|
SEKİZİNCİ MEDAR: İnsanın fıtrat-ı zîşuuru olan
vicdanı, saadet-i ebediyeye bakar, gösterir. Evet, kim kendi uyanık
vicdanını dinlerse, “Ebed, ebed!” sesini işitecektir. Bütün kâinat o
vicdana verilse, ebede karşı olan ihtiyacının yerini dolduramaz. Demek o
vicdan, o ebed için mahlûktur. Demek, bu vicdanî olan incizap ve cezbe,
bir gaye-i hakikiyenin ve bir hakikat-i cazibedârın yalnız cezbiyle
olabilir. Onuncu Sözün On Birinci Hakikatinin Hâtimesi bu hakikati
göstermiştir.
DOKUZUNCU MEDAR: Sadık, masduk, musaddak olan
Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmın ihbarıdır. Evet, o zâtın sözleri
saadet-i ebediyenin kapılarını açmıştır ve onun kelâmları saadet-i
ebediyeye karşı birer penceredir. Zaten bütün enbiyanın icmâını ve bütün
evliyanın tevatürünü elinde tutmuş, bütün kuvvetiyle bütün dâvâları,
tevhid-i İlâhîden sonra şu haşir ve saadet noktasında temerküz ediyor.
Acaba şu kuvveti sarsacak birşey var mıdır? Onuncu Sözün On İkinci
Hakikati şu hakikati pek zâhir bir surette göstermiştir.
ONUNCU
MEDAR: On üç asırda yedi vech ile i’câzını muhafaza eden ve, Yirmi
Beşinci Sözde ispat edildiği üzere, kırk adet envâ-ı i’câzıyla mu’cize
olan Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın ihbârât-ı kat’iyesidir. Evet, o Kur’ân’ın
nefs-i ihbarı, haşr-i cismanînin keşşafıdır ve şu tılsım-ı muğlâk-ı âlemin
ve şu remz-i hikmet-i kâinatın miftahıdır.
Hem o Kur’ân-ı
Mu’cizü’l-Beyânın tazammun ettiği ve mükerreren tefekküre emredip nazara
vaz eylediği berâhin-i akliye-i kat’iye binlerdir. Ezcümle, bir kıyas-ı
temsilîyi tazammun eden 1 قُلْ
يُحْيِيهَا
الَّذِىۤ
اَنْشَاَهَاۤ
اَوَّلَ
مَرَّةٍ ve 2
وَقَدْ
خَلَقَكُمْ
اَطْوَارًا ve bir delil-i adalete işaret eden 3وَمَا
رَبُّكَ
بِظَلاَّمٍ
لِلْعَبِيدِ gibi pek çok âyat ile haşr-i cismanîdeki saadet-i ebediyeyi
gösterecek pek çok dürbünleri nazar-ı beşerin dikkatine vaz
etmiştir.
Kur’ân’ın sair âyetlerle izah ettiği şu وَقَدْ
خَلَقَكُمْ
اَطْوَارًا ve 4قُلْ
يُحْيِيهَا
الَّذِىۤ
اَنْشَاَهَاۤ
اَوَّلَ
مَرَّةٍ deki
kıyas-ı temsilînin hülâsasını Nokta Risalesinde şöyle beyan
etmişiz.
Dipnotlar - Arapça İbareler -
Haşiyeler :
1 : “De ki: Onu hiçten bu derece hikmetli
bir surette kim inşa etmişse, Odur ki onu âhirette diriltecektir.” Yâsin
Sûresi, 36:79. 2
: “O sizi halden hale sokarak yarattı.” Nuh Sûresi, 71:14.
3 : “Rabbin, kullarına haksızlık edecek
değildir.” Fussılet Sûresi, 41:46. 4
: “De ki: Onu hiçten bu derece hikmetli bir surette kim inşa
etmişse, Odur ki onu âhirette diriltecektir.” Yâsin Sûresi,
36:79.
|
Lügatler :
Aleyhissalâtü
Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine
olsun berâhin-i akliye-i kat’iye : kesin aklî
deliller cezb : çekme cezbe : kendinden
geçme ebed : sonu olmayan, sonsuzluk enbiya :
peygamberler envâ-ı i’câz : mucizelik çeşitleri evliya
: veliler, Allah dostları ezcümle : meselâ,
örneğin fıtrat-ı zîşuur : şuurlu yaratılış gaye-yi
hakikiye : gerçek gaye, amaç hakikat : gerçek ve
doğru hakikat-i cazibedâr : çekici hakikat, cazibeli
gerçek haşir : öldükten sonra âhirette tekrar diriltilip
Allah’ın huzurunda toplanma haşr-i cismanî : bedenle birlikte
diriliş hâtime : sonuç, son bölüm i’câz : mucize
oluş icmâ : fikir birliği ihbar : haber
verme ihbârât-ı kat’iye : kesin haberler incizap :
kendine çekme kâinat : evren, yaratılmış herşey kelâm
: söz, konuşma keşşaf : keşfedici, açığa çıkarıcı kıyas-ı
temsilî : kıyaslama tarzında benzetme, analoji Kur’ân-ı
Mu’cizü’l-Beyân : açıklamalarıyla mu’cize olan Kur’ân mahlûk
: yaratılmış masduk : tasdik edilmiş medar :
kaynak miftah : anahtar mu’cize : insanların yapmada
aciz kaldıkları ve ancak Allah tarafından peygamberlere verilen olağanüstü
hâl ve hareket muhafaza : koruma Muhammed-i Arabî :
Arapların içinden çıkan peygamberimiz Muhammed (a.s.m.) musaddak
: doğrulanmış mükerreren : tekrarla nazar :
dikkat nefs-i ihbar : ihbarın kendisi remz-i hikmet-i
kâinat : kâinattaki hikmetin ince işareti saadet :
mutluluk saadet-i ebediye : sonsuz mutluluk sadık :
doğru söyleyen suret : şekil tazammun etme : içine
alma tefekkür : etraflıca ve derinlemesine
düşünme temerküz : bir merkezde toplanma tevatür :
doğruluğu kesin olarak kanıtlanan haber tevhid-i İlâhî :
Allah’ın birliği tılsım-ı muğlâk-ı âlem : kâinattaki anlaşılması
zor sır vaz : koyma, yerleştirme vech :
yön vicdanî : vicdana ait zâhir :
açık
|