|
Onuncu Sözün Onuncu
Hakikatinde denildiği gibi: Bir ağacın ne kadar meyveleri ve çiçekleri
vardır; herbir meyvenin, herbir çiçeğin o kadar gayeleri, hikmetleri
vardır. Ve o hikmetler üç kısımdır:
Bir kısmı Sânie bakar,
esmâsının nakışlarını gösterir.
Bir kısmı zîşuurlara bakar ki,
onların nazarlarında kıymettar mektubat ve mânidar
kelimattır.
Bir kısmı kendi nefsine ve hayatına ve bekàsına bakar.
Ve insana faideli ise, insanın menfaatine göre hikmetleri
vardır.
İşte, herbir mevcudun böyle kesretli gayeleri bulunduğunu
bir vakit düşünürken, hatırıma Arabî tarzda ve gelecek Beş İşaretin
esâsâtına nota hükmünde olarak, küllî gayelere işaret eden şu fıkralar
gelmiştir: وَهٰذِهِ
الْمَوْجُودَاتُ
الْجَلِيلَةُ
مَظَاهِرُ
سَيَّالَةٌ
وَمَرَايَا
جَوَّالَةٌ
لِتَجَدُّدِ
تَجَلِّيَاتِ
اَنْوَارِ
اِيجَادِهِ
سُبْحَانَهُ
بِتَبَدُّلِ
التَّعَيُّنَاتِ
اْلاِعْتِبَارِيَّةِ.
اَوَّلاً:
مَعَ
اِسْتِحْفَاظِ
الْمَعَانِى
الْجَمِيلَةِ
وَالْهُوِيَّاتِ
الْمِثَالِيَّةِ. وَثَانِيًا:
مَعَ
اِنْتَاجِ
الْحَقَاۤئِقِ
الْغَيْبِيَّةِ
وَالنُّسُوجِ
اللَّوْحِيَّةِ.
وَثَالِثًا:
مَعَ
نَشْرِ
الثَّمَرَاتِ
اْلاُخْرَوِيَّةِ
وَالْمَنَاظِرِ
السَّرْمَدِيَّةِ.
وَرَابِعًا:
مَعَ
اِعْلاَنِ
التَّسْبِيحَاتِ
الرَّبَّانِيَّةِ
وَاِظْهَارِ
الْمُقْتَضَيَاتِ
اْلاَسْمَاۤئِيَّةِ.
وَخَامِسًا:
لِظُهُورِ
الشُّؤُنَاتِ
السُّبْحَانِيَّةِ
وَالْمَشَاهِدِ
الْعِلْمِيَّةِ 1
İşte bu
beş fıkrada, gelecekte bahsedeceğimiz işârâtın esâsâtı var. Evet, herbir
mevcut, hususan zîhayat olanların, beş tabaka ayrı ayrı hikmetleri ve
gayeleri var. Nasıl ki, meyvedar bir ağaç, birbirinin üstündeki dalları
semere verir. Öyle de, herbir zîhayatın, beş takaba muhtelif gayeleri
bulunur ve hikmetleri var.
Ey insan-ı fâni! Senin cüz’î bir
çekirdek hükmündeki kendi hakikatini, meyvedar bir şecere-i bâkiyeye
inkılâp etmesini ve Beş İşarette gösterilen on tabaka meyvelerini ve on
nevi gayelerini elde etmesini istersen, hakikî imanı elde et. Yoksa, bütün
onlardan mahrum kalmakla beraber, o çekirdek içinde sıkışıp;
çürüyeceksin.
Dipnotlar - Arapça İbareler -
Haşiyeler :
1 : Bu muhteşem mevcudat, evvelâ: güzel
mânâlarının ve misalî hüviyetlerinin muhafaza edilmesiyle, saniyen: gaybî
hakikatleri ve elvâh-ı mahfuzadaki suretleri netice vermekle, salisen:
uhrevî semereleri ve sermedî manzaraları neşretmekle, rabian: Rablerinin
tesbihatını ilân ve Esmâ-i Hüsnânın mukteziyâtını izhar etmekle, hamisen:
şuûnât-ı Sübhâniyenin ve ilmî vücut dairelerinin zuhuru için itibarî
taayyünlerinin değişmesiyle, her türlü kusurdan münezzeh olan Zâtın
envâr-ı icadiyesinin tecelliyâtının yenilenmesine birer gelip geçici
mezâhir, birer müteharrik aynadırlar.
|
Lügatler
:
Arabî : Arapça bekà : devamlılık ve
kalıcılık cüz’î : küçük, ferdî esâsât : esaslar,
temeller
esmâ : isimler faide : fayda fıkra
: bölüm hakikat : bir şeyin içyüzü, gerçek yüzü hakikî
: gerçek hikmet : herşeyin belirli gayelere yönelik olarak,
anlamlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratılması hususan :
özellikle inkılâp etme : dönüşme insan-ı fâni :
geçici, ölümlü insan işârât : işaretler kesret :
çokluk
kıymettar : kıymetli küllî : büyük,
geniş
mânidar : anlamlı menfaat :
yarar mevcut : varlık meyvedar :
meyveli muhtelif : çeşitli
nakış : işleme, dokuma
nazar : dikkat nefs : kendisi;
hayat nevi : tür, çeşit
Sâni : herşeyi san’atlı bir şekilde yaratan
Allah semere : meyve şecere-i bâkiye : devamlı ve
kalıcı ağaç zîhayat : canlı
zîşuur : şuur sahibi
|