f.u.
unread,Jan 10, 2012, 4:11:01 PM1/10/12Sign in to reply to author
Sign in to forward
You do not have permission to delete messages in this group
Either email addresses are anonymous for this group or you need the view member email addresses permission to view the original message
to FiKRET UZUN YAZILARI
Geçmişte, yaklaşan değişim, dönüşüm rüzgarının korkutucu etkisi ile ne
kadar devrim kaçkını, sınıf kaçkını, ne kadar statüko hayranı varsa,
yani ne kadar reformist, restoratör, burjuva düzen meraklısı varsa ve
bütün bunlardan sosyalizm çıkarmak için bin bir türlü hayal, mit ve
mabet ile işçileri, emekçileri uyutmaya çalışan sahtekar varsa ki
hepsi, az sayıdaki gerçek devrimcilerle, gerçek sosyal-demokratlarla
(komünistler) onları azlığından dolayı, onları kimsenin
dinlemediğinden dem vurarak alay ediyorlardı ama tarih başka türlü
yazıldı.
O alay ettikleri düşünceler de, bu düşüncelerin nesnel yaşamdaki
karşılığını net olarak görüp,hayallere ve bunları pompalayanlara
ki,toplumda yaratılmış olan illüzyon nedeniyle iyiden iyiye aklı
geriletilmiş cahil kitleler de onların yani reformistlerin,
dediklerini kurtuluşları için doğru sözler bellemiş olmalarına rağmen,
prim vermeden kitleleri aydınlatmak için her türlü yolu ama daha çok
söz söylemeyi, tartışma dinamiklerini canlı tutmayı deneyen ve
özlerini hep canlı tutan devrimci kadrolar, her gün azalsalar da
yılmamışlar ve sadece bir eylemli bilinç fışkırması ile öfkelerinin
yönünü doğru adrese çevirmeye başlayan cahil ve bir o kadar da sahte
hayallere, mabetlere, mitlere hapsedilmiş kitleler, kulaklarını ve
gözlerini bu son derece azınlıkta olan, çoğunluk olmak için içlerine
çürük, çarık hayalperestleri almamayı ve azlıklarından utanıp, kuşkuya
düşüp, çoğunluğu oluşturan reformistlerin çeşitli renklerinden birine
biat etmemeyi en akıllı ve devrimci iş olarak benimseyen devrimci
kadroların söylediklerine çevirmişler ve o kadrolar da, kendilerini
inatla dinlemeyen bu cahil kitlelere hiçbir zaman ne haliniz varsa
görün dememiş ve hep yanında olmuş, hep sınıf kinlerini canlı ve doğru
adrese yöneltmeleri için, reformistlerin alaya aldıkları sözler sarf
etmekten vazgeçmemiş ve kinlerinin doğru adresini bellemeye
başladıklarından itibaren de, emekçi kitlelere fener olmaya, onları
fenersiz bırakmamaya gayret göstermeye devam etmişler sonunda da,
tarihi onlar yazmışlardır.
Çoğunluk anlamına gelen ve bir devrimci, savaşkan örgütün tuhaf ismi
olarak uzun süre kitlelere yol gösteren Bolşevikler tarih sahnesine
çıkmıştır ki, bu gün bile komünist örgütü veya komünist olmayı en tam
isimle tarif eden bir kavram olarak kullanılmaktadır ki, bu günün
sahtekarlık dinamiği içinde hala bu kavrama ve tarife ihtiyacımız
olması hem acıdır ve hem de yerindedir.
Yani Suat arkadaş, çok önce de ve hep, reformistler, kitle
kuyrukçuluğu ile çoğunluklarını korumaya çalışanlar, kitlelere ve dava
arkadaşlarına olumlu lakırdılar etmişler, ham hayalleri, nesnel
yaşamın karşılığı olarak yutturmuşlar ve haliyle bu hayallerin, olumlu
lakırdıların alıcısı çok olmuş ama bunların boş umutlar yaratan
lakırdılar olduğunu kitleler çok acı deneyimlerle öğrenmişlerdir ki,
1905 şubat burjuva devrimi öncesi yaşanan kanlı pazar bu deneyimlerden
sadece bir tanesidir. Gerçekleri ki, o zaman da olumlu olan, mutluluk
verici olan hiçbir gelişmeyi içermiyordu, ortaya koyan, henüz Bolşevik
olmayan devrimciler, elbette söylediklerine alıcı bulamıyorlar ve
kendilerini çoğunluk sanan reformistlerin maskarası durumuna
düşürülecek denli azınlıkta kalıyorlardı. Ama ya sonra, bütün küçük-
burjuva hayaller tuzla buz olmuş ve çoğunluk olanlar, azınlığa ve
çaresizliğe düşmüş, çaresizliğe düştükçe, egemenlerin kucağına daha
fütursuzca düşmüşler ve azınlıktaki devrimciler sıçramalı olarak
çoğunluk olmaya başlamış ve kitlelerin ellerinden bırakmadığı
fenerleri olmuşlardır. Bu fenerlere sahip çıkan kitlelerden hızla yeni
fenerler ve fener tutanlar boy atmış ve 1905 Şubat dönemeci, 1917
Şubat dönemecine sıçramış çoğunluk yani Bolşevik, bütün Rusya'nın en
fazla ışık saçan, en fazla karanlığı aydınlatan feneri durumuna gelmiş
ve insanlık Ekim Devrimi ile sarsılarak, boş umutlardan,
gerçekleşmeyecek zannettikleri, öyle kandırıldıkları, gerçekleşecek
umutlara aklını ve yüreğini açmıştır.
Aklımdakilerin düşüncelerime yansıttıkları, uzun zamandır,insanlığın
yüreğinde çiçek açtıran ve reformistler dahil,bütün devrim
düşmanlarının yüreğine korku salan, insanlığın en büyük umut
patlamasının,içerden,eskiye bağlılıklarını hiç bırakmayanlarca ,bir
karşı devrim dinamiği içersinde ama son derece sinsi, iki yüzlü ve
yalan yüklü söylemlerle ve yöntemlerle söndürülmeye çalışıldığı ama
insanlığın bir kere yüzyüze gelmiş olduğu ve nesnel yaşamda karşılığı
olduğunu gördüğü umudun bir türlü söndürülemediğinin görülmekte olduğu
ve bu umudun sönemeyeceğini kesinkes anlayan egemen sınıfların,
umutları başka hayallere hapsetmeye ve bütün umudun kendinde olduğunu
ikna ettirmeye çalışmakta olduğudur..
İşte kavga ve hatta belki de en devrimci kavga, tam da bu çabaların
ortasında cereyan etmektedir.
Ve görülen o ki, tüm geriletilmişliğe, püskürtülmüşlüğe rağmen, umut
söndürülemediği gibi, boş umutlarla, boş umutları yeşertmeye çalışan
hayallerle değiştirilememektedir de.
Çünkü insanlık, umudunun gerçekleşmeyecek bir ütopya olmadığını,
aksine gerçekleşebilir olduğunu, nesnel olarak gerçekleştiğini görerek
anlamıştır. Bu, insanlığın, her şeye rağmen ulaşmış olduğu ve bu
ulaşmışlıktan sonra geri dönmesinin, umudundan vazgeçmesinin mümkün
olmadığı bir noktadır.
işte egemen sınıflar tam da bu noktaya, bu umuda vurmak için, bu umudu
tarihe gömmek için her türlü laboratuar çalışmasını yapmakta ve her
türlü eski tür, yani eskiden de umut taşıyanların ama umudun hangi
yönde olduğunu göremeyenlerin içinde dolaşıp, akıllarını büsbütün
karıştıran yardımcısını hareketlendirmekte ve aynı zamanda da, bununla
uyum içinde olan tarihin gerisine dönme çabasını bütün dünyaya
dayatmaktadır ki, bunun için de hem kitlelerin aklını bozmaya, hem de
tarihin ilerleme çizgisinin dinamiğini tahrip etmeye çabalamaktadır.
Fakat gel gör ki, Suat Arkadaş ve işte olumlu olan budur, ama siz
bununla ilgilenmediğiniz için, olumlu bir şey göremiyorsunuz, egemen
sınıflar bu çabalarında önemli yol kat etmiş olsalar da, hâlâ
başarılarını tamama erdiremiyorlar ve tarihte hep böyle olmuştur,
egemen sınıfların dayattığı çaresizlik ne kadar koyu olursa, egemen
olmayanların önüne son derece etkili çareler çıkmış ve çıkmaya devam
edecektir. Ama bu çareler, sizin beklediğiniz Godot türü, Mesih türü,
ütopya türü ve kısaca gerçekleşmesi hiç mümkün olmayacak hayaller türü
çareler değildir. Tamı tamına tarihin ilerleme çizgisi üzerindeki,
toplumların, onların görememesine rağmen, gelişiminin seyri ile ortaya
çıkan çarelerdir. Biz bu çarelerin yaklaştığını, çareyi çok
istediğimiz için mi, yani hayalini kurduğumuz için mi, ya da kafamızda
öznel olarak kurguladığımız için mi ortaya koyuyoruz, elbette hayır,
bin kere hayır. Bu çare, zıtların birliğinde cisimleşmiş bir toplumsal
gelişmenin bir yasallığıdır.
Eğer çaresizlik varsa, zıttı da, yani çare de vardır. Öyleyse, egemen
sınıflar, dünyaya topyekun tarihin gerisine dönmeyi dayatıyorlarsa,
tarihin ilerleme çizgisini tahrip edecekler demektir ve egemen
sınıfların zıtları olan ezilen sınıflar ise, tarihin ilerleme çizgisi
doğrultusunda gelişmeye mahkum olan çare ile burun buruna gelmekten
kaçınamayacaklar ve bu çareyi eninde sonunda ve elbette çaresizliğin
çaresizce dayatılmasının azgınlaştığı koşullarda mutlaka bulacaklar ve
egemen sınıflara hiç beklemedikleri bir çaresizlik yaşatacaklardır.
Hepsi bu Suat arkadaş, eleştirdiğim, daha doğrusu mahkum ederek
deşifre ettiğim dinamikler, hep bu nesnel olarak büyüyen ve egemen
sınıfları korkutan çareyi, başka yerlerde, sahte umutlar yaratarak
aramaya kanal açan, dolayısıyla asıl çareden uzaklaştırmayı hedefleyen
dinamiklerdir. İşte sizin tepenizin tasını attıran ve olumlu bir şey
olarak görülmeyen, bu deşifre edici vurgularımdır.
İşte "başarmaya çalışmanın /başarmanın" önündeki engel olarak gördüğün
ve seni kızdıran haklılık budur ve tam da söylediğim budur, egemen
sınıfların ve onların çabalarına bilerek ya da ahmaklıklarından yardım
edenlerin tüm dünyayı bir umutsuzluk, bir çaresizlik batağına çekmeye
çalışan, asıl çareden uzaklaştırmanın hayallerine hapsetmek isteyen
çabalarının başarılı olmasının önündeki engeldir.
Ve demek ayrıldığımız noktaları bulmak çok kolay öyle mi? Bir tanesini
söylesen de öğrensek diyorum. Bu ayrı ama aslolan, bu ayrılık
noktalarını bulmaktır ve bu önemlidir. Ancak bu noktaların birleştiren
noktalar olduğunun yutturulmaya çalışılmasını bulmak ve göstermek ise
daha önemlidir ve konumuz öncelikli olarak budur. Mabet misli,"dost"
meclisi gibi, tekke misli dinamikler, tam da böyledir. Birleştiren
noktalar olarak gösterilen ayrılık noktalarıdır. Birleştirmek, ayrılık
noktalarını bulup, çıkarıp, ayırdıktan sonra kalan bir ve ortak
noktaların etrafında toplanmakla olur. Ayrılık noktalarını dikkate
almadan, onlarla birlikte bir ve aynı noktaların etrafında toplanmak
birleştirmek değildir, ayrılıkları dinamik hale getirmek üzere
toplanmaktır. Bundan ne bir zenginlik, ne de bir birlik çıkar. Ve işte
bu gün bu yapılıyor ama daha vahimi, bundan da kötüsü, bir tekke
dinamiği, bir fetiş etrafında, bir "erenler" misli "dost" meclisi
dinamiklerinde ayrılıklar özellikle uykuya yatırılmış olarak diri
tutularak kurulmaya çalışılan birlik dinamikleri model yapılmaya
çalışılıyor. Bu tam bir uzlaşmacılıktır, sınıf uzlaşmacılığıdır. Bunun
sonucu, düzene bağlanmaktır. İşte egemen sınıflar dayattığı çareyi
ancak böyle kitlelere kabul ettirebilir ve en az maliyetle bütün
dünyayı köleleştirebilir, tarihin gerisine sürükleyebilir. Ama
sürüklemekte başarılı olamıyor, bu yönde kazandığı mevzileri
koruyamıyor, yardımcılarının deşifrasyonunu önleyemiyor ve yerlerine
yenilerini yetiştirmeye vakti olmadığı için de, kaba yöntemlere, en
bildik yöntemlere; birinci olarak baskıya ve ikinci olarak baskının
zorunun yaydığı korku ile öteki dünya ve yüce kurtarıcının şefkatli
babamızın cehennem korkusunu yayma yöntemine baş vuruyor.
Hepsi, sınıf bakışını ortadan kaldırıp, kitleleri ümmet yapmak
içindir. İşte geçmişin örgütlerinin üzerinden mabetler oluşturmak,
tekkeler oluşturmak, dost meclisleri dinamiği ile Mevlanacılığı
hortlatmak HEP EGEMENLERİN BU ÇABALARINI BAŞARILI KILMASINA YARDIM
ETMEK İÇİNDİR. ve sen bu oyunu bozuyoruz diye dellenmiş, tepenin
tasını üzerimize fırlatmış durumda olmayı hem haklı gösteriyorsun ve
hem de bizim düşmana çalıştığımızı göstermeye çalışıyorsun.
Hayır, Suat İçsel, tam tersine, düşmanın çabalarının başarılı
olmasının hizmetkarı durumunda olanlar, bu dinamikleri, devrimci ve
birleştirici dinamikler olarak yutturmaya, çalışanlardır ve elbette
onca teşhir edici kelama ve onca turnusole rağmen bunu görmemekte
direnenlerdir.
Bitirirken, bir,"ben" dedim, çünkü söylenenler bana aittir ve herkesin
kendi sözünü söyleme hakkı olduğunu düşünmekle beraber, söylenenlerde
"biz" değerinin olması, onlara sahip çıkma ölçüsünde gerçekleşir ve
ortada, böyle bir ölçü göremiyorum.
İki, işte dediklerime sahip çıkan ve dediklerine sahip çıktığım Evin
Okçuoğlu, değerli hocam, hem kendi sözlerini söyleme hakkına sahip
olduğu ve söylediği halde, hem de benim dediklerime sahip çıkarak
söylenenlere "biz" değeri katmıştır ve "biz" değeri katacak olan
arkadaşlara "biz" olmanın nasıl olduğunun işaretini vermiştir ama sen
kendin ortaya koyuyorsun ki, senin benimle veya Evin Hoca ile veya
aynı noktalara dikkat çeken başka ve belki de hiç tanımadığımız
insanlarla "biz" olmaya hiç niyetin olmadığı gibi, olamayacağını da
gösteriyorsun.
Evin Hoca, benim yazılarımı Forward eden bir kadından ibaret değildir,
elbette bir bayandır ama önce, hem bir öğretmen ve akademisyen ve hem
de bu akademisyenliğinden, düzene hizmet ederek nemalanmayan, aksine
kendi üretimleri ile "biz" dinamiklerini çoğaltan, uyku dinamiklerini
dağıtan, bir yazar ve şair kimliği olan sanatçıdır.
Üçüncüsü, bu alan, yani güncel grup, kendisinin sınıf bakışı
temelinde, ayrılık noktalarını ortaya çıkarıp, ayrışmak ve birlik
noktalarını netleştirerek birleşmek üzere, var olan "ben"lerin,"biz"
olabileceği bir alan üzerinde tartışması için, bizzat Evin Hoca
tarafından ve tam da şimdi eleştirdiğim türden dinamiklerin
sahtekarlıklarının deşifre edilmesi üzerine, gerçek yüzlerinin
görülmesi üzerine, doğru bir zeminde "biz" olmaya çalışmak
isteyenlerin var olduğunu düşünerek oluşturulmuştur.
O nedenle bu alanda benim veya kendisinin ortaya koyduğu anlatımları
paylaşmasından daha doğal ne olabilir diye düşünmelisin.
Diğer bir nokta da, ismini zikrettiğim kişi olarak, herhalde Çetin
Sevinç'ten söz ediyorsun, o nedenle bir düzeltme yapacağım, daha
doğrusu senin yanlış anlamanı düzeltiyorum, Çetin Sevinç, sadece bir
örnektir ve benzerleri çoktur, sizin "başarma"nın simgesi olarak
gördüğünüz dinamiklerin vazgeçilmez aktörlerindendir ve ama daha
önemlisi, asıl baş roldeki sahte komünist Nabi Yağcı'nın, diğerleri
gibi o da bir mürididir, bu anlamda ortada, bir ideal insan olma
iddiası olmadığı bir yana, Çetin Sevinç'in, "ideal" insan olmak söz
konusu ise, işte sizin "başarma"nın simgesi olan Mevlana tekkesi misli
"dost" meclisleri için en ideal tip olduğunu söylediğimi hatırlatarak,
yanlış anlamanı düzeltiyorum.
Fikret Uzun
İdeal insan taklidi yapan köyün delisi.
10 Ocak 2012