Av.Selami YÜCEL
“Erzurum Çarşı Pazar”, diğer bir ismi ile “Sarı Gelin” türküsü bugüne dek çeşitli yorumlara ve spekülasyonlara sebep oldu. Kimileri türkü, Erzincan’ın, bazıları Azerilerin bazıları da Ermenilerin dedi. Ancak; Malatya ve Üstat Fahri Kayahan’dan hiç kimse bahsetmedi. Yeri gelmiş iken bu konuya haricen bir parmak da biz basalım.
Sarı Gelin hakkında epeyce efsane vardır. Bunlardan en yaygın olan efsane şöyledir:
Şeyh Abdülkadir Geylani’nin müritlerinden Senani, şeyhine darılarak firar eder. Yolu Erzurum ve Oltu’ya düşer. Burada tanıştığı bir dervişle yola çıkarlar. Penek Suyu kıyısına geldiklerinde derviş, genç Senani’den kendisini karşıya geçirmesini ister. Senani, bu teklifi kabul etmeyince, dervişin, ‘Benden esirgediğin omuzlarına, domuz yavruları binsin!’ bedduasına uğrar. Misafir oldukları Hristiyan Penek Beyi’nin güzel kızına vurulan Senani, misafirliği uzatır ve sarayın hizmetçileri arasına katılır. Ardından ise sarayın domuz çobanı olur. Şeyh Geylani, müridi Senani’nin bu halini öğrenir ve çok üzülür. Beş yüz müridinden, onu kurtarmalarını, gerekirse sevdiği kızla birlikte getirmelerini ister. Müritler, Senani’yi, domuz güderken bulurlar ve şeyhin isteğini Senani’ye bildirirler. Senani, ancak yâriyle birlikte gelebileceğini söyler. Bir sabah erkenden kızı aldığı gibi, kendilerini bekleyen müritlere doğru yola çıkarlar. Hep birlikte karlı dağa doğru yürürler. Onların yokluğunu anlayan saray görevlileri, çevre köyleri ararlar ancak onları bulamaz ve dağlara yönelirler. Aşıklar ve müritler, takip edildiklerini anlayınca kaçmaya başlarlar ve dağın güneyine sarkarlar. Takipçiler yetişince çetin bir savaş meydana gelir. Aşık Şeyh Senani ve müritleri öldürülür. Bugünkü Allahuekber Dağları, adını bu müritlerin ‘Allahuekber’ sedalarından almıştır. Bu efsanede bahsedilen Sarı Gelin’in Hristiyan-Türk olan Kıpçak beyinin kızı olduğu iddia edilmiştir. Sarı Gelin hakkında Kars’ta, Azerbaycan’da ve Anadolu’nun diğer yerlerinde değişik hikâye ve efsanelere rastlanmaktadır.
Öte yandan, Sarı Gelin’in bir Ermeni Kızı olduğu, hatta türkünün bir Ermeni şarkısı olduğu iddia edilmiş ve Ermeni dilinde de Sarı Gelin türküsü okunmuştur. Türkünün, Ermeni Şarkısı olduğu düşüncesine sebep olan olay: Sarı Gelin türküsünün çeşitlemesini içeren plağın Ermenistan’dan getirtildikten sonra türkünün yaygınlaşmış olmasıdır. Son yıllarda Ermeni müziği ağırlıklı müzikleri ile tanınan Knar gurubu ile Ermenistanlı sanatçı Civan Gasparyan’ın çalışmaları ile Sarı Gelin Türküsü Ermenice de yorumlanmıştır. Türkünün Ermeni şarkısı olup olmadığı konusunda epeyi tartışma yaşandı. Ermenice okunan sözler incelendiğinde; Türkçe kelimeleri çağrıştıran kelimelere yer verilmesi ve ortaya çıkış zamanı itibarı ile türkünün Türk kaynaklı olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca; müzik farkı da vardır. Erzurum’da da Sarı Gelin’in farklı bir varyantı söylenmektedir.
Dikkat etmemiz gereken husus: Sarı Gelin’in, efsanesi ve türkü sözlerinden ziyade müzik gelişimini ve farklı okunuş biçimlerini irdelemektir; bizi ilgilendiren konu da budur. Bir müziğe söz yazmak kolaydır ama müzik yapmak söze oranla daha zordur. Nitekim; Sarı Gelin türküsü Kürtçe söz yazılarak okunmaya başlanmıştır bile. Geçenlerde vefat eden Ermeni asıllı Aram Tigran; “Sarı Ahcik” ismi ile türküyü Kürtçe okumuştur. Aşağıda anlatacağımız belgeler ışığında bahsedilen bu yorumların yeni olduğunun bilincinde olmamız gerekiyor. Çünkü türkünün kaynağında belgeler önemlidir ve belgeler konuşur. Türkülerin değişik yörelerde değişik biçimlerde okunması, aynı zamanda müziğin zenginliğinin ve kültürün ve müziğin paylaşılmasının göstergesidir. Belki; Sarı Gelin isimli türkümüz yakın zamanda Arapça, İngilizce veya Yunanca da okunacaktır. Azeriler de türküye sahip çıkarak orijin olarak Azerbeycan kaynaklı olduğunu iddia etmişler ve sahip çıkmışlardır. Gerekçe olarak; Azerbeycan Kültür Bakanı Polat Bülbüloğlu’nun babası Bülbül’ün “Sarı Gelin” türküsünü yıllar önce okuduğunu ileri sürerler. Türkümüzün değişik dillerde okunması, eserin güzelliğinin, ağırlıklı olmasının ve topluma mal olmasının uluslararası olduğunun göstergesi olarak düşünmek gerekir. Ancak türkünün gerçek kaynağını bulmak için belge ve kayıtları incelemek; bunun yanında yukarıda bahsettiğim gibi müzikal analizlerini yapmak gerekir.
Şimdi gelelim türkünün Türkiye’deki belgelerine ve kayıtlarına. Biliniyor ki; Türkiye’de türküler binlerce sene okunmasına rağmen onların kayda alınması maalesef ancak Cumhuriyet döneminde yoğunluk kazanmıştır. Şu hususu da özellikle belirtmeden geçemeyeceğim. Sarı Gelin isimli türkümüz TRT repertuarında kayıtlı olmasına rağmen son zamanlara kadar yoğunlukla okunmamıştır. Son on yıl içinde bazı sanatçılar tarafından icra edilmesi türkünün kamuoyu önüne gelmesini sağlamış olduğu barizdir. Bu noktada dağ taş dolaşarak bu türkü ile birlikte binlerce türküyü notaya alan ve derleyen Muzaffer Sarısözen’in çok önemli olduğunu vurgulamak gerekir. Şimdi; bu belge ve kayıtlara dayanarak türküye damga vuran sanatçılara kısaca yer verelim.
Naciye Hanım: Muzaffer Sarısözen ilk derleme çalışmalarına başlarken Erzincan’a da uğruyor. Erzincan’da 4.9.1937 tarihinde Naciye Hanım isimli bir bayandan Sarı Gelin türküsünü derliyor. Naciye Hanım tarafından söylenen türkü maalesef bugüne dek notaya alınmamıştır. Sarı Gelin türküsünün bugünkü şekliyle 1937 yılında derlenen türkü ile aynı karakterde olup olmadığı da meçhuldür. Altan Demirel aynı konuya değinerek 2005 yılında yapılan “MESAM Halk Müziği Eserleri Sempozyumu”nda Naciye Hanım’dan derlenen türkü ile Faruk Kaleli’den derlenen sarı gelin türküsünün benzer olduğunu vurgulamıştır.
Faruk Kaleli: Hafız Faruk Kaleli 1896 yılında Erzurum/Hasankale’de doğdu. İlk ve orta tahsilini Hasankale’de tamamladı. Ailesi, Pasinler’in köklü ailelerindendir. Epeyi Erzurum türküsüne kaynaklık yapmıştır. Sarı Gelin türküsünün de kaynak kişisidir. 22 Kasım 1947 yılında vefat etmiştir.
Fahri Kayahan: Sarı Gelin türküsüne kaynak oluşturan diğer bir sanatçıdır. 1914 yılında Malatya’da doğdu. 1937 yılından itibaren plak yapmaya başladı. Birçok türküye kaynak kişilik yaptı. İstanbul ağırlıklı sahnelerde türküler okudu. 22 Nisan 1969 tarihinde İstanbul’da vefat etti.
Bu kadar tartışmalara rağmen Sarı Gelin türküsünün Fahri Kayahan tarafı gündeme getirilmedi. Üstadın da Sarı Gelin türküsü ile alakalı kısmının mutlaka açığa çıkması ve dairenin tamamlanması gerekmektedir; Merhumun halen hayatta olan kızı Suade (Kayahan) Demirsoy konuyla ilgili şunları söylemektedir: “Babamın taş plağa okuduğu, son dönem bakan olan Ziya Soylu amcam vasıtası ile 1946 yılında derlediği Sarı Gelin’e şimdi de Ermeniler sahip çıktı. Ben küçüktüm, Ziya Amca, Dr. Cevat Kıvanç, Dr. Osman Malatyalı, Faruk Amca, Kiğılı Memet Amca, Cemil Cankat nur içinde yatsınlar. Beyazıt’ta oturuyorduk, Çöp Hacı ve Malatyalılar tam karşımızda idiler. Biz İsmet Paşa’nın köşk evinde oturuyorduk. Babam İnönü’ye tapardı. Evimizin duvarları hep resimleri ile dolu idi. Hâlâ da öyle. Geleneği ben sürdürüyorum.” demektedir. Kaynak olarak Suade Hanım’ın Celal Yalvaç Bey’e yazdığı 12. 5. 2002 tarihli mektubuna dayanıyorum. Mektubun bir örneği de bende mevcuttur. Mektupta, ismi geçen Ahmet Ziya Soylu 1913 yılında Erzurum’da doğmuş, dokuzuncu dönem Erzincan Milletvekilliği yapmış ve 1987 yılında vefat etmiştir.
Sayın Suade (Kayahan) Demirsoy’un anlattığını doğrulayan belgeler elimizdedir. Fahri Kayahan tarafından bizzat düzenlenen Sarı Gelin türküsünün sözleri ve diğer bilgilerinin örneği Sayın Celal Yalvaç’tadır. (Fahri Kayahan'ın el yazısıyla alttaki kupür). Bu belgeden de görülebileceği gibi üstte Türkçe harflerle “Erzurum Şarkisi” denmekte ve devam edilerek “Sari Gelin” tabiri geçmektedir. Belgenin başlığından sonra üstadın eski Türkçe olarak kendi el yazısı ile yazdığı sözlere ve müzik bilgilerine yer verilmektedir.
Türkü düzenlemesinin Fahri Kayahan tarafından yapılması ve plağa okunması ile türkü, büyük bir ihtimalle 1946 yılında plağa kaydedilmiştir. Plağın başında “Malatyalı Fahri” ismi göze çarpmakta altında da Erzurum türküsü denmekte, en altta da derleyen ve notaya alan Fahri Kayahan ismi yazılmaktadır. Fahri’den türküyü dinleyecek olursak, eserin okunuş tarzı bugün icra edilen ve Faruk Kaleli tarafından derlenen türküye gerek sözleri gerekse de müziği uygunluk göstermektedir. Faruk Kaleli’den alınan sözlerle Fahri Kayahan arasındaki sözlerde tek fark; Faruk Kaleli “Nice ki bu canım sağ” derken; Fahri Kayahan’ın “Nice ki bu canımsan” sözlerini kullanmasıdır. Fahri Kayahan çok dürüst davranarak türkünün Erzurum türküsü olduğunu, kendisinin de derleyici olduğunu belirtmiştir. Türkü tarihimizde türkülerin çeşitleme dediğimiz değişik kişiler ve küçük farklılıklarla ortaya çıktığı sık görünen olaylardandır. Nitekim Sarı Gelin Erzincanlı Naciye’den, Faruk Kaleli’den ve Ziya Soylu’nun icraatlarından üç defa derlenmiştir.
Benim ulaştığım belgelere göre Anadolu coğrafyasında Sarı Gelin türküsü ilk defa 1937 yılında Erzincanlı Naciye’den derlenmiştir. Derleyen kişi de Muzaffer Sarısözen’dir. Elimdeki belgelere göre Muzaffer Sarısözen’in 11 Temmuz 1949 yılına kadar derlediği türküler içerisinde Faruk Kaleli’den derlenen türkü mevcut değildir. Sadece Naciye Hanım’ın Sarı Gelin’i vardır. Şunu da vurgulamak gerekir ki Türkiye’de derleme çalışmaları gelişigüzel yapılmamış, tüm olaylar kayda alınmış, türkünün kimden derlendiği, nerede ne zaman derlendiği tutanak haline getirilmiştir. Faruk Kaleli’den derlenen Sarı Gelin türküsünün notasında türkünün Erzurum türküsü olduğu, 15 Mart 1974 tarihinde incelendiği, derleme tarihinin boş olduğu, kaynak kişinin Faruk Kaleli olduğu, derleyen ve notaya alan kişinin de değerli derlemeci ve şef Muzaffer Sarısözen olduğu görülecektir. (Nota kaydı üstteki kupür)
Yukarıdaki bulgulardan bazı yorumlara ulaşmamız mümkündür. Muzaffer Sarısözen iki adet “Sarı Gelin” türküsü derlemiştir. Birincisi 1937 tarihli Naciye Hanım’dan derlenen “Sarı Gelin”, ikincisi de Faruk Kaleli’den derlenen “Sarı Gelin” türküleridir. Faruk Kaleli, 1947 yılında vefat ettiğine göre türkünün 1947 yılından önce kayda alındığını söylemek gerekir. Muzaffer Sarısözen acaba bir türküyü iki defa niçin derledi. Bu durum da yorumlanmalıdır. Ya iki türkü notaları farklı idi, ya Faruk Kaleli’den alınan türkü daha cazip geldi, ya da ilk türküyü derlediğini unuttu. Aynı türkünün bizzat Muzaffer Sarısözen tarafından iki defa kayda alındığı tarafımdan tespit edilmiştir. Örneğin üstat, “Yeşil Kurbağalar” uzun havasını, müziğinin aynı olmasına rağmen iki defa derlemiştir. Bu iki uzun havadan Sarı Gelin türküsünde olduğu gibi sonradan derlenen okunmaktadır. Çeşitli araştırmacılar yaptıkları araştırmada, Faruk Kaleli’den derlenen türkünün derleme tarihinin 1937 ve 1940 tarihleri olduğunu söylemişler ise de belge gösterememişlerdir. Fahri Kayahan 1937 yılından itibaren türkü kaydı yaptığına, 1946 yılında Ziya Soylu’dan alıp eseri plak yaptığına ve iki kaydın da çok benzer olmasından dolayı TRT’deki notalara benzer şekilde türküyü bugünkü şekli ile ilk defa Fahri Kayahan’ın okuduğu veya Ziya Soylu’nun derlediği varsayımı uzak tutulmamalı, en azından ihtimal dahilinde olduğu söylenmelidir. Başka bir anlatım ile, Merhum Ziya Soylu’nun türküyü Faruk Kaleli’den öğrenmesi mümkün olduğu gibi kaynağın Naciye Hanım veya şu anda ismi bilinmeyen başka birisine ait olması olasılığı vardır. Faruk Kaleli’nin ise türküyü Naciye Hanımdan veya başka bir kaynaktan alması da pekâla mümkündür. Hatta; her iki kaynağın da tarihin zaman dilimi uzantısında tek bir kaynağa dayanması da ihtimaller içerisindedir.
Türkünün gerek müzik yapısı, gerekse de sözleri incelenirse şunlar söylenebilir: Türkülerin orijini kuşku götürmez ki Türklerin yoğun olarak yaşadıkları Orta Asya coğrafyasıdır. Göçler ile Türklerin örf ve adeti, müziği yayılan yerleşim merkezlerine doğru insanlarla ulaşmıştır. Sarı Gelin türküsü 10/8 vuruşludur. Makam olarak da Erzurum yöresinin bar figürlerini andırmaktadır. Ancak sözler için böyle düşünemiyorum. Çünkü türküde “neynim” kelimesi geçmektedir. Sarı Gelin türküsünden başka hiçbir Erzurum Türküsünde “neynim” sözcüğüne rastlayamazsınız. Türkiye’de “neynim” kelimesi Kars, Bayburt, Gaziantep ve Orta Anadolu’da kullanılmaktadır. Türkiye dışında ise “neynim” kelimesi en çok Kerkük Türkülerinde yer almıştır. Daha sonra da Azerbaycan’ı işaret edebiliriz. “nine” kelimesi için ise tersini düşünmeliyiz. Coğrafyamızda “nine” kelimesi daha ziyada Erzurum ve Erzincan türkülerinde vardır.