ERTELEME SENDROMU TEDAVİ EDİLEBİLİR
Araştırmalar toplumun yüzde 20’sinin
kronik erteleme sendromuna yakalandığını gösteriyor. Yine aynı
araştırmalara göre erteleme hastalığına tutulmuş olanlar her şeyi
zamanında yapmayı başaranlardan daha az sağlıklı, daha az zengin ve
tabii ki daha az mutlu...
ERTELEME HASTALIĞI TEDAVİ EDİLEBİLİR
Eylül ayı yaklaşırken tüm dünyada milyonlarca üniversite öğrencisi
araştırma yapıp makale yazmanın nasıl bir his olduğunu hatırlamaya
çalışıyor, ya da daha doğrusu araştırmayı yapmayıp makaleyi yazmamanın
insanın içinde nasıl bir sıkıntıya neden olduğunu...
Ertelemek öğrenciliğin en büyük parçalarından biri. Sonuçta üniversite
kütüphaneleri boşluğa bakmaktan, güzel kızları kesmekten, akşam nerede
içileceği ile ilgili plan yapıp müzik dinlemekten başka ne işe yarıyor
ki?
Ki bu erteleme işi çok da yeni bir sorun değil. Düşünsenize Hamlet’in bile harekete geçmesi ne kadar çok zamanını almıştı.
Tabii Hamlet 21. yüzyılda yaşasa hayatı çok daha zor olurdu. Her şeyin
üstüne bir de tüm sıkıntılarını Twitter ve Facebook’tan arkadaşları ile
paylaşmaya zaman ayırmak zorunda kalırdı...
TS Eliot, Hamlet’in sanatsal bir başarısızlık örneği olduğunu söylemişti.
O Danimarka prensinin yaşadıklarının ve hislerinin birbiriyle oransız
olduğunu ve izleyicilerin onunla empati kurmayı başaramadıklarını
söylemişti.
Ben buna katılmıyorum.
Calgary Üniversitesi’den Prof. Piers Steel konuyla ilgili derinlemesine
bir araştırma yapmış ve insanların yüzde 95’inin yapmaları gereken can
sıkıcı ve zorlayıcı şeyleri ertelemenin bir yolunu bulduğunu ortaya
çıkartmış.
Chicago’daki DePaul Üniversitesi’nden Prof. Joseph Ferrari’nin
araştırmaları ise toplumun yüzde 20’sinin kronik bir biçimde her şeyi
ertelediğini ortaya koymuş.
Ortaya çıkan rakamlar oldukça ürkütücü. Ve erteleme hastalığına tutulmuş
olanlar her şeyi zamanında yapmayı başaranlardan daha az sağlıklı, daha
az zengin ve tabii ki daha az mutlu.
En kötüsü ise bütün bu ertelemelere kendimizi ikna etmek için uydurduğumuz o küçük yalanlar.
Mesela, bir işi son dakikada zaman baskısı altındayken daha iyi
yaptığını söyleyenler; yalan söylüyorlar. İnsanlar son dakikada aceleyle
yaptıkları bir iş sırasında doğal olarak daha çok hata yapıyorlar.
Erteleme bazı toplumlarda daha kolay kabul görüyor. Ancak İngiltere gibi
hızlı hareketin saygı gördüğü kültürlerde erteleme hastalığına tutulmuş
biri olarak başarılı olmak çok daha zor.
Karar alması günler, hatta aylar alanlar toplumda dinazor olarak damgalanıyorlar.
Tabii böyle konuştuğuma bakmayın, ben de kronik bir erteleme bağımlısıyım.
Asla bankadan gelen mektupları geldikleri anda açmam, konu başlığında
önemli yazan e-postaları okumam biraz zaman alır, dört yıldır vergi
iadesi formu doldurmadım ve bir gazeteci olsam da teslim tarihi gelmeden
bi yazıyı yazmaya asla başlamam.
Otostopçunun Galaksi Rehberi’nin yazarı Douglas Adams’ın bir sözü benim
teslim tarihleri konusundaki hislerimi çok iyi açıklıyor: ’’Teslim
tarihlerini çok seviyorum, geçip gittiklerinde çıkardıkları o ’puff’
sesini de.’’
Ama tabii o "puff" sesini sevmeyenler de var. Her işini zamanında yapan,
dakik sorumluluk sahibi tipler asla erteleme hastalığına tutulmuş
olanların yaşadıkları zorlukları anlayamazlar. Gözyaşları dökülür,
yalanlar söylenir hatta bazen işler kaybedilir ancak bu kronik hastalığa
tutulmuş olanlar değişmeyi bir türlü başaramaz.
Travmalara bağlı olabilir
Ancak artık bir çok bilimadamı bu sorunu çözmek için var gücüyle çalışıyor.
Piers Steel insanların özünde ertelemeye yatkın olduklarını ancak
yapmaları gereken işleri parçalara ayırıp o küçük parçaları düzenli
olarak yaparlarsa sorun yaşamayacaklarını söylüyor.
Tabii söylemesi kolay.
Önerilen ikinci yöntem ise çok daha etkili. Güvendiğiniz bir
arkadaşınıza 50 lira verin ve söz konusu işi tamamlayana kadar paranızı
size geri vermemesini rica edin.
Benim için ise işe yarayan iki yöntem oldu. İlki işi başkasına yaptırmak.
Vergi iadelerimi idare etmesi için yeni mezun biriyle anlaştım ve tüm sorunlarım çözüldüğünde artık çok daha mutlu biriydim.
İkinci yöntemi ise psikanalist Susie Orbach ile birlikte çalışıp
erteleme hastalığımın ergenliğimde yaşadığım tramvalara bağlı olduğunu
anlayınca geliştirdim.
25 yıldır bir yetişkin olmayı reddediyordum. Bunun için de yetişkinlikle
birlikte gelen sorumluluklarımı yerine getirmeye yanaşmıyordum.
Kısacası ergenliğimin uykulu, uyuşuk, ödev yapmaya yanaşmayan günlerinden bir adım bile ilerleyememiştim.
Psikanaliz sırasında bunu fark edince bir anda iki çocuğumun olduğunu ve artık birşeylerden kaçamayacağımı anladım.
Bu sayede de erteleme hastalığından biraz da olsa kurtulmuş oldum.