Farz namazını kılmayan ve vazife-i ubudiyeti yerine getirmeyen bir adamın küçük bir amirinden küçük bir vazifesizlik yüzünden aldığı tekdirden müteessir olan o adam, Sultan-ı Ezel ve Ebed'in mükerrer emirlerine karşı farzında yaptığı bir tenbellik, büyük bir sıkıntı veriyor ve o sıkıntıdan arzu ediyor ve manen diyor ki: "Keşki o vazife-i ubudiyeti bulunmasa idi." Ve bu arzudan bir manevi adavet-i İlahiyeyi işmam eden bir inkar arzusu uyanır. Bir şübhe, vücud-u İlahiyeye dair kalbe gelse, kat'i bir delil gibi ona yapışmaya meyleder. Büyük bir helaket kapısı ona açılır. O bedbaht bilmiyor ki: İnkar vasıtasıyla, gayet cüz'i bir sıkıntı vazife-i ubudiyetten gelmeye mukabil, inkarda milyonlar ile o sıkıntıdan daha müdhiş manevi sıkıntılara kendini hedef eder. Sineğin ısırmasından kaçıp, yılanın ısırmasını kabul eder.
(Bediüzzaman Said Nursi - 2. Lem'adan)
Lügatler
|
Adavet-i ilâhiye :Allah’a düşmanlık Âmir :emreden, idare eden Bedbaht : talihsiz, şansız, kötü Cüz’î: azıcık Dair :ait, onunla ilgili, alakalı Delil :ispat vasıtası, doğruyu gösteren Emir :iş, husus, şey, hadise, madde, buyruk, talimat, kural Farz :Allah’ın kesinlikle yapılmasını emrettiği şey Gayet :çok, pek çok Hedef :nişan noktası, varılmak istenen gaye Helâket :yıkılma, mahvolma, felaket İnkâr : reddetmek, karşı çıkmak İşmam :hissettirme Kat’î :kesin, mutlak, tereddütsüz, şüphesiz Lem’a :parıltı, parlamak
|
Manen :manaca, mana yönüyle Manevî :manaya ait, ruhani Meyletmek :yönelmek, eğilim göstermek Mukabil: karşı, karşılık Müdhiş : dehşetli, ürpertici,tehlikeli, korkutan Mükerrer :tekrar edilen, tekrarlı Müteessir :etkilenen, üzülen Sultan-ı ezel ve ebed : başlangıç ve sonu olmaksızın, hüküm ve saltanatı ezelden ebede devam eden Sultan, Allah Tekdir :azarlama Vasıta :aracı, iki şeyi birbirine ulaştıran Vazife :bir kimsenin yapmaya mecbur olduğu iş, görev Vazife-i ubudiyet :kulluk vazifesi Vücud-u ilâhiye :Allah’ın varlığı
|