--------------------------------------------------------------------------------
KIBRIS'TA SOYKIRIM,
'' Tarihten Gelen Çığlık!..''
''İnsanlık tarihinin hiçbir döneminde böyle bir vahşet yaşanmadı!
Rum'lar kendileri için kutsal saydıkları o gece yüzlerce Kıbrıs
Türk'ünü acımasızca katlettiler..O insanlarımız sanki Noel uğruna
adanmış kurbanları idi!..''
( 21. Aralık. 1963 )
Bu gün bu satırları kaleme alırken insan olarak kalabilmenin ne kadar
büyük bir erdem olduğunu daha iyi anladım!..Ama insanlıktan nasibini
alamamış ve canavarlaşmış ruhları ile insan oğlunun nasıl ölüm
makinesi haline gelebileceğinin kanıtı olan aşağıda ki olayları
okuduğumda da insanlığımdan utandım..Kıbrıs Türk'ünü top yekun
öldürmek amacı ile 21. Aralık. 1963 tarihinde Rumlar tarafından
başlatılan bu katliam, dünya var olduğu sürece onların alnında kara
bir leke olarak kalacaktır..
Hayvanlar aleminde güçsüz, hasta ve zayıf olanlar bile hemcinslerince
af edilir, hayatları bağışlanırken; Rum çeteleri çoluk, çocuk, yaşlı,
genç, hasta, bebek demeden müdafaasız yüzlerce Türk'ü, Hristiyan
aleminin o kutsal Noel gecesinde katlettiler..
Şimdi o günlere geri dönelim ve Sn. Talat'ın Milli Eğitim Bakanlığı,
Başbakanlığı döneminde başlatılarak okul kitaplarından kaldırılan o
acı dolu tarih sayfaları anlatsın o günleri!.. Bizler sadece okuyalım,
dinleyelim ama asla unutmayalım!..Hatta bu da yetmez ezberleyelim,
ezberletelim ve özellikle gençlerimize anlatalım..
İşte '' Tarihten Gelen Çığlık!.. '' Unutuldu sanılan o insanlık suçu
ve Rum'un yıllardır özür bile dilemediği o vahşet dolu günler!..
'' 21. Aralık. 1963 günlerden cumartesi, saat 14.30 Baf kapısı polis
merkezinde bir ateş kes toplantısı yapıldı..Toplantının amacı
Lefkoşa'da devam eden çatışmaların sona erdirilmesi idi!..Ancak bu
toplantıdan hiçbir sonuç çıkmadı..Rum'lar, Cornaro Hotel'in
çatısından, Lefkoşa Kulübünden, Severis un fabrikasından Türk
tarafında, duvarların kuzeybatısına düşen Kumsal'a ateş açtılar ve
akşam yapacakları saldırı için hazırlandılar!..
Dr. Küçük, arabasıyla Girne kapısı ve Girne caddesinden geçerek
Lefkoşa'nın içerisine girdi.Gazete bürosu ve üzerinde kendi evinin
bulunduğu binanın arkasındaki geniş, boş araziye açılan, dar yola
döndü.
İlk toprak yığınları buradaydı. Alt üst edilmiş toprağın, temiz, taze
kokusu havaya yayılmıştı. Dr. Küçük, etrafa bakarken, yeni kazılmakta
olan bir mezar için taşlara çarpan kazma seslerini işitiyordu!..
Döndü ve dolaşmaya başladı. Av tüfeklerini kollarında ihtimamla tutan,
sakalları uzamış adamlar ona selam durdular. Kadınlar kolundan
tutarak, kocalarından, oğullarından, akrabalarından, çocuklarından
haber almaya çalıştılar..
Dr. Küçük başı ile selam vererek, kalabalığın arasından geçti.
Sorulanlar ile ilgili hiçbir haber alamamıştı. Başka yerlerde süren
çatışmalarla ilgili çok az bilgisi vardı.Dağıtabileceği yiyecekten de
yoksundu..
Yaralılar taşınıyordu..Yaralıları, Girne caddesinde bir evde
oluşturulan, derme- çatma hastaneye kadar izledi,
Eczaneler malzemelerini bu hastaneye vermişlerdi, fakat mermi
yaralarını gerektiği şekilde tedavi edebilecek tek hastane, Rum
kesimindeki Genel Hastane idi..( Noel arifesinde, öğleden sonra,
Lefkoşa Genel hastanesinde bulunan 21 Türk hasta ortadan
kaybolmuştu..Kıbrıs'lı olmayan bir hemşirenin anlattığına göre bir
grup silahlı Rum'un hasta koğuşlarına gelmiş ve çoğu ameliyatlı olan
Türk hastaları bağırta, bağırta bilinmeyen bir yere götürmüşlerdi.. Bu
hastalardan bir daha haber alınamadı!..)
Yaralılar için kan bulunmuyordu ve gönüllülerden kan sağlamak için
malzemede yoktu. Ciddi yaralılar eski ve yıpranmış evin dökülmekte
olan tavanının altında ve mermerlerin üstünde ölüyorlardı!..
Sonuç umutsuz gözükse de, Dr. Küçük ve Örek, savaşın sona erdirilmesi
için gayret gösterirken, bu son direnişe bir başkası nezaret ediyordu.
Bu kişi, Kıbrıs Türk Cemaat Meclisi Başkanı Rauf Denktaş idi.
Noel savaşı sırasında küçük kırmızı arabası ile barikatları
dolaşıyordu.Üzerinde çizgili avcı ceketi, başında beyzbol şapkası,
sağlam yapılı görünüşü ile Mücahitlerin arasına karışarak onları
cesaretlendiriyor ve onlara Rum'ların barikatları geçmelerine asla
izin vermemelerini söylüyordu.
Mücahitler onu gördüklerinde sesleniyor ve el sallıyorlardı. Kendileri
ile konuştuğunda gülümsüyor ve sonra mevzilerine dönüyorlardı. Onlar
için Denktaş, savaşan Türk'ün sembolüydü, Kanlı Noel sırasında Türk
direnişinin belkemiğiydi..
Lefkoşa ile Mirtu ( Çamlıbel ) yol ayrımında bulunan Ayvasil ( küçük
Türkeli ) karma köyünde 120 Türk vardı.. O akşam vakti bir saatte
Lefkoşa yönünden gelen arabalar ve kamyonlardan eli silahlı Rum'lar
boşaldı.. Bir süre köşede ki kahvede aralarında görüştüler ve daha
sonra Türk kesimine yöneldiler..
Silahlar patladı, tüfek dipçikleri ile kilitli kapılar
kırıldı..Türkler sokaklarda sürüklendi..
70 yaşlarında bir Türk, evinin ön kapısının parçalanışını duyarak
uyandı. Yatak odasından sendeleyerek çıktığında, evinin içinde silahlı
adamlar gördü.
'' Çocukların var mı? '' diye sordular. Şaşkınlık içinde '' Evet ''
dedi.
'' Onları dışarı gönder !..'' emrini verdiler.
19 ve 17 yaşındaki iki oğlu ve 10 yaşındaki torunu acele giyinerek
silahlı adamlarla beraber dışarıya çıktılar.
Evin duvarı önünde sıraya dizilmişlerdi. Silahlı adamlar hiçbir söz
söylemeden, serinkanlı bir şekilde makineli tüfeklerini ateşleyerek
onları ölüme gönderdiler.
Bir başka evde, elleri dizlerinin arkasına bağlanmış olan bir erkek
çocuk yere atılmıştı. Ev yağma edilirken onu tekmeliyor ve hakaret
ediyorlardı. Sonra başının arkasına bir tabanca dayadılar ve onu
vurdular.
Türkeli ( Ayvasil ) köyünde o gece toplam 12 Türk katledildi.
Diğerleri ise Rum'lar tarafından toplanmışlar ve yol boyunca
tekmelenip yumruklanarak birkaç mil uzaklıkta ki Şillura köyünde ki
Türklerin yanına gönderilmişlerdi..Gece kıyafetleri içinde çıplak
ayaklarıyla soğuk havada ve gecenin zifiri karanlığında sendeleyerek
yürüyen Türk'lerin arkasından Rum'lar ateş ediyorlardı..
Bu bölgenin hemen dışarısında çiftliklerde yaşayan dokuz Türk daha
öldürülmüştü!..
Ayvasil ve Şillura köyleri boşaltılmıştı!..Kuzeyde ki Fota ( Dağyolu )
ve Pınarbaşına doğru emniyetli bölgelere gitmeye çalışan Türk'lerin,
geride evleri, eşyaları ve Rum komşuları kalmıştı!..O komşular ki
şimdi emniyetli bölgelere çekilen Türk'lerin evlerini
yağmalıyorlardı!..Kutsal bir gün, sabahı karşılarken Türkler, Rum'un
bu acımasız korkunç zulmünden kurtulmaya çalışıyorlardı!..
Aynı saatlerde Lefkoşa surlarının kuzeyindeki Türk köyü Ortaköy'ün
yanında, Girne yol ayrımında bulunan Kumsal bölgesine de 150 civarında
silahlı Rum gelmişti...
O akşam, yaşlı bir Türk ev sahibi olan Hasan Yusuf Güdüm isimli şahıs,
yanında karısı Feride, komşusu Ayşe Mora kızı Işın ve diğer kızı
Növber ile Kumsal'daki kiracılarından Türk Alayının baş doktoru olan
Binbaşı Nihat İlhan'ın evini ziyaret ediyorlardı. Binbaşı o kritik
günler dolayısı ile alarm halinde olan Alayda görevinin başında
idi..Karısı Mürüvvet, yedi yaşında, dört yaşında ve altı aylık olan üç
çocukları ve misafirleri ile birlikte evde dokuz kişiydiler.. Bu dokuz
kişi yemek odasında akşam yemeklerini yerken, Bu sırada Severis un
fabrikasının bulunduğu yerden ve gece karanlığından da istifade ile
elleri silahlı Rum çeteleri kurumuş olan Kanlı dere nehir yatağının
karşısına Kumsal bölgesine geçiyordu!..
Çok geçmeden bu çetelerin açmış olduğu ateş sonucunda silahlardan
çıkan mermiler Dr. Nihat İlhan'ın oturduğu evin duvarlarına kuvvetli
bir yağmur gibi vurmaya başladığında, yemek masası etrafındaki sohbet
aniden kesildi!..
Herkes aceleyle ayağa kalktı, kadınlar çocuklarını ellerinden tutarak
çektiler ve Hasan Güdüm, hepsini evin arka tarafına götürdü..
Dört kadın, dört çocuk ve bir adam hepsi evin banyosuna girdiler ve
kapıyı kilitlediler..
Ev sahibinin karısı aniden kararını değiştirdi ve banyodan dışarı
çıkarak, tuvalete girdi ve kapıyı kilitledi.
Binbaşının karısı ve çocukları ile küvetin içerisine girdi. Altı aylık
bebeğini kucağına almış kapıya doğru bakarken, diğer iki çocuğu
bacaklarına sıkı, sıkı sarılmıştı..
Korku içindeki üç kadın ve Hasan Güdüm kapının yanındaki köşelere
sığındılar. Ayşe Mora bebeği Işın'ı korumak için bağrına basmıştı..
Evin giriş kapısı kırılarak açıldı..Gözlerinde vahşi bakışları ile
insanlığından çıkmış olan caniler, ellerindeki makineli tüfeklerle
evin içerisini taradılar..
Daha sonra ayak sesleri Binbaşının eşi ve üç çocuğunun bulunduğu
kapısı kilitli banyo kapısının önüne geldi ve canilerden birisi kapı
kolunu zorlarken; diğeri Rumca ''Enosisi''nasıl istersiniz diye
bağırıyordu!..
Sonra, ateşlenen mermiler, banyo küvetinin içindeki Bayan İlhan ve
çocuklarına isabet etti..
Binbaşının çocuklarından birisi inledi ve kısa bir darbe atışı ile
Şehit edildi..Saldırganlar sonra yerdeki diğerlerini gördüler ve
silahlarında ki tüm mermileri de onların üzerine boşaltarak hepsini
orada Şehit ettiler..
Evin sahibi, komşusu ve kızları da ağır yaralanmışlardı..Bir mermi de
Işın bebeğin ayağına isabet etmişti..
Tuvaletin kilitli kapısı, bu silahlı adamların dikkatini çekti..Kapı
tüfek dipçikleri ile kırılarak ev sahibinin karısı dışarı çıkarıldı.
Feride hanım'ın kafasına bir tabanca dayadılar. Bir kez ateşlendi ve
oracıkta Şehit edildi..
Katiller çığlıklar atarak ve eğlenerek evin içerisini tahrip
ettiler..Banyodan dışarı yayılan kan üzerinde kayarak dolap ve
raflardaki eşyaları silahları ile tarayarak paramparça ettiler!..
Bebek Işın Mora sağ kalmıştı yaralı ayağı birkaç operasyonla
kurtarılmıştı..Şu an da evli ve bir oğlu var.. Lefkoşa'da Shakespeare
Caddesi üzerinde Can adlı bir süpermarketi çalıştırıyor.. Hafif aksak
yürümesi, hiçbir şeyi idrak edemeyecek kadar küçükken yaşadığı
mezalimi hatırlatıyor ona...''
( Yukarıda anlatmış olduğum tarihi gerçekler HARRY SCOTT GIBBONS'un
1997 yılında basılan '' The Genocide Files '' ( Kıbrıs'ta Soykırım )
adlı eserinden alınmıştır..)
Şimdi bu satırlardan haykırarak tüm insanlık alemine soruyor ve
yanıtını istiyorum!..Siz İnsan hakları havarisi kesilerek Türk
Milletini Ermeni Soykırımı ile suçlayanlar!..Siz kanlı tarihlerini
unutarak, asil Türk Milletine bu kabul edilemez iftirayı çıkardıkları
yasalarla onaylayan, suç diye dayatan emperyalist devletler ve onların
Türkiye'deki işbirlikçi kimi bilim adamı, sanatçı ve yandaş
yazarları..Özür kampanyası başlatan Ermeni diasporasının paralı
kalemşörler!..Siz ''Kıbrıslılık '' oyununun ardına saklanarak,
K.K.T.C'de Rum'larla yeniden bir arada yaşamanın tuzağını kuran ve ''
Birleşik Kıbrıs '' senaryosunu yazanlar!..Siz Rum'la iç, içe
yaşayabiliriz yazıları ile halkımızın beynini
bulandıranlar!..Türkiye'ye ve Türk Askerine kabul edilemez suçlamalar
ile saldıran kimi sendika yöneticileri, dernek temsilcileri, cepleri
ve mideleri euro'lar ile şişirilmiş bilinen vakıfların plakalarını
taşıyan platform üyeleri!..
Ve siz beyler!.. Kıbrıs Türk Halkının adada ki var oluşunun tüm
nedenlerini müzakere masasında pazarlık konusu yapmaktan
çekinmeyenler!.Hristofyas'ın kankaları ve yol arkadaşları!..Yukarıda
tarihi belgelerle kanıtlı bu insanlık ayıbı ile ilgili olarak
söyleyeceklerinizi duyalım?..Bu tarihi kitabı yazan ve o günlerde
London Daily Express gazetesinin Ortadoğu temsilcisi olan bu cesur
gazete muhabiri Mr. Gibbons gibi bu vahşete en azından, '' Bu Kıbrıs
Türk'üne yapılmış bir soykırımdır''demek cesaretiniz var mı?..Sakın
ola ki bunlar tarihin derinliklerinde kaldı!.. Biz bunları ve
tarihimizi unuttuk!..Şimdi yarınların dostluğuna, Rum'larla bir arada
olmaya bakıyoruz demeye kalkmayınız!.Bunun düşünülmesi bile bir
hezeyandır!..O zaman sizleri ne Şehitlerimiz, ne milletimiz, ne
kitaplardan sildiğiniz tarihimiz ve ne de kendi vicdanınız affeder!...
Sevgili Kıbrıs Türk Gençleri,
Şimdi sen yukarıda anlatılan tarihi gerçekleri okuyamıyor ve
öğrenemiyorsun!..Çünkü bu zulmü ve atalarına uygulanan bu soykırımı
bilmemelisin!..Sen Güney Kıbrıs'ta yaşayan Rum'lara özenmeli!..
Onların tarihini ''Kıbrıslılık'' kimliği ile öğrenerek geleceğini
birleştireceğin Genç Rum'larla kaynaşmalısın!.. Milli değerlerini unut
ki!.. Vatan ve Bayrak ne demektir? Bu değerleri hiç
hatırlamayasın!..Ceddinin bu değerler uğruna Şehit olduğu sana bir şey
ifade etmesin!..İşte geleceğinizin konuşulduğu bu kritik dönemde
sizlere kabul ettirilmeye çalışılan çözümün hedefi bu!.. Ama sizler
tüm bu oyunları bozacak kadar yürekli ve Yüce Türk Milletine ve
Ceddine bağlı gençlersiniz..Dilinizin, Dininizin, Milletinizin ve
Bayrağınızın ne ifade ettiğini ve gerektiğinde vatan toprakları uğruna
seve.seve ölüme gitmenin yüce bir görev olduğunu
bilenlerdensiniz..Asla bu teslimiyetçi oyuna gelmeyeceksiniz..
'' Tarihten Gelen Çığlık Sesleri '' duyuluyor yine!..45 yıldır hep
aynı tarihte!..Ama bu sefer daha güçlü feryat ediyor, 70'lik Hasan
dayı, gelin kız Melek, o yiğitler yiğidi Mehmet, 7 günlükken
katledilen Selen Bebek!.. Onlara Toprak Ana bile ağıt yakmış
ağlıyor..Kurtlar, kuşlar susmuş bu insanlık ayıbını anlamaya
çalışıyor!..
Ya biz ne yaptık?..Unutmadık mı?.. Anlatabildik mi? O yaşanan insanlık
ayıbını diri, diri toprağa gömülen insanlarımızın
feryatlarını!..Kelimelerin anlamı yok!... Ne yazsam, ne anlatsam
yaşatamam o günleri, getiremem o kefensiz bedenleri geri!..
Şimdi vicdanımızın sesine kulak verelim..Eğer tarihimizde yaşanan bu
olaylar bir milletin yok edilmesi soyunun kurutulması,'' Soykırım ''
değilse söyleyin ey insanlar!.. Biz buna ne ad verelim?..
Türklüğümüz onurdur tarihimiz gurur..İnsanlık tarihi bizi mert ve
yiğit tanır ne ardımızda, ne de alnımızda vardır böyle bir leke..
İnsanlık onuru bir erdemse bu fazlasıyla vardır Türk Milletinde..Kimse
bize dayatmasın soykırım denen suçu..Bunun bedeli ağırdır kimse
taşıyamaz bu bedelin sonucunu!..
Özür dilenecekse bu özür önce bizim için haktır..Soykırım denecekse
eğer, bu söz Anadolu'da yüz binlerce Türk'ü öldüren, isyan bayrağını
açmış Ermenilere yakışandır..Ve bir özürde, Kıbrıs Türk Halkını top
yekun yok etmeyi planlamış ve bu planı uygulayarak binlerce masum
insanımızı vahşice katletmiş olan Rum'lardan tarafından söylenmesi
gereken bir borçtur..
Bize tarih sayfalarını karıştırtmayın, karıştırdıkça sabıkalarınız
çoğalır!...'' O Çığlıklar Rodos'tan, Girit'ten, Batı Trakya'dan
gelmeye başlar''öncekulaklarınızda sonra da varsa eğer vicdanlarınızda
yankılanır!...
İnsanlık suçunu işleyenleri bu suçları ile baş başa bırakarak!..Tüm
Şehitlerimizi rahmet ve minnet duyguları ile anıyorum..
Yazımı Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün sözleri ile bitiriyorum..
'' Geçmişi ne kadar çok unutursak geleceği korumak o kadar zor
olur..''
Atilla ÇİLİNGİR.
not :
www.kibris1974.com sitesinden alınmıştır