Tamam bana uyar...
Bu arada bu pazar Livane'de Oya Baydar Melek Ullagay var...
İlgilenenlere duyurulur....
Sezai sarıoğlunun gönderdiği metni yolluyorum.
sezai sarıoğlu ile nehirmuhabbetler
Paris'te Devrim Başkadır
Oya Baydar: “Yıl 1959-60; egzistansiyalizm hâlâ ortalığı kasıp kavuruyor. (...) ... Sartre'ı, bir kafede, daha çok Cafê de Flore'da Simone de Beauvoir'la birlikte oturmuş konuşurken ya da gazetesini okurken görebiliyorsunuz... (...) Paris'te teyze kızımla kocasının çevresi Türkiyeli doktora öürencilerinden, yazar çizerlerden, ressamlardan, sanatçılardan oluşuyordu. (...) O zamanlar Fransa'da, hele de Paris'in entelektüel kesimlerinde sol rüzgarlar esiyordu. Biraz bohemlikle karışmış, egzistansiyalizm sosuna bulanmıış bir sol hava. Onların arasındaydım ben de. 19 yaşındayım, ağızlarının içine bakıyorum. Sosyalizm tartışıyorlar, ilk kez enternasyonalizm sözünü duyuyorum. Biri Türk, bir, Yunanlı bir çift vardı; kızın ailesi Yunanistan'daki iç savaştan sonra sürgüne çıkmak zorunda kalmış komünistlerden. Hiç unutmuyorum, Kıbrıs konusu da gündeme gelirdi tartışmalarda. (...) Yunanlı kız sevgilisine, Kıbrıs'ı sana veriyorum canım, benim olsa on iki adayı da verirdim, derdi. Çok hoşuma giderdi bu benim. İşte, egzistansiyalizm gereği sandığımız bohem yaşam, Marksizm tartışmaları, Fransızlar, Türkler, Yunanlılar, Ermeniler, eğitim için devlet tarafından gönderilmiş tek tük Çinliler, böyle bir ortam... İyi de, ben baktım Paris'te tutunamayacağım, hele de üniversiteye devam olanağım hiç yok. (...) Demek ki sandığım kadar cesur ve bağımsız değilmişim; döndüm. (...) Paris'te bulunduğum çevrede duyup da hoşuma giden, 'işte budur' dediğim sosyalizmi sosyoloji okuyarak öğrenebileceğimi düşündüğümden, Paris dönüşü ayağımın tozuyla sosyoloji bölümüne atmıştım kapağı...”
Melek Ulagay: “1965'te liseyi bitirmiştim. 18-19 yaşlarındaydım. Mezun olduktan sonra ne yapacağımı bilemedim, aylak aylak dolaştım. Üniversite giriş sınavları o dönemde yeni başlamıştı. Aile baktı ki ben başı boş kalırsam pek hayırlı olmayacak. (..) Zennep (Oral) o sırada Paris'te... Onun ailesiyle bizimkiler iyi tanışırlardı. Zeynep babasını genç yaşta bir kalp krizi sonucu kaybedince kendini çok kötü hissetti. Paris'e dönüp öğrenimine devam etmek istemedi. Birlikte gitmemize razı olur belki, diye beni de onun yanına kattılar, babam bizi Paris'e götürdü. Böylece 68 Baharı'nın içten içe hazırlandığı 1966-67'de kendimi Paris'te buldum. (...) Fransızca kurslarına başladım. Tiyatro okumak istiyorum ya, tiyatro kurslarına kaydımı yaptırdım. O dönemde Paris siyasal hareketliliğin çok yükseldiği günler yaşıyor. 66-67 yıllarındayız, adım adım 68 Bahar'ına doğru gidiliyor, 68'in bütün ön hazırlıkları yapılıyor. 67 yılında Yunananistan'da askeri darbe olmuştu. Paris, ülkelerindeki faşizmden kaçan Yunanlı mültecilerle dolmuştu. Özetle benim gözüm esas olarak Paris'in bu kaynayan ortamında açıldı. (...) hızlı bir politizasyon sürecine girmiştim. Söyledim ya, bende militanlığa yatkınlık, öyle bir ruh hali hep varmış zahir. (Marksizm okumaları falan?) Yok öyle bir şey, hiç yok. Tamamen eyleme yönelik. Ben edebiyat ve tiyatroya eğilimli olduğum için tek ilgi duyduğum, bildiğim alan oydu, hâlâ da öyle sayılabilir. İngiliz ve İrlanda tiyatrosunu ve edebiyatını iyi bilirdim...
(“Bir Dönem İki Kadın/Birbirimizin Aynasında” kitabından)