Âb-ı Hayat - 4574 | Cihanı Aydınlatan Nûr'un Dünyayı Teşrifleri - 1 | Cihanı Aydınlatan Nûr - 5

2 views
Skip to first unread message

Huzur Pınarı

unread,
Aug 31, 2025, 6:07:09 PMAug 31
to huzur...@googlegroups.com
İmam-ı Rabbani hazretlerine "kuddise sirruh" soruyorlar, diyorlar ki; Efendim, müslümanlar garip. Her türlü sıkıntıyı, her türlü üzüntüyü çekiyorlar. Hasta oluyorlar, hakarete uğruyorlar. Başları dertten kurtulmuyor. Ama Allaha küfr eden, Peygambere küfr eden kâfirler,
‌ ‌ ‌ ‌ ‌ ‌ ‌ ‌ ‌ ‌ ‌ ‌ ‌ ‌ ‌ ‌ ‌ ‌ 
Huzur Pınarı
Huzur Pınarı Radyo Youtube Canlı

Âb-ı Hayat - 4574

Büyükler buyurdular ki;

İmam-ı Rabbani hazretlerine "kuddise sirruh" soruyorlar, diyorlar ki; Efendim, müslümanlar garip. Her türlü sıkıntıyı, her türlü üzüntüyü çekiyorlar. Hasta oluyorlar, hakarete uğruyorlar. Başları dertten kurtulmuyor. Ama Allaha küfr eden, Peygambere küfr eden kâfirler, ne hasta oluyorlar, ne sıkıntıları var. Bol para, bol ihsan, bol sıhhat. Bu ne? Bunu bize izah eder misiniz? İdama giden bir insana ne ceza verilir başka? İp orada. Bu da elleri kolları bağlı, idama gidiyor. Kâfirlerin bir suçu var; onun da karşılığı sonsuz Cehennemde yanmak. Buna daha ne ceza verilir ki? Halbuki her suça karşı bir ceza verilir. Demek ki, idamlık değil ki, bir ceza çekecek. İşte mü'minlere verilen sıkıntılar ve üzüntüler, mutlaka bir suçun karşılığıdır. O suç ne? Onu Allah bilir. Peki, çaresi ne? İstiğfar etmek. Saymak şart değil. Ya Rabbi, ben pişman oldum. Biliyorum suçlarımı. Sen benden daha iyi biliyorsun. Peki, o büyüklere gelen ne? Onlarınki de suçun karşılığı ceza. Ama onların bizimki gibi değil. Biz bilerek işleriz, onlar ya unutarak, ya gafletle. Hazret-i Âdemin "aleyhissalatü vesselam" o yemesi gafletle oldu. Yoksa cenab-ı Hakkın emrine ve yasağına kasten, şuurlu, bilerek gitmedi oraya. Ona rağmen suçun karşılığı cezadır. Çok sıkıntı çekti. Peki, o da yoksa? Cennette öyle dereceler var ki, oraya üzüntü, sıkıntı çekmeden ulaşamazlar.

Ab-ı Hayat

Cihanı Aydınlatan Nur'un Dünyayı Teşrifleri - 1

Hazret-i Abdulmuttalip'in Rüyası

"Peygamber-i zîşân" ın dünyâyı teşrîfleri,
Olmadan, görünmüştü pek çok işâretleri.

Doğacağına yakın, nice meşhûr insanlar,
Geleceğine dâir görmüştü çok rüyâlar.

Sonra bu rüyâları, o zamanın en meşhûr,
Kâhinlerine gidip, tâbiri sorulmuştur.

Onlar demişlerdir ki bu rüyâlar hakkında:
"Âhir zaman Nebîsi teşrîf eder yakında."

Sevgili dedeleri "Abdülmuttalip" dahî,
Bu husûsta, bir rüyâ görmüştü bizâtihî.

Kendisi anlatır ki: Bir gün uykuya daldım,
Rüyâ görüp, büyük bir ürpertiyle uyandım.

Oğlum "Ebû Tâlip"le gittik biz bir kâhine,
O, yüzüme bakarak, dedi ki: (Bu hâlin ne?

Ey Kureyşin reîsi, ne oldu sana böyle?
Çok mühim bir hâdise var ise, hemen söyle.)

Dedim ki: (Evet, henüz kimseye açmadığım,
Dehşetli bir rüyâmı size anlatacağım.

Büyük "Bir ağaç" gördüm, ucu göke varmıştı,
Dalları, doğuya ve batıya yayılmıştı.

Ve ondan, öyle bir "Nûr" çıkardı ki o anda,
Çok hafif kalıyordu, Güneş onun yanında.

O, bâzan gözüküyor, bâzan kayboluyordu,
Ve o muazzam "Nûr"u, an be an artıyordu.

Kureyş kabîlesinden gördüm bâzı insanlar,
Ağacın dallarına tutunmuşlardı onlar.

Bir kısmı da, kesmeğe ederdi sa'yü gayret,
"Bir genç" ise, onlara mâni oluyordu hep.

Çok da güzel bir yüzü var idi ki o gencin,
Ömrümde öyle bir yüz görmemiştim ben hemin.

Ve Ondan yayılırdı etrâfa hoş kokular,
Dünyâ kokularından değildi hem de bunlar.

Ağacın bir dalını tutmak için o sâat,
El uzattım ise de, ulaşamadım fakat.)

Rüyâmı anlatınca, baktım yüzü değişti,
Gâyet heyecanlanıp, sarardı benzi beti.

Dedi: (Bu, veriyor ki bize şöyle bir haber,
Gelir senin sulbünden yakında "Bir Peygamber".

Doğuya ve batıya mâlik olsa gerektir,
İnsanlar Ona uyup, dînine girecektir.)

Oğlum Ebû Tâlib'e sonra nazar ederek,
Dedi: (Bu, o Resûl'ün amcası olsa gerek.)

Sonra ilâve etti: (Ve ey Abdülmuttalip,
Onun nübüvvetinden sana olmaz bir nasîb.

Yâni o Peygambere nübüvvet geldiğinde,
Sen bulunmıyacaksın bu dünyâ âleminde.

Ağacın dallarına tutunan o kişiler,
Onun dînine girip, Ondan nasîplenirler.)

Bu hâdiseden sonra, yıllar geçti aradan,
Hattâ Abdülmuttalip göç etti bu dünyâdan.

Ve nihâyet bir zaman, bi'seti müteâkip,
Bunu, Resûlullaha anlattı Ebû Tâlip.

Rüyâyı, kendileri ettiler şöyle tâbir:
"Gördüğün büyük ağaç, Muhammedül emîn'dir."

Sevgili Peygamberim

Cihanı Aydınlatan Nûr - 5

O'nun sevdiklerinin aşkı kalbe yerleşmeden cezadan kurtulmak ne mümkün?

O müthiş tufandan önce Nuh aleyhisselâma bir gemi yapması buyurulunca yüzyirmi dörtbin dört tane tahta hazırladı. Ve Cebrail aleyhisselâmın tenbihi ile her tahtaya bir Peygamberin mübarek adını yazdı. Ancak ertesi gün tahtalardan isimler silinmişti. Olaya çok üzüldü. İsimleri tekrar yazdı. Ertesi sabah yazılar yine silindi. Bir daha yazdı ama bir sonraki gün tahtalar bomboştu... Çok müteessir oldu... Bir tuhaflık vardı bu işte. Sır, gelen vahiyle çözüldü:

-Tahtaların ilkine benim, sonuncusuna da habibim Muhammed Mustafa'nın "aleyhisselâm" adını yaz ki şeytan öbür isimleri silmesin.

Nuh aleyhisselâm, emredildiği gibi yaparak çalışıp gemisini tamamladı. Fakat dört tahta artmıştı. Bunu Cebrail aleyhisselâmla konuştu:

-Ya Cebrail, fazla gelen dört tahtayı ne yapayım?

Vahiy meleği suali Hak teala'ya sundu.

İnsanlığın ikinci babası Nuh Peygambere "aleyhisselâm" haber geldi.

-Ey büyük peygamber! O dört tahtaya son peygamberimin dört halifesinin isimlerini yaz; gemi o zaman tamam olacaktır. Zira o dört insan, İslam dininin dört sütunu gibidir. İslamiyet onlarla ayakta kalır ve onlar sayesinde dünyanın her tarafına yayılır.

Vahye uyularak denilenin yapılması ile gemi tamamlandı ve ondan sonra yüzebildi.

Nuh aleyhisselâm, Hazret-i Ebu Bekir, Hazret-i Ömer, Hazret-i Osman, Hazret-i Ali'nin (radıyallahü anhüm ecmain) isimlerini, artan tahtalara yazarak bunları gemisine çakmadıkça görünüşteki kusursuzluğa rağmen geminin yüzmesi ve felaketten kurtulması mümkün olmamıştı.

Ya mü'minler... Mü'minlerin de o dört büyük zatın ismini kalplerine yazmadıkça dıştan ne kadar olgun ve noksansız görünürlerse görünsünler büyük imtihanda kurtulmaları mümkün olabilir mi? Sadece iki cihan güneşi eşsiz ve emsalsiz Peygamberimizi değil, O'nun dostlarını da sevmek ve O'nun sevmediklerini sevmemek gerekiyor... Bu şart yerine gelmeden, O'nun sevdiklerinin aşkı kalbe yerleşmeden cezadan kurtulmak ne mümkün?...

- devamı var-

Sevgili Peygamberim

Günün Videosu

Youtube

İnsan seveceği kimseyi iyi seçmeli, ona göre sevmeli.
Kim olduğun değil, kiminle olduğun önemlidir.

alt_text

Dini sualleriniz icin:  su...@huzurpinari.com

Facebook Instagram Youtube Email

Bu maili grubumuza üye olduğunuz için aldınız.

Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages