Suriye sınırında trajedi

10 views
Skip to first unread message

Zafer Mutluer

unread,
Nov 3, 2012, 11:03:09 AM11/3/12
to iyte-dusun...@googlegroups.com

Suriye sınırında trajedi

Güvecçi’de bir damın tepesindeyim. Solumda bir triport, tepesine yerleştirilen kameranın karşıda hemen sınırın tel örgülerine dayanmış derme çatma çadırları, orada birikmiş kadın ve çocukları izlemesine omuz vermiş. Sağımda bir grup kahverengi, beyaz paçalı takla güvercin. Kah karşıda yaşanan insanlık dramına, kah arkalarına, dünyanın dört bir yanından gelmiş gazetecilerin bir açık hava stüdyosuna çevirdikleri köy meydanına bakıyorlar. Anlam veremeksizin! Ve eğer anlam verebiliyorlarsa, insan değil de güvercin olduklarına şükrederek!

Güvecçi, tel örgülerin birkaç yüz metre bu tarafında bir sınır köyü. Normal zamanlarda o taraftan bu tarafa çay, sigara, viski geçirerek “ticaret” yapan insanların köyü. Şimdi, karşıdan beyaz Suriye asfaltından, bizim yeni siyah asfalta ilerleyen arabaları izliyor. Kimi yaralı, ama çoğu çaresiz yolcularını sınırda bırakıp dönen Suriye arabaları.

Bu damın üstünden karşıdaki derme çatma çadırlara bakarken, insan bir gece önceki yağmuru düşünüyor. Yağmur da ne kelime; tufan... Sabah kadar şimşeklerin çakarak geceyi gündüze döndürdüğü, sokakları sellerin götürdüğü bir tufan…

Güvecçi’ye ekmek almaya gelmiş adamlar, yüzlerini iyice kapatıp, Alman’ın, İngiliz’in, Kanadalı’nın, Türk’ün mikrofonuna dertlerini anlatıyorlar.

Bir yabancı gazeteci, neresine sığarsa yaptığı gazeteciliğin, olaylara tanıklığı bırakmış onları yönlendirmeye çalışıyor. Arapça çevirmenine, “Söyle ona” diyor İngilizce: “Böyle beşer onar değil. Kitleler halinde yığılsınlar sınıra. O zaman Türkler sınırın o tarafında bir tampon bölge kurmak zorunda kalırlar!” Suriyeli derdini anlatmaya devam ediyor, ama “gazeteci” ısrarcı; “Sınıra yığılsınlar. O zaman Türkler tampon bölge oluşturmak zorunda kalır.”

Cisr Eş Şugur’un Şimal mahallesinden geldiğini ve itfaiyeci olduğunu söyleyen adama dönüyorum ben, aklım dün geceki tufanda; “Dün gece ne yaptınız?”

“İki çocuk öldü” diyor.

Cisr Eş Şugur… “Şugur Köprüsü” demek, Şugur da bizim Asi nehrine orada verdikleri admış. Buradakilerin çoğu şimdi dünyanın dilindeki bu kasabaya ait hikayeler anlatıyorlar.

“Biz 10 gün kadar önce kaçmıştık. Buraya gelenler daha önce kaçıp saklanmış olanlar. Şimdi kimse çıkamıyor. Oraya dışarıdan insanlar getirdiler, Beşar lehine gösteriler yaptırıyorlar. Üç aydır direniyoruz, özgürlük için. Bu yüzden öldürüyorlar bizi. Bir kadının memelerini kestiler.”

Anlatılanlar bazen dehşet öykülerine dönüşüyor. Gençten biri, yüzünü saklamaya gerek görmüyor ve oldukça da rahat, “Lazkiye’den geldim” diyor, “150 bin kişilik gösteriler vardı. Saldırdılar. Şimdi Lazkiye bölünmüş şehir.”

Ufak yollu ticaret için sürekli Suriye’ye gidip gelen Hataylı bir Arap kulağıma eğilip, “Neyin doğru neyin yalan olduğunu anlamak zor” diyor, “Abartı da çok. Üç gün önce Lazkiye’deydim, orada bir şey yok”.

“Orada bir şey yok.” Gidip gelen Türkiyeli’lerden sık duyulan bir cümle bu. Olaylara tanık olmamışlar. Bir şeyler olduğu kesin, ama bizim sınır tacirlerinin tanık olmadığı yerlerde olduğu da kesin.

Kamplar dolu. Başını bu taraftaki Kızılay çadırlarına sokanlar biraz daha rahat olsa gerek. Sıcak yemek, doktor, ilaç var. Etrafı brandalarla çevrilmiş kampların içini de göremiyorsunuz artık. En sıradan bilgiyi bile verecek bir sorumlu yok. Yasak!

Neden? Saklanan bir şey mi var? Anlamak zor!

Hatay’ın Halep Çarşısı’nda hala bir sürü Suriye plakalı araç. Asıl olaylardan önce görmeliymişiz. Şimdi çok azalmış.

Boynuyoğun kampından dönüyorum; önümde yeni giriş yapmış bir Suriyeli. Arka cama bir Beşar Esad posteri yapıştırmış. Halep Çarşısı’na gitmekte belki. Sol kolunu açık camdan sarkıtmış, diğer eli direksiyonda; keyifli görünüyor.

Ama sınırda da çocuklar ölüyor. Yağmurdan hem de. Ateşler içinde yanan çocukları taşıdılar Hatay hastanelerine dün. Salgın da başlar şimdi.

“Çocuklara süt lazım” diyor, Güvecçi’ye ekmek almaya gelmiş adam. Elindeki plastik poşette birkaç domates biber, 10-15 ekmek; “Elli kişi yiyecek bunu. İki dakikada bitiyor. Bebelere süt lazım. Annelerin sütü yok ki…” 

www.birgun.net

Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages