necmi
unread,Oct 8, 2012, 2:24:36 PM10/8/12Sign in to reply to author
Sign in to forward
You do not have permission to delete messages in this group
Either email addresses are anonymous for this group or you need the view member email addresses permission to view the original message
to imge-söz
Gerçeküstücülüğün tümel olarak kaynaklandığı 1920'li yılların
entelektüel ve manevi bunalımı, genç bir Romen olan Tristan Tzara'nın,
dada macerasını başlattığı Almanya ve İsviçre'de, l9l6'dan itibaren,
kaba avangardcı bir biçim almıştır. Bir sözlükten rastlantısal olarak
seçilen <<dada>> sözcüğü; dönemin bütün modern veya marjinal yaratma
biçimlerine (resimde, kübizm ve dışavurumculuk; edebiyatta, Jarry
tarzındaki umutsuz züppeliğe açık olan fütürizm ve simültaneizme)
kapılarını açık tutan, bıkkınlık, nihilizm, anarşizm ve kara mizahtan
oluşan bu yeni ruh halinin adı durumuna gelir.
1916'daki ilk Manifesto ve mutlak bir yıkıcılık çağrısında bulunduğu
için belirleyici olan 1918'deki ikinci Manifesto, dadacılığa
uluslararası bir parıltı kazandırdı. Özellikle, ABD'de, Francis
Picabia ve Marcel Duchamp, resim sanatını tam bir karışıklık içine
soktular; Picabia, bunu mekanik kompozisyonlara ayrıcalık tanıyarak
(bütün 1920'ler kuşağı makinelerin büyüsüne kapılmıştır), Duchamp ise,
imzasını atarak "sanat eseri" durumuna getirdiği basit bir mamul nesne
olan ready made'i icat ederek gerçekleştirdi. Tzara; 1919'da, Paris'e
geldiğinde, Breton ve grubunu büyüleyecek tılsıma sahiptir: 1918
tarihli Manifesto, dadanın, <<ailenin bir olumsuzlaması durumuna
gelmeye elverişli her tür bıkkınlık ürünü", eylem halindeki bütün
varlığına karşı yumruklu protesto", <<yaratma eyleminin
iktidarsızlarının dansı olan mantığın ortadan kaldırılması>> olarak
nitelendiği ve nihayet, dadanın bizzat özgürlüğün ve yaşamın adı
olduğu bu keskin ve şiirsel satırları içermektedir.
Gerçeküstücü devrim
Breton, Tzara ile tanıştığında, bir süredir Aragon ve Soupault ile
birlikte Littirature dergisini yönetmektedir. Amacı, "düşünce'nin
gerçek işleyişini" keşfetmek olan otomatik bir metin yani, <<aklın her
tür denetiminden uzakta, her tür estetik veya ahlaki kaygının dışında
düşüncenin diktesi>> (Breton, Birinci Manifesto) altında yazılmış bir
metin olan <<Magnetik Alanlar>>da (les Champs magnétiques), 1919'da,
gene Soupault'nun işbirliğiyle çıkmıştır.
Hekim olan Breton, psikoz vakalarını tedavi etmiştir. Freudcu tezle de
tanışık olan düşünür, uyku ve rüya durumlarına, keşfedilmemiş dev bir
kıta olan bilinçaltına, deliliğin imkan verdiği yaratıcıklara büyük
bir ilgi duymaktadır. <<Gerçeküstücülük>> sözcüğü, grubun kendine
biçtiği seçim alanlarını oldukça iyi çağrıştırır ve eski bir şiir
geleneğine gönderme yapar: grubun manevi babası olan "süpernatüralizm"
in yaratıcısı Nerval'e ve Breton'un kısa bir süre önce ölen arkadaşı
Apollinaire'e (<<ğerçeküstücü>> sıfatı "Tiresias'ın Memeleri" [Mamelles
de Tirésias] önsözünde yer aldığı için, hareket, Apollinaire'e saygı
olarak <<gerçeküstücülük>> adını benimseyecektir).
Daha genel olarak gerçeküstücülük, kendisine referans olarak, XIX. yy
şiirini "melekelerin kraliçesi" olan düşgücü için Baudelaire; geleceği
görme ve isyan için Rimbaud; acımasızlık için Lautriamont ve Breton'un
"Kara Mizah Antolojisi"nde (Anthologie de l'humour noir) (1940)
saydığı bütün isimleri gösterir. Kara romandan ve içinde
karşıtlıkların (gerçekle gerçeküstü, uyanıklıkla uyku, yaşamla ölüm
arasındaki karşıtlıklar) yok olacakları içrek gelenekten
yararlanırken, Breton'a göre, "arzuyu kölelikten kurtaran üç büyük
isim"de de (Sade, Freud, Fourier) şefaatçılar bulur: Gerçeküstücülük,
"dada"nın özlem duyduğu hiçliğin yerine, şiirsel olduğu kadar siyasi
de olan bir bütün geçirir.
Gerçekten Breton'un ve pek çok arkadaşının siyasi çizgisi özetlenecek
olursa, nihilizmle değil, güçlü isyankar eğilimlerin (1924'te Anatole
France'ın ölümü üzerine yayımlanan <<Bir Ceset>> (Un cadavre) başlıklı
yergi yazısı, Fransız edebiyatının, ama aynı zamanda, gerici
konformizmin ve ahlakın bir infazıdır) ve o sırada, son derece
tehlikeli olan sloganların damgasını taşıyan bir kapitalist düzen
reddiyesiyle karşı karşıya kalınır; Le Revolution Surréaliste
(Gerçeküstücü Devrim) dergisinde, <<Hapishanelerin kapılarını açın...
Orduyu terhis edin!>> gibi sloganları veya Artaud'nun keskin kaleminden
çıkmış bir psikiyatri davasını okumak mümkündür.
Breton çok geçmeden poetikayla siyaset arasında sentezi
gerçekleştirir; çok erken bir tarihte, Rimbaud'nun "hayatı
değiştirmek"iyle, Marx'ın "dünyayı dönüştürmek"i arasında,
gerçeküstücülüğün <<devrimin hizmetinde>> olmasını ister ve 1925'ten
itibaren, gerçeküstücüleri, l927'de, Eluard ve Aragon ile birlikte üye
olacağı Komünist Parti'ye yaklaştırır. Altı yıl sonra partiden
çıkarılacaktır; komünistlerle yakınlaşma, Breton'un görmezden
gelemediği derin anlaşmazlıklardan oluşmaktadır: gerçeküstücülük,
içsel bilinmeze doğru yola çıkmakta, kendine Freud'u referans
göstermekte, gerçekçilikten -çok geçmeden Sovyetler Birliği'nin resmi
estetiği olacaktır-tiksinmekte ve angaje sanat düşüncesinden
iğrenmektedir. Breton sonuna kadar devrimci eylemin gerekliliği
düşüncesine sadık kalacaktır (<<Gerçeküstücülüğün Siyasi
Konumu>> [ Position politique du surréalisme, 1935]); pek çok
gerçeküstücü, direniş hareketine katılacak veya Desnos gibi toplama
kamplarında ölecektir.
1921-1924 dönemi en verimli dönemlerden birisidir: Paul Eluard ve
Benjamin Péret, gruba katılırlar; René Crevel, Roger Vitrac, Robert
Desnos, Georges Limbouo yol arkadaşları olmaktan ötedirler; 'Michel
Leiris, Antonin Artaud, Georges Bataille, hareketin içindedirler ve
anlaşmazlıklar henüz gün ışığına çıkmamıştır. Breton'un <<Dünya
Işığı>> (Clair de terre) adlı şiir derlemesi 1923'te yayımlanır. Ertesi
yıl, Peret "Olümsüz Hasıalık> " [Immortalle maladie]), Eluard
(<<Ölmekıen Ölmek>> [Mourir de ne pas mourir]), Desnos ("Kısasa
Kısas" [Deuil pour deuil]) ve Aragon (<<İnançsızlık>> [ Libeninage]),
yoğun bir etkinlik ortaya koyarlar.
Gerçeküstücülüğün Manifestosu, Littérature dergisinin yerini alan la
Révulation surréalisme'in de (on ikinci ve son sayısı 1929'da
çıkacaklar) doğduğu gene bu 1924 yılında yayımlanır. O sırada asıl
uğraş, gerçekçiliğin ve ifade öğretisinin ulaşamadıkları bütün
dünyaların tutkulu bir biçimde keşfedilme sinden oluşmaktadır: uyku
deneyi (hipnoz halinde sözlü düşünce), kişinin uykuya dalacağı anda
<<vitrine çıkan>> ve bilinçaltının diktesi altında olabildiğince çabuk
yazıya geçirilerek yakalanması söz konusu olan tümceler. Bu çalışmanın
mantığı, toplumsal sistemin temellerini oluşturan mantıktan farklı bir
yapıdadır: şiir ve siyaset, bir başka deney olan sayıklama
simülasyonunda olduğu gibi (Eluard ve Breton, <<Günahsız Doğum>> 1930)
alışılmış sınırları ortadan kaldırarak yeniden buluşmaktadır.
Bundan sonra bilinçli ve üzerinde düşünülmüş yaratı, Breton ve
Tzara'nın Afrika ve Okyanusya toplumlarının "yönetilmeyen düşünce"sine
benzettikleri esinlenmiş yazı adına bir yana bırakılacaktır; Artaud
ise kendisini Uzakdoğu'nun ve Batı tiyatrosu karşısında bu dünyanın
tiyatrosunun büyüsüne kaptırmıştır <<Tiyatro ve Sureti>> (le Théâtre et
son double, 1938). Bununla birlikte, bu esin savurmasının hiçbir
manevi yanı yoktur: gönül gözüyle keşif gücü, Breton'un mutlak bir
güven beslediği dildedir -özellikle de şiirde. Bu dil, çoktan ortada
olan bir şeyi ifade etmeyip yaratan bir özgür sözcükler pratiğidir:
böylece, Breton, "Gün Doğarken"de (Point du jour) (1934) şeylerin
düzenine kastetmek için "sözcüklerin sırasını karıştırma"ya soyunur.
Gerçeküstücü sözcük oyunları pratiği de aynı yön de gelişir: bu
pratik, sözcükleri <<sevişme>>ye sürükleyecektir <<Yitik Adımlar>> (Les
Pas perdus, 1924). Breton için şiir bir etiktir. Axis