Ben sizi hiç sevmiyorum!

11 views
Skip to first unread message

cem karahan

unread,
Jun 16, 2011, 2:23:11 AM6/16/11
to kuranso...@googlegroups.com, Emin ONEN, onen....@gmail.com, Harun Türkmen, Harun Yergok, Caner Karahan


Ben sizi hiç sevmiyorum!

 


 
İbrahim Becer
 
Ak Partinin her iki kişiden birinin oyunu alarak çıktığı ihtişamlı seçim zaferi sonrası, en sıkı muhaliflerin konuşmaları bir deja-vu yaşamama sebep oldu. Sıkı bir müntesibi olmasanız dahi sinema klasikleri arasında olması hasebiyle her daim ilgi çeken, İslâm Dininin ilk yıllarının konu edildiği ‘Çağrı’ filmini izlemişsinizdir. Oray Eğin, Yılmaz Özdil başta olmak üzere muhalif cephenin bu kudretli kalemşorlarıyla, filmin final sahnesindeki Ebu Sufyan ve eşinin konuşmalarındaki paralelliği bir araya getirince aklıma kadim olma yolunda hayli mesafe kat ‘eden “uzlaşma kültürü” sorunumuz geldi.
 
 “Bu kadar mı yanılmıştık?” diyen eşine, “kesin bir zafer bu!” diyordu Ebu Sufyan.
 
Şüphesiz ideal olarak lanse edilen “uzlaşma” olsa da toplum olarak bizi ayakta tutan, ihtiyacımız olan motivasyonu bize sağlayan uzlaşma değil, uzlaşamamadır. Toplumun bölündüğü sayısız kampları birbirine yaklaştırmak, en azından komşu kılabilmek adına yazılan onca yazıya, çiziye, mücadeleye rağmen görüyorum ki muhataplarımın dudaklarının kenarında hep aynı müstehzi ifade var. Müstehzi ifadeyi geçtim; çünkü o bile içinde edebi barındırırken artık müstehcen ifadelere maruz kalıyoruz. Aşağıdaki satırlar Sözcü Gazetesi yazarlarından biri tarafından kaleme alınmıştır. Affınıza sığınarak aktarıyorum, devam ederiz: “Recep Bey, Hopa’ya gitti, partisine tepki gösterenleri “eşkıya” ilan etti! Gösterilerde hayatını kaybeden “Hopa’nın sevgili öğretmeninin” arkasından konuştu, onu adam yerine bile koymadı! Herkes AKP’nin Hopa’dan sıfır çekmesini beklerken, oradan bile yüzde 35 oy aldı Çiftçi gübre diye ağlıyordu, mazot diye ağlıyordu, elektrik borcu diye ağlıyordu “Traktörümü satmak zorunda kaldım” diye ağlıyordu! Bu ağlaşan çiftçilerin yaşadığı Orta Anadolu’dan AKP neredeyse tulum çıkardı! Bu da “Deveyi diken” diye başlayan lafın haklılığını gösterdi!”
 
            Tekrar affınıza sığınarak devam ediyorum. Kuş kadar beyni olmayanların kocaman kocaman akıllar vermesine eyvallah da, artık ben böyle adamlarla muhatap olmak da uzlaşmak da istemiyorum. Refah Partisi döneminde aldığımız küçük oylara rağmen bizi böyle haddini bilmezlerden eylemeyen Yaradan’a da ne kadar dua etsek azdır. Çünkü biz, bizi yöneten ama bizim gibi düşünmeyenlere hiçbir zaman böyle cümleler kuranlardan olmadık.  Öyle ya, ‘yüzde elli’ bir güç ise ki güçtür tartışmasız, o gücü bugün kullanmamak ve tevazuu elden bırakmamak da kelimenin gerçek anlamıyla güçtür.
 
            Bir an için elinizi vicdanınıza koyun ve hayal edin: İşçi Partisi seçimlere girmiş ve ne kadar Ergenekon, balyoz, sarıkız namıyla maruf darbe teşebbüslerinden cezaevinde tutuklu varsa meclise girmiş. Bu kafa yapısındaki, yüzde elli oy almış, 320 Milletvekilinin bu ülkede elini kolunu sallayarak dolaştığını düşünebiliyor musunuz? Kendi gibi olmayana karşı duyduğu hassasiyetin hiçbir zaman pozitife evrilmediği, her daim içinde negatifi barındıran bir düşünce tarzının esiri bu insanların neler yapabileceklerini düşünebiliyor musunuz?
           
 Seçimin ertesi günü gazetesinin tüm sayfasını Atatürk’ün Bursa Nutkuna ihdas etmiş Aydınlık. Ne olduğunu kendinin bildiği bir Ulusalcılık mavrasının kum havuzunda oynayan cühela tayfası, dünyayı görmekten aciz ama nizamat vermekten de geri durmayan bir eski tüfekler ordusu. Bursa Nutkuna atıfta bulunarak gençleri taşlı, sopalı eyleme çağırıyor aklınca garibim. Cumhuriyetin kazanımları diye iki çırçır, bir de basma fabrikasının peşine takılmış bir adama neden empati kuracağım, neden uzlaşmaya çalışacağım ki ben.
         
   Türk Hukuku bazı şeylerin halâ farkında değil. ‘Ulusalcılık’ adı altında örgütlenen bu küçük azınlık ısrarla halkı kin ve düşmanlığa teşvik etmesine rağmen nasıl oluyor da herhangi bir işleme tabi tutulmuyor anlaşılır bir şey değil. Bu adamlar, bu ülkede azınlıkların en sembol isminin katline ferman çıkarmak için uğraşıp en sonunda bunu da başarabilen bir Kemal Kerinçsiz’i çıkarabilmişlerdir bağırlarından. O ve Onun gibiler şu anda her ne kadar Tekirdağ F tipinde, Silivri’de mukim olsalar bile bu potansiyeli bünyesinde barındıran, hiç olmazsa taşla sopayla insanların birbirine girmesini arzulayan niceleri aramızda.
 
            Girdikleri seçimlerde aldıkları oy, Youtube’da İbrahim Tatlıses’in ‘leylim ley” şarkısının çeyreğine bile ulaşamayan bu insanların bu halkın nezdinde beni “bidon kafalı, göbeğini kaşıyan adam” diye aşağılamasından bıktım.
 
            Her sıkıştığında, halktan yediği her tokat sonrası bu küçük azınlığın Bursa Nutkuna sarılmasından bıktım.
 
            Eline fırsat geçse bırakın bölmeyi, bu ülkeyi kromozomlarına ayırmakta zerre tereddüt etmeyecek olan bu insanların bana “bölücü” demesinden bıktım.
 
            Vatanseverliğin zekâtı farz olsa ve ben bunu versem, ömrü boyunca kendisine sadaka olarak yetip artacak olan bu insanların “söz konusu vatansa gerisi teferruattır…” imalı cümleler kurmasından bıktım.
 
            Beni sevmiyorsunuz ya, ben sizi iki kere sevmiyorum ama küfür de edemiyorum.
 
 
            Dili yok kalbimin, bundan ne kadar bizarım…
 
 
 

 
 
 
Bu yazının üstüne birde ben çakıcam.İki kitap okuyup kendini fasulye gibi nimetten sayanlara,yolda yürürken gölgesinden korkanlara,cüce taklitçilere,marka müslümanlara,ırkçılara,nankörlere,hainlere,dünyanın kendi ekseni etrafında döndüğünü zanneden bencillere hitaben...
 
Bakın kuyumcuların en ustası en mükemmeli ,sarraf ustalığında gerçek ve sahtesini ayırma noktasında ne diyor ;
 

Furkan - 063

Rahman’ın has  kulları ki onlar, yeryüzünde tevazu ve vakar içinde yürürler ve ne zaman kötü niyetli, dar kafalı kimseler kendilerine laf atacak olsa[1], sadece “Selam!” derler.


[1] Zımnen, “kendileriyle alay etmek ya da inançları hakkında tartışmak üzere”

 

 

Edepli Edebinden Susar,Edepsizde Onu Ben Susturdum Zanneder. . . ! 

 

 





--
Cem KARAHAN

cem karahan

unread,
Jun 16, 2011, 2:32:25 AM6/16/11
to Yucel Sezen, Emin ONEN, onen....@gmail.com, kuranso...@googlegroups.com, Harun Türkmen, <turkmenomer@ttmail.com>, Harun Yergok


---------- Yönlendirilmiş ileti ----------
Kimden: cem karahan <cemk.k...@gmail.com>
Tarih: 16 Haziran 2011 09:31
Konu: Re: FW: Ben sizi hiç sevmiyorum!
Kime: Caner Karahan <can...@hggumruk.com.tr>


 

 

Edepli Edebinden Susar,Edepsizde Onu Ben Susturdum Zanneder. . . ! 

 

 

 




--
Cem KARAHAN




--
Cem KARAHAN



--
Cem KARAHAN
Ben sizi hiç sevmiyorum.doc

cem karahan

unread,
Oct 14, 2011, 2:45:07 AM10/14/11
to

 
YİRMİNCİ LEM'A

 
İhlâs hakkında

 

1- "Muhakkak ki Biz sana kitabı hak ile indirdik. İbadetini ihlâs ile Ona yönelterek sadece Allah'a kulluk et. Bilin ki, şirkten ve riyadan uzak hâlis din Allah'a mahsustur." (Zümer Sûresi: 39:2-3)

 

 
2- "İnsanlar helâk oldu, âlimler müstesna. Âlimler de helâk oldu, ilmiyle amel edenler müstesna. Amel edenler de helâk oldu, ihlâs sahipleri müstesna. İhlâs sahiplerine gelince, onlar da pek büyük bir tehlike ile karşı karşıyadırlar."  (
Hadis-i Şerif)

Bu hadiste Peygamber Efendimiz (asm), insanların elendiği büyük bir elekten bahsediyor. Bu elek üç merhalesi olan bir elektir.

Bu eleğin birinci merhalesi; ilimdir. Yani insanların ilk imtihan olduğu ve elendiği husus ilimdir. "İnsanların hepsi helak oldu, alimler müstesna" derken, imana ve ibadete dair ilimleri bilenler bilmeyenlerden ayrıştı, bilenler birinci merhale olan ilim eleğinden geçtiler, bilmeyenler ise daha birinci merhalede ayıklanıp savruldular. Bu ilim eleğini geçmeden, diğer merhalelere geçmek mümkün değildir.

Eleğin ikinci merhalesi ise; amel eleğidir. İlim eleğinden geçenler, ikinci bir ayıklama kabinine gelmişlerdir. Şayet ilimleri ile amel etmiyor iseler, yani bildiklerini hayata tatbik etmiyorlarsa, bu sefer amel eleğinde takılıp kalıyorlar. Ve buradan geçemedikleri için bunlar da helak olup gidiyorlar. Demek ilim tek başına kurtulmaya yetmiyor, bunun yanında amel de gerekir.

Eleğin üçüncü merhalesi ise; ihlas eleğidir. İlim ve amel eleğinden geçenlerin karşısına üçüncü ve en çetin olan ihlas eleği geliyor. Bu elekte samimiyet test ediliyor. Yani ilmi ile amil olanların niyetinde Allah rızası mı galip, yoksa başka hesaplar mı var; işte bu elekte bunlar tespit ediliyor. Şayet ilim ve amelimizde Allah rızasından başka menfaat ve maksatlar varsa, bu elek bizi ayıklayıp helakete atıyor. Namazla ilgili bilgileri öğrendim ve bu bilgileri amele döktüm; ama niyet ve maksadımda Allah rızası değil de, başka gaye ve maksatlar var, o zaman bu namaz benim helaketim olur.

Dördüncü merhale ki; bu merhale artık ilim, amel ve ihlas eleğinden geçip Allah’ın rızasına ulaşma merhalesidir. Lakin bu merhaleye ulaşmakla iş bitmiyor, bundan sonra bu kazanılan merhalenin muhafaza edilmesi gerekiyor ki; bu da büyük bir riski olan bir makamdır, her an ayak kayabilir. Bu yüzden teyakkuz içinde olmak gerekir.
 
 
 
* İnsanlar helak olur.Bilenler kurtulur.
* Bilenlerde helak olur.Bildiklerini yaşayanlar kurtulur.
* Bildiklerini yaşayanlarda helak olur.Ancak ihlaslı olanlar kurtulur.
 
İhlaslı olanlara gelince onlarda uçurumun kenarındadır...

 



FÂTIR - 28. İnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da renkleri böyle değişik olanlar vardır. Kulları içinde ise Allah'tan ancak ihlaslı olanlar 'içleri titreyerek korkar'. Şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, bağışlayandır.
 

  

 Hayırlı Cumalar

Selam ve DUA ile...

 




--
Cem KARAHAN

cem karahan

unread,
Nov 17, 2011, 2:48:56 AM11/17/11
to


 KCK yöneticileri istihbarat elemanı! Emre Uslu'dan şok iddia!

 

 

Taraf yazarı Emre Uslu, istihbarat görevlilerinin KCK'ya sızdığını hatta sızmakla kalmayıp, 'il sorumlusu' olduklarını yazdı.

16.11.11 20:55

Son KCK operasyonlarının ardından medyaya yansıyan en önemli detaylardan birinin MİT'in KCK tutuklularının salıverilmesi olduğunu söyleyen Taraf yazarı Emre Uslu, istihbarat görevlilerinin KCK'ya sızdığını hatta sızmakla kalmayıp, 'il sorumlusu' olduklarını yazdı. Uslu " Ben en azından dört önemli ilde tutuklanan KCK il sorumlularının bizzat istihbarat elemanları olduğunu biliyorum" dedi.
 
KCK yapılanmasını iller bazında bizzat yöneten ve yönlendirenlerin aslında çoğunlukla istihbarat elemanları olduğunu ileri süren Uslu'nun bugün (16 Kasım 2011) yayımlanan "KCK yöneticileri istihbarat elemanı" başlıklı yazısı şöyle:
 
KCK operasyonlarıyla ilgili son dönemlerde medyaya yansıyan en kritik bilgi MİT’in KCK tutuklularının salıverilmesini istediği bilgisiydi. Bilgiyi paylaşan Şamil Tayyar. Bence bu bilgi doğru ancak eksik yanı var. MİT’in içindeki sola yakın bir kesim ve askerî istihbaratın önemli kesimi KCK operasyonlarından rahatsızdı. Bu kesim medyada sola yakın birtakım kişilere bu rahatsızlığı kurumun rahatsızlığı olarak lanse etmiş olabilirler.
 
Özellikle 2009 yılındaki KCK operasyonları o kesimler ile Emniyet’i kimi illerde karşı karşıya getirdi. Şimdilerde bazı aydınların “Devletin bir kesimi KCK operasyonlarına karşı” diye yaygara koparması bundan. İstihbaratçılar içindeki o kesim bazı aydınları maniple ederek KCK operasyonlarını cemaat operasyonları gibi göstermeleri de şaşırtıcı değil bu nedenle. Zira başından beri o kesim KCK operasyonundan rahatsızdı.
 
Rahatsızlığın nedeni KCK üzerinden PKK’ya yeni bir kaynak yapmak istemeleriydi.
Ne demek PKK’ya KCK üzerinden kaynak yapmak? İstihbarat teşkilatlarının doğal görevlerinden biri mücadele ettikleri örgütlere sızmaktır. KCK yapılanması yeni bir yapılanma olarak ortaya çıkınca istihbarat birimleri de bu alanı bir fırsat alanı olarak görüp PKK içine sızmak için değerlendirmiş olabilir. Buraya kadar aslında her şey normal. Peki, KCK networkuna sızdırdığınız elemanlardan ne beklersiniz? PKK’nın yapacağı eylemleri güvenlik birimlerine bildirip eylemler olmadan önce önlenmesini beklersiniz değil mi? Hayır bizde böyle olmadı olmuyor. MİT ve Askerî İstihbarat birimlerinin KCK yapısı içindeki elemanları ‘İl Sorumlusu’ seviyesine çıktılar, serhildan eylemlerinde toplumu galeyana getirmek için yüzleri poşulu en önde yürüyenler arasında onlar da vardı; hatta en önde gidenler çoğu zaman onlardı. Polis de bunların kim olduğunu biliyor ve eylemlerde bunlara dokun(a)mıyordu. Yani KCK yapılanmasını iller bazında bizzat yöneten ve yönlendirenler aslında çoğunlukla istihbarat elemanları. Daha doğrusu Hakan Fidan’dan önceki MİT’in içinde bir damarın elemanları ise çoğunlukla Askerî İstihbarat elemanları. Bu damar uzun süre KCK operasyonlarına direndi. Hatta bazı elemanları KCK operasyonlarında tutuklanınca Emniyet birimlerine sert çıktılar. Ben en azından dört önemli ilde tutuklanan KCK il sorumlularının bizzat istihbarat elemanları olduğunu biliyorum. (KCK üzerinden bir kesim istihbaratçı PKK’yı kendi emelleri doğrultusunda yönlendirmeye çalışırken diğer kesim istihbaratçıların Devrimci Karargâh üzerinden sızma/yönlendirme girişimi yapmış olabileceği unutulmamalı)
 
Bu noktada bir hatırlatmayı yapayım. MİT-PKK görüşmesinde Afet Güneş KCK’nın başı Sabri Ok’a “Şehirleri bomba doldurdunuz hepsini biliyoruz” derken nereden biliyordu? Bizzat KCK networkunun illerdeki sorumlusu kendi elemanları olduğunda biliyordu. Peki, bunu Emniyet birimleriyle paylaşıp yakalattılar mı? Hayır. Hatta KCK operasyonu yapan Emniyet birimlerine çok kızdılar. Sahi KCK sanıklarının eli kelepçeli o fotoğrafını kim sızdırdı medyaya? Neden? Sakın KCK’ya operasyon yapıp Diyarbakır’da terör estiren, terör estirilmesine göz yuman, istihbaratçı KCK yöneticilerini içeri alan Emniyet müdürünü görevden aldırmak için olmasın?
 
Yeni devlet PKK ile mücadele ederken istihbarat birimlerinin KCK içindeki elemanları şehir sorumlusu seviyesine gelmişti ama asıl görevleri olan PKK’nın şehirlerde yapacağı eylemleri bildirmek bir yana o eylemleri bizzat organize ediyordu. Emniyet’e de aslında hem PKK ile hem de o kesim istihbarat görevlileri ile mücadele etmek düşüyordu.
Bu noktada kendisini sol ideolojiye yakın biri olarak tanıtan istihbaratçıların “KCK’yı, ovada PKK vesayeti” gibi tanımlayıp KCK operasyonlarına buna rağmen karşı çıkması ile sol-liberal aydınların “KCK operasyonlarını devlet değil cemaat yapıyor, devlet KCK operasyonlarına karşı” diye tempo tutmaları size de anlamlı gelmiyor mu? KCK operasyonlarına destek veren sol-liberallerin Başbakan’ın net açıklamalarına rağmen “Devlette bir kesim bunu istemiyor” deyip bu tutumu ısrarlı bir kampanyaya dönüştürmelerini siz de anlamlı buluyor musunuz?
 
MİT’in başına geldikten sonra bir süre Hakan Fidan’da teşkilatındaki o etkili ve güçlü damarın telkiniyle –ve Öcalan/PKK ile müzakere sürecinde– KCK’ya karşı sert tutum alınmasına soğuk bakmış olabilir. Ancak KCK networkunun ne olduğunu görmeye başlayıp kurumuna hâkim olmaya başladıktan sonra işin rengi değişti. En son MİT ve Emniyet ortak KCK raporu hazırlayarak manzaranın fotoğrafını net ortaya koydular. Askerî İstihbarat birimleri için aynı şeyi söylemek biraz daha zor. Necdet Özel’in bu kesimler üzerinde etkisi var mı emin değilim. Reşadiye saldırısından bir gün önce Ankara’dan Tokat’a sivil bir Hyundai arabayla giden Jandarma İstihbarat yöneticisine halen Reşadiye saldırısından önce Tokat’ta ne arıyordun, kimlerle toplantı yaptın, diye soran yoksa, çok şey değişmemiştir o cenahta... (Sahi o istihbaratçı komutanın askeri olarak askerlik yapan Nurettin Demirtaş nerede bilen var mı?)
 
Boşuna “PKK sadece PKK değildir” demiyorum. Bu örgütü, liderleri, istese de tam olarak kontrol edemezler. Kimin eli kimin cebinde belli değil. Olan gariban çocuklara oluyor. Kime çalıştığı belli olmayan KCK liderleri, hatta milletvekilleri olduğu sürece, onların peşine takılıp eyleme giden, dağa çıkan çocuklar ölmeye devam edecek...
 
Peki, ne oldu da son on günde 14 PKK militanı ellerinde silahlarıyla birlikte bir kurşun atamadan yakalandı? Yedi PKK militanı bir kamyonette silahlarıyla birlikte nasıl yakalanır? PKK mı değişti yoksa en azından MİT’teki istihbarat anlayışı mı değişti?

Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages