ÜÇÜNCÜ
NOKTA
Vefat
eden çocuk, bir Hâlık-ı Rahîmin mahlûku, memlûkü, abdi ve bütün heyetiyle
onun masnuu ve ona ait olarak ebeveyninin bir arkadaşı idi ki, muvakkaten
ebeveyninin nezaretine verilmiş. Peder ve valideyi ona hizmetkâr etmiş.
Ebeveyninin o hizmetlerine mukàbil, muaccel bir ücret olarak, lezzetli bir
şefkat vermiş.
Şimdi, binden dokuz yüz doksan dokuz hisse sahibi
olan o Hâlık-ı Rahîm, mukteza-yı rahmet ve hikmet olarak o çocuğu senin
elinden alsa, hizmetine hâtime verse, surî bir hisse ile, hakikî bin hisse
sahibine karşı şekvâyı andıracak bir tarzda meyusâne hüzün ve feryad etmek
ehl-i imana yakışmaz, belki ehl-i gaflet ve dalâlete yakışıyor.
DÖRDÜNCÜ
NOKTA
Eğer
dünya ebedî olsaydı, insan içinde ebedî kalsaydı ve firak ebedî olsaydı,
elîmâne teessürat ve meyusâne teellümâtın bir mânâsı olurdu. Fakat madem
dünya bir misafirhanedir; vefat eden çocuk nereye gitmişse, siz de, biz de
oraya gideceğiz. Ve hem bu vefat ona mahsus değil, umumî bir caddedir. Hem
madem müfarakat dahi ebedî değil; ileride hem berzahta, hem Cennette
görüşülecektir.
1اَلْحُكْمُ
ِللهِ demeli. “O verdi, o aldı. Elhamdü
lillâhi alâ külli hal” deyip sabırla
şükretmeli.
|
Lügatler :
abd :
kul bahtiyar : talihli, mutlu
berzah : kabir
âlemi Cennetü’l-Firdevs : Firdevs Cenneti; Cennetin en yüksek
derecesi ebedî : sonu olmayan, sonsuz ebeveyn :
anne-baba ehl-i gaflet ve dalâlet : âhirete ve Allah’ın emir ve
yasaklarına karşı duyarsız ve hak yoldan sapmış kimseler ehl-i
iman : mü’minler; Allah’a ve Allah’tan gelen herşeye inanan
kimseler elem : acı, keder, sıkıntı elemli : acıklı,
kederli elîm : acı ve sıkıntı veren
elîmâne : acı
çekerek feryad : bağırıp çağırma
firak :
ayrılık hakikî : gerçek Hâlık : yaratıcı; herşeyi
yoktan var eden Allah Hâlık-ı Rahîm : Merhametli Yaratıcı;
sonsuz merhamet ve şefkat sahibi olan ve herşeyi yoktan yaratan
Allah hâtime : son, nihayet heyet : şekil,
yapı hizmetkâr : hizmetçi inâyet : yardım, ihsan,
iyilik kâmil : mükemmel olan, noksansız Kerîm : ikram
edici; cömertlik ve ikram sahibi olan Allah mahlûk : yaratık,
yaratılmış masnu : san’at eseri mâsum :
günahsız medar : sebep, vesile memlûk : kul,
köle menfaat : çıkar, yarar meşakkat : güçlük,
zahmet meşkûk : şüpheli meyusâne :
ümitsizcesine muaccel : peşin, hemen
verilen
mufarakat :
ayrılık muhabbet : sevgi
mahsus : has,
özel mukàbil : karşılık muktedir : güç ve iktidar
sahibi mukteza-yı rahmet ve hikmet : Allah’ın rahmetinin ve
hikmetinin gereği musibetli : sıkıntılı,
belâlı muvakkat : geçici muvakkaten : geçici
olarak müeccel : sonraya bırakılan müteessir :
etkilenme, üzülme nâkıs : eksik, noksan nefs : insanı
maddî zevk ve isteklere sevk eden kuvvet nezaret :
gözetim peder : baba Rahîm : merhametli; rahmetinin
çok özel tecellîleri olan ve sonsuz şefkat ve merhamet sahibi
Allah rahmet : şefkat, merhamet saadet-i ebediye :
sonsuz mutluluk salih : dinin emir ve yasaklarına uygun hareket
eden sûrî : şeklen şefaatçi : günahların bağışlanması
için vesile şefkat : içten ve karşılıksız merhamet,
sevgi şekvâ : şikâyet
teellümât : elemler,
acılar teessürat : üzüntüler, etkilenmeler temin :
sağlama
umumî : genel, herkese
ait valide : anne veled : evlat,
çocuk
|