bile ele geçirilip bakıldı. Bunu gerçi bir
Alman ve Fransız şehir tarihçisi de yapabilir, o daha fazlasını yaptı. O
muhitlerdeki halk şairlerinin destanlarını ve şiirlerini topladı, hatta
dedikodulara başvurdu. Üsküdarlı Razi veya Vasıf gibilerini bize tanıttı.
Bir gün Kumkapı’da bir meyhanede bir kocaman zarf unutmuş. Zarfı bulup
getiren çocuk (Erhan Eskici) bugün artık rastlamadığımız bir tip, sokakta gazete
satanlardan; getirdiği zarf tamamıyla “K” maddesiymiş. Sevinen üstat bu mühim
dosyayı bulup muhafaza eden ve kendine kadar getiren küçüğün ismini büyük şehrin
kütüğüne kaydediyor. Sonraki yıllarda da Almanya’ya işçi olarak gittiğini ilave
ediyor.
Bilinen dedikodunun aksine üstadın ansiklopedisi yarım
kalmadı, tamamdı;
“K” maddesi de hazırdı, başka maddeler de.
Sevgili Murat Bardakçı’nın pazartesi günkü yazısında hüzünlü bir tasvirle
belirttiği gibi “Para istemez, yeter ki şunu kaybolmadan basın” diye çaldığı
kapılardan ret cevabı geldiği için ansiklopedi G’ye kadar
basılabilmiş.
Reşad Ekrem
Koçu’nun romanları
"Romancı cahil olur, istediğini uydurur" hükmünün hakim olduğu ortamda,
Reşad Ekrem sağlam tarih bilgisine sahip bir
romancıydı Üstadın romanları bizim
bildiğimiz roman değildir; daha çok çeşni kazanmış bir vakayıname; hayat boyu
okuyup hatmettiği "Tayyarzade", "Hançerli Hanım" tipindeki 18. asır halk
hikayelerinin getirdiği bir üslup hakimdir. İşte cılız tarihi roman
edebiyatımızda, üstadı özgün ve lezzetli kılan niteliği de budur. Üstelik
"romancı tarihçiye sadık kalmak zorunda değil" tümcesini; "romancı cahil olup
istediğini uydurur" hükmüne çevirenlerin ortamında Reşad Ekrem, sağlam tarihi
bilgisiyle nesillere tarihi sevdirip tarih öğreten biridir. Ne garip bu yüzyılın
en velud (doğurgan) Türk tarih yazarlarından olan Koçu, meslekten tarih eğitimi
almasına ve Vefa Lisesi’nde tarih öğretmenliği yapmasına rağmen; derslerini
zevkle anlattığı ve dinlendiği söylenemezmiş; kaleminden akan hünerle bize halen
aranan bir külliyat bıraktı. Çocukluğumda okumayı söktüğüm yazlardan
birincisiydi. Hafta mecmuasında üstad Münif Fehim’in fırçasından çıkan
minyatürvari resimlerin altında İstanbul’un ünlü simalarını, kadınlarını
"İstanbul Masalları" başlığıyla anlatırdı. Zevkle okurdum; bir daha okurdum; bu
ülkenin tarihinde "Atlıases Kamer", "Mehmene Banu", "Tayyarzade" gibi tipleri de
büyük padişahlarımız ve komutanlarla birlikte öğrendim. Elli yıla yakın süre
geçti hâlâ Reşad Ekrem’i ara sıra okuyorum. Baştan sona tarayıp okuduğum bir
eser "İstanbul Ansiklopedisi"dir. Bu yarım kalan ansiklopedi İstanbul’un ve
sosyal tarihimizin en önemli kaynaklarındandır. İçindeki maddeler İstanbul’un
(kaybolan sokaklar) sadece yönetici sınıfını, aydın tabakasını anlatmaz; ama
şehrin haneberduşları, basit işçileri bugün artık yaşamayan ve onun kaleminden
çıkan canlı tasvirlerdir. Matbaada tanıdığı çalışkan bir mürettip, ünlü bir
profesör, Kumkapı’da meyhanede unuttuğu dosyayı bulup getiren gazete satıcısı
bir çocuk (Erhan Eskici), 19. asrın ünlü serserileri, halk şairleri, ulemadan,
vüzeradan, zürefadan tipler hepsi bu
ansiklopedidedir.
On üç yaşından beri
elde defter şehri gezen ve İstanbul’un kaybolan nice abidesini gün ışığına
çıkaran Prof. Semavi Eyice gibi milli alimimiz, on yedi yaşından beri, merhum
hocam Prof. Adnan Erzi ilk yazılarını, ki kıymetli maddelerdir, bu ansiklopedide
yayınlamışlardır. Erzi Hoca zaten bundan sonra pek yazı yazmamıştı. Gene Kevork
Pamukçuyan üstad İstanbul Ermeniliğini ilk bu eserde kıymetli maddelerle
tanıtmıştır. Koçu’nun "Yeniçeriler"i, eşsiz bir rehber olan "Topkapı Sarayı" ve
"İstanbul Ansiklopedisi", "Türk Giyim Kuşam Sanatı" tekrar
basılmalıdır.
Forsa Halil (16. yüzyılda
batakhane işleten ve bir dizi cinayet işleyen bir şebeke reisi), Erkek Kızlar
(muhtelif nedenlerle erkek kılığında erkek kimliğiyle yaşayan, hatta devlete
başkaldıran çeteler kuran kadınlar), Dağ Padişahları (Celali eşkıyasının ünlü
reislerinin hayatını anlatan en güzel roman), Kabakçı Mustafa, Patrona Halil;
yazarın ünlü romanlarıdır. Bu romanlar vakayinamelere dayanan gerçek tarihi
bilgileri şahane bir üslupla romanlaştırıyor. 18-19. asrın halk dili çeşnisi
var, roman okunduğunda devrin atmosferi ve çevresi okuyucunun beynine
yerleşiyor. Bu dili kapan kişi zaman makinesine binse; 15. asrın alimi, 18.
asrın devletlusu gibi kayıkçı esnafı ve rindmeşreb şairiyle de konuşur, onları
dinler, lezzet alır. Reşad Ekrem Koçu gençliğe devirler için geçerli bir
Türkçe’yi sevdiriyor ve giriş anahtarını veriyor. Koçu gibi tarihçi romancıların
her ulusun edebiyatında olması kolay değil; çünkü bizim en çok ihtiyacımız olan
unsur; yani tarihe olduğu gibi ve nesnel olarak bakmak, bu yazarın en birinci
özelliği: O eski cemiyet ne çok ahlaklı ve ahlaksız; o ülke ne cehennem ne de
cennet-i ala idi. Onlar bizim dedelerimiz ve özgün bir medeniyet ve yaşayışın
bireyleriydi, o ülke ise renkli bir imparatorluktu. Saydığımız şu beş romanı,
Reşad Ekrem’in diğer eserlerinin de basılması ve izlemesi gerekiyor. Doğan
Yayıncılık’ın bu gayretinin devamını dileriz.