necmi
unread,Oct 13, 2012, 6:34:20 AM10/13/12Sign in to reply to author
Sign in to forward
You do not have permission to delete messages in this group
Either email addresses are anonymous for this group or you need the view member email addresses permission to view the original message
to imge-söz
Aragon'un başkaldırısı demeye tercih etmedim başlıkta. Aragon'un
yaşamı olsun yapıtı olsun, şöyle bir bakıldığında, başkladırıyı
fazlasıyla yoğun içerdiği görülecektir. Aragon'un başkaldırısı,
yaşamının ilerleyen döneminde daha da yoğunlaşıyor. Aslına bakılırsa
başkaldırının fenomenolojisine dair bir soru da olabilir bu. Daha önce
çeşitli yerlerde yazmış olduğum için, değinmekle yetineceğim. Ancak
gerek Aragon'un teker teker ürünlerinden Aragon'un yapıtı diye
bahsettiren ilerleme çizgisi, gerekse, Aragon'un başkladırısını,
başkaldırının Aragon serüveni şeklinde okumamıza yol açan süreklilik
görmezlikten gelincek gibi değil. Gelinmeyecekse, başka bir ülkenin ve
başka bir halkın bir şairi için yazılmış kalmamalı bu yazı. Edebiyatı,
özellikle de bugünün edebiyatını, ideolojik paradigmalar bağlamında
tartışmalara taşımalı.
Başka bir soru: Aragon üzerine söylenecek bir şey kaldı
mı? Cevabını yazının sonuna bırakıyorum... Yine de birkaç olası
başlıktan bahsedelim.
Aragon'un yaşamını özetlemenin yeri burası olabilir. Aragon'un
kişiliğini öven ve özendiren bir yazı kuşkusuz çok yararlı olacaktır.
Aragon böyle bir konunun tüm klişeliğini fırlatıp atacak kadar örnek
bir kişiliğe sahip. Taa gençliğinde girdiği Komünist Partisi'nde
yıllar boyu sürdürdüğü onurlu mücadelesi değil yalnızca söz konusu
olan. Bunun önemini yazı boyunca tekrarlamak durumunda olsam da, bir
sanatçı olarak bitmeyen arayışınından da sözedilebilir. Sanat
aramaktır demiyorum, ama aramayan sanatçı olamaz. En azından,
Aragon'ın sanatı, arayışından çok beslenmiş denebilir. Tersi de doğru.
Aragon'un arayışı sanatından çok beslenmiştir. Bu kez hemen
cevaplanmak üzere başka bir soru soruyorum: Tarihsel planda sanatın
arayışı, diğer bir deyişle Arayış'ın kendisi, Aragon'un sanatından
beslenmiş denebilir mi? Cevap, beklenceği üzere evet. Ama cevabın evet
olmasının nedeni, bu kez mükemmel örnek oluştururuyor olması değil.
Karikatürize ederek söylüyorum: Bize ne Bir çok yolu denemiş, ve şirin
gelişiminde önemli yenilikleri üretmiş, burası doğru. Böylece bize,
bir çok yolun nereye varacağını, ne kadar anlamlı veya işlevli
olduğunu gösterdi Aragon. Daha doğrusu, arayışında başarısız demek
kesinlikle yanlış olsa, tarhisel olarak mutlak bir sonuç alamadığını
eklemem gerekiyor. Böylesi de belki daha iyi. Hatta böylesi belki daha
başarılı. Ve dadacıların sözlüğünde, böylesi daha 'yüce'.
Son sorduğum soruyu tersine çevirelim, böylesinin daha başarılı
olduğu çıkıyor: Sanatın kendisi, Aragon'un arayışından çok şey
almıştır, almaya devam edecektir.
"Şaşırtmaca başvuracağımız en yeni çarredir. Yeni ruh, ancak
şaşırtmaca sayesinde, şaşırtmacaya verdiği önem sayesinde, ondan önce
gelen bütün sanat ve edebiyat akımlaından ayrılır." Kuşkusuz burada
sözü edilen avandgarde'ın ruhudur. Şiirsel serüvenin ilk dönemleri
Dada'nın ortaya çıkışıyla kesişiyor Aragon'un. Gerçeküstücü şiiri
kurmaya girişmeden önce, Dada'yı sırtlayanlardan bir oluyor. Bilindiği
üzere Dada'nın bir sözlük anlamı yok. Özellikle de anlamsız olduğu
için seçiliyor zaten. Dada üzerine birkaç şey söylenecekse, nihilizmin
en uç ifadelerinden biri olduğunu en başa yazmak gerekiyor.
Romantizmden, "çöpe eşdeğer, o nemli rehavet şiiri' diyen dadacılar
için, hemen her türlü kuralı hiçe saymak ve dalga geçiyor olmak
gerçekten önemli. "Örneğin Maz Ernst'in Sans-Pareil'deki sergisinin
açılış kokteylinde, mahzendeki açık bir deliktenziyaretçilere ulaşan
çığlık ve inlemeleri çıkaran O'dur .[Aragon] Kıravatsız ve beyaz
eldivenli Dadalar sürekli geçip duruyorlardı. A. Breton kibrit
çöplerini çiğniyor, Georges Ribemont-Dessaignes dakika başı
bağırıyordu: 'Bir kafatasının üzerine yağmur yağıyor.' Aragon
miyavlıyor, Philippe Soupault, Tzara'yla saklambaç oynuyor, Benjamin
Peret ile Chachourne durmadan el sıkışıyorlardı.' Dadacılar üzerine
verilebilecek örnekler çoğaltılarabilir. Ancak bunları, her ne kadar
Dadacıların hoşuna gidecek olsa da, bir delilik olarak görmemek
gerekiyor. Bu tür hareketlerine, Fransız sosyetesiyle alay eden,
yerleşik kalıpları ve dogmaları yıkmayı kafasına koymuş bir sanatsal
akımın eylemleri olarak bakmak gerekiyor. Öte yandan, skandallar
peşinde koşan Dadacıların, neredeyse grup halinde Gerçeküsütüclüğe
geçmeleri, Dada'nın ömrünün kısa olmasına yol açıyor. Aslına bakılırsa
Dada'nın kısa ömürlü olması, mutlka nihilizm arayışının tutarlı bir
şeklide hareketin kendisini de yok etmesi olarak yorumlanabilir. Dada,
kendisini yok edene kadar, bu süreci saymazsak, şiirin önünü açmaktan
çok şiirin ölümünü ilan etme derdindeydi. Geleneksel sanat ve güzellik
anlayışlarını reddetmenin vardığı bu uç nokta, yarattıkları skandallar
kadar, şiirlerinde de bulunuyor:
İNTİHAR
A b c d e f
g h i j k l
m n o p q r s t u v w
x y z
Alfabeyi dizeler şeklinde okunması için birkaç kere bölüp altına kendi
imzasını atıyor Aragon. Okuyana, şiirin yokluğunu sunuyor bu şiir.
Bunlara rağmen, alfabenin altına imza atmak, ressam Picabia'nın
ifadesiyle, 'İntihar' değil, Yeniden Doğuş' başlığıyla çok daha anlam
kazanırdı. Dilin olanaklarını olduğu kadar, daha genel ontolojik bir
sorgulamayı da içeren bu şiir Aragon'un deyişiyle bir tür meydan
okumadır da aynı zamanda. Dada üzerine bu söylenenlere bir ek yapmak
gerekiyor. Tüm Dadacılar veya tüm modernist sanatçılar için
konuşmuyorum, ama Aragon'un siyasal çizgisine bakacak olursak, örneğin
Bolşeviklere yönelik bir sempati veya o dönemler Fransa'nın sömürgesi
olan Fas'ta başlamış kurtuluş savaşına verdiği koşulsuz destek çıkar
karşımıza. Bu da Aragon açısından, ne Dada'nın ne de kısaca
değineceğimiz Gerçeküsütücü döneminin başkaldırısının anlamsız
olmadığını gösteririr.
Gerçeküstücü dönemine gelirsek Aragon'un, bir tarihsel döküm
yapmayacağımıza göre, birazcık daha yapıcı bir sanatsal konumlanış
içerisinde bulunduğunu söyleyebiliriz. Gerçeküstüctücü sanat, modern
sanatsal akımlarla ortak bir paydayı paylaşıyor doğal olarak. Aragon,
kendi söylediğine göre Dickens'dan, özellikle de onun Dombey ve oğlu
kitabından çok etkileniyor. Dada zamanında en fazla skandal yaratan
şiirlerinde bu kitabın etkisinden kendisi de bahseder. "Hasta bir
çocuk olan Dombay hava alsın diye plaja götürülür ve orada denizin
karşısında kendi kendine konuşarak, anlamlarını yitirene kadar
sözcükleri tekrarlar durur." Burada önemli olna, kısa ifade edersek,
Gerçeküstücülüğün ve genel olarak modern sanatın gerçekliği
parçalanmış, bir birlerinden kopuk fragmanlar olarak kavraması ve
böyle yansıtmasıdır. Olumsuz anlamda değil ama yine de şizofrenik bir
bakış açısıdır bu. Bireyi ve daha genel bir kavramla özneyi vurgulanın
ötesinde, abartan bir anlayıştır. Gerçeküstücü sanat, biraz metafiziğe
bulanmış, yine de nihilizmi baş köşeye koyan, pastişe, ama daha çok
otomatizme, bilinçaltının gizemine ve türlü abartmalara dayalı, zengin
bir imgesel dünyayı kapsıyor. Birkaç cümleyle tam oalrak tanımlama
olanağımız yoksa da, gerçeküstücü metinerlin çok anlamlı esnek
yapısını bu tabloya eklemem gerekiyor. "Bir ırmak gökyüzünden doğru
inerek yolu üzerindeki kuş açmış ağaçlara takılıyordu; köşkler ve
tapınaklar, hiç görülmemiş yapılar, madeni inşaat iskeleleri, tuğla
kuleler, kartondan saraylar, ağır ve kıvrımlı sutaşı misali, süt
gölleri, iç denizler zafer yoları boyunca uzanıyordu.1 Yaprakları
bulutların arasında yiten ormanlar imkansız kentlerin kıyısına
sokuluyordu." 'Telemakhos'un Serüvenleri'nde, Aragon, Fenelon'un 'doğa
güzlelliklerini' tasvir ettiği bir metninin pastişini yapıyor.
Gerçeküstü dönemeine doğru oldukça önemli olan bu metin, modern
sanatın genel birkaç özelliğine dair fikir verebiliyor.
Aragon için belki de bu dönemlerinden daha önemlisi, diğer
Gerçeküstücü arkadaşlarıyla birlikte, 1927'de üye olacağı Fransız
Komünist Partisi ile başlayan bir süreç. Kuşkusuz Aragon'un şiirsel
serüveni, özyaşam öyküsüne dair bir çok ayrıntıyla iç içe, özellikle
de Elsa ile. Ancak yazının kapsamı bu düzleme girmeme izin vermiyor.
Şairin yaşamı ve yapıtı arasındaki ilişkilieri ele almayı başka bir
çalışmaya bırakıyorum. 1927'ye dönersek, Aragon o günden sonra
Gerçeküstücülük ile komünistliği, daha doğrusu kendi yorumunda bir
komünistin üretmesi gereken sanat anlayışını sentezlemeye çalışsa da
bunda pek başarılı olmıyor. Bu soruna yazının sonunda, Aragon üzerine
söylenecek, belki de bu yazıda söylenemeyecek, 'son şey' olarak
döneceğim. Bu sürecin sonunda Gerçeküstücülerden kopuyor. Parti'nin
aktif bir militanı olarak yaşıyor... İşçilerin içinde, bildiriler
dağıtarak, siyaset üreterek... Şiiri de, keskin bir dönüş yapıyor.
Artık, bir bölümü Vichy hükümetinin ve daha sonra Nazi'lerin sansürden
gizlenmek için bile olsa, geleneksel konuları ciddi bir biçimde ve
halkçı bir anlayışla işlemeye başlıyor. Klasik biçimleri kullanıyor
yoğun olarak. En önemlisi de şiirine, bireysel bir başlkaldırının
skandal biçimi olmanın ötesinde, bir misyon biçiyor. Toplumsal
düzlemde karşılığını arayan, geniş kitlelere ulaşmayı amaçlayan bir
şiirsel anlayış, elbettte önemli değişikliklerle de olsa, Aragon'un
arayışında önemli bir ipucu oluyor. Daha önemlisi de, Aragon'un şiirin
gerçekten hedeflediği yankıları uyandıran bir şiir olmasıdır. Sansür
kaçmaya çalışmasından da anlaşılacağı gibi, sosyalist şairin etkisi,
ne Fransız hükümetinin ne de işgal ettikleri Fransa'da, Fransız
burjuvazisinin gönlünü almayı başaran Nazi'lerin tahammül edemediği
boyutlara ulaşıyor. Önerdiği sanatsal yöntem, temel olarak, sosyalist
gerçekçilik oluyor. Sosyalist gerçekçiler içinse, şiirsel olarak bir
doruk noktası olşuturuyor.
"Bu yüzyılın şiirsel inlemeleri alt tarafı laf kalabalığıdır...
Yazarla okur arasında gizli bir anlaşma vardır; bu anlaşmayla ilki
kendini hasata gibi ortaya koyar ve ikinciyi de hastabakıcı olarak
kabul eder" Aragon modernist sanatsal bakış açısı için söylüyor
bunları: "Artık bu kör kör parmağım gözüne acı edebiyatına, bir ya da
çok kişilik sanrılara , görme duyma, koklama, tatma ve dokunma
duyularından önce bilinçaltına tanınan ayrıcalığa, sistem olarak
cinselliğe ve temsil olarak sayıklamaya bir son vermenin vaktidir.
Barok olana, modern biçime ve pire sirkine, sosyete sıkıntısının ve
boş zamanaların karamsarlığının yüce kaynaklarına bir son vermenin
vaktidir. Sahte kahramanlığa, yapmacık saflığa, bugün asilerin
bedeblerinin atıldığı ışıltılı çöplükler, Varlinler'in,
Liebknchtlerin, Wallischler'inVuilleminler'in gerçek kanının aktığı
çukur deryalar dururken, öğelerini giderek daha çok kuzey
şafaklarından, akiklerden, park heykellerinden, şato parklarından,
kitap kurdu şato sahiplerinin şatolarından alan bir şiirin fos
parlaklığına son vermenin vaktidir." Aragon, İkinci Dünya savaşının
etkilerinin silinmeye başladığı dönemlerde, Dada ve Gerçeküstücülük
üzerine dışlayıcı tavrından vazgeçiyor ve bundan daha anlayışlı
yorumlar yapıyor.
Gelelim, Aragon'un tamamlamız için bizlere bıraktığı o değerli
boşluğa....
Aragon'un şiiri üzeriden düşünürsek, yazı boyunca eksen aldığım bir
çelşiki bulunuyor. Modernsit refleks ile gerçekçi bir kavrayışın
arasında bir uçurumun varlığından söz edilebilir. Gerçekçi sanatın,
dünyayı bilimsel olarak anlmaya çalışması ve sanata toplumsal planda
aktif roller çizmesi asla vazgeçemeyeceğimiz bir miras. Bu yüzden
eksikleriyle de olsa, 19. Yıüzyıldan başlayan gerek Sovyetlerde
gerekse diğer ülkelerde ilerici sanatçılar aracılığıyla varlığını
sürdürmüş gerçekçi ve sosyalist gerçekçi sanatın mirasını başucumuzdan
ayırmayacağız. Diğer yandan, modernsit sanatın bireysel ölçekte
açımlanan, sadece Dada ve Gerçeküstücülerle değil, Brechtle,
Picasso'yla, Konstriktivistlerle kimliğini bulan, eleştirel bir bilinç
yerleştirmek konusunda çok yetenekli, çağrışım zenginliğiyle
çarpıcılıktan ödün vermeyen, anlamın sınırlarında bir sorgulamayla
kendini vareden modernist anlayıştan da vazgeçemek öyle kolay
olmayacaktır.
Başta sorduğumuz soruyu anımsayalım: Burada bu sorunun cevabını
vermeye kalkışmayacağım. Bu sorunun cevabını üzerine zaten ne
yazılırsa yazılsın, gerçek cevabı sanat tarhinin kendisi verecektir.
Yine de bir ipucu var elimizde: Aragon üzerine söylenebilecek en
önemli şey, Aragon şiirinin de, kabalaştırarak söylüyorum, temel
çelişkisinden sanatsal planda tarihsel bir ilerlemenin doğabilmesinin
mümkün olduğudur. Modern sanatla, gerçekçi sanatın kaba bir
sentezinden bahsetmiyorum. Ama gerçekçiliğin dünayayı kavrayışı ile,
modernistlerin ifadesi arasında bir paradoksun değil bir 'yerçekimli'
bir gelecek kurgusunun yerleştirilebileceğini düşünüyorum. Neden mi
yerçekimli: Toplumsal dinamiklerle buluşabilen her yenilikçi akım,
süreçte motor işlevi görör de ondan.... Tarihin solculuğun önüne
açtığı yollarla buluşmak olanaksız olamaz. Hem sanat olan, hem de
Aragon'un gurur duyacağı bir toplumsal bilince sahip bir üretim
imkansız olabilir mi peki? Tarhisel hesaplaşmalardan kaçılır,
dogmalarda israrcı olunursa, maalesef evet. Toplumsal yaşamın
yansımalarıdan korkulur, gülmenin bir halk gülebilirse gülmek olduğu
unutulursa, bu kez kesinlikle evet. Bugün zaten yeterince sıkışmış
edebiyata 'bu haksızlığı biz yapmayalım.'
Diyelim ki, sanat zaten bir inat işidir.
Bu yüzden her uçurum iki yakayı birbirne bağlar...
Damar, Sayı: 143