|
Hem hangi kanunla
senin bedenindeki hüceyrâtın zerrelerini tamir ve tahlil ediyorsa,
aynı kanunla senin bağını her sene tecdid eder ve her mevsimde çok defa
tazelendirir. Aynı kanunla, zemin yüzünü her bahar mevsiminde tecdid eder,
taze bir peçe üstüne çeker.
Hem o Sâni-i Kadîr, hangi kanun-u
hikmetle bir sineği ihyâ eder; aynı kanunla şu önümüzdeki çınar ağacını
her baharda ihyâ eder. Ve o kanunla küre-i arzı yine o baharda ihyâ eder.
Ve aynı kanunla haşirde mahlûkatı da ihyâ eder. Şu sırra işareten,
مَا
خَلْقُكُمْ
وَلاَ
بَعْثُكُمْ
اِلاَّ
كَنَفْسٍ
وَاحِدَةٍ1 Kur’ân ferman
eder.
Ve hâkezâ, kıyas et. Bunlar gibi çok kavânin-i rububiyet
vardır ki, zerreden tâ mecmu-u âleme kadar cereyan ediyor. İşte,
faaliyet-i rububiyetin içindeki şu kanunların azametine bak ve genişliğine
dikkat et ve içindeki sırr-ı vahdeti gör, herbir kanun bir burhan-ı vahdet
olduğunu bil. Evet, şu çok kesretli ve çok azametli kanunlar, herbiri ilim
ve iradenin cilvesi olmakla beraber, hem vâhid, hem muhît olduğu için,
Sâniin vahdâniyetini ve ilim ve iradesini gayet kat’î bir surette ispat
ederler.
İşte, ekser Sözlerde ekser temsilât, böyle kanunların
uçlarını birer cüz’î misalle göstermekle, müddeâda aynı kanunun vücuduna
işaret eder. Madem temsille kanunun tahakkuku gösteriliyor; burhan-ı
mantıkî gibi yakinî bir surette müddeâyı ispat eder. Demek, Sözlerdeki
ekser temsiller birer burhan-ı yakinî, birer hüccet-i katıa
hükmündedir.
Dipnotlar - Arapça İbareler -
Haşiyeler :
1 : “Sizin yaratılmanız da, diriltilmeniz
de, tek bir kişinin yaratılıp diriltilmesi gibidir.” Lokman Sûresi,
31:28.
|
Lügatler
:
azamet : büyüklük, yücelik burhan-ı mantıkî
: mantık kurallarına uygun delil burhan-ı vahdet : birlik
delili burhan-ı yakinî : çok kesin delil cereyan etme
: akma, uzanma cilve : yansıma, görüntü cüz’î : küçük,
ferdî ekser : pekçok esmâ : isimler faaliyet-i
Rububiyet : herşeyi terbiye ve idare edip egemenliği altında
bulunduran Allah’ın faaliyet ve icraatı ferman :
emir haşir : öldükten sonra âhiret âleminde tekrar diriltilip
Allah’ın huzurunda toplanma hikmet : amaç hüccet-i
kàtıa : kesin delil
hüceyrat : hücrecikler ihyâ
etme : hayat verme, diriltme irade : dileme kânun-u
hikmet : herşeyin belli bir amaca yönelik işlemesini sağlayan
kanun kat’î : kesin olarak kavânîn-i rububiyet :
Allah’ın herbir varlığa, yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç
olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında
bulundurması ile ilgili kanunlar kelimât : kelimeler,
sözler kesret : çokluk kıymettar :
kıymetli küre-i arz : yerküre, dünya mahlûkat :
varlıklar mânidar : anlamlı mebhas : konu,
bölüm mecmu-u âlem : bütün âlem muhit : kuşatan,
kapsayıcı müddeâ : iddia edilen şey nakış : işleme,
dokuma nazar : dikkat peçe : örtü; kadınların
yüzlerine örttükleri örtü Sâni : herşeyi san’atlı bir şekilde
yaratan Allah Sâni-i Kadîr : herşeye gücü yeten, sonsuz güç ve
kudret sahibi ve herşeyi san’atla yaratan Allah sırr-ı vahdet :
birlik sırrı suret : biçim, şekil tahakkuk :
gerçekleşme tahlil etme : çözümleme, analiz
etme tecdid : yenileme temsil : analoji, kıyaslama
tarzında benzetme temsilât : örnekler vahdâniyet :
birlik vâhid : bir vücud : varlık yakinî :
şüphe edilmeyecek kesinlikte zemin : yer zerre : atom,
en küçük madde parçası zîşuur : şuur sahibi
|