12 EYLÜL SÜRERKEN KENAN EVREN'İ YARGILAMA ACIKLI GÜLDÜRÜSÜNE GİZLENMEK

5 views
Skip to first unread message

f.u.

unread,
Jan 17, 2012, 12:41:40 PM1/17/12
to FiKRET UZUN YAZILARI

12 Eylülün sınıfsal anlamından uzaklaşırsak, örneğin,"çokbilmiş"
birçok sahte aydının, solcunun 27 Mayıs ihtilâli ile 12 Eylülü veya
bütün darbeleri, mesela Portekiz'deki, karanfil devrimi olarak anılan
ve bir diktatörlüğe karşı gerçekleştirilen askeri darbeyi de, aynı
kefeye koymak, sonrasında da böyle acıklı-güldürülere konu olan 96 lık
bir ihtiyarın "başka diyeceğiniz var mı sayın paşam" yollu evinde ve
istirahatını bozmadan ifadesine "başvurulur ve bunun adı 12 EYLÜLÜ
yargılama olarak gösterilebilir, ahmak solcular da bundan bir devrim
sarhoşluğu çıkarabilir.
Oysa 12 Eylül faşist darbesi, 24 Ocak ekonomik ararları olarak anılan
acı reçetenin, emekçi kitlelere, özellikle de işçi sınıfına, zora
dayalı olarak yutturulması ihtiyacının bir sonucudur.
Eğer 24 Ocak ekonomik paketi mevcut durum korunarak uygulamaya konulsa
idi, zaten yenişememe durumu ile resmedilebilecek olan Türkiye'deki
demokrasi, büyük resim, belki ortasından çatlamayacak, belki kana
bulanacaktı ama muhtemelen sınıf mücadelesini keskinleştirecek ve
yenişememe durumundaki dengeyi, emekçi kitlelerin, demokratik güçlerin
lehine bozabilecekti. Zaten bu ihtimali göz önünde bulundurarak, korku
içinde ülke dışına taşınan birçok büyük sermayenin varlığını
biliyoruz, kendileri de dile getiriyor ki, Kenan Evren'in Nutkunda da
"son şansımızdı" diyerek vurguladığı budur.
İşte 24 Ocak ekonomik kararları olarak anılan ve babası Özal olan acı
reçete, demokratik koşullarda uygulanamayacağı için, demokrasinin rafa
kaldırılması ve bunun için de 12 Eylüle gereksinim duyulması söz
konusu idi ki, bu darbenin hazırlığının 24 Ocak kararlarından da önce
başladığını biliyoruz.
Diğer yandan bu açılım, sadece Türkiye'nin değil, tüm kapitalist
dünyanın, en başında ABD'nin hegemonyasının varlığını sürdürdüğü
emperyalist kapitalizmin açılımı idi.
Ulus-devlet yapısının çözülmesi, dünyanın bir şirket dinamiğinde
yönetilmesine yönelik bir açılımdı ki, ünlü Liberalizm üzerine çokomel
misli ekonomik ağırlıklı laboratuar teorileri kaplandı, Neo-Liberalizm
olarak bütün dünyaya yedirilmeye başlandı.
Ama gelin görün ki, ne kaplarlarsa kaplasınlar, hangi adı verirlerse
versinler, bütün teorileri, laboratuarlarda üretilmiş ideolojik
yönermeleri, aynı yere çıkıyordu.
EMPERYALİST KAPİTALİZMİN İFLASINI GECİKTİRMEK VE MÜMKÜNSE SONSUZA
KADAR GECİKTİRMEK.
Böylece 12 Eylül faşist darbesi son derece güçlü ve sinsi ama bir o
kadar da güçsüz olduğu için korkan bir emir komuta zinciri altında, en
tepesinde ve her merhalesinde ABD emperyalizmi olmak üzere emekçi
sınıfların ve elbette aydınların, komünistlerin, sosyalistlerin,
devrimcilerin tepesine bindi.
Bununla birlikte 27 Mayıs ile elde edilmiş demokratik kazanımların,
sendikal kazanımların ve örgütlenme hakkının ve de Kemalist bir suret
ve lafız ile Kemalizm'in sol tonlarının, giderek Kemalist düşüncenin
ve dinamiklerin bütününün tepesine bindi.
Emin adımlarla yürüyerek faşizmi kalıcı kılan ama demokrasi illuzyonu
yaratan bir sinsi reform çalışması ile, restorasyon zinciri ile 12
Eylül faşist rejimi, bir yerleşik ve sağlamlaştırılan ekonomik-politik
düzen olarak, başrolünde ABD nin olduğu emperyalist kapitalizmin dünya
çapındaki kurtuluş reçetesi anlamındaki ekonomik açılım doğrultusunda
politik kararlar bir bir ve kerte kerte yani tedrici olarak alındı. Ve
yer yer, darbe misli askeri müdahaleleri elden bırakmadan, gitmesi
gereken en son noktaya doğru konuşlandırılmaya devam edildi.
Bu yönelimde aranan tam da AKP ve kadroları idi ki, bunun için var
olan ama dar gelen bir ceket misli görünen Erbakan ve partisi tasfiye
edildi ki, bu da bir darbe ve yine bir irtica ile mücadele görünümü
altında idi. Buna, tereyağından kıl çekmek diyoruz. Bu yönelimin asıl
ucu, irtica ile mücadelenin suç sayıldığı, irticaın özgürlükler
kapsamında olduğu bir 12 Eylül rejiminin devamı olan yeni 12 Eylül
rejimine yönelik idi. Mimarları, "ileri demokrasi" ismini pek
beğenmiştir ve sahte solcuların, aydınların, yeni mürtecilerin hepsi,
daha da ileri gideceğinden yana fikir beyan etmişler, referandumdan
itibaren konferanslarla, panellerle kafalara kakmışlar, anayasanın son
değişikliği ile daha da ileri bir demokrasiye kavuşacağımız yönünde
halkımızı bilinçlendirmişlerdir.
Velhasıl, görünenin ve gösterildiğinin aksine, 12 Eylül faşist darbesi
gerçekleştirildiğinden bu yana, her geçen gün ağırlaştırılmış ve
toplumun bütün hücrelerini teslim almış bir faşizm dinamiği içinde ama
demokrasi görüntüsü ile konuşlanan bir 12 Eylül rejimi içinde
yaşadığımız ortadadır. Başka ifadeyle tam 32 yıldır 12 Eylül faşist
rejiminden çıkamıyoruz. O kadar öyle ki, 12 Eylül'ün başrolündeki
özverili generali Kenan Evren, demokrasi görünümlü 12 Eylül rejiminin
cumhurbaşkanı olmadan önce,12 Eylül darbesi ile devrilen hükümetin
başkanı olan ve zindana atılan Demirel tarafından, özel olarak ve
devletin uçağı ile Marmaris'ten aldırılmış, Cumhurbaşkanlığı
resepsiyonuna icabet etmesi sağlandıktan sonra tekrar aynı uçakla
Marmaris'teki istirahatgâhına uğurlanmıştır.
Bu bile 12 Eylül rejiminin ve elbette var olan ve 12 Eylül faşist
darbesi ile istenildiği biçimde organize edilen tekellerin devletinin
bir devamlılık arz ettiğini göstermeye yeter de artar.
Dahası var, Kenan Evren hiç bir zaman ve şu anda bile devletin
zirvesinde yer alan protokolden ayrı sayılmamış, ayrı yere konmamıştır
ki, ifadesine bile başvurulması bu çerçevede olmuştur.
Yani 12 Eylül rejimi, hala bir demokrasi illuzyonu içerisinde ve
konuşlanmasını, ABD-AB emperyalizminin YDD KONUŞLANMASI İLE SENKRONİZE
BİÇİMDE tamamlayarak devam etmektedir.
Bu koşullarda, demokrasi illuzyonunun yanına ve içine şimdi de,12
Eylülün yargılanması illuzyonu yerleştirilmektedir ve buna açıkça ve
demokrasi adına omuz verenlerin, öte yandan bu konuşlanmanın başrolüne
oturanların demokrasi diye diye gerçekleştirdikleri dinci ve modern
feodal temelli faşizmine (yeni Osmanlıcılık diyenler de var) , omuz
vermiş olurken, karşılıklı atışmalarında,"BU BİR DİKTATÖRLÜKTÜR" yollu
bağırarak kükrediğini duymak son derece öğreticidir.
Ancak bu öğreticiliğe rağmen, illuzyonun hegemonyası marifetiyle olsa
gerek, kimsenin bilincinde bir kıpırdama göremiyoruz. Kıpırdama, zaten
zinde olan bilinçlerde ve bu bilinçlere içerilen şiddetin hep var
olmaya devam etmesi ile varlığını korumaktadır.
Çok uzatmayalım, anlayan anlamıştır ki, 12 Eylül faşist darbesi nasıl
ki, 24 Ocak ekonomik kararları adındaki acı reçeteyi kolaylıkla
yutturmak için gerekli olan ve demokrasiyi bir daha gelmemek üzere
kaldırmak demek olan bir zorun ifadesi ise; bunca zamandır ve onca acı
reçeteyi, aynı ama illuzyon nedeniyle görülemeyen bir zor yöntemi ile
yani faşizm ile yutturmaya devam etmeleri ve hâlâ devam ediyor
olmaları bir yana, bu günkü dünya, bölge ve de Türkiye konjonktüründe
daha acı ekonomik reçetelere ihtiyaçları olduğu ve bunun için de,
ortaya koymak zorunda oldukları ekonomik ve siyasi reformları için,12
Eylül faşist askeri darbesinin sonuçlarını bile aratacak sonuçları
içerecek olan bir yerleşik zora ihtiyaçları olduğu ve işte bu
nedenledir ki, bu "zor"u, yani faşizmi, kerte kerte, kurbağanın kısık
ateşte kaynatılarak pişirilmesi gibi, öteden beri
konuşlandırdıklarını, bunu da aşama aşama kalan son demokratik
kırıntıların üzerine basa basa gerçekleştirdiklerini, örnek olsun bir
önceki referandumda hamleleri yargı reformu ise, şimdi 12 Eylül
anayasasının, yeni ve büsbütün "zor" olarak konuşlandırılan 12 Eylül
dinci- faşist rejimine dar gelen maddelerini ortadan kaldıracak olan
anayasa değişikliği ile ülkeyi parçalamanın ifadesi olan reformları
gerçekleştirmeye çalıştıklarını görüyoruz ki, görmek istemeyenlerin
oldukça fazla olduğunu da görmeden duramıyoruz.
Ve şunu da görüyoruz ki,12 Eylülün ve Darbeci başının yargılanması
biçimindeki bu illuzyon, bu reformun, tekellerin yeni rejimini, dinci-
feodal - faşist diktatörlüğüne kapıları sonuna kadar açacak olan
anayasa restorasyonunun yumuşak geçişini sağlamak için oynanan bir
tiyatro misli değilse nedir diye soran hâlâ var ki, o kadar da yumuşak
gidemiyorlar.
Her taraftan "zor" dinamikleri örüyorlar. Evren'in yargılanmasının da,
"demokratik" ama DİNCİ-FEODAL-FAŞİZMİ tescilleyecek, bölünmenin
hukuksal temelini kuracak anayasa reformunun da, diğer bütün zor
dinamiklerinin de bu çerçevede ele alınması ve artık gözlerin sımsıkı
yumularak, kötü söz misli gösterilen ama dostun söylediği acı söz
misli olan sözlerdeki görülemeyen ağırlığı görmek için, gözleri
faltaşı gibi açmak, bu sözlerdeki ağırlığı iyi tartıp, kantarın doğru
kefesine koyup, topuzuna da mukayyet olmak gerekmektedir.
İyi tartılmazsa ne mi olur, yumacak bir göz bile kalmayacak denli boka
batılır ve bütün gerçekler, Milan Kundera'nın yaptığı gibi bokla
tartılır ve netice ne olursa olsun sonuç gerçeklerin boka bulanması ve
artık gerçeklere ulaşma imkânından da, gerçeklerin bok ile
tartılmasını engelleme imkânından da çok ama çok uzaklaşılmış olunur.
Ve unuttum ki, bu da önemlidir, sadece 12 Eylül faşist darbesine ve
elbette 24 Ocak ekonomik kararlarına yansıyan neo-liberalizm
ideolojisinin ideologları ve haliyle 12 Eylül faşist darbesinin suç
ortakları, bu gün de devam eden ve 24 Ocak açılımının devamı olan
ekonomik-politik reformların ve bunları, eskilerinden daha acı
reçeteler olduğu halde kolaylıkla yutturacak olan "zor"un ifadesi olan
politikaların da fikir babaları, ideologları, aynı anlama gelmek üzere
sahipleri, aynı kişilerdir.
Dünü, bu anlamda 12 Eylül faşist darbesini ve Kenan Evrenlerin
icraatlarını suç kapsamına alıyorsak ve bunlar da, Neo-Liberalizmin
ideologları da, haliyle suç ortakları sayılırsa, bunların bu gün de
suç ortaklıklarının devam ediyor olduğu bir gerçeklik değil midir?
Sadece bunlar mı, bunlar değil elbet ama bunları hele bir gözümüzün
önüne getirelim, peşi sıra, başka kimlerin ve bir bütün olarak hangi
dinamiklerin olduğunu ve böylece fotoğrafın tamamının varlığının yanı
başımızda gözümüzün içine baka baka demokrasicilik oyununun bir
fotoğrafı olarak durduğunu ve böylece de, dikkatlice bakıldığında ise
bu demokrasi illuzyonunu resmeden fotoğrafın derininde kopkoyu bir
karanlık olduğunu görmek kolaylaşacaktır.
En azından ben öyle umuyorum.
Öyleyse mesele Kenan Evren'i yargılamakta değildir ki yargılanmasın
demiyorum, günahları çoktur ve bilerek işlemiştir, azmettirenleri ise
Türkiye'de hâlâ bir güçtür, ancak mesele 12 Eylülün, dolayısıyla devam
eden rejiminin yargılanmasıdır.
Oysa böyle bir güçler dengesi yoktur ve de,12 Eylül rejimi devam
ettiği ve buna bir demokratik ilerleme süsü verildiği sürece, 12 Eylül
darbesi ve Evren ile birlikte bütün planlayıcıları ile uygulayıcıları
ve zaten devam eden 12 Eylül'ün yargılanabilmesinin koşulları yoktur.
Demek ki, Evrenin yargılanması yeni 12 Eylül dinci-feodal-faşist
rejiminin konuşlanmasının tamamlanmasına yönelik bütün kapıları açacak
tuzaklardan sadece birisidir ve tarihi bir acıklı-güldürüdür diye
düşünmek yerindedir.
Fikret Uzun
17 Ocak 2012
Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages