(ﺍﺑﺪﺍﻉ) i. (Ar. bed‘ “benzeri olmamak, yeni olmak”tan ibdā‘)
1. Yeni ve güzel bir şeyi ilk defa meydana getirme: Eğer maksûdu ancak âhiret olsaydı Yezdân’ın / Ne hikmet vardı ibdâında hiç yoktan bu dünyânın (Mehmet Âkif).
2. edeb. Yeni ve güzel bir eser meydana getirme: Fuzûlî’nin Leylâ ve Mecnûn’u ile Şeyh Gālib’in Hüsn ü Aşk’ı birer ibdâ eseridir (Tâhirü’l-Mevlevî). İbdâda ortaya konulan şeyin fevkalâde güzel olması şarttır (İskender Pala).
ѻ İbdâ etmek: Meydana getirmek: Yeni ve müslümanlığa muhâlif olmayan bir Türk medeniyeti ibdâ edebiliyor (Ömer Seyfeddin). Hâsılı, zamandan başka bir kimsenin ibdâ edemeyeceği bir güzellik… (Yahyâ Kemal).
● İbdâî (ﺍﺑﺪﺍﻋﻰ) sıf. (nispet eki -і ile) Yeni ortaya çıkmış, orijinal.
(ﺍﺑﺪﺍﺀ) i. (Ar. bed’ “meydana gelmek, neşet etmek, başlamak”tan ibdā’) Meydana getirme, îcat etme, yaratma.
(ﺍﺑﺪﺍﻋﻴّﻪ) i. (Ar. ibdā‘ > ibdā‘і “yaratmayla ilgili”den ibdā‘iyye) fels. Yaratılış teorisi [Fr. créationisme karşılığı kullanılmıştır].
(ﺍﺑﺪﺍﻋﻜﺎﺭ) sıf. (Ar. ibdā‘ “yaratma” ve Fars. -kār ekiyle ibdā‘-kār) Yaratıcı: İbdâkâr kudretini her tarafa tevcih eder (Ziyâ Gökalp).
[l ince] (ﺍﺑﺪﺍﻝ) i. (Ar. bedl “bir şeyi diğer bir şeyle değiştirmek”ten ibdāl)
1. Bir şeyin yerine başka bir şeyi koyma, değiştirme.
2. edeb. Bir harfin yerine başka bir harf koyma.
Kaynak: https://bit.ly/2LGqqsD