1 view
Skip to first unread message

nimet öztoprak

unread,
Aug 4, 2009, 9:39:18 AM8/4/09
to gunesizap...@googlegroups.com

mustafa terziahmetoğlu

3 Ağustos 2009

Saygılar Efendim;
Kavramlar insanların hayatında çok önemli bir etkinliğe sahip. Günlük yaşantımızda bu kavramları sık kullanıyoruz ama çok zaman bu kavramların içerdiği eylemlere yeterince dikkat etmiyoruz, önemsemiyoruz. Benim bu kavramlar üzerine bir hobi gibi inceleme, araştırma alışkanlığım var. Daha evvel bu mekânda vesileler ile bu kavramlara birazcık temas etmiştim. Mesela önemsemek, ön yargı, makul olmak,göz ardı etmek, yolsuzluk gibi. Gazetelerde yer alan yolsuzluk haberlerini not ediyorum. Bu yolsuzlukların en çok hangi alanlarda yoğunlaştığını bulmaya çalışıyorum. Bu işler tabii olarak sosyal bilimcilerin çalışma sahasına giriyor herhalde. Ben bir hobi olarak yapıyorum ve sosyal alanda yer alan bir birey olarak da beni ilgilendirdiğini düşünüyorum. Bu gün bu kavramlardan “değerini bilmek” konusunda bir hikâyecik aktaracağım. Bu kavramın içerdiği olgular, insanın en değerli varlığı ve hakkı olan yaşamın ve yaşam hakkının değerini bilmek, yaşadığı anın değerini bilmek, özgürlüğün ve bağımsızlığın değerini bilmek, vatanın değerini bilmek, cumhuriyet rejiminin değerini bilmek, demokrasi ve laikliğin değerini bilmek, adaletin ve hukukun değerini bilmek, ailenin, anne ve babanın, çocukların değerini bilmek ve en önemlisi İnsan Değeri bilmek, Dininin değerini bilmek.
Renklerin ustası olarak anılan büyük bir ressamın öğrencisi eğitimini tamamlamış. Büyük usta öğrencisini uğurlarken, yaptığı resmi şehrin en kalabalık meydanına koymasını ve yanına da kırmızı bir kalem bırakmasını, halktan beğenmedikleri yerlere çarpı koymalarını rica eden bir yazı iliştirmesini istemiş.
Öğrenci birkaç gün sonra resme bakmaya gittiğinde resmin çarpılar içinde olduğunu görmüş. Üzüntüyle ustasına gitmiş. Usta ressam üzülmemesini ve yeniden resme devam etmesini önermiş. Öğrenci resmi yeniden yapmış. Usta yine resmi şehrin en kalabalık meydanına bırakmasını istemiş fakat bu kez yanına bir palet dolusu çeşitli renklerde boya ile birkaç fırça koymasını ve yanına da insanlardan beğenmedikleri yerleri düzeltmesini rica eden bir yazı ile bırakmasını önermiş. Öğrenci denileni yapmış. Birkaç gün sonra bakmış ki resmine hiç dokunulmamış. Sevinçle ustasına koşmuş. Usta ressam şöyle demiş: “İlkinde insanlara fırsat verildiğinde ne kadar acımasız bir eleştiri sağanağı ile karşılaşılabileceğini gördün. Hayatında resim yapmamış insanlar dahi gelip senin resmini karaladı. İkincisinde onlardan yapıcı olmalarını istedin. Yapıcı olmak eğitim gerektirir. Hiç kimse bilmediği bir konuyu düzeltmeye cesaret edemedi. Emeğinin karşılığını, ne yaptığından haberi olmayan insanlardan alamazsın. Sakın emeğini değerini bilmeyenlere sunma ve asla emeğin değerini bilmeyenle tartışma.
Biz bu Cumhuriyet tablosunu şehrin en kalabalık yerine koyduk, yanına da kırmızı kalemleri koyduk. Herkes Cumhuriyet ve Demokrasimizde beğenmedikleri yerlere kırmızı kalemle kafasına göre çarpı işareti koydu. Ortada ne Cumhuriyet, ne de Demokrasi kaldı. Tablo, tablo olmaktan çıktı. Bir karalama
yüzeyi oldu. O tablonun güzelliğini idrak edemeyenlerin eline kırmızı kalemi verirseniz olacağı budur. Şimdi ortaya çıkan ucubeyi kendileri de beğenmiyorlar, eline fırça almamış, hayatında renk bulmamış, renkleri sadece gördüğü renkler zannedenler, tablo yapmaya kalkışıyorlar. İşin korkunç tarafı, bizde insanlar bilmediği konularda da düzeltmeye cesaret ediyorlar. Hikâyede insanlar bilmedikleri konuda fırçayı alıp düzeltmeye cesaret edememişler. Biz de olsa biliyorum edasıyla fırçayı alır, düzelteceğim diye, yine kırmızı kalemle yaptığı gibi ortaya bir ucube çıkarır. Bunun en bariz misali ata binmesini bilmeyenlerin ata binmesi değil mi?
Ortaya çıkan tabloyu artık kendileri de beğenmiyorlar ki, Demokratikleşme gibi bir tabloyu ustasına yaptırmayıp, Cengiz Çandar, Hasan Cemal, Oral Çalışlar, Fehmi Koru, Denizülke Arıboğan, İbrahim Kalın, Mustafa Karaalioğlu, Ruşen Çakır, Mithat Sancar, Muharrem Sarıkaya, Okan Müderrisoğlu, Nasuhi Güngör, Ali Bayramoğlu, Mümtaz’er Türköne ve İhsan Dağ’ı gibi boş duvarlara bakanlara ihale edip yaptırmaya çalışıyorlar.
Bu Kerameti kendinden menkul beyler, Polis akademisinin ev sahipliğinde İçişleri bakanı ile bir araya gelerek “Kürt Meselesinin çözümü: Türkiye modeline doğru” çalıştayında Kürt sorununa çözüm aradılar. Bazı konularda ulemadan çözüm arayanlar, nedense bu defa ulemayı göz ardı ettiler. Bu ülkede Anayasa konusunda uluslararası düzeyde hukukçular, sosyal bilimciler, iktisatçılar varken Murat Karayılan’la görüşenlerin tercih edilmesi YOL HARİTASI-AÇILIM için yeterince ipuçları vermektedir.
Peki, bu toplantıdan evvel hangi toplantı vardı?
19–20 Haziran tarihleri arasında bu mekânda daha evvel temas ettiğim Abant toplantılarının 19.su vardı. Bu Abant toplantısında yer alan aktörlerin birçoğu Polis Akademisinde ki toplantıda da yer almaktadırlar.
Peki, bu toplantıdan yaklaşık bir sene evvel hangi toplantı vardı?
6.7.2008 Abant toplantısı sonuç bildirgesinde Güneydoğu Anadolu sorunlarının çözümü için sağlıklı ve dinamik iletişim kanallarının açılması yer aldı.
Peki, yoğun Ergenekon tutuklamaları ne zaman başladı? Haziran ve Temmuz 2008 ayları ve sonraki aylar. Bunlar tesadüf mü?
Şimdi, aşağıda son Abant Toplantısı bildirgesi var. Burada benim en çok ilgimi çeken maddeler 1.3 ve 8.ler.
19–20 Haziran 2009 tarihlerinde Abant Bolu’da gerçekleşen “Demokratikleşme: 12 Eylül’den AB Sürecine Siyasi Partiler” başlıklı 19. Abant Platformu, üç oturumda gerçekleşmiş ve siyasi partilerin geçmişi, geleceği ve hukuki çerçevesi tartışılmıştır. Siyasi parti temsilcilerinin, akademisyenlerin, entelektüellerin geniş katılımı ile özgür bir tartışma ortamında siyasi partiler demokrasisi masaya yatırılmıştır. Toplantıda öne çıkan aşağıdaki hususların kamuoyuna duyurulması uygun görülmüştür:
1. Askeri darbeler ve demokratik siyasi sürece karşı gerçekleştirilen müdahaleler, Türkiye’nin siyasal, sosyal ve ekonomik gelişmesine büyük zararlar vermiştir. Demokrasimizin gelişip yerleşememesinin güç ve derinlik kazanamamasının en önemli sebebi bu darbe ve müdahalelerle yerleşen vesayet rejimidir.
2. Türkiye’nin demokratikleşmesinin önündeki en büyük engellerden biri toplumsal çoğulculuğu kucaklayan, geniş bir meşruiyet zemininden yoksun 12 Eylül Anayasasıdır. 1987’den günümüze birçok değişiklik geçirmesine rağmen bu anayasa hala otoriter ve yasakçı bir düzeni sürdürmektedir.
3. Halkın iradesinin tecelli ettiği TBMM’nin ve ona karşı sorumlu olan hükümetin bütün idari bürokratik kurumlar üzerindeki hâkimiyet ve denetim hakkı demokratik hukuk devleti ilkeleriyle uyumlu olarak pekiştirilmelidir. Bunun yanında, başta anayasa yargısı olmak üzere, yargı organının evrensel hukukun üstünlüğünü ve demokratik meşruiyeti esas alan bağımsız ve tarafsız bir biçimde işlemesini sağlayacak düzenlemeler gerçekleştirilmelidir.
4. Türkiye en kısa zamanda mümkün olan en geniş toplumsal uzlaşmayla yeni bir anayasa yapmalı, demokrasi standartlarını yükseltmeli, uluslar arası antlaşmalardan doğan yükümlülüklerini eksiksiz biçimde yerine getirerek Avrupa Birliği perspektifini takip etmelidir.
5. Siyasi özgürlükleri, evrensel standartlarda içeren yeni bir siyasi partiler kanunu yapılmalı, seçim sistemi temsilde adalet ilkesine daha fazla ağırlık verecek şekilde yeniden düzenlenmelidir.
6. Parti içi demokrasinin geliştirilmesi, aday belirleme sürecinde ön seçim sisteminin uygulanması esas alınmalıdır.
7. Siyasetin finansmanında ve özellikle seçim harcamalarında gelirler, edinimler, harcamalar ve usuller bakımından şeffaf, adil ve denetlenebilir hukuki bir çerçeve oluşturulmalıdır.
8. Siyasi partilerin kapatılmasında Venedik Komisyonu İlkeleri benimsenmeli, Cumhuriyet Başsavcısı’nın kapatma davası açma yetkisini dengeleyecek biçimde siyasi denetim mekanizmaları oluşturulmalıdır.
9. Siyasi sürece ilişkin hukuk kurallarının evrensel hukuka, özellikle temel hak ve özgürlüklere, demokrasiye ve hukukun üstünlüğü ilkesine uygun, adil ve tarafsız bir şekilde işlemesi sağlanmalıdır.
10. Bütün bu hususlar partiler üstü bir anlayışla ele alınmalı ve bir an önce gerçekleştirilmelidir
Bu bildirge, bir bildirgeden çok siyasi bir partinin faaliyet raporuna benziyor. Hükümet programı gibi…
Abant toplantıları Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı şemsiyesi altında, onun Onursal Başkanı F.Gülen tarafından yönetilmekte, kararlar bu kişinin güdümünde alınmakta düşüncesindeyim. Dolayısıyla bildirgeler siyasal bir partinin faaliyet raporuna benzediğinden, bu siyasi partinin Onursal Başkanı F.Gülendir.
Güneydoğu sorununun önünde en büyük engeli Ordu olarak görüyorlar ve öyle gösteriyorlardı. Bir taşla iki kuş vurmakla yetinmediler. Üç kuş vurdular. Şöyle ki;
1- Esasen biz bu Güneydoğu sorununu çoktan çözerdik. Ama Ordu engeldi.(Şehitler ve diğer açılardan) Bu şekilde Ordu’ya çamur attık mı? Sn. Başbuğ’un asimetrik savaş tanımının ayaklarından birisi bu olmalı.
2- Darbeci generallerin(hem G.Doğu sorununa başka yöntemlerle çözüm arayacaklardı, aynı zamanda irticaya çözüm getirirken) içinde Güneydoğu sorununun önünü tıkayanlar vardı. Ergenekon olayı ile hem Güneydoğu sorununun ve hem de Demokratikleşmenin önünü açtık. Ergenekon olayı için yeterli sebepleri artı hanemize kaydettik mi?
3- Bu sayede bir belge ile Ordu mensuplarının sivil mahkemeler de yargılanmasının önünü açtık mı? Ortada belge yok, unutuldu gitti.
Hatta 4. veya 5. kuşu da vurdular. Bunlar da ayrı bir yorum. Aslında 1.2.3. maddeler daha da açılabilir.
Bu işler organize işler. Zulmet-i Cehli iltizam da var.
Sırrı Sakık, parlamento konusunda Türk Etnisitesinin çoğunluğundan bahsediyor, yakınıyor. Türkler bu ülkede etnik unsur. Sn. Oktay Ekşi 2.08 tarih değiniyor. Siz bu adamlarla Demokratikleşmeyi konuşacak ve dinamik kararlar alacaksınız.
Yahudi ne demiş:”A be kuzum, ben öpülürken seks yapmayı severim.”
Terörist başını öpmeye kalkarsanız, neticesine katlanacaksınız.
Efendim, bir yazımda sizden öğrenmek istemiştim. Geçmişi ile ilgili problemleri olanın literatürde ki ismi nedir? Bu nasıl bir şeydir diye? Siz de bu konudaki makalelerinizi okumamı tavsiye etmiştiniz. Okudum ama kafamdaki kavramı bulamadım. Bir gazetede okumuştum. Bir türlü hatırlayamıyorum. Geçmişi ile ilgili problemleri olanlar hep bir merkezde toplanıyorlar. Bu gerçekten çok önemli bir psişik durum.
Bu ülke bu topraklara sahip olabilmek için 300.000 şehit verdi. Hem şehit vereceksiniz ve hem de Demokratikleşme vereceksiniz! Ben topraktan ve bölünmeden bahsetmedim ki!
Çok özür dilerim. Çok meşgul ettim. Ancak böyle tedavi oluyorum.
SSS


Anılarınızı istediğiniz herkesle çevrimiçi paylaşın.
Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages