Ey bu
notaları dinleyen dostlarım! Biliniz ki, ben hilâf-ı âdet olarak,
gizlemesi lâzım gelen, Rabbime karşı kalbimin tazarru ve niyaz ve
münâcâtını bazan yazdığımın sebebi; ölüm, dilimi susturduğu zamanlarda,
dilime bedel kitabımın söylemesinin kabulünü rahmet-i İlâhiyeden rica
etmektir. Evet, kısa bir ömürde, hadsiz günahlarıma kefaret olacak,
muvakkat lisanımın tevbe ve nedametleri kâfi gelmiyor. Sabit ve bir derece
daim olan kitabın lisanı daha ziyade o işe yarar. İşte, on üç sene
(HAŞİYE) evvel, dağdağalı bir fırtına-i ruhiye neticesinde, Eski Said’in
gülmeleri Yeni Said’in ağlamalarına inkılâp edeceği hengâmda, gençliğin
gaflet uykusundan ihtiyarlık sabahıyla uyandığım bir anda, şu münâcat ve
niyaz, Arabî yazılmıştır. Bir kısmının Türkçe meâli şudur ki:
Ey
Rabb-i Rahîmim ve ey Hâlık-ı Kerîmim! Benim sû-i ihtiyarımla ömrüm ve
gençliğim zayi olup gitti. Ve o ömür ve gençliğin meyvelerinden elimde
kalan, elem verici günahlar, zillet verici elemler, dalâlet verici
vesveseler kalmıştır. Ve bu ağır yük ve hastalıklı kalb ve hacâletli
yüzümle kabre yakınlaşıyorum. Bilmüşahede, göre göre, gayet sür’atle, sağa
ve sola inhiraf etmeyerek, ihtiyarsız bir tarzda, vefat eden ahbap ve
akran ve akaribim gibi, kabir kapısına yanaşıyorum.
Dipnotlar
- Arapça İbareler - Haşiyeler :
(HAŞİYE) : HAŞİYE Bu risalenin telifinden on üç sene
evvel.
|
Lügatler :
ahbap : dostlar, sevgililer akarib :
akrabalar, yakınlar akran : arkadaşlar
Arabî : Arapça âyât : âyetler,
deliller âyet : Kur’ân’ın her bir cümlesi
bilmüşahede : gözle görerek cezâlet : akıcı
ve güçlü ifade, güzel anlatım cezâlet-i beyaniye : akıcı ve
güçlü ifade, güzel anlatım dağdağa : karışıklık,
gürültü daim : devamlı, sürekli dalâlet : hak yoldan
ayrılan, sapıtan inkârcı insanlar elem : acı,
keder evvel : önce ferman etmek :
buyurmak fırtına-i ruhiye : ruhta meydana gelen
fırtına fıtrî : doğal gaflet : duyarsızlık,
umursamazlık
hacâlet : utanç hadsiz :
sınırsız hafız : Kur’ân’ı ezberleyen kişi Hâlık-ı
Kerîm : ikramı bol olan ve her şeyi yaratan Allah hengâm :
zaman, çağ, devir hilâf-ı âdet : alışılmışın
dışında hüşyar : uyanık
ihtiyarsız : irade dışı
inhiraf etmek : doğru yoldan sapmak inkılâp
etmek : dönüşmek kâfi : yeterli kâinat :
evren kefaret : günahlardan ve hatalardan arınma
vasıtası kıraat : Kur’ân-ı Kerim’in okunması kudret :
güç, iktidar meâl : açıklama, anlam muvakkat :
geçici müdakkik : dikkatli, bir meseleyi bütün yönleriyle
inceleyen münâcât : Allah’a yalvarış, dua Nakkaş-ı
Ezelî : başlangıcı olmayan, varlıkları benzersiz nakışlar hâlinde
yaratan Allah nedamet : pişmanlık netice : son,
sonuç niyaz : yalvarıp yakarma nizâmât :
kanunlar nota : bildiri Rabb-i Rahîm : her bir varlığa
merhamet ve şefkat gösteren ve herşeyi terbiye ve idare eden
Allah rahmet-i İlâhiye : Allah’ın her şeyi kuşatan sonsuz
rahmeti risale : kitap selâset : sözün akıcı olma
hali; ifadedeki âhenk, açıklık, kolaylık ve akıcılık sû-i
ihtiyar : iradeyi kötüye kullanma Sûre-i Amme : Kur’ân’da
yer alan Nebe Suresi
sür’at : hız şuûnât : fiiller,
hâller tazarru : dua, yakarış telif : yazma, kaleme
alma tevbe : pişmanlık duyarak günahtan dönüş tilâvet
: okuma üslûb-u Kur’ânî : Kur’ân üslubu vesvese :
kuruntu Yeni Said : zayi : kayıp zillet :
hor ve hakir duruma düşme ziyade : çok,
fazla
|