Helal Lokma

19 views
Skip to first unread message

fani kul

unread,
Apr 27, 2007, 2:40:03 AM4/27/07
to Grup

Helâl Kazancın, Helâl Lokmanın  İslâm Dinindeki Yeri ve Önemi:

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuşlardır:

"Yediğinizin en temizi kendi kazancınızdan olandır." (Ebu Dâvud)

Allah-u Teâlâ mümin kullarına helâl ve temiz rızıklardan yemeyi ve bu rızıklardan dolayı kendisine şükretmelerini emir buyurmaktadır:

"Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin. Eğer siz gerçekten yalnız Allah'a kulluk ediyorsanız, O'na şükredin." (Bakara: 172)

Haram ve zararlı şeylerden kaçınmak farzdır. Allah'ın kulları olduklarını söyleyenler, temiz ve helâl olanı yerler, Rablerine şükrederler, haram ve pis olan şeylerden kaçınırlar. Diğer Ayet-i kerime'lerinde ise şöyle buyuruyor:

"Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin iyi ve güzel olanlarından yiyin." (Bakara: 57)

Rızıkların helâl olanlarından yiyerek hayatınızı geçirin ve bu nimetlerin kadrini kıymetini bilin.

Bunların yaratılmaları sizin faydanız içindir.

"Allah'ın size verdiği rızıklardan helâl ve temiz olarak yiyin, kendisine iman etmiş bulunduğunuz Allah'tan korkun." (Mâide: 88)

Çünkü sizin dünya saâdetiniz ve ahiret selâmetiniz ancak bu surette tecelli eder.

İbadetin onda dokuzu helâl lokmada arandığına göre, demek ki insanın ilk önce helâl lokma üzerine eğilmesi gerekmektedir. Bir insanın ihlâsla Allah'a yönelmesi için helâl lokma şarttır. Helâl lokma olmazsa ihlâs husule gelmez. Yapılanlar bir noktaya kadar gider, ihlâsa temas edemediği için orada durur.

Lokma üzerine eğilmek, insanın ihlâs üzerine eğilmesine, mahviyet üzerinde durmasına, istikamet üzere gitmesine vesile olur.

Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde buyururlar ki:

"Hiç kimse elinin emeğinden daha hayırlı bir yemek aslâ yememiştir. Allah'ın peygamberi Davud Aleyhisselâm da kendi eliyle kazandığını yerdi." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 967)

Allah-u Teâlâ sâlih amelden önce helâl olan şeylerden yemeyi emrederek Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurur:

"Ey peygamberler! Helâl ve temiz rızıklardan yiyiniz ve sâlih ameller işleyiniz. Doğrusu ben, ne yaparsanız hepsini bilirim." (Müminûn: 51)

Bu durum gösteriyor ki gıdalarda aranan maddî ve mânevî temizlik şartı, tâ Âdem Aleyhisselâm'dan beri ilâhî hüküm olarak konulmuş ana prensiplerden biridir.

Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde:

"Helâli aramak, helâl kazanmak ve helâl yemek her müslüman üzerine farzdır." buyurmuşlardır. (Taberânî)

Helâl yiyenlerin içleri nurlanır, bu nurdan hikmet husule gelir. Hikmet ehlinde en güzel iş ve icraatlar zuhur eder.

Haramlar, duâ ve ibadetlerin kabulüne mâni olur.

"Yâ Resulellah! Allah'a benim için yalvarıver de, duâsı makbul olanlardan olayım." diyen bir zâta Cenâb-ı Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

"Helâl yemek ye, duân kabul olsun." buyurmuşlardır. (Taberânî)

Allah-u Teâlâ'nın Kur'an-ı kerim'de, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizin Hadis-i şerif'lerinde kati bir emirle yenilip-içilmesini, yapılmasını ve kullanılmasını yasakladıkları şeylere haram denir.

Allah-u Teâlâ rahmet ve merhametinin bir eseri olarak zararlı olan her türlü şeyi haram; onun yerine ise güzel, temiz ve faydalı olan şeyleri helâl kılmıştır:

"O peygamber, kendilerine iyiliği emreder, kötülükten meneder. Onlara temiz şeyleri helâl, çirkin şeyleri de haram kılar." (A'râf: 157)

Çirkin şeylerin her çeşidi yaratılıştan azap sebebidir. Allah-u Teâlâ'nın rahmetini kazanmak ancak haramlardan kaçınmakla olur.

"Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda haram sebeplerle yemeyin." (Nisâ: 29)

Bu yasaklara riâyet etmeyenler dünyada şer'î cezâlara, ahirette ise ilâhî azaba müstehak olurlar. Nitekim Ayet-i kerime'de:

"Kim haksızlık ve zulüm ile bu yasakları işlerse, biz onu cehenneme atacağız." buyuruluyor. (Nisâ: 30)

Haram İki Kısma Ayrılır:

Birincisi, bizzat kendisi ve maddesi itibariyle haram olan şeyler: Domuz eti, içki... vb.

Kesin olarak haram kılınan bu gibi şeylerden üreticiliğini, nakliyeciliğini, ticaretini ve ikramını yapmak gibi, her ne surette olursa olsun faydalanmak da haramdır.

İkincisi, aslında maddesi itibariyle helâl olup herhangi bir sebepten dolayı haram kılınan şeyler: Çalınan mal, kasden besmelesiz kesilen hayvan... vb.

Meselâ üzüm ve üzüm suyu helâldir. Fakat mayalandırılıp alkol hâline dönüştürülürse, insanlara zararlı hâle geldiği için haram kılınmıştır.

Ancak ölüm tehlikesi hâlinde bu haramlardan doyacak kadar değil, ölmeyecek kadar kullanılmasına cevaz verilmiştir. Çünkü zaruretler mahzuru mübah kılar.

Haram yemek, şeytanın izine tâbi olmak ve cehenneme yuvarlanmak demektir.

Cenâb-ı Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde:

"Haramdan meydana gelen her vücuda, ateş daha lâyıktır." buyuruyorlar. (Tirmizî)

İnsan lokmasını haramlardan süzecek ki kendisi de süzülsün. Süzmezse kendisi de süzülmez ve tortular arasında karışır gider.

Pirincin içinden küçücük bir taşı, dişimize dokunmasın diye ayıklıyoruz da haramla helâli nefsimiz ayırmaya lüzum görmüyor. Karnımıza ateş dolduruyoruz da farkında değiliz.

Haram müminin içini, mâneviyatını tahrip eder, başka haramları işlemeye tahrik eder, çevresindeki insanları da harama teşvik eder.

Haram, yürüyen merdiven gibidir. Ayağını bastın mı bir daha yakayı kurtaramazsın. Seni alır, cehennemin dibine kadar götürür.

Ne kaybediyorsak hep boğazımızdan kaybediyoruz. Boğaza bir süzgeç koymadıkça itimat edin hikmet husule gelmez.

Bugün helâl lokma yok mesabesindedir. Bu bakımdan az yemekte kurtuluş vardır. İnsan helâl kazanmak için bütün dikkatiyle çalışacak, bütün dikkatlerden sonra kazandığını yine şüpheli kabul edip, ölmeyecek kadar az yemeye gayret edecek ki, artık o zaruret olsun ve helâl olmuş bulunsun.

Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde ise şöyle buyurmuşlardır:

"İnsanlar üzerine muutlaka öyle bir zaman gelecek ki, kişi kazandığı malın helâlden mi haramdan mı olduğuna aldırış etmeyecektir." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 962)

İşte o gün bugündür!

Haram yiyenin gözlerine siyah bir perde çekilir, artık helâli ve haramı ayırdedemez olur. Rotu çıkmış araba gibi, kime-neye çarpacağı belli olmaz.

Haram, insanın içini karartır. Haram yiyen kişiden iyi işler beklemek boştur. Çünkü küpün içinde ne varsa dışına o sızar. Bir Hadis-i şerif'te de şöyle buyuruluyor:

"Haramlardan sakın, insanların en çok ibadet edeni olursun." (Tirmizî)

İman etmek, son derece takvâ sahibi olmayı gerektirmektedir. Her şeyde takvâ lâzımsa da, yeme-içmede daha çok lâzımdır.

Mutlak helâl ile haram olmasında hiç şüphe olmayan şeylerin yanında bir de şüpheli saha vardır. İslâm, bu gibi şüpheli şeylere düşmekten sakınmayı takvâ kabul etmiştir.

Numan bin Beşir -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde buyururlar ki:

"Helâl apaçık belli, haram da apaçık bellidir. Bu ikisinin arasında şüpheli noktalar vardır. İnsanlardan çoğu bunu bilmezler. Şüpheli şeylerden kaçınanlar dinini ve namusunu korumuş olurlar. Şüpheli şeylere düşenler, yasak bir koruluğun etrafında hayvan otlatan ve her an için koruluğa düşmek ihtimali olan bir çoban gibidir. Dikkat ederseniz her hükümdarın bir koruluğu vardır. Gözünüzü açın! Allah'ın koruluğu ise haramdır." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 48)

Şüphelilerden kaçınan insan harama girmez. Helâl hudutları içinde kalır.

Hazret-i Aişe -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz:

"Siz asıl ibâdetten gaflet ediyorsunuz. O ise şüpheli şeylerden sakınmaktır." buyurmuştur.

Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- Efendimiz yanlışlıkla zekât develerinin sütünü içtiği zaman, parmağını ağzına sokarak istifrâ etmiştir.

"Biz harama düşeriz korkusuyla helâlin onda dokuzunu terkederdik." sözü ne kadar düşündürücüdür.

Hazret-i Ebu Bekir -radiyallahu anh- Efendimiz de, kölesinin haram kazancından olan sütü içince, boğazına parmak salarak istifrâ etmeye başlamış, neredeyse ölecek hale gelmişti. Daha sonra:

"Allah'ım! Midemde kalıp damarlarıma karışan kısmından sana sığınırım." diye duâ etmiştir.

İmam-ı Azam -rahmetullahi aleyh- Hazretlerinin yaşadığı dönemde, Irak'ta Bâdiye sürülerinin koyunları ile Kûfe'nin koyunları birbirine karışmış, koyun sahiplerinin hukuku ayırt edilemeyecek bir şekle girmişti. Hazret bu koyunların etlerini yemeyi takvâya aykırı sayarak koyun cinsinin ortalama kaç sene yaşadığını sormuş, yedi sene yaşadığının bildirilmesi üzerine tam yedi sene ağzına koyun eti koymamıştır.

İslâmiyet gizli veya açık harama giden bütün yolları kapatmıştır. Harama götüren, harama yardım eden her şey haramdır.

Helâl lokma yiyebilmek için bugün müslümanların üzerinde durması gereken mühim meselelerden birisi de, hayvan kesiminde Besmele ve etleri yenilip yenilmeyen hayvanların bilinmesi hususudur.

En'âm sûresi 145. Ayet-i kerime'sine göre, kendiliğinden ölmüş hayvan leşi, kan, domuz eti ve Allah'tan başkası adına kesilmiş hayvanlar olmak üzere haram yiyecekler dört sınıftır.

Mâide sûresi 3. Âyet-i kerime'sinde ise boğulmuş, bir yerine taş veya sopa vurularak öldürülmüş, düşüp yuvarlanmış, başka bir hayvan tarafından süsülmüş, yırtıcı hayvanlar tarafından parçalanmış, putlar adına boğazlanmış hayvanları yemenin ve fal okları ile kısmet aramanın haram olduğu bildirilmektedir.

Boğulmak, başına tokmak vurulmak, bir yerden yuvarlanmak, süsüşmek, yırtıcı hayvan tarafından yaralanmak... gibi bir sebeple ölmek üzere bulunan hayvan yetişilerek kesilirse eti yenir.

Hayvanı keserken Allah'ın ismini anmak vaciptir. "Bismillahi Allahu Ekber" demek ise müstehaptır, daha faziletlidir.

Allah-u Teâlâ çok açık bir hüküm olarak Ayet-i kerime'lerinde şöyle buyurmaktadır:

"Allah'ın âyetlerine inanan müminler iseniz, üzerlerine Allah'ın ismi anılmış (Besmele ile kesilmiş) hayvanlardan yiyin." (En'âm: 118)

Bu sizin için mübahtır, bunlardan yiyip istifade edebilirsiniz. Allah-u Teâlâ'ya iman edenler O'nun helâl kıldığını mübah bilirler, ondan istifade edebilirler, haram kıldığından da kaçınırlar. Bu, gönüllerindeki köklü imanın gereğidir.

"Kesilirken Allah'ın adı anılmayan hayvanlardan yemeyin. Çünkü onu yemek muhakkak ki bir fısktır, Allah'ın yolundan çıkmaktır." (En'âm: 121)

Besmelesiz kesilen hayvanı yemenin açık bir zararını anlamasanız bile, gizli ve mânevî zararının ve bir cezâsının olduğunu muhakkak biliniz. Ayet-i kerime'nin devamında şöyle buyurulmaktadır:

"Doğrusu şeytanlar sizinle tartışmaları için dostlarına fısıldarlar. Eğer onlara uyarsanız siz de müşrik olursunuz." (En'âm: 121)

Kesilerek yenilecek hayvanların üzerine Allah-u Teâlâ'nın ismini anmamak sadece bir fısk olarak kalmaz, şirk veya şirke sebep olur.

Bu Âyet-i kerime'ler hayvanı keserken Allah-u Teâlâ'nın adının anılmasının ilâhî bir emir olduğuna, terk etmenin haramlığına ve o etin katiyetle yenmeyeceğine doğrudan doğruya delâlet etmektedir.

Hayvanı kesecek olanın boğazlamaya ehliyetli olması lâzımdır. Müslüman bir erkek ve kadın kesebileceği gibi, kesmesini bilen ve Besmele çekebilen bir çocuk da kesebilir.

Tesmiyenin tam kesilme halinde bulunması şarttır. Besmele çektikten sonra bir şey yer içer, başkası ile konuşursa önce çektiği besmele kifayet etmez, yeniden çekmesi gerekir. Besmele unutularak terk edilmiş olursa zararı olmaz.

Çünkü Hadis-i şerif'te:  "Ümmetimden yanılma, unutma ve zorla yaptıklarının mesuliyeti kaldırılmıştır." buyuruluyor. (Buhârî)  Ancak kasten terk edenlerin kestikleri yenmez, haram olur.


--
her şey 'O' , herşey 'O'ndan
Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages