SIRA DIŞI İNSANLARIN SIRRI ÇÖZÜLÜYOR
Vücuduyla yüksek voltajda elektrik
iletenler, su altında nefesini 20 dakikadan fazla tutanlar, üzerlerinden
tır, araba geçirenler, hiçbir destekleyici unsur olmaksınız dünyanın en
yüksek binalarına tırmananlar... Peki onların beyni normal insanlardan
farklı mı çalışıyor...
BEYNİN VE VÜCUDUN SIRLARI ÇÖZÜLÜYOR
Aşk beynimizi nasıl etkiliyor? Gerçekten beynimizin sadece yüzde 10’unu
mu kullanıyoruz? Suçluların kafası diğer insanlardan daha mı farklı
çalışıyor? Bu soruları ve çok daha fazlasını, gelmiş geçmiş en sıra dışı
yetenekleri aramak için dünyanın dört bir yanını dolaşan iki ünlü bilim
insanına sorduk.
Vücuduyla yüksek voltajda elektrik iletenler, su altında nefesini 20
dakikadan fazla tutanlar, üzerlerinden tır, araba geçirenler, hiçbir
destekleyici unsur olmaksınız dünyanın en yüksek binalarına
tırmananlar... Sıradan bir insanı öldürmesi kuvvetle muhtemel olan bu
aktiviteler, onların gündelik hayatlarının parçası. Hatta çoğunlukla
hayatlarını bu şaşırtıcı yeteneklerini sergileyerek kazanıyorlar.
Discovery Channel’da geçen çarşamba yayınlanmaya başlayan Süper Gösteri,
dünyanın dört bir yanına yayılmış bu yetenekleri bir araya getirmeyi ve
onların sırrını çözmeyi hedefliyor. Programın sunucularından biri,
İngiltere’nin en ünlü spor psikoloğu Profesör Greg Whyte. Son
Olimpiyatlar’da İngiliz sporculara danışmanlık yapan Whyte, aynı zamanda
başta Cheryl Cole olmak üzere pek çok sanatçının da motivasyon koçu.
Diğer sunucu çalışmalarıyla akademik camiada dikkatleri üzerine çeken
ABD’li sinirbilimci Heather Berlin. Bu iki önemli isimle hem beynimizin
ve vücudumuzun sırlarını hem de programı konuştuk.
- Dr. Berlin, isterseniz önce ’normal’ insanlar hakkında konuşalım. Hep
söylenen bir şey vardır; gerçekten beynimizin yüzde 10’unu mu
kullanıyoruz?
- Heather Berlin: Bu tümüyle yalan! Beynimizin yüzde 90’ı biyolojik
artık değildir. İnsanoğlu beyninin tamamını kullanıyor. Biz farkında
bile olmasak da beynimizin farklı noktalarında sürekli bir hareket var.
Bilim bunların hepsini henüz çözemediği için, beynimizin yüzde 90’ı işe
yaramıyor demek çok yanlış. Diğer yandan beynimiz zaten sürekli kendini
geliştiriyor. Bunu nöroplastisite kavramıyla açıklıyoruz. Öğrendiğimiz
her yeni bilgi, kazandığımız her yeni yetenek, beynimizdeki farklı
bağlantı noktalarını birbirine bağlıyor ve böylece beynimizin ’balta
girmemiş’ alanlarına ulaşıyoruz.
- Greg Whyte: Benim de eklemek istediğim bir şey var. Tarih boyunca
insanoğlu her zaman beynini zorlamaktansa işin kolayına kaçmayı tercih
etmiştir. Mesela modern toplumun ortaya çıkmasıyla hareketsiz hale
geldik. Teknoloji geliştikçe daha da hareketsizleşiyoruz. Beyin
konusunda da aynı şey geçerli. Evet, belki beynimizin sadece yüzde
10’unu kullanmıyoruz ama zihinsel yeteneklerimizden tümüyle faydalanmak
konusunda da pek ısrarcı olduğumuz söylenemez.
BAZI MEKANLAR AŞKI KOLAYLAŞTIRIR
- Peki, aşk dediğimiz duygu da, beyindeki bağlantı noktalarının
birbirine bağlanmasından mı ibaret? Yani ’büyülü’ bir duygu değil mi
aşk?
- H.B: Çoğu zaman inanılmaz veya gerçek dışı bir şey olarak yansıtılsa
da, aşk tamamen biyolojik bir olay. Âşık olduğumuzda beynimizin belli
bölgeleri aktifleşiyor ve kendimizi mutlu hissediyoruz. Diğer yandan
aşkın ve sevginin her türü, beynin farklı bölgelerini aktifleştiriyor.
Örneğin tutkulu bir aşkla uzun yıllardır birlikte yaşayan bir çiftin
arasındaki aşkın veya anne ve dost sevgisinin beyinde harekete geçirdiği
bölgeler farklı.
- Öyleyse bu biyolojik olayın yaşanmasını kolaylaştıracak, ona zemin
hazırlayacak adımlar da atılabilir. Birini kendinize âşık etmek için
uygun koşullar oluşturulabilir mi?
- H.B: Elbette. İçinde bulunduğunuz ortam, âşık olmanızı
kolaylaştırabilir veya zorlaştırabilir. Araştırmalara göre, bir spor
salonunda çalışırken veya yüksek bir köprüde yürürken âşık olmanız veya
yanınızdaki kişinin size âşık olması çok daha kolay. Çünkü böyle
ortamlarda, vücut farklı hormonlar salgılıyor ve duygu yoğunluğu
yaşanıyor. Bu da duyduğunuz beğeninin aşk olduğunu düşünmenizi sağlıyor.
Yani birinin size âşık olmasını istiyorsanız, onu bu tür yerlere
götürün!
YETENEK KENDİLİĞİNDEN GELİŞMEZ
- Peki fiziksel yetenekler? Ne kadarı doğuştan geliyor, ne kadarı çalışmaya bağlı?
- G.W: Genetik özelliklerin payı elbette ki büyük. Ancak diğer faktörler
de en az bunun kadar önemli: İçinde bulunduğunuz çevrenin, ailenizin,
desteği ve hepsinden önemlisi çalışma arzunuz. Olimpiyatlar’da da, şovda
incelediğimiz kişiler arasında da, sıkı ve disiplinli bir şekilde
çalışmayan, yetenekleri kendiliğinden gelişen kimseye rastlamadım.
- Öğrendiğimiz her yeni bilginin, beynimizin ’balta girmemiş’ alanlarına
ilerlememizi sağladığından bahsettik. Artık bilgi akışı her zamankinden
hızlı olduğuna göre, gelecekte özel zihinsel yeteneklere sahip insanlar
artacak mı?
- H.B: İnsan türü zihinsel gelişimini sürdürüyor. Ve bu gelişimde öne
çıkanlar, örneğin Steve Jobs gibi yaratıcı kişiler, ön plana çıkıyor.
Ama bu kişiler azınlıkta ve azınlıkta kalmaya devam edeceklerini
düşünüyorum. Yani bir gün herkes süper zeki olacak gibi bir şey söylemek
doğru değil. Diğer yandan fiziksel olarak da bırakın gelişmeyi,
makineleşmenin de etkisiyle geriye gidiyoruz.
BU ADAMIN BEDENİ TRAFO GİBİ!
- Şov için pek çok farklı ülkeye gittiniz. Sizi çok etkileyen, bilimsel
yöntemlerle açıklamakta zorlandığınız yeteneklerle karşılaştınız mı?
- G.W: Hindistan’ın Kerala bölgesinde tanıştığım Rajmohan Nair’ın
sırrını, sayısız bilim insanı dostumla tartışmama rağmen çözemedim.
Normal bir insanın vücuduna 50 miliamper şiddetinde elektrik verirseniz,
onu öldürürsünüz. Ama Mohan, vücudu aracılığıyla 4 amper elektrik
iletebiliyor ve bundan hiçbir zarar görmüyor! Hikayesi de oldukça
ilginç. Gençken vücuduna elektrik vererek intihar etmek istemiş ancak
hiçbir şey olmadığını görünce yeteneğini keşfetmiş.
- H.B: Beni en çok etkileyense Danimarkalı Stig Severinsen oldu. Su
altında 22 dakika nefesini tutabiliyor ve istediği zaman kalp ritmini
dakikada 90’dan 30’a kadar düşürebiliyor. Açıkçası bunu nasıl yaptığını
şu anki bilimsel verilerle çözebilmek mümkün değil.
BİR TÜMÖR, İNSANA SUÇ İŞLETEBİLİR
- Suç ve beyin ilişkisi de gerek felsefeciler gerekse hukukçular
arasında sıkça tartışılıyor... Suçluların beyinleriyle ilgili
araştırmalar yaptınız mı?
- H.B: Evet, pek çok araştırmamız var. Ulaştığımız bulgulara göre,
şiddet içeren suçlar işleyen kişilerin büyük bölümünün beyninde,
prefrontal korteks bölgesi hasarlı. Yani suçluların beyinleri, normal
kişilerin beyninden farklı çalışıyor. Şiddet içgüdüleri her insanda olsa
da, onlar bu içgüdüleri dizginlemeyi başaramıyor. Bu da başka bir
insanı öldürmelerine sebep olabiliyor. Tabii ki, suçun tüm nedenlerini
doğuştan veya sonradan gelişen beyin sorunlarıyla açıklayamayız.
Toplumsal ve ekonomik gerekçeler de suçun oluşumunda büyük rol oynuyor.
Ancak yine de beyin ile suç arasındaki bağlantının ortaya bir tartışma
çıkardığı açık: Ciddi bir ruhsal problem olmasa da beyninde bu tür bir
sorun bulunan kişi suç işliyorsa, cezai ehliyete sahip sayılabilir mi?
’Ben’ diye bahsettiğiniz şey, beyninizi de kapsıyorsa, kişisel
sorumlulukla, beyin rahatsızlıkları hangi ölçüye kadar birbirinden
ayrılabilir? Ve bu kişiler nasıl cezalandırılmalı? Hapse mi atılmalılar,
yoksa tedavi mi edilmeliler? Bu konuda ilginç bir örnek var. Geçtiğimiz
yıllarda bir çocuk tacizcisi hapse atıldı. Ancak kısa süre sonra çok
ciddi baş ağrıları çekmeye başladı. Ardından beyninde büyük bir tümör
bulunduğu tespit edildi. Tümörü alınca çocuklara yönelik ilgisini
tamamen kaybetti, rehabilite oldu. Kısacası yıllarca hapiste kalsa bile
belki suç eğiliminden kurtulamayacaktı, ancak ameliyat onu kurtardı.