Kürt olarak yattım, Arap olarak kalktım

122 views
Skip to first unread message

Ayse Resad

unread,
Dec 31, 2010, 4:23:14 AM12/31/10
to

Başlık ilginç değil mi? Ben de duyunca “Aa nasıl oluyor bu?” demiştim..

 

Kürt olarak geceleyip, sabaha Arap uyanacaksın! Olacak iş mi?

 

Tabii işi bilmeden, derine inmeden anlaşılamıyor, anlatacağım şimdi ;)

 

Efendim biz bir grup arkadaşla beraber "Mesnevi Okumaları"na başladık..

 

Hayırlısı inşaAllah, iyi de gidiyor ;)

 

Geçen dersimizde hocamız, Hz. Mevlana'nın Arapça olarak yazdığı "Dibâce"ile giriş yaptı..

 

Dibâce, Farsça bir kelime ve "mukaddime" "önsöz" anlamına geliyor.. Merak eden Terceme-i Dîbâce-i Mesnevî'yi, netten bulup okuyabilir..

 

Asıl anlatmak istediğim, o metinde Hz.Mevlana'nın Hüsameddin Çelebi'yi  överken bahsettiği ve “O'nun şeyhi” olarak tanımladığı Şeyh EbulVefa Kürdi ve meşhur sözü..

 

Başlıkta kullandığım söz O'na ait; "Emseytu kurdiyyen ve esbahtu arabiyya"

 

Hiç duymamıştım şimdiye dek bu hikayeyi ve EbulVefa hazretlerini ve bu sözünü..

 

Hocamız bu sözün hikayesini anlattığında çok duygulandım, gözyaşlarıma hakim olamadım, inanın.. O ne ihlas, o ne aşktı öyle ya Rabbi..

 

Böyle aşık olana tüm kapılar açılıyordu demek..

 

Böyle isteyene, içten-samimi olana "gel!" deniyordu..

 

Ve istediği veriliyordu..

 

Hani "ihlas"ı tarif için derler ya; "Melek bilmez ki yaza, şeytan bilmez ki boza, insan da farketmez ki Rabbine onunla nazlana.."

 

Şeyhimize de aynen böyle olmuş işte..Arapça anlıyor, konuşuyor ama farkında değil..İhlası, azmi ve aşkı sebebiyle ilmü ledünne, vehbi ilme sahib olmuş bile, hem de bir gecede subhnaAllah..

 

Ben arama motorlarında aradım bu hoş hikayeyi ve en doğru kaynaktan Fatih Çıtlak hocamızın aktarımıyla buldum..Yazacaktım ama öyle hoş anlatılmış ki gerek kalmadı, buyrun okuyun efendim;

 

 

"Emseytü kürdiyyen ve esbahtü arabiyya." Efendim bu tarihte meşhur bir sözdür. Ebul vefa kürdi isminde bir zat var. İsminden de anlaşıldığı gibi Kürt kendisi. Kürt aşiretinden. Onun maruz kaldığı daha doğrusu onun mazhar olduğu bir hadise var.

Bu hazret Kürt, Kürtçe biliyor. Efendimize muhabbeti var.

 

Kırklı ellili yaşlarındayken, ailesine etrafına diyor ki;

 

"Ya benim Resulullah'a çok muhabbetim var, ama Arapçayı bilmiyorum. Kur’an-ı kerimin tefsirini anlamak istiyorum. Resulullah efendimizin sözlerini anlamak istiyorum. Ben ne yapıp edeceğim bu ilmi öğreneceğim. Hakkınızı helal edin, ilim öğrenmeye falanca şehre gidiyorum ben.." diyor ve yola çıkıyor.


Geliyor medreseye, medresede de hocalar derslerini falan vermiş. Odalarına çekilmiş. Havada çok soğuk, avluda bazı muzur talebeler olur ya herkes okuldayken mütalaadayken onlar başka köşelerde kaçamak yaparlar. Demek ki o zamanda da varmış öyle tipler o medresenin haytası diyebileceğimiz kaşarlanmış talebelerinden bazıları;

 

-Babalık ne oldu diyorlar ne arıyorsun burada?.

Hani oğlun mu var birisini görmeye mi geldin?.

 

-Hayır diyor ben ilim öğrenmeye geldim. Deyince alay ediyorlar tabi.

 

-He sen ilim mi öğreneceksin.. hemen birbirlerine kaş göz ediyorlar.

 

-Ya diyorlar senin bu medreseye kabulün için bazı şartlar lazım.
-A nedir o bilmiyorum.

-Öğreneceksin diyorlar şimdi.

-Sen burada ders almak istiyorsan seni imtihana tabi tutacağız. O imtihanı geçersen derse kayıt olacaksın.

-Nedir diyor imtihan.

-Bak şu havuzu görüyor musun diyorlar. Tam avluda bir havuz var üstüde buz tutmuş. -Görüyorum.

-Gireceksin bu havuza sabaha kadar bu havuzun içersinde bekler dayanırsan sabahleyin seni medreseye kayıt ederiz diyorlar. Zavallı hazret tabi o zaman için zavallı diyoruz ama şimdi biz onun duasını dilenen zavallılar durumundayız.

 

Ebul vefa hazretleri de çaresiz;

 

- iyi diyor napalım adet böyle ise gideriz diyor.

 

Havuza giriyor tabi havuza girince bu talebeler sıvışıyor oradan. Yaptıkları numara ortaya çıkacak diye azar işitecekler diye kayboluyorlar. Kendilerince de diyorlar ki;

 

"Herhalde adam üşüyünce dayanamaz çıkar."

 

Bilmiyorlar adamın ne kadar âşık olduğunu.

 

Ebul vefa hazretleri orada mosmor olmuş bir vaziyette.

Artık ölüm raddesine neredeyse geliyor.

 

O vaziyette ilim öğrenmek ve böylece Resulullah efendimizin sözlerini ve kelamullahı anlamak için orada sabit bekliyor. Azmediyor.

 

Artık canından ümidini kestiği bir sırada, avluya çıkıyor hocalardan biri, bakıyor ki havuzda bir adam. Donma tehlikesi geçiriyor. Hemen alıyorlar, çıkartıyorlar. İşte o zamanın cari olan adetlerine göre onu ısıtıyorlar, ediyorlar.


Diyorlar ki; "Ya birader sen ne yaptın. Deli misin sen aklından mı zorun var?. "

 

Hazret de durumu anlatıyor;  "Ben diyor medreseye kayıt olmak için bunu yaptım."

 

"Ya ne alakası var?" diyorlar..

 

"Medreseye kayıt olmak için, ama böyle böyle dendi."

 

Adamlar diyor ki;"Ah kardeşim seninle dalga geçmişler. Seninle istihza etmişler."

 

Hazret diyor ki o zaman;

 

"Ben Allah ve resul için onların yolunu öğrenmek için ilim tahsiline geleceğim ve böyle benle alay edilecek ha?!"

 

Hüngür hüngür ağlamaya başlıyor.

 

"Ya Resullallah diyor seni tercihim mi beni bu hale soktu?.

Ya rabbi ben seni istedim niye beni böyle kullarına ram ediyorsun?.

Beni böyle mahrum ediyorsun?.

Ya Rabbi bana yakışır mı?

Ya Rabbi şöyle, ya Rabbi böyle..

 

Hüngür hüngür ağlıyor hazret. O bitkinlikten takatsizlikten bir köşede uyur vaziyette kendisinden geçiyor sonra.

 

Âlem-i manada efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem geliyor. "Aç ağzını" diyor, açıyor..Ebul Vefa hazretlerinin ağzına iki cihan serveri Efendimiz mübarek dilini uzatıyor "em" diyor al. Ve efendimizin dilini alıyor. Sonra "haydi bakalım Allah ilmini mübarek etsin" diyor Efendimiz rüyada.

Bu rüyayla beraber kalkıyor, sabah ezanları okunuyor. "Namazı kılayım" diye bakınıyor, işte orada su var mescit var. Namazı kılıyor bakıyor ki ortada kimse yok. Meğer o günde medreseye hocalarının hocası gelmiş. Yani tüm hocaların en büyük âlimi olan zat gelmiş. Hocası gelmiş baş müderris. Ve önemli bir ders veriyor. O dersten sonrada artık zamanı gelmiş kemal derecesine ulaşmış talebelere de icaze verilecek. Medreseden mezuniyet verilecek.

 

O beraati vermek için hocaların da bulunduğu bir dershane kurulmuş. Yani işi bilen talebelere ve hocaları büyük hocadan ders alıyorlar. Tabi bunu bilmiyor hazret.

 

O da kapının dışından hoca ne anlatıyor diye dinliyormuş. Gayet güzel de anlıyormuş. Hâlbuki hoca Arapça konuşuyormuş. Tefsirden bahsediyormuş, tam bir yere gelmiş hoca takılmış.

Hani böyle olur ya "vema kane, vema kane…"gelmiyor hocanın aklına .

 

O sırada kapının dışından Ebul Vefa hazretleri o mevzun, o metnin devamını söylemiş. Yani hocayı feth etmiş. "Feth etmek" denir, hocayı düzeltmeye. Takıldığında düzelten kişiye feth etmek tabiri kullanılır. Hata düzeltene de fatih denir.

 

Hoca hemen bakmış; "Kimsin sen?" demiş. "Niye dışarıda duruyorsun bunu sen nereden biliyorsun?. Gel bakayım buraya.."

 

İçeriye girmiş herkes taaccüp ediyor. "Devamını oku bakayım okuyor. Şuradan oku bakıyım" okuyor.

 

Hoca kürsüden inmiş Ebul Vefa hazretlerini oturtmuş oraya.

 

Herkes taaccüp etmiş, "efendim demişler bu adam dün geldi böyle böyle başına bir şey geldi hatta böyle bir durum oldu". Hoca demiş ki;

-Sen Arapça bilmiyor muydun?

-Bilmiyordum.

-E nasıl oldu şimdi sen bir gün içersinde sen nasıl öğrendin bu ilmi?. Sadece Arapça konuşmayı öğrenmemişsin sen bu ilmi de almışsın.. deyince;

 

Tarihe mal olmuş o mühim sözü o zaman söylüyor işte.

 

Ebul Vefa Kürdi hazretleri diyor ki; -Emseytu kürdiyyen ve asbahtu arabiyya.

 

"Ben kürt olarak akşamleyin yattım. Sabaha Arabî ilimleri öğrenmiş hazreti nebiyyül ekremden kureyşiyyül Arabî olan Efendimiz'den bu ilimleri alarak sabahlamışım.." diyor ve işin sırını orada beyan ediyor. Ve o medreseden de mezun oluyor.

 

Fatih Çıtlak ile Mesnevi sohbetleri

 

 

O ne ihlas, o ne aşk öyle ya Rabbi!..

 

Böyle aşık olana tüm kapılar açılıyordu demek..

Böyle isteyene, içten-samimi olana "gel!" deniyor ve istediği veriliyordu..

 

Öyleyse haydi âşık olmaya..

 

Yol belli, ama âşık olacak, böyle isteyecek yürek kaldı mı ki acep?

 

Ahh Hz. EbulVefa! Ahh  kocamanVefalı yürek!

 

Bak nice zaman geçti de bugün ben âciz dahî, seni yazarım..

 

Ne yaşamışsın, nasıl yaşamışsın ki, duyduğumda gözyaşlarımı tutamam..

 

Zaman ötesinden kokun ulaşır, yüreğime..

 

O Resul sevdasıyla, ilim aşkıyla soğuk suyun içinde, hazırol vaziyetinde bekleyen mosmor vücudunu düşündükçe, burnumun direği sızlar, halime yanar, kendimden utanırım.

 

İnsan gerçekten âşık olmayagörsün ah..

 

Füze hızıyla kateder mesafeleri işte böyle..Uzakları yakın eder.

 

Âşıklar ölmez hem. Vefalıya en büyük "vefa"dır O'ndan, bu bâkiyet tecellisi..

 

Ahh Hz. EbulVefa! Ahh  kocamanVefalı yüreğim, selam sana!

 

Ben de şu yitik çağda efendim, aşkından, vefandan, ihlasından bir parça, bir yürek yakınlığı diliyorum sadece.

 

Kaddesellahu sırrahu

 

A.R

 

 
--------------------------------
 
 


Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages