JÖN TÜRKLER,İTTİHAT TERAKKİ VE MASONLAR

37 views
Skip to first unread message

Bume...@hotmail.com

unread,
Dec 12, 2006, 7:25:18 PM12/12/06
to ISTIHBARAT-SIYASET

Tanzimat devrinden sonra I. Meşrutiyet gelir. Bu kısa dönemin hemen
ardından da, 33 yıl sürecek olan Sultan Abdülhamid devri başlar.
Abdülhamid meşrutiyet yönetimini kaldırmış ve ülkeyi kendi
yönetimi altında tutmuştur. Bazı tarihçiler bu nedenle Abdülhamid
devrini "istibdat" (baskı) dönemi olarak kabul etmeye ve
kötülemeye eğilimlidirler. Oysa gerçekler farklıdır.
Sultan Abdülhamid, dağılmanın eşiğine gelmiş olan
imparatorluğu, 1876'den 1909'a dek büyük bir diplomatik denge
politikası ile ayakta tutmuş ve ölümcül savaşlara girmekten
korumuştur. Dahası, yönetimi boyunca Osmanlı'nın idari
sisteminde, yargısında, eğitim sisteminde, askeri düzeninde ve daha
pek çok alanda çok önemli reformlar gerçekleştirmiştir. Sonradan
İstanbul Üniversitesi haline gelecek olan Dar-ül Fünun (Bilim
Yurdu) onun zamanında açılmıştır. Ülkedeki telgraf ve
demiryollarının temeli onun zamanında atılmıştır. Cumhuriyeti
kuran kuşak, Büyük Önder Atatürk de dahil olmak üzere,
Abdülhamid'in açtığı modern okullarda eğitim görmüş ve
yetişmiştir. Abdülhamid'in rejiminin "kanlı" olduğu iddiası
ise gerçek dışıdır. En şiddetli muhaliflerine bile idam değil,
sürgün cezası öngören bir padişah için böyle bir tanım yapmak,
en hafif ifadeyle haksızlıktır.
Bütün bu gerçekleri göz ardı eden "Abdülhamid
düşmanlığı"nın gerçek nedeni ise, bu büyük Sultan'ın
dindar bir Müslüman oluşu ve Osmanlı'yı İslam ahlakının
gereğine göre yönetmiş olmasıdır.
Abdülhamid'in 40 yılı bulan rejimi sırasında ona muhalefet eden
aydınlar ise "Jön Türkler" (Genç Türkler) olarak bilinirler.
Jön Türkler ortak bir fikriyata sahip değildirler, aralarında
İslami duyarlılığa sahip olanlar da vardır. Ancak çoğu, Batılı
felsefe, ideoloji ve sistemleri benimsemiş ve Osmanlı'nın
kurtuluşunun bunları benimsemekten geçtiğini sanan kimselerdir.
Çoğu iyi niyetli olmasına, ülkeyi kurtarma hayaliyle yola
çıkmasına rağmen, savundukları fikirlerin önemli bir bölümü
yanlıştır ve nitekim Abdülhamid'i devirdikten sonra ülkeyi
sadece bir on yıl içinde yıkmaları, bunun tarihsel bir kanıtı
olmuştur. Jön Türkler'in bir fraksiyonu olmasına karşın,
1910'dan itibaren bu hareketin tümüne egemen olan, 1913'ten
itibaren de ülkenin tek gerçek yöneticisi haline gelen İttihat ve
Terakki Partisi, "Abdülhamid karşıtlığı"nın Osmanlı'yı
iyiye götürmediğinin ispatıdır.
Jön Türkleri ve İttihatçıları yukarıda sözünü ettiğimiz
"Batılı felsefe, ideoloji ve sistemlere" yönelten etkenlerin
başında ise, bu hareketlerin içindeki masonik etken gelmektedir.
Paris'te yayınlanan Le Temps gazetesinin 20 Ağustos 1908 tarihli
sayısında, Selanik'teki iki önemli İttihatçı, yani Refik Bey ve
Binbaşı Niyazi ile yaptığı röportajda verilen bilgiler,
masonluğun bu hareket içindeki etkisini göstermektedir:
Mülakatı yapan gazeteci İttihad-ı Terakki'nin 1905 ila 1908
tarihleri arasında masonluktan ne kadar yardım gördüğüm ve
etkilendiğimi sordu. Verilen cevap ilginçtir ve şu şekilde
özetlenebilir. Masonluk ve bilhassa İtalyan masonluğu bize manen
destek oldu. Selanik'te Müteaddit localar faliyette idi. Hakikatte
İtalyan locaları İttihat Terakki'ye yardımcı oldular ve bizleri
korudular. Çoğumuz mason olduğumuz için genelde teşkilatlanmak
için localarda toplandık. Üyelerimizi de genelde localardan seçmeye
çalışırdık. Localardaki faaliyetlerimizden İstanbul
şüphelenmeye başladı ve birkaç hafiye localara sızmayı
başardı.62
2. Meşrutiyet'in ilanından sonra İstanbul'a gelen Balkan
Komitesi'nin kurucusu Roden Buxton ise, İttihat Terakki
Cemiyeti'ne giriş töreninin, masonluğa giriş töreninin bir
kopyası olduğuna dikkat çekmiştir:
Cemiyete katılmak isteyen adaya, önce büyük bir sır
açıklanacağı bildiriliyor ve güvenilirliği araştırıldıktan
sonra yemin ettiriliyordu. Bundan sonra kabul safhası geliyordu. Üye
adaylarının gözleri bağlanıyor, ardından adaylar bilinmeyen bir
odaya götürülüyor ve gözleri açıldığında kendilerini loş bir
odada, kara maskeli üç yabancı karşısında buluyorlardı. Burada
her aday yemin ediyor, kılıca elini basıyordu. Bu yeminde sırları
gizleyeceği ve cemiyete ihanet edenler yakınları, sevdikleri bile
olsa öldüreceği gibi hususlar vardı. Haberleşme ise kuryeler
arasında sağlanıyordu.63
İlhami Soysal da masonluk ile İttihatçılık arasındaki ilişkiye
ayrıntılarıyla değinmiştir:
Selanik'teki Makedonya Rizorta Locası ve Veritas Locası
başlangıçta içindeki Türkler azınlıkta olmasına karşılık
giderek Türklerin denetimine geçmiş ve İttihat Terakki
Cemiyeti'nin bir noktada kaynakları olmuşlardı. İttihat Terakki
Cemiyeti'nin önderleri Talat Paşa, Mithat Şükrü Bleda, Kazım
Paşa, Manyasizade Refik, Kazım Nami Duru, sonradan Muş milletvekili
olan Binbaşı Naki, Drama Jandarma Komutanı Hüseyin Muhittin, Maliye
müfettişi Ferit Aseo, Makedonya Rizorta locasındandırlar. Emmanuel
Karasu, sonradan Bahriye nazırı olacak Cemal Paşa, Faik Süleyman
Paşa, İsmail Canbolat, Gümülcine Mebusu Hoca Fehmi Efendi, Mustafa
Doğan, sonradan Babıali baskınında vurulan Mustafa Necip ise
Veritas locasında uyanmışlardır. Sonradan Sadrazam olacak Talat
Paşa ile Binbaşa Naki Bey hem Makedonya Rizorta Locası'nda hem de
bu Veritas Locası'nda çalışmalara katıldılar.64
Selanik'te bu gelişmeler olurken, masonlardan büyük bir tehlikenin
geleceğini hisseden Abdülhamid, mason localarını denetim altına
almaya çalışmıştır. Localarda neler konuşulduğu ve oradaki
yapılan faaliyetlerin içeriği konusunda bir haber alma sistemi
kurmuştur. Üstad mason Kemalettin Apak, o dönemleri kendi bakış
açısından şöyle yorumlar:
Masonluk ve masonlar aleyhindeki sistemli takibat 2. Abdülhamid
zamanında çok sıkılaşmıştır. Sultan Abdülhamid masonlardan
korkmakta idi. Şunu da ilave edeyim ki Abdülhamid'in masonlardan
korkması haksız çıkmadı. Filvaki fani mason olan Beşinci Sultan
Murad, 28 senelik mahbes hayatından sonra 1904 yılında ebediyet
maşrıkına intikal etti. Böylelikle Sultan Abdülhamid bu kabustan
kurtulmuş oldu. Fakat birazdan arzedeceğim veçhile, üç dört sene
sonra Rumelideki masonların büyük bir rol oynadıkları yeni bir
hareket hürriyet ve meşrutiyet nurunu memleket ufuklarında
parlattı. 1908 yılında Abdülhamid'e zorla kabul ve ilan ettirilen
ikinci meşrutiyetin nurlu meşalesini tutan eller ve öncüler birer
masondu... Şunu da belirtmek lazımdır ki, Abdülhamid yalnızca
İstanbul'da masonları takip edip buralara serbesti vermiş
değildi. Tazyikler bu bölgeye (Rumeli'ye) de şamildi. Bilhassa
Selanik'te locaların kapılarında kıyafet değiştirmiş memurlar
bekletilir ve kimlerin girip çıktığı kontrol edilirdi. Fakat ne de
olsa sarayın İstanbul'daki nüfuzu ve ceberrutu buralarda
sökmüyordu. Çünkü Selanik, Kosova ve Manastır vilayetlerinde
ecnebi kontrolü mevcut idi.65
Kısacası masonluk, Osmanlı'nın son yarım yüzyılına damga
vuran Abdülhamid-Jön Türk çatışmasında Jön Türklerin yanında
yer aldı ve bu hareketin içinde büyük bir güce ulaştı. Bu,
masonluğun siyasi etkisi-daha doğrusu zararı-idi. Örgütün
daha kalıcı olan etkisi ve zararı ise, Avrupa'daki biraderlerinden
öğrendiği materyalist felsefeyi Türk toplumuna empoze etmek oldu.

Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages