mevlana'nın mesnevi'sinden hikayeler

6,755 views
Skip to first unread message
Message has been deleted

necmi

unread,
Dec 21, 2011, 4:04:48 AM12/21/11
to imge-söz
MİNİK KUŞUN ÖĞÜDÜ

. Avcının yakaladığı küçük kuş birden konuşmaya başladı:
- Ben minicik bir kuşum dedi, etim, dişinin kovuğunu bile doldurmaz.
Eğer serbest bırakırsan işine yarayacak üç öğüt veririm. Dinle,
birinci öğüdüm şu: "Olmayacak bir söz duyarsan, asla inanma!"
Avcı şaşırmıştı. ikinci öğüdü isteyince küçük kuş:
- Beni bırak, ikinci öğüdümü şu damın üstünde vereceğim dedi.
Avcı kuşu bıraktı. Bir lahzada dama konan kuş:
- Dinle dedi, "geçip gitmiş şeyler için asla üzülme". Olan olmuş,
biten bitmiştir çünkü. Bak, benim karnımda on dirhem ağırlığında bir
inci vardı. Çok kıymetli bir inciydi bu. Ne yazık ki elinden
kaçırdın...
Avcı daha çok şaşırmış, kuşu serbest bıraktığına pişman olmuştu. Ah
vah etmeye, saçını başını yolmaya başladı.
Kuş:
- Ne oldu? diye sordu. Niçin dövünüp duruyorsun? Ben sana olmayacak
söze asla inanma dememiş miydim? Sen karnımda inci olduğunu duyunca bu
öğüdü hemen unuttun. Kendisi üç dirhem gelmeyen kuşun karnında on
dirhemlik inci olur mu hiç? Üstelik ikinci öğüdümü de unutmuşa
benziyorsun. Hani elden kaçırdığın şeyler için asla üzülmeyecektin!
Avcı utanmış başını yere eğmişti.
- Üçüncü öğüdünü ver bari diye inledi.
Küçük kuş damdan kalkıp yüksekçe bir ağacın dalına kondu ve oradan
gökyüzünün boşluğuna doğru süzülürken şöyle bağırdı:
- Behey sersem avcı, sen verdiğim ilk iki öğüdü tuttunmu ki üçüncüsünü
istiyorsun?.

********************

BİLGİN İLE KAYIKÇI

Kendini beğenmiş bir gramer (nahiv) bilgini, boğazdan karşıya geçmek
için bir kayık kiraladı ve kurumla oturdu yerine.
Kayıkçı, olgun ve alçak gönüllü bir insandı. Hiç ses çıkarmadan
küreklere asılıyor, yolcusunu sağ salim karşıya geçirmek ve üç beş
kuruş kazanmak istiyordu.
Denizin orta yerine geldikleri sırada Bilgin küçümser bir eda içinde
sordu:
-Sen hiç gramer okudun mu?.. dil biliminden anlar mısın?
Kayıkçı:
-Hayır efendim dedi, ben cahil bir kayıkçıyım, dediğiniz şeylerden hiç
anlamam.
-Vah vah dedi Bilgin, ömrünün yarısı boşa geçmiş!..
Böyle bir süre ilerledikten sonra rüzgar şiddetini artırmaya, dalgalar
büyümeye başladı. Denizde fırtına çıkmış, Bilgin korkmaya başlamıştı.
Kayıkçı olağanüstü bir güçle kurtulmaya, sağ salim karşı kıyıya
geçmeye çalışıyordu. Gördü ki artık kurtuluş ümidi yok, Bilgine dönüp
sordu:
-Efendim, yüzme bilir misiniz?
Bilgin:
-Ne yazık ki bilmiyorum diye inledi.
O zaman kayıkçı:
-Vah vah dedi, şimdi ömrünün hepsi boşa gidecek! Keşke gramer
bileceğinize benim gibi yüzme bilseydiniz de canınızı kurtarsaydınız.
**************
kar
Bir gün, bir bilge, kendi türleriyle uçmayı reddeden iki ayrı cins
kuşa rastlar, yol kenarında. Hayli merak eder, bu iki farklı yaratığın
nasıl olup da kendi aileleriyle, ait oldukları yerlerde yaşamak
istemediklerini, nasıl olup da bir yabancıyı kendi kardeşlerine
yeğlediklerini. Biri karga, biri leylek... O kadar farklıdır ki
kuşlar, ihtimal veremez birbirlerini sevdiklerine, türdeşleriyle değil
de birbirleriyle uçmayı yeğlediklerine. Öyle ya, karga dediğin
kargalarla uçmalıdır, leylek dediğinse leyleklerle. Yaklaşır ve
merakla inceler kuşları. Tâ ki her ikisinin de topal olduğunu
keşfedinceye kadar. O zaman anlar ki, birlikte kaçar, birlikte uçar,
beraber yaşamaları beklenenlerin yanında tutunamayanlar. O zaman anlar
ki, sahip oldukları değil, sahip olmadıklarıdır kimilerini
birbirlerine yakın kılan. Topal kuşlar birbirlerinin 'arızalarını
bilir ve sömürmek ya da örtmek yerine kabullenirler öylesine. En
sahici dostluklar ortak varlıklar üzerine değil, ortak yoksunluklar
üzerine kurulanlardır. Aynı şekilde zengin, aynı şekilde mesut
olanların ortak paydaları sabun köpüğü gibidir, uçar. Ortak acı, ortak
hüzün, ortak pürüzdür esas yakınlaştıran, yaklaştıran.

.

necmi

unread,
Dec 21, 2011, 4:09:33 AM12/21/11
to imge-söz
Sağır Ziyaretçi


Sağır bir adam, komşuluk görevini yapmış olmak için hasta komşusunu
ziyarete gitti. Giderken de ona soracağı şeyleri ve tahminen alacağı
cevaplara vereceği karşılıkları kafasında tasarladı.

Selâmdan sonra tasarladığı gibi ilk olarak,

"Nasılsın komşu?" diye sordu.

Hasta komşu,

"Ölüyorum" diye cevap verdi.

"Sağır duymaz, uydurur" derler ya, tam da öyle oldu.

Hasta, "Herhalde iyiyim" demiştir diye düşünüp,

"Oh, şükür elhamdülillah" karşılığım verdi.

İkinci olarak,

"Neler yiyip içiyorsun?'J^diye sordu.

Hasta ve hasta olduğa kadar da aksi komşu, "Zehir" diye cevapladı bu
soruyu. O ise,

"Herhalde mercimek çorbası, sütlaç..." gibi şeyler söy­lemiştir diye
düşünerek,

"Afiyetler olsun, inşaallah iyi gelir" karşılığını verdi. Son olarak
da,

"Hangi doktor seni tedavi ediyor?" diye sordu sağır adam.

Hasta komşusu, daha önce aldığı karşılıkların da kız-gınlığıyla,

"Azrail!" cevabını verdi. Sağır adam,

"Herhangi bir doktor adı söylemiştir" diye düşünüp mora! olması
maksadıyla,

"Ayağı uğurludur onun, yakında iyileşirsin, sevin, gön­lünü hoş tut!"
dedi ve görevini yapmış olmanın rahatlığı içinde müsaade isteyip
ayrıldı.

necmi

unread,
Dec 21, 2011, 4:10:51 AM12/21/11
to imge-söz
MESNEVİ'DEN ÖYKÜLER

MESNEVİ'DEN ÖYKÜLER.. 3

Mevlâna Ve Eserleri Hakkında. 3

Hırsız Ve Ayak İzleri 3

Cimri Adam.. 3

İhtiyarlıktan. 3

Mesnevi'den Öyküler 4

Sağır Ziyaretçi 4

Bir İşin Sonu. 4

İşini Bilen Manav. 5

Konuşma, Namazın Bozulur! 5

Zahidin Karısı 5

Uyanık Hırsızın Cezası 5

Fil Neye Benzer?. 5

Kuruntulu Öküz. 6

Gramer Bîlginiyle Kayıkçı 6

Başsız, Kuyruksuz Arslan. 6

Şeytandan Beter 6

Haddini Aşmanın Zararı 7

Anasını Öldüren Kîşî 8

Rızkın Mecburiyeti 8

Diken Eken Adam.. 8

Eşkıyaya Dua Eden Vaiz. 9

Bahçedeki Hazîne. 9

Toprak Yiyen Adam.. 9

Beden Ve Ruh. 10

Buzlar Eriyince. 10

Derviş Dekuki 10

Helvacı Çocuk. 10

Çileli Zorluğun Mükafatı 11

Şeyh Ve Mürid. 11

Kabe Yolcusu. 12

Cenaze Nereye Gidiyor?. 12

Ressamların Yarışı 12

Kafirin Cevabı 13

Dost Ve Düşman. 13

Suyun Tatlı Sesi 13

Ben Mi, Sen Mi?.... 13

Sen Elini Uzat 13

Gerçek Dostun Ölümü. 14

Hz. Yusuf'a Verilen Hediye. 14

Azrail'den Kaçan Genç. 14

Ayakkabıdaki Yılan. 14

Ayna. 15

Konuşan Taşlar 15

Mesciddekî Direk. 15

Ahmaktan Kaçan Hz. İsa. 16

Hz. Ömer Ve Çalgıcı 16

Ateşe Atılan Çocuk. 16

Allah'ın Cevabı 17

Rüya. 17

Kölenin Sözleri 17

Müezzin Ve Papaz. 18

Kendim Bilmez Yoksul 18

Muaviye'nin Üzüntüsü. 19

Saray Mı, Kervansaray Mı?. 19

Nefis Avcısı 19

Ebedî Sultanlık. 20

Hükümdar, Şehzade Ve Büyücü. 21

Emırin Gücü. 21

Süleyman Ve Sivrisinek. 22

Devenin Yularını Çeken Fare. 23

Kuyudaki Arslan. 23

Boyalı Çakal 23

Papağanın Çektiği Dilindendir 24

Ayıdan Dost Olur Mu?. 25

Ağızdan Giren Yılan. 25

Paylaşım.. 25

Doğan Kuşu Ve Kazlar 26

Kuşun Öğütleri 26

Kuşun Gölgesini Vuran Avcı 26

Mecnunun Endişesi 26

Sevenin Cevabı 27

Âşığın Mektubu. 27

Leyla'nın Verdiği Cevap. 27



MESNEVİ'DEN ÖYKÜLER


Mevlâna Ve Eserleri Hakkında


Bugün dünyada en çok okunan eserlerin başını Mevlâna'mn Mesnevi'si
çekiyor. Yaşadığımız şu günlerde Mevlâna yeniden keşfediliyor âdeta.
Televizyon, bilgisayar, internet, sinema, cep te­lefonu gibi
hayatımızı etkileyen teknolojiye sahip çağımızda, onü-çüncü yüzyılda
yaşayan bir bilginin hikâyelerinin böylesine ilgi görmesi şaşırtıcı
bulunabilir. Amerika ve Avrupa'da Mevlâna sev­gisi ve felsefesi
zirveye ulaşmış durumda, ilgi o kadar büyük ki, Mevlâna'mn Mesnevi'si
uzun zamandır en çok okunan eserler lis­tesinin başında.

İnternet sitelerinde veya cep telefonu mesajlarında Mevlâ­na'mn
hikâyelerinin ve Öğütlerinin böylesine yaygın olması, dün­yanın dört
bir yanında Mevlâna etkinlikleri yapılması, Konya'daki türbesine
milyonlarca insanın akın akın ziyaret etmesi, hatta adına Örgütler-
dernekîer kurulması çoğu insanı şaşırtıyor.

Oysa bunun sebebini anlamak çok zor değil.

Günümüzün teknolojisiyle donatılmış insanın boş kalan yanı­na hitap
ediyor Mevlâna. Maddeye doymuş insanlar, manevi boş­luklarını onun
yüzyıllarca önce yazdıklarıyla dolduruyorlar. İnsan sevgisi, Allah'ı
keşfetme, hayatın özünü keşfetme gibi ihtiyaçlarını karşılıyorlar.
Gerçeği bulmak için yola koyuluyorlar.

Onüçüncü yüzyılın başında Türkistan'ın Belh şehrinde doğan, 17 Aralık
1273 günü Konya'da hayata gözlerini yuman Mevlâ­na'mn bütün zamanlara
hitap eden eserlerine, günümüzde her zamankinden daha fazla ihtiyaç
olduğu bir gerçektir.

Şöyle diyor Mevlâna:

"Ben senin anlaman, bilmen ve öğrenmen için hikâyeler söylü­yorum. Sen
bu hikâyelerden sonuca var, gerçekleri ara.."

'Anlayan, bilen, öğrenen' ve 'gerçekleri arayan' insanların daha da
artması dileğiyle...



Hırsız Ve Ayak İzleri


Adamın biri evine giren hırsızı görünce kovalamaya başladı. Bu
kovalamaca uzun bir zaman sürdü. Adam kan-ter içinde hırsızı yakalamak
üzereyken, birinin avazı çıktı -ğmca kendisini çağırdığını duydu.

"Çabuk buraya gel yetiş!" diyordu, "Orada çok kötü bir durum var.
Herhalde ailemin başına bir iş geldi," diye dü­şünerek sesin geldiği
tarafa koştu. Kendisini çağıran ada­mın yanma gitti ve:

"Ne var ne oldu? Neden böyle feryad edip duruyorsun? Durmadan beni
çağırıyorsun, kötü bir şey mi oldu?" diye sordu adama.

Adam heyecanla cevap verdi:

"îşte bak," dedi. "Hırsızın ayak izlerini buldum. O alçak mahlûk bu
tarafa gitmiştir. Zaman kaybetme, koş peşin­den yetiş."

Ev sahibi adama çıkıştı:

"Ey sersem! Sen neler söyleyip duruyorsun, ben hırsızın kendisim
yakalamak üzereydim. Sen beni çağırınca vaz­geçtim. Sen ise tutmuş,
bana hırsızın ayak izlerinden bah­sediyorsun."



Cimri Adam


Zengin, zengin olduğu kadar da cimri bir adam vardı. Cimriliği her
tarafta konuşulurdu. Bir gün, bu adam cami­ye gitti. Namazdayken
aklına "Acaba evde kandili söndür­düm mü?" diye bir kuşku geldi. Hemen
evine koşarak ka­pıyı çaldı. İçerden ses veren hizmetçiye:

"Sakın kapıyı açma... Sözlerime kulak ver. Odada kandil yanıyorsa,
hemen söndür. Kandilin yağı tükenmesin," di­ye emretti.

Hizmetçi:

"Peki, kandili söndüreyim ama, kapıyı neden açmaya­yım?." diye sordu.

Cimri:

"Kapının tokmağı aşınmasın," dedi. Hizmetçi:

"Güzel... Kapıyı da açmayayım. Ama sen camiden eve kadar yürümekle
papuçlarının eskiyeceğini düşünmedin mi?"

Cimri adam bunun da cevabını verdi.

"Düşünmez olur muyum hiç... Elbette düşündüm. Bu­raya kadar çıplak
ayakla geldim. Papuçlanm koltuğumun altında!"



İhtiyarlıktan
Yaşlı bir adam hastalanmıştı. Konu komşu toplamp, bir doktor
çağırdılar. Doktor, nabzına baktı, ateşini aldı, sıkı bir muayeneden
sonra hastaya:

"Ben bir şey göremiyorum, neniz var?" diye sordu.

Hasta:

"Ah, doktorcuğum.. Halimi sorma, dimağım yorgun, aklım durgun..."
dedi.

Doktor sözünü kesti:

"Merak edecek birşey yok, ihtiyarlıktan..." dedi.

Sonra aralarında şu konuşma geçti:

"Gözüm de kararıyor, çoğu zaman göremez oluyo­rum..."

"O da bir şey değil, ihtiyarlıktan..."



Mesnevi'den Öyküler


"Ah doktor, ne yesem bana dokunuyor..." "Mide zayıflığı da
ihtiyarlıktan..."

"Nefes alırken sıkıntı çekiyorum, nefes darlığım var, doktor. Bu da mı
ihtiyarlık?"

"Evet, bu da ihtiyarlıktan... İnsan ihtiyarlayınca yüz tür­lü derdi,
şikâyeti olur."

Yaşlı adamın tepesi attı. Bağırmaya başladı:

"Ne biçim doktorsun sen? Başka sözün yok mu? Dok­torlukta yalnız bunu
mu öğrendin? Her derdin bir derma­nı var, bunu bilmez misin? Yazıklar
olsun senin gibi dokto­ra..."

Doktor, sakin bir tavırla cevap verdi:

"Ey yaşı yetmiş, işi bitmiş adam... Bu kızgınlık, bu hid­det de
ihtiyarlıktan..."
Bir İşin Sonu


Adamın biri komşusuna:

"Bulgur tartacağım, bana bir terazi ver," diye başvurdu.

Komşusu anlamamış gibi davranarak:

"Kusura bakma, evde süpürge yok!" dedi.

Adam:

"Alay etme komşu, ver şu terazini," deyince komşusu bu kez:

"Kalbur da yok!" cevabını verdi. Adam kızdı:

"Ben senden terazi istiyorum. Sen ise "süpürge yok, kalbur yok" diye
saçma sapan şeyler söylüyorsun. Sağır mısın, nesin?"

Komşu şu karşılığı verdi:

"Sağır değilim, ne istediğini de biliyorum. Söylediğim sözler saçma
değil, gerçeğin ta kendisi.. Sen ihtiyar bir adamsın, baksana ellerin
titriyor. Bulguru tartarken kuş­kusuz yere dökeceksin. Bunlan toplamak
için süpürge lâ­zım olacak. Hadi süpürgeyi buldun, diyelim. Bu kere
ele­mek gerekecek, benden kalbur isteyeceksin. Ben işin so­nunu
önceden gördüğüm için öyle söyledim. îyisi mi sen git. Terazisi,
süpürgesi, kalburu olandan, bunları iste.."
> > .- Alıntıyı gizle -
>
> - Alıntıyı göster -

necmi

unread,
Dec 21, 2011, 4:11:57 AM12/21/11
to imge-söz
Fil Neye Benzer?


Hintliler karanlık bir ahıra bir fil koyup o güne kadar hiç fil
görmeyen insanları çağırarak bir deneme yaptılar.

Fili görmek için gelenler, ortamın karanlık olması sebe­biyle hiçbir
şey göremiyordu. Gözlerini kullanamayınca bu sefer el yordamıyla file
dokunarak onun nasıl bir şey ol­duğunu anlamaya çalıştılar.

Dışarıya çıktıklarında tek tek hepsine filin ne olduğu soruldu. Filin
hortumuna dokunanlar, "Fil, oluğa benzer bir şeydir" dediler.

Kulağına dokunanlar, filin yelpazeye benzediğini; aya­ğını tutanlar,
filin direğe benzediğini; sırtını elleyenler, tahtaya benzediğini
söylediler.

Böylece herkes, filin neresine dokunduysa fili öyle san­dı ve ona göre
bir tarif getirdi. Her birinin anlattığı başka başka olup, hiçbirinin
gerçek fille alakası yoktu.

Eğer bir mum yakıp onun ışığında baksaydılar, hepsi gerçek fili görür,
ihtilaflar sona ererdi.



On 21 Aralık, 11:09, necmi <necmio...@gmail.com> wrote:

necmi

unread,
Dec 21, 2011, 4:12:45 AM12/21/11
to imge-söz
Başsız, Kuyruksuz Arslan


Kol, göğüs, kürek gibi bir organın derisi üstüne iğne ba-tırıiıyor,
sonra bu iğne deliklerinden boya akıtılarak deği­şik resimler
yapılıyordu ki, buna dövme deniyordu. Eski­den hamamlarda bu iş için
tellak denen özel görevliler vardı.

Kazvinli'nin biri dövme yaptırmak için hamama gitti ve tellaktan sırt
kürek kemiklerinin üstüne bir arslan resmi yapmasını istedi.

Tellak işe başlayıp iğneyi batırmca Kazvinli'nin canı yandı.'

"Arslanm neresinden başladın?" diye sordu.

Tellak,

"Başından" diye cevap verdi.

Kazvinli,

"Bırak başı olmasın" dedi.

Tellak, bu sefer iğneyi biraz aşağıda bir yere batırdı, ama tezcanh
Kazvinli yine duyduğu azıcık acıya sabrede­meyip:

"Şimdi neresini yapıyorsun arslanın?" diye sordu.

Tellak,

"Kuyruğunu yapıyorum" deyince Kazvinli,

"Bırak kuyruğu da eksik olsun" dedi.

Tellak, "La havle..." çekti ve iğneyi kürek kemiklerinin tam ortasına
batırdı.

Mıymıntı Kazvinli,

"Şimdi neresini yapıyorsun?" diye sordu tekrar.

Tellak, "Karnını!" cevabını verdi.

Kazvinli,

"Karnı da olmasın!" deyince tellak kızdı ve iğneyi fırla­tıp,

"Başsız, kannsız, kuyruksuz bir arslanı kim görmüştür? Allah bile
böyle bir arslan yaratmamıştır" diyerek Kazvin­li'yi kovdu.



On 21 Aralık, 11:09, necmi <necmio...@gmail.com> wrote:

necmi

unread,
Dec 21, 2011, 4:15:52 AM12/21/11
to imge-söz
Cenaze Nereye Gidiyor?


Cenazesi götürülen adamın oğlu, babasının tabutu ya­nında hem ağlıyor,
hem de şöyle ağıt yakıyordu:

"Babacığım, bizi bırakıp nereye gidiyorsun? Seni öyle dar ve sıkıntılı
bir eve götürüyorlar ki orada ne halı, ne de hasır var. Ne
aydınlatacak bir ışık, ne de yenilecek bir di­lim ekmek bulunur. O
evin ne açılan bir güzel kapısı, ne de dertleşecek bir komşusu var.
Amansız bir ev, daracık bir yer; orada ne yapacaksın, halin nice
olacak?"

O sırada böyle diyerek gözyaşı döken adamın söyledik­lerini dinleyen
masum bir çocuk, elinden tuttuğu babasına,

"Babacığım bu cenazeyi bizim eve mi götürüyorlar?" diye sordu.

Babası,

"Aptal olma, neler saçmalıyorsun, bunu nereden çıka­rıyorsun?" deyince
çocuk,

"Duymuyor musun? Adamın, ölen babasını götürdük­leri ev hakkında
saydığı ve yakındığı şeylerin hepsi aynen bizim eve uyuyor. Ne ışık
var, ne hasır; ne yiyecek, ne içe­cek; ne doğru dürüst bir kapı, ne de
komşumuz" dedi.



On 21 Aralık, 11:09, necmi <necmio...@gmail.com> wrote:

necmi

unread,
Dec 21, 2011, 4:19:25 AM12/21/11
to imge-söz
Leyla'nın Verdiği Cevap


Padişahın biri Mecnun âşkından deli divane olup çö3 lere düştüğü
Leyla'yı merak etmişti. Leyla'nın bulunu huzuruna getirilmesini
emretti. Leyla'yı bulup getirdileı Padişah Leyla'yı görünce hayretler
içinde kalıp sordu:

"Mecnun'un aşkından deli divane olup dağlara çöller düştüğü Leyla sen
misin? Senin öyle fevkalâde bir güzel ligin olmadığı gibi, sıradan bir
kadından hiç farkın yoi Hal böyle iken nasıl olur da Mecnun senin için
deli divan' olur."

Leyla hiç tereddüt etmeden cevap verdi:

"Padişahım susunuz! Çünkü sen Mecnun değilsin Bendeki güzelliği
görebilmen için sen de Mecnun'un göz lerinin olması ve bana Mecnun'un
gözleriyle bakmaı gerekir."

Padişah bu sözler karşısında söyleyecek bir şe bulamadı.
> > - Alıntıyı göster -- Alıntıyı gizle -
>
> - Alıntıyı göster -
Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages