YUSUF BEYİN DİKKATİNE KAFİYE VE REDİF MESELESİ / Sefa KOYUNCU

954 views
Skip to first unread message

mavizaman

unread,
Oct 7, 2007, 1:50:47 PM10/7/07
to KEAG (Kuantum Edebiyatı Araştırma Grubu)
Yusuf Bey, ŞİİR TAHLİLLERİ başlıklı sayfayı açacaktım ama Bahar Dileme'nin gruba attığı mesaj kafamı karıştırdı. Bu mail dikkatinizi çekmemiş olabilir düşüncesiyle yeniden gündeme almak istedim. Bahar Hanım'ın bu tespitlerine ne diyorsunuz?
Ayrıca bu konuda Mehmet Pektaş ve diğer arkadaşlar da görüş belirtirse çok iyi olur.
Öncelikle, redifin ne olup olmadığı, benim aşağıdaki dörtlüğümün kafiyeli olup olmadığı konusun bir netliğe kavuşturalım.
Ne dersiniz?
Sefa Koyuncu
 
 
İşte, BAHAR DİLEME'nin söz konusu tespitleri:
 
Merhabalar
 
Sevgili Yusuf Bey, siz yapmis oldugunuz bir degerlendirmede Sefa Bey'in "Türkce" baslikli siirini ele aldiniz ve Kafiye hatalarini bildirdiniz.
Bu konuyu merak ettigim icin okuyorum ve ögrenmeye calisiyorum. Bazi sorularim olustu. . Önce redifin tanimini vereyim:
 
Redif: Mısra sonlarında, görevleri aynı olan eklerin, ya da anlamları aynı
olan kelimelerin tekrarlanmasına redif denir.
* Redifler daima mısranın en sonunda bulunur, yani kafiyeden sonra gelir.
* Redifin olduğu her yerde mutlaka kafiye de vardır.
Redif konusu cok uzun, ayrintilara girmek istemiyorum ama simdi Sefa Bey'in "Türkce" baslikli siirinin birinci dörtlügüne bakalim:
 
TÜRKÇE şiirinde;

Düz bir cümle olursa,
Özne sonra zarf gelir.
Yüklem sonda durursa,
İşbuna Türkçe denir.

 
Yusuf Bey, siz yapmis oldugunuz degerlendirmede asagida ki kelimeler icin söyle söylediniz:"Tireden sonraki heceler rediftir onları attığımızda kafiye uyumu yoktur".
 
ol-ursa,
gel-ir
dur-ursa
den-ir
 
Bendeniz ama tamamen farkli kanaatteyim. Tireden sonraki heceler redif degildir! Cünkü redifler her zaman kafiyeden sonra gelir; redifin oldugu her yerde mutlaka kafiye vardir. Sefa Bey'in bu dörtlügüne baktigimizda kelime köklerinde bir kafiye yoktur, bu nedenlede bu ekler redif degildir. Bu dörtlükte bana kalirsa, birinci ve ücüncü misralarda zengin kafiye; ikinci ve dördüncü misralarda tam kafiye vardir.
 
Dil, edebiyat ve siir konularinda cok cok zayifim. Cok kisa bir sekilde redifin ne oldugunu arastirdim ve bu kanaate vardim. Dogru mudur, yanlis midir bilmiyorum. Niyetim sadece gercekten dogrusu ne ise, onu ögrenmek ve paylasmak... Yanlis anlasilmamayi ümit ederim. Bu konuyla ilgili hem sizin hem de gruptaki tüm arkadaslarin yorumunu beklerim... Saglik, ve esenlik dileklerimle...

Bahar Dileme

--

mavizaman.com

unread,
Oct 7, 2007, 4:28:40 PM10/7/07
to KEAG (Kuantum Edebiyatı Araştırma Grubu)
REDİF

Redif, Şiirlerde mısra sonlarında, görevleri aynı olan eklerin, ya da
anlamları aynı olan kelimelerin tekrarlanmasına denir.

Redifler daima mısranın en sonunda bulunur, yani kafiyeden sonra
gelir.

Redifin olduğu her yerde mutlaka kafiye de vardır.

a) Ek Halindeki Redifler [değiştir]Eş görevli eklerin
tekrarlanmasıyla oluşan rediflerdir. Türkçe'deki yapım ve çekim
eklerini kavramadan, ek halindeki redifleri kavramanız mümkün
olamayacaktır. Eğer bu konularda bir eksiğiniz varsa, önce bunları
tamamlamanız ve ondan sonra ek halindeki redifleri kavramak için çaba
sarf etmeniz gerekir.

Fakat, ek halindeki rediflerin çoğu, kelimeye bağlanan ekler
olduğundan bu konudaki genel kaide: "Kelimenin köklerinde kafiye,
eklerinde ise redif vardır." şeklindedir. Bu kural bilinerek mısraya
bakılırsa ek halindeki rediflerin yüzde doksanı mısrada tahmin
edilebilir. Ancak bu kaide her zaman geçerli olmadığından yine de
"ekler" konusunda bilgi sahibi olunması konunun kavranması açısından
gereklidir.

Susuz değirmenlerin ne ile döner çarkı
Kerem etmeyen beyin fakirden nedir farkı
Yukarıdaki beyitte, "ı" sesleri, ismin -i hali olduğundan yani, her
ikisinin de görevi aynı olduğundan rediftir. Kelimenin köklerinde ise
"ark" sesleri benzeştiğinden bunlar da zengin kafiyeyi oluşturur.

Bu beyite pratik yoldan yaklaşırsak: Beyitin birinci mısrasında,
kafiyeye söz konusu olan kelimenin kökü "çark", ikinci mısrada ise
kelimenin kökü "fark"tır. Dolayısıyla, "ı" seslerinin ek olduğu için
redif olduğunu pratik yönden söyleyebiliriz.

Kelimenin köklerinde kafiye bulunduğundan "ark" seslerinde de zengin
kafiye vardır.

Fakat, bu pratik yol her zaman işlemeyebilir:

Kokuyor burnuma Sivr'alan köyü
Serindir dağları soğuktur suyu
Yâr mektup göndermiş yadigâr deyi
Gözünün yaşını sil deyi yazmış

Yukarıdaki dörtlükte, kelimelerin kökleri:
"köy", "su", "de" dir. Görüldüğü gibi kelimelerin köklerindeki sesler
aynı değildir. Acaba burada "y" sesi kafiye olarak mı yoksa redif
olarak mı alınacaktır?

Oysa, çözüm çok basittir."y" sesi birinci mısrada kelimenin köküne
dahil olurken, ikinci ve üçüncü mısralarda yardımcı ses (kaynaştırma
ünsüzü)'tir.

Yani "y" seslerinin görevi farklıdır. Bu durum da kafiye tanımına
uygun olduğundan kafiye olarak kabul edilecektir.

Aynı durum İstiklal Marşı'nın üçüncü kıtasında görülmektedir:

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım,
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.


Yukarıdaki dörtlükte ise, kelimelerin kökleri:

"yaş", "şaş", "aş" ve "taş" kelimeleridir. Burada da kelime
köklerinden sonra gelen "a" sesleri kafiye olarak mı yoksa, redif
olarak mı alınmalı sorusu akla takılmaktadır. O halde, bu köklere
eklenen "a" sesinin görevinin ne olduğunu incelemek gerekir:

İlk mısrada: yaş - a - r
- ı - m

kök yapım eki geniş zaman
yardımcı ses şahıs eki


İkinci mısrada: şaş - a - r
- ı - m

kök yardımcı ses geniş zaman yardımcı
ses I. tekil şahıs eki


Üçüncü mısrada: aş - a - r
- ı - m

kök yardımcı ses geniş zaman yardımcı
ses I. tekil şahıs eki


Dördüncü mısrada: taş - a - r
- ı - m

kök yardımcı ses geniş zaman
yardımcı ses şahıs eki


Yukarıda da görüldüğü gibi ilk mısradaki "a" sesi ile diğer "a"
seslerinin görevleri farklıdır. Bu özellik sebebiyle, "a" seslerinin
kafiye olarak alınması gerekir.


b) Kelime Halindeki Redifler: Aynı anlamdaki kelimelerin
tekrarlanmasıyla meydana gelen rediflerdir. Bu tür redifleri
mısralarda görebilmek oldukça kolaydır:

Doğru söylerim halk razı değil
Eğri söylerim Hak razı değil.


Yukarıdaki beyitte "razı değil" kelimeleri redif, ondan önceki "k"
sesleri ise yarım kafiyedir.


Bir başka örnek:

Zannetme ki şöyle böyle bir söz
Gel sen dahi söyle böyle bir söz
Yukarıdaki beyitte "böyle bir söz" kelimeleri redif, ondan önceki
"öyle" sesleri ise zengin kafiyedir..

Bir başka örnek:
Kimsesiz hiç kimse yok, var herkesin bir kimsesi
Kimsesiz kaldım meded, ey kimsesizler kimsesi


Yukarıdaki beyitte "kimsesi" kelimeleri redif, ondan önceki "r"
sesleri ise zengin kafiyedir..


Son olarak şuna da dikkati çekmek gerekiyor:

Kelime halinde bulunan redfilerden hemen önce, ek halinde redif de
bulunabilir. Böylece, ek halindeki redifle kelime halindeki redif arka
arkaya gelebilir:

Elimi beş yerinden, dağladı beş parmağın,
Bağrımda yanmadık bir yer bırakmadan git
Bir yarın göçtüğünü, çöktüğünü bir dağın
Görmemek istiyorsan, ardına bakmadan git!

İkinci ve dördüncü mısralarda hem ek halinde redif, hem de kelime
halinde redif bulunmaktadır. Yukarıdaki mısralarda "madan" ekleri
"zarf-fiil"dir.


KAYNAK:
http://tr.wikipedia.org/wiki/Redif

mavizaman

unread,
Oct 7, 2007, 6:31:44 PM10/7/07
to KEAG (Kuantum Edebiyatı Araştırma Grubu)
SAADET ÜN
 

Merhabalar

 

Hece şiiri çalışmalarıma son bir yıl gibi kısa bir süre içerisinde başladığımdan dolayı Sayın Sefa Koyuncunun "TÜRKÇE" şiiri üzerinde yapılan iki değerlendirme üzerinde bayağı düşünmek zorunda kaldım. Sayın Yusuf Mısırlıoğlu şiirde kafiye uyumu olmadığını, hatalı kafiye olduğunu söylerken Sayın Bahar Dileme bunun aksini iddia ediyordu.

 

Önce Yusuf Beyin değerlendirmesini ele alalım;

 

TÜRKÇE şiirinde;

Düz bir cümle olursa,
Özne sonra zarf gelir.
Yüklem sonda durursa,
İşbuna Türkçe denir.

Bu kâide Türkçenin
En sağlam temelidir.
Kim yıkarsa temelin,
İhânet bilmelidir.

Sûikasdle Türkçe'yi
Bilerek bozuyorlar.
Başı bozuk lehçeyi,
Dil diye sunuyorlar.

Şiir a-b-a-b , c-d-c-d tarzında yazılmış
ol-ursa
gel-ir
dur-ursa
den-ir



Tireden sonraki heceler rediftir onları attığımızda

ol
gel
dur
de (n eki ile) bu durumda a-b-a-b uyumu yok yani kafiye hatalı.

İkinci kıta;
Türkçe-n-in
temel-in
Son harf birinde "e", diğerinde "l". Aynı mülahazalarla yine kafiye uyumu
yok.

Son kıta;
boz-uyorlar
sun-uyorlar burada da aynı şekilde redifi çıkarırsak "boz" ve "sun" kafiyeli
değil

Yukarıda yapılan değerlendirmeler yalnızca kelime kökünün kafiye olup olmadığı üzerine düşünülmüş. Şiir yazılacağı zaman bilindiği üzere öncelikle kafiye uyumunu sağlamak üzere kelimenin kökü tespit edilir ve ele alınır. (Örn. Ol, gel, sol, yel vs.) Yusuf Bey de bunu yapmış. Şöyle ki;

 

Şiir a-b-a-b , c-d-c-d tarzında yazılmış
ol-ursa
gel-ir
dur-ursa
den-ir



Tireden sonraki heceler rediftir onları attığımızda

ol
gel
dur
de (n eki ile) bu durumda a-b-a-b uyumu yok yani kafiye hatalı.

Bu değerlendirmeye bakınca evet haklı diyoruz. "a-b-a-b" kıtasında ele alınan ol-gel… hatasız, dur-de (n) ise hatalı diyoruz…

 

Şimdi de Yusuf Beyin "tireden sonraki heceler rediftir" değerlendirmesini ele alacak olursan kafiyeyi bir tarafa bırakıp redif üzerine düşünmemiz gerekiyor.

 

Sefa Beyin "Yusuf Beyin Dikkatine" başlıklı mesajını okudum. Bu mesaj redif konusunu daha iyi kavramama yardımcı oldu. Ve Sayın Bahar Dileme'nin aşağıya kopyaladığım, şiir üzerine yaptığı değerlendirmesindeki kanaatinin doğru olduğunu düşünüyor ve kendilerine katılıyorum.

 

BAHAR DİLEMENİN MESAJI:

Merhabalar

 

Sevgili Yusuf Bey, siz yapmis oldugunuz bir degerlendirmede Sefa Bey'in "Türkce" baslikli siirini ele aldiniz ve Kafiye hatalarini bildirdiniz.

Bu konuyu merak ettigim icin okuyorum ve ögrenmeye calisiyorum. Bazi sorularim olustu. . Önce redifin tanimini vereyim:

 

Redif: Mısra sonlarında, görevleri aynı olan eklerin, ya da anlamları aynı
olan kelimelerin tekrarlanmasına redif denir.

* Redifler daima mısranın en sonunda bulunur, yani kafiyeden sonra gelir.
* Redifin olduğu her yerde mutlaka kafiye de vardır.

Redif konusu cok uzun, ayrintilara girmek istemiyorum ama simdi Sefa Bey'in "Türkce" baslikli siirinin birinci dörtlügüne bakalim:

 

TÜRKÇE şiirinde;

Düz bir cümle olursa,
Özne sonra zarf gelir.
Yüklem sonda durursa,
İşbuna Türkçe denir.

 

Yusuf Bey, siz yapmis oldugunuz degerlendirmede asagida ki kelimeler icin söyle söylediniz:"Tireden sonraki heceler rediftir onları attığımızda kafiye uyumu yoktur".
 

ol-ursa,
gel-ir
dur-ursa
den-ir
 

Bendeniz ama tamamen farkli kanaatteyim. Tireden sonraki heceler redif degildir! Cünkü redifler her zaman kafiyeden sonra gelir; redifin oldugu her yerde mutlaka kafiye vardir. Sefa Bey'in bu dörtlügüne baktigimizda kelime köklerinde bir kafiye yoktur, bu nedenlede bu ekler redif degildir. Bu dörtlükte bana kalirsa, birinci ve ücüncü misralarda zengin kafiye; ikinci ve dördüncü misralarda tam kafiye vardir.

 

Bahar Dileme

 

 Bu konu hakkında sanırım fazlaca bir şey söylemem gerekmiyor. Sefa Beyin yazmış olduğu "redif?"konulu mesajındaki bilgiler zaten durumu netleştiriyor. Kafiye-Redif konusunu değerlendirmesiyle gündeme getiren ve bu vesileyle bizlere (kendi adıma söylüyorum) yardımcı olduğundan dolayı Bahar Hanıma teşekkür ediyorum. Böyle bir tartışma vesilesiyle redif konusunu daha iyi öğrenmiş olmamız adına böylesi tartışmaların devamını diliyor ve tüm grup üyelerine saygılarımı gönderiyorum.

 

Saadet ÜN



 
http://groups.google.com/group/KEAG/topics
TÜRKİYE'NİN EN ÖZGÜN KÜLTÜR, SANAT VE EDEBİYAT PORTALI...
http://www.mavizaman.com      /   E-posta: mavi...@gmail.com
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

mavizaman

unread,
Oct 7, 2007, 6:57:34 PM10/7/07
to KEAG (Kuantum Edebiyatı Araştırma Grubu)

TÜRK EDEBİYATINDAN ŞİİR ÖRNEKLERİ


İSLÂMİYET ÖNCESİ TÜRK EDEBİYATI'NDA ŞİİR
SÖZLÜ EDEBİYAT

SAGU

Alp Er Tonga öldi mü
İsiz ajun kaldı mu
Ödlek öçin aldı mu
Emdi yürek yırtılur

Ulşıp eren börleyü
Yırtıp yaka orlayu
Sıkrıp üni yurlayu
Sıgtap közi örtülür

Könglüm için örtedi
Bütmiş başıg kartadı
Keçmiş ödüg irtedi
Tün kün keçip irtelür

    
     Şiirin kafiye düzeni ise aşağıdaki gibidir:

1.Dörtlük: İlk üç mısrada; mısra sonlarındaki fiiller, önce görülen geçmiş zaman eki almışlar(-di,-dı ), daha sonra ise soru eki almışlardır.(-mı, -mi) Bu ekler aynı görevde ve aynı yazılışta bulunduklarından (Farklılıklar ünlü uyumlarından kaynaklanmaktadır.), redif oluştururlar.(-di mü, -dı mu) Bu eklerden önce gelen ve fiillerin kökünde bulunan "l" harfleri yarım kafiye oluştururlar.Dörtlüğün kafiye şeması; "aaab" şeklindedir.
2.Dörtlük:Yine ilk üç mısrada; mısra sonlarındaki "-la, -le" ve "-yu, yü-" ekleri redif oluştururlar.(""-layu, -leyü) Bu mısralarda fiilin kökünde bulunan "r" harfleri yarım kafiye oluştururlar.Dörtlüğün kafiye şeması; "cccb" şeklindedir.
3.DörtlükBig Grinörtlüğün ilk üç mısrasında; "-te, –ta" ekleri ile "-dı, di" ekleri redif oluştururlar.("-tedi, -tadı" Wink Bu eklerden önce gelen ve "r" harfleri yarım kafiye oluştururlar.Dörtlüğün kafiye şeması; "cccb" şeklindedir.
     Dörtlüklerin son mısralarının sonlarındaki, "-ılur, -ülür, -elür" ekleri redif oluşturmuşlardır. Bu eklerden önce gelen ve fiillerin kökünde bulunan "r" ve "t" harfleri tam kafiye oluştururlar
KONU:Şiirin konusu Alp Er Tonga'nın ölümünden duyulan üzüntüdür.
TEMA: İnsanların ölmesi üzüntü verici bir olaydır.


ŞİİRE GENEL BAKIŞ: Şiirde, dönemin edebiyat anlayışının genel özellikleri görülür: Anonimdir.Nazım birimi dörtlüktür. Hece ölçüsünün 7'li kalıbı ile yazılmıştır. İçerisinde yabancı kelime yok denecek kadar azdır. Bir milletin ortak duygularını yansıtır.
     Şiirde Alp Er Tonga'nın ölümünden doğan üzüntü anlatılır.Hissedilen duygunun şiddetini anlatabilmek için,benzetme, tasvir ve deyimlere yer verilmiştir.Şair ilk kıtada onun öldüğüne inanmıyormuşçasına sorular sorar.Sonra gerçeğin farkına varıp, feryat etmeye başlar.Son dörtlüğün son iki beytinde, onunla geçirilen günlerin özlendiği ve o günlere dönülmek istendiği anlatılır.


KOŞUK

Keldi esin esneyü
Kadka tükel osnayu
Kirdi bodun kasnayu
Kara bulıt kükreşür

Kar buz kamuğ erüşdi
Taglar suvı akışdı
Kökşin bulıt örüşdi
Kayguk bolup ögrişür

Tümen çeçek tizildi
Bükünden ol yazıldı
Üküş yatıp özeldi
Yirde kopa adrışur


     Şiirin kafiye düzeni aşağıdaki gibidir:

1.Dörtlük:İlk üç mısrada; mısra sonlarındaki "-neyü, -nayu" ekleri redif oluştururlar.Bu eklerden önce gelen "s" harfleri ise yarım kafiye oluşturmuşlardır. Dörtlüğün kafiye şeması; "aaab" şeklindedir.
2.Dörtlük: İlk üç mısrada; mısra sonlarındaki "-dı, -di" ekleri redif oluştururlar.Bu eklerden önce gelen "ş" harfleri ise yarım kafiye oluşturmuşlardır. Dörtlüğün kafiye şeması; cccb" şeklindedir.
3.Dörtlük: İlk üç mısrada; mısra sonlarındaki "-dı, -di" ekleri redif oluştururlar.Bu eklerden önce gelen "l" harfleri ise yarım kafiye oluşturmuşlardır. Dörtlüğün kafiye şeması; cccb" şeklindedir.
     Dörtlüklerin son mısralarının sonlarındaki, "-ışur, -eşür, -işür" ekleri redif oluşturmuşlardır. Bu eklerden önce gelen ve fiillerin kökünde bulunan "r" harfleri yarım kafiye oluştururlar.
 
KONU:Şiirin konusu baharın gelişidir.
TEMA:İnsanlar baharın gelişinden mutlu olurlar.

ŞİİRE GENEL BAKIŞ: Atlı göçebe medeniyetinde insanlar tabiatla baş başadır. Hayvanlarını otlatabilmek için baharın gelişini sabırsızlıkla beklerler.At bu medeniyetin temel taşıdır.Atların otlaması için baharın gelmesi gerekir.Bu yüzden kışın sona erip baharın gelmesi, insanlarda yeniden doğmuş gibi, bir mutluluk uyandırır. Bu koşukta, kışın bittiği ve baharın kendini göstermeye başladığı, sevinç ve coşku ile anlatılmaktadır. Şiir; nazım birimi(dörtlük), kullanılan ölçü(hece ölçüsü-7'li kalıbı) ve kafiye şeması(aaab, cccb vb.) bakımından devrinin özelliklerini yansıtır. Ayrıca okuyucuya, yazıldığı dönemin sosyal hayatı ile  ilgili de bilgi verir,Şiirde bahar unsurları kullanılmıştır.Bu yolla, baharın gelişi daha iyi tasvir edilmeye çalışılmıştır.Şâir, "kökşin bulut" yani "mavi bulut" derken, baharın insanlarda uyandırdığı yeni umutları ve hayalleri anlatır. Mavi bu duyguları anlatmada en güzel renktir. Ayrıca, çiçeklerin açması ve dağların karının eriyip seller halinde akması da baharın gelişini müjdeler.İlk dörtlükte, kış unsurları anlatılır. İkinci dörtlükten itibaren, bahara doğru geçiş hissettirilmeye çalışılmıştır.  


SAV


Öküz adakı bolgınça buzagu başı bolsa yig.
(Öküz ayağı olacağına, buzağı başı olmak daha iyidir.)

AÇIKLAMALAR:
     İnsanlar, daha güçlü bir kurumda görev alıp da, başkalarına boyun eğerek hareket etmek yerine, daha küçük bir kurumda önemli bir görev almalıdırlar. Bu daha iyi bir davranıştır. Tabi burada görevi sadece iş olarak düşünmemek gerekir. Burada bir de bağımsızlık duygusu göze çarpar. Türkler hiç bir zaman esareti kabul etmemişlerdir. Bu açıdan bakarsak; bu atasözü Türk kültürünün önemli bir parçasıdır. Türkler her zaman, büyük bir devlete tâbi olarak yaşamaktansa, küçük bir devlet olarak hayatlarını sürdürmeyi tercih etmişlerdir. Ama bazen bu da mümkün olmamıştır. İşte o zaman ya istiklâl ya ölüm diyerek, bağımsızlık için sonun kadar savaşmışlardır. Bu atasözü Türklerin yaşamış olduğu bu duyguları ve onların bağımsızlık anlayışlarını çok iyi anlatır.
 

--
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
ÜÇÜNCÜ YENİ: ÖLÇÜLÜ ŞİİR, KURALLI NESİR...

http://groups.google.com/group/KEAG/topics
TÜRKİYE'NİN EN ÖZGÜN KÜLTÜR, SANAT VE EDEBİYAT PORTALI...
http://www.mavizaman.com      /   E-posta: mavi...@gmail.com
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---




--
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
ÜÇÜNCÜ YENİ: ÖLÇÜLÜ ŞİİR, KURALLI NESİR...

mavizaman.com

unread,
Oct 7, 2007, 7:38:13 PM10/7/07
to KEAG (Kuantum Edebiyatı Araştırma Grubu)

İSLÂMÎ DEVİR TÜRK EDEBİYATI
GEÇİŞ DÖNEMİ
(XI-XII. YÜZYIL TÜRK EDEBİYATI)


YÜKNEKLİ EDİP AHMET/ATABETÜ'L -HAKÂYIK

Atabetü'l-Hakâyık'tan

Feûlün Feûlün Feûlün Feûl

Katıg kizle râzın kişi bilmesün
Sözindin özünke ökünç kelmesün
Kamug yaşru işin bolup aşkara
Bu körgen eşitgen sana külmesün
*
Tekebbür kamug tilde yirlür kılık
Kılıklarda edgü kılık kodkılık
Ol er kim ulugsındı men men tidi
Anı ne halâyık sever ne de Halık


Şiirin kafiye düzeni ise aşağıdaki gibidir:

1.Dörtlük:Birinci,ikinci ve dördüncü mısralarda; mısra sonlarındaki "-
mesün" ekleri redif oluştururlar.Bu eklerden önce gelen "l" harfleri
ise yarım kafiye oluşturmuşlardır. Dörtlüğün kafiye şeması; "aaba"
şeklindedir.

2.Dörtlük:Birinci,ikinci ve dördüncü mısralarda; mısra sonlarındaki
"lık" ekleri zengin kafiye oluşturmuşlardır.Dörtlüğün kafiye şeması;
"ccdc" şeklindedir.

KONU:Şiirin konusu, sırların gizlenmesi ve gururlanmamaktır.

TEMA:İnsanlar sırların gizlenmesi ve kibirlenmemek gibi bazı
özelliklere sahip olsunlar ki; daha sonra Allah ve kul karşısında kötü
duruma düşmesinler.

ŞİİRE GENEL BAKIŞ:
Şiirde; insanlara çeşitli öğütlerde bulunulmaktadır. İnsanların
gerektiğinde sır gizlemeleri ve alçakgönüllü olmaları gibi öğütlerde
bulunulur. Eser İslâmî devir Türk edebiyatına geçiş döneminde
yazılmıştır.Buna bağlı olarak eser aruz vezni ile yazılmış, eserde
Arapça ve Farsça kelimeler kullanılmıştır. Bu geçiş döneminde,
edebiyatın her alanında bir ikilik göze çarpar. Şiirlerde aruz vezni
ve hece ölçüsü kullanılmış, nazım birimi olarak beyit veya dörtlük
tercih edilmiş ve kimi zaman Uygur kimi zaman de Arap alfabesi
eserleri oluşturmuştur. Eser bu dönemin klâsik edebiyatına âittir. Bu
nedenle çok fazla dinî motiflerle süslenmemiştir. Ancak eser üzerinde
Arap ve Fars edebiyatlarının etkisi göze çarpar.

AHMET YESEVÎ/DİVÂN-I HİKMET

Divân-ı Hikmet'ten
1
Işkıng kıldı şeyda mini
Cümle âlem bildi mini
Kaygum sinsin tüni küni
Minge sin ok kireksin sin
2
Közüm açdım sini kördüm
Kül köngülni singe birdim
Uruğlarım terkin kıldım
Minge sin ok kireksin sin
3
Fedâ bolsun singe cânım
Töker bolsang minim kanım
Min kulungmin sin sultânım
Minge sin ok kireksin sin
4
Taâlallah zihi ma'nî
Sin yarattıng cism ü cânı
Kullık kılsam tüni küni
Minge sin ok kireksin sin
5
Söylesem min tilimdesin
Közlesem min közümdesin
Könglümde hem cânımdasin
Minge sin ok kireksin sin
6
Âlimlerge kitâb kirek
Sûfilerge mescid kirek
Mecnûnlarga Leylâ kirek
Minge sin ok kireksin sin
7
Gâfillerge dünyâ kirek
Âkillerge ukbâ kirek
Vâizlerge minber kirek
Minge sin ok kireksin sin

Şiirin kafiye düzeni ise aşağıdaki gibidir:

1.Dörtlük: Birinci ve ikinci mısraların sonlarındaki "mini" kelimeleri
redif oluşturmuşlardır. Bunun dışında herhangi bir ses benzerliği
yoktur.Dörtlüğün kafiye şeması; aaab şeklindedir.
2.Dörtlük:Birinci, ikinci ve üçüncü mısraların sonlarındaki "-dım, -
dim ,-düm" ekleri redif oluşturmuşlardır.Ayrıca ilk iki mısra sonunda,
redif oluşturan eklerden önce gelen "r" harfleri yarım kafiye
oluşturmuşlardır.Dörtlüğün kafiye şeması "cccb" şeklindedir.
3.Dörtlük:İlk üç mısranın sonundaki "ım" ekleri redif
oluşturmuşlardır. Bu eklerden önce gelen ve kelime köklerinde bulunan
"an" lar tam uyak oluşturmuşlardır. Dörtlüğün kafiye şeması "cccb"
şeklindedir.

4.Dörtlük:Birinci ve dördüncü mısraların sonlarındaki "ni" ler tam
uyak oluşturmuşlardır. Şâir aynı benzerliği üçüncü mısrada da kurmaya
çalışmıştır.Ancak yükleme hali eki büyük ünlü uyumuna uygun olarak
kalın olmuştur. Bu da kafiyenin oluşmasını engellemiştir. Ancak bu
durum göz önüne alınırsa, dörtlüğün kafiye şeması; "aaab" olur.
5.Dörtlük: İlk üç mısra sonlarında bulunan "-(i)md(e)sin" ekleri redif
oluşturmuşlardır.Dörtlüğün kafiye şeması "dddb" şeklindedir.
6.Dörtlük:İlk üç mısra sonlarında bulunan "kirek" kelimesi redif
oluşturmuştur.Dörtlüğün kafiye şeması "eeeb" şeklindedir.
7.Dörtlük: İlk üç mısra sonlarında bulunan "kirek" kelimesi redif
oluşturmuştur. Ayrıca ilk iki mısrada, "kirek" kelimesinden önce
bulunan kelimelerin sonlarındaki "â" harfleri yarım kafiye
oluşturmuşlardır.

KONU:Şiirin konusu, Allah sevgisidir.

TEMA:Mutlak varlık, tek sevilecek varlık Allah'tır.

ŞİİRE GENEL BAKIŞ:

Bu şiirler İslâmî devir Türk edebiyatına geçiş döneminde
yazılmıştır.Bu dönemde, Kutadgu Bilig ve Atabetü'l Hakâyık gibi klâsik
edebiyat ürünlerinin yanında Divân-ı Hikmet gibi dinî- tasavvufî
eserler de verilmiştir. Bu dönem, Türk kültür ve edebiyatının üzerine,
İslâmî bir örtünün örtülmeye başladığı bir dönemdir. İncelemiş
olduğumuz "hikmet"ler, şekil açısından eski halk şiirindeki koşuk ve
sagulara benzer.konu bakımından ise, İslâm dinini ve tasavvufunu
anlatır.
Şâir, tüm zamanını ilâhi aşka ayırdığını, bunun için akrabalarını
terk ettiğini belirtiyor.Tasavvuf geleneğine uygun olarak, dünya
işlerini bırakıp sadece ona yöneldiğini söylüyor. Ayrıca üçüncü
dörtlükte, kendisiyle ilgili Allah'tan gelecek her türlü karara hazır
olduğunu vurguluyor.
Dördüncü dörtlükte gece gündüz Allah'a kulluk etmek istediğini,
beşinci dörtlükte ise, O'nu her yerde gördüğünü anlatıyor. Altıncı ve
yedinci dörtlüklerde, insanlardan örnekler vererek, onların neye
ihtiyaçları olduğunu, kendisinin ise sadece Allah'a ihtiyaç duyduğunu
belirtiyor.
Şiirin geneline baktığımızda-tasavvuf geleneğine bağlı olarak-
göze çarpan; Allah'a karşı hissedilen aşırı sevgi ve bunun
yüceltilerek anlatılmasıdır.


XIII-XIV. YÜZYIL TÜRK EDEBİYATI
DİNÎ-TASAVVUFÎ TÜRK EDEBİYATI
DİNÎ-TASAVVUFÎ HALK EDEBİYATI

YUNUS EMRE/İLÂHÎ

İlahî
Yoldaş olalum ikimüz
Gel dosta gidelüm gönül
Hâldaş olalum ikimüz
Gel dosta gidelüm gönül

Gel gidelüm cân durmadan
Sûret terkini urmadan
Araya düşmân girmeden
Gel dosta gidelüm gönül

Gel gidelüm kalma ırak
Dost içün kılalum yarak
Şeyhüm katundadur durak
Gel dosta gidelüm gönül

Terk idelüm il ü şârı
Dost içün kılalum zârı
Ele getürelüm yâri
Gel dosta gidelüm gönül

Bu dünyaya kalmayalum
Fânîdür aldanmayalum
Bir iken ayrılmayalum
Gel dosta gidelüm gönül

Biz bu cihândan göçelüm
Ol dost iline uçalum
Arzû hevâdan geçelüm
Gel dosta gidelüm gönül

Kulağuz olgıl sen bana
Gönilelüm dostdan yana
Bakmayalum öne sona
Gel dosta gidelüm gönül

Bu dünya olmaz pâyidâr
Aç gözüni cânun uyar
Olgıl bana yoldaş u yâr
Gel dosta gidelüm gönül

Ölüm haberi gelmeden
Ecel yakamuz almadan
Azrâil hamle kılmadan
Gel dosta gidelüm gönül

Gerçek erene varalum
Hakk'un haberin soralum
Yûnus Emre'yi alalum
Gel dosta gidelüm gönül

Şiirin kafiye düzeni ise aşağıdaki gibidir:

1.Dörtlük: Birinci ve üçüncü mısralarda; "yol ve hâl" kelimelerinden
sonra gelen, "-daş" ekleri ile "olalum ve ikimüz" kelimeleri redif
oluşturmuşlardır. "Yol ve hâl" kelimelerindeki "l" harfleri yarım
kafiye oluşturmuşlardır.Dörtlüğün kafiye şeması "abab" şeklindedir.
2.Dörtlük: İlk üç mısra sonlarında bulunan "-madan, -meden" ekleri
redif oluşturmuşlardır. Bu eklerden önce gelen "r" harfleri yarım
kafiye oluşturmuşlardır.Dörtlüğün kafiye şeması "cccb" şeklindedir.
3.Dörtlük: İlk üç mısra sonlarında bulunan "-rak" ekleri zengin kafiye
oluşturmuşlardır. Dörtlüğün kafiye şeması "dddb" şeklindedir.
4.Dörtlük: İlk üç mısra sonlarında bulunan "ı" ekleri redif
oluşturmuşlardır. Bu eklerden önce gelen "r" harfleri yarım kafiye
oluşturmuşlardır.Dörtlüğün kafiye şeması "cccb" şeklindedir. Bu
eklerden önce gelen "âr" lar tam kafiye oluşturmuşlardır.Dörtlüğün
kafiye şeması "eeeb" şeklindedir.
5.Dörtlük: İlk üç mısra sonlarında bulunan "-mayalum" ekleri redif
oluşturmuşlardır.Ayrıca, birinci ve üçüncü mısra sonlarındaki
"mayalum" eklerinden önce gelen "l" harfleri, yarım kafiye
oluşturmuşlardır.Dörtlüğün kafiye şeması "fffb" şeklindedir.
6.Dörtlük: İlk üç mısra sonlarında bulunan "-alum, -elüm" ekleri redif
oluşturmuşlardır. Bu eklerden önce gelen "ç" harfleri yarım kafiye
oluşturmuşlardır. Dörtlüğün kafiye şeması "fffb" şeklindedir.
7.Dörtlük: İlk üç mısra sonlarında bulunan "a" ekleri redif
oluşturmuşlardır. Bu eklerden önce gelen "n" harfleri yarım kafiye
oluşturmuşlardır. Dörtlüğün kafiye şeması "gggb" şeklindedir.
8.Dörtlük: İlk üç mısra sonlarında bulunan "-ar" lar tam kafiye
oluşturmuşlardır. Dörtlüğün kafiye şeması "hhhb" şeklindedir.
9.Dörtlük: İlk üç mısra sonlarında bulunan "-madan, -meden" ekleri
redif oluşturmuşlardır. Bu eklerden önce gelen "l" harfleri yarım


kafiye oluşturmuşlardır. Dörtlüğün kafiye şeması "cccb" şeklindedir.

10.Dörtlük: İlk üç mısra sonlarında bulunan "-alum" ekleri redif
oluşturmuşlardır. Ayrıca ilk iki mısrada, "-alum" eklerinden önce
gelen "r" harfleri yarım kafiye oluşturmuşlardır. Dörtlüğün kafiye
şeması "fffb" şeklindedir.
KONU: Şiirin konusu Allah'a kavuşma arzusudur.
TEMA: İnsan dünya malına kanmayıp, gönlünü kötülüklerden
arındırabilirse, Allah'a ulaşabilir.
ŞİİRE GENEL BAKIŞ:
Allah, yerlere göklere sığmadığını ancak, mümin kulunun gönlüne
sığdığını bildirmiştir.Bu nedenle gönül, tasavvuf düşüncesinde büyük
öneme sahiptir.
Yunus, şiirde baştan sona kadar gönlü ile konuşur."Gel dosta
gidelüm gönül " mısrası, Allah'a kavuşma arzusunun ifadesidir. Şâir bu
mısrayı,her dörtlüğün sonunda tekrarlayarak, Allah'a kavuşma arzusunu
şiirin tümüne yaymıştır.Bu arzu tasavvuf geleneğinin bir
gereğidir.Çünkü tasavvuf erleri, nefislerini, gönüllerini her türlü
kötülükten temizleyip Allah'a ulaşma amacındadırlar. Bu amaç, şiirde
çok net bir şekilde hissedilir.

KLÂSİK TASAVVUF EDEBİYATI

MEVLÂNÂ/MESNEVÎ

Mesnevî'den
"Bişnev ez ney çün hikâyet mi koned"

Duy, şikâyet etmede her an bu ney,
Anlatır hep ayrılıklardan bu ney.

Der ki: "Feryadım kamışlıktan gelir,
Duysa her kim gözlerimden kan gelir"

Ayrılıktan parçalanmış bir yürek
İsterim ben; derdimi dökmem gerek.

Şâyet aslından biraz ayrılsa can,
Öyle bekler vuslata ersin zaman.

Ağladım her yerde hep ah eyledim,
Gördüğüm her kul için "dostum" dedim.

Herkesin zannından dost oldum ama,
Kimse tâlip olmadı esrarıma.

Hiç değil feryadıma sırrım uzak,
Gözde lâkin yok ışık, duymaz kulak.

Âşikârdır can-beden, gör insanı,
Yok izin, görmez fakat insan, canı.

Ney sesi tekmil havâ oldu ateş,
Hem yok olsun, kimde yoksa bu ateş.

Aşk ateş olmuş dökülmüştür neye,
Cezbesi aşkın karışmıştır meye.

Yârdan ayrı dostu ney dost kıldı hem,
Perdesinden perdemiz yırtıldı hem.

Kanlı yoldan ney sunar hem arzuhal,
Hem verir Mecnûn'un aşkından misal.

Ney zehir, hem panzehir, ah nerde var,
Böyle bir dost, böyle bir özlemli yâr.

Sırrı bu aklın bilinmez akl ile,
Tek kulaktır müşteri ancak dile.


Sırf keder, gam, gittik kaç gün, kaç gece,
Geçti yanlışlarla günler, öylece.

Geçse günler, korku yok, her şey masal.
Ey temizlik örneği, sen gitme kal!

Kandı her şey, tek balık kanmaz sudan.
Gün uzar, rızkın eğer bulmazsa can.

Anlamaz olgun adamdan bil kim ham.
Söz uzar, kesmek gerektir vesselam!

Şiirin kafiye düzeni ise aşağıdaki gibidir:

1.Beyit: Her iki mısra sonlarındaki "bu" ve "ney" kelimeleri redif
oluşturmuşlardır. Bu kelimelerden önce gelen "an" lar tam kafiye
oluşturmuşlardır.Beyitin kafiye şeması "aa" şeklindedir.
2.Beyit: Her iki mısra sonlarındaki "gelir" redif oluşturmuşlardır. Bu
kelimelerden önce gelen "-an" lar tam kafiye oluşturmuşlardır. Beyitin
kafiye şeması "bb"
şeklindedir
3.Beyit: Her iki mısra sonlarındaki "-rek" ler zengin kafiye
oluşturmuşlardır. Beyitin kafiye şeması "cc" şeklindedir
4.Beyit: Her iki mısra sonlarındaki "-an" lar tam kafiye
oluşturmuşlardır. Beyitin kafiye şeması "dd" şeklindedir.
5.Beyit: Her iki mısra sonlarındaki "-dim" ekleri redif
oluşturmuşlardır. Bu
eklerden önce gelen "e" harfleri yarım kafiye oluşturmuşlardır.
Beyitin kafiye şeması "ee" şeklindedir.
6.Beyit: Her iki mısra sonlarındaki "-ma" lar tam kafiye
oluşturmuşlardır. Beyitin kafiye şeması "ff" şeklindedir.
7.Beyit: Her iki mısra sonlarındaki "ak" lar tam kafiye
oluşturmuşlardır. Beyitin kafiye şeması "cc" şeklindedir.
8.Beyit: Her iki mısra sonlarındaki "-ı" ekleri redif
oluşturmuşlardır. Bu eklerden önce gelen "an" lar tam kafiye
oluşturmuşlardır. Beyitin kafiye şeması "gg" şeklindedir.
9.Beyit: Her iki mısra sonlarındaki "ateş" kelimeleri redif
oluşturmuşlardır. Bu
kelimelerden önce gelen "u" harfleri yarım kafiye oluşturmuşlardır.
Beyitin kafiye şeması "hh" şeklindedir.
10.Beyit: Her iki mısra sonlarındaki "-e" ler redif oluşturmuşlardır.
Bu eklerden önce gelen
"-ey" ler tam kafiye oluşturmuşlardır. Beyitin kafiye şeması "ıı"
şeklindedir.
11.Beyit: Her iki mısra sonlarındaki "-dı" ekleri ve "hem" kelimeleri
redif oluşturmuşlardır.Bu eklerden ve kelimelerden önce gelen "-ıl"
lar tam kafiye oluşturmuşlardır. Beyitin kafiye şeması "ee"
şeklindedir.
12.Beyit: Her iki mısra sonlarındaki "-al" lar tam kafiye
oluşturmuşlardır. Beyitin kafiye şeması "ii" şeklindedir.
13.Beyit: Her iki mısra sonlarındaki "-ar" lar tam kafiye
oluşturmuşlardır. Beyitin kafiye şeması "bb" şeklindedir.
14.Beyit: Her iki mısra sonlarındaki "-ile" ler tunç(zengin) kafiye
oluşturmuşlardır. Beyitin kafiye şeması "ıı" şeklindedir.
15.Beyit: Her iki mısra sonlarındaki "-ece" ler zengin kafiye
oluşturmuşlardır. Beyitin kafiye şeması "ıı" şeklindedir.
16.Beyit: Her iki mısra sonlarındaki "-al" lar tam kafiye
oluşturmuşlardır. Beyitin kafiye şeması "ii" şeklindedir.
17.Beyit: Her iki mısra sonlarındaki "-an" lar tam kafiye
oluşturmuşlardır. Beyitin kafiye şeması "dd" şeklindedir.
18.Beyit: Her iki mısra sonlarındaki "-am" lar tam kafiye
oluşturmuşlardır. Beyitin kafiye şeması "ee" şeklindedir.

KONU: Şiirin konusu, Allah'a kavuşma arzusudur.

TEMA: Kamışlıktan ayrı kalan ney nasıl üzülürse; Allah'tan ayrı olmak
da, insanı öyle üzer.

ŞİİRE GENEL BAKIŞ:

Bu şiirde Mevlânâ, "ney"i bir sembol olarak kullanmıştır. Neyin
kamışlıktan ayrı kalmış, koparılmış olması anlatılmıştır. Bu yolla
insanların mutlak varlık olan Allah'tan, uzak kalması sunucu yaşadığı
üzüntü, tasavvufî bir şekilde anlatılmıştır.
Şâir; 2. beyit ile 8. beyit arasında neyi konuşturuyor.Ney burada
kişileştirilmiştir. 9. beyitten 13. beyite kadar, şâir neyi, tasavvufî
olarak yorumlar.14. beyitten 18. beyite kadar ise, henüz olgunluğa
erişmemiş kişilerin, söylediklerini anlamayacaklarını belirtir.
Şiir tasavvuf geleneğine uygun olarak, Allah'a duyulan sevgi,
özlem ve ondan uzak olmaktan kaynaklanan üzüntü gibi duyguları işler.
Mevlânâ insanların hissettiği bu duyguları "ney" sembolünü kullanarak
anlatmış ve "ney"i kişileştirmiştir.
Şiir, hece vezninin 11'li kalıbı ile yazılmıştır.Kafiye şeması,
genel olarak mesnevilerde görülen ve uzun hikâyelerin yazılmasına
imkân veren "aa,bb,cc ..." şeklindedir.


KLÂSİK TÜRK EDEBİYATI

AHMEDÎ/GAZEL

Gazel

Mef'ûlü Fâilâtü Mefâîlü Fâilün

Sanma benüm işümi ki gönlüm rızâsıdur
Bilgil anı ki bu feleğün iktizâsıdur

Kimdür k'ide rızâ ile yâr u diyârı terk
Lîkin ne çâre çünki Hak'un ol kazâsıdur

Yanlış hayâl ile vatanın terk eden kişi
Ne dürlü kim cefâ görür ise cezâsıdur

Ol kim vatan var iken ide gurbete heves
Ne türlü kim belâ göre anun sezâsıdur

Gurbetde zehr olur kişiy'âb-ı hayât lîk
Hâk-i vatan bulunsa gözün tûtyâsıdur

Eyyûb mihneti ile Ya'kûb gussası
Sorarısan yakîn kamu gurbet belâsıdur

Ric'at yolı çü bağlı durur çâre yok ana
Var ise sabrdur ki bu derdün devâsıdur

Gurbet odına sabr nic'olsun ki kişinün
Cisminde can ki var vatanınun hevâsıdur

Çün Ahmedî idemedi kend'işine nazar
Dahi eyit ki ana nazar kim idesidür


Gazel; ilk beyiti kendi içinde kafiyeli, sonraki beyitlerin ilk
mısraları serbest, ikinci mısraları birinci beyitle aynı kafiyede olan
bir nazım şekli olduğundan, kafiye düzeni açısından ilk beyit kendi
içinde, sonraki beyitlerin ikinci mısraları da beraber
çözümlenmelidir.


Şiirin kafiye düzeni ise aşağıdaki gibidir:

1.Beyit: Mısra sonlarındaki "-sı" ve "-dur" ekleri redif
oluşturmuşlardır. Bu eklerden önce gelen, "zâ" lar ise, tam kafiye
oluşturmuşlardır. Beyitin kafiye şeması "aa" şeklindedir.
Diğer beyitlerin ikinci mısralarının sonlarındaki, "-sı" ve "-
dur" ekleri redif oluşturmuşlardır. Bu eklerden önce gelen "a"
harfleri yarım kafiye oluşturmuşlardır. Ancak son beyitin ikinci
mısrasında, rediften sonra kafiye oluşturacak bir benzerlik yoktur.
Beyitlerin kafiye şemaları ise şu şeklidedir: 2.Beyit: "ba"
3.Beyit: "ca" 4.Beyit: "da" 5.Beyit: "ba" 6.Beyit: "ea" 7.Beyit: "fa"
8.Beyit: "ga" 9.Beyit: "ha" .


KONU: Şiirin konusu, gurbet yaşantısı ve vatan özlemidir.

TEMA: Vatanlarından, evlerinden uzak kalmak insana üzüntü verir.

ŞİİRE GENEL BAKIŞ:

Ahmedî bu gazelinde; Türklerin göçebe bir medeniyet olması
dolayısıyla, çok eskiden bildikleri birer unsur olan gurbet yaşantısı
ve vatan özlemi konularını işlemiştir.
Şâir öncelikle, vatanından ayrı kalışının kendi rızâsı ile değil,
Allah'ın takdiri sonucu gerçekleştiğini belirtiyor. 3. ve 4.
beyitlerde tekrar ettiği üzere, kimsenin kendi isteği ile vatanını
terk etmeyeceğini; kendi rızâsı ve yanlış düşüncelerle vatanını terk
edenlerin, her türlü cezaya lâyık olduğunu anlatıyor.
Şâire göre, gurbette ölümsüzlük suyu bile zehir, vatanda ise,
toprak bile göze sürme olur. İnsanların çektiği üzüntülerin hepsi,
gurbetten kaynaklanır. Tüm bu üzüntülerin, hasretlerin tek çâresi ise
sabırdır. Bu görüş şiirin tümüne egemendir.
Şâir, Eyüp ve Yakup peygamberlerin, dünya hayatında bulunmaktan
duydukları üzüntüyü anlatıp, şiirdeki duyguyu daha iyi hissettiriyor.
Şiir XIV. Yüzyıl klâsik Türk edebiyatı ürünlerindendir. Şiir
aruzun Mef'ûlü Fâilâtü Mefâîlü Fâilün kalıbı ile yazılmıştır.

KADI BURHANETTİN/TUYUĞ

Tuyuğlar

I
Hakk'a şükür koçlarun devrânıdur
Cümle âlem bu demin hayrânıdur
Gün batandan gün doğan yere değin
Aşk erinün bir nefes seyrânıdur

II
Hakk ezelde ne yazmışsa bolur
Göz neni ki göreceğ ise görür
İki âlemde Hak'a sığınmışuz
Tohtamış ne ola, ya Ahsah Temür?

Şiirin kafiye düzeni ise aşağıdaki gibidir:

1.Dörtlük: 1. 2. ve 4. mısraların sonlarındaki "-ı" ve "-dur" ekleri
redif oluşturmuşlardır.Bu eklerden önce gelen "ân" lar tam kafiye
oluşturmuşlardır. Dörtlüğün kafiye şeması "aaba" şeklindedir.
2.Dörtlük: 1. 2. ve 4. mısraların sonlarındaki "r" harfleri yarım
kafiye oluşturmuşlardır. Dörtlüğün kafiye şeması "aaca" şeklindedir.

1.TUYUĞ

KONU: Şiirin konusu, kahramanlık ve savaşçılıktır.

TEMA: Yiğitlerin hâkim olduğu zamanlar, herkesin tercih ettiği ve
hâyran olduğu zamanlardır.
2.TUYUĞ

KONU: Şiirin konusu, Allah inancıdır.

TEMA: Dünyada her şey Allah'ın emir ve isteklerine bağlıdır.

ŞİİRE GENEL BAKIŞ: Tuyuğların yazarı Kadı Burhanettin, bir dönem
padişahlık yapmıştır. Bu dönemde savaşlara katılmış ve bir savaşta
yenilip öldürülmüştür. Bu tuyuğlara şâirin savaşçı kişiliği ve
yaşadığı olaylar yansımıştır.
Birinci tuyuğda şâir; içinde bulunduğu güzel dönem için Allah'a
şükrediyor. Onun belirttiğine göre dönem yiğitlerin dönemidir. Ve
böyle bir dönemde yaşamaktan herkes çok mutludur.
İkinci tuyuğda ise; şâirin Allah'a karşı bağlılığı ve onun
emirlerine karşı teslimiyeti göze çarpar. Şâir her iki âlemde de
kötülüklerden Allah'a sığınmıştır. İlk mısrada kadere imân net bir
şekilde ortaya koyulmuştur.
Şiirde "gazi" ve "alp" tipinin özellikleri görülür.
Mısralarda pervasız bir eda ve sade bir dil dikkat çeker.
Şiir hece vezninin 11'li kalıbı ile yazılmıştır.

XV. YÜZYIL TÜRK EDEBİYATI
DİNÎ-TASAVVUFÎ TÜRK EDEBİYATI

SÜLEYMAN ÇELEBİ/MEVLİD

Mevlid'den

Fâilâtün Fâilâtün Fâilün

1.Başlayalum girü bir söz sûz ile
Od saçılsun sözümüzden sûz ile

2.Tağ ile taşun yüreğin tağlasun
Ten nedür anun içün cân ağlasun

3.Odlara yaksun odun için taşın
Taşlara dövsün anunçün taş başın

4.Sularun gözinden akup kanlu yaş
Bağrı pûlâdun delinüp ola baş

5.Ger bu söz ire bihârûn sem'ine
Bu sözün odı dütüninden yana

6.Mustafa mevti sözidür ol ayân
İşidecek âh ile eylen figân

7.Ol hümâ kuşı çü pervâz eyledi
Cümle halk feryâda âgâz eyledi

8.Sabr yakasın yırtup açdılar
Başlarına hâk-i hasret saçdılar

9.Toldı âlem hem girîv ile hurûş
Ol girîv iel cihâna düşdi cûş

10.Her melek her vahş u tayr u cinnü nâs
Mustafa içün kamusı tutdı yâs

11.Âh u feryâdı göğe ağdurdılar
Gözlerinden yire yaş yağdurdılar

12.Yir ü gök ehli kamu ağlaşdılar
Bu od ile cânların tağlaşdılar

13.Nâra vü feryâd u zâr u hây hây
Toldı yirler gökler âh u vây vây

14.Ger dilersiz bulasız oddan necât
Aşk ile derd ile eydün essalât

Şiirin kafiye düzeni ise aşağıdaki gibidir:

1.Beyit: Mısra sonlarındaki "sûz" ve "ile" kelimeleri redif
oluşturmuşlardır. Beyitin kafiye şeması "aa" şeklindedir.
2.Beyit: Mısra sonlarındaki "-la" ve "-sun" ekleri redif
oluşturmuşlardır.Bu eklerden önce gelen "-ağ" lar ise, tam kafiye
oluşturmuşlardır. Beyitin kafiye şeması"bb" şeklindedir.
3.Beyit: Mısra sonlarındaki "-ın" ekleri redif oluşturmuşlardır.Bu
eklerden önce gelen "-aş" lar ise, tam kafiye oluşturmuşlardır.
Beyitin kafiye şeması "bb" şeklindedir.
4.Beyit: Mısra sonlarındaki "-aş" lar tam kafiye oluşturmuşlardır.
Beyitin kafiye şeması "cc" şeklindedir.
5.Beyit: Mısra sonlarındaki "-ne" ve "-na" ekleri tam kafiye
oluşturmuşlardır. Beyitin kafiye şeması "aa" şeklindedir.
6.Beyit: Mısra sonlarındaki "-ân" lar tam kafiye oluşturmuşlardır.
Beyitin kafiye şeması "bb" şeklindedir.
7.Beyit: Mısra sonlarındaki "eyledi" kelimeleri redif
oluşturmuşlardır.Bu kelimelerden önce gelen "-âz" lar tam kafiye
oluşturmuşlardır. Beyitin kafiye şeması "dd" şeklindedir.
8.Beyit: Mısra sonlarındaki "-dı" ve "-lar" ekleri redif
oluşturmuşlardır.Bu eklerden önce gelen "-aç" lar tam kafiye
oluşturmuşlardır. Beyitin kafiye şeması "ee" şeklindedir.
9.Beyit: Mısra sonlarındaki "-ûş" lar tam kafiye oluşturmuşlardır.
Beyitin kafiye şeması "dd" şeklindedir.
10.Beyit: Mısra sonlarındaki "-âs" lar tam kafiye oluşturmuşlardır.
Beyitin kafiye şeması "ff" şeklindedir.
11.Beyit: Mısra sonlarındaki "-dur" "-dı" ve "-lar" ekleri redif
oluşturmuşlardır.Bu eklerden önce gelen "-ağ" lar tam kafiye
oluşturmuşlardır. Beyitin kafiye şeması "ee" şeklindedir.
12.Beyit: Mısra sonlarındaki "-laş" "-dı" ve "-lar" ekleri redif
oluşturmuşlardır.Bu eklerden önce gelen "-ağ" lar tam kafiye
oluşturmuşlardır. Beyitin kafiye şeması "ee" şeklindedir.
13.Beyit: Mısra sonlarındaki "-ây" lar tam kafiye oluşturmuşlardır.
Beyitin kafiye şeması "gg" şeklindedir.
14.Beyit: Mısra sonlarındaki "-ât" lar tam kafiye oluşturmuşlardır.
Beyitin kafiye şeması "hh" şeklindedir.

KONU: Şiirin konusu, peygamberimizin vefatından duyulan üzüntüdür.

TEMA: Hz. Muhammed'in vefatı, canlı cansız bütün varlıkları üzmüştür.

ŞİİRE GENEL BAKIŞ: Mevlid, Hz. Muhammed'in doğumunu anlatan edebî
türdür. Bu türde peygamberimizin hayatı, savaşları, mucizeleri, ahlâkı
ve ölümü de söz konusu edilir.
Süleyman Çelebi'nin mevlidinden alınan bu kısımda,
peygamberimizin vefatı ve bundan duyulan üzüntü anlatılır.
Şâir öncelikle, kendi üzüntüsünü anlatmak için, "içimiz yanarak
söze başlayalım" mısrasını kullanıyor.Sonraki beyitlerde,
yer,gök,dağ,taş,insan,cin ve bütün canlı cansız varlıkların -Hz.
Muhammed'in ölümünden dolayı- yasta olduğunu belirtiyor. Bunu daha iyi
vurgulamak için yerlerin ve göklerin "âh" ve "vâh" larla dolduğunu
söylüyor. 14. beyitte "Bu söz mahşere kadar söylense, yine de bitmez
diyerek" acısının büyüklüğünü ve sürekliliğini anlatmak istiyor. Son
beyitte ise, cehennemden kurtulmayı dileyenlerin, aşk ve dert ile
içlerinden "essalât" demeleri gerektiğini belirtiyor.
Eser, mesnevî nazım şekliyle yazılmıştır. Bu nedenle beyitlerden
oluşur ve her beyit kendi içinde kafiyelidir. Şiir, aruzun "fâilâtün
fâilâtün fâilün" kalıbı ile yazılmıştır.


DİVAN EDEBİYATI

NECÂTÎ BEY/GAZEL

Gazel

Dimez nice sürünürsün kapumda sen de garîb
Kimesne bencileyin olmasun vatanda garîb

Helâk ider hat ühâlün nice benüm gibiyi
Selâmet ol ki komazsun beni inende garîb

Eğerçi ağır olur taş kopduğı yirde
Sitâre var ki akîki ider Yemen'de garîb

Kapunda âhuma yer yok aceb hikâyetdür
Bahâr ü mevsim-i gülşen sabâ çemende garîb

Yazuk değil mi bana gülmemek eşiğünde
Efendisi kapısında olur mı bende garîb

Sabâ gibi yüzi üzre görüp Necâtî'yi dost
Didi nice sürünürsün kapumda sen de garîb

Şiirin kafiye düzeni ise aşağıdaki gibidir:

1.Beyit: Mısra sonlarındaki "garîb" kelimeleri redif oluşturmuşlardır.
Bu kelimelerden önce gelen "-de" ve "-da" ekleri tam kafiye
oluşturmuşlardır. Beyitin kafiye şeması "aa" şeklindedir.
NOT: Sonraki beyitlerin ilk mısraları serbest, ikinci mısraları ilk
beyitle aynı kafiyededir. Bu nedenle, bu beyitlerin ikinci mısraları
beraber incelenecektir.
Diğer Beyitler: İkinci mısraların sonlarındaki "garîb" kelimeleri
redif oluşturmuşlardır. 2, 3 ve 4. beyitlerde, "garîb" kelimesinden
önce gelen "-de" ekleri de redif oluşturmuşlardır. Bu eklerden önce
gelen "-en" ler tam kafiye oluşturmuşlardır. Diğer iki beyit hem kendi
içinde, hem de tek tek diğer beyitlerle beraber düşünüldüğünde, "-en"
ve "-de" ler zengin kafiye oluştururlar.Beyitlerin kafiye şeması şu
şekildedir: 2.Beyit:"ba" 3.Beyit:"ca" 4.Beyit:"da" 5.Beyit:"ca"
6.Beyit:"ea".
KONU: Şiirin konusu, âşığın sevgili karşısındaki âcizliğidir.
TEMA: Muktedir olan sevgilidir, âşık ona muhtaçtır.
ŞİİRE GENEL BAKIŞ: Divan şiirinin kurucularından biri olarak kabul
edilen Necâtî Bey, bu şiirinde sevgiliye seslenir.Divan geleneğinde
sevgili, âşığına sürekli cefa çektirir. Ancak âşık da bu cefadan bir
nevi memnun gibidir. İlk beyitte âşık, sevgilinin kapısında
süründüğünü, kendi vatanında garip olduğunu ancak, sevgilinin ona
neden süründüğünü bile sormadığını üzüntü içinde anlatır.Burada garip-
vatan tezadı şiire renk katmıştır. Âşık ikinci beyitte, sevgilinin
selamet olmasını istediğini, çünkü onun elinden helâk olmanın çok yüce
bir duygu olduğunu belirtir. Burada yine Divan geleneğine bağlılık
görülür.Âşık, sevgilinin elinden ne kadar cefa çekse da, onu bırakıp
gidemez.Şiirin genelinde hâkim olan unsur, âşığın sevgili kapısında,
garip bir durumda sürünmesidir.Sevgili ona neden süründüğünü
sormaz.Ancak son beyitte, sevgili âşığına neden süründüğünü sorar.Ama
bu Divan geleneğinde, âşığın ölümü demektir.Bu olay genellikle
gerçekleşmez.Ancak gerçekleşirse, âşık sonsuz mutluluğa ulaşır.
XVI. YÜZYIL TÜRK EDEBİYATI
DİVAN EDEBİYATI

ZÂTÎ/GAZEL

Garibem gurbete düşdüm gönül âvâre yârum yok
Benüm âh itdüğüm aybeylemen kim ihtiyârum yok

Şu karşuki kara tağdan geçem mi ebr-veş yâ Rab
Hevâ-yı zülf-i yâr ile benüm bunda karârum yok

Rakîbe sadr gösterdün didün ol fitneye ulu
Benüm bir it kadar veh veh kapunda i'tibârum yok

Benümle olmasan gelmez nigârâ yanuma şâdi
Melâlet denlü fürkatde benüm bir gam-güsârum yok

Didi yârum sıyam bir gün sınuk gönlün gibi başun
Eğer ahdi bütün olursa Zâtî inkisârum yok

Şiirin kafiye düzeni aşağıdaki gibidir:

1.Beyit: Mısra sonlarındaki "yok" kelimesi ve bu kelimeden önce gelen
"-um" ekleri redif oluşturmuşlardır. Bunlardan önce gelen "âr" lar
ise, tam kafiye oluşturmuşlardır. Beyitin kafiye şeması "aa"
şeklindedir.
Diğer Beyitler: Beyitlerin ikinci mısraları aynı kafiyededir. Birinci
beyitte olduğu gibi, mısra sonlarındaki "yok" kelimeleri ve "-um"
ekleri redif oluşturmuşlardır. Bunlardan önce gelen "-âr" lar ise tam
kafiye oluşturmuşlardır. Beyitlerin kafiye şeması şu şekildedir:
2.Beyit:"ba" 3.Beyit:"ca" 4.Beyit: "da" 5.Beyit: "ea".

KONU: Şiirin konusu, âşığın sevgiliye ettiği sitemdir.

TEMA: İnsan sevdiği kişiden ilgi görmek ister.

ŞİİRE GENEL BAKIŞ: Şâir, Divan geleneğine uyarak sevgiliye
seslenir.Sevgili, âşığın rakiplerine güleryüz gösterir.Âşık bu
durumdan son derece rahatsızdır. Âşık üçüncü beyitte, "veh veh"
ikilemesini kullanarak, rakibi küçültür. Onu, bu sese yakın bir ses
çıkaran süs köpeğine benzetir. Âşık bu ikilemeyi "vah" lar içinde
kaldığını belirtmek için de kullanmış olabilir. Bu açıdan bakarsak
şâir, "vah vah" ikilemesini vezne uydurabilmek için, "veh veh "
şeklinde kullanmıştır. Şiirin sonunda yine, âşığın sonsuz mutluluğa
erişme arzusu görülür. Âşık sevgiliye, "Başımı, kırık gönlüm gibi
kırsan da buna itirazım yok" diyor. Divan geleneğinde sevgilinin
âşığın yanına gelmesi, o yüksek makamından âşığın süründüğü yere
inmesi bir lütuftur. Sevgili, âşığın yanına onun kafasını kırmak için
bile gelse, ona dünyaları bahşetmiş olur. Şiirin son mısrasında bu
açıkça görülür.

FUZÛLÎ/SU KASİDESİ

Kasîde Der-Na't-i Hazret-i Nebevî

1. Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlara su
Kim bu denlü dutuşan odlara kılmaz çâre su

2. Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem
Yâ muhît olmış gözümden günbed-i devvâra su

3. Zevk-i tîgünden aceb yoh olsa gönlüm çâk çâk
Kim mürûr ilen bırağur rahneler dîvâra su

4. Vehm ilen söyler dil-i mecrûh peykânun sözin
İhtiyât ilen içer her kimde olsa yara su

5. Suya virsün bağbân gülzârı zahmet çekmesün
Bir gül açılmaz yüzün tek virse min gülzâra su

6. Ohşadabilmez gubârını muharrir hattuna
Hâme tek bahmakdan inse gözlerine kara su

7. Ârızun yâdiyle nemnâk olsa müjgânum n'ola
Zâyi olmaz gül temennâsiyle virmek hâra su

8. Gam güni itme dil-i bîmârdan tîğün dirîğ
Hayrdur virmek karanyu gicede bîmâra su

9. İste peykânın gönül hecrinde şevküm sâkin it
Susuzam bir kez bu sahrâda menümçün ara su

10. Men lebün müştâkıyam zühhâd kevser tâlibi
Nitekim meste mey içmek hoş gelür huşyâre su

11. Ravza-i kûyına her dem durmayup eyler güzâr
Âşık olmış gâlibâ ol serv-i hoş-reftâra su

12. Su yolın ol kûydan toprağ olup dutsam gerek
Çün rakîbümdür dahı ol kûya koyman vara su

13. Dest-bûsı ârzûsıyla ölürsem dostlar
Kûze eylen toprağum sunun anunla yâra su


Şiirin kafiye düzeni aşağıdaki gibidir:

1.Beyit: Mısra sonlarındaki, "su" kelimeleri redif
oluşturmuşlardır.Beyitin kafiye şeması "aa" şeklindedir.
Diğer Beyitler: Beyitlerin ikinci mısralarının sonlarındaki "su"
kelimeleri redif oluşturmuşlardır.2,3,5,7,8,10,11 ve 13.
beyitlerde;mısra sonlarındaki "-a" ve "-e" ekleri redif
oluşturmuşlardır.Bu eklerden önce gelen "-âr" lar tam kafiye
oluşturmuşlardır.4,6,9 ve 12. beyitlerde ise; mısra sonlarındaki "-
ara" lar zengin kafiye oluşturmuşlardır. Beyitlerin kafiye şeması şu
şekildedir: 2.Beyit: "ba" 3.Beyit: "ca" 4.Beyit: "da" 5.Beyit: "da"
6.Beyit: "ea" 7.Beyit: "ea" 8.Beyit: "fa" 9.Beyit: "ga" 10.Beyit: "ha"
11.Beyit: "ıa" 12.Beyit: "ca" 13.Beyit: "ıa".

KONU: Şiirin konusu, Hz.Muhammed'e yapılan övgülerdir.

TEMA: Sevgiliden ayrı, âşığın durumu çok perişandır.

ŞİİRE GENEL BAKIŞ: Fuzûlî bu eserinde, peygambere duyduğu sevgisini
dile getirir. Su Fuzûlî' nin yaşadığı dönemde çok ihtiyaç duyulan bir
maddedir. Şâir, "su" kelimesini kullanarak Hz.Muhammed'e duyulan
ihtiyacı anlatmak ister.Bu açıdan su kelimesinin kullanılması
anlamlıdır. Şiir "su" redifli olması dolayısıyla, "Su Kasidesi" ismini
almıştır. Su redifi başka çağrışımlara da yol açar. Çelik sertleşmesi
için, kızdırıldıktan sonra suya sokulur.Buna, çeliğe su vermek denir.
3. ve 7. beyitlerde bu olay hatırlatılmıştır.
Fuzûlî, şiirlerinde tasavvufî mecazları başarıyla kullanan klâsik
şâirlerdendir.
Şiirde, "mey(içki)" ilâhî aşkı, "leb(dudak)" vahdeti, Allah'ın
birliğini ifade eder.Bu sebeple şâir kendisini, onuncu beyitte,
gösteriş için ibadet eden ve cennetteki kevser suyuna ulaşmaktan başka
arzusu olmayan, zahitlerle karşılaştırır.

GÜVAHÎ/PENDNÂME

Hikâyet

Meğer bir gölde durur idi iki kaz
Biri erkek, biri dişi hoş-âvâz

Mekân idi müdâm anlara ol göl
Bir özge yere tutmazlar idi yol

Var idi bir bağa dahi o gölde
Bile olurdı anlar ile ol da

Begâyet dostluk eylerler idi
Dirilip tatlu hoş söylerler idi

Zaman ile o göl, kurumağa yüz
Tutup, anlarun hâli oldu yavuz

Danışdı birbiriyle ol iki kaz
Dediler bunda artuk durmağ olmaz

Bu yerden kanat açalum uçalum
Varalum gayrı gölde hoş geçelüm

Vedâ etmek dilediler hoş bağaya
Bağa döymedi ol hicr ü belâya

Dedi, bunca zaman yedik tuz ekmek
Revâ mı beni koyup bunda gitmek

Yalunuz bunda ben nice olurun
Firâka döymezin âhir ölürün

Beni neylersenüz edün be-her-hâl
Bile alun gidün demen esen kal

Pes etdiler ol iki kaz tedbir
Dediler etmeyelüm imdi te'hir

Bir ağaç buldular bir iki karış
Bağaya dediler ağzunla yapış

Bu ağacun tut ortasını muhkem
Tutalum biz de iki yanını hem

Çün eski dostsun imdi nidelüm
Seni dahi götürelüm gidelüm

Bağa tutdu ağacı, ol iki kaz
İki başdan götürdü etdi pervaz

Meğer var idi yolcular ovada
Giderken gördiler nâgeh hevâda

İki kaz uçuban gider berâber
Değül biri birin geçmek müyesser

Salunur bir bağa aralarında
Bilinmez mürde midir yâho zinde

Acebleşdiler anı göricek key
Gülüşdiler biraz çağrışdılar hey

İşidüben bağa incindi katı
Kakınc ile gideyazdı hayatı

Diledi söve, diye böyle sözler
Ki göreyin çıka sizdeki gözler

Hemân dem anda ağız açdı bağa
Ağaçdan ayrılup uçdu aşağa

Çağırdılar hevâdan ol iki kaz
Nasîhatdür deyü etdiler âvâz

Dilün dak tutmayanun hâli budur
Yaman sözlülerün ahvâli budur

Şiirin kafiye düzeni aşağıdaki gibidir:

1.Beyit: Mısra sonlarındaki "-az" lar tam kafiye oluşturmuşlardır.
Beyitin kafiye şeması"aa" şeklindedir.
2.Beyit: Mısra sonlarındaki "-l" ler yarım kafiye oluşturmuşlardır.
Beyitin kafiye şeması"bb" şeklindedir.
3.Beyit: Mısra sonlarındaki "-l" ve "-da, -de" ler zengin kafiye
oluşturmuşlardır.Beyitin kafiye şeması "cc" şeklindedir.
4.Beyit: Mısra sonlarındaki "idi" kelimeleri, bu kelimelerden önceki "-
ler" çoğul ekleri ve bu eklerden önce gelen "-ler" ler redif
oluşturmuşlardır. Beyitin kafiye şeması"dd" şeklindedir.
5.Beyit: Mısra sonlarındaki "-z" ler yarım kafiye oluşturmuşlardır.
Beyitin kafiye şeması"aa" şeklindedir.
6.Beyit: Mısra sonlarındaki "-az" lar tam kafiye oluşturmuşlardır.
Beyitin kafiye şeması"aa" şeklindedir.
7.Beyit: Mısra sonlarındaki "-alum, -elüm" ler redif oluşturmuşlardır.
Bunlardan önce gelen "ç" harfleri yarım kafiye oluşturmuşlardır.
Beyitin kafiye şeması"ee" şeklindedir.
8.Beyit: Mısra sonlarındaki "-ya" lar redif oluşturmuşlardır.
Bunlardan önce gelen "a" harfleri yarım kafiye oluşturmuşlardır.
Beyitin kafiye şeması"ff" şeklindedir.
9.Beyit: Mısra sonlarındaki "-mek" ler redif oluşturmuşlardır.
Bunlardan önce gelen "t" harfleri yarım kafiye oluşturmuşlardır.
Beyitin kafiye şeması"gg" şeklindedir.
10.Beyit: Mısra sonlarındaki "-urun, -ürün" ler redif
oluşturmuşlardır. Bunlardan önce gelen "l" harfleri yarım kafiye
oluşturmuşlardır. Beyitin kafiye şeması"hh" şeklindedir.
11.Beyit: Mısra sonlarındaki "-al" lar tam kafiye oluşturmuşlardır.
Beyitin kafiye şeması"ıı" şeklindedir.
12.Beyit: Mısra sonlarındaki "-ir" ler tam kafiye oluşturmuşlardır.
Beyitin kafiye şeması"ii" şeklindedir.
13.Beyit: Mısra sonlarındaki "-ış" lar tam kafiye oluşturmuşlardır.
Beyitin kafiye şeması"jj" şeklindedir.
14.Beyit: Mısra sonlarındaki "-em" ler tam kafiye oluşturmuşlardır.
Beyitin kafiye şeması"ee" şeklindedir.
15.Beyit: Mısra sonlarındaki "-elüm" ler redif oluşturmuşlardır.
Bunlardan önce gelen "-id" ler tam kafiye oluşturmuşlardır. Beyitin
kafiye şeması"ee" şeklindedir.
16.Beyit: Mısra sonlarındaki "-az" lar tam kafiye oluşturmuşlardır.
Beyitin kafiye şeması"aa" şeklindedir.
17.Beyit: Mısra sonlarındaki "-da" lar redif oluşturmuşlardır.
Bunlardan önce gelen "-va" lar tam kafiye oluşturmuşlardır. Beyitin
kafiye şeması"ff" şeklindedir.
18.Beyit: Mısra sonlarındaki "-er" ler tam kafiye oluşturmuşlardır.
Beyitin kafiye şeması"ii" şeklindedir.
19.Beyit: Mısra sonlarındaki "-n" ve "-de" zengin kafiye
oluşturmuşlardır. Beyitin kafiye şeması"cc" şeklindedir.
20.Beyit: Mısra sonlarındaki "-ey" ler tam kafiye oluşturmuşlardır.
Beyitin kafiye şeması"kk" şeklindedir.
21.Beyit: Mısra sonlarındaki "-atı" lar zengin kafiye
oluşturmuşlardır. Beyitin kafiye şeması"ll" şeklindedir.
22.Beyit: Mısra sonlarındaki "-ler" ler redif oluşturmuşlardır.
Bunlardan önce gelen "-öz" ler tam kafiye oluşturmuşlardır.
23.Beyit: Mısra sonlarındaki "a" harfleri redif oluşturmuşlardır. Bu
harflerden önce gelen, "-ağ" lar tam kafiye oluşturmuşlardır.
Beyitin kafiye şeması"ff" şeklindedir.
24.Beyit: Mısra sonlarındaki "-az" lar tam kafiye oluşturmuşlardır.
Beyitin kafiye şeması"aa" şeklindedir.
25.Beyit: Mısra sonlarındaki "i" harfleri ve "budur" kelimeleri redif
oluşturmuşlardır. Bunlardan önce gelen "-al" lar tam kafiye
oluşturmuşlardır. Beyitin kafiye şeması"ii" şeklindedir.
KONU: Şiirin konusu, iki kazın yaşadığı olaylardır.

TEMA: Dilini tutamayanların başına, bazen çok kötü şeyler gelebilir.

ŞİİRE GENEL BAKIŞ: Bu eser, fabl türünde bir manzum hikâyedir.Parçada
hayvanlar arasında geçen bir olay anlatılmakta ve hikâyenin sonunda
insanlara öğüt verilmektedir.Eser akıcı bir ifade ve sade bir dille
yazılmıştır.Şâir, deyim ve atasözlerine de yer vermiştir.
Şiir, hece ölçüsünün 11'li kalıbı ile yazılmıştır.

DİNÎ TASAVVUFÎ HALK EDEBİYATI

PİR SULTAN ABDAL/NEFES

Nefes

Dostun bahçesine bir hoyrat girmiş
Kurudur hey benli dilber kurudur
Gülüni dererken dalını kırmış
Kurudur hey benli dilber kurudur

Şu meydanda serilidür postumuz
Çok şükür Mevlâ'ya gördük dostumuz
Bir gün kara toprak bürür üstümüz
Çürüdür hey benli dilber çürüdür

Kendisi okur da kendisi yazar
Hak hilâl kaşına eylemiş nazar
Senün akranlarun cennetde gezer
Hürüdür hey benli dilber hürüdür

Dervişe n'olursa kendi tâcından
Irâkibe ölüm, yâre gecinden
Benzümün sarısı senün ucundan
Sarıdur hey benli dilber sarıdur

Pir Sultan Abdal'um başından başlar
İyisin över de kemini taşlar
Bin çiçekden bir kovana bal işler
Arıdur hey benli dilber arıdur

Şiirin kafiye düzeni aşağıdaki gibidir:

1.Dörtlük: 1 ve 3. mısra sonlarındaki "-mış, -miş" ler redif
oluşturmuşlardır.Bu eklerden önce gelen "r" harfleri yarım kafiye
oluşturmuşlardır. 2. mısra 4. mısrada aynen tekrar edilerek redif
oluşturulmuştur. Dörtlüğün kafiye şeması "abab" şeklindedir.
2.Dörtlük: İlk üç mısra sonlarındaki "-umuz, -ümüz" ler redif
oluşturmuşlardır. Bu eklerden önce gelen "s" harfleri yarım kafiye


oluşturmuşlardır. Dörtlüğün kafiye şeması "cccb" şeklindedir.

3.Dörtlük: Tüm mısraların sonlarındaki "r" harfleri yarım kafiye
oluşturmuşlardır. Dörtlüğün kafiye şeması bbbb" şeklindedir.
4.Dörtlük: İlk üç mısra sonlarındaki "-ından, --ünden ve -undan"
ekleri redif oluşturmuşlardır. Dörtlüğün kafiye şeması "dddb"
şeklindedir.
5.Dörtlük: İlk üç mısra sonlarındaki "-lar, -ler" çoğul ekleri redif
oluşturmuşlardır. Bu eklerden önce gelen "ş" harfleri yarım kafiye
oluşturmuşlardır. Dörtlüğün kafiye şeması "bbbb" şeklindedir. NOT:Son
mısranın sonundaki "r" harfi diğer mısralarla yarım kafiye oluşturacak
şekilde ele alınabilir.


KONU: Şiirin konusu, tasavvuf düşüncesidir.

TEMA: Dünya güzellikleri geçicidir. Önemli olan mutlak güzellik, yani
Allah'tır.

ŞİİRE GENEL BAKIŞ: Pir Sultan Abdal,dinî-tasavvufî halk edebiyatının
önemli isimlerinden biridir.Bu eserinde de tasavvuf düşüncesi önemli
bir yer tutar.Şiirde yer alan "dost,post,derviş ve tac" gibi kelimeler
bu amaçla kullanılmıştır.Şâir sade bir dil kullanmıştır.Bazı
kelimeleri,halk dilindeki kullanılışları ile işlemiştir(Hürü-Hûri/
İrâkib-Rakib)
Şâir son dörtlükte, ballarda, çiçeklerden vb. dünya
güzelliklerinden bahsetmiştir.Ancak 2. dörtlükte, dünyanın fâni
olduğunun ve sonunun ölüm olduğunun farkındadır.Tasavvuf erenleri için
ölüm, bir son değil başlangıçtır.Şiirde bahsedilen son, dünya
hayatının sonudur.
Şiirde hece vezninin 11'li kalıbı kullanılmıştır.


BAĞDATLI RÛHÎ/TERKİB-İ BEND

Vardum seherî tâat içün mescide nâ-gâh
Gördüm oturur halka urup bir nice güm-râh
Girmiş kemer-i vahdete almış ele tesbîh
Her birisinün vird-i zebân-ı çîl ü pencâh
Didüm ne sayarsuz ne alusuz ne satarsuz
Aslâ dilünüzde ne Nebî var ne hod Allah
Didi biri kim şehrimüzün hâkim-i vakti
Hayr itmek içün halka gelür mescide her mâh
İhsânı ya pencâh ya çildür fukarâya
Sabr eyle ki demdür gele ol mîr-i felek-câh
Geldüklerini mescide bildüm ne içündür
Yüz döndürüp andan didüm ey kavm olun âgâh
Sizden kim ırağ oldı ise Hakk'a yakındur
Zîrâ ki dalâlet yolıdur gitdüğünüz râh
Tahkîki bu kim hep işünüz zerk ü riyâdur
Taklîddesüz tâatunuz cümle hebâdur


Dünyâda denîlerden idersün tamâ-ı ham
Ey hâm-tamâ niceye dek bu tamâ-ı ham
Bir nâ-halefi cübbe vü destâr ile görsen
Eylersün anun cübbe vü destârına ikrâm
Nakşın çıkarup eylemedin zâtını malûm
Başlarsun ana eylemeğe hâlüni i'lâm
Cerrâr diyü virmez olur Tanrı selâmın
Şerminden iderse sana bir habbe ger in'âm
Vay er olasun hırkada nâmun ola dervîş
Mülhid diyü yandurmağa eyler seni ikdâm
Yazık sana kim eyleyesün hırs u tamâ'dan
Bir habbe içün kendüni âlemlere bed-nâm
Yok sende kanâat gözün aç olduğı oldur
Rızkun irişür yohsa eğer subh eğer şâm
Et lokması lâzım mı toyurmaz mı seni nân
Zehr olsun o lokma k'ola pesmânde-i dûnân
..........................

Şiirin kafiye düzeni aşağıdaki gibidir:

1.Bent: İlk iki mısra sonlarındaki, "-âh" lar tam kafiye
oluşturmuşlardır. 4,6,8,10,12 ve 14. mısraların sonlarındaki "-âh" lar
da tam kafiye oluşturmuşlardır.11, 13, 15 ve 16. mısra sonlarındaki "-
dür", "-dur" ek filleri redif oluşturmuşlardır. Ayrıca son iki
mısrada, bu eklerden önce gelen "a" harfleri yarım kafiye
oluşturmuşlardır. Bendin kafiye şeması; "aa, ba, ca, da, ea, fa, fa,
ff" şeklindedir.
2.Bent: İlk iki mısra sonlarındaki "tamâ-ı ham"lar redif
oluşturmuşlardır. 4,6,8,10,12 ve 14. mısraların sonlarındaki "-âm" lar
tam kafiye oluşturmuşlardır.3, 7 ve11. mısra sonlarındaki "n" harfleri
yarım kafiye oluşturmuşlardır. Ayrıca, son mısradaki "-nân" ile, bir
önceki mısradaki "nân" kelimesi zengin(tunç) kafiye
oluşturmuşlardır.Bendin kafiye şeması; "gg, hg, ıg, hg, ig, hg, jg,
kk" şeklindedir.

I.BENT

KONU: Şiirin konusu, insanların içine düştüğü kötü durumdur.

TEMA: İnsanlar samimi inanıştan uzaklaşırlarsa, ibadetleri boşunadır,
çünkü onlar; Allah'tan da uzaklaşırlar.

ŞİİRE GENEL BAKIŞ: Bağdatlı Rûhî, meşhur Terkib-i Bend' inde, toplumun
değişik kesimlerinden seçtiği tiplere eleştiriler yönelterek,
devrindeki çözülüşü gerçekçi şekilde gözler önüne serer.Eserde sosyal
hayattan yansımalar görülür.
Bu bentte,samimi inanıştan uzaklaşmış halk kitleleri göze
çarpar.Şâir, başından geçen bir olayı,karşılıklı konuşmalarla hikâye
üslûbu içinde anlatmaktadır. Seher vakti mescitte, ellerinde
tespihlerle zikir halkasına giren, sürekli "kırk, elli" diye zikreden
insanlar, samimiyetten uzak, riyakâr yöneticiler ve insanlar ve
imparatorluğun güneydoğusundan insan manzaraları, şiirde çok net bir
şekilde görülür.

II.BENT

KONU: Şiirin konusu, insanların içinde bulunduğu durumdan duyulan
rahatsızlıktır.

TEMA: Toplum, inançlarından uzaklaşmışsa, bütün insanların bundan
etkilenmesi kaçınılmazdır.

ŞİİRE GENEL BAKIŞ: Toplumun bir kesiminde ortaya çıkan değişme
hareketi, zamanla tüm topluma yayılabilir.Burada, toplum kendi
değerlerinden ve inançlarından uzaklaşmıştır.Belirli bir bölgede
başlayan bu hareket, zamanla toplumun genelini etkilemiştir.Bu
durumda, birtakım hırslı, açgözlü insanlar da, kılığı kıyafeti
gösterişli kişilere el açıp, onlardan bir şeyler umar.Rûhî, bunları da
eleştirmekten geri kalmaz.
Rûhî, insanların türedi, soysuz kişilerden bir şeyler umarak
yaltaklanmasından, onurlarını ayaklar altına almasından rahatsız
olmaktadır.
Bu eserin tamamı; 7 beyitlik(vasıta beytiyle 8) 17 bentten
oluşur.

Bu şiir; konusu toplumsal yergi olan, en ünlü "terkîb-i bend"
dir.Zamanında büyük bir ün kazanan bu şiire, üç yüzden fazla nazîre
yazılmıştır.Bunların içinde en güzeli ve en ünlüsü de
Ziya Paşa'nınkidir.

FUZÛLÎ/KIT'A

Kıt'a

Kalem olsun eli ol kâtib-i bed-tahrîrin
Ki fesâd-ı rakamı sûrumuzu şûr eyler
Gâh bir harf sukûtiyle eder nâdiri nâr
Gâh bir nokta kusûriyle gözü kûr eyler

Şiirin kafiye düzeni aşağıdaki gibidir:

İkinci ve dördüncü mısraların sonlarındaki, "eyler" kelimeleri
redif oluşturmuşlardır.Bu kelimelerden önce gelen "-ûr" lar tam kafiye
oluşturmuşlardır.Dörtlüğün kafiye şeması "abcb" şeklindedir.

KONU: Şiirin konusu, eski harflerle yazı yazarken, gösterilmesi
gereken özendir.

TEMA: İnsanlar, eski yazıyı yazarken dikkatli olmalıdırlar.

ŞİİRE GENEL BAKIŞ: Fuzûlî bu şiirinde, eski harflerle yazı yazmanın
zorluğuna dikkat çeker.Yazı yazarken dikkat edilmez ise, büyük
hataların yapılabileceğini söyler ve bunu örneklendirir.


XVII. YÜZYIL TÜRK EDEBİYATI

KARACAOĞLAN/KOŞMA

Koşma

Evvel sen de yücelerden uçardın
Şimdi enginlere indin mi gönül?
Derya deniz dağ taş demez geçerdin
Karadan menzilin aldın mı gönül?

Yiğitliğim elden gitti yel gibi
Damağımda tadı kaldı bal gibi
Hoyrat eli değmiş gonca gül gibi
Bozulmuş bağlara döndün mü gönül?

Hasta oldun yastığını istersin
Kadir Mevlâm sağlığını göstersin
Cennet-i âlâdan bir köşk dilersin
Boynunun farzını kıldın mı gönül?

Karac'oğlan der ki söyle sözünü
Hakk'a teslim eyle kendi özünü
Nâs işine karalama yüzünü
Yolun doğrusunu buldun mu gönül?

Şiirin kafiye düzeni aşağıdaki gibidir:

1.Dörtlük: Birinci ve üçüncü mısraların sonlarındaki, "-ardın ve -
erdin" ekleri redif oluşturmuşlardır. Bu eklerden önce gelen "ç"
harfleri yarım kafiye oluşturmuşlardır. İkinci ve dördüncü mısraların
sonlarındaki "gönül" kelimeleri, bu kelimelerden önce gelen "mı, mi"
soru ekleri ve bu eklerden önce gelen "-dın, -din" ekleri redif
oluşturmuşlardır. Dörtlüğün kafiye şeması "abab" şeklindedir.
2.Dörtlük: İlk üç mısra sonlarındaki, "gibi" kelimeleri redif
oluşturmuşlardır. Bu kelimelerden önce gelen "l" harfleri yarım kafiye
oluşturmuşlardır.Dörtlüğün kafiye şeması "cccb" şeklindedir.
3.Dörtlük: Birinci ve üçüncü mısraların sonlarındaki, "-r" ve "-sin"
ekleri redif oluşturmuşlardır. Bu eklerden önce gelen "e" harfleri
tam kafiye oluşturmuşlardır.Dörtlüğün kafiye şeması "dddb"
şeklindedir.
4.Dörtlük: İlk üç mısra sonlarındaki "-ünü" ekleri redif
oluşturmuşlardır. Bu eklerden önce gelen "z" harfleri yarım kafiye
oluşturmuşlardır.Dörtlüğün kafiye şeması "eeeb" şeklindedir.

NOT: 2, 3, ve 4. dörtlüklerin son mısralarının sonlarındaki, "gönül"
kelimeleri ve "-dün mü" "-dın mı" "-dun mu" ekleri redif
oluşturmuşlardır. Son iki dörtlüğün son mısralarında, bu eklerden önce
gelen "l" harfleri yarım kafiye oluşturmuşlardır.


KONU: Şiirin konusu, hayatın son dönemlerindeki duygulardır.

TEMA: Ömür gelip geçicidir.

ŞİİRE GENEL BAKIŞ: Karacaoğlan bu şiirinde, aşk şiirlerindeki çapkın
ve uçarı söyleyişten uzaklaşmış, hikmetli sözler söyleyen bilge bir
kişiliğe bürünmüştür.
Karacaoğlan, yaşlılık döneminde yazdığı şiirlerinde, kendisiyle
hesaplaşır, hayatının bir öz eleştirisini yapar.Şâir burada gönlü ile
dertleşmekte, gençliğinin gittiğini, artık özünü Allah'a vermesi
gerektiğini söylemektedir.Bu sözler, şâirin içinde bulunduğu toplumun
inanç sistemi ile de alakalıdır.
Şâir, gönlüne seslenmek sureti ile gençlik dönemlerini anlatır.O
dönemlerde dağ,taş,deniz demeden geçtiğini, ilk dörtlükten
anlıyoruz.Ancak yavaş yavaş gençlik elden gider ve şâir, ölüme
yaklaştığını mısralarda âdeta hissettirir.Yaşlılık belirtilerinden
olan hastalıktan bahseder.Son dörtlükte, özünü Allah' teslim etmesi
gerektiğini, doğru olanın bu olduğunu belirtir. Zaten bu düşünce,
şiirin özünü oluşturur.
Şiir, 11'li hece vezni ile yazılmıştır.


KARACAOĞLAN/SEMÂİ

Elif

İncecikten bir kar yağar,
Tozar Elif, Elif deyi...
Deli gönül abdal olmuş,
Gezer Elif, Elif deyi...

Elif'in uğru nakışlı,
Yavrı balaban bakışlı,
Yayla çiçeği kokuşlu,
Kokar Elif, Elif deyi...

Elif kaşlarını çatar,
Gamzesi sîneme batar,
Ak elleri kalem tutar,
Yazar Elif, Elif deyi...

Evlerinin önü çardak,
Elif'in elinde bardak,
Sanki yeşil başlı ördek,
Yüzer Elif, Elif deyi...

Karac'oğlan eğmelerin,
Gönül sevmez değmelerin,
İliklemiş düğmelerin,
Çözer Elif, Elif deyi...

Şiirin kafiye düzeni aşağıdaki gibidir:

1.Dörtlük: 2. ve 4. mısraların sonlarındaki, "Elif, Elif deyi"
tekrarları ve bu tekrarlardan önce gelen "-ar" ve "-er" ekleri redif
oluşturmuşlardır.Bu eklerden önce gelen "z" harfleri, yarım kafiye
oluşturmuşlardır. Dörtlüğün kafiye şeması "abcb" şeklindedir.
2.Dörtlük: İlk üç mısra sonlarındaki, "-lı" ekleri redif
oluşturmuşlardır. Bu eklerden önce gelen "ş" harfleri, yarım kafiye
oluşturmuşlardır.Dörtlüğün kafiye şeması "dddb" şeklindedir.
NOT: 2,3,4 ve 5. dörtlüklerin son mısraları beraber ele alınacaktır.
3.Dörtlük: İlk üç mısra sonlarındaki, "-ar" ekleri redif
oluşturmuşlardır. Bu eklerden önce gelen "t" harfleri, yarım kafiye


oluşturmuşlardır. Dörtlüğün kafiye şeması "aaab" şeklindedir.

4.Dörtlük: İlk üç mısra sonlarındaki, "k" harfleri yarım kafiye
oluşturmuşlardır. Dörtlüğün kafiye şeması "eeeb" şeklindedir.
5.Dörtlük: İlk üç mısra sonlarındaki, "-ler" ve "-in" ekleri ile, "-
me" ler redif oluşturmuşlardır. Bu eklerden önce gelen "ğ" harfleri,
yarım kafiye oluşturmuşlardır. Dörtlüğün kafiye şeması "fffb"
şeklindedir.
Son 4 Dörtlüğün Son Mısraları: Mısraların sonlarındaki, "Elif, Elif
deyi" tekrarları ve bu tekrarlardan önce gelen
"-ar" ve "-er" ekleri redif oluşturmuşlardır.Ayrıca son üç dörtlüğün
son mısralarında, eklerden önce gelen "z" harfleri yarım kafiye
oluşturmuşlardır.

KONU: Şiirin konusu, aşk duygusudur.

TEMA: Âşık, nereye baksa sevdiğini görür.

ŞİİRE GENEL BAKIŞ: Şâirin bu şiiri, gençlik döneminde yazdığı
muhtemeldir.Çünkü Karacaoğlan yaşlılık döneminde, yazdığı şiirlerinde
kendisi ile hesaplaşır, hayatının muhakemesini yapar.
Bu şiirinde, yaşlılık dönemindeki şiirlerinde görülmeyen, çapkın
ve uçarı bir söyleyiş vardır.
Şâir sevgiliye çok güçlü bir aşk duygusu ile bağlıdır.Kendisini
ondan ayrı göremez ve düşünemez.Sevgili yanında olmadığında âşık onu,
karın yağışında, ördeğin yüzüşünde ve yayla çiçeğinin kokusunda bulur.
Burada görünen aşk, neredeyse beşerî duyguları aşmış, ilâhî aşka
yaklaşmıştır.Âşık her yerde onu görür, onu duyar ve hâyâl eder.
Şiir, nazım birimi ve ölçü bakımından âşık edebiyatı geleneğine
uygun olarak yazılmıştır.Şiirin nazım birimi dörtlük, ölçüsü ise 8'li
hece ölçüsüdür.

KARACAOĞLAN/VARSAĞI

Varsağı

Bre ağalar bre beğler
Ölmeden bir dem sürelim
Gözümüze kara toprak
Dolmadan bir dem sürelim

Aman hey Allah'ım aman
Ne aman bilir ne zaman
Üstümüzde çayır çemen
Bitmeden bir dem sürelim

Buna felek derler felek
Ne aman bilir ne dilek
Âhir ömrümüzü helâk
Etmeden bir dem sürelim

Karacaoğlan der cânân
Güzelim sözüme inan
Bu ayrılık bize heman
Ermeden bir dem sürelim

Şiirin kafiye düzeni aşağıdaki gibidir:

1.Dörtlük: 2. ve 4. mısralarda, "bir dem sürelim" tekrarları ve bu
tekrarlardan önce gelen "-madan, -meden" ekleri redif
oluşturmuşlardır. Bu eklerden önce gelen, "l" harfleri yarım kafiye
oluşturmuşlardır.Dörtlüğün kafiye şeması "abcb" şeklindedir.

2.Dörtlük: İlk üç mısra sonlarındaki "n" harfleri yarım kafiye
oluşturmuşlardır. Dörtlüğün kafiye şeması "dddb" şeklindedir.

3.Dörtlük: İlk üç mısra sonlarındaki "k" harfleri yarım kafiye
oluşturmuşlardır. Dörtlüğün kafiye şeması "eeeb" şeklindedir.

4.Dörtlük: İlk üç mısra sonlarındaki "-an" lar tam kafiye
oluşturmuşlardır. Dörtlüğün kafiye şeması "dddb" şeklindedir.

Son 3 Dörtlüğün Son Mısraları: Mısra sonlarındaki "bir dem sürelim"
tekrarları ve bu tekrarlardan önce gelen "-meden" ekleri redif
oluşturmuşlardır. 2. ve 3. dörtlüğün son mısralarında, eklerden önce
gelen "t" harfleri yarım kafiye oluşturmuşlardır.

KONU: Şiirin konusu, dünya hayatının fânîliğidir.

TEMA: Dünya hayatı gelip geçici olduğundan, ölüm gelmeden insan
ahiretine zarar vermeden hayatının yaşamalıdır.

ŞİİRE GENEL BAKIŞ: Varsağı, Güney Anadolu bölgesinde yaşayan Varsak
Türklerinin, özel bir ezgiyle söyledikleri türkülerden gelişmiş bir
biçimdir.Varsağılar, yiğitçe, mertçe bir üslûpla söylenir. Bu da
varsağı içinde, ""behey, bre, hey, hey gidi" gibi ünlemlerle
sağlanır.İçinde bu ünlemler bulunmayan varsağılar, ezgilerinden
anlaşılır.

Halk edebiyatında en çok varsağı söylemiş şâir, Karacaoğlan'dır.

Şâir burada, dünya hayatı sona ermeden iyi bir hayat yaşamak
gerektiğine işaret eder.İlk iki dörtlükte, sözü edilen yaşamak, dünya
haline bağlı kalmak onun nimetlerinden faydalanmaktır.Üçüncü dörtlükte
bu görüş tekrarlanır.Ama önemli bir unsur da eklenir.Bu unsur, dünya
hayatında sürülen zamanların, ahiret hayatına zarar vermemesi
gerektiğidir.Şâir, son dörtlükte sevgilisine seslenir. Ona "Dünya
hayatı gelip geçicidir.Aramıza ayrılık girmeden, iyi zaman geçirelim"
der.Şâir burada, sürekli iyi zaman geçirmekten, dem sürmekten
bahseder.Ancak dünya hayatının sona ereceğinin de farkındadır.Bu
yüzden, yaşayacağı hayatın ahiretine zarar vermesini istememektedir.

Şiir, nazım birimi ve ölçü bakımından âşık edebiyatı
geleneğine uygun olarak yazılmıştır.Şiirin nazım birimi dörtlük,
ölçüsü ise 8'li hece ölçüsüdür.


ÂŞIK AHMET/BOSNA DESTANI

Destan

Bosnalı der behey devletlü vezir
Nemse kralının kasdı bizedir
Duydu Bosna askerinin geldiğin
Şüpheniz olmasın fırsat gözetir.

Urdu taburları geldi kaleye
Kasd eyledi hasmın ol havâliye
Geldi İslâm askeri kelle kelleye
İmdâd-ı Hak ile nusrat bizimdir

Ali Paşa der ki çıkalım düze
Hak Taâlâ imdâd eyleye bize
Düşmanla gelelim biz de yüz yüze
İmdâd-ı Hak ile nusrat bizimdir

Çekti tuğlarını düşman üstüne
Kuşandı kılıcın kâfir kasdına
Asker ta'yîn etti hasmın üstüne
İmdâd-ı Hak ile nusrat bizimdir

Asker-i İslâmla kesildi yollar
Kondu karakollar yürüdü diller

KAYNAK:
http://www.forumcak.org/TuRK-EDEBiYATiNDAN-SiiR-oRNEKLERi-t-1986.html


On 8 Ekim, 01:57, mavizaman <maviza...@gmail.com> wrote:
> *TÜRK EDEBİYATINDAN ŞİİR ÖRNEKLERİ*
>
> ------------------------------

> 3.Dörtlük[image: Big Grin]örtlüğün ilk üç mısrasında; "-te, -ta" ekleri ile


> "-dı, di" ekleri redif oluştururlar.("-tedi, -tadı"[image: Wink] Bu eklerden
> önce gelen ve "r" harfleri yarım kafiye oluştururlar.Dörtlüğün kafiye
> şeması; "cccb" şeklindedir.
> Dörtlüklerin son mısralarının sonlarındaki, "-ılur, -ülür, -elür"
> ekleri redif oluşturmuşlardır. Bu eklerden önce gelen ve fiillerin kökünde
> bulunan "r" ve "t" harfleri tam kafiye oluştururlar
> KONU:Şiirin konusu Alp Er Tonga'nın ölümünden duyulan üzüntüdür.
> TEMA: İnsanların ölmesi üzüntü verici bir olaydır.
>
> ŞİİRE GENEL BAKIŞ: Şiirde, dönemin edebiyat anlayışının genel özellikleri
> görülür: Anonimdir.Nazım birimi dörtlüktür. Hece ölçüsünün 7'li kalıbı ile
> yazılmıştır. İçerisinde yabancı kelime yok denecek kadar azdır. Bir milletin
> ortak duygularını yansıtır.
> Şiirde Alp Er Tonga'nın ölümünden doğan üzüntü

> anlatılır.Hissedilenduygunun şiddetini anlatabilmek için,benzetme,

> beklerler.Atbu medeniyetin temel

> 08.10.2007 tarihinde mavizaman <maviza...@gmail.com> yazmış:
>
>
>
>
>
> > SAADET ÜN
>
> > *Merhabalar*
>
> > * *
>
> > *Hece şiiri çalışmalarıma son bir yıl gibi kısa bir süre içerisinde


> > başladığımdan dolayı Sayın Sefa Koyuncunun "TÜRKÇE" şiiri üzerinde yapılan
> > iki değerlendirme üzerinde bayağı düşünmek zorunda kaldım. Sayın Yusuf
> > Mısırlıoğlu şiirde kafiye uyumu olmadığını, hatalı kafiye olduğunu söylerken

> > Sayın Bahar Dileme bunun aksini iddia ediyordu. *
>
> > * *
>
> > *Önce Yusuf Beyin değerlendirmesini ele alalım; *
>
> > * *

> > *Yukarıda yapılan değerlendirmeler yalnızca kelime kökünün kafiye olup


> > olmadığı üzerine düşünülmüş. Şiir yazılacağı zaman bilindiği üzere öncelikle
> > kafiye uyumunu sağlamak üzere kelimenin kökü tespit edilir ve ele alınır.

> > (Örn. Ol, gel, sol, yel vs.) Yusuf Bey de bunu yapmış. Şöyle ki; *


>
> > Şiir a-b-a-b , c-d-c-d tarzında yazılmış
> > ol-ursa
> > gel-ir
> > dur-ursa
> > den-ir
>
> > Tireden sonraki heceler rediftir onları attığımızda
>
> > ol
> > gel
> > dur
> > de (n eki ile) bu durumda a-b-a-b uyumu yok yani kafiye hatalı.
>

> > *Bu değerlendirmeye bakınca evet haklı diyoruz. "a-b-a-b" kıtasında ele
> > alınan ol-gel... hatasız, dur-de (n) ise hatalı diyoruz...*
>
> > * *
>
> > *Şimdi de Yusuf Beyin "tireden sonraki heceler rediftir" değerlendirmesini


> > ele alacak olursan kafiyeyi bir tarafa bırakıp redif üzerine düşünmemiz

> > gerekiyor. *
>
> > * *
>
> > *Sefa Beyin "Yusuf Beyin Dikkatine" başlıklı mesajını okudum. Bu mesaj


> > redif konusunu daha iyi kavramama yardımcı oldu. Ve Sayın Bahar Dileme'nin
> > aşağıya kopyaladığım, şiir üzerine yaptığı değerlendirmesindeki kanaatinin

> > doğru olduğunu düşünüyor ve kendilerine katılıyorum. *
>
> > * *
>
> > *BAHAR DİLEMENİN MESAJI: *


>
> > Merhabalar
>
> > Sevgili Yusuf Bey, siz yapmis oldugunuz bir degerlendirmede Sefa Bey'in
> > "Türkce" baslikli siirini ele aldiniz ve Kafiye hatalarini bildirdiniz.
>
> > Bu konuyu merak ettigim icin okuyorum ve ögrenmeye calisiyorum. Bazi
> > sorularim olustu. . Önce redifin tanimini vereyim:
>
> > Redif: Mısra sonlarında, görevleri aynı olan eklerin, ya da anlamları aynı
>
> > olan kelimelerin tekrarlanmasına redif denir.
>
> > * Redifler daima mısranın en sonunda bulunur, yani kafiyeden sonra gelir.
> > * Redifin olduğu her yerde mutlaka kafiye de vardır.
>
> > Redif konusu cok uzun, ayrintilara girmek istemiyorum ama simdi Sefa
> > Bey'in "Türkce" baslikli siirinin birinci dörtlügüne bakalim:
>
> > TÜRKÇE şiirinde;
>
> > Düz bir cümle olursa,
> > Özne sonra zarf gelir.
> > Yüklem sonda durursa,
> > İşbuna Türkçe denir.
>
> > Yusuf Bey, siz yapmis oldugunuz degerlendirmede asagida ki kelimeler icin
> > söyle söylediniz:"Tireden sonraki heceler rediftir onları attığımızda kafiye
> > uyumu yoktur".
>
> > ol-ursa,
> > gel-ir
> > dur-ursa
> > den-ir
>
> > Bendeniz ama tamamen
>

> ...
>
> tamamını oku »- Alıntıyı gizle -
>
> - Alıntıyı göster -

mavizaman

unread,
Oct 7, 2007, 8:09:29 PM10/7/07
to KEAG (Kuantum Edebiyatı Araştırma Grubu)

KAFİYE(UYAK)

Kafiye, en az iki mısra sonunda, anlamı ayrı, yazılışı aynı iki sözcük arasındaki ses benzerliğidir.

Kafiyenin sağladığı özellikler şunlardır:

a) Her mısranın ahenkli bir durgu ile kesilmesini sağlar.

b) Kafiye şiirin akılda kolayca kalmasını sağlar.

c) Anlamca ilgisiz görünen mısraları kaynaştırır.

d) Yeni fikirlerin bulunmasına katkıda bulunur.

e) Şiire söyleyiş güzelliği kazandırır.

 

Kafiyenin şartları:

1-Mısra sonundaki sözlerin ses bakımından benzemesi, anlamın ayrı olması gerekir.

Yollarda kalan gözler

Yıllardır seni gözler

mısralarında birinci "gözler" gözün çoğul şeklidir; ikinci "gözler" ise gözlemekten geniş zamandır. Her ikisi de aynı anlama gelseydi redif olurdu.

 

2- Kafiyeler kesinlikle rediften sonra gelmezler.

Vardım ki bağ ağlar, bağban ağlar

Sümbüller perişan, güller kan ağlar

"Bağban" ve "kan" kelimelerindeki -an sesi kafiye, ağlar kelimesi ise rediftir. Şayet şiir "... ağlar kan", "... ağlar bağban" diye bitseydi -an sesi kafiye olur; fakat ağlar sözcüğü redif sayılmazdı.

 

3- Bir kelimenin redif olabilmesi için kendinden evvel mutlaka bir kafiyenin bulunması gerekir. Görevi ayrı olan bazı ekler kendinden önce kafiye olmadığı için -aslında redif oldukları halde- kafiye sayılır.

Sultan Murat eydür gelsin göreyim

Nice kahramandır ben de bileyim

mısralarındaki "gör-` ve "bil-" fiil köklerinde benzer ses yoktur. Aynı mısralardaki -eyim ekinin görevi aynı olduğu için rediftir; fakat kendinden önce kafiye bulunmadığı için kusurlu olarak kafiye sayılır. Ya da sadece -e sesi yarım kafiye sayılıp - yim redif kabul edilir. Bu konuda kesin bir şey söylemek mümkün değildir. Halk edebiyatı sözlü olduğu için r ve l sesinin kulağa birbirine yakın gelmesinden kaynaklanan bu tür kafiyeler halk şiirinde görülen bir husustur. Boğazdan çıkışına göre aynı grupta yer alan sesler arasında çok az da olsa kafiyenin varlığından söz edebiliriz.

 

4- Halk edebiyatında kalın sesliler (a, ı, u, o) ile ince sesliler (e, i, ü, ö) kafiyelendirilmiş olabilir.

Bakmaz mısın Karac'oğlan halına

Garip bülbül konmuş gülün dalına

Kadrin bilmeyenler alır eline

Onun için eğri biter menevşe (Karac'oğlan)

 

5- Kafiye ve rediflerin tespitinde Türkçe'deki yapım ve çekim eklerini iyi bilmek gereklidir.

 

6- Art arda gelen mısralar içinde birbirine benzeyen seslerin sık ve ahenk sağlayacak güzellikte kullanılmasına aliterasyon denir.

Ak sütünü emdiğim kadınım ana

Ak pürçekli, izzetli canım ana

Akar sularına kargımagıl

mısralarındaki ak sesinin tekrarı ile aliterasyon yapılmıştır.

 

7- Kafiyede aranan nitelik sesin benzemesidir. Yazılışı başka başka olan kelimeler, aynı sesi verdikleri takdirde kafiyeli olabilirler.

Birdenbire sıyrıldı gözümden çözülen bağ

Bir hâtıranın dağdaki yâdıydı bu membâ

beytinde "bağ" ve "membâ" kelimelerini telaffuz ettiğimiz zaman bağ kelimesindeki ğ sesi zayıftır, membâ kelimesini telaffuz ederken bağ kelimesinin sonundaki ğ sesine yakın bir ses çıkar. Bu çeşit kafiyeler ses bakımdan yarım kafiyeden daha hafif bir benzeyiştir.

 

8- Nesir cümlelerinde tekrar edilen seslere seci denir. Özellikle Divan nesrinde bulunur.

Gözlerin nuru, gönüllerin süruru; başımızın tacı, dil ehlinin miracı... gibi

 

9- Ayrıca uzun bir sesli (â, û, î) ile oluşan kafiyeler de uzun sesliler iki ses değerinde kabul edildiği için tam kafiye sayılır.

İstiklâl Marşı'nın fedâ, şühedâ, Hüdâ ve cüdâ kelimeleriyle biten dörtlüğünün kafiye şeması aaaa olduğu için kafiye -edâ ve -üdâ seslerinde değil -dâ sesindedir. Şemada aynı harf ile gösterilen kelimeler arasındaki ortak ses kafiye kabul edilir.

 

10 - Rûhumun senden İlâhî, şudur ancak emeli

Değmesin ma'bedimin göğsüne -mahrem eli

Bu ezanlar -ki şehâdetleri dinin temeli-

Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli

mısralarında "emeli" kelimesi diğer mısralarda da aynen geçtiği için tunç kafiye sayılır. Tunç kafiyeleri zengin kafiye saymak yaygın bir görüştür. Birinci, ikinci ve üçüncü mısralardaki -i sesi redif değildir; çünkü dördüncü mısradaki "i" sesi iyelik - i'si değildir. Kafiye sadece üç mısrada olsa idi o zaman bu ek redif olurdu.

 

 Redif: Görevleri (varsa anlamları) aynı olan harf, hece ya da sözcük benzeşmelerine redif denir.

   Rediflerin uyaktan sonra gelmesi esastır.

   

   Uyak Çeşitleri:

    1-Yarım Uyak (Kafiye) : Mısra sonlarındaki ses benzerliği bir sesten meydana gelir.

    Üstümüzden gelen boran kış gibi            

    Şahin pençesinde yavru kuş gibi            

    Seher sabahında rüya düş gibi               

    Çağırta bağırta aldı dert beni                   

 

     'gibi' sözcüğü dörtlüğün ilk 3 mısraında yazılışları aynı,okunuşları aynı,görevleri aynı olduğundan  

     rediftir. Rediften önce gelen ses benzerlikleri '-ş' sesleridir.

   

     örnek:

     Veysel der dünyaya ben neden geldim

     Her zaman ağladım ne zaman güldüm

     Gönlüme teselli kendimde buldum

     Sabır ile teskin ettim özümü

 

    2- Tam Uyak (Kafiye) : Kafiyeli mısra sonlarında bulunan iki ses benzeşmesine denir.

 

              On atlıya karar verdim yını           

              Yenice sevdaya salmış bını          

              El yanında yakar gider kını            

              Tenhalarda gülüşünü sevdiğim.        

 

    '-ını' ekleri yazılışları ve görevleri aynı ekler olduğu için rediftir.

    '-aş' sesleri her 3 mısrada da benzeştiğinden tam kafiyedir.

 

     örnek:

     Gökyüzü binlerce yıl çalışmış gece gündüz

     Yeryüzüne en güzel örneği versin diye

     Ulusların gözünü kendine çeksin bu yüz

     Bu göz yabancıları toprağa sersin diye

 

   3-Zengin Uyak (kafiye) :Mısra sonlarındaki kafiyeli sözcükler arasında üç ses benzeşiyorsa zengin 

     kafiyedir

 

           Miskin Yunus biçareyim           

           Baştan ayağa yareyim             

           Dost ilinden avareyim              

           Gel gör beni aşk neyledi   

       

 

 

   4-Tunç uyak (kafiye) : Mısra sonlarındaki bir sözcük diğer mısra sonundaki kelimenin içinde tüm

     sesleriyle yer alır.

 

                   Çınla ey çoşkun deniz,kayalıklarda çınla!

                   Sar bütün kumsalları o dolaşık saçınla.

 

                   Yürün beyler n'ettim  kestiler başı

                   Yedi bin pehlivan bir de binbaşı

 

   5-Cinaslı Uyak (Kafiye) : Yazılışları aynı,anlamları farklı kelimeler cinaslı kafiyeyi oluşturur

 

    Hep oynayan yavrular (çocuklar)

    Ağaçta kuş yavrular (yavrula- eylemi)

    Ellerin derdi biter

    Benim derdim yavrular (artmak, çoğalmak)

 

 

    Kendin çöz kendin tara                            Bağ bana

    Değmesin el başına                                 Bahçe sana bağ bana

    Ben yarime kavuştum                              Değme zincir kar etmez

    Darısı el başına                                        Zülfün teli bağ bana

 

 

 

       Su akar güldür güldür             Gül açsın dudağında gülüver

      Gel de yar beni güldür             Bana n'olur açılan her gülü ver

 

 

                                                             UYAK ŞEMASI(Uyak Düzeni)

    Bir şirin dizeleri arasındaki uyakların harfle gösterilmesine denir.  Uyak düzenleri şunlardır:

    1. Düz uyak : aa/bb/cc/.... ; aaaa/bbbb/cccc/.... ; aaab/cccb/dddb/...

       Sorgusuz sualsiz bir akşamdır iner gider.....a

       Gelir her sabah bin pişman döner gider......a

 

    2. Sarma uyak : abba/cddc/effe/...

        Uyu! Gözlerinde renksiz bir perde........a

        Bir parça uzaklaş kederlerinden...........b

        Bir ruh gülümsüyor gibi derinden.........b

        Mehtabın ördüğü saatler nerde............a

 

    3. Çapraz uyak : abab/ cdcd/efef/...

         Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul! ...........a

         Görmedim: Gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.....b

         Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul........a

         Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer..........b

 

    4. Örtüşük Uyak(Terzerima Uyağı) : aba/bcb...

         Hangi kızın elleri...............a

         Gecelerin matemine..........b

         Serpiyor bu emelleri.........a

 

         O genç kızın sevinci ne......b

         Kopup sedef ellerinden......c

         Kalbe düşen bu inci ne.......b

 

   5. Mani Tipi Uyak: aaba

       Sarı kavunu dildim......a

       Çamura düştü sildim...a

       Yarim gurbete gitti......b

       Şimdi kıymetin bildim..a

 
KAYNAK:
 

 
oluşturmuşlardır.Ayrıca , birinci ve üçüncü mısra sonlarındaki

Yusuf Mısırlıoğlu

unread,
Oct 7, 2007, 9:13:26 PM10/7/07
to ke...@googlegroups.com
Ne demek can bacım; zaten yanlış anlaşılacağını düşünürsek bir yerlere varamayız ki.
Velev ki ben de hata yapabilirim. Önceden belirttiğim gibi sizler de beni ikaz edeceksiniz.
 Şimdi; Redif tarifi aynen dediğin gibidir. Tabii ki kafiyeden sonra gelir. Takı olur, nakarat olur, farketmez. Bu bir gerçek.
 Ama ben de zaten bu dörtlükte kafiye yok dedim.
 kökte kafiyenin olmaması redifi rediflikten çıkarmaz.
 Söz gelişi, şöyle bu misaldeki yani;
 
olursa
gelir
durursa
denir
 
yerine;
 
yararsa
gelir
tararsa
düzelir
 
olsaydı,
 
yara-rsa
gel-ir
tara-rsa
düzel-ir
 
şeklinde olsaydı, kökte kafiye oluyordu. Böyle olunca redifler redif mi sayılacaktı? Bağışla soru şeklinde demem sitem değil, daha iyi açıklayabilmek uğrunadır.
 Şunda haklısın; redifin önünde mutlaka kafiye vardır. Zaten onun için rediftir kafiyeden sonrası.
 Safa Koyuncu'nun redif konusundaki bilgi aktarımı mailini de okudum ki hepsi doğru.
 Asıl mesele karıştırmaktan ibaret.
 Okuduğum şiirlerin bazılarında öylesine muhteşem duygu yoğunluğu, imgeler görünce tekniği de iyi olsun istiyor insan. Bir hata olunca sanki asfaltta rahat rahat giderken kasise girmiş gibi.
 Öyle umuyorum ki kısa zamanda hepsi düzelecek; çünkü şiirde asıl zor olan Allah vergisi olan şairin kendine has duygu yoğunluğu. Tekniği öğrenmek kolay.
 Candan sevgilerimle bacım.
 Allaha emanet ol.
 



Date: Sun, 7 Oct 2007 20:50:47 +0300
From: mavi...@gmail.com
To: KE...@googlegroups.com
Subject: YUSUF BEYİN DİKKATİNE KAFİYE VE REDİF MESELESİ / Sefa KOYUNCU

Yusuf Mısırlıoğlu

unread,
Oct 7, 2007, 9:13:25 PM10/7/07
to ke...@googlegroups.com

Yusuf Mısırlıoğlu

unread,
Oct 7, 2007, 9:16:48 PM10/7/07
to ke...@googlegroups.com
  Merhaba Safa gardaş;
 Bahar bacıma izahını yaptım.
 Sanırım ona attığım mesaj sana da ulaşıyor. Aksi bir durum varsa buradan da atarım.
Sevgiler dostum.



Date: Sun, 7 Oct 2007 20:50:47 +0300
From: mavi...@gmail.com
To: KE...@googlegroups.com
Subject: YUSUF BEYİN DİKKATİNE KAFİYE VE REDİF MESELESİ / Sefa KOYUNCU

Yusuf Mısırlıoğlu

unread,
Oct 7, 2007, 10:26:22 PM10/7/07
to ke...@googlegroups.com
Safa gardaşım;
 Redif konusunda verdiğin bilgilere eyvallah; tamamen katılıyorum. Daha iyi anlaşılması bakımından bir kaçına bakalım;
 
a şıkkında belirtilen pratik yol her zaman caridir; ancak;
 
suyu- köyü- deyi de son kelime diyerek anlamındadır. -u, -ü takısıyla ilgisi olmadığından ilk ikide redif gibi görünen üçüncüde ortak takılıktan çıkmıştır.
 
Aynı mülahazalarla;
 
yaşarım- şaşarım-aşarım-taşarım  kelimelerine bakarsak, şaş, aş, taş köküyle bakamayız zira ilk kelime yaş değil, yaşa dır. Bu durumda tabii ki a kafiye harftir. Zaten güzel ifade edilmiş; sorun yok.
 
 Kısaca, dediklerimle herhangi bir çelişki bu bilgilerle.
 Sevgiler candan.

Yusuf Mısırlıoğlu

unread,
Oct 7, 2007, 10:30:28 PM10/7/07
to ke...@googlegroups.com
Merhaba can bacım;
Bahar bacıma ve Safa gardaşıma iletilerine cevap olarak sorduğun hususları izah ettim gerek redif gerekse kafiye konusunda.
 Zaten asıl çelişki redif ya da kafiyenin ne olduğunda değil, algılamadaki eksiklikten kaynaklanıyor.
Sevgiler, selamlar.



Date: Mon, 8 Oct 2007 01:31:44 +0300

From: mavi...@gmail.com
To: KE...@googlegroups.com
Subject: Re: YUSUF BEYİN DİKKATİNE KAFİYE VE REDİF MESELESİ / Sefa KOYUNCU

mehmet pektaş

unread,
Oct 10, 2007, 3:00:20 PM10/10/07
to KE...@googlegroups.com

Merhabalar efendim,

Hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. Genellikle gruptaki konular üzerinde en son yazanlardan birisi oldum. Bu mesaj vesilesiyle Ramazan bayramınızı ilk kutlayan olayım.

            Grupta yaşça en küçüğünüz belki de benimdir. Bu yüzden ne söylediğimi bilmesem de haddimi bilmek isterim. Bu yüzden çok zaman aktif bir katılımcı olarak değil, izleyici olarak takip ediyorum. Redif ve kafiye üzerine yazılanları kendimce yeterli gördüğüm için de bu konuya katılmamıştım. Aranızda bulunmaktan çok mutluyum. Hepinizi ayrı ayrı takdir ve tebrik ediyorum. Ayrıca eğer haddimi ve saygı çerçevesini aştığım yerler olursa şimdiden affımı rica ediyorum.

            Şiirle başlayalım. Şiir insanlığın en eski sanatlarından bir tanesi. Şiir için ne bir alete ne de somut bir nesneye ihtiyaç var. Malzemesi direk söze dayanıyor. Bu yüzdendir ki ilk şiir hangisidir, kim tarafından, kime, ne amaçla, hangi sosyal, siyasi ve ekonomik şartlar altında söylenmiştir ve söylendiği ortamda da nasıl karşılanmıştır bilemiyoruz/ bilemeyeceğiz. Zaman zaman insanlar için önemi azalıp artsa da aradan bin yıllar geçti, şiirin yolculuğu hala devam ediyor. Peki şiir nedir? Madem insanlığın şuurunu ve şuuraltını bu kadar derinden meşgul etmiştir ve hala etmektedir, şiir nedir? Bu soru sadece bir grup tartışma sayfasında kalmasın. Bu konu üzerinde yazılanları okuyalım. Kim ne demiş? Şiir neymiş, nasıl bir şeymiş? Hangi eğitim çevresinden, hangi yaş grubundan olurlarsa olsunlar çevremizdeki insanlara da soralım; "şiir nedir?" diye. Sonra kendimiz oturup bir şiir tanımı yapalım. Tanımımızı diğer tanımlarla karşılaştıralım. Bu işi grupta "şiir nedir?" diye bir başlık açarak da yapabiliriz. Aynı grupta aynı düşünceler etrafında birleşilmesine rağmen eminim çok değişik tanımlar çıkacaktır. Bu da gösteriyor ki şiir çok öznel bir sanat. Şimdiye kadar yapılmış olan sayısız tanım var ama hiç kimse diyemez ki 'işte falancanın yaptığı tanım, şiirin tanımıdır. Bu tanım şimdiye kadar yazılmış bütün şiirleri kapsar.' Eğer elimizde böyle bir tanım olsaydı işimiz çok kolay olurdu. Çok rahat kuralları maddeleyiverirdik. Sonra da derdik ki bu kurallara uyanlar şiirdir; gerisi değildir. Kurala uyan şiirlerin sahipleri şairdir, diğerleri değildir. Ama diyemiyoruz. Uç bir örnek mi olur bilemiyorum Nurullah Ataç şiirden anlamak Akif'in şair olmadığını söylemekle başlar diyor. Bir taraftan Akif göklere çıkarılıyor.

            Şiir tanımı konusunda şöyle bir şey yaşadım. Mahalli bir şairler derneğinde yirmi kadar şair vardı. Başkan herkesten şiir tanımı yapmalarını istedi. Sırayla herkes bir tanım yaptı. Birisi Allah'ın verdiği ilhamın şairin gönül aynasına yansımasıdır, dedi, birisi duygudur dedi, bir diğeri düşüncedir, aşktır, sevgidir vs vs. Âşık tarzı yazan bir emekli öğretmense aynen şu cümleyi kullandı "Şiir adamın sofrasındaki aştır". Bilhassa benim bölgemde aş deyince akla ilk bulgur pilavı gelir. Bu belki çok basit bir örnek ama ben bu basit olaydan önemli dersler aldım. Belki de yapılmış en ilginç şiir tanımlarından bir tanesidir. Peki yanlış mıdır? Veya peşinde olduğumuz mutlak ve tek şiir tanımı bu mudur? Yani binlerce yıllık şiir aş mı demektir? Tanımı yapan kişi belki kendi şiirinin tanımını yaptı. Onun için şiir o. Bizim içinse belki çok daha farklı şeyler. Demek istediğim şimdiye kadar yapılan tanımların tamamı en fazla şairinin şiirini tanımlıyor. Şair de diğer şiirleri genellikle bu çerçeveyle değerlendiriyor. Şiir anlayışı kendi şiirlerine benziyorsa şiir, benzemiyorsa şiir değil. Oysa şiir, şair, eleştiri 1+2=3 veya x.y=z bu kadar basit bir şey olmamalı. Şiir, insanın en derin ruh halini yansıtıyor. Bir anlamda insanın özünün sayısız bilinmeyenli denklemini sunuyor. Bir yerlerde okumuştum. Bir ressamdan bahsediyordu. Ben isimleri hatırlamadığım için biraz masal gibi anlatayım. Bir ressam varmış. Bu ressamın bir de öğrencisi varmış. Öğrenci kendi kendisine artık olgunlaştığını düşünüyormuş. Bir gün ressam öğrencisini yanına çağırmış ve şehrin en kalabalık caddesine giderek duvara bir resim yapmasını söylemiş. Öğrenci hocasının dediği şekilde resmi yapmış. Ressam bu defa "Git ve oraya bir kutu kırmızı boyayla bir de fırça koy. Resmin üzerine de beğenmediğiniz yerleri işaretleyin diye yaz" demiş. Öğrenci denileni yapmış. Bir hafta sonra hoca öğrencisini duvara bakması için göndermiş. Öğrenci çok üzgün bir şekilde dönmüş ve hocasına resmi bırakacağını söylemiş. Hocayla beraber resme bakmaya gitmişler; resim kırmızı çarpı işaretlerinden görünmez halde. Bunun üzerine hoca öğrenciye "Şimdi de" demiş "Bu duvarın tam karşısındaki şu duvara bir resim yap." Öğrenci denileni yine yapmış. Hoca bu defa "Şimdi git o resmin yanına her renkten birer kutu, her fırçadan da birer tane koy. Resmin üzerine beğenmediğiniz yerleri düzeltin diye bir yazı as" Bir hafta sonra tıpkı ilk resimde olduğu gibi resme bakması için öğrencisini göndermiş. Bu defa öğrenci sevinçle gelmiş. Resmin üzerinde en ufak bir işaret bile yokmuş. Eleştiri biraz da böyle bir şey. Eleştir denilince herkes bir taraflara çizik atıyor. Göz ardı edilense eser sahibi.

            Ben yıllardır kimseye beni eleştirin demiyorum/diyemiyorum. Belki hassas birisi oluşumdandır, eleştirilerden çok etkileniyorum. Yazdığımı yüz kişi beğense bir kişi beğenmese hele bunu "bu da şiir mi?, böyle şiir mi olur?" tarzında ifade ederse beni kalemi bıraktıracak seviyeye getiriyor. Başta da söylediğim gibi şiir basit bir şey değil. Kaynağı direk insanın özünden. Yine bu yüzden bana eleştirmem için şiir gösterdiklerinde en azından "hoş" diyorum. Şiiri yazdıktan sonra bir başkasına okutmak zaten birçok cesaretin üstünde bir davranış. Belki doğrudur belki yanlıştır bilmiyorum.

            Biz redif diyecektik. Redif demeden kafiye diyelim. Kafiye kelimesi Arapçada önceleri "beyitler halinde söylenmiş hikmetli veya hicivli söz." Manasına geliyordu. Daha sonraları sırasıyla bu manzum sözün yapısı olan beyit, şiir ve bugünkü manasını kazandı. Cahiliye devri Arap şiirinde kafiye bugünkü anlayışa göre yarım kafiye şeklindeydi. (menzil/mircel, abd/samed)gibi. Kur'an-ı Kerim'deki seciler şairlere yeni ve zengin sesli kafiye için ilham kaynağı oldu. Ebü'l-Alâ Maari (öl. 1057) kafiyede değişiklik yaparak bu benzerliği iki sese çıkardı. Daha sonra da kafiye harflerini, harekelerini, çeşitlerini, hatalarını konu alan ilmü'l-kafiye (kafiye ilmi) doğdu ve pek çok eser yazıldı.

Kafiyenin kesin değişmez bir tarifi yapılamamıştır. Zevk ve anlayışa göre pek çok tarifi vardır, bu tanımlardan belli başlılarını alalım:

"Beyitlerin veya mısraların bazı esaslara göre son harflerinin uygunluğu"dur (Şemseddin Sami- Kâmus-ı Türki)

"Beyit sonunda olan seci, seciin aslî harfi" Ahmet Vefik Paşa/Lehçe-i Osmani

"Aruz ilminin kısımlarından olup şiirin fevâsılını bildiren özel usul ve kaideler. Mısraların yahut beyitlerin sonlarında veya sonu sayılacak yerlerde bulunan harf veya kelimelerin sesi, sesdeş bakımından birbirleriyle aynı olması"dır. (Ali Seydi/Kamus-ı Osmanî)

"Nazımda mısra sonlarının aynı kelime veya eklerle olmamak üzere aynı sesi vermesi, uyak" TDK sözlüğü

"Nazımda şiirlerin sonlarında tekerrür eden ve ayni sesi veren harflerin hareke ve sükûn hallerindeki birleşmeleri." Ferit Devellioğlu

Kafiye eski Yunan, Latin, Çin, Sanskrit ve İbrani şiirinde kullanılmamıştır. Daha sonra Batı şiirinde görülen kafiyenin Türk, İran veya Arap şiirinden geçtiği de rivayet edilir. ( Ş.Sami Kamus-ı Türkî) onun Türk, İran ve Arap şiirinde çok eski zamanlardan beri bulunduğu ve hatta ilk kafiyeli şiirlerin de Türklere ait olduğu söylenir. Buna delil olarak Türk şiirinin kafiye temeline dayanması, ahenk unsuru olarak vezinden önce gelmesi, en küçük parçadan en büyüğüne kadar hepsinde başta veya sonda aliterasyon, asonans, redif ve yarım kafiyenin bulunması gösterilmektedir.

Halk edebiyatında kafiyeye ayak denilmiştir. Bu isim, halk oyunlarıyla ilgi kurularak verilmiştir. Bir oyunda ayakların figürü nasıl diğer oyunlarınkinden farklı ise, deyişlerdeki ayakların da birbirinden ayrı olması ona bu ismi verdirmiştir.

Divanlardaki manzumeler kafiyelerinin son harflerine veya rediflerine göre tertip edilmişlerdir. Divan şiirinde müfredlerin dışında kafiyesiz şiir türü yoktur. Tanzimat, Servet-i Fünûn ve daha sonraki dönemlerde de değişen azalan bir ihtiyaçla günümüze kadar gelmiştir.

İslamiyet öncesi eserlerde kafiye, geniş şekilde kullanılmıştır. Ozanların, şaman, kam, baksıların bir besteyle özel bir dikkatle söyledikleri ve söylettikleri manzume ve duaların tesirini biraz da kafiyeyle sağlanan ahenge bağlamak gerekir. Kafiye Türk edebiyatının her devrinde karşımıza çıkmaktadır. Başlangıç tarihini tespit etmek de mümkün değildir. Kafiyenin sadece manzumelerde değil tekerleme, bilmece ve atasözleri, hatta masal ve fıkralarda dahi bulunması kafiyenin Türk edebiyatı ve toplumundaki yerini göstermektedir. "Az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik. Bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur.bilinmedik aş ya karın ağrıtır ya baş."

İlk şiirlerimizdeki kafiyeler oldukça basitti. Bazıları bugünkü manada kafiye olamayacak kadar zayıftı. Yarım kafiyeler, ahenk benzerliği sağlayan kelimeler kafiye olarak bolca kullanılmıştır. İslamiyet öncesinde kafiyenin vurgulu kelimede bulunması sebebiyle önceleri mısranın başında olduğu ve daha sonra vurgunun sona geçmesiyle de mısra sonlarında yer aldığı görülüyor. ( R.R.Arat'ın görüşü)

1-Mısra başında kafiye (aliterasyon)aynı harf veya hecelerin tekrarı şeklindeydi.

Yaruk tengriler yarlukazın

Yavaşım birle

Yakışıpan adrılmalım

 

2-Başta kafiye olmakla beraber sonda da redif bulunmuştur.

pinde olukma öl meki bar

nerig tamuka tüş meki bar

menlig yekler kelir tiyür

Tumanlıg yekler ayar tiyür

 

3-Başta asonans (veya aliterasyon) ve sonda redifli kafiye kullanılmıştır.

 

Öng başlap adkangularka biligler k açar

Öküş kara ayıg yollug urugug s açar

Öglüg kişi istim tutçı yasmaksız b açar

Öseliksiz yig nırvannıng kapıgın açar

 

İslam muhitine girildikten sonraki manzumelerde kafiye, parçanın sonuna yerleşmiştir. Bunda R.R. Arat'ın vurgulu kelimenin cümle sonuna geçmesiyle sona geldiği görüşünden çok yeni dinin verdiği aşk ve heyecanla her şeylerini İslamileştirmeye çalışan Türklerin, şiirlerini de dini edebiyatın en mükemmel örneği Kur'an-ı Kerim'i örnek alarak yazmış olmaları rol oynamıştır. Bu dönemde Kur'an-ı Kerim ve hadis kitaplarının tercüme ve tefsiri, akaid kitaplarının telifi, bu yeni Müslümanlar'a şekil verirken, ayet sonlarındaki kafiyelerin de şairlere ilham kaynağı olması doğaldır. Nitekim C. Huart, Arap edebiyatında Kur'an-ı Kerim'le başlayan secili yazmanın zamanla alanını genişleterek şiiri de içine aldığını söylemektedir.

İslami dönemin ilk devirlerinde kafiye genellikle yarım kafiye ve rediflerden ibaretti.

Türklük çeçek yazıldı

Barçın yadım kerildi

Uçmak yiri körüldi

Tumlug yana kelgüsüz

Divanü Lügati't Türk

 

Bilig kıymetini biliglig bilir

Ukuşka agırlık ukuşdın kelir

Kutadgu Bilig

 

Eşitgil biliglig negü tip ayur

Edebler başı til küdezmek tiyür

Tiling bekte tutgıl tişing sırmasun

Kalı çıksa bektin tişingi sıyur

Atabetü'l Hakayık

 

Bunun yanında redifle de ahenk sağlanmıştır.

 

Kirikken tonlar kırın

Suv öze yumış kerek

Söz kiri kitmes yusa

Netegin kılmış kerek

 

 

Âşıklar zayıf kafiyeleri ezgilerle kuvvetlendiriyorlardı. Divan şairleri ise müzikaliteyi sağlamak için tam ve zengin kafiyeyi kullandılar. Halk şairleri gibi yarım kafiyeyi kullanmak da şairler için bir çeşit kusur sayıldı. Yalnız maninin tesiriyle tuyuglarda cinaslı kafiye kullanılmıştır. Divan şiirinde kafiye kelimelerinin aynı dilden olması ve hatta aynı cinsten bulunması şartı da vardı. Arapça bir isimle, Arapça bir isim: Farsça bir sıfatla Farsça bir sıfat; Türkçe bir fiil de Türkçe bir fiille kafiye yapılmak zorundaydı.

Kafiyeyi sadece ses estetiği olarak düşünen şairlerin bu kuralın dışına çıktıkları da görülmüştür. Bunda kafiye bulmada oldukça esnek ve rahat olan âşık edebiyatının tesiri büyük olmuştur. Çünkü onlar bir kıtada Türkçe, Arapça, Farsça kelimeleri kafiye yapmakta zarar görmemişlerdir.

Sinan Paşa Tazarrunamesinde "Ey gözlerin nuru, gönüllerin süruru! Başımızın tacı, gönül ehlinin miracı…" diyerek parçayı öğrenilmesi kolay bir hale getirirken müzikaliteyi de birinci plana almıştır. Hatta Hoca Sadeddin Efendi bile Tâcü't-tevârih'inde yer yer bunu yapmaktan geri durmamıştır. Divan edebiyatının kafiyesi yazı birliğine dayanırdı. Organik olarak birbirine bağlı beyit sayısı yüze varan kasidelerde aynı sesi veren elli kadar değişik kelime bulma mecburiyetinde bile bu prensipten vazgeçilmemiştir. "göz kafiyesi" olarak özetlenebilecek bu anlayışta kafiye kelimelerinin aynı harflerle yazılması şarttı. Bir kelime sonunda (eski yazı) harflerden hangisi varsa diğer kelimelerin sonunda da aynı harfin bulunması gerekirdi.

Bunun yanında aynı sesi verdikleri halde yazılışları farklı olan merkeb, hep- eyvah, sabah- zâbit- sabit, gibi kafiyeler bile ayıplı kafiye sayılmış.

Genç şairlerden Hasan Âsaf, şiirlerini topladığı bir defteri Recaizâde Mahmud Ekrem'e sunarak bir "Takriz" ister ve daha sonra bunlardan "Burhân-ı Kudret"i Musavver mâlumat dergisinde yayımlar.

Zerre-i nûrundan iken muktebes

Mihr ü mahe etmek işâret abes

Beytinin ayrı s harfleriyle biten kafiyeleri (muktebes, abes) için aynı dergide şu şekilde tenkide uğrar: "Sizin gibi şairliğe yeltenen nevresîdegân, evvelce hangi kelimenin hangi kelimeye kafiye olacağını öğrenmelidir de sonradan tanzîm-i eş'âra çalışmalı. Öyle kafiye kulak içindir, falan gibi manasız lakırdılara havâle-i sun'-ı itibâr ederseniz emin olunur ki 'gehvâre-yi zerre'ye bin kere kafiye etmekten kurtulamazsınız". Konu polemik haline gelir. Üstat Recaizade Mahmud Ekrem "kafiye sem' içindir, basar için değildir." Görüşünü savunmaktadır. R.M. Ekrem'e hücumlar yapılır. Muallim Naci de,

Kafiye kulak içinmiş, bırakın kafiyeyi

Böyle tâlim ediyor, vay gidi üstâd-ı edeb"

diyerek Ekrem'in görüşüne karşı çıkar. Servet-i Fünuncular Ekrem'in görüşlerini benimsediklerinden divancıların yanaşmadıkları yazımı başka fakat sesleri yakın kelimeleri kafiye olarak kullanmaktan çekinmezler. Şiirimizde kafiyede ilk değişiklik böyle başlar. Tevfik Fikret hep'le, şeb'i hiç'le tehyîc'i, mu'vec'le geç'i Cenap Şahabeddin nigâh'la sabah'ı kafiye yaptı.

Sen tren ben vapurda pür-temkîn

Atılırken sen İskoç ellerinin

T. Fikret

 

Cenap Şahabeddin de bu kafiye anlayışıyla şiirin kolaylığa değil güzelliğe yaklaştığını belirtir. Bu tartışmadan sonra kafiyenin kulak için olduğu anlayışı yerleşir.1928'de Latin harflerine geçilince bu konu yeniden gündeme gelir. Hemen hemen aynı sesi verdikleri halde yazılışları farklı olan bağ-membâ, varsa-sağ, içi-çiğ, dağ-edâ, sevdâ-dağ gibi kelimelere özel bir yer verilmiş, yazılışları benzemeyen, fakat çıkış yerleri birbirine yakın harflerle "a,i,ğ" yapılan ahenk de kafiyeden sayılmıştır.

Harf devrimiyle beraber görülen bir diğer yenilik şiirin zayıf kafiye sayılan rediflerle yazılmasıdır. Âşık tarzında çokça görülen bu özellik XX. Yy şairleri tarafından başarıyla uygulanmıştır.

Bir dolap gıcırdıyor uzaklarda durmadan

Eşya aksetmiş gibi tılsımlı bir uykudan

 

Kafiye 1940'larda ilk şuurlu manifesto ile esaslı bir darbe yedi. Kafiye ananesini yıkmak için de, ilk insanların ikinci satırın kolaylıkla hatırlaması için kullandıkları kafiyeyi sonradan sevip yaygınlaştırdıkları ve bunu ustalık saydıklarını, aslında şiirde var olan ahengi, anlayışı kıt insanlara vezin ve kafiyeyle duyurmanın bönlük olduğunu, ahengin vezin ve kafiyeye rağmen mevcudiyetini söylerler.

Kafiyelerin çeşitlendirilmesi ve isimlendirilmesi konusunda ayrı görüşler ve tasnifler vardır. Kafiyeyi açık, kapalı, iç ana kafiye olarak ayrı bir gruplama yapanlara da rastlanır.

Yarım kafiye: kafiye olan kelimelerde sondan tek bir sesteş harfin benzeşmesidir. Eski manzum eserlerde rastlanan kafiye türü buydu. Genellikle âşıklar tarafından kullanılmıştır. Durup düşünmeye, kafiyeyi değiştirmeye zaman ve imkânları olmadığı için yarım kafiye daha kullanışlı bulunmuştur. Bu ses sazla da desteklenmiştir. Burada ses benzerliği kesin ve kati değildir. Divan şairleri bu tür kafiyeye pek ilgi göstermemişlerdir.

Redif: mısra sonlarında genellikle kafiyeden sonra gelen yazılışları ve anlamları ek, kelime veya kelime grubuna denir. Kafiye rediflerden önce bulunur. Âşık edebiyatında redife dönerayak denir. Her zümre ve devir şiirinde kullanılmıştır. Redif ek ise ek redif, kelime ise kelime redif adını alır.

Burada üzerinde durmamız gereken nokta. Redifin olduğu yerde kafiye vardır meselesi. Yukarıda kafiye tanımlarına baktık. TDK sözlüğündeki tanımla bunu genelleştirirsek "uyak" kelimesinde birleşebiliriz. Uyak, adı üstünde uymadan geliyor. Yani ses benzerliği bu yönüyle değerlendirilirse redif de kafiye de bir ahenk unsuru. Elbette kafiye eşittir redif diyemeyiz. Redif için zayıf kafiye diyenler de var. Bununla beraber aynı görevde kullanılan ek ve kelimelerin redif sayılması için illa ki kendisinden önce kafiye gelmesi gerekmez. Mantıken düşünürsek –dı, -di geçmiş zaman ekidir. "Gel-di" ve "del-di" kelimelerini alalım burada kafiye var bu yüzden –di redif; "gel-di" ve "bin-di" kelimelerini ele alalım, burada kafiye yok bu yüzden redif de yok öyle mi? Kafiyesiz kullanınca –di –dı ekinin hüviyeti mi değişiyor? Başka bir şekle mi bürünüyor? Elbette hayır. Redifler asıl kafiyenin sesini zenginleştirdikleri gibi tek başlarına ahenk unsuru olarak da kullanılmışlardır.

Günde beş on kere yıkar sererdi

Gece anam gündüz babam giyerdi

Satayıdım üç beş kuruş ederdi

Yakası yeni yok gömlek nicoldu?

Selimi

 

Hiç akmayan bir zaman nehrinin sularında

Ne uçan bir kırlangıç, ne sedef kumsalında

Tanpınar

 

Öterken ağaçlarda kuşlar tahayyül içinde

Bakışlarında sükunun zehri, dinliyeceksin

Türlü acılar şekillenecek yine içinde

"Ah! Şairim bu akşam da geçmedi" diyeceksin

Orhan veli

 

Şiiri neden bu kadar mekanikleştiriyoruz? Neden bu kadar matematiksel hale getiriyoruz? Bu tür yaklaşımlar bana ikiye bölünüyorsa çift sayı, bölünmüyorsa asal sayı gibi geliyor. İçeriğe de dikkat etsek. Mana hiç mi bir şey ifade etmiyor bizim için?

Toparlayacak olursak, divan şiiri kafiyeye sıkı sıkıya bağlıdır. En ufak hatayı bile kabul etmez. Halk şiirine gelince halk şiiri bizde yakın zamana kadar sözlü haldeydi. Hani "halk" edebiyatıydı. Halk kimdi? Halk kelimesi daha çok avam manasına kullanılıyordu. Yani halk köylerimizde mektep medrese görmemiş insanlardı. Karacaoğlan'dı, Dadaloğlu'ydu vs vs vs. Benim dedemdi. Dedem okul görmedi. Ama şiir söylüyor. Belki kafiyeyi redifi duymuş ama yarımdı tamdı böyle şeyleri bilmiyor. Muhtemelen ondan öncekiler de bilmiyordu. Özellikle Milli Edebiyat dönemiyle beraber halka yöneliş oldu. O dönemlerde mektep medrese görmüş edebiyatçılar halk edebiyatını sistematize etmeye çalıştılar. Halk şiiri kulak kafiyesine dayanıyor. "Güldür", "soldur" "bildir" gibi ifadeler kafiyeli sayılabiliyor. Kafiyede mümkün olduğu kadar esnek. Kafiyenin geçmişten günümüze bir portresini çizmeye çalıştım. Sürekli bir değişim var. Şiir statik değil dinamik bir bütünlük. Eğer biz yerimizde sayarsak yenilik bunun neresinde? O zaman üçüncü yeni değil üçüncü eski olur. Bir, İslamiyet öncesi Türk edebiyatı, iki, İslamiyet etkisinde Türk edebiyatı, üç Âşık edebiyatı. Grubun adını da Âşık edebiyatı veya halk edebiyatına çevirelim. Hem paylaşacak zengin bir içerik olur, hem de atışma gibi etkinlikler yapabiliriz. Yakın zamana kadar âşık edebiyatı sazsız düşünülmüyordu. İslamiyet öncesinde hatta çok daha eski dönemlerde hep bir müzik aleti vardı. (Tabi kalem şuarası denilen şairler de vardı.) Şiirlerin çoğu da irticalen söyleniyordu. Bu yüzden usta çırak ilişkisi dışında güçlü bir sistemden söz edemeyiz. Durak da şiirlerin ezgiyle söylenmesini kolaylaştırmak için doğmuş olsa gerek. Redif şiirin eksenidir. Bilhassa divan şiirinde konu redif üzerinde döner. Nihayetinde kafiye de redif de ahenk unsurudur. Bizim kök olarak bildiğimiz birçok kelime ekli (gövde) halde. Derin bir morfoloji bilgisine ihtiyacımız olacak.

Bu uzun mesajı yazmamın sebebi Sefa Bey oldu. Daha doğrusu onun bir şiirine "bu şiir değildir" denilmesi oldu. Herhalde bana bundan daha büyük bir kötülük yapılamazdı. Sefa Bey neler hissetti bilemiyorum.

Düz bir cümle ol ursa,          redif
Özne sonra zarf gelir.          redif
Yüklem sonda durursa,       redif
İşbuna Türkçe den ir redif

Halk şiirindeki esnekliği göz önünde bulundurup gelir –d enir zengin kafiye bile diyebiliriz. Kitaplarda bu konu üzerinde pek değerlendirmeye rastlamıyoruz. İlim adamları halk şiirinde kafiyenin çok esnek olduğunu söylüyorlar. Bir de tıpkı 1'in sağındaki sıfırların sayı ifade edip solundakilerin değeri olmadığı gibi benzer harflerin kimi durumlarda kafiyeye dahil edilebileceğini söylüyorlar. Ben zengin kafiye derken buradan hareket ettim. Sadece redif bile olsa bence şiirdir. Ben örnekleri çoğaltmak istemiyorum. Daha doğrusu başta ifade ettiğim gibi haddimi aşmak istemiyorum. Eğer değerlendirme redifi at kafiyeye bak, kafiye varsa şiir yoksa değil, tarzında olacaksa ayağa da bakmak lazım. Öyle ya halk şiirleri hep ayaklıdır. Buradan hareketle Necip Fazıl baştan kaybetti. Daha başka Akif, Dranas, A. Nihat, Cahit Sıtkı(isimleri bile sayfalar alacak bir sürü isim) vs vs vs bunların hiçbiri şair değil. E ne kaldı?

            Mesajımı başladığım gibi bitirmek istiyorum.

Hoş çakalın efendim,

Hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. Genellikle gruptaki konular üzerinde en son yazanlardan birisi oldum. Bu mesaj vesilesiyle Ramazan bayramınızı ilk kutlayan olayım.

            Grupta yaşça en küçüğünüz belki de benimdir. Bu yüzden ne söylediğimi bilmesem de haddimi bilmek isterim. Bu yüzden çok zaman aktif bir katılımcı olarak değil, izleyici olarak takip ediyorum. Redif ve kafiye üzerine yazılanları kendimce yeterli gördüğüm için de bu konuya katılmamıştım. Aranızda bulunmaktan çok mutluyum. Hepinizi ayrı ayrı takdir ve tebrik ediyorum. Ayrıca eğer haddimi ve saygı çerçevesini aştığım yerler olursa şimdiden affımı rica ediyorum.

 

 

Kafiye-redif bahsinde büyük ölçüde Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi Cilt:5 (Dergâh Yayınları)'den yararlandım.

Yusuf Mısırlıoğlu

unread,
Oct 10, 2007, 9:42:57 PM10/10/07
to ke...@googlegroups.com

İyi geceler Mehmet bey.

Bilgi bazında yazdıklarınızın hepsine imzamı atıyorum.

 Biraz açıklık getirelim.

Şiirin tarifi konusu böyle. Hiçbir tarifin matematiksel bir düşünceyle yeterli olacağına inanmıyorum. Belirttiğin her tarif şiir için geçerli.

Ben de başka bir tarif ekleyeyim.(Yanlış anlamayın; benim değil.);

“Şiir, kelimelere musiki verme sanatıdır.”

Bu tarif benim çok hoşuma gitmiştir.

Kafiyeye gelince;

Kafiyenin tarifi hakkında yazılanlara kimsenin itirazı yok.Zaten TDK dan aldığınız şu bilgi,bizim dediklerimizi doğrular nitelikte;

“Nazımda mısra sonlarında aynı kelime veya eklerle olmamak üzere aynı sesi vermesi.”

Diğer tarifler de bu mealde zaten.

Kafiyenin hikayesi konumuz olmadığından bu konuyu geçelim.

Halk edebiyatında ayak, kıtaların son mısralarına denir. Ayaklar da kendi aralarında kafiyeli olmalıdır. Belki bu bakımdan söyledin, olabilir.

Evet; redifin olduğu yerde kafiye vardır. Kafiyenin olduğu yerde ise her zaman redif olmaz.

 

Şarba sarmış başına; al fistanına bakın.

Mecnun oldum yolunda; çok görme bana sakın.

Aklımdan çıkmıyorsun, içime sindi kokun.

Gönlüne girmek için derdim mor çiğdemleri.

 

Burada bakın- sakın- kokun kafiyedir, redif yoktur.

 

Evet; gel- di , del- di  örneğinde kafiye vardır,

Gel- di , bin- di de kafiye yoktur.

 Redif ne idi?

Kafiyeden sonra gelen takı ya da kelime.

Eee?

Kafiye yoksa rediften nasıl bahsedebiliriz.

Verdiğiniz örneklere ben de örnek ekleyebilirim ama bu kuralı değiştirmez.

Eski divan ve halk edebiyatındaki büyük şairlerin şiirlerini bir inceleyelim, durum ortaya çıkar. Şu var ki, hece yanında serbest de yazan şairlerin durumunu karıştırmayalım sakın. Bir örnek; misal verdiğiniz Arif Nihat gibi.

Neyzen kafiye ve heceye uyumda bazen istisna şiirleri vardır ama o kusur sayılmaz. Zira Allahın ona verdiği bir yetenek, şiirlerini bizler gibi taslak yaz, uğraş, düzenle diye bir şey yoktu. Sigara paketi, duvar, ne bulursa anında yazmıştır.

Buraya kadar iyi de değerli kardeşim, şükür ki sizin şiirlerinizi kritik etmemişim. Safa gardaşım daha iyiye gitmek adına kritiğe gönlünü açtı da size ne olur ki?

“Bu uzun mesajı yazmamın sebebi Sefa Bey oldu. Daha doğrusu onun bir şiirine "bu şiir değildir" denilmesi oldu. Herhalde bana bundan daha büyük bir kötülük yapılamazdı. Sefa Bey neler hissetti bilemiyorum.”

Burası çok önemli; “bu şiir değildir ”cümlesini nerede kullandığımı da ispat etmeniz şimdi sizin göreviniz oldu. Eğer Safa beyle benim aramı açmak adına yazmadınızsa.

Zaten buradaki şiirlerde duygu yoğunluğunu mükemmel görmesem bu konuya el atmazdım.

Siz burada bilgi bazında yapılan kritikleri en büyük hata görüyorsanız, meraklanmayın; zaten size yapacak değilim. Benim yapıcı kritiklerim bilmediklerini öğrenip şiirlerini mükemmele götürecekler içindir.

Sizin şiirleriniz mükemmelse zaten gerek yok.

Sonra; iletileri de okumadığın belli. Safa gardaşım herkesin öğrenmesi adına kendisi kabul etti;bu erdemliği gösterdi. O sizin gibi değil.

 

Bizler öğrenmek arzu edene dağarcığımızdakileri dökmeyi görev bildik.

 

Yazılarımın hiçbir yerinde “bu şiir değildir” diye bir kelime yoktur, demem de mizacımla uyuşmaz; zira ben de kendimi tepelerde gören biri değilim, amatörce ilgileniyorum ama çok okuyorum, hepsi bu.

 Şiirin duygusal yoğunluğu, güzelliği ayrı bir şey, kurala göre yazmak ayrı.

 Kural, gerek şartlardan biridir ama yeterli değil. Şiir yazan bir arkadaşımda cevher görürsem yardımcı olmak isterim tabii ki bildiğim kadarıyla.

Eğer siz örnekteki dörtlüğe zengin kafiye diyebiliyorsanız, düşüncenize gem vurmak kimsenin hakkı değil.

 O zaman ayağa da bakmak gerekecek demişsiniz.

Tabii ki ayağa da bakacağız. Yani kıtaların dördüncü mısraları da kendi aralarında kafiyeli olacak. Aksini söylemedim ki. Hatta yeni açılan sayfada okudunuzsa bir üçlüğe kritik yaptım ve diğerlerini şair arkadaşlara bıraktım.

 İşte o kritikler ayak hakkında olacaktı.

 Merak etmeyin Necip Fazıl gibiler hiç kaybetmedi. Belki değişik tarzlarda yazılan şiirlerde de ayak aramış olabilirsiniz. Söz gelişi, çapraz kafiye gibi.

 Şunu da eklemekte fayda var; Halk ozanlarımız bazen yazılışta olmayıp, söylendiğinde aynı sesi veren harfleri kafiye olarak kullanmışlardır. Şiirlerini saz eşliğinde söylediklerinden bir mahzur görülmemiştir. Bu istisnadır. Söz gelişi, “ş “ve “ç” harfleri gibi.

 Bir de, verdiğiniz “Ğ”,   misallerinde bir de eski Türkçemizin incelenmesinde fayda vardır.

 

 Bazi şairlerin düşünce tarzlarından örnekler vermişsiniz. Yok demiyorum. Zaten bu düşünce tarzlarının sonucu serbest şiire yönelme olmuş.

 Bir teşhisim de; herkes bilgi bazında bakınca her şeyi doğru yazıyor ama….

Saygılarımla.

 




Date: Wed, 10 Oct 2007 22:00:20 +0300
From: mehmet....@gmail.com

mavizaman

unread,
Oct 11, 2007, 12:01:50 AM10/11/07
to KE...@googlegroups.com
 
 
 

BİR YANLIŞ ANLAMAYI DÜZELTMELİYİM, ŞİİR DEĞİL DİYEN AŞIK ÇEPNİ DEĞİL İSMAİL ADİL ŞAHİN BEY'DİR
BEN MEHMET PEKTAŞ BEY'DEN DEĞERLENDİRME YAPMASINI İSTERKEN ÇEPNİ VE ŞAHİN'İN DEĞERLENDİRMELERİNİ KENDİSİNE GÖNDERDİM
BU SEBEPLE MEHMET PEKTAŞ, İLGİLİ BÖLÜMDE (ŞİİR DEĞİL SÖZÜ) ÇEPN'İYE DEĞİL İSMAİL ADİL ŞAHİN'E CEVAP VERMİŞTİR.
BENİM MEHMET PEKTAŞ'DAN DEĞERLENDİRME İSTEDİĞİM YAZI OKUNDUĞUNDA KONU DAHA NET ANLAŞILIR. YAZI AŞAĞIDADIR.
ARZ EDERİM.

SEFA KOYUNCU


Mehmet Bey(Pektaş), Aşık Çepni'nin Türkçe başlıklı şiirimle ilgili aşağıdaki değerlendirmesini nasıl buluyorsunuz? Bir değerlendirme
 
Bir değerlendirme de siz yaparsanız çok sevinirim.


AŞIK ÇEPNİ'NİN DEĞERLENDİRMESİ

Safa gardaşım;
İçten duyguların için teşekkürler.
Ben aslında cevher gördüğüm şairlerin bir teknik hatasını gördüğümde
özelinden yani mail yoluyla ikaz yapıyorum. Sağolsunlar hepsi de
memnuniyetlerini belirtiyorlar.
Ama iş böyle diğer üyelere de açık şekle büründü mü pek şık kaçmıyor.
Ne var ki, burasını bir aile ocağı gibi kabul etmen sebebiyle olacak
herhalde, buradan hataları yazmamı önerdin.
Diğer arkadaşlarıma da örnek olur düşüncesiyle sitedeki sondan üç şiirini
inceleyelim gelin.


UYDURUKÇA şiirinde sadece ilk kıtada hata gördüm.
Türkçe-n-in
Nedim-in   birinin sonu "e", diğeri ise "m"

BEKLERİM şiiri ise hatasız.
.Demem şu ki, nakaratlar ve ekler redif olarak atıldığında kelimeler
kafiyeli olmalıdır.
Bu hataların tamamı, redifi kafiye ile karıştırmaktan kaynaklanıyor

Redif ve kafiyeyi anlatabildiysem, diğer şiirler de bu şekilde incelenip
düzeltilebilir.
Can dostlar;
Diğer sitelerde duygu yoğunluğu bakımından çok güzel bir şiir görsem, teknik
yönden hatalarını önemsemem pek. Uyulsa daha da güzel olurmuş derim.
Ancak, eğer kural diyorsak ve bu işe soyunmuşsak, imam-cemaat örneği önce
bizler dikkat etmeliyiz.
Benim demem odur.
Ve bu konuda kariyerim yok, öğretim görevlisi değilim; Çok okurum ama benim
de çok bilmediklerim var. Onları da eğer görür de beni ikaz etmezseniz can
dostluk bu değildir,  . Bu işin gönüllüsüyüm ve hecede olmazsa olmaz iki
kuralı bilmeli derim;
"Hece sayısı" ve "Kafiye." (Nam-ı diğer; uyak)
Duygu yoğunluğu ise şairin yeteneğidir ve Allah vergisidir, kitabı olmaz.
Bir de duraklara uyulabilirse değme keyfine. Durak olmazsa olmaz değildir
de, olsa şiir daha akıcı olur.
Candan sevgiler, selamlar.(Aşık Çepni)


Mehmet bey;
 
İsmail Adil Şahin. daha da ileri giderek, bu dörtlük şiir değil, hatta manzume biledeğil diyor. Neredeyse hızını alamayıp, bu Türkçe bir metin bile değil, diyecek.
 
Bu iki yorum çerçevesinde redif-kafiye konusunda ve sözkonusu dörtlükte kafiye olup olmadığı hususanda bir değerlendirmenizi bekliyorum. Savunmamı ondan sonra yapmayı düşünüyorum. Selamlar ve hayırlı bayramlar.
Sefa Koyuncu
 

İSMAİL ADİL ŞAHİN'İN DEĞERLENDİRMESİ
 
Yaptığım kaynak araştırması sonucunda,
Eklerle yapılan rediflerin kafiyeden sonra gelmesi gerektiği konusunda bir genel kanaat oluşmuş.
Yani aynı türden ekler rediftir ve redifler kafiyeden sonra gelir.
Ancak, benim kanaatim aynı istikamette değil bu manada düşü
nülürse, benim anlayışıma göre, bu metin de (şiir değil, çünkü, manzume de değil)
Düz bir cümle ol-ursa,
Özne sonra zarf gel-ir.
Yüklem sonda dur-ursa,
İşbuna Türkçe den-ir.
. -Ursa ve -ir'ler rediftir ama, genel kanaate göre de bu dörtlükte ne kafiye, ne redif vardır

.
Bu arada

şunu belirtmek lazım, hâkim kanaate uymak gerekir ve bu metinde kafiye yoktur, olmadığı için redif de yoktur.
 

Selam ve saygı

larımla
İsmail Adil Şahin

NOT: Yukarıda da belirttiğim gibi Mehmet Pektaş'a Çepni ve Şahin'in değerlendirmelerini aynı anda göndererek ortak bir değerlendirme (eleştiri) yapmasını rica ettim. Sağ olsun çok esaslı bir değerlendirme gönderdi. Yukarıdaki yazılardan da açıkça anlaşıldığı üzere, Türkçe başlıklı şiirimden alınan dörtlüğe "Bu şiir değil, manzume bile değil" diyen Çepni değil, İsmail Adil Şahin'dir. Dolayısıyla Mehmet Pektaş'ın bu konudaki eleştirisinin muhatabı Çepni değil Şahin'dir, Bu mailler Sayın Şahin'e de gitmektedir. İsterlerse tartışmaya katılabilirler.

Saygılarımla

Sefa Koyuncu

 

 


 



 

Özne sonra zarf gel ir.          redif


--
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
ÜÇÜNCÜ YENİ: ÖLÇÜLÜ ŞİİR, KURALLI NESİR...

mehmet pektaş

unread,
Oct 11, 2007, 1:36:44 AM10/11/07
to KE...@googlegroups.com
Mesajımın ilk ve son iki paragrafını tekrar mı göndersem ki bilemiyorum. Sefa bey gerekli izahı yapmış sağ olsun. Polemik ve kavgacı üslup benim tarzım değil. Bundan sonrası için diğer dostların görüşlerini bekleyelim. Katılıp katılmadıklarını bildirmelerini rica ediyorum. Saygılarımla

Yusuf Mısırlıoğlu

unread,
Oct 11, 2007, 6:22:41 PM10/11/07
to ke...@googlegroups.com

Değerli dostlar;

 Bu iletim malum konudaki benim yazacağım son yazım.

Bütün arkadaşlarımız-bu konuda itirazı olanlar dahil-, kafiye ve redif konusunda aynı bilgileri veriyorlar. Çünkü gerçek bir.

 Ancak iş yazmaya gelince tereddüdün nedenini ben anlamış değilim.

 Son olarak diyorum ki, Yunus’a, Karacaoğlan’a, Zamanımız âşıklarına, Veysel’e, Necip Fazıl’a, kısacası manzum yazan tüm şairlere bir yolculuk yapın, inceleyin, itiraz edenlerin şüpheleri eminim izale olur.

 Yok eğer; “benim yazdığım şiir teknik bakımdan mükemmeldir.” deniyorsa, yapacak bir şey yoktur.

İsmail gardaşımın ve benim bu konudaki tavsiyelerimiz bir bilgi birikimi sonucudur.

 Bu zamana kadar kendimi bir bilen yerine koyup iddiada bulunmadım ama şimdi sırası diye düşünüyorum. Şiirlerim duygu yoğunluğu bakımından iyi olmayabilir, beğenmeyebilirsiniz ancak, tekniğine bir diyeceği olan beri gelsin derim. Ancak, Temel şiirlerim hariç.

  “Temel” şiirlerimi incelerseniz, bazı kafiye hatalarını görürsünüz. Zira mani tarzındadır ve bir olayı anlatırken malum iki, üç kelime aynı kıtada gerektiğinden ve birbirine benzeme durumu da olmadığından, birkaç Temel fıkraları şiirinde kafiye hatam vardır.

 Temel şiirlerimde durak ta yoktur.

 Bereket ki, fıkranın güzelliği yanında şair canlar tarafından bu hatalarım ya görülemedi ya da mazur görüldü.

 Şimdi, sözgelişi, İsmail gardaşım bu hatalı şiirimi gördüğünde bu kıta hece şiiri değildir dese bana niye ağır gelsin? Doğrusunu yazmalıydım derim, kabul ederim.

 Kafiyesi olmayan şiir manzum sayılamaz. Bu konuda İsmail gardaşıma katılıyorum.

Sonra; kritik neden ağır geliyor? “Bu şiir değildir.” Sözü bana ait değil ama şiir değilse neden ağır gelir anlayamadım.

 Bu işe neden soyundum? Ben 65 ini geçmiş bir insanım ve hobim şiir. Bir beklentim yok. Ama öylesine duygu yoğunluğu olan ve güzel imgeler kullananlar var ki, bu gardaşlarımın ileride önlerinin açık olacağını, eğer tekniğe de uyarsa mükemmele gideceklerini düşündüm.

 Hata ettiğimi düşünüyorum şimdi.

 Karar arifesindeyim. Ancak, son olarak şunu belirteyim; beni bir kenara koyun. İsmail gardaşımın önerilerini göz ardı etmeyin. Yaşını bilmesem de bir ağabey nasihati kabul etmezseniz, “bu kritik bana ağır geldi.” derseniz hiçbir yere varamazsınız şiirde. Şair değil, ancak hevesli bir “Şiir yazmaya çabalayan” olursunuz.

  Sadece İsmail gardaşımın değil, yeni bir dost katıldı aramıza. Bu işin tekniğini bilen. Hüseyin Keleş. Kendisini burada yeni tanıdım ama bir şiirinden bu işi bildiği belli oluyor. Onun da fikrine müracaat etmenizi öneririm.

 İnsan alçaldıkça yükselir. Şair de öyle.

 Ben güya bu konuyu bir iki maille geçiştirip, duraklara da uysanız diyecektim. Ama şiirin iki olmazsa olmazında bu kadar münakaşa olunca, şart olmayan ancak şiire bir başka akıcılık veren durağa girmeye de gerek kalmadı sanırım.

 Ben diğer sitelerde özel mail yoluyla yardımcı olurum gençlerimize. Burada Koyuncu gardaşım büyük bir tevazu örneği göstererek diğer şairler de faydalansın diye apaçık yapmamı önermişti. Asıl tedirgin olacak olan olmuyor da bu fırtınaya neden Mehmet beyin yol açtığını  anlayamadım;

 Diyordum ancak, Safa gardaşımın Mehmet beye hitaben yazdığı şu cümleler benim yanlış yerde olduğum izlenimini verdi bana. Şöyle ki; benim bir dörtlüğünü değerlendirmemi aldıktan sonra;

 

“İsmail Adil Şahin daha da ileri giderek, bu dörtlük şiir değil hatta manzume bile değil diyor. Neredeyse hızını alamayıp, bu Türkçe bir metin bile değil diyecek.

 Bu iki yorum çerçevesinde redif-kafiye konusunda ve söz konusu dörtlükte kafiye olup olmadığı hususunda bir değerlendirmenizi bekliyorum. Savunmamı ondan sora yapmayı düşünüyorum.”

 

 Burada ne iddia makamı var, ne de savunma.

 Sonra, açık oturum mu yapıyoruz ki bastıran haklı çıkacak?

 Birine sorup doğruyu öğrenmeyi arzu ediyorsak, alıngan olmayacağız. Bilmemek fikir jimnastiği yapmak; amenna ama, hiç kimseye ağır gelmemeli hatalarının söylenmesi. Ağır gelecek olan KURALLI HECE, KURALLI NESİR idealinden vazgeçmeli. Yoksa ilk yazımda dediğim gibi;”Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?” diye sorarlar adama.

Bu vesileyle tüm can dostların bayramını kutluyor, esenlikler diliyorum.

 Hepinizi seviyorum.

 Allaha emanet olun.

 

 

 



Date: Thu, 11 Oct 2007 08:36:44 +0300


Windows Live Messenger'ın için ÜCRETSİZ 30 ifadeyi indir! Buraya tıkla!

mavizaman

unread,
Oct 11, 2007, 7:17:24 PM10/11/07
to KE...@googlegroups.com
PİLAVDAN DÖNENİN KAŞIĞI KIRILSIN...
 
Muhterem Aşık Çepni, cevabıma attığım başlık çok hoşuma giden bir deyim. Burada çok güzel biz hizmete başladınız, lütfen devam edelim. Açık yürekli olmayı ve olanı severim. Bu yazışmalarda hiç gizlim saklım yoktur. Bu yazıları grup dışında da herkes okuyabilmektedir. Yani dünyaya açık bir platformdayız. Edebiyatımızda geçmişte de çok çetin münakaşalar olmuş ve bunlar literatüre geçmiştir. Burada yazılanlar da edebiyat literatüründe yerini alacaktır. Şu an Türkiye'de benzeri olmayan bir hizmet yapılmaktadır. Buna siz vesile oldunuz. Aslında tartışma, Türk şiirinin binlerce yıllık dönemde geçirdiği gelişmeden kaynaklanıyor. Burada yazılanları ne kadar sert olursa olsun, içimize sindirmeli, ilmî münazara olarak değerlendirmeliyiz. Elbette ki ben yazdığım şiire yapılan eleştiriyi değerlendireceğim. Başka şâirlerin değerlendirmesini de isteyeceğim ve şiirimle ilgili son sözü yine ben söyleyeceğim. Yani, ya, "Çepni Bey, evet senin bulduğun hatayı kabul ediyorum, sen haklısın" diyeceğim; ya da bu dörtlüğü niçin böyle yazdığıma bir açıklama getireceğim". Bu sön söz hakkı elbette şâirindir. Bu, şiirine eleştiri yapılan her arkadaş için geçerlidir.
Sözü fazla uzatmadan derim ki; başkalarının alınganlık göstermemesini isterken, alınganlık gösterip, sofradan çekilen siz olmayın.
Burada bir dörtlük vesilesiyle kafiye redif konusu enine boyuna irdeleniyor; bu çok ihtiyacımız olan bir mesele. Elbette durak meselesine de, vezin tekniğinin başka meselelerine de sıra gelecek. Şu ramazan ve bayram günü zaten herkes kendi telâşında. Sabırlı olalım, birbirmize tahammül edelim ve şiir bahçesinden güller, sümbüller, lâleler dermeye devam edelim derim...
Diğer arkadaşların da benim gibi düşündüğünü zannediyorum. Onlar da buraya kısa ekler yaparak, bu çalışmadan memnun olup olmadıklarını bildirirlerse çok iyi olur.
Sayın Çepni, bu vesileyle güzel bir bayram geçirmenizi diler, bütün can dostların bayramlarını tebrik ederim.
 
Sevgi ve saygılarımla...
 
Sefa Koyuncu


 

Windows Live Messenger'ın için ÜCRETSİZ 30 ifadeyi indir! Buraya tıkla!
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
ÜÇÜNCÜ YENİ: ÖLÇÜLÜ ŞİİR, KURALLI NESİR...

Ziyaret edebileceğiniz ve tartışma başlatabileceğiniz grup ana sayfalarımız:

http://groups.google.com/group/KEAG/topics
http://groups.google.com/group/ucuncu-yeni-siiri/topics
http://groups.google.com/group/ucuncu-yeni-nesri/topics
http://groups.google.com/group/anti-monna-rosa/topics
http://groups.google.com.tr/group/sual-cevap/topics

TÜRKİYE'NİN EN ÖZGÜN KÜLTÜR, SANAT VE EDEBİYAT PORTALI...
http://www.mavizaman.com      /   E-posta: mavi...@gmail.com
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages