O
kabir, bu dâr-ı fâniden firâk-ı ebedî ile ebedü’l-âbâd yolunda kurulmuş,
açılmış evvelki menzil ve birinci kapıdır. 1 Ve bu bağlandığım
ve meftun olduğum şu dâr-ı dünya da, kat’î bir yakîn ile anladım ki,
hâliktir gider ve fânidir ölür. Ve bilmüşahede, içindeki mevcudat dahi,
birbiri arkasından kafile kafile göçüp gider, kaybolur. Hususan benim gibi
nefs-i emmâreyi taşıyanlara şu dünya çok gaddardır, mekkârdır. Bir lezzet
verse, bin elem takar, çektirir. Bir üzüm yedirse, yüz tokat
vurur.
Ey Rabb-i Rahîmim ve ey Hâlık-ı Kerîmim! 2
كُلُّ
اٰتٍ
قَرِيبٌ sırrıyla ben şimdiden görüyorum ki, yakın bir zamanda, ben
kefenimi giydim, tabutuma bindim, dostlarımla veda eyledim. Kabrime
teveccüh edip giderken, Senin dergâh-ı rahmetinde, cenazemin lisan-ı
haliyle, ruhumun lisan-ı kàliyle bağırarak derim: “El-aman, el-aman! Ya
Hannân! Yâ Mennân! Beni günahlarımın hacâletinden kurtar!”
İşte
kabrimin başına ulaştım, boynuma kefenimi takıp kabrimin başında uzanan
cismimin üzerine durdum. Başımı dergâh-ı rahmetine kaldırıp bütün
kuvvetimle feryad edip nidâ ediyorum: “El-aman, el-aman! Yâ Hannân! Yâ
Mennân! Beni günahlarımın ağır yüklerinden halâs
eyle!”
Dipnotlar - Arapça İbareler -
Haşiyeler :
1 : bk. Tirmizî, Zühd 5; İbni Mâce, Zühd
32; Müsned 1:63. 2 : “Her gelecek şey yakındır.”
İbn-i Mâce, Mukaddime:7; Dârimî, Mukaddime 23.
|
Lügatler
:
ahbap : dostlar, sevgililer akarib :
akrabalar, yakınlar akran : arkadaşlar bilmüşahede :
gözle görerek dâr-ı dünya : dünya yurdu dâr-i fâni :
geçici âlem, dünya dergâh-ı rahmet : Allah’ın rahmet
kapısı ebedü’l-âbâd : sonsuzların sonsuzu, âhiret
hayatı el-aman el-aman : “imdat imdat” anlamına gelen ve yardım
dilemeyi ifade eden söz elem : acı, keder fâni :
geçici olan, ölümlü feryad : bağırıp çağırma firâk-ı
ebedî : sonsuz ayrılık gaddar : acımasız hacâlet :
utanç halâs : kurtulma, kurtuluşa erme Hâlık-ı Kerîm :
ikramı bol olan ve her şeyi yaratan Allah hâlik : helâk olan,
yok olma özelliği taşıyan hususan :
özellikle ihtiyarsız : irade dışı inhiraf etmek :
doğru yoldan sapmak intizar etmek : beklemek kafile :
grup, topluluk kat’î : kesin lisan-ı hal : hal ve
beden dili lisan-ı kal : söz ile anlatım mâsiyet :
günah, isyan meftun : düşkün mekân :
yer mekkâr : düzenbaz, hileci melce :
sığınak mence : kurtulacak yer menzil : yer,
mekân mevcudat : varlıklar nefs-i emmâre : hazır zevke
düşkün ve insanı kötülüğe sevk eden duygu nidâ :
sesleniş Rabb-i Rahîm : herbir varlığa merhamet ve şefkat
gösteren ve herşeyi terbiye ve idare eden Allah rahmet : İlâhî
şefkat, merhamet sür’at : hız teşyîci : cenazeyi kabre
getiren teveccüh etmek : yönelmek Yâ Hannân : ey
rahmetinin en hoş cilvelerini gösteren ve çok merhametli olan Yâ
Mennân : ey ihsanı bol olan ve çok nimetler veren
Allah yakîn : kesin ve doğru bilgi
|