FW: [kivilcimli-sempozyumu-girisimi:1948] İlt: Ergun hocaya

22 views
Skip to first unread message

Demir Küçükaydın

unread,
Jul 21, 2014, 2:59:20 AM7/21/14
to ismet...@googlegroups.com

 

 

From: kivilcimli-semp...@googlegroups.com [mailto:kivilcimli-semp...@googlegroups.com] On Behalf Of engin aras
Sent: Saturday, July 19, 2014 9:56 PM
To: kivilcimli-semp...@googlegroups.com
Subject: Re: [kivilcimli-sempozyumu-girisimi:1948] İlt: Ergun hocaya

 

K

iPhone'umdan gönderildi


10 Tem 2014 tarihinde 00:51 saatinde, "'Muzaffer Kaya' via Kivilcimli-Sempozyumu-Girisimi" <kivilcimli-semp...@googlegroups.com> şunları yazdı:

Ergun hocam, Adnan Aslan'ın yazısını yeniden yönlendiriyorum gruba. Ahmet Göral'ın yazısının son şekli bende yok, Demir hocada olmalı.

27 Haziran 2014 16:12 Cuma tarihinde Demir Küçükaydın <demir...@gmail.com> şöyle yazdı:

 

HOŞÇAKALIN

Ölürsem Açık Bırakın Balkonu

Çocuk Portakal Yer

(Balkonumdan Görürüm onu)

Orakçı Ekin Biçer

(Balkonumdan Duyarım Onu)

Ölürsem Açık Bırakın Balkonu…

 

Yukarıda ki dizeler İspanya iç savaşının faşist cellatları tarafından otuz altısında katledilen Federico  Garcia LORCA’ya ait…     Cellatlarını belki kimse bilmez Lorca’nın, oysa ülkesinde ve dünyada özgürlük mücadelesine ışık tutmuş bir dünya ozanı olarak bilinip anımsandığına göre balkonu da hep açık kalmıştır diye düşünüyorum…  Sevgili Kenan’ı yitirdiğimiz günlerdi,  Cumhuriyet gazetesini okurken dikkatimi çekmiş ve belki de ilk kez duymuştum adını LORCA’nın.  Onun etkileyici bu güzel dizelerini o gün küçük bir albümün ilk sayfasına not etmiştim. İçerden çıktıktan sonra gördüm ki,  her yıl mezarı başında oluşan güzel insanlar ile sevgili Kenan’ın balkonu da sonuna kadar açık…

             Kenan Budak benden 3 yaş büyük ve yaşamımda kendimi bildim bileli hep var olan biri ve ben öldükten sonra da anılarak var olmaya devam edecek biri.. Sevgili Kenan  Erzincan’a bağlı Tercan kasabasında;  abim Kenan ise aynı kasabaya 10 dakika mesafede eski adı İskenceülye olan sonradan Hacıbayram olarak değişen köyünde doğarlar…  Mezar taşındaki tarih gerçek doğum tarihi değildir.  Kenan Budağın gerçek doğum tarihi 10 Ekim 1951 dir…  Annelerimiz kardeş çocukları babalarımız dost… Yıllarca Kâğıthane de kurulu RABAK Bakır ve Elekktroliz fabrikasının zor koşullarında emekli olana dek sürdürülen işçi kardeşliğidir onların ki…   Geriye dönecek olursak,  baba Ahmet Budak toprakla uğraşan bir köy emekçisidir, yeteri kadar toprak yoktur o dönemler ve üstelik  Devlet Tercan daki arazilerin büyük bir bölümünü  Karadeniz den gelenlere dağıtmak istemektedir, yöre halkı buna karşı çıktığında Ahmet Dadaş  karşı çıkan ve başkaldıran köylülerin en ön safında yer alır ve kazanırlar… Babam o zamanlar kasaba da demircilik yaptığı için kasaba ve köy arasında ikili bir yaşam sürdürmekte kasaba da iken Ahmet Dadaşların evinde kalmakta…  1952 yılında askerlik sonrası İstanbul’a gelip Hilton inşaatında çalışırlar… kendileri gibi Aşkale ve Tercan yöresinden gelmiş çok insan vardır Daha sonra babam annem ve abimi de İstanbul’a getirir. Şu anki Nişantaşı’na 5 dakika mesafede köyünden göçüp gelen her tanış emekçiye yoksul ama sıcak samimi ve  feodal bir misafirperverlik sunulur… Gazocağında yapılan bir kap yemek den bazen yapana bir tabak kalmayacak kadar mütevazi ve büyüktür  annem ve babamın misafirperverliği… Bu misafirperver yaşam tarzı  daha sonraları da   gerek Teyzemler de gerekse bizim evimizde sürdü gitti hep…                                                                                                                       Babam çalışmaya devam etmek zorundadır ama annemler  2 yıl sonra yeniden köye dönüş yaparlar. Köyde de yapılacak bir iş olmayınca önce Ankara’ya göçülür, orada benim doğumumun ardından yeniden İstanbul’a gelme kararı alınır. Henüz 5 günlükken geldiğimiz İstanbul’da Zeytinburnu Gökalp mahallesinde babamın amcasının yanında kısa bir misafirlik yaptıktan sonra babam ve amcalarımın gecekondu yapımı ve yerleşim çabaları başlar. 1956-57 yılında teyzemlerin Zeytinburnu’na geldiğini biliyorum. Önceleri Gökalp mahallesinde kiracı, sonra da eski adı ileri mensucat olan şimdiki Olivyum’un arkasında itfaiye merkezinin olduğu yerde gecekondu kondurmak için amcamlarla birlikte nafile çabalar. Sonrasında telsiz 116 sokakta ki gecekondunun yapımı ve yaşamın kalabalık bir budak sülalesi ile Dedemler ve amcamlara komşu birada devam ettiğidir aklımda kalan… Ruşen ile yaşıt Sayılırız 9 ay ben büyüğüm bu Ruşen adına da zor alıştım sayılır… çocukluktan beri Erdoğan adıyla çağırmayı hep daha çok sevmişimdir… Yani anlayacağınız Bir büyüdüğüm Gökalp Mahallesi birde koştura koştura geldiğim  Beştelsiz Mahallesi vardı yaşamım da ve ben her iki mahalle de tanıdığım ve  birlikte büyüdüğüm  güzel arkadaş ve dostlara iyi ki var oldunuz diyerek sevgilerimi iletiyorum buradan halen yaşamkta olanlara… Teyzem Müşkünaz Budak evin kalabalık kayınbirader ve eltilerince BACE diyerek çağrıldığı için Kenan da bildim bileli annesini hep BACE diyerek çağırmıştı, Baba Ahmet Budak ise aile içersinde o yörede büyük ve de ağabey anlamına gelen Dadaş olarak hitap edilirdi ve Kenan da aynı şekilde Babasına   Dadaş diyerek hitap ederdi  ( Dadaşım nerde? Dadaşım geldi mi? Diyerek)… Kenan henüz İstanbul’da yoktur… Babaannesinden ayrılmak istemediği ya da onu orada yalnız bırakmak istemediği için bir süre daha Tercan da kalır.  1959 gibi çok sevdiği SERAY babaannesi ile birlikte gelirler…   Kenen Budak için kasaba yaşamı bir daha geri dönülmemek üzere bitmiştir bitmesine ama o dönem için İstanbul’un en büyük işçi semti-varoşu-banliyösü her neyi ise Anadolu’nun dört bir tarafından gelmiş hatta Orta Asya’dan, Balkanlardan gelmiş göçmen halkların bileşiminin yer aldığı bir küçük Anadolu yaşamı başlamıştır bu kez de… Orta Asya’dan gelenler ne önce ne de sonra müttefikimiz olmadı. Üstelik çoğu karşı devrimin tetikçileri olarak derin devletin yanında yer aldılar. Onların tersine Balkanlardan gelenler bizim hep güzel mücadele arkadaşlarımız ve dostlarımız oldu. Buradan sağlıklı ve uzun bir ömür dilediğim Derby lastik fabrikasının güzel emekçisi Ferki Abimiz, geçtiğimiz günlerde yitirdiğimiz 12 Mart işkence tezgâhlarında sırf Yugoslavya’dan göçüp gelmiş diye TİTO ajanı muamelesi ile zulüm gören Terzi Bayram Abimiz ve yine yıllar önce Bakırköy sahilde elim bir kaza sonucu kaybettiğimiz sevgili Didar Şensoy’un abisi Sobacı Hüseyin Şensoy abimizi saygıyla anıyorum…  Zeytinburnu’nda o dönem sahilde sur dibinden,  1011 Ağırbakım’a kadar hem tarih açısından eski hem de imar yönünden eski ve sayıları 100 den fazla olan deri ve kösele fabrikaları vardı. Günümüz furyası için rant arazisi olan Tank Ağırbakım fabrikası, sonra Türkiye’nin en büyük mezbahası ki çocukluğumdan beri gece yarısından itibaren kuyruk olup ucuz et almaya çalıştığımız ve kanserden yıllar önce yitirdiğimiz güzel insan sevgili Dursun Çelik Kivramızın çalıştığı Zeytinburnu Et ve Balık Kombinasının varlığı. Sonrası Yıldız, Mısırlı tekstil ve çimento fabrikaları (eski Tepebağ Taşocağı mevkinden çıkarılan vargeller ile - havai taşıma hattı - taşınan çimento hammadesi ile çalışan ve bacasından tüten toz bulutuyla solunan havayı Zeytinburnu emekçi halkına zehir eden ).  Devamında yine büyük Sümerbank tekstil fabrikası ve Emayetaş devamında ise sevgili Kenan ve Ahmet arkadaş için, sonrasında Ruşen Budak,  Hüseyin Çelik, Gülperi Yıldırım  geçenlerde kalp krizinden yitirdiğimiz Zafer Doygun arkadaş ve isimleri sayısız nice tekstil işçileri için de çok önemli bir mücadele okulu olan DİSK Tekstil işçileri Sendikasının Bakırköy şube binası.  Sonra sağda hipodrom ve karşısında yer alan beli başlı Narin, Enboy, Kartaltepe Mensucat      (şimdiki Ağaoğlu yolsuzluğunun flaş inşaatı BAKIRKÖY 46 proje alanı),  Ariş, Aksu Tekstil ve arkasında Derby lastik fabrikası ile devamında Akın Tekstil, Akfil, Bozkurt Mensucat ( yani koç gurubuna ait istanbul park) … Sola döndüğümüzde ise çocukluğumuzun su kaynağı Veliefendi çeşmesi,  Çırpıcı çayırı doğal tahta köprü ve şimdiki Merter…  E5 kenarında ise ki o zaman E5 henüz yapılmamıştı Mackdonald’s yerinde ilyas restoran vardı ve tekstilin kalbi olan alanda da İstanbul Çöplüğü vardı.  Vakko, Teknik Boya, Kabaklarlı mensucat, Topkapı’dan kaldırılan eski garajlar ve şimdiki ambarlar ise yoktu. Saydığım fabrikalar dışında ise önemli büyüklükte boş alan ve Kenan’ın dalmaktan hiç korkmadığı, benimse hiç dalamadığım Abidin Beyin o güzel meyve ağaçlarıyla bezenmiş bahçesi…  Tarlalar, üzüm bağları dutluk, çayır çimen hatta doğal içilebilir kaynak suları ve çeşmeleri ile 5 Telsiz 2 Telsiz olarak geçen hava ulaşım arazileri ile büyük bir işçi köyü denebilirdi… Zeytinburnu’nda yaşam bir işçi çocuğu olarak artık böyle bir yerde devam edecek düşünce ve davranışları buna göre oluşacak, bu oluşum onun yaşam mücadelesini belirleyecek ve mücadele kendinden önce Zeytinburnu’nda olanların etkileşimiyle örgütlü hale gelip kendisinin katılımıyla daha da güçlenip ta ki son nefesine kadar devam edecektir…  Kenan için, hem ev ekonomisine katkı sunma da hem de çevresinde oluşan arkadaş ilişkilerini sürdürmedeki sorumluluk duygusu daha çocuk yaşlarda başladı… Bildiğim ve anımsadığım kadarıyla gazete satmadan, misket oyunundaki başarısını ekmeğe dönüştürmekten, o zaman yaygın olan bisiklet kiralayan birinin güvenilir bir partneri olmaya kadar daha pek çok işin ardından gümrük komisyonculuğunda uzman bir çalışan olmaya ve en önemlisi sesinin güzelliğinden bile eve ekmek kazanmaya  ( eğer mücadeleyi seçmemiş olsaydı ülkenin çok iyi para kazanan bir sanatçısına dönüştürecek kadar güzel bir sesi vardı ) gayret ettiğini sanırım onu tanıyan çoğu insan bilmez. Henüz 18 yaşlarında saz arkadaşı ve musahibi Dursun ile birlikte Zeytinburnu Lale sinemasında akşam sekiz de başlayan suare öncesi yarım saat kadar türkülerden bir demet sunarak Zeytinburnu emekçilerinin ailelerinin gençlerin gönlünde ta o zamanlar taht kurmuş olduğunu bilmenizi istedim…

Kenan daha çocuk yaşta hem mücadeleci hem cesur hem de lider özeliği ile çevresinde hâkimiyet kurabilen oldukça güçlü bir kişiliği vardı. Ben Mensucat Santral ortaokulu ilk açıldığı yıllarda ortaokula başlamıştım. O dönemler Zeytinburnu’nda yeni şekillenmeye başlayan Depo-Telsiz mahalleleri kapsamında gruplaşmalar ve bu grupların yer yer okul çevresinde kavgaları başlamıştı (ki bu kavga daha sonrada siyasi mücadele açısından da belirleyici olmuştur).  Bu kavgaya yaşımın küçüklüğü açısından müdahil olamadım belki ama bir Cesur Yürek Kenan’ın boyundan büyük bir sopa ile daldığı kalabalık grubu nasıl dağıttığına tanık olan biriyim… Etkili, karizmatik ve sağlam bir karakter yapısıyla onda kendini gösteren lider özelliği ta o zamanlardan başlamıştı diyebilirim…                                                       

Kenan büyümekte ama büyürken hem mücadele azmi, hem düşünse yapısı da büyümektedir.  Bu doğrultuda Zeytinburnu’nda kendinden önce gelenlerle daha siyasi ilişkiler içeresine girip kısa süre de örgütlü mücadeleyi benimseyen biridir artık…  68 gençlik hareketinin doruğa çıkan mücadele dönemine hızlıca işçi sınıfının yoğun olduğu bir fabrikalar semtinde girmeye başlarken Doktorcu hareketten doğrudan etkileşim ağır basmaya başlamıştır. O dönem de çıkan sosyalist gazetesi çevresinde Doktorun “ işçi çocuğuyum, doğduk doğalı başta işçiler gibi düşünüp işçiler gibi davranmayı öğrendik” slogansı özdeyişini sanırım her anlamda içinde hissederek aktif olarak yer almıştır.

Kenan DÖP geleneğinden gelip İsmet Demir le işçi sınıfı içinde Doktorcu öğretiyi benimseyen öncüler sayesinde devrimci bir işçi önderi ağırlığını kişisel nitelikleriyle birleştirmeyi başarmış 12 mart karanlıklarını da Zeytinburnu açısından kısa sürede aydınlık bir yeniden toparlanmaya dönüştürmüş bir mücadele insanıdır…  Bir işçi çocuğu olmama rağmen henüz ben onu çok yakından izleyen biri değilim evet etkileşimler var ama güçlü değil bir şeyler hissediyorum o kadar… Ta ki 6 Mayıs 1972 günü sabahı Gökalp mahallesinde ki evimizin kapısı çaldığında kapıyı açıp Kenan ı karşımda kirli sakalı ve ağlamış gözleriyle görene kadar…  İdamlardan çok ama çok derinden etkilenmişti ve benimde etkilenmemi sağlamıştı… Kemalettin Tuğcuyla başlayıp Fakir Baykurt ve yaşar kemal okuyan biri olarak onun önerdiklerini de okumaya ve öğrenmeye gayret eden bir lise öğrencisiydim artık.  Örgütlülük başlamamıştı henüz, ama etkileşim lisede arkadaşlarım arasında da hızla kendini gösterdi…  Ceyhun ve, Selahattin aracılığı ile tanıştığım Ahmet ve kemal ile birlikte Kenan’ın gayretiyle yapılan büyük ve geniş Zeytinburnu tanışma toplantısı sonrası Doktorcu örgütlüğün de temelleri atılmıştır diyebiliriz.

Ahmet bir yaş büyüktü ve benim bir yıl kaybım vardı biz lise 2 deyken o üniversite sınavına hazırlanmaktaydı zeki ve çalışkandı hem hazırlığını sürdürüp hem de geriye kalan zamanını Kenan la birlikte verimli geçirip kısa sürede mücadelenin etkin ve önde gelen birisi olmayı başarmıştı…  Kenan ve Ahmet artık ayrılmaz ikili sayılırdı Tekstil işçileri içerisinde başlayan çalışmanın, ciddi bir örgütlülüğe dönüşmesinin temelleri de böyle atılmıştı diyebiliriz. Öyle ki Ahmet Bu doğrultuda Kimya mühendisliğini kazanmış, ama üçüncü sınıfta okulu mücadelesine feda ederek özverisiyle ve gelişimi ile Zeytinburnu’nda ve genel anlamda doktorcu hareket içersinde  hak ettiği yere gelmiştir.

Telsizdeki Yozgatlılar kahvesi kuşkusuz buluşma görüşme ve danışma yeri olarak en çok uğranılan bir yer konumundaydı bizim için… İşçi sınıfı mücadelesine ilgi duyan devrimci öğrencilerin de sıkça geldiği çok güncel siyasi tartışma ve konuşmaların gerçekleştiği bir platform merkezi gibiydi… İmam Budak’ın geceleri hangi ara okuyup da içselleştirip daha sonrada genizden gelen büyülü bir sesle ve de tane tane anlatımından etkilenmediğimizi bugün hiçbir arkadaşımız söyleyemez… Ne var ki pratik de bizi etkileyen yönlendiren ve sürükleyen elbette Kenan olmuştur. Çünkü o kısa öz ve somut konuşur daha çok yapılacakların takipçisi olurdu. Bana göre o dönem mücadeleyi değişik ittifaklar, yollar ve taktikler ile sürdürmemiz gereği ve bu doğrultuda atılan somut adımlar ciddi sonuçlar vermiştir. Örneğin CHP’nin gençlik kolları içerisine girmek, civar fabrikalara ve işçilere yönelmek demekti…  Yine bu süreçte de en başarılı arkadaşımız Ahmet olmuştur diyebiliriz.

        Yine hepimizin anımsadığım bir başka anıyı paylaşmak isterim.  12 Mart karanlığının ardından henüz dernekler yok sayılır ama Kenan Beştelsiz spor kulubünde yöneticidir…   O dönemler AST mücadeleci bir tiyatro grubu olarak oyunlar sahnelemekte bizler bazı oyunları izlememize rağmen Zeytinburnu’ndan tiyatroya giden insan sayısı çok da fazla değil.  İsmet Küntay’ın yazdığı 403.kilometre adlı oyun yol işçilerinin yaşamı ve mücadelesini anlatan etkili ve beğeni toplamış bir oyundu.  Rutkay Aziz ve Arkadaşları daha sonraları da pek çok oyun sahneye koyarak bence çok güzel başarılara imza atmış değerli oyunculardı.  403.kilometrenin Zeytinburnu’nda Zengin sinemasında hem gündüz 3 matinesinde hem de akşam 8 suaresinde spor kulübü yararına oynaması hem o sıkı dönem açısından kolluk güçlerine bir penaltı gölü hem de Zeytinburnu’n da bıraktığı muazzam etki açısından önemli bir olay olmuştu.  Öyle ki akşam suaresi polisin durdurmaya gelmesi nedeniyle perde arası verilmeden devam etmiş, salonda havalandırma çalıştırılmadığı için terden sırılsıklam olmasına rağmen çıt çıkarmadan ihtiyaç görmeye bile kalkmadan ağzına kadar dolu bir seyirci kitlesi tarafından büyük bir ilgi ve beğeniyle izlenmişti.  İki seansın seyircisinin tüm biletlerinin elden satılması da o dönemin en güzel örgütlü bir gayreti olmuş…  Daha sonra polis spor kulübü yöneticilerinin peşine düşmüş ve Kenan da birkaç gün ortalıktan kaybolmuştu…  AST içimizden birkaç kişiyi amatör oyuncu kursuna davet etmişlerdi.  Kursiyerlerden biri de Bakırköy gençlerinden Rahmetli Yaman Okaydı. Oldukça yetenekli biri olduğu ta o zamandan belliydi… Doğrusu bizim orada yapacağımız fazla bir şey yoktu çünkü Zeytinburnu içerisinde çok yoğunduk devam edemezdik oyunculuk kursuna.  Ceyhun bir süre kendini zorladı ve başarı da gösterdi.  Müştak Erenus’un yazdığı EL KAPSISI oyununda rol alarak ve mücadele içindeki görevlerinin de hakkını vererek devam etti. Kendisi yetenekli, gayretli ve özverili bir arkadaşımızdı. Sanırım Zeytinburnu’na dışarıdan gelip Kenanların evinde misafir kalan pek çok insana göre Ceyhun ve Ahmet arkadaş, ev sahibi sayılacak kadar Budaklar için yakın bir yere sahiptiler…                                                                             

Lise bitti ve sınavlara da çok iyi hazırlanamadığımdan üniversiteye de giremedim.  Çocukluğumdan beri yaz tatillerinde gazete ve simit satarak aile bütçesine katkıda bulunmaya çalışan biri oldum her zaman. Orta ikiden sonrada okulun tatilin başladığı gün Beyazıt’ta okul çantası üreten bir atölyede işe başlar tatil bitiminin ardında işten çıkar okula giderdim. Sezon olduğu için yaz boyunca çalışma 08-22 olarak devam ederdi. Benim için oldukça yorucu ve zor bir çalışmaydı. 1973 yazı farklıydı benim için.  Kenan’ın önderliğinde örgütsel faaliyet içine daha etkili olarak girmiş ve onun disiplinle devam ettirdiği işçi arkadaşlardan oluşan bir eğitim komitesine katılmıştım.  O dönem açısından oldukça disiplinli bir çalışma ile o zaman bekâr yaşayan deri işçisi arkadaşımız Kemal’in elektriksiz,  gaz lambası ile aydınlanan evinde akşamları  en az üç saat eğitim yapıyorduk ertesi günde  kalkıp işe gidiyorduk… Bu ekip içinde yer alan ortaokulda ilk tanışlığımızın başladığı sevgili İhsan’ı anlatmadan olmaz elbet… Ortaokul 2.sıfnıfta tanışmış ama kopmuştuk yıllar sonra Kenan arkadaşın bizim çevremize kazandırdığı bu Uzun boylu gözlüklü ağırbaşlı güzel  insanı 1975 yılında askere gideceği günlerde geçirdiği kötü bir trafik kazasında genç yaşta kaybetmiştik… Hepimizin çok üzüldüğü bir kayıp olmuştu buradan o güzel insanı da saygıyla anıyorum… o  komite çalışması, beni kuşkusuz hem  çok etkilemiş hem de Kenan’ı daha iyi anlamamı ve ona daha çok bağlanmamı da beraberinde getirmişti…

          Hayat ve mücadele devam ediyordu sezon bittiği halde ben çalışmaya devam ediyordum ama ustam  oldukça isteksiz di çünkü sezon dışında iki kişi yetiyordu ona ben se fazlalıktım,  yeni bir iş bulmam şarttı. Nitekim liseden bir arkadaşım İstanbul üniversitesi turan emeksiz lokantası yönetim binasında işe girmiş, önce Sezai’yi sonrada beni aldırmayı başarmıştı… Yorucu olmadığı gibi ve ilk kez sigorta başlangıcım da orda olmuştu…  Eğitim çalışmamız da nitelik değiştirmiş örgütlü bir yapı haline dönüşmüş sayılırdı…

          Yeni yapılanma kıvılcım gazetesinin çıkarılması için yapılan hazırlıklarla baş başa ve birbirini etkileyerek sürmekte idi…  Bu süreçte başta Kenan ve onunla birlikte Ahmet elbette daha aktif bir konumda idiler. Yapılanmada hem yerim gereği,  hem de çalışıyor olmam nedeniyle finansal desteğim daha ön plandaydı diyebilirim… Ancak gazete çıktıktan sonra gerek çalıştığım yerde gerekse Zeytinburnu’nda Ahmet ten sonra elimden gelen çabayı göstermeye gayret ettim… Bir süre sonra gazete de kapatıldı önde gelen arkadaşlar başta Demir olmak üzere çok ağır cezalara çarptırıldılar. Ciddi bir darbe almıştık… Cezaevlerine gidenler gitti dışarı gidenler çıktı. Kısa bir süre Kenan ortalarda gözükmedi. Daha sonra kaldığı yerden devam etti…

Kenan Kazlıçeşme deri işçileri içerisinde 1974 Aralık ayında yapılacak Kazlıçeşme şube kongresinde 9 yıllık yönetimi değiştirmek için oldukça etkili bir çalışmaya girişmişti.  Ruşen yardım etmek için Derkon’da işe başlamış ama askerliği gelip çattığı için de yeni bir yardımcıya gereksinim duyuluyordu. Dolayısıyla İstanbul üniversitesindeki işin de sonuna gelmiştim.  5 Mayıs 1974 tarihinde Kazlıçeşme’nin büyük konfeksiyon fabrikalarından biri olan Derkon deri konfeksiyon fabrikasında ayakçı olarak işe başladım…  Görevi Ruşen’den devraldım ve bir süre sonra da Ruşen askere gitti… Delege seçimleri başladı. Seçilen delegelerin bize yakın olmayanları üzerinde ikna çalışmalarını sürdürüyorduk.  Derken Kenan’ın özenle kurup sabırla yönettiği bir işçi komitesi içinde daha etkili ve aktif bir çalışma temposu da başlamış oldu, 100’ün üzerinde fabrikada sürdürülen delege ikna çalışmaları güzel gidiyordu. Sonuç yaklaşan kongrede belli olacaktı. 15 Aralık 1974 günü geldi çattı… Nazım’dan bir şiiri de katarak hazırladığım kısa ama vurguları öz bir konuşma ile sanırım delegelerin gönlünü kazanmayı başarmıştım. Eski Başkan benim sahte bir delege olduğumu sanarak kürsüden indiğimde kimliğime bakma ihtiyacı hissetmişti…  Kenan’ın iki yıl gibi profesyonelce ve büyük bir titizlikle yürüttüğü işçi komitesi çalışması zaferini ilan etmişti…  Bizim komitenin adayı Zeynel Abiydi, köydeyken ağa topraklarının köylüye dağıtılmasına gayret etmiş öncü bir işçiydi… O da Kenan gibi Toplantılarda ve de  sohbetlerde son derece  konularına hakim ve etkili konuşurdu…   güçlü ses tonuyla dinleyen işçiler üzerinde hem saygı hemde güven duygusu yaratan güzel bir insan dı  şuan köyde midir bilemiyorum buradan   onu tanımaktan gerçekten çok mutlu olduğumu belirterek kendisine saygı ve sevgilerimi sunmak istiyorum…  Benim için o komite çalışması Kenan’ın işçi ilişkilerindeki olağanüstü örgütçü yeteneğini tanımamı ve anlamamı sağlayan bir okul çalışması oldu diyebilirim. Kazlıçeşme; Erzincan, Bingöl, Tunceli Çankırı ve Giresun bölgelerinden gelmiş işçilerin büyük ağırlığı olan bir bölgeydi. Her bölgenin öne çıkan birkaçı komitenin içindeydi…  Siyasal görüşleri farklı olanlar da vardı elbet ama Kenan’ın kurduğu güzel insan ilişkisi, emek mücadelesi ekseninde birleştirici davranışı,  etkileyici konuşmaları,  kararlı ve samimi yaklaşımları onlar üzerinde büyük bir güven yaratmıştı… Dışarıdan biriydi aslında komitenin tamamını içselleştirmiş onlardan biri olmayı başarmıştı… Benim o komite içindeki yerim de, Kazlıçeşme işçilerinin gönlündeki yerim de kongre sonrası daha çok belirginleşti diyebilirim.

          Kongre çalışmaları sürerken Kıvılcım grubu olarak o yaz TSİP’e katılmaya karar verdik ve bir yıl kadar Zeytinburnu ilçesinde oldukça aktif bir mücadele verdik. Yeni başlayan faşist saldırılara rağmen Zeytinburnu’nda legal platformda önemli bir başarı elde ettik diyebilirim ama grupçu davranan yönetime yine de yaranamadık. 1975 yazında topluca atıldık… Sonrası yeniden organizasyon dönemi PİM ve HALKEVİ gibi kitle örgütleri ve Sendika Muhalefeti çalışmaları içerisinde çok yoğun ve de  ses  getiren çalışmaların sürdüğü bir dönem oldu… 

          TSİP içindeyken, Kazlıçeşme’de şube yönetimi bizdeydi ama yakın zamanda Türkiye Deri-İş genel merkez kongresi vardı. Bu kongreye aktif olarak hazırlanılması gerekiyordu… Kazlıçeşme şube kongre çalışması sırasında başta Beykoz Deri Kundura muhalif çalışması içinde yer alan Mihri Belli’ ci bir gurupla tanışmamızı ve onlarla ortak YENİLEŞME adlı muhalif bir gazete çıkarmamızı beraberinde getirdi…  Kenan’ın önderliğinde ortak toplantılar ve bölgesel ziyaretler birlikteliğimize daha bir nitelik katmıştı diyebilirim…  Beykoz’da oluşturulan bir direniş sırasında birkaç otobüsle onları ziyarete gittiğimizi ve o zaman karşımızda gibi gördüğümüz şube başkanı Yener Kaya ile olan sert tartışma sonrası geçen yıllar içinde gerek arkadaşlarla uyumlu çalışması, gerekse mezar başı anmalarında Yener abiyi hep olumlu bir kişilik olarak görmüşümdür…

          Yine bir gün ortak bir toplantıyı Beykozlu arkadaşların evsahipiliğinde yeri kanlıca yada Çengelköy gibi anımsıyorum, oldukça eski bir yalı da yapıldı.Toplantının içeriği Yenileşme gazetesinin ortak yayın politikası üzerine  sohbet ve ekibin birbirini daha iyi tanımasına yarayacak samimi bir ortam oluşturmaktı… Çok  derin mevzulara girilmedi diye anımsıyorum… Sandalla taze tutulan boğazın her tür balığı güzel bir şekilde pişip çilingir sofrasına geliyor ve çok kalabalık olduğumuz içinde anında midelere iniyordu. Şimdi çoğu hayatta olmayan o güzel gruptaki arkadaşlardan ölmüş olanların ismini yâd ederek o dönem mücadeleye verdiği desteklerinden dolayı bir kez daha  Başta Kenan Budak olmak üzere Haydar Kırkoç, Süleyman Koç, Nazım Artunç, Sefer Kaçar, Rıza Akar  ve Beykoz grubundan Tahir Pekmezci’yi saygıyla anmak istiyorum.

          Merkeze karşı yürütülen süreç biraz farklıydı şube kongresinin başarıyla sonuçlanması aday enflasyonunu da artırmıştı hiç tanımadığımız adaylar ki bunlar daha önce bir ara deride çalışmış ama sonra başka işlere girmiş illaki bende adayım diyorlar ve ısrar ediyorlardı. Şube çalışması sırasında gördüğümüz uyum ve ahenk yok tu artık. Oysa sadece Kazlıçeşme delegeleri yoktu tamam en fazla delege Kazlıçeşme’deydi,  ama diğer şube delegelerinin de benimseyeceği adayları belirlememiz gerekirdi maalesef bunda başarılı olamadık... Biraz da dayatmacı bir tarzla Zeynel abiyi bu kez merkeze aday gösterdik.  Bu taktik bir hataydı. Çünkü şubede bir dönem çalışarak kendini kanıtlamasına fırsat vermemiştik daha… Nitekim kendi delege kitlemiz bile bölündü ve merkezin gösterdiği liste kazandı… Kaybettik bu durum derinden etkiledi o zamana kadar farkında değilmişiz gibi Türk İş içerisinde olduğumuzu anımsadık birden ve yeni arayışların içerisine girdik… Arayış devam ederken tesdüf bir H.K. gurubuyla (onlarda sütlüce mezbaha işçileri içersinde çalışıyorlardı görüşme yeri de sütlüceydi) deri işçileri üzerine gerçekleşen sohbet sırasında, DİSK içerisinde var olan BAR-DER İŞ sendikasının yaklaşmakta olan kongresinin kendi ellerine geçecekleri haberini alıp Kenan’la paylaştım… Bundan sonrası çoğu arkadaşımızın bildikleridir. detaya girmek te istemiyorum. Ancak DİSK tavrını bizden yana koydu Fehmi Işıklar divan başkanı oldu kongreyi biz aldık. Kenan budak başkanlığında yeni yönetim oluştu… Oluştu oluşmasına ama yönetim mahkemelik oldu… Barder-İş kadük oldu ve İLERİCİ-DERİ İŞ sendikası resmen kuruldu. Kenan’ın başkanlığında Kazlıçeşme dahil, Türkiye genelinde örgütlenmeye hız verildi… Genç, dinamik bir kimlik ve kişilikle Kenan kısa sürede DİSK içerisinde etkin bir yer elde etmeye başladı. 25 yaşında DİSK genel yönetimine giren dinamik, enerjik genç bir başkan oldu…  Ve bunun doğal sonucu olarak da DİSK’in içinde partimiz de söz sahibi oldu… Ben ise iki yıl ertelemenin ardından askere gitme durumuyla karşı karşıya kalmıştım…  Çok hızla hazırlanmış birkaç yemek davetinin ( ki biri Perihan-HATİCE-Ayşe Kardeşlerin davetiydi son derece özenle hazırlanmışlardı diye anımsıyor kendilerine sevgilerimi iletiyorum. O davete ne yazık ki sevgili KENAN yaralı olarak evde yattığı için gelememişti )ardından Kalabalık bir katılımla Topkapı oto garından “Jandarma biz Sosyalistiz dostuz yalnız biz sana, Kurtuluşun bizimledir elini uzatsana” gibi marşlar eşliğinde ankaraya uğurlanmıştım. Mamak muhabere okulunda başlayan acemi dönemin ardından İstanbul Çekmeköy’e gelmiş evci izniyle hafta sonlarını arkadaşlarla geçirmeme rağmen aktif görevden 1978 yazına kadar uzak kalmıştım…

         TSİP ten atıldıktan sonraki süreç, kitle örgütleri içerisinde daha etkili olduğumuz bir yeni süreçti. Lise de faşist saldırıların başladığı ve arkadaşlarımızın da cansiperane direndiği dönem başlamıştı. Sevgili Selo, Enver Tortaş gibi profesyonel katilin saldırısı sonucu okul önünde ayağından vurulmuş, ardından okul basılmış elif ana-emine ana gibi emeklerini çok ama çok gördüğümüz güzel analar eşliğinde hesap sorulmuştu. Bilmem kaç kez PİM saldırıya uğramış, birinde ise kovalama sonunda çıkan çatışmada sevgili Apo, kendisini ömür boyu sakat bırakacak bir yaralamaya maruz kalacaktı…  Güzel insan, Deri iş genel komitesi üyesi Nazım Artunç’u ( kendisini saygıyla anıyorum) Alibeyköy’deki bir fabrika kazasında yitirmek bize ölüm acısını tattıracak, cenazesini kaldırırken çıkan arbede ve sonrası Bakırköy’de verilen tepkiler, iyi kötü geçen birbiri ardına günler, haftalar, aylar… Olanca hızıyla devam eden mücadelede geldiğimiz yeni süreçte; stratejiyi belirlemek için yapılan özel gündemli Esentepe toplantısından söz etmesem sanırım Kenan ile ilgili anlatımlarım eksik kalır. Silivri-Celaliye’nin o zamanlar bakir bir alan olan sahil bölgesinde,  yurdun dört bir yanından gelmiş 20 üzerinde arkadaşla yaptığımız kongrenin ve alınan karanların şuan çok da akılda kaldığını sanmıyorum…  Bence akılda kalan BORA arkadaşımızın dinlenme aralarında o güzel sesiyle söylediği uzun hava ve türkülerdi…  Göç göç oldu ( toros yayalarından doğmuş bir göçer türküsüdür ama Erzurum radyosu sanatçıları seslendirirdi Humakuşu gibi…) Kenan (BORA) bu türküleri hepimize sevdirerek söylemişti,  akıllarda kalan bir hoş sedaydı güzel bir anı olarak o toplantıya ilşkin…  Biz TSİP de iken kurulmuş olan   VATAN PARTİSİ ne katılma,  başka bir deyişle  partinin bize ilhak etmesine karar vermiştik, öyle de yaptık sayılır  Partiyi bize kattık kurucular ayrıldı…  VATAN PARTİSİ, PİM, HALKEVİ ve SENDİKALAR nezdinde öne çıkışımız Zeytinburnu’nda  yıllar öncesinden örgütlenmeye başlamış resmi –gayri resmi karşıdevrim güçlerinin de azgın bir şekilde harekete geçmesine neden oldu… Ülke genelinde özellikle üniversite gençliğine karşı yürütülen faşist saldırılar Zeytinburnu’nda daha özel bir niteliğe bürünmüştü. 1976 yılı içerisinde…  Doğrusu çok da  donanımlı  değildik.  Bir akşam çoğunluğumuz partide toplantıda iken, Kenan Beştelsiz’de Salih’in kahvesinin önünde derkon işçilerinden Erdoğan ve Mustafa arkadaşlarla birlikte fabrikanın örgütlülüğü üzerine sohbet ettikleri sırada ölümcül saldırıya uğramıştı… Neredeyse anlına dayanan namluyu atikliği ve cesareti sayesinde el refleksiyle savuşturması ölümleri engellemişti belki…  İşçi arkadaşlar bacaklarından kendisi kasığından yarayla kurtulmuştu…  Saldırganlar yüzleri maskeli Arif Önemli ve Tuncer Arabul diye bilinen Kominizmle Mücadele Derneğinin ağır toplarıydılar.  Bir süre amcasının boş evinde yattı Kenan, zaten normal de de orda kalıyordu. Hem amcası Almanya’da olduğu için hem de kendi evi Zeytinburnu’nda deyim yerindeyse herkesin sığındığı bir güzel konaklama alanı olduğu için tedbirden orda kalıyordu ( Aynı evde Sinan ve Adnan arkadaşlarımızın her şeye rağmen okuyup doktor olduğunu mücadele içinde yerlerini aldıklarını belirtmem gerekir diye düşünüyorum). Kenan evde hasta yatarken onlarca ziyaretçisi de oluyordu doğal olarak. 1993 de aramızdan KALP Krizi geçirerek aramızdan ayrılan sevgili Mehmet Filizi saygıyla anarken, şimdilerde bile gördüğümde olağanüstü pozitif sıcak ve samimi bir kardeşlik yaklaşımı aldığım eşi Asumanı anımsıyorum.  Eğer belleğim beni yanıltmıyorsa çok da güzel bir yada birden fazla türkü dinlediğimi anımsıyorum ondan… Yine o dönemler PİM e yapılan bir saldırının ardından çıkan bir kovalamaca esnasında sevgili APO omurgasından yaralandı. Uzun dönem süren yatar konumda ki tedavinin ardından sıkıntılı geçen uzun sakatlık sürecine karşın bozulmayan onurlu bir dik duruşuyla, torunları ile mutlu bir aile yaşantısını sürdürmekte olan  sevgili Apo’ya  iyi ki varsın diyorum…  Yine Kenan’ın oluşturduğu geniş Kazlıçeşme komitesinde yer almış olan Kasap Ergünde çalıştığı  dönemlerde işten çıkıp depo durağında  minibüse bineceği sırada doğrudan öldürülme kastıyla başına sıkılan kurşunla gözünü kaybedip ölümden dönen Kasım Gündüz abiye de sevgilerimi iletmek isterim.…  Ve Zeytinburnu’nda azgın saldırılar hep devam etti gitti Yeşiltepe civarında Okul arkadaşımız Necip Bulut vurulmuştu bilmem kaç kurşunla…  Son nefesini Kenan’ın kucağında vermişti. Cenazeye katılmayı çok istemiş ama izin alamamıştım. Askerlik dönüşü mahkemesine katılarak katili cezalandırılsın diye uğraşmıştık. Sado başta olmak üzere birçok arkadaş, 1.mahkeme de yüzlerce ülkücü tarafından kuşatılıp zor anlar yaşayınca 2.mahkeme de güvenlik olsun istemiştik.  Keşke istemeseydik dediğim bir gün oldu o gün…  Sevgili Sado ve Kungfu Hüseyin’in ( ki 15 yıl oluyor nerdeyse kaybedeli onu da saygıyla anıyorum elbet) Bayrampaşa’da başlayıp Niğde cezaevinde son bulan bir mahpusluk süreci o gün başladı oysa o gün Sado veRadife’nin nikâh öncesi alışverişi olacaktı… Keşke o gün hiç yaşanmasaydı diyorum ve ikisine de sevgilerimi iletiyorum… Ve yine askerden döndüğüm günlerde Sevgili İlhan Akyıldız Beştelsiz meydandaki Üsküp eczanesinin önünde Arnavut Sarı Kemal’in gerçekleştirdiği saldırı sonucunda üç kurşun yarasıyla olay yerinde ölmüştü. Gerek Kenan gerekse bizlerde müthiş bir moral bozukluğu yaratmıştı bu kayıp Kendisini Kocasinan mezarlığına kaldırıp ardından birkaç gün süren farklı nitelikte tepkiler verip sonra da bildiğimiz mücadeleye devam ettik… Unutulmayan anılarımdan biri de Muhtar Mustafa Budak olayıdır. İki deri işçisi arkadaş ile birlikte CHP ilçe toplantısından dönerken Adliyenin orda kurşunlara hedef olmuşlardı. Bir çocuk babası Selahattin arkadaş ölmüş Muhtar ve Muammer yaralı kurtulmuşlardı. Mustafa abim Muhtar olduğu içinde hedef seçilmiş olabilir elbet ancak katiller onu Kenan a benzeterek saldırmış da olabiliriler. Bu hiç kuşkusuz hala bir varsayım tabii…  Sonrasında Kenan’ın Sokak komşusu olan genç Haydar a yapılan saldırı, askerden izinli gelmişti bir yıllık evliydi, hiç yoktan öldürüldü. Karısı aynı gün hastanede doğum yapmıştı. Polenezköy’de halkevinin düzenlediği piknikte toplu çekilen resimde onu görebilirsiniz Kenan’a benzerliği şaşırtabilir sizleri…   Askerden 40 gün erken terhis alarak dönmüştüm. Giderken Zeytinburnu nun ikinci güzel Kenan’ı (Kenan Yonucu arkadaşı da ne yazık ki 5 yıl önce elim bir kazada kaybettik saygıyla anıyorum kendisini) ve Kazlıçeşme’nin proleter Yalçını (Yalçın Kösem arkadaşa sağlık ve mutluluğunun daim olması dileğiyle ile saygılar sunuyorum) ile birlikte aynı dönem de gitmiş ve birlikte dönmüştük… Üçümüz için de hem Zeytinburnu hem de Kazlıçeşme mücadelemiz çok önemliydi… Ben Zeytinburnu genelinde ve Yalçın arkadaş ise Kenan Budak ile birlikte sendika içeresinde çalışmaya başlamıştık…  Biz giderken geride kalan mücadele yerinde saymamıştı elbette. Hem mücadelenin niteliği artmıştı hem de görev yüklenen arkadaşların başarıları…  Munzur ve Hüseyin Ateş arkadaşlara destek olamaya çalıştım bir süre sonrada,  gerek bizim hareketimizin genelinde gerekse tekstil işçilerinin mücadelesinde de önemli başarılar elde eden Ahmet arkadaşa yardımcı olmak için tekstil alanına geçtim…   Katkı sunabildim mi bilemiyorum eğer sunabildiysem ne mutlu…   Günlerin çok hızla akıp geçtiği günlerdi. O dönemler Vatan Partisi iç kavgalarını yaşamaya başlamıştı, belki de hiç bitmemişti demek daha doğru olur… Birbiri ardına süren teşkilat içi tartışma toplantıları yol ayrımına getirmişti bizi…  Partinin belirlemesi gereken temel hedefleri bizler için itici güç olacaktı… Vuruşuyorduk ama sendeleyerek, oysa ciddi ve önemli stratejik taktik desteklere ihtiyacımız vardı… Davranmaktan düşünmeye zaman bulamıyorduk, bizim adımıza düşünenleri ise sanırım anlayamıyorduk… Başta Demir arkadaş Niğde’den yazıp, diğerleri de toplantı içeresinde bizi aydınlatmaya çalışırken daha düne kadar aynı safta mücadele eden bizler her teşkilat toplantısında biraz daha ayrılmaya saf tutarak Vatan Düğün Salonuna zor attık kendimizi… Kenan ile başlayıp süren Doktorcu mücadele Kenan ile hiç tartışmadığımız ya da tartışamadığımız bir ayrışma kongresinde son bulmuştu. Öyle ki ben ve Ruşen Budak Divan kurulunda yan yana idik ve beraber düşünüyor, birlikte davranıyoruz sanıyorduk. Sonra anladık ki Ruşen,  Kenan la birlikte gidenlerin arasında yer almış.  (Bu arada divan başkanı olan Selçuk arkadaşı ve Yardımcısı olan belki de aramızda doktoru en Ortodoks’ça okuyup hala savunma gayreti gösteren Nazmi arkadaşlara da saygılar diliyorum.) Ben ve Ahmet kalanlardan olduk bazılarımız ise Fuat Fegan ı takip etmiştik… Detaya girmeden trajik bir kongreydi bana göre.  Üçe bölünmüş ve dağılmıştık… Tabi o zaman için Derlenip toparlanmaya giden bir yoldaymış gibi görüyorduk kendimizi… Velhasıl Kenan ile Zeytinburnu için tekstil ve deri iş için hem birlikte hem ayrı partilerde birbirimize saygılı ama bir o kadar da karmaşık bir süreç başlamıştı…  Başkaları adına konuşamam elbet   mutsuz ve rahatsızdım bunu o zamanlar iafade edememiş olmam benim eksiğim diğerlerine karışamam…  Bizi biz yapan bir kongre değildi bizi biz olmaktan çıkaran bir kongreydi… Mahallemde sevgili Muzo ile birlikte başlattığımız çocukluk arkadaşlarımdan oluşan komite çalışmasını doğrudan onun etkinliğine bırakarak çekildim…  Onunla birbirimizi hiç kırmadan saygın bir dostluk sürdürdük günümüze dek… Ve sanıyorum Kenan ile de hiçbir tartışma ve kırgınlık yaşamadım. Sonrası herkesin bildiği gibi…  Ahmet ben ve Kemal YOLCULUĞA ÇIKTIK…  Burada bir parantez açmak gerekirse Sevgili Şadi Güven, BABA kervanına  sonradan katıldı yine keşke katılmasaydı diyeceğim bir olay… 7 yıl kadar önce kanser den kaybettik kendisini saygıyla anarak  eşine ve oğluna sağlıklık ve mutluluk diliyorum. 1979 sıcak bir temmuz ayıydı ve gidiş o gidiş…   Bir daha hiç ama hiç göremedik Kenan’ı. Biz istedik ama o sanırım  kırıldı kederlendi. kahırlandı, hatta bağırdı çağırdı belki de bizim ardımızdan  sonradan iletenlerin anlattığına göre …  NİYE ULAN NİYE … NİYE   AHMET, NİYE ADNAN, NİYE ONLAR diye diye müthiş kızgın ve öfkeli tepkiler göstererek Şubat 1980 Yılında gerçekleşen ilk mahkemeye iki otobüs insan gelirken o gelmemişti…  Öfkesi bir yıldan fazla sürmüştü. 1980 eylül ayına doğru annemi, teyzemi ve Ahmet’in annesini  (sevgili anneme sağlıklı bir uzun ömür dilerken Kaybettiğimiz iki güzel insanı da Müşkünaz Bace ve Hüsnüye anneyi de saygıyla anıyorum) alarak önce Amasya da bulunan Ahmet’e sonrada Giresun’da bana gelecekleri haberini vermişti yakınlarımız… Söylememe gerek var mı artık… Gelemedi tabii ve biz o güzel insanı bir daha asla göremedik…  26 Temmuz günü Giresun cezaevinde Yemekhanede gazete okuyan Osman Baran Can Hocamız onun öldürüldüğü haberini okuyarak beni ilk bilgilendiren oldu… Kenan Budak Artık Yoktu ve bir daha hiç gelmeyecekti…        

Demem o ki Kenan ve ailesi resmi ve gayri resmi güçlerin tam hedefiydi. 12 Eylül sonrası kaçaklık döneminde her sorguya alınana en çok Kenan’ı sormaları bunun kanıtı değil midir? İlerici deri iş olarak Yeşil Kundurada örgütlenme çalışmaları sırasında fabrika yöneticileri ile polis müdürü Ilgız Aykutlu’nun yakın dostluğundan kaynaklı olarak Kenan’ın sermaye açısından tam hedef haline getirilmesi, 12 Eylül sonrası Gladyo’nun yok edilmesi gerekenler listesine sokmuştu diye düşünüyorum… Bunu Kenan da biliyordu ya da tahmin ediyordu. Ama mücadele de henüz görevini tamamlayamadığını düşünerek yurt dışına gitmeyi erteliyordu belki…  12 Eylül sonrasındaki kaçak yaşamı ta ki arabasını bıraktığı Yedikule surlarının dibinde ki tamirciye uğradığı 25 Temmuz 1981 akşamına dek sürdü…  Mezar taşında yazan (Doktor’un kitabında okuduğumuz Romalı bir filozoftan alınma) “insanım, insancıl olan hiçbir şey bana yabancı değildir” veciz cümlesine uygun yaşadı ve öylede öldü… Vurulduktan sonra olay yerine çağırılan diğer ekipler Kenan’ı yaralı gördükten sonra ekip otosuna atıp 3 dakika ilerdeki hastanelere götürmek yerine kim bilir yaşamını adadığı Kazlıçeşme deri fabrikalarının cadde ve sokaklarında onu kaç kez dolaştırdılar. Kenan, kan kaybından can çekişirken kim bilir cellatları kaç sigara içip sesi duyulmasın diye teyplerinden bilmem hangi kaseti bangır bangır çaldılar… İşçi sınıfı uğruna adanmış bir yaşam daha 30 unda filizken yok edilmişti belki. Ama gönüllerden yok edemediler… Her yıl mezarı başında onun yüzünü hiç görmemiş yüzlerce genç insanın gönlünde ve yüreğinde filizlenip, ESENTEPE’NİN  BORA sı olarak eski ve yeni 12 Eylülcülerin korkulu rüyası olmaya devam edecektir…                                                                                                                            

Bu yazıyı fazla uzatmadan, gereksiz yorumlara girmeden yüreğimden akıp geldiği şekliye kaleme almaya çalıştım… Kenan yaşasaydı böyle davranırdı, buralarda olurdu şunu söylerdi şunu yapardı gibi öznel yakıştırmalardan kaçındım. Bunun kimseye bir yararı olmazdı,   onun siyasal çizgisini ve örgütlülüğünü sürdürmekte olan insanlara da haksızlık olmaması için dikkatli davranmaya özen gösterdim… O insanlara hiç eleştirim olmayacağı iddiasında değilim elbet Ama bunu bir başka zeminde yapmamın daha doğru olacağını düşünerek yazımı sonlandırmak istiyorum...  o güzel insanın anısı önünde saygıyla eğiliyor mücadelesini sürdürenleri yürekten alkışlıyorum. 24.06.2014

                                                                                                                 Adnan Arslan

 

Bu e-posta virüs ve zararlı yazılım içermez, çünkü avast! Antivirüs koruması devrede.

 

--

---
Bu iletiyi Google Grupları'ndaki "Kivilcimli-Sempozyumu-Girisimi" grubuna abone olduğunuz için aldınız.
Bu grubun aboneliğinden çıkmak ve bu gruptan artık e-posta almamak için kivilcimli-sempozyumu...@googlegroups.com adresine e-posta gönderin.
Bu grubu http://groups.google.com/group/kivilcimli-sempozyumu-girisimi adresinde ziyaret edebilirsiniz.
Daha fazla seçenek için https://groups.google.com/d/optout adresini ziyaret edin.

 

--

---
Bu iletiyi Google Grupları'ndaki "Kivilcimli-Sempozyumu-Girisimi" grubuna abone olduğunuz için aldınız.
Bu grubun aboneliğinden çıkmak ve bu gruptan artık e-posta almamak için kivilcimli-sempozyumu...@googlegroups.com adresine e-posta gönderin.
Bu grubu http://groups.google.com/group/kivilcimli-sempozyumu-girisimi adresinde ziyaret edebilirsiniz.
Daha fazla seçenek için https://groups.google.com/d/optout adresini ziyaret edin.

<KENAN BUDAK (4).docx>

--

---
Bu iletiyi Google Grupları'ndaki "Kivilcimli-Sempozyumu-Girisimi" grubuna abone olduğunuz için aldınız.
Bu grubun aboneliğinden çıkmak ve bu gruptan artık e-posta almamak için kivilcimli-sempozyumu...@googlegroups.com adresine e-posta gönderin.
Bu grubu http://groups.google.com/group/kivilcimli-sempozyumu-girisimi adresinde ziyaret edebilirsiniz.
Daha fazla seçenek için https://groups.google.com/d/optout adresini ziyaret edin.




Bu e-posta virüs ve zararlı yazılım içermez, çünkü avast! Antivirüs koruması devrede.


Ergun Aydinoglu

unread,
Jul 21, 2014, 3:53:20 AM7/21/14
to ismet...@googlegroups.com
arkadaşlar bu ahmet ve adnan'ın yazıları gruba niye gönderiliyor anlamadım. tekrar üzerlerinde düzeltme mi yapılmış? (ama gördüğüm kadarıyla adnanınki eski versiyon!)




21 Temmuz 2014 09:59 tarihinde Demir Küçükaydın <demir...@gmail.com> yazdı:

--
***Bu mail grubu İsmet Demir'in Anılar-Deneyler kitabını yeni belge, anı vs. genişletilmiş olarak yeniden yayına hazırlama ve basma projesinde melzemelerin ve bilgilerin toplanması; çalışmaların koordine edilmesi için kurulmuştur.***
---
Bu iletiyi Google Grupları'ndaki "İsmet Demir-Necmettin Giritlioğlu-Kenan Budak" grubuna abone olduğunuz için aldınız.
Bu grubun aboneliğinden çıkmak ve bu gruptan artık e-posta almamak için ismet-demir...@googlegroups.com adresine e-posta gönderin.
Bu gruba yayın göndermek için, ismet...@googlegroups.com adresine e-posta gönderin.
Bu grubu http://groups.google.com/group/ismet-demir adresinde ziyaret edebilirsiniz.
Bu tartışmayı web'de görüntülemek için https://groups.google.com/d/msgid/ismet-demir/018001cfa4b1%24497fe980%24dc7fbc80%24%40com adresini ziyaret edin.

Kadıköylü Demir

unread,
Jul 21, 2014, 4:13:29 AM7/21/14
to ismet...@googlegroups.com

Selam Ergun,

 

Sizler yazıları Kivilcimli sempozyumu grubuna yolluyorsunuz. Ben oraya yolladığınız her şeyi esas olarak ismet demin-kenan budak grubuna yolluyorum ki karışmasın. Hepsi esas olarak burada bulunsun diye. Esas konuyla ilgili grup bu çünkü.

Sadece olduğu gibi buraya yönlendiriyorum. Herşey için bir arşiv gibi


Daha fazla seçenek için https://groups.google.com/d/optout adresini ziyaret edin.

Ergun Aydinoglu

unread,
Jul 21, 2014, 4:21:31 AM7/21/14
to ismet...@googlegroups.com
iyi de adnan'ın yazısı eski versiyon.

aslında bunları gruba yollamak yerine tek bir arkadaşa yollasak daha iyi değil mi? ben şu anda adnan'ın yazısı üzerinden ikinci kez geçiyorum, ama gruba hiç düzeltilme yapılmamış versiyon geliyor!


21 Temmuz 2014 11:13 tarihinde Kadıköylü Demir <demir....@gmail.com> yazdı:
Bu tartışmayı web'de görüntülemek için https://groups.google.com/d/msgid/ismet-demir/53cccba7.d427b40a.13f0.136f%40mx.google.com adresini ziyaret edin.

Demir Küçükaydın

unread,
Jul 21, 2014, 5:02:55 AM7/21/14
to ismet...@googlegroups.com

Senin yazıyla aynı sırada yollandı ondan yolladım ben versiyonu falan kontrol etmedim


Daha fazla seçenek için https://groups.google.com/d/optout adresini ziyaret edin.

Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages