Frampton'ın yazıları dışında Iki kitapdan yararlanmış gibi - P. Adams Sitney'nin son Eyes Upside Down ve Rachel Moore'un (nostalgia) üzerine yazdığı küçük kitap. Tabii Frampton'ın kendi yazdıkları dışında.
P. Adams'ın deneysel sinemadaki herkesi Emerson'la alakalandırma olayında, Frampton'ı tam Emerson ile değil, daha çok Melville (romanticism vs. dark romanticism) ile alakalandırdığını, Frampton, Snow gibilerin sinemadaki Emerson'cularla (Brakhage, etc.) bir hesaplaşma mı desem, öyle bir durum olduğunu hatırlıyorum, ama şu an kitap önümde değil.
(nostalgia) + Benjamin ise direkt Rachel Moore'dan, ki fena bir kitap değil, ama yanlış hatırlamıyorsam Benjamin+Frampton olayına azıcık şaşmıştık; Borges ve Beckett'in Frampton üzerindeki etkisi biraz daha önemli gibi geliyor.
Zorn's daki ilk kısımda, hani no image, only sound kısmında, eski bir alfabe'yi öğretmek için kullanılan Bay State Primer recite ediliyor, ki orada o laflar geçiyor "In Adams Fall, We sinneth all." Şimdi Frampton'da bu yazıyı püritan olarak nitelendirmişti, ama olayın dini kısmı hakkındaki lafları bildiğim kadarıyla bunu söylemiş olmakla sınırlı - Bay State Primer hakkında daha çok "alfabeyi öğrenme" olayını önemsiyordu, ki ondan sonraki kısımda alfabeyi "öğreniyoruz." Ki bu hatırladıkma birlikte işin dini köklerini araştırmada sorun yok.
Biraz evet, işin kavramsal yanı ağır olmuş, filmlerin o "anlık zevkini" biraz arka planda. Nostalji tanımını diyalektik ile anlatmadan Frampton'ın bu konuda yazdığını/söylediğini de çevirse daha mutlu olurdum galiba:
“In Greek the word means ‘the wounds of returning.’ Nostalgia is not an emotion that is entertained; it is sustained. When Ulysses comes home, nostalgia is the lumps he takes, not the tremulous pleasures he derives from being home again.”
Tabii çok klasik ve üzücü bir şey söylemem lazım, ki o da Halil Turhanlı'nın bu filmleri DVD'den izlemenin OK olduğu izlemini vermesi, hani Türkiye zor falan, ama burada ortaya çıkan sorun Halil Turhanlı'nın yazısında film ve sinemayı aynı şeymiş gibi anlatması. Ki yanlış hatırlamıyorsam, Frampton sinemayı son makine olarak değil, filmi son makina olarak görüyordu, ki Buffalo'daki Digital Arts Center'i kuran Framp-Man için bu çok ciddi bir ayırım.
İşte aç olunca böyle oluyor hayat! Evet, böyle şeyler yazılmaya devam edilsin...
--
-ekrem serdar
austin, tx