EY MUHALEFET, ADAM GİBİ MUHALEFET YAPACAK MISIN, YOKSA ÜLKEYİ YİNE İMAMLARA MI TESLİM EDECEKSİN?

1 view
Skip to first unread message

kontraergenekon.tr.cx

unread,
Sep 22, 2010, 7:09:27 AM9/22/10
to

...:::Ajans Medya Takip:::... Günün Manşetleri 

eminagaoglunun-facebook-hesabi-nasil-kapandi.jpg

Link to Ajans Medya Takip

Deniz Baykal: Hiçbir beklentim yok

Posted: 21 Sep 2010 02:44 PM PDT

ANALİZ
Deniz Baykal’la konuştum dün. Kendisi aradı. Sanıyorum dünkü yazımda hem CHP hem de kendisi ile ilgili değerlendirmeler üzerine konuşmak ihtiyacı duydu.
Deniz Bey aradığında Dolmabahçe’de Tünel’e girmek üzereydim. Arabamı kenara çektim, konuşmayı öyle yapabildik.
Arabada bulduğum bir kâğıda konuştuklarımızı not almaya çalıştım. Ama o koşullarda bu bile çok zor oldu.

Bu yazımda Deniz Baykal’ın söylediklerini sizlere de aktarmak istiyorum. Ancak hemen belirtmeliyim ki, bazıları tırnak içinde olan cümleler Baykal’ın birebir cümlesi değildir. Hafızama kaydettiğim ya da notunu alabildiğim görüşlerdir. Cümleler birebir aynı olmasa da konuşmanın genel anlamını yansıtmaya çalışıyorum.
Bunu özellikle belirtmek istedim.
Önce ilk izlenimimi aktarmak istiyorum. Deniz Bey’in ses tonu “biraz kırgın” karakterdeydi. “Sizinle pek çok konuda uyuşuyoruz, bu nedenle bazı yazıları yazmadan önce görüşmekte fayda var” dedi örneğin. Belli ki dünkü yazıma alınmış, “keşke yazmadan önce konuşsaydık” anlamını çıkardım.
Tablo ciddi
Baykal “tüzük kurultayı” istemesinin hiçbir şekilde “kişisel bir beklentiden” kaynaklanmadığını söyledi öncelikle. “Kimse benim şu ya da bu şekilde geri dönmeyi planladığımı düşünmesin. Böyle bir şey aklımdan bile geçmez” dedi. Ancak “tablonun da ciddi olduğunu” belirterek “Tüzük değişikliği ile partinin önü açılacaktır, yeni isimler ortaya çıkacaktır” diye konuştu.
Parti yönetimindeki herkesin sistemin parçası olduğunu kaydeden Baykal, “Genel Başkan Yardımcıları dahil kimsenin görüş ve düşüncelerini hayata geçirme olanağı yoktur. Bu da partinin önündeki en büyük engeldir. İşte ben bunun aşılmasını savunuyorum” dedi.
Yüzde 3-5 oy artar
Baykal sadece tüzük değişikliği ile partinin önünün açılmasının CHP’nin oylarında yüzde 3-5 artış sağlayacağını savundu. Ancak gördüğü kadarıyla statükonun bozulmasını istemeyenlerin buna engel olduğunun altını çizdi.
Baykal “Ben partinin uzun yıllar genel başkanlığını yapmış biri olarak bu tüzük değişikliğinin hayata geçirilmesini ve statükonun yıkılması gerektiğini belirterek bir Tüzük Kurultay’ı önerdim, ama belli ki Genel Başkan böyle bir ihtiyaç içinde değil” dedi.
“Asla bir hesaplaşma duygusu içinde olmadığını” söyleyen Baykal “Hesap sormak için değil, Genel Başkan’ın da rahat çalışmasını sağlamak için” bu öneriyi getirdiğini belirtti.
Tüzük değişikliğinin hayata geçirilmemesinin sonucunun seçimlerde görüleceğini de anlatan Baykal bundan kimsenin kaygı ve endişe duymaması gerektiğini de sözlerine ekledi.
Partiden dışlanma
Baykal’ın dikkat çektiği konulardan biri de CHP’ye uzun yıllar hizmet etmiş kişilerin dışlanması. Baykal’a göre, yeni yönetim kimseyi dışlamamalı ve herkesten yararlanmanın yollarını bulmalı. Aksi halde partiye gönül verenlerin ve kamuoyunun bir bölümünün de bundan etkileneceğini belirten Baykal “Dar kadro anlayışı ile yönetim olmamalı. Herkes durumu doğru değerlendirmeli” dedi.
Partiden koparılanların kazanılmasının gerektiğini de kaydeden Baykal “Herkesi kucaklayan bir Genel Merkez olmalı. Şu anda benim de partime önermek istediğim budur. Bundan kimsenin tedirgin olmasını da istemem. Ama bunu yapmayı da zorunlu hissettim” diye konuştu.
‘Kimseyi aramıyorum’
CHP eski Genel Başkanı Baykal, son zamanlarda medyada yer almasına açıklık getirirken de “Ben herkesi arayıp görüşlerimi açıklamıyorum. Ki bunu da yapabilirim, ama yapmıyorum. Beni arayanlar olduğunda görüşlerimi aktarıyorum, bunu da yapmalıyım zaten” diyerek şunu söyledi: “Her şeyi konuşmalı, müzakere etmeliyiz. Kimse bundan kaçmamalı. Yakında bir genel seçim var ve bu seçimde ülkenin yararı için CHP’nin iktidara gelmesi gerek. Bunun için aynı görüşteki herkes el ele vermeli, çözüm ve çareler üretmeli, bu kimseyi rahatsız etmesin.”
Kendi yorumlarım
Yazının başında da söylediğim gibi Baykal’ın “tırnak içindeki” sözleri birebir cümleleri değil. Not aldığım ya da hafızamda kalanları yazdım. Çünkü Baykal’a o sırada konuşmaya hazırlıklı değildim. Ancak sohbetimizin bütününü ele alınca bazı noktaların dikkatimi çektiğini söylemeliyim.
Baykal’ın partisine karşı “kırgın” olduğunu hissettim. Kılıçdaroğlu her ne kadar kendisini Antalya’ya davet ettiyse de sanki bunu zoraki yapmış gibi algılıyor galiba Baykal. Tüzük Kurultayı önerisi konusunda “Genel Başkan herhalde böyle bir ihtiyaç içinde değil” derken yaptığı vurgudan da kırıklık sezinledim.
Baykal’ın, eski Genel Sekreteri Önder Sav’a da hayli kızgın olduğunu varsayıyorum. Çünkü her ne kadar adını bir kere bile telaffuz etmese de, Baykal’ın “statükocular” veya “partide yabancılaşma oluyor” derken kastettiği kişinin Önder Sav olduğunu düşündüm.
Açıkçası “anlamsız” bir polemiğin aktörü olmamak için kendisine bu konuda hiçbir soru sormadım. Dünkü konuşmamızı bir tür röportaj olarak değil, belki bana da kırılmış olan Baykal’ın duygularını anlamaya çalışarak değerlendirmeye çalıştım.
Bundan sonrası
Deniz Baykal, alçak bir komplo ile partisinin genel başkanlığını bırakmak zorunda kaldı. Kendisinin de söylediği gibi geri dönmek gibi düşüncesi yok. Bana göre de olmaması çok olumlu. Ne yazık ki bütün kalitesine, samimiyetine ve hasletlerine rağmen, Deniz Baykal toplumun bazı kesimlerinde bir türlü sempati kazanamadı.
Bu yine ne yazık ki CHP tabanına da yayıldı bir dönem. Bu nedenle geri dönmesi bana göre zaten ters tepecek bir eylem olur. Bu CHP’ye büyük yara aldırır.
Ancak buna karşın, Baykal’ı dışlamak, söylediklerini dinlememek ya da “sırf Baykal söylüyor” diye duymazdan gelmek de yapılacak en büyük yanlıştır.
Başta Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere CHP yönetiminin, kenarda duran bir Baykal’dan yararlanabileceği pek çok konu var. Baykal, tıpkı bir dönemlerin Willy Brandt’ı gibi CHP’nin “en akil” ve “etkili” adamı olarak partisine uzun yıllar hizmet edecektir ve etmelidir de.

*****

KPSS’deki kopya iddiaları yüzünden ertelenen öğretmen atamaları gösteriyor ki; bu yıl matematiğe bedenci bile giremeyecek! (Gani Yıldız)

*****

Bulaşıcı olup da güzel olan tek şey gülümsemedir. Hiç acımadan bulaştırın birbirinize. (Fur Kaner)


Can Ataklı

Vatan


Biat edenler değil, bedel ödeyenler asıl kahramanlardır!

Posted: 21 Sep 2010 02:33 PM PDT

Gözümüz aydın: Açılım politikalarını “herkesten önce” anlayıp, kayıtsız şartsız destekleyen ve desteklemeyenleri “iki cihanda lekeli” ilan eden...
Sonra da referandumda “Evet” oyu vereceğini açıklayan “AK Serçe”, liselerin son sınıflarında okutulacak olan “Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi” kitabına girmiş...
Kitabın, “Kültürel Gelişmeler ve Sosyal Hayat” bölümünde uzun uzun “AK Serçe”den söz edilmiş ve kendisi, “1990’larda arabesk kültürle durgunlaşan Türk Pop Müziği’ni yeniden canlandıran kişi” ilan edilmiş...

***

Sadece o mu?
Hani bilmem kaç milyon Ermeni‘yi ve Kürt‘ü öldürdüğümüzü açıkladıktan hemen sonra “Nobel Edebiyat Ödülü”nü kapan “AK Pamuk” da girmiş aynı kitaba...
Sonra da “sırf ‘ak’lar seçildi” diye eleştiriler olmaması için, Sertab Erener‘den, yönetmen Nuri Bilge Ceylan‘dan ve Tarkan‘dan birkaç satırla söz edilmiş...

***

Ama...
Büyük eksikleri var bu kitabın!
Örneğin; hayatının son yıllarında tüm sanat kariyerini terk edip bu partiden milletvekili olan rahmetli Osman Yağmurdereli girememiş o tarih kitabına...
Sadece o mu?
Partinin yılmaz savunucusu kesilip, kendi geçmişini ve çevresini karşısına alan modacı “AK Cemil”e...
Seda Sayan‘dan ayrıldıktan sonra, ömrünü bu partiye adayan şarkıcı “AK Nihat”a...
Roman açılımı sırasında Başbakan‘ı öperek, “10 numara adamsın” diyen “AK Kibariye”ye...
“Radikal liberal” geçinip bu partiyi destekleyen ve devletten iyi işler kapan yapımcı ve yönetmen “Ak Sinan”a...
Başbakan‘ın idam edilen solcularla ilgili sözlerini duyunca ağladığını söyleyen şarkıcı “AK Teoman”a...
Partinin en sadık destekleyicilerinden karikatürist “AK Heten Keten”e...
İktidara destek vermek için her hafta Kurtlar Vadisi‘ne binbir takla attıran “AK Şaşmaz Kardeşler”e...
Karısı Beyoğlu Belediyesi’nden meclis üyesi seçilen “sufi” şarkıcı “AK Alanson”a...
Parti parti dolaşıp sonunda AKP‘de karar kılan “AK Sabuha”ya...
Referandum kampanyası sırasında düzenlenen “Evet iftarı”na katılarak Başbakan‘la sarmaş dolaş fotoğraf çektiren AK Gencebay‘a, AK Acun‘a, AK Metin Şentürk‘e, AK Muazzez Ersoy‘a, AK Şafak Sezer‘e, AK Sinan ÖZEN‘e, AK şair Bedirhan Gökçe‘ye...
Sadece sanatçılar mı?
Diyarbakır’da miting kürsüsüne çıkan eski futbolcu, yeni TRT’ci AK Hakan‘a...
Milli Takım kampından “Eveeeeeettt” diye bağıran AK Emre’ye...
Kampanyanın basketbol ayağını tek başına üstlenen ve karşılığında “maddi-manevi destek” diye tutturup, istediğini koparan AK Hidayet’e...
Büyük haksızlık edilmiş!
Gelecek eğitim-öğretim yılından itibaren onların ismi de mutlaka girmeli tarih kitaplarına!

***

Böyledir bu işler:
İktidarı desteklersin adın sokağa verilir.
Yetmez, tarih kitaplarına geçersin!
Ama...
Adının verildiği sokağa çıkamazsın kardeşim, sanatçıysan konser düzenleyemezsin!
Çünkü gerçekleri görenlerin sözleriyle değilse bile...
Yüzleriyle karşılaşmak istemezsin!
Köşeyi dönersin belki; belki uzaya gidecek ilk Türk uzay gemisine bile yazarlar adını...
Fakat; “yandaşlık”, yıllardır uğraşıp didinerek halkın kalbine kazıdığın adını silip atar!

***

Doğru yapmış AKP‘li Milli Eğitim Bakanlığı; “AK Serçe”yi ve “AK Pamuk”u “tarih” kitabına koymakla...
Bundan sonraki yerleri orası çünkü!
“Biat eden”lerin kaderidir bu...
Aydın olmanın özünde “muhalif tavrın” yattığını bilen gerçek sanatçılar, yazarlar, çizerler, sporcular, gazeteciler ise; mutlaka bir bedel öderler, direnmelerinin karşılığı olarak...
Kodeslere atılır, kitapları yasaklanır, kasetleri yakılır, işten çıkarılır, para kazanmaları önlenir...
Tarih kitaplarına falan geçmezler en azından; “devlet sanatçısı-sporcusu” ilan edilip, maaşa bağlanmazlar...
Ama asıl “kahramanlar” onlardır; Nâzım Hikmet gibi!
Ve gün gelir; bir tek onların adları kalır kalplerde ve beyinlerde...
Bir tek onların önünde saygıyla eğilinir!

*****

GÜNÜN SORUSU
Ergenekon Davası‘nda dün yeni bir gelişme olmuş ve Doğu Perinçek, Apo’yla görüştüğü için bir sanık tarafından suçlanmış... Sorum basit:
Apo’yla dağda röportaj yapmak suçsa, aralarında genel yayın müdürlerinin de bulunduğu çok sayıda gazeteci nasıl oluyor da hâlâ iktidar tarafından muteber adam olarak görülebiliyor?

*****

İlki öldü, ikincisi yolda!
PKK‘nın ilan ettiği “tek taraflı ateşkes” dün sona eriyordu ki; örgüt yeni bir açıklamayla süreyi bir hafta daha uzattı.
Tam “Neden bir hafta da örneğin on gün ya da bir yıl değil” diye düşünüyordum ki; NTV çok ilginç bir haber yayınladı.
Bu habere göre MİT Müsteşarı Hakan Fidan, geçtiğimiz hafta Ankara‘da yapılan iki güvenlik toplantısının ardından, sürpriz bir şekilde Amerika‘ya gitmiş, CIA Direktörü‘yle görüşmelerde bulunmuştu...

***

Tablo açık:
Referandumdan zaferle çıkanlar, şimdi yeni bir “Kürt açılımı” açıklamaya hazırlanıyor.
Bakalım ABD‘nin de PKK’nın da haberdar olduğu ama henüz Türk halkının bilmediği bu yeni paketten neler çıkacak?


Mustafa Mutlu

Vatan


EY MUHALEFET, ADAM GİBİ MUHALEFET YAPACAK MISIN, YOKSA ÜLKEYİ YİNE İMAMLARA MI TESLİM EDECEKSİN?

Posted: 21 Sep 2010 02:26 PM PDT

Seçim kapıda.

ABD, AB, PKK, Fethullah pusuda.

Kemalist Cumhuriyete son darbeyi vurmak, onu yıkabilmek için ellerini ovuşturuyorlar. Alıcı kuşlar gibi bekliyorlar.

AKP yeni bir seçim atağına hazırlanıyor. Kendinden emin. İşinde deneyim kazanmış ve mesleğini hakkıyla yapan ustalar gibi…

Nereye varacağını, nasıl hareket edeceğini çok iyi biliyor. Kılavuzu, eğitmeni uluslar arası sermaye, emperyalizm, CIA, MOSSAD… Öğreniyor durmadan.

Hani türküde söylendiği gibi, “Dersini almış da ediyor ezber…”

Bu eğitim ve öğretimin, işbirliğinin başlangıcı ta 1996’lara, 97’lere dayanıyor. Daha ortada fol yok, yumurta yokken Recep Tayyip ABD’ye çağrılmış, bir dizi görüşmeler yapmıştı. Ilımlı İslam hazırlıkları o tarihte başlamıştı.

O tarihten sonra kollar sıvandı. Çalışmalar başladı.

O günden bu yana her yolu deniyorlar. Her yol mubah onlar için… Sevr, Lozan ayrımı yapmıyorlar. Hatta Sevr daha da geçerli… Tam bağımsızlık, ulus devlet, ulusal onur, vatandaşlık, toprak bütünlüğü, bayrak, etnik grupların bir arada ve kardeşçe yaşaması konularını onların kitabında boşuna aramayın. Bulamazsınız. Yazmaz.

Peki, ne var yasalarında? Şeriat var. Ilımlı İslam var. Ümmet var. Ümmetin insan türü kul var. Sorgusuz sualsiz biat var. İtaat var. Sormak, araştırmak kesinlikle yok.

Şimdi onlar ataları, babaları, öncüleri Damat Ferit’lerden, Vahdettin’lerden daha bilinçli, daha ileride. Emperyalizmle işbirliği yaparken tıpkı bir emir eri, kurşun asker gibi hiç eksik, aksak bir şey bırakmadan görevlerini yerine getiriyorlar. Oyunu kuralına göre oynuyorlar. 1918’lerin, 20’lerin mandacıları yaşasalardı günümüzde “sizinle gurur duyuyoruz”, diye boynuna sarılır, bağrına basardı onları.

Artık Necmettin Erbakan’lar, Recai Kutan’lar, Şevket Kazan’lar da su dökemez ellerine. Boynuz kulağı geçmiş durumda. Hocaları çağdışı olmuş. Dinozorlaşmış. Zamana, emperyalizme ayak uyduramıyor.

Ayrıca Saadet Partililer ne yaptıklarını da bilmiyorlar. Bir bakıyorsunuz birbirlerini yiyorlar, bir bakıyorsunuz yüksek perdeden bağırıp çağırdıkları rakiplerine referandumda “evet” oyu verip, destek sağlıyorlar.

Oysa öğrencisi kendilerini adam yerine bile koymuyor, “Milli görüş” gömleğini çıkarmış, emperyalizme hizmet ediyor. Bir ayağı Amerika’da, bir ayağı Avrupa’da… Bir eli yağda, bir eli balda… Ayrıca işlerin daha düzenli, daha planlı programlı yürüyebilmesi için BOP eşbaşkanlığına da soyunmuş…

İktidar partisi, bu denli profesyonelce, gelişmiş eylemler sergilerken, ne yazık ki muhalefet kendini geliştirememiş. Çıkar, koltuk kavgası yapmaktan, birbirlerini yemekten, AKP’ye sıra gelmiyor.

CHP’si, MHP’si, DP’si, DSP’si çağdışı kalmış, nostalji yaşıyor hâlâ? Babadan kalma yöntemlerle muhalefet yapıyor.

Örneğin anketlerde “evet” oyları tehlikeye girip, tam zurnanın zırt dediği bir yere gelindiği sırada, tehlikenin farkına varan AKP(gerçekleşemeyeceğini bile bile), bir “12 Eylül’den hesap sorma” numarası çıkarıp, bazı MHP’lileri, aydınları yanına çekmeyi başarmıştı. Ayrıca kapalı kapılar arkasında bebek katili ile “demokratik özerklik” anlaşmaları yapıp, Kürt oylarını saf dışı etmesini de bilmişti.

Ne yazık ki MHP’liler kendi partililerine bile sahip çıkamamıştı. Fire vermişti.

Referandumdan paçayı kurtarabilmek için AKP yukarıda sıraladığımız girişimleri yaparken, CHP genel başkanı, yanındaki danışmanlarının da yanlış yönlendirmesiyle, hiç gereği yokken bir “genel af”, “türban” konusu ortaya atarak, zihinleri bulandırmış, “hayır” oylarının en az yüzde 4–5 oranında kaybına neden olmuştu. Bir de üstüne üstlük AKP’nin kaldırılmasını candan desteklediği İç Hizmet Kanunun35. Maddesini gündeme taşıyarak ulusalcıları küstürmüştü...

AKP, şimdi de Menderes’leri gözüne kestirmiş durumda. Onların sömürüsünü yapıyor. Önümüzdeki seçimlerde Aydın Menderes’i AKP’den aday gösterirse hiç şaşırmayın.

Bütün bu gelişmeler ve ayak oyunları karşısında şimdi soruyorum:

Ey muhalefet, adam gibi muhalefet yapacak mısın, yoksa ülkeyi yine imamlara mı teslim edeceksin? Çünkü tümünüz de 2002’den bu yana “Alan memnun satan memnun” örneği, olup bitenleri seyretmekten başka bir şey yapmadınız…

Ey CHP, Orhan Veli’nin deyişi ile ey “Sol elim, acemi elim. Zavallı elim!” Ne yazık ki hâlâ yanlışları sürdürüyorsun… “Evet” oyları karşısında zil takıp oynayan Avrupa’nın ayağına gidiyorsun. “Türkiye artık Kemalizm’i terk etmeli diyen, her dönemde, her zaman Sevr peşinde koşan bir AB’den medet umuyorsun. “Türkler Ermenilere soykırım yaptı diye yasalar çıkarıp, Türkiye’yi üçe beşe bölmek isteyenlerle uzlaşmaya girip, “Avrupalı” olduğunu kanıtlamaya çalışıyorsun. Yani hâlâ “Tanzimatçılık kafasına” devam ediyorsun…

Kemalizm’i Avrupa standartlarına uydurmakla hiçbir yere varamayız. Kemalizm altı okla, Mustafa Kemal Atatürk’le, İstiklal-i Tam’la, yani tam bağımsızlıkla vardır. Bunlar olmayınca CHP de olmaz, 1923 Cumhuriyet devrimi hiç olmaz. “Ben cemaatlere saygılıyım, insanlarımız manevi dünyalarında cemaatlere yakın olabilir.” Demekle “Recep Bey”in partisinden CHP’nin bir farkı kalmaz. Üstelik halk, aslı dururken taklidiyle niye yetinsin!

CHP’nin yapacağı ilk iş kendisini emperyalizmin neoliberal ideolojisinden ve söyleminden kurtarmasıdır. Neoliberal düşünceyle, dinci ödünlerle o asla bir yere varamaz. Bu türden girişimlerle Kemalizm de asla bağdaşmaz.

Neoliberal düşünce ABD emperyalizminin ideolojisidir. Bu akımından uzak duran, Atatürkçü düşünceye yakın olur. Yığınları kazanmak, iktidara oynamak istiyorsa eğer CHP, silkinip ayağa kalkmak, politikalarını anti-emperyalist bir temel üzerinde yeniden şekillendirmek; çürükleri ayıklayarak, devrimci, demokrat, Kemalist bir kadro oluşturup, mücadelesine devam etmek zorundadır.

Kemal Kılıçdaroğlu ile CHP’ye yönelen yığınların umutlarını umutsuzluğa dönüştürmeye, heba etmeye, Türkiye’yi bir imamlar cumhuriyeti yapmaya, kimsenin ne hakkı, hukuku ne de yetkisi vardır.


ALİ ERALP


Devletin ayrılmaz bütünlüğü filan...

Posted: 21 Sep 2010 01:15 PM PDT

Diyorsunuz ki:
“Nerden çıktı bu özerklik işi?”

*
Önce sorayım...
Kürt vatandaşlarımız yarın öbür gün ayrılır giderse, hangi bölgemiz olur bu?
Marmara mı?
*
Ya da şöyle sorayım...
Kendini Laz tabir eden vatandaşlarımız özerkliğe özenirse, hangi bölge gider?
Ege mi?
*
Şablon kafamızda hazırdır.
Lego gibi.
*
Önünüze harita koymadığım halde, şak diye bilir, tık diye ayırırsınız yukarıdaki sorularımın cevabını... Çünkü, ilkokuldan beri zihnimize kazınmıştır. Ezbere.
Türkiye yedi bölgedir.
*
Peki, niye yedi bölgedir?
Niye sekiz değildir mesela?
Ya da altı, dokuz?
*
Akdeniz’i ele alalım...
Akdeniz diye ayrı bi bölgemiz var ama, Akdeniz Valisi yok, o halde niye Akdeniz diye ayrı bi bölgemiz var? Akdeniz diye özel lakap takmasaydık, ne olacaktı yani, oralarımız var olmamış mı olacaktı?
*
İklim, bitki örtüsü, coğrafi konum filansa eğer... Denizli’ye Afyon mu daha çok benzer, Balıkesir mi? Neden Afyon Ege’dedir de, Balıkesir Marmara’dadır?
Denize kıyıysa mesele, Bilecik niye Marmara’da, kıyısı mı var? Ege sahilinde midir Uşak? Tokat ve Çorum neden Karadeniz’dedir? Onlar Karadeniz’e dahilse, Çankırı neden İç Anadolu’ya dahildir? Eskişehir ile Kütahya’nın farkı nedir ki, farklı bölgelerdedir?
*
Hiç sormayız kendimize...
Öyle dendiği için, öyle kabul ederiz.
*
Çünkü...
Mustafa Kemal öldükten sonra, 1941’de, Birinci Coğrafya Kongresi’ni topladılar. Saygın coğrafyacılarımız masaya oturmaya hazırlanıyordu ki, Almanya, Fransa, İngiltere ve ABD’den “biz bu işleri iyi biliriz, tecrübeliyiz, yardımcı olalım” teklifi geldi... E iyi niyetle yardımcı olmaya gayret eden bu ülkelere “hayır” denmedi tabii, “buyrun, yardımcı olun” dendi.
*
Profesörler gönderdiler.
Bi yardımcı oldular...
Türkiye yedi bölge!
*
Hesapta “üniter devlet”in haritası çizilecekti, el âlemin yardımını yardım zannettiler, kaş yapalım derken, göz çıkardılar, oturup, memleketi güzel güzel yediye
böldüler... Lego gibi.
*
Parçalar boyandı...
Yerlerine tak’ıldı.
Aynı’lıklar değil, ayrı’lıklar benimsetildi.
Sök’meye hazır hale getirildi.
*
Bilmiyorum, “nerden çıktı bu demokratik özerklik” meselesini yeterince açık anlatabildim mi!


Yılmaz Özdil

Hürriyet


AMA BU İŞTE BİR GARİPLİK YOK MU

Posted: 21 Sep 2010 01:08 PM PDT

1970'li yılların en önemli simgelerinden biri neydi:
Cumhuriyet logosu görünecek şekilde gazeteyi katlayıp ceketin cebine koymak.
Cumhuriyet siyasal bir kimlikti.
Aradan yıllar geçti. Cumhuriyet badireler atlattı.
İlhan Selçuk sayesinde zorlukları yenip bugünlere geldi.

Güzel.
Peki, ama Odatv.com okuyucuları medyada ne zaman bir yazarın işine son verilse sözbirliği etmişçesine hep aynı yorumu yazıyorlar:
"Sözcü'ye bekleriz; Artık Sözcü'de yazarsınız" vs.
İlk kovulan Emin Çölaşan'da da böyle oldu.
Son kovulan Bekir Coşkun'da da böyle oldu.
Kim kovulduysa hep aynı adres verildi:
Sözcü Gazetesi!
Niye kimse bu yazarlara Cumhuriyet Gazetesi'ni adres olarak göstermiyor?
Evet niye?
Bunun yanıtı tirajlarda da kendini gösteriyor:
Daha dün yayın hayatına atılan Sözcü bu kadar kısa sürede 250 bin satarken, bu kadar keskin siyasi kutuplaşma yaşayan Türkiye'de Cumhuriyet niye tiraj alamıyor? Niye hep 50 bin bareminde duruyor.
Odatv’nin Cumhuriyet'le ilgili her haberine kızan/sitem eden usta yazar Hikmet Çetinkaya'dan yanıt bekliyoruz.
1) Niye kimse Bekir Coşkun’a Cumhuriyet'i adres olarak göstermiyor?
2) Niye Cumhuriyet, Sözcü kadar tiraj alamıyor?
3) Bugün gerekli tirajı alamazsa, ne zaman almayı düşünüyor?
4) Referandumda yaklaşık 16 milyonun HAYIR dediği bir ülkede, 50 bin tiraj Cumhuriyet'e yeterli geliyor mu?
5) Cumhuriyet tehlikenin farkında mı?


Odatv


You are subscribed to email updates from Ajans Medya Takip
To stop receiving these emails, you may unsubscribe now.
Email delivery powered by Google
Google Inc., 20 West Kinzie, Chicago IL USA 60610

Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages