necmi
unread,Oct 11, 2012, 7:35:25 AM10/11/12Sign in to reply to author
Sign in to forward
You do not have permission to delete messages in this group
Either email addresses are anonymous for this group or you need the view member email addresses permission to view the original message
to imge-söz
21 Şubat 2012 / Birgün
Kızıl Afiş
İstediğiniz ne zaferdi ne gözyaşı,
Ne hüzünlü org ne papazın son duası.
On bir yıl nedir ki on bir yıl...
Yaptığınız kullanmaktı silahlarınızı:
Ölüm gözünü kamaştırmaz Partizanın.
Asıldı yüzleriniz kentlerimizin duvarlarına,
Gece ve sabah karasıydınız, korkutucu, süzgün.
Bir afiştiniz, kızıl bir kan lekesi gibi,
Adlarınızı bile söylemek öylesine güçtü ki,
Gelip geçende dehşet etkisi yaratın istediler.
Sizi kimse Fransız olarak görmez gibiydi,
Gün boyu bakmadan geçti gitti insanlar.
Kimi parmaklar durmadı ama karartmada
'FRANSA İÇİN ÖLDÜLER' yazdı resimlerinizin altına.
Bambaşka bir sabaha o gün başlayan
Tekdüze rengi vardı bir şeyde kırağının,
Şubat sonuydu, son anlarınızdı,
Sizlerden biri konuştu sessiz sakin:
Herkese mutluluklar,
Geride kalan herkese mutluluklar!
Ölürken kin yok içimde ey Alman halkı
Elveda zevk ve acı.
Elveda güller, elveda hayat, elveda rüzgar ve aydınlık!
Ve sen evlen mutlu ol sık sık düşün beni,
Bir gün bütün güzelliklerin arasında olacaksın,
Herşey sona erdiğinde Erivan'da.
Görkemli kış güneşi tepeyi aydınlatıyor :
Doğa o denli güzel ve yüreğim öyle yanıyor ki!
Zafer dolu adımlarımızı izleyecek adalet...
Melinee'm, ey aşkım, ey yetimim benim!
Sana yaşamanı, çocuk doğurmanı söylemek isterdim...
Tüfekler çiçek açtığında yirmi üç kişiydiler
Vaktinden önce canını veren yirmi üç kişi
Yirmi üç yabancı, ama yirmi üç kardeş
Yaşamı uğruna ölecek kadar seven yirmi üç kişi
Düşerken toprağa "FRANSA" diye haykıran 23 kişi...Louis Aragon'un Kızıl
Afiş şiiri aslında yazdıklarından farklı olup yazdıkları arasında
savaş karşıtlığı tarzında yazmış olduğu ve duygusal anlamda yazmamış
olduğu belki de tek şiiridir.
Kızıl Afiş (Affiche Rouge) Nazi işbirlikçisi Vichy hükümetinin ünlü
propaganda posteridir Fransa'da 15.000 adet basılıp dağıtılan
afişlerdir.. Afişte Manouchian'ın önderi olduğu gruptan Ermeni,
Yahudi, İtalyan, İspanyol göçmen işçilerin bulunduğu 22 kişinin resmi
vardır. Misak Manukyan ya da Manouchian (bundan sonra Manukyan
diyeceğim) kimdir? Nazilere karşı bu kadar sıkıntı veren ve tüm
Fransa'da arandığı halde bulunamayan ve bulundukları zaman da zafer
çığlıkları atılan Misak Manukyan nerelidir? Belki hiçbirimiz duymadık
bu ismi belki de MM adı bize terzilikten genelev patronluğuna yükselen
Matild Manukyan'ı çağrıştırmaktadır. Ancak Misak Manukyan Anadolu'nun
bir evladı olup sonrasında Fransa'nın kahramanı olan birisidir.
1906 yılında, Adıyaman'da, üç çocuklu bir köylü ailesinin son çocuğu
olarak doğar Misak Manukyan... Babası İttihat ve Terakki çetecileri
tarafından öldürülecek ve annesi de gene o yıllarda hastalık ya da
açlıktan yaşamını yitirecekti.
1915'te, ağabeyi Garabed'in dışında kalan bütün ailesini kaybeder.
Suriye'de bir yetimhanede bulur kendini.
1925 yılında Marsilya'ya giderler ağabeyi ile birlikte. İki yıl
sonra, Paris'e giderler. İki yıl sonra, Ağabeyi Garabed'in sürgünlük,
yetimlik ve yoksullukla hırpalanan bedeni daha fazla dayanamayıp
hayata veda eder.
Misak tek başınadır artık.
1929 yılındaki büyük ekonomik bunalımın sonucunda, göçmen olması
hasebiyle, işten ilk atılanlar arasındadır.
Bu yıllar da hem sınıf bilincine kavuşur hem de kendisi gibi yetim
olan Mélinée'ye... Mélinée onun şiirlere sığmayan aşkıdır. Mélinée onun
gibi yetimdir ve tekdir. Bu iki yetim birbirlerini bulurlar ama
maalesef zulüm dünyaya hükmetmekte olup iki yetime aşklarını doyasıya
yaşama fırsatı vermez. Manukyan; Mélinée'ye aşkını bir türlü itiraf
edemez her seferinde utanır. Ama bir gün bir yol bulur: Mahcup
Adıyamanlı Manukyan, en sonunda bir gün ona "sevdiğim kızın
fotoğrafını görmek ister misin?" diye soracaktır. Mélinée görmek
istediğini söyleyince de cep aynasını çıkarıp Mélinée'nin yüzüne
tutar. Bu mahçup ilan-ı aşk işe yarar ve iki yetim evlenirler.
Misak Manukyan, Marsilya'da marangozluk öğrenmiş, ardından da Paris'e
geçerek diğer Ermeni kökenli işçilerle birlikte bir süre Citroen
otomobil fabrikasında çalışmıştır. Fransız Komünist Partisi'ne yakın
sendika örgütü CGT (Genel İşçi Konfederasyonu) içinde yer alan
Manukyan 1934'te de FKP'ye üye olmuş ve onun yabancı ve göçmen
işçileri örgütleyen bölümünde yer almıştır. Özellikle uzun işsizlik
dönemlerinde Ermeni kültür ve edebiyat çevreleriyle ilişki kurmanın
yanısıra edebiyat, tarih ve felsefe kursları alan Misak Manukyan,
şiirler yazmış ve bu arada Çank (=Çaba) ve Mışaguyt (=Kültür) adlı iki
dergi çıkarmış, hatta bir ara FKP'nin yönettiği "İşçi Üniversitesi"ne
devam etmiştir. Misak Manukyan 1936-39 yılları arasında devam eden
İspanya İç Savaşı'nda İspanya halkına yardım etmek için kurulan bir
komitede yer almıştır. Manukyan 1936'da İspanya İç Savaşı'nın patlak
vermesinden bir süre sonra kurulan Uluslararası Tugaylar'a katılmak
istemiş, ancak FKP yetkilileri kendisinin çalışmalarını Fransa'da
sürdürmesini istemeleri üzerine Fransa'da kalmıştır.
Fransa, Alman Nazileri'nin işgaline uğradığında hiç düşünmeden
Partizanlara katılır.
Nazi ordularının Haziran 1940'da Fransa'yı işgal etmelerinin ardından
siyasal faaliyetini sürdüren Manukyan, Haziran 1941'de bir baskında
tutuklanmış, ancak hakkında herhangi bir kanıt bulunamadığı için bir
kaç hafta sonra serbest bırakılmıştır. 1942'de FKP'ye bağlı ve Paris
bölgesindeki yabancı ve göçmen direnişçileri toplayan FTP-MOI'ye
(Fransız Savaşçıları ve Partizanları-Göçmen İşçiler Kolu) katılan
Manukyan bir süre sonra grubun liderliğine yükselmiştir. Kasım 1942'de
aktif eylemlere başlayacak olan ve 60 dolayında militan ve
sempatizandan oluşan bu partizan birimi, çeşitli dillerde bildirilerin
basıldığı gizli basımevleri örgütleyecek, Alman işgalcilerinin
kontrolündeki demiryollarına ve trenlere ve Alman ordusu için üretim
yapan fabrikalara karşı sabotajlar gerçekleştirecek, sahte pasaport ve
kimlikler hazırlayacak, Alman askerlerine ve işbirlikçilere karşı
cezalandırma eylemleri yapacaktır. Örneğin 8 Eylül 1943'te Manukyan
Grubu üyeleri Paris-Reims hattında yol alan bir treni devirecek,
Argenteuil'da iki jandarmayı, Porte d'Ivry'de iki Alman askerini, Rue
de la Harpe'te bir Alman çavuşunu ve tam olarak saptanamayan bir yerde
iki diğer Alman'ı öldüreceklerdir. Bir adı da "Stalingrad Müfrezesi"
olan Manukyan Grubu'nun eylemleri arasında Paris'teki Alman
birliklerinin komutanı General Ernst von Schaumburg'e karşı başarısız
bir suikast girişimi ve 28 Eylül 1943'de Julius Ritter adlı SS
generalinin öldürülmesi de vardır. Çalışmaları Nazi işgalcileri ve
işbirlikçi Fransız polisi tarafından giderek daha yoğun bir biçimde
izlenen ve o sıra Paris'teki silahlı direnişin ana odağı konumunda
bulunan Manukyan Grubu'nun üyelerinin çoğu Kasım 1943'te ele
geçirileceklerdir. Bir Fransız işbirlikçisinin ihbar etmesi sonucunda
grup üyelerinin tamamı yakalanır.
Naziler ve kukla Vichy hükümeti, mensuplarının biri İspanyol, ikisi
Romen, ikisi Macar, ikisi Ermeni, üçü Fransız, beşi İtalyan ve sekizi
Polonyalı olan Manukyan Grubu'nun davasına olağanüstü bir önem
verdiler. İşgalciler ve onların güdümündeki basın grupta yer alan
Polonyalıların çoğunun Yahudi kökenli olmasını da -kendilerince-
kullanarak Manukyan Grubu'nun Almanya'ya ve Fransa'ya karşı düzenlenen
"Yahudi-Bolşevik komplo"nun bir parçası olduğu yolunda bir yaygara
başlattılar. Fransız kamuoyunu etkilemeyi hedefleyen Nazi işgalcileri,
otuz dolayında Fransız ve yabancı gazetenin temsil edildiği duruşmayı,
direnişin aslında kriminal bir nitelik taşıdığı ve Fransa'ya karşı
olan "yabancı haydutlar ve teröristler" tarafından yürütüldüğü
mesajını vermek için kullanmaya çalıştılar. Onlar bu amaçla, Paris'in
ve Fransa'nın hemen hemen her yerine astıkları ve Misak Manukyan'ın ve
onun "yabancı" kökenli yoldaşlarının bir bölümünün resimlerini,
onlarla birlikte yakalanan silahları, rayından çıkarılmış bir treni,
partizanlar tarafından delik deşik edilmiş olan birinin cesedini vb.
gösteren kızıl renkte bir afiş hazırladılar. Misak Manukyan'ı çetenin
lideri olarak tanımlayan ve O'nun 56 saldırı, 150 ölüm ve 800
yaralanmadan sorumlu olduğunu ileri süren afişin üst tarafında "Bunlar
mı Kurtarıcı? " ve altında "Suçlular Ordusu Tarafından Kurtarılmak
mı?" ibareleri yer alıyordu. Ancak, arka planı kan renginde düzenlenen
bu afiş aslında Direnişin bir sembolü haline gelecektir. Bu afişler
sokaklara asıldıktan sonra geceleri partizanlar afişlerin altını
donatırlar : FRANSA İÇİN ÖLDÜLER, FRANSA'YI BUNLAR KURTARACAK.
Kendisi de FKP üyesi olan Louis Aragon'un 1956'de yazdığı -ve daha
sonra Leo Ferre tarafından bestelenecek olan- "Kızıl Afiş" adlı
şiirine konu olacaktır 23'ler.
23'ler ağır işkenceler'e uğrarlar. Ser verir, sır vermezler. Fresnes
Hapishanesi'nde geçirdikleri üç ay boyunca, 23'ler uzun uzun
sorgulanır, yani işkence görürler. Yargılanmaları sırasında
taşıdıkları yara izleri de bunu kanıtlar. Sorgulamalarda,
eylemlerinden ve bunları niçin yapmış olduklarından başka bir şey
söylemezler. Pişman olduklarına dair tek bir söz çıkmaz ağızlarından;
aksine, sırf görevlerini yerine getirdiklerini söylerler. Her biri,
onları harekete geçiren ortak nedenlerin yanı sıra, kendi özel
gerekçelerini açıklar. Mesela Yahudiler, onları toptan ortadan
kaldırmak isteyen Nazi barbarlığına karşı kendilerini savunduklarını;
Ermeniler, Birinci Dünya Savaşı sırasında Almanlar'ın onayıyla
katledilmiş halklarının özgürlüğünü korumak için savaştıklarını;
İspanyollar, ülkelerinde ortalığı kasıp kavuran faşizme karşı
çarpıştıklarını; İtalyanlar, Hitler'in müttefiki Mussolini tarafından
kovuldukları memleketlerine dönebilmek amacıyla silaha sarıldıklarını;
Polonyalılar, Hitler'in haritadan sildiği vatanlarının yok olmaması
için mücadele ettiklerini belirtirler. Hepsi de, işgalci Nazilere
karşı halklarıyla omuz omuza savaşırken, kendilerine kucak açmış olan
Fransa'ya karşı görevlerini yerine getirdiklerini söylerler. 23'ler
"FAŞİZME KARŞI MÜCADELE İNSANLIK GÖREVİDİR"'in vücut bulmuş halidir.
Nazi işgal ordularına verdirdiği kayıplardan dolayı Hitler,
mahkemesini özel olarak takip etmekte, bilgi almaktadır..
Uyduruk işgal mahkemesine çıkarlar. Misak Manukyan; önce Almanlara
doğru dönerek: "Size söyleyecek hiçbir şeyim yok. Ben size karşı koyup
savaşarak görevimi yaptım. Yaptığım hiçbir şeyden pişman değilim.
Şimdi, rolünü oynama sırası sizde: Elinizdeyim!"
Sonra, Fransızlara dönerek: "Fakat size gelince, sizler Fransız'sınız.
Biz Fransa için, bu ülkenin kurtuluşu için savaştık. Sizse vicdanınızı
ve ruhunuzu düşmana sattınız. Siz Fransız uyruğunu miras aldınız,
bizse bu uyruğu hak ettik!" diyerek Cezayir ve Londra radyolarında da
yayınlanan o müthiş konuşmasını yapar.
Hepsi farklı milletlerden olan 23'ler ölüme mahkûm edilirler.
Mahkeme başkanı, onlara af dilemeyi düşünüp düşünmediklerini sorar.
Bunun üzerine bütün yoldaşları Manukyan'a dönerek hep birlikte
"HAYIR!" derler.
Asla ihaneti ve yenilgiyi kabul etmedi onlar özgür Fransa'yı
göremediler ama onların arkasından gelenler Fransa'yı
özgürleştirdiler..Manukyan ve yoldaşları üç gün süren göstermelik bir
yargılamadan sonra ölüm cezasına mahkûm edildiler. İşbirlikçi Fransız
basını Alman askeri mahkemesinin kararını "23 terörist ölüm cezasına
çarptırıldı" başlığıyla verdi. 22 partizan, 21 Şubat 1944'de Paris'in
batısında bulunan -ve daha sonra bir direniş anıtı haline getirilecek
olan- Mont-Valerien kalesinde kurşuna dizileceklerdi. Grubun tek kadın
üyesi olan 32 yaşındaki Olga Bancic ise Almanya'ya götürülerek 30
Mayıs 1944'te Stuttgart'taki Urbanstrasse cezaevinde infaz edilecekti.
Misak Manukyan ölümünden üç saat önce karısına ve dostlarına bir
mektup bırakır. Zaferin yakın olduğunu ancak kendisinin
göremeyeceğinin bilinciyle yazar, tıpkı Nâzım'ın şiirindeki gibi :
hoşçakalın dostlarım benim
hoşçakalın dostlarım
sizi canımda, canımın içinde
kavgamı kafamda götürüyorum
hoşçakalın dostlarım
a dostlara
kavga dostu
iş kardeşi
a yoldaşlara
tek hecesiz elveda
görüşürüz dostlarım
beraber güneşe güler
beraber döğüşürüz
Misak Manukyan'ın mektubu aynen bu sözleri içerir. Aynı niyet ve
temenniler vardır içinde...
Ve talihsiz yetim Melinee'ye ölüm gününde sevgi, vasiyet, kin ve umut
dolu son mektubunu yazar :
Fresnes, 21 Şubat 1944
Sevgili Melinee, benim sevgili küçük yetimim,
Birkaç saat sonra bu dünyada olmayacağım. Öğleden sonra saat üçte
kurşuna dizileceğiz. Bu bana, yaşamımdaki herhangi bir kaza gibi
geliyor; inanmıyorum, ama gene de seni bir daha hiç göremeyeceğim.
Sana ne yazabilirim? Kafamın içinde her şey karmakarışık, ama aynı
zamanda apaydınlık.
Kurtuluş Ordusu'na gönüllü bir asker olarak katılmıştım ve zaferin ve
sonal hedefin eşiğindeyken can veriyorum. Sağ kalacak ve yarının
özgürlük ve barışını tadacak olan herkese mutluluklar diliyorum.
Fransız halkının ve özgürlük için dövüşen herkesin, bizim anımızı
saygıyla anacaklarını biliyorum. Ölüm anında, Alman halkına ya da
başka herhangi bir kimseye nefret beslemediğimi duyuruyorum; herkes,
ceza ya da ödül biçiminde hakettiğini alacaktır. Alman halkı ve diğer
halklar, artık fazla sürmeyecek olan savaştan sonra barış ve özgürlük
içinde yaşacaklardır. Herkese mutluluklar... Sadece seni yeterince mutlu
edememiş olmaktan ötürü derin bir üzüntü duyuyorum; senin de her zaman
arzu ettiğin gibi sana bir çocuk verebilmeyi o denli isterdim ki. Bu
yüzden, savaştan sonra mutlaka evlenmeni ve benim mutluluğum için bir
çocuk sahibi olmanı ve benim son isteğimi yerine getirmek üzere, seni
mutlu edecek biriyle evlenmeni istiyorum. Bütün eşyamı ve diğer maddi
varlığımı sana ve yeğenlerime bırakıyorum. Fransız Kurtuluş Ordusu'nun
bir neferi olarak öldüğüme göre, savaştan sonra benim eşim sıfatıyla
savaş emekliliği ödeneği hakkını talep edebilirsin.
Beni onurlandırmak isteyen dostların yardımıyla, okunmaya değer
şiirlerimi ve yazılarımı yayımlamalısınız. Olanaklı olursa anımı
Ermenistan'daki akrabalarıma iletmelisiniz. Az sonra 23 yoldaşımla
birlikte, ama hiçbir kötülük yapmadığım ya da yaptıysam da kin duyarak
yapmadığım için gözümü kırpmadan ve vicdanı rahat bir insanın huzuru
içinde öleceğim. Bugün hava güneşli. Sevgili karım ve sevgili
dostlarım; yaşama, güneşe ve doğanın o çok sevdiğim güzelliklerine
bakarken veda edeceğim. Bana kötülük yapan ya da yapmayı istemiş olan
herkesi bağışlıyorum; ancak canını kurtarmak için bize ihanet edenleri
ve bizi satanları asla bağışlamayacağım. Seni ve senin yanısıra
kızkardeşini ve uzak yakın tüm dostları sımsıkı kucaklıyorum; hepinizi
kalbimin bir köşesine yerleştiriyorum. Elveda. Dostun, yoldaşın ve
kocan.... Misak Manukyan
Ve şubatın, savaşın son zamanlarında namlulardan çıkan kurşunlar
etrafı kana bular.
Hangisi aşk, vatanım dediği yerden kovulan ve yeni bir vatan
bulduğunda bulduğu vatanda işgal edilen bir adam, sapına kadar namuslu
ve bir o kadar cesur atan yürek... Gerçekten de; yiğitliğin dili, dini,
ırkı olmaz.... Adıyamanlı Misak Manukyan hayatı hep mücadele ile geçmiş
ve faşizme karşı savaşta bir kahraman olarak hayatı son bulmuştur. Onu
unutmak unutturmak enternasyonalizme ihanettir... Yiğitlik, kahramanlık
milliyet ve ırkta değil insanın yüreğindedir. Haksızlıklara karşı
duruşundadır. Ondan sonra gelenler enternasyonellikte belki de onu
örnek almışlardır kimbilir. Bolivya'da şehit düşen Arjantinli doktor
Ernesto Che Guevara gibi...