Merhaba,
İsmim Bedirhan (Dehmen). Mimar Sinan GSÜ Sahne Sanatları Bölümü Çağdaş Dans ASD'de öğretim üyesiyim. Öncesinde sosyoloji (Boğaziçi Üniv. BA & MA) okuduğum için eleştirel erkeklik çalışmalarına dönük bir ilgim hep oldu. Duyurunuzu aldığımda beni heyecanlandıran ve yazmayı isteyeceğim bir başlık oluştu zihnimde. 15. sayının kapsamına girip girmeyeceğinden emin olmak için doğrudan size yazmak istedim.
Stephen Daldry'nin, işçi sınıfı erkek/lik kültü (ve krizi) ile baleye ve erkek bale dansçısına dönük (Ramsay Burt'un The Trouble with the Male Dancer makalesindeki ifadeyle) "sıkıntıyı", bir baba-oğul hikayesi arkaplanında buluşturduğu 2000 yapımı Billy Elliot filmi ile; Matthew Bourne'un 1995'ten beri aralıklarla sahnelenmeye devam eden, erkek kuğulardan oluşan corps de ballet'sinin yanında (erkek) Kuğu ile Prens karakterleri arasındaki homoerotik arzunun sahnelenmesiyle dans tarihinde kendine özgü bir yer edinen Kuğu Gölü balesinin ilişkisel ve eleştirel bir okumasını yapmayı düşünüyorum. İki yapıtı birbirine bağlayan noktalardan biri şu: Billy Elliot filminin final sahnesinde, yetişkin Billy'i kulisten sahneye yüksek bir jump yaparak girerken -ağır çekimde havada asılı halde- görürüz. Şüpheye yer bırakmayacak şekilde muzafferane ve affirmative bir finaldir. İşin cilvesi, filmin finalinde sahnelenen eser Matthew Bourne'un Kuğu Gölü balesidir, yetişkin Billy de (Adam Cooper) aslında Kuğu rolündedir.
Stephen Daldry bu finalle, Matthew Bourne'un erkek kuğularıyla meşhur Kuğu Gölü balesine, yalnızca her iki eseri de izlemiş olanların farkedebileceği bir selam gönderir ve metinlerarası bir okuma uzamı aralar. Bununla birlikte, Billy Elliot filmindeki Billy ile Matthew Bourne'un Kuğu Gölü balesindeki Kuğu karakterinin homososyal ve homoerotik arasındaki sınırı bulanıklaştırmak değilse de, aşmaktan "temkin eden" halleri dikkat çeker. Bedenledikleri bazı eril değerlerle birlilkte düşünüldüğünde, erkekliğin sınırları esneyen, müzakere edilen ancak kendisini teminat altına alma refleksi güçlü bir inşa/icra olduğu fikrini yankılar bu durum. Diğer yandan, Billy Elliot filminde Billy'nin trans-gender arkadaşı Michael'ın mevcudiyeti, her ne kadar liberal özgürlük ve çoğulculuk algısını kuruyor ve güçlendiriyorsa da; Billy'nin "tek aşkı"nın dans olduğu, sahne dışındaki cinsel arzusunun ise gizlendiği veya askıya alındığı bir denklemde mevcudiyet kazanır Michael. Matthew Bourne'un Kuğu Gölü balesindeki Prens ise, küçük yaşta babasını kaybetmiş, anne şefkatinden mahrum kalmış bir oğlan çocuğu olarak kurgulandığından, Susan Leigh Foster'ın Closets Full of Dances makalesindeki haklı eleştirisinde belirttiği gibi patetik gay klişesini ve gay yaşantısına dair heteronormatif önyargıları hatırlatır.
Yukarıda özetlediğim hatlarda hazırlanacak bir metni "
Masculinities on stage, masculinities in theatre and performance arts" başlığı altında düşünür müsünüz?
Eğer eserleri izlediyseniz veya yukarıdaki çerçeveden doğru aklınıza gelen sorular, önerebileceğiniz kuramsal çalışmalar ve kavramlar varsa lütfen paylaşmaktan çekinmeyin. Çok mutlu olurum.
İlginiz ve zamanınız için teşekkürler.
Bedirhan.
--
Bedirhan Dehmen (assoc. prof.)
Mimar Sinan Fine Arts University
Performing Arts Dept, Contemp. Dance