Acaba, bir gün adavete değmeyen bir şey'e, bir sene kin ve adavetle mukabele etmeyi hangi insaf kabul eder, bozulmamış hangi vicdana sığar? Hâlbuki mü'min kardeşinden sana gelen bir fenalığı, bütün bütün ona verip, onu mahkûm edemezsin. Çünki evvela, kaderin onda bir hissesi var. Onu çıkarıp o kader ve kaza hissesine karşı rıza ile mukabele etmek gerektir. Saniyen, nefis ve şeytanın hissesini de ayırıp, o adama adavet değil, belki nefsine mağlub olduğundan acımak ve nedamet edeceğini beklemek. Salisen, sen kendi nefsinde görmediğin veya görmek istemediğin kusurunu gör; bir hisse de ona ver. Sonra baki kalan küçük bir hisseye karşı en selametli ve en çabuk hasmını mağlub edecek afv u safh ile ve ulüvvücenablıkla mukabele etsen, zulümden ve zarardan kurtulursun. Yoksa sarhoş ve divane olan ve şişeleri ve buz parçalarını elmas fiatıyla alan cevherci bir Yahudi gibi, beş paraya değmeyen fani, zail, muvakkat, ehemmiyetsiz umur-u dünyeviyeye; güya ebedi dünyada durup ebedi beraber kalacak gibi şedid bir hırs ile ve daimi bir kin ile mütemadiyen bir adavetle mukabele etmek, siga-i mübalağa ile bir zalumiyettir veya bir sarhoşluktur ve bir nevi divaneliktir.
(Bediüzzaman Said Nursi – 22. Mektubdan)
Lügatler
adâvet : düşmanlık daimî : devamlı, sürekli divanelik : delilik, akılsızlık düstur : kural, prensip ebedî : sonsuz ehemmiyetsiz : önemsiz ehl-i kin : kin güdenler hırs : aç gözlülük, aşırı isteklilik |
meziyet : üstün özellik mütemadiyen : sürekli olarak nefs : kişinin kendisi nevi : tür, çeşit sîga-i mübalâğa : mübalağa sigası; birşeyin pek mühim veya çok fazla olduğunu ifade eden kelime hâli şedit : şiddetli tecavüz etme : haddi aşma, ileri
gitme umûr-u dünyeviye : dünya işleri zalûmiyet : şiddetli zalimlik
|