Tam 63 milyon 72 bin saniyedir beklenen ama gelmeyen adalet!

8 views
Skip to first unread message

kontraergenekon.tr.cx

unread,
Sep 25, 2010, 11:59:32 AM9/25/10
to

...:::Ajans Medya Takip:::... Günün Manşetleri

Link to Ajans Medya Takip

Tam 63 milyon 72 bin saniyedir beklenen ama gelmeyen adalet!

Posted: 24 Sep 2010 02:14 PM PDT

Sizden bir ricam var: Bu cümleyi bitirince sadece beş dakika boyunca saniyeleri sayar mısınız?
Evet... Başka hiçbir şeyle ilgilenmeyin ve saatinizin üzerinden saniyelerin akışını izleyin...
Haydi şimdi...
Mızıkçılık yok; yazıyı okumayı kesin ve beş dakikada kaç saniye olduğunu tek tek sayın...

***

Bitti mi?
Kaçıranlara, eksik ya da fazla sayanlara ben yardımcı olayım:
Beş dakikada sadece üç yüz saniye var!
Hani size çok uzun gelen, say say bitmeyen süre alt tarafı üç yüz saniyelik bir şey...
Peki; altmış üç milyon yetmiş iki bin saniyeyi sayabilir misiniz?
Tek tek... Bıkmadan, usanmadan, yılmadan, pes etmeden!
Tam iki yıl... Ya da yirmi dört ay... Veya yedi yüz otuz gün...
Daha ayrıntısına inelim: On yedi bin beş yüz yirmi saat...
Bir milyon elli bir bin iki yüz dakika sürer; altmış üç milyon yetmiş iki bin saniyeyi saymak!
Normal, sağlıklı bir insan asla bu kadar süre “saniye” saymaz!
Fakat bir adam var ki ülkemizde... Hem normal, hem sağlıklı, hem de gayet aklı başında olmasına rağmen, tam iki yıldır saniye sayıyor!
Siz iki yılda en az yirmi dört kez berbere gittiniz, en az iki bin yüz doksan öğün yemek yediniz...
Yakınlarınızı kaybettiniz...
Yüzlerce kez seviştiniz, öpüştünüz, koklaştınız, kavga ettiniz sevdiğinizle...
Milyonlarca kez güldünüz, üzüldünüz, kızdınız... Onlarca kez ağladınız.
Bebekleriniz oldu, diş çıkarmaya, yürümeye ve hatta koşmaya başladılar...
Belki birkaç kez iş değiştirdiniz, terfi ettiniz, ikramiye aldınız...
Yeni bir okula girdiniz veya mezun oldunuz, defalarca tatile çıktınız...
Yağan yağmuru, serpiştiren karı, yakan güneşi, bunaltan nemi hissettiniz...
Yüzlerce kez trafikte kaldınız, arkadaşlarınızla onlarca kez kafaları çektiniz...
Dindarsanız; tam yüz dört cuma, üç bin altı yüz elli de vakit namazını eda ettiniz...
Kaza yaptınız, yaptığınız kazayı bile unuttunuz!
Ve hatta iki yıl önce ayrıldığınız sevgilinizin yüzü dahi silindi belleğinizden...
Bu iki yılda en az beş milyon metre yürüdünüz; bakkala, tuvalete, işe, eve giderken...

***

O adam bunların hiçbirini yapamadı... Sadece saniyeleri saydı...
Çünkü o adam; bugün itibarıyla tam iki yıldır tutuklu!
Silivri’de bir cezaevindeki küçük bir koğuşta, tam iki yıldır saniye sayıyor o adam...
Adı, Tuncay Özkan...
Suçu; muhalif olmak!
Sakın iddianamedeki suçlamaları saymayın bana; küfrederim!
Çünkü hukukun ve İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin temel kuralıdır, herkes; hakkında mahkeme tarafından karar verileceği ana kadar masumdur!
Ve bu masum adam; tam iki yıldır sadece hakkında karar verilmesini bekliyor!
Ve hiçbir hukuk devletinde, hiçbir “sanık”, altmış üç milyon yetmiş iki bin saniye boyunca özgürlüğünden mahrum bırakılamaz...
Ya mahkûm edilir ya da salıverilir!
Tuncay ise Mustafa Balbay ve diğerleriyle birlikte sadece bekliyor...
Saniye saniye sayıyor hayatı...

***

Bu ayıp bize yeter!

******

ÖZÜR!
İki gün önceki yazımda, “damarlarında kan değil, zeytinyağı dolaşan adamlar”dan söz etmiştim...
Amacım; her devirde “dönmesini becerip, zeytinyağı gibi üste çıkan dönekleri” anlatmaktı...
Bunu yapmak isterken başta Edremit, Ayvalık, Gemlik ve Burhaniye olmak üzere “zeytin” cennetlerimizde yaşayan üretici dostlarımızı incitmişim...
Sevgili Egeliler, yazıya hak vermekle birlikte, zeytinyağına haksızlık ettiğimi anlatan yazılar gönderdiler. Hem de yüzlerce...
Benim zeytinyağına benzettiğim yalakalara onların koyduğu isim ise, “gres yağı!”
Haksızlık ettiğim için zeytinden ve gerçek zeytinyağından...
Özür dilerim.

*****

GÜNÜN SORUSU
Tophane’de saldırıya uğrayan galerilerden birinin sahibi, son referandumda “yetmez ama evet”i savunduğunu açıklamış...
Şimdi yetti mi acaba?

*****

Adliyelerde seçim kampanyası
Dün bir savcı arkadaşım aradı. Sadece, “Nasılsın” diyebildim.
“Çok mutluyum” diye yanıtladı sorumu ve başladı anlatmaya:
“Günlerdir telefonum susmuyor. Anayasa değişikliğinden sonra Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu için yapılacak seçimlerde aday olmayı düşünen meslektaşlarım tarafından keşfedildim... Düne kadar selam bile vermeyenler, ezile ezile arayıp oy istiyor. Telefonum bir dakika boş kalmıyor. Şimdilik yok ama yakında eline çiçeğini, şekerini alan adliyeye de gelmeye başlar. Benden oy isteyenlere, ‘Bir kamyon kömür gönder’ diyorum... İşin şakası bir yana; bu seçimler toplumdaki kamplaşmayı adliyeye taşıdı. Ve ne ilginçtir ki bizi arayıp aday olduklarını söyleyen meslektaşlar arasında açıkça siyasi partilerin sloganlarını kullananlar bile var. Yargının bu duruma düşmesini içime sindiremiyorum ve istifa etmeyi düşünüyorum.”

***

Durun bakalım daha neler göreceğiz?


Mustafa Mutlu

Vatan


AKP, PKK ile müzakere ederken iyi ki Bahçeli var!

Posted: 24 Sep 2010 02:03 PM PDT

Bu sütunun diğer pek çok gazete köşelerinden önemli bir farkı var!
Bu sütunda ne yandaşlık ne de taraftarlık var!
Hiçbir isme ve siyasi heyete angajman yoktur!
Peşin hükümle siyaha beyaz, beyaza kara denmez!
İzleyenler tanıktır burada gerektiğinde muhalefetin liderleri de kıyasıya eleştirilmiştir!
Bu köşede dokunulamaz olan sadece Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmezliğidir!
Buradan hareketle bugün bir hakkı teslim edeceğiz!
AKP ile PKK’nın alenen müzakere masasında olduğu şu günlerde iyi ki Devlet Bahçeli var ve MHP’nin başında diyorum!
O Bahçeli ki burada zaman zaman eleştirilmiştir!
Ama hakkını teslim edelim, Bahçeli bugün bölünmezlik bağlamında umut ve bel bağlayabileceğimiz yegane isim ve hatta tek teminattır!
Tek teminat diyorum zira devleti yöneten AKP’nin yaptıkları ortada!
Baykal sonrasındaki CHP’nin bu konudaki rotası da şaşmış durumda!
Kılıçdaroğlu’nun CHP’si PKK bağlamında güven vermiyor!
Yılgınlığa düşürülen TSK’nın itiraz etmesi de mümkün değil gibi!
Geriye kalıyor bir MHP ve Bahçeli ki onlar dimdik ayakta!
PKK ile müzakere meselesinden hareketle MHP ve Bahçeli hakkında son iki aydır başlatılan malum taarruzları son gelişmelerle daha iyi kavrıyoruz!
MHP’nin BBP’lileştirme planında hedeflenen, belli ki PKK ile yapılacak olan müzakerelere karşı direnci kırmak idi!
Amaç belli ki MHP’nin başında da o yapıya uygun bir Kılıçdaroğlu’nun bulunmasıydı!
Açıklıkla söyleyelim, proje ve hedef bu olunca bizim Bahçeli’yi sahiplenmemiz de artık görev olmanın ötesinde farz-ı ayın misali olmuştur!
Öyle, çünkü söz konusu olan, ülkenin bölünmesine siyasi kişilik olarak Devlet Bahçeli’nin tek başına dikilmesi hadisesidir!
Bazıları hâlâ farkında değil, Ankara’da başlatılan AKP-PKK pardon BDP görüşmeleri mini bir Sevr müzakeresidir!
Her şey açık ve net, düğmeye basılmış ve Paxamericana’nın gözetiminde Öcalan’la pazarlık
yapılıyor!
MİT Müsteşarı Washington’da CIA ile ayrıntıları konuşurken, AKP’li bakanlar da bölücü başının kaptanlığında yol haritası hazırlıyor!
Yok yok, bu arayış bazılarının sunduğu gibi akan kanın durdurulması falan değil, PKK taleplerinin ne kadarının kabul edileceğinin pazarlığıdır!
İşte ehlileştirilememiş Devlet Bahçeli ve ele geçirilememiş MHP’nin varlığı Türkiye için bu bakımdan çok önem taşıyor!
Dedik ya onların varlığı ve dik duruşu ülke için artık tek teminattır!
Söz konusu olan ülkenin bölünmezliği ise muhalefet üslubu gibi konular teferruat olarak kalır!

ARAYIŞ...
Ufuk Söylemez’in Numan Kurtulmuş mektubu!
Dün yazdığım “Numan Kurtulmuş’u DP’ye Genel Başkan yaparlar mı” başlıklı yazıma tahminlerimin ötesinde tepki geldi. Merkez sağın profesyonel politikacıları “Olur mu öyle şey” derken, “AKP mutlaka gitmeli” noktasında olanlar ise, “Başka yol yok” dediler... Dünkü yazımda da belirttiğim gibi benimki bir fanteziydi ve amacım merkez sağda arayışı körüklemekti. Biz Numan Bey’in ismi bağlamında değil ama genelde aynı noktadayız ve yeni bir liderin olmazsa olmazlığını savunuyoruz. Dünkü yazımla alakalı olarak DP Genel Başkan Yardımcısı Ufuk Söylemez uzun sayılabilecek bir mektup gönderdi. Yerim olmadığı için bu mektuptaki mesajların özetini sunuyorum:
1) AKP ile mücadele, Millî Görüş’ün merkezinde olan ve referandumda evet oyu veren Numan Kurtulmuş’la olamaz.
2) Kurtulmuş, AKP’nin bir diğer versiyonudur.
3) Merkez sağ gerektiğinde liderini kendi içinden yani muhafazakar demokrat merkezden çıkarır.
4) Demokrat Parti’nin CHP ile yakınlaşması, Türkiye’nin Milli ve Üniterlik karakterini koruması adınadır. Ondan öte bir yakınlaşma ve benzeşme yoktur ve olamaz!

BASKIN
Tayyip Bey yüzde 45’i böyle alacak!

Tayyip Erdoğan’ın dün il başkanlarına irat ettiği nutuk baskın bir erken seçimin işaretlerini veriyor gibiydi. Önümüzdeki Aralık ayı ağırlıklı değil ama bahar başında seçimin olması yüksek ihtimaldir zira muhalefet toparlanmadan Erdoğan parsayı toplamak isteyecektir... Açıklıkla söyleyelim gidilecek bir erken seçim, AKP’yi yine tek başına iktidar yapabilir zira medya artık topyekun hazır ola geçmiş, vali, kaymakam ve polis dahil neredeyse devlette çalışan herkes partili haline getirilmiştir. Buna Kürtçülerle yapılan anlaşmayı ilave ederseniz AKP’nin şansını daha iyi kavrarsınız.. Tayyip Erdoğan yeni bir Anayasa vaadi ile meydanlara çıkar ve tamamen güdümünde olan medya ile yapay bir büyü ortamını hazırlarsa, bizim millet bunu pekala yer yani oyunu yine paşa paşa AKP’ye verir!.. Bunun olmaması için muhalefet derhal teyakkuza geçmelidir!

YAZIK...
Avcı’nın sevgilisi ve Özal tezgahı!

Beklenen oldu, yandaş medya Hanefi Avcı’ya hemen bir sevgili buldu... Ama yok, bu süreçten sonra suçüstü fotoğraflarını bile yayınlasalar inandırıcı olamazlar. Ancak bu olay da gösteriyor ki, malum gruba dokunan hedefe oturtuluyor!... İkinci konu Özal olayıdır. Turgut Bey’in ölümü üzerinden 17 sene geçti ama dedikodular bitmiyor. Daha da önemlisi, İstanbul Beşiktaş’taki özel yetkili mahkeme savcısının hemen harekete geçmesi olayıdır. Merak ettim savcılık hangi delillerle soruşturma başlattı. Bakın Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek bile yapılanlara feveran ediyor ve dedikodu diyor ama ilginçtir aile fertleri onun mezarı üzerinde gündemde kalmaya devam ediyor. Ayıp mı desek yazık mı!


Sabahattin Önkibar

Yeniçağ


Erdoğan'ın yeni uyutma taktikleri

Posted: 24 Sep 2010 01:56 PM PDT

Tayyip Erdoğan, daha önce Ergun Özbudun ve ekibine hazırlattıkları, Amerika’da görücüye çıkardıkları, Başlangıç ilkelerini değiştiren, ilk üç maddeyi de işlevsiz hale getiren Anayasa taslağını hiç hatırlatmadan, yaptıkları kısmi değişiklikleri savundu.
Erdoğan bu arada güzel laflar da etti tabii;  “12 Eylül’de kazanan sadece evet diyenler değil, onlarla birlikte hayır diyenler olmuştur. Ben, sizlere ’evet diyenler gaflet, dalalet, hıyanet içindedir’demiyorum. Bu zihniyeti telin ediyorum, lanetliyorum” dedi. 
Erdoğan, “Evet diyenler ne kadar demokrasi özlemi içinde ise ben inanıyorum ki Hayır diyenler o kadar demokrasi özlemi içindedir. Yüzde 58 Türkiye sevdası ile Türkiye aşkı ile ‘Evet’ derken, yüzde 42 de Türkiye aşkı ile sevdası ile ‘Hayır’ demiştir” diye bir cümle de kullandı.
Hani hayırcılar darbeciydi!
* * *
Erdoğan, “Halk oylaması sürecinde muhalefet partilerinin toplumu kutuplaştırmak ve bu sayede ‘Hayır’ oylarını artırmak için yoğun gayret içinde olduklarını müşahede ettik. Son derece hassas konuların, terörün, şehitlerimizin, demokratik açılım sürecinin, laikliğin, yaşam tarzlarına müdahalenin bir istismar aracına dönüştürüleceğine, bu yolla milletin aldatılmak istendiğine, halk oylaması sürecinde bir kez daha şahit olduk” diyebiliyor.
İnsaf!
“Yargı artık dedelerden talimat almayacak” diyerek Alevi-Sünni ikiliği çıkaran, Karadeniz köylerinde “Alevi hakimler gidecek, Müslüman hakimler gelecek” propagandası yaptıran kimdi?
Bundan daha çirkin daha tehlikeli istismar olur mu? 
* * *
Erdoğan, “Bizden, birileri akıldanelik yapmak suretiyle terör örgütüyle görüşme talebinde bulunurlarsa kusura bakmasınlar, bizim terör örgütü ile görüşme gibi bir fantezimiz yok” ifadesini de kullandı. İyi de bir haftadır İmralı’da Abdullah Öcalan ile görüşenler ne görüşüyor? Bir haftadır ABD’de CIA ile görüşenler ne görüşüyor? Soros’un Yugoslavya’yı dağıtan ekibinin Diyarbakır’da ne işi vardı? Bu adamlarla Dolmabahçe’de ne görüştünüz?
ABD’ye hizmet verdiği bilinen Vamık Volkan ile neyi görüşüyorsunuz? 
Erdoğan’ın bu cümleler arasında tek olumlu tavrı, ikinci bir resmi eğitim dilinin olmayacağını söylemesiydi? Ancak günümüzde toplumlar televizyonlarla eğitiliyor ve bu da TRT 6 eliyle, yani devlet eliyle yapılıyor!
Erdoğan, “24 saat farklı dilde yayın yapan kanallar var. Ne oldu, bölündük mü? Ana dilde istediğiniz kurslarınızı açabilirsiniz. Ama bizden resmi olarak ana dilde eğitim beklerseniz, bunu bizden beklemeyin” dedi.
Bu ifadeler, bu ülke halkının zekâsına ve sosyoloji bilimine hakarettir!
Farklı dillerde yayın yapıldı diye ülke pat diye bölünmez. Ama 50 yıl içinde farklı dillerde veya lehçelerde konuşan Güneydoğu halkını TRT 6 Kürtçesinde tek bir millet haline getirmiş olursunuz.
Erdoğan, bunları öngöremeyecek kadar bilgisiz birisi midir?
* * *
Fakat, yapılan hazırlıklar bakın nasıl karşılanıyor: MHP Grup Başkanvekili Mehmet Şandır, “PKK’nın taleplerini karşılamak için değiştirmeyi düşündükleri anayasa çalışmalarına MHP asla destek vermeyecektir” dedi.
Şandır, hükümetin BDP ile görüşmesini de “Anlaşılıyor ki AKP hükümetiyle bölücü terör örgütü arasında müzakere başlamıştır” diye yorumladı.
Gerçekten bu parti PKK’nın siyasi kanadı değil midir? Bunu herkes bilmiyor mu? O halde Başbakan “Biz terör örgütü ile görüşmeyiz” derken kimi kandırmaya çalışıyor?


Arslan Bulut

Yeniçağ


Bienal

Posted: 24 Sep 2010 01:42 PM PDT

Muhitin adı Boğazkesen...
Hâlâ bizi dövdüler diye ağlıyorlar.

Gırtlağı almadıklarına şükredin!
*
Birincisi...
“Sivas’taki 35 aydın gibi katledilecektik” demek, tarihimizin en önemli trajedilerinden olan Madımak’ı basite indirgemektir. Dandik hadiseyle kendisini Madımak mertebesine çıkarmaya çalışırken “35 aydın” demek, orada diri diri yakılan, ama “aydın sayılmadığı için” toplam rakamın dışında tutulan 12 yaşındaki Koray’la 14 yaşındaki ablası Menekşe’nin ruhuna hakarettir.
*
İkincisi...
Yılbaşı, hıdrellez filan gibi özel günlerin haricinde, sokakta içki içen, içki içene bile rahatsızlık verir. Adabına aykırıdır. Sanatla, sanatçıyla alakası yoktur. Tornacı bile olsa, hır çıkar. Şuurunu yitirmediysen, Zürih’te değil, İstanbul’da yaşadığının bilincindeysen eğer tabii.
*
Üçüncüsü...
Ahali küfretmiş. Ayıptır. Ama, realitedir. Mesela, Danimarka’da “Türk gibi küfürbaz” deyimi var. Üstelik, kıdemli sanatçıların birbirine yavşak dediği bi ülkede, sanatçıya yavşak denilmesinin neresi küfürdür?
*
Dördüncüsü...
İçki hikayedir, saldırganları tahlile gönder, adım gibi eminim, bazılarının kanında alkol çıkar. Laik-antilaik değildir mesele çünkü, ekonomiktir. Sanat galerileri oraya gelmeden önce, esnafın kirası altı yüz liraydı, şimdi istiyorlar, iki bin lira... Ev kirası dört yüz liraydı, istiyorlar bin lira, beğenmiyorsan çık diyorlar... E adam gidip mal sahibine dalamayacağına göre, malı değerlendiren adama dalıyor... Ki, bi umut, belki mal eski fiyatına döner.
*
Beşincisi...
Bence en önemlisi.
*
İzmir’de en güzel nargileyi Basmane’de fokurdatırsın, İstanbul’da Tophane’de, ne gevşek, ne sıkı, tam kıvamında; gençlik yıllarımın arkeolojik kazılarını yaparım, Firuzağa sokaklarında... Bi bakarım, Arap Nasri döner sanki köşeyi, kahvede Yarımdünya İsmail tespih sallıyor, bi bakarım, Kürt Abbas, Bahriyeli Rafet, Tahtaburun Sezai gelir karşıdan, Zımzım Mustafa, Rum Dayiyani, Kako Memet, Köfte Mustafa... İstanbul bitirimlerinin muhitiydi Tophane, büyük usta Şener Şen’in perdeye yansıttığı son kabadayıların yatağı... Polisleri de bi acayipti o zamanların, Tulumbacı Mustafa, Topal Abdurrahman, Çamur Ahmet, Madalyalı İhsan, Mangal Yürek Kemal, değerli ağabeyim Uğur Dündar’ın rahmetli babası Sarı Osman.
*
Savcıya bak...
Marlon Kemal!
*
Karakola çağırıldığında, en temiz takım elbisesini giyip giderdi kabadayı, “bul getir o hergeleleri” dendiğinde, kulağından tutup getirirlerdi, huzur bozan yeniyetmeleri, zıpçıktıları.
*
Kalmadı o adamlar.
Kalanları da içeri tıktılar.
Raconu bozuldu İstanbul’un...
Kendini polis zanneden cemaatçilerle, meydanı boş bulan magandalara kaldı ortalık.
*
O yüzden, beş dakkada tatlıya bağlanabilecek mesele, köpürdü, memleket meselesi haline geldi.
*
Netice itibariyle...
Enteller şarap içti.
Zontalar girişti.
*
Bienal’dir bu.
Yakışır Kültür Başkenti’ne.


Yılmaz Özdil

Hürriyet


Medyada yaşananlar daha meltem esintisi

Posted: 24 Sep 2010 12:52 PM PDT

Bülent Tanla'ya göre seçimlere giderken Erdoğan'a medya desteği tarihimizde görülmemiş bir seviyeye ulaşacak. Buna içerik ve sahiplik de dahil.

CHP’nin eski Genel Başkan Yardımcılarından Araştırmacı Bülent Tanla, AKP’nin referandumdan beklediğinden de fazlasını

aldığı düşüncesinde. Ve yine Tanla’ya göre AKP, seçim sürecinde yoğun bir medya kampanyası yürütecek.
Tanla “AKP’nin genel seçimde stratejisini tek başına Anayasa yapabilecek bir çoğunluk üzerine kuracak. Bunun için de bu referandumda gördüğümüzün çok üzerinde bir medya kampanyası yapılacak” dedi.
Bülent Tanla’ya göre CHP’nin iktidar şansı az olsa bile oyun değişebilir ve Kürt siyasetinin baş aktörü Abdullah Öcalan’ın adı da önümüzdeki dönemde daha fazla gündemde olacak.
Tanla şöyle dedi:
· AKP bugünkünden daha yoğun bir kampanya yapacak.
· Medya desteği tarihimizde görülmemiş bir seviyeye ulaşacak. Buna içerik ve sahiplik de dahil. Bugün yaşadıklarımız yaşayacaklarımızın yanında meltem esintisi gibi kalabilir.
· Sadece reklam ve medya değil, bankalar, finans kuruluşları da bu destek konvoyuna katılacak.
· AKP merkez partisi olmak için bazı partileri parçalayacak ya da yolu üzerindeki bazı küçük partileri yutmaya çalışacak.
Bülent Tanla, kendisinin de üyesi olduğu CHP’nin buna karşı yapabileceği tek gerçekçi şeyin “Güvenilir bir kadro kurmak” olacağının altını çiziyor. Ünlü araştırmacı uyarıyor:
· Zıtlıkların birarada yaşayabilmesi gerekli. Tophane olayları herkes için ders niteliğinde.
· İktidarın bundan sonraki yürüyüşü çok daha zorlu olacak. CHP “bunu değiştiremem” diyerek strateji geliştirmeden kenarda oturmamalı.
· CHP’den beklentiler çok yükseldi ve tüm beklentiler CHP’de toplandı. CHP ülkenin kronik sorunlarına karşı “olumlu söylemli” bir çözüm yolu üretmeli. Yeni bir “Niş” bulmalı.
Kurultay değil seçim kazanmayı öğrenmeli
Tanla, anamuhalefet partisinin kadrolarının artık “Kurultay kazanmayı” bir tarafa bırakması ve “seçim kazanmaya” odaklanması gerekli. Kadın kollarının sokaklarda olmadığı, bilfiil ve hergün çalışan kadın kolları olmazsa CHP’nin sağlıklı siyaset yapması mümkün değil diyen Tanla, “Yıllar önce Amerikalılar bile bir araştırma için geldiklerinde sadece kadınlarla, köylerde görev yapan ebelerle görüştüler. Çünkü onların erişiminin ne kadar kapsamlı olduğunun farkındaydılar” dedi.
Tanla’nın sözlerinden çıkan birkaç sonuç var:
· Önümüzdeki dönemde medyanın da muhalefetin de sesinin duyulması zorlaşabilir.
· CHP “bütün fabrika ayarlarını” sıfırlamazsa bu “Kuresel oyunu” bozamaz.
Medyanın yönlendirmesi tek taraflı olacağına göre Araştırma ve Anketler çok daha önem kazanacak. Muhalefet partileri buna göre pozisyon almalı.


(Ahu Özyurt/ Gazeteport)

tcsevdasi2.jpg

You are subscribed to email updates from Ajans Medya Takip
To stop receiving these emails, you may unsubscribe now.
Email delivery powered by Google
Google Inc., 20 West Kinzie, Chicago IL USA 60610

Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages