İşte, kabrime
girdim, kefenime sarıldım. Teşyîciler beni bırakıp gittiler. Senin af ve
rahmetini intizar ediyorum. Ve bilmüşahede gördüm ki, Senden başka melce
ve mence yok. Günahların çirkin yüzünden ve mâsiyetin vahşî şeklinden ve o
mekânın darlığından, bütün kuvvetimle nidâ edip diyorum:
“El-aman, el-aman! Ya Rahmân! Yâ Hannân! Yâ Mennân! Yâ
Deyyân! Beni çirkin günahlarımın arkadaşlıklarından kurtar! Yerimi
genişlettir! İlâhî, Senin rahmetin melceimdir ve Rahmeten li’l-Âlemîn olan
Habibin, Senin rahmetine yetişmek için vesilemdir. Senden şekvâ değil,
belki nefsimi ve halimi Sana şekvâ ediyorum. “Ey Hâlık-ı Kerîmim ve ey
Rabb-i Rahîmim! Senin Said ismindeki mahlûkun ve masnuun ve abdin, hem
âsi, hem âciz, hem gafil, hem cahil, hem alîl, hem zelîl, hem müsi’, hem
müsin, hem şakî, hem seyyidinden kaçmış bir köle olduğu halde, kırk sene
sonra nedamet edip Senin dergâhına avdet etmek istiyor. Senin rahmetine
iltica ediyor. Hadsiz günah ve hatîatlarını itiraf ediyor. Evham ve türlü
türlü illetlerle müptelâ olmuş, Sana tazarru ve niyaz eder. Eğer kemâl-i
rahmetinle onu kabul etsen, mağfiret edip rahmet etsen, zaten o Senin
şânındır. Çünkü Erhamürrâhimînsin. Eğer kabul etmezsen, Senin kapından
başka hangi kapıya gideyim? Hangi kapı var? Senden başka Rab yok ki
dergâhına gidilsin. Senden başka hak mâbud yoktur ki ona iltica
edilsin.”
لاَ
اِلٰهَ
اِلاَّ
اَنْتَ
وَحْدَكَ
لاَ
شَرِيكَ
لَكَ
اٰخِرُ
الْكَلاَمِ
فِى
الدُّنْيَا
وَ
اَوَّلُ
الْكَلاَمِ
فِى
اْلاٰخِرَةِ
وَفِى
الْقَبْرِ:
اَشْهَدُ
اَنْ
لاَ
اِلٰهَ
اِلاَّ
اللهُ
وَ
اَشْهَدُ
اَنَّ
مُحَمَّدًا
رَسُولُ
اللهِ
صَلَّى
اللهُ
تَعَالٰى
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ 1
Dipnotlar - Arapça İbareler -
Haşiyeler :
1 : Senden başka ilâh yoktur. Sen birsin.
Senin hiçbir şerikin yoktur. Dünyada son, âhirette ve kabirde ilk söz:
Şehadet ederim ki Allah’tan başka ilâh yoktur; yine şehadet ederim ki
Muhammed (a.s.m.) Allah’ın Resulüdür.
|
Lügatler
:
abd :
kul âciz : güçsüz, elinden bir şey gelmeyen alîl :
hasta, hastalıklı âsi : isyan eden avdet etmek : geri
gelmek, dönmek
bilmüşahede :
gözle görerek dergâh : Allah’ın yüce katı el-aman
el-aman : “imdat imdat” anlamına gelen ve yardım dilemeyi ifade eden
söz Erhamürrâhimîn : merhamet edenlerin en merhametlisi olan
Allah evham : kuruntular, şüpheler gafil : duyarsız,
umursamaz Habib : Allah’ın en sevgili kulu olan Hz. Peygamber
(a.s.m.) hadsiz : sınırsız hak : doğru
gerçek Hâlık-ı Kerîm : her şeyi yaratan ve sonsuz cömertlik
sahibi olan Allah hatîat : yanlışlar, hatâlar İlâhî :
ey Allah’ım illet : hastalık iltica etmek :
sığınmak
intizar etmek :
beklemek kemâl-i rahmet : mükemmel bir şefkat ve
merhamet mâbud : ibadet edilen mağfiret etmek :
bağışlamak mahlûk : yaratılmış,
varlık
mâsiyet :
günah, isyan masnu : sanatla yapılmış, sanat değeri
yüksek
mekân :
yer melce : sığınak
mence :
kurtulacak yer müptelâ olmak : bağımlı olmak,
tutulmak müsi’ : kötülük eden müsin : yaşlı,
ihtiyarlamış nedamet etmek : pişman olmak nefis :
insanı daima kötülüğe, maddî zevk ve isteklere sevk eden
kuvvet
nidâ :
sesleniş Rab : her bir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları
için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve
egemenliği altında bulunduran Allah Rabb-i Rahîm : her bir
varlığa merhamet ve şefkat gösteren ve herşeyi terbiye ve idare eden
Allah rahmet : İlâhî şefkat, merhamet Rahmeten
li’l-Âlemîn : âlemlere rahmet olarak gönderilen
Peygamberimiz seyyid : efendi şakî : eşkıya,
haydut şân : yücelik, azamet şekvâ :
şikâyet tazarru ve niyaz : dua etme, yalvarıp
yakarma
teşyîci :
cenazeyi kabre getiren vesile : aracı, vasıta Yâ
Deyyân : ey herkesin hakkını ve hesabını en iyi bilen Allah Yâ
Hannân : ey rahmetinin en hoş cilvelerini gösteren ve çok merhametli
olan Allah Yâ Mennân : ey ihsanı bol olan ve çok nimetler veren
Allah Yâ Rahmân : ey çok merhamet sahibi olan ve şefkatle bütün
yaratıkların rızkını veren Allah zelîl : alçak,
aşağı
|