|
Hem nasıl kader-i İlâhî, netice ve meyveler itibarıyla şerden
ve çirkinlikten münezzehtir. Öyle de, illet ve sebep itibarıyla dahi,
zulümden ve kubuhtan mukaddestir. Çünkü, kader hakikî illetlere bakar,
adalet eder. İnsanlar zâhirî gördükleri illetlere hükümlerini bina eder,
kaderin ayn-ı adaletinde zulme düşerler. Meselâ, hâkim seni sirkatle
mahkûm edip hapsetti. Halbuki sen sârık değilsin. Fakat kimse bilmez gizli
bir katlin var.
İşte, kader-i İlâhî dahi seni o hapisle mahkûm
etmiş. Fakat kader, o gizli katlin için mahkûm edip adalet etmiş. Hâkim
ise, sen ondan masum olduğun sirkate binaen mahkûm ettiği için
zulmetmiştir. İşte, şey-i vâhidde iki cihetle kader ve icad-ı İlâhînin
adaleti ve insan kisbinin zulmü göründüğü gibi, başka şeyleri buna kıyas
et. Demek, kader ve icad-ı İlâhî, mebde’ ve müntehâ, asıl ve fer’, illet
ve neticeler itibarıyla şerden ve kubuhtan ve zulümden
münezzehtir.
Eğer denilse: “Madem cüz-ü ihtiyarînin icada
kabiliyeti yok. Bir emr-i itibarî hükmünde olan kisbden başka, insanın
elinde birşey bulunmuyor. Nasıl oluyor ki, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyanda,
Hâlık-ı Semâvât ve Arza karşı, insana âsi ve düşman vaziyeti verilmiş;
Hâlık-ı Arz ve Semâvât, ondan azîm şikâyetler ediyor, o âsi insana karşı
abd-i mü’mine yardım için kendini ve melâikesini tahşid ediyor, ona azîm
bir ehemmiyet veriyor?
Elcevap: Çünkü küfür ve isyan ve
seyyie, tahriptir, ademdir. Halbuki, azîm tahribat ve hadsiz ademler,
birtek emr-i itibarîye ve ademîye terettüp edebilir. Nasıl ki, bir azîm
sefinenin dümencisi, vazifesinin adem-i ifasıyla, sefine gark olup bütün
hademelerin netice-i sa’yleri iptal olur. Bütün o tahribat, bir ademe
terettüp ediyor. Öyle de, küfür ve mâsiyet, adem ve tahrip nev’inden
olduğu için, cüz-ü ihtiyarî, bir emr-i itibarî ile onları tahrik edip
müthiş netâice sebebiyet verebilir.
|
Lügatler :
abd : kul abd-i mü’min : iman etmiş
kul adem : yokluk, hiçlik adem-i ifa : yapmama, yerine
getirmeme ademî : yokluğa ait âsi : isyan
eden ayn-ı adalet : adâletin tâ kendisi azîm :
büyük binaen : dayanarak cihet : yön cüz-ü
ihtiyarî : insandaki seçim gücü, irade ehemmiyet :
önem emr-i itibarî : gerçekte olmadığı halde var sayılan iş,
olgu (meridyenler gibi fer’ : ayrıntı, uzantı, dal gark
olmak : batmak hademe : hizmetçi hadsiz :
sayısız hakikî : gerçek Hâlık-ı Semâvat ve Arz :
gökleri ve yeri yaratan Allah hayr-ı kesir : büyük
hayır icad : yaratma, var etme icad-ı İlâhî : Allah’ın
yaratması, var etmesi illet : esas sebep, maksat kisb
: çalışma kubuh : çirkinlik, kötülük Kur’ân-ı
Mu’cizü’l-Beyan : açıklamalarıyla benzerini yapmakta akılları âciz
bırakan Kur’ân küfür : inkâr, inançsızlık mâsiyet :
günah, isyan mebde’ : başlangıç netâic :
neticeler netice-i sa’y : çalışmanın neticesi nev’ :
tür, çeşit sârık : hırsız sefine :
gemi seyyie : kötülük sirkat : hırsızlık şer
: kötülük şerr-i cüz’î : küçük kötülük şerr-i kesir :
büyük kötülük şey-i vâhid : tek şey tahribat : yıkıp
yok etmeler, bozmalar tahrik : harekete geçirme tahrip
: yıkıp yok etme, bozma tahşid : destekleme terettüp
etmek : sonuç olarak ortaya çıkmak zâhirî :
görünürde
|