HANIMLAR REHBERİ-51-17.MEKTUP ÇOCUK TAZİYENAMESİ(DEVAMI)

0 views
Skip to first unread message

Erhan Patlak

unread,
Jun 4, 2024, 6:38:10 AMJun 4
to

                                HANIMLAR REHBERİ

11.2.ON YEDİNCİ MEKTUP ÇOCUK TAZİYENAMESİ(DEVAMI)

İKİNCİ NOKTA
Bir zaman, bir zât, bir zindanda bulunuyor. Sevimli bir çocuğu yanına gönderilmiş. O biçare mahpus, hem kendi elemini çekiyor, hem veledinin istirahatini temin edemediği için, onun zahmetiyle müteellim oluyordu. Sonra, merhametkâr hâkim ona bir adam gönderir, der ki:

“Şu çocuk çendan senin evlâdındır. Fakat benim raiyetim ve milletimdir. Onu ben alacağım, güzel bir sarayda beslettireceğim.”

O adam ağlar, sızlar, “Benim medar-ı tesellim olan evlâdımı vermeyeceğim” der.

Ona arkadaşları der ki: “Senin teessürâtın mânâsızdır. Eğer sen çocuğa acıyorsan, çocuk şu mülevves, ufunetli, sıkıntılı zindana bedel, ferahlı, saadetli bir saraya gidecek. Eğer sen nefsin için müteessir oluyorsan, menfaatini arıyorsan; çocuk burada kalsa, muvakkaten şüpheli bir menfaatinle beraber, çocuğun meşakkatlerinden çok sıkıntı ve elem çekmek var. Eğer oraya gitse, sana bin menfaati var. Çünkü padişahın merhametini celbe sebep olur, sana şefaatçi hükmüne geçer. Padişah onu seninle görüştürmek arzu edecek.
Elbette görüşmek için onu zindana göndermeyecek, belki seni zindandan çıkarıp o saraya celb edecek, çocukla görüştürecek şu şartla ki, padişaha emniyetin ve itaatin varsa...”

İşte, şu temsil gibi, aziz kardeşim, senin gibi mü’minlerin evlâdı vefat ettikleri vakit şöyle düşünmeli:

 

Şu veled mâsumdur; onun Hâlıkı dahi Rahîm ve Kerîmdir. Benim nâkıs terbiye ve şefkatime bedel, gayet kâmil olan inâyet ve rahmetine aldı. Dünyanın elemli, musibetli, meşakkatli zindanından çıkarıp Cennetü’l-Firdevsine gönderdi. O çocuğa ne mutlu! Şu dünyada kalsaydı, kimbilir ne şekle girerdi! Onun için ben ona acımıyorum, bahtiyar biliyorum. Kaldı kendi nefsime ait menfaati için, kendime dahi acımıyorum, elîm müteessir olmuyorum. Çünkü dünyada kalsaydı, on senelik muvakkat elemle karışık bir evlât muhabbeti temin edecekti. Eğer salih olsaydı, dünya işinde muktedir olsaydı, belki bana yardım edecekti. Fakat vefatıyla, ebedî Cennette on milyon sene bana evlât muhabbetine medar ve saadet-i ebediyeye vesile bir şefaatçi hükmüne geçer. Elbette ve elbette, meşkûk, muaccel bir menfaati kaybeden, muhakkak ve müeccel bin menfaati kazanan, elîm teessürat göstermez, meyusâne feryad etmez.

 

 

 

Lügatler :

âyet-i kerime : şerefli âyet, Kur’ân’ın herbir cümlesi
aziz : çok değerli, izzetli, saygın

bahtiyar : talihli, mutlu
biçare : çaresiz, zavallı
celb : çekme

Cennetü’l-Firdevs : Firdevs Cenneti; Cennetin en yüksek derecesi
çendan : gerçi, her ne kadar
ebedî : sonu olmayan, sonsuz
ebeveyn : anne-baba
ehl-i iman : mü’minler; Allah’a ve Allah’tan gelen herşeye inanan kimseler
elem : acı, keder, sıkıntı

elemli : acıklı, kederli

elîm : acı ve sıkıntı veren

feryad : bağırıp çağırma
hakikat : doğru, gerçek
hâkim : hükmeden, idareci

Hâlık : yaratıcı; herşeyi yoktan var eden Allah

inâyet : yardım, ihsan, iyilik
istirahat : rahatlık
itaat : emre uyma, boyun eğme

Kerîm : ikram edici; cömertlik ve ikram sahibi olan Allah
lâtîf : ince, hoş, güzel
mahpus : hapsedilmiş olan

mâsum : günahsız
medar : sebep, vesile
medâr-ı saadet : mutluluk kaynağı, sevinç vesilesi
medar-ı sürur : sevinç ve neşe kaynağı
medar-ı teselli : teselli kaynağı
menfaat : çıkar, yarar
merhamet : şefkat, acıma, iyilik etme
merhametkâr : merhametli
meşakkat : zahmet, sıkıntı

meşkûk : şüpheli

meyusâne : ümitsizcesine

muaccel : peşin, hemen verilen
muhabbet : sevgi

muktedir : güç ve iktidar sahibi

musibetli : sıkıntılı, belâlı

muvakkat : geçici
muvakkaten : geçici olarak

müeccel : sonraya bırakılan
mü’min : iman eden; Allah’a ve Allah’tan gelen her şeye inanan
mülevves : kirli, pis
müteellim : elem çeken, acı duyan
müteessir : üzülme, etkilenme

nâkıs : eksik, noksan
nefs : insanı zevk ve lezzetlere sevk eden kuvvet
peder : baba

Rahîm : merhametli; rahmetinin çok özel tecellîleri olan ve sonsuz şefkat ve merhamet sahibi Allah

rahmet : şefkat, merhamet
raiyet : halk, vatandaş
saadetli : mutlu

saadet-i ebediye : sonsuz mutluluk
sâfi : saf, hâlis, temiz

salih : dinin emir ve yasaklarına uygun hareket eden
suret : şekil, biçim
şefaat : günahların bağışlanması için vesile

şefaatçi : günahların bağışlanması için vesile
teellümat : elemler, acılar
teessürât : teessürler, üzüntüler
temin : sağlama
temsil : analoji, kıyaslama tarzında benzetme
tenasül : üreme
ufunetli : kötü ve pis kokulu
valide : anne
veled : çocuk

 

 

 

 

Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages