BASIN-YAYIN-SANAT-EDEBİYAT DÜNYASI'NDAN KISA KISA DUYURULAR...
KERİM ÖZBEKLER
GAZETECİ-YAZAR-ŞAİR
12 Nisan 2016 Salı günü, saat.19.30-21.30 arasında;Gergedan Kitabevi-Bağdat Caddesi, No.268/A Kadıköy-İstanbul adresinde, Yazar Deniz ve Volga Kurbanzade ''Salı Toplantıları''nın konuğu olacaklardır. Necdet Demircioğlu'nun moderatörlüğünde anne-kız yazar olmanın anlamını tartılaşacaklardır, bu toplantıyı izlemek isteyenler 02163502766 veya 05496095546 nolu telefonları arayabilirler. İlgilenenlere, önemle duyurulur.
********************************************************************************************************************************************************************************************************************************************************************
14 Nisan 2016 Perşembe günü, saat.10.00-12.00 ve 13.30-16.00 arasında;Oğuzeli Belediyesi Kongre Merkezi ve Toplantı Salonu Oğuzeli-Gaziantep adresinde, Oğuzeli Belediyesi Kültür ve Sanat Şöleni adı altında bir etkinlik düzenlenmiştir. Bu etkinlikte sahneye çıkacak yazar ve şairlerin isimleri, aşağıdaki şekildedir. Gülhun Ertilav-Hurşit Bozkurt-Muhittin Arar-Abdulhadi Bay-M.Yıldırım Katrancı-Ahmet Ayaz-Ahmet Özkök-Üzeyir Gündüz-Hakan İlhan Kurt, ilgilenenlere önemle duyurulur.
********************************************************************************************************************************************************************************************************************************************************************
17 Nisan 2016 Pazar günü, saat.13.00-17.00 arasında;Yörem Türkü Evi-Hasnun Galip Sokak, No.11/A 34000 Beyoğlu-İstanbul adresinde, Bağımsız Yazarlar ve Şairler Derneği (BAYŞAD) İstanbul Şubesi Başkanı Elif Aktan tarafından organize edilen ve yönetilen 16.Şiir Şöleni gerçekleştirilecektir. Şairlere ve şiir severlere, önemle duyurulur.
********************************************************************************************************************************************************************************************************************************************************************
22 Nisan 2016 Cuma günü, saat.15.30'da;21.İzmir Tüyap Kitap Fuarı Basmahane-İzmir adresinde, 19.Mevlüt Kaplan Edebiyat Ödülleri dağıtım töreni yapılacaktır. Özgür Kaplan-Osman Akbaşak-Yrd.Doç.Dr.Mehmet Yardımcı'nın konuşmacı olarak iştirak edeceği ödül töreninde şair Hasan Hüseyin Yalvaç-Özlem Tezcan Dertsiz-Fahrettin Koyuncu-Haydar Eroğlu-Arslan Bayır ve Nisa Leyla ödüllendirilecektir. İlgilenenlere, önemle duyurulur.
**********************************************************************************************************************************
**********************************************************************************************************************************
23 Nisan 2016 Cumartesi günü, saat.13.00-14.00 arasında;21.İzmir Kitap Fuarı-Yitik Ülke Yayınları Standı Basmane-İzmir adresinde, Kezban Şahin Taysun okuyucuları için kitap imzalayacaktır. İlgilenenlere, önemle duyurulur.
**********************************************************************************************************************************
**********************************************************************************************************************************
24 Nisan 2016 Pazar günü, saat.15.00'de;Aden Otel-Rıhtım Caddesi, Yoğurtçu Şükrü Sokak, No.2 Kadıköy-İstanbul adresinde, Emekli Tümamiral Soner Polat ve Prof.Dr.Anıl Çeçen ''Türkiye'nin Jeopolitik Sırları.'' konusunda konuşma yapacaklardır. İlgilenenlere, önemle duyurulur.
********************************************************************************************************************************************************************************************************************************************************************
07 Mayıs 2016 Cumartesi günü, Yasemin Lütfiye Lisesi Mezunları 3. Geleneksel Buluşma Günü Etkinliği yapılacaktır. Saat .12.00 - 15.30 arasında, Sultanhisar 100. Yıl Parkında (Belediye Önü-Sultanhisar-Aydın adresinde) buluşma olacak. 15.30 - 24.00 arasında ise 5 Yıldızlı Nyssa Otel-Sultanhisar-Aydın adresinde serbest buluşma gerçekleştirilecektir. İlgilenenlere, önemle duyurulur.
NOT.Siz de bulunduğunuz il-ilçe-kasaba ve köyde, yılda 1 defa okul arkadaşlarınızla buluşmak ve eski günleri yad etmek için böyle gün tertip edebilirsiniz.
********************************************************************************************************************************************************************************************************************************************************************
BİNDİK BİR ALAMETE, GİDİYORUZ KIYAMETE...
NACİ AKIN
Nereye gidiyoruz, nereye koşuyoruz? Doğası cennetten bir parça, her köşesi yaratanın bolca güzellikler, harikalar bahşettiği benim güzel vatanım, güzel ülkem nereye gidiyor? İnsanları fukara da olsa mutlu, huzurlu, doğasını seven, komşusunu, insanını seven, şükretmesini, kanaat etmesini bilen, devletine, milletine, ülkesine ve bayrağına sadakatle bağlı halkım nereye koşuyor? Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete. Vah! Ki ne vah!
Çocukluğumuzda, okul sıralarında yanımızda oturan arkadaşımızın kimliğini bilmezdik, dinini, mezhebini bilmezdik, sormazdık, merak da etmezdik. Pomak mıdır, Boşnak mıdır, Arnavut mudur, Kürt müdür, Çerkez midir, Alevi midir, Sünni midir, dindar mıdır, değil midir? Hiç mi, hiç ilgilendirmezdi bizi. Koleje başlayınca gayrı Müslim arkadaşlarımız oldu, onları da isimleri farklı olduğundan bilirdik. Yahudi midir, Ermeni midir, Rum mudur, yoksa Levanten midir? Hiç merak etmezdik, onlar da kendilerini hiç bizden farklı hissetmezdi. Kısacası hoşgörü hakimdi toplumda. Kimse kimsenin yaşam tarzına karışmaz, dindarlığını ya da namazı, orucu, dini vecibelerini yerine getirmemesini sorgulamazdı. Bakkallar içki şişelerini gazete kağıdına sarar, ramazanlarda lokantaların camları tepeye kadar gazete kağıdıyla kapatılır, göz önündeki meyhaneler tatile girer, oruç tutanlara saygıdan kimse ulu orta yemez, sigara bile içmezdi. Kimse de oruç tutmayana yan gözle bakmaz, ayıplamaz, hor görmezdi.
Ya şimdi ne hale geldik? Berberim, hem saçımı kesiyor hem anlatıyor; karşı komşusu Kürt asıllı bir yurttaşımızmış. Ramazanda birlikte iftar açarlar, hafta sonları birlikte pikniğe giderler arada bir de kafa çekerlermiş. Evlerinin anahtarlarını birbirlerine teslim ederler, yokluklarında eve göz kulak olurlar, çiçekleri sularlarmış. Çocukları da okula birlikte giderler, mahallede top oynarlar, ergenliklerinde de sırlarını paylaşırlarmış. Onlar da en az benim kadar PKK'ya lanet okur, şehitler geldikçe benim kadar üzülürdü ama bugün mesafeliyiz diyor. Birbirlerine düşman gözle bakmasalar da eski dostlukları, samimiyetleri kalmamış, üzülüyorum abi diyor.
Milletçe üzülüyoruz! Damat, kayınpeder arasına, enişte kayın arasına da girmiş bu nifak. Televizyon başında şehit haberleri geldikçe, kayınpeder sallıyor tumturaklı bir küfrü, bela okuyor, biraz da kantarın topuzunu kaçırıyor, PKK eşkıyasıyla Kürt asıllıları karıştırıyor birbirine. Haliyle kızını verdiği damat alınıyor, surat asıyor, buğz ediyor, ne de olsa o da Kürt asıllı. Peki bunun müsebbibi kim? En az PKK eşkıyası kadar lafın nereye gideceğini hesap edemeyen idarecilerimiz, siyasetçilerimiz de suçludur bana göre. Bugün TV izlerken kanım dondu, virgülüne bile dokunmadan aktarıyorum konuşmayı: "Sivillere üç gün mühlet verilsin çıkarılsın Nusaybin'den sonra girilsin ilçeye taş üstünde taş, baş üstünde baş bırakılmasın".
Yahu nereye giriyorsun, düşman toprağına mı? Yaşlısı var, yatalağı var, bebeği var, çocuğu var, gidecek yeri olan var olmayan var. Nereye kovuyorsun bu insanları, kendi evinden yurdundan? Buna pire için yorgan yakmak denir, Devlet eşkıyayla mücadele etmeli ama sivillerin burnu bile kanamamalıdır.
Efendim Karaman'da bir vakıf yurdunda 45 evladımıza cinsel istismarda bulunuldu, savcılar gerekeni yapıyorlar, ama asıl idari tedbiri alması gerekenler bir kereden bir şey olmaz deyip geçiştiriyorlar. Meclis soruşturması iktidar oylarıyla reddediliyor. Koruyorlar adeta, neden? Nedenini söyleyeyim, eski dostları paralel adını verdikleri yapıyla teröre karşı yaptıkları mücadelenin 10 katını yapıyorlar. Haliyle dünkü müttefiklerinin yerine de yenilerini koyuyorlar. İşte o malum vakıf yeni müttefikleri, çoğunun da yetiştiği ocak, toz kondurmuyorlar o yüzden. Onlar korurken, karşı taraf ta, onlara saldıracağım derken dine saldırıyor, gel de çık işin içinden. Hele ana muhalefet liderinin üslubuna ne demeli, haklı da olsa bir hanıma söylenmeyecek lafı söylüyor. Olan ülkenin çoğunluğunu teşkil eden hem Cumhuriyetin değerlerine ve hem de kutsal değerlerine bağlı samimi Müslümanlara, dindar demokratlara oluyor.
Maalesef hem etnik, hem mezhepsel, hem de dini kutuplaşma, ayrışma ülkeyi giderek daha büyük felaketlerin eşiğine sürüklüyor. İş işten geçtikten sonra yırtınsan da fayda yok. Kimse şunu unutmasın… Bir tarafın aşağılamaya çalıştığı, iftiralar attığı, yok saydığı, din düşmanı ilan ettiği Mustafa Kemal olmasa bu gün semalarımızda Ezan-ı Muhammediyi duyamazdık. Cuma namazı kılmak bile hürriyetin olmadığı yerde farz olmaktan çıkardı.
Diğer taraftan da milletin dinine ve hürriyetine bağlılığı olmasa, milli mücadeleyi cihat kabul eden Ankara Müftüsü Rifat Efendinin (Börekçi) fetvası olmasa ve bu fetvayı Anadolu'da onaylayan Demirci Müftüsü büyük dedem İbrahim Hakkı efendi(Akın) gibi yüzlerce aydın din adamları olmasa milli mücadelenin kazanılması da pek kolay olmayacaktı. Sarıklı, cüppeli diye aşağılanan Küçük Ağaların milis komutanlarının da katkıları göz ardı edilmemelidir.
Din toplumların çimentosudur, birlik ve bütünlüğünü sağlayan en önemli yapıştırıcıdır. Değerlerinizi birer birer yitirirseniz acaba toplumu hangi ortak değerlerde buluşturacaksınız. Belki kabak tadı verdi diyeceksiniz ama ben amaca ulaşıncaya kadar söylemeye devam edeceğim. Bugün Türkiye'de merkez sağ siyaset anlayışının eksikliği vardır, ayrışmanın, kutuplaşmanın sebebi de budur. Kalın sağlıcakla.
NOT.YUKARIDAKİ YAZI, AŞAĞIDAKİ WEB SİTESİNDEN ALINMIŞTIR. http://www.manisaolaygazetesi.com/yazar/naci-akin/bindik-bir-alamete-gidiyoruz-kiyamete-/
******************************************************************************************************************************************************************
KUYRUĞU SIKIŞANIN MASKESİ DÜŞÜYOR...
Ahmet ÇİÇEK
Başkent Gazetesi Yazarı
Başbakanlık Osmanlı Arşivi Uzmanı
İlesam İstanbul Şb.Yön.Kur.Üyesi
Genç Memur-Sen İstanbul Şb.Kültür Sanat Kom.Başkanı
Tayyip Erdoğan, 1994’ten bu yana ezberbozan duruşu ve her şeye rağmen istikametinden taviz vermemesiyle Türkiye’de ve dünyada birçok hesapları bozdu.
Tabi 94’ten bu yana kendi çarklarını öyle ya da böyle sürdüren, kendilerini milletin ve devletlerin efendisi sayan pek çok fildişi kule işgalcilerinin maskeleri kuyrukları sıkıştıkça, hesaplar bozuldukça düştü, düşüyor.
İşin bu raddelere geleceğini tahmin ediyorlardı. Bu yüzden Erdoğan paradigmasını çözebilmek, kontrol etmek ve nihayet çökertebilmek için çok debelendiler.
Türkiye yeniden kontrol dışı bir iktidar ile karşı karşıyaydı. Deha evvel de böylesi durumlarla karşılaşılıyordu ama onlar bir şekilde zapturapt altına alınabilmişlerdi. Alınamayanlar da çökertilebilmişti.
Oyunu daha çok iç mihraklardaki piyonlar üzerinden kurdukları için bizler olup biteni iç kaynaklı gibi görürüz, daha doğrusu görürdük. Bu yüzden içimizdeki mihrakların kendi orijinleriyle inisiyatif aldıklarını sanmak safdillik olur. Türkiye gibi bir ülkede görünenler asla göründüğünden ibaret değildir. İç mihraklar dıştaki ağababalarının ağızlarına bakarak yol alırlar.
Fakat işler istedikleri gibi gitmeyince durum biraz daha başkalaştı. Şecaat arz ederken sirkatin söylemek gibi kuyruklarına basıldıkça maskelerin bir bir düşmeye başladığına tanık olduğumuz şu günlerde artık ağababalar da kendilerini, asli suretlerini belli etmek göstermek mecburiyetinde hissettiler kendilerini.
94’ten bu yana süreci şöyle bir hatırlayalım mı?
Evvela mahpus yoluyla sindirmek istediler, tutmadı. Sonra parti kapatmalarla yol kesmek istediler, olmadı. Ordu içerisindeki cuntacıları devreye soktular, olmadı. Basını, YÖK’ü, STK’ları, ekonomi patronlarını işe koştular, olmadı. İçteki ihanet şebekelerini harekete geçirdiler, iftira kampanyaları yürüttüler ama tutmadı. Her gün dillerinden düşürmedikleri ve şimdilerde hiç anılmayan laiklik, irtica ve Atatürk maskeleri ile beyaz Türkler sahneye çıktı, olmadı. Ekonominin kriz yaşaması için küresel ya da ulusal her fırsat ve spekülasyonlardan medet umdular, olmadı.
Bu başarısızlıklar üzerine toplumsal psikoloji denemeleri yaptılar. Gezi olaylarından bir Tahrir devşirmeye çalıştılar, çok debelendiler yine olmadı. Nihayet oldukça iyi hesaplanmış Gülenist darbe şovunu da gördük. Ne kadar çıkmazda gördüler ki kendilerini 40 yıldır özü ifşa edilmemiş, sinmiş bu sinsi yapılanmayı da deşifre etmekte beis görmediler.
Diğerlerinden daha çok tehlikeli, dıştan dost görünümlü ama özünde her türlü çirkefliği barındıran bu yapının bu kadar kısa sürede pespaye oluşu kuyruklarının Erdoğan tarafından sıkıştırılmış olmasından kaynaklıdır. Onun dışında bu sinsi yapının maskesini düşürebilecek biri var mıydı, hiç sanmıyorum.
Ve PKK, HDP, YPG, PYD kozları. Arap baharı ile kaynayan kazan Suriye’de iyice tutuşunca acaba Doğu ve Güneydoğu’yu da Suriye minvaline katabilir miyiz hesabıyla bu defa dağlarda değil, tıpkı Suriye’de olduğu gibi cadde ve sokaklarda terör düğmesine basıldı. Büyük şehirlerimizde de panik havası oluşturmak istediler. Fakat yine hesaplar tutmadı. Pek yakında ismi kısaltılmış bu örgütlerin hiçbiri hayatta kalamayacak. Erdoğan’ın dediği gibi ya teslim olacaklar, ya da imha edilecekler.
İşte böyle…
Bütün bunlar ortada dururken dost görünümlü Batının da maskesi düşmüş oldu. Bakmayın bizi Avrupa Birliğine alacaklarmış gibi fasıl fasıl oyalamalara. Bakmayın NATO ülkelerinden biri oluşumuza. Bakmayın ABD ile müttefiklik oyunumuza… Bunların hepsi hikâye…
Ne beşi bir yerdeler bizim dostumuz, ne Avrupa, ne Amerika, ne Rusya, ne İran, ne de diğer ağababalar… Biz biliyoruz ki eğer Türkiye tarihsel bölgesinde kendi yönergeleriyle Yeni Türkiye yolunda ilerleyecekse, devasa projeleri kısa zamanda bir bir sergileyecekse, gündem bulan değil gündem oluşturan bir ülke olacaksa dostu pek az olur, düşmanı pek çok.
Yıllardan beri söylüyorum, bir kere daha söyleyeyim. 2023’e kadar Türkiye’nin yolu çok meşakkatli olacak. Fakat Türkiye kendi rotasını belirledikçe, Dünyanın yularını tutan ağababaların yeryüzünde fitne fesat ve savaştan başka hiçbir şey üretmediklerini zamanı geldiğinde yüzlerine çarptıkça her şey daha da açık seçik ortaya çıkacak.
Ama siyasetin doğası gereği dengelerle birlikte hareket etmek gerekir. Her düşmana aynı anda topyekûn cephe açmak gibi bir kahramanlığa gerek yok. Kimin ne olduğunu bilmek ve onlara bildiğimizi hissettirmek de yeterli marifettir.
Kimsenin milletimizin aklıyla alay edemeyeceği zamana doğru ilerliyoruz.
Yolumuza örtülü ya da örülü daha pek çok hesaplar var… Ama kaderin üstünde bir kaderin var olduğunu da çok şükür unutmadık.
Allah, nusret elini üzerimizden eksik eylemesin.(07 Nisan 2016.Perşembe)
********************************************************************************************************************************************************************************************************************************************************************
Türkiye’nin Rusya uçağını düşürmesiyle sonuçlanan olaylar zinciri, 1997 yılında Attilâ İlhan ile yaptığım sohbeti aklıma getirdi. Sohbetin Türk-Rus ilişkileriyle ilgili bölümü, bugün için de önemli dersler içeriyor:
BULUT: Diyorum ki, geçmişte bir kamplaşma, cepheleşme, hatta kan davası oluşmuş. Bilhassa benim yaşımdaki insanlar, bunu ağır şekilde yaşamış. Ben de yaşamışım. Yıllardan beri bu süreçte meydana gelen önyargıların aşılması için çaba sarf ediyorum ama görüyorum ki, insanların kendi önyargılarını aşmaları çok zor. İki tarafta, diyaloğa bile karşı insanlar var…
İLHAN: Aşılmasını istemeyen kim? Şimdi ona bakalım. Bu iş Türkiye’de tavsadı 12 Eylül’den sonra. Herkesi dağıttılar, hapsettiler, perişan ettiler. Peki Türkiye’de yeni bir kutuplaşma, zıtlaşma çıkmadı mı? Laik-antilaik! E demek ki, birileri Türkiye’de zıtlaşma istiyor iki gözüm kardeşim… Birini bitiriyorsun, ötekini çıkarıyor sana! Neden? Global olarak bakılınca görülüyor. Sisteme Amerika Birleşik Devletleri tek başına hâkim olmuş durumdadır. Dünyada rakip istemiyorlar. Peki bunlara rakip kim olur? Bunlara rakip büyük devletler olur. O halde devlet istemiyorlar, büyük devlet istemiyorlar. Birinci uygulama Rusya. Rus’u dağıttılar. İkinci uygulama Yugoslavya. Yugoslavya dağıtılmıştır. Üçüncü uygulama Türkiye! Bunu artık gazetelerinde açıklıyorlar…
BULUT: Türkiye’yi de dağıtmaya çalışıyorlar…
İLHAN: Niye? Daha geçen gün, Zbigniev Brzezinski diye Amerikalıların bir adamı var. Bu adamın bir ifadesi var, “Dünyanın merkezi Avrasya’dır. Çünkü dünyanın bütün petrolleri ordadır. Bu petrolleri ABD kontrol etmelidir.” diyor. Bu petrolleri kontrol etmenin yolu da oralarda millî güç olmamasıdır. Millî güç oldu mu kontrol edilemez. Peki, oradaki millî güçler kimdir? Türkiye ile Rusya’dır. Ne yapıp yapıp bu ikisini çatıştırması lâzım. Bu, ilk defa, Lord Palmerston tarafından ortaya atılmıştır. 19. asır öncesinde sanıyorum. Lord Palmerston bir bakıyor ki İngiltere, hatta Avrupa ciddi şekilde tehdit edilmektedir; bu tehdit Türkler ve Ruslardan gelmektedir. Bunları kesinlikle Avrupalı saymıyorlar ve hatta ikisini büyük ölçüde birbirine karışmış sayıyorlar ki, bu da gerçeği yansıtıyor. Rusların içinde çok Türk vardır, Türk orijinli insan çoktur. Şimdi bunun çaresini nasıl buluyorlar? İkisini birbirine kırdırmakla! İkisini birbirine kırdırırlarsa, Avrupa rahat eder…
BULUT: Yani biz aslında, bu tür diyaloglarla, büyük güçlerin çıkarlarına mı dokunmuş oluyoruz, önyargıları kırmak ve bir diyalog süreci başlatmak isterken?
İLHAN: Tabii… Tabii… Çünkü olay şu: Rusya, Avrupa’yı tehdit etmeye başlayınca, diyorlar ki, “Bizi bırakın Türklerin topraklarını alın.” Bize de diyorlar ki, “Rusya’nın gözü senin topraklarında…” Artık biz kedi-köpek gibi Ruslarla savaşıyoruz. Bunu anlayan iki kişi var; Lenin ile Mustafa Kemal Paşa… “Bu fırsatı vermeyelim” diye bu düşmanlığı kestirip atıyorlar ve Türkiye de Rusya da bir tek onların döneminde rahat nefes alabiliyor. Çünkü Batı giremiyor. Batı dışardadır.
BULUT: Şimdi yeniden aynı politikalar mı gündemde?
İLHAN: Bunu Graham Fuller geldi, söyledi 1990’da… Bunlar dediler ki, “Türkler’in Mustafa Kemal Paşa’ya düşkünlüğü çok iyi değildir. Bundan vazgeçmeleri iyi olur.” Onun için Türkiye’de dini ele aldılar… Graham Fuller geldi, gizlisi saklısı olmadan bunları söyledi…
ABD ve Rusya’nın, Suriye üzerinde uçaklarının çatışmaması için mutabakat imzalaması ama Türkiye’nin kendi sınırında Rus uçağını düşürmek zorunda kalması, iki ülkenin millî güçleri dışında bir plânlamanın eseri gibi görünmüyor mu?
NOT.YUKARIDAKİ YAZI, AŞAĞIDAKİ WEB SİTESİNDEN ALINMIŞTIR. http://www.turkishnews.com/content/2016/04/10/turk-rus-savasi-planlamasi-mi/
************************************************************************************************************************************************
ERMENİLER;PKK FLAMALARIYLA SALDIRDILAR...
Paris’te gösteri yapan Azerbaycan vatandaşlarına, Ermeniler PKK flamalarıyla saldırdılar.
Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki gerilim nedeniyle Paris’te yaşayan Azerbaycan vatandaşları, Ermenistan Büyükelçiliği önünde protesto gösterisi düzenledi.
Foto: DHA
Paris’te Türk Derneklerinden ‘Objectif 21 Derneği’nin de destek verdiği protesto, yaşamını yitirenlerin anısına bir dakikalık saygı duruşuyla başladı.
Foto: DHA
Gösteride “Şehitler ölmez vatan bölünmez”, “Karabağ bizimdir bizim kalacak”, “Sarkisyan savaş suçlusu” sloganları atıldı ve “Karabağ işgaline son”, “Terörist Ermenistan” yazan dövizler taşındı.
Gösteri esnasında Azerbaycan vatandaşları ellerinde terör örgütü PKK flamaları ve Öcalan resimleriyle üzerlerine gelen bir grubun saldırısına uğradı.
İki grup arasında yaşanan arbede sonrası açıklama yapan Azerbaycan diplomatik kaynakları, saldırıyı gerçekleştiren kişilerin aşırı Ermenistan gençlik grubu (Nor Seroun) üyesi olduklarına ve PKK bayrakları taşıdıklarına dikkat çekti.
Yaşanan olayların ardından elleri sopalı bir grup Ermenistan taraftarı, Ermenistan Büyükelçiliği önüne geldi, burada da göstericilere müdahale eden polis olayların büyümesini engelledi. DHA
NOT.YUKARIDAKİ YAZI, AŞAĞIDAKİ WEB SİTESİNDEN ALINMIŞTIR. http://www.turkishnews.com/content/2016/04/11/ermeniler-pkk-flamalariyla-saldirdi/
************************************************************************************************************************************************
ÖLDÜRÜLEN PKK'LILAR ERMENİ KOMANDOSU ÇIKTI...
Ermeni terör örgütü Asala’nın devamı PKK’ya karşı yapılan operasyonlarda etkisizleştirilen 7 keskin nişancı Ermeni ordusunda komando çıktı.
Güneydoğu’da terör örgütü PKK’ya yönelik operasyonlarda etkisiz hale getirilen teröristlerden 7 sniperın (keskin nişancı) Ermeni ordusunda komando olduğu belirlendi. Ermeni terör örgütü Asala ile PKK arasındaki derin bağa dikkat çeken Uluslararası terör uzmanı, emekli subay ve Maltepe Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mesut Hakkı Caşin, operasyonların sürdürüldüğü Güneydoğu’dan kendisine ulaşan ilginç bilgileri paylaşırken, “Asala bitmedi. Silahlı terör hareketi, PKK’ya dönüştü. Ben de bölgede subay olarak görev yaptım. PKK’nın bazı birimleri, Asala’dan oluşuyor. Son iki üç aylık çatışmalarda ölen sözde PKK sniperlarının yedisi, Ermeni komandosu. Hatta, etkisiz hale getirilen Ermeni askerlerin cenazelerinin Ermenistan’a gidememesi Ermenistan ile PKK arasında sorun oldu” dedi.
NOT.YUKARIDAKİ YAZI, AŞAĞIDAKİ WEB SİTESİNDEN ALINMIŞTIR. http://www.turkishnews.com/content/2016/04/10/oldurulen-pkklilar-ermenistan-komandolari-cikti/