Nasıl sen Güneşe yetişemiyorsun, çok uzaksın; hiçbir cihetle yanaşamıyorsun. Fakat Güneşin ziyası Güneşin aksini, cilvesini senin ayinen vasıtasıyla senin eline verir. Öyle de: O Zat-ı Akdes'e ve o Şems-i Ezel ve Ebed'e biz çendan nihayetsiz uzağız, yanaşamayız. Fakat onun ziya-i rahmeti, onu bize yakın ediyor.
İşte ey insan! Bu rahmeti bulan, ebedi tükenmez bir hazine-i nur buluyor. O hazineyi bulmasının çaresi: Rahmetin en parlak bir misali ve mümessili ve o rahmetin en beliğ bir lisanı ve dellalı olan ve Rahmeten-lil-Alemin ünvanıyla Kur'anda tesmiye edilen Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselam'ın sünnetidir ve tebaiyetidir. Ve bu Rahmeten-lil-Alemin olan rahmet-i mücessemeye vesile ise salavattır.
(Bediüzzaman Said Nursi - 14. Lem'adan)
Lügatler
|
Aks :zıt, ters, muhalif, yankı Aleyhissalâtü Vesselam :selam ve dua onun üzerine olsun Âyine: ayna Beliğ : maksadını noksansız ve güzel sözlerle anlatabilen Cihet :yön, taraf Cilve :görünüm, yansıma Çendan :gerçi, her ne kadar, o kadar Dellal :rehber, ilan edici Ebedî: sonu olmayan, sonsuz Hazine :define, kıymetli şeyleri saklayacak sağlam yer Hazine-i nur :nur hazinesi Lem’a :parıltı, parlamak Lisan :dil, lehçe Misal : benzer, örnek Mümessil :temsilci, vekil Nihayetsiz: sonsuz, sınırsız Rahmet :merhamet, acımak, şefkat etmek, ihsan etmek, esirgemek
|
Rahmeten lil âlemin :âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz(a.s.) Rahmet-i mücesseme :cisimleşmiş rahmet Resûl-i Ekrem : Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed(a.s.) Salâvat : Peygamberimize rahmet ve esenlik duası Sünnet : Peygamberimizin söz, fiil ve hareketlerine dayanan yüce prensipler Şems-i ezel ve ebed : varlığının başlangıcı ve sonu olmayan ve herşeyi nurlandıran Ezelî Güneş, Cenâb-ı Hak Tebaiyet :tabi olma, uyma Tesmiye :isimlendirmek, ad vermek Ünvan :isim, nam Vasıta :aracı, iki şeyi birbirine ulaştıran Vesile :sebeb, fırsat, bahane Zat-ı Akdes : her türlü kusur ve noksandan yüce olan Zât, Allah Ziya :ışık, aydınlık, parlaklık Ziya-i rahmet :rahmet ışığı
|