Atatürk'ün
Manevi Babası - Cevat KULAKSIZ
Düşman cephelerinde değil, kendi vatanımızın içinde terörden can veren
şehitlerimizin dizi dizi olduğu şu günlerde, üç evladını çeşitli cephelerde
şehit veren bir babanın, Konya’da Atatürk’le ilgili bir anısında
oluşan ilginç olayı paylaşmak istedim.
Konya, Atatürk'ün, İstanbul ve İzmir’den sonra en çok uğradığı ve kaldığı
şehirlerimizden biridir.
Atatürk'ün Anadolu'ya geçerek Ankara'ya yerleştiği, ilk Türkiye Büyük Millet
Meclisi'ni açtığı günden ölümüne kadar Konya'ya 13 kere gelip gitmiş, bu
gelişlerinde çoğu zaman günlerce kalmıştır.
Bu Konya ziyaretlerinde kalışlarının toplam 33 gün tuttuğu hesaplanmaktadır.
ATATÜRK'ÜN KONYA'YA GELİŞ VE AYRILIŞ TARİHLERİ
1) 03.08.1920 - 05.08.1920
2) 01.04.1922 - 04.04.1922
3) 24.07.1922 - 25.07.1922
4) 19.08.1922 - 20.08.1922
5) 20.03.1923 - 23.03.1923
6) 03.01.1925 - 13.01.1925
7) 17.10.1925 - 19.10.1925
8) 18.05.1926 - 19.05.1926
9) 18.02.1931 - 01.03.1931
10) 25.01.1933 - 25.01.1933
11) 06.02.1934 - 06.02.1934
12) 07.01.1937 - 07.01.1937
13) 20.11.1937 - 20.11.1937
Beşinci
Gelişi
20 Mart 1923 Atatürk'ün Konya'ya beşinci gelişidir. Askeri birlikleri
denetledikten sonra Hükümet Konağına geçti. Şehir Meclisi Salonundaki yemekte
ve Türk Ocağında Milliyetçilik konusunda bir konuşma yaptı. Ertesi gün Konya
Hilaliahmer (Kızılay) Kadınlar kolunun verdiği çaya katıldı. Burada "Türk
Kadınlığı" konusunda konuşma yaptı. Konya Sultanisi'ni ziyaret etti. 22
Mart 1923 Mevlana Türbesi ve Dergâhını ziyaret etti. 23 Mart'ta Afyona gitmek
üzere ayrıldı.
Atatürk'ün Bir Konya ziyareti sırasında söylediği şu sözler Hz.Mevlana'ya
gösterdiği sevgi ve saygının delili gibidir:
“-Ne zaman bu şehre gelecek olsam, içimde bir heyecan duyarım. Hz.Mevlana
düşünceleriyle benliğimi sarar. O çok büyük bir dahi, çağları aşan bir
yenilikçi...”
Atatürk’ün Konya’ya beşinci gelişlerinde yanlarında eşi Latife
Hanım da vardı. Birlikte Konya Belediyesinin Atatürk’e armağan ettiği ve
halen Atatürk Müzesi olarak kullanılan evlerine inmişlerdi.
Ertesi gün erken saatlerde evin önü Atatürk’ü görmek isteyen Konyalılarla
dolmuştu.
Halk arasında yaşı atmışın üzerinde iri yapılı, aksakallı, nurani yüzlü bir
adam bahçe kapısının sağ yanında beklemekte idi. Başında abanıi sarık, sırtında
setari işlik, üzerinde latası, ayağında mest kundura, Tunus şal kuşak, kıl
şalvarı ile eski Konya kıyafetli ihtiyar ara sıra nöbetçilere rica ediyor fakat
sözünü tutturamıyordu.
Bu sırada Belediye Başkanı köşke girmek üzere kapının önünde durduğunda ihtiyarın
yalvarmasını duyuyordu. Belediye başkanı bu yaşlı ihtiyarın
arzusunu sorduğunda yaşlı adam:
“-Mustafa Kemal Paşa’ya iki çift sözüm var, ne olur kendilerine
dileğimi bildirin”, diyordu.
Bunun üzerine Konya Belediye Başkanı yaşlı adamı da yanına alarak içeri girer,
tanıştırır. Atatürk yaşlı adama boş koltuğu gösterir, oturmasını söyler. Yaşlı
adam:
“-Oturmayacağım paşam maruzatım kısadır; arz edip, sizleri rahatsız
etmeden döneyim”, der. Atatürk de:
“-Buyurun oturun” der. Yaşlı adam Atatürk’e karşı şunları
söyler:
“-Paşam, bana Sedirler’in Hacı Hüseyin derler. Üç oğlum vardı. En
büyüğünü Balkanlarda şehit verdim. İkincisi Çanakkale’de şehit oldu.
Üçüncü oğlum kalmıştı. “Vatan tehlikede Mustafa Kemal asker istiyor-
denilince onu da emrinize Vatan müdafaasına gönderdim. Dumlupınar’da
şehit olduğu haberi geldi. Üç oğlum da vatan uğruna şehit oldular. Helal olsun.
Vatan kurtuldu ya yeter. Bizimkiler gibi nice yiğitler bu vatan uğruna şehit
oldu. Feda olsun”.
Atatürk’ü ve yanındakileri çok duygulandıran bu vatansever yaşlı adam
konuşmasına şöyle devam eder:
“-Şimdi sizden bir ricam ver. Üç şehit oğlumun yerine size –oğlum-
diye hitap edebilirmiyim? Gazi oğlumun alnından öpebilirmiyim? Evladım”
…
Bu sözler karşısında daha da duygulanan Atatürk de Latife Hanım’da ayağa
kalkarak yaşlı adama:
“-Bizleri evlat olarak kabul etmenizden mutluluk duyarız
babacığım” diyerek Sedirler’li Hacı Hüseyin Ağa’nın
elini öperler. Baba oğul olurlar.
Atatürk ile Hacı Hüseyin Ağa ertesi gün, Hacı Hüseyin Ağa’nın eşi
Akile’yle tanışıp onun da “ana” olarak ellerinden öperler.
Böylece ana oğul olurlar.
Bu vatan böyle yüce duygular içinde olan ana, oğullar elinde
yücelir.
--------------
Dilini yitiren milletler yaşama hakkını da yitirmiştir.
Yani her şey dilimize gerekli değeri vermemizle başlar.
Türkçe’yi sevmek, onu doğru kullanmak
ve geliştirmek, Türk insanının,
özellikle aydınının en öncelikli görevidir.
Zira milletlerin gelişmişlik seviyeleri dil ile ölçülür.
Yani medeni olmanın ön koşulu dildir.
__._,_.___