Madem bütün âlemlerin Rabbi, insanları muhatab ittihaz edip, umum mevcudatla konuşur ve şu Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselam, o hitab-ı izzeti, nev'-i beşere belki umum ziruha ve zişuura tebliğ ediyor. İşte bütün mazi ve müstakbel, zaman-ı hazır hükmüne geçti; bütün nev'-i beşer bir mecliste, safları muhtelif bir cemaat şeklinde olarak; o hitab, o suretle onlara ediliyor. O vakit herbir ayat-ı Kur'aniye; gayet haşmetli azamet ve celal sahibi Mütekellim-i Ezeli'den ve makam-ı mahbubiyet-i uzma sahibi Tercüman-ı Alişanından aldığı bir kuvvet-i ulviyet, cezalet ve belagat içinde; parlak, hem pek parlak bir nur-u i'cazı içinde gördüm. O vakit, değil umum Kur'an; ya bir sure yahut bir ayet, belki herbir kelimesi birer mu'cize hükmüne geçti: "Elhamdülillahi ala nur-il iman ve-l Kur'an" dedim. O ayn-ı hakikat olan hayalden "Na'büdü" nun'una girdiğim gibi çıktım ve anladım ki: Kur'anın değil ayetleri, kelimeleri, belki Nun-u Na'büdü gibi bazı harfleri dahi mühim hakikatların nurlu anahtarlarıdır.
(Bediüzzaman Said Nursi – 29. Mektubdan)
Lügatler
Âlem :dünya, kâinat Aleyhissalâtü Vesselam :selam ve dua onun üzerine olsun Âyât-ı Kur’aniye :Kur’an âyetleri Âyet : Kur’ân’ın her bir cümlesi, işaret, kimsenin inkâr edemeyeceği açık delil Ayn-ı hakikat : gerçeğin aynısı, ta kendisi Azamet : büyüklük, yücelik Belagat :tam, yerinde, düzgün, halin ve makamın icabına göre hakikatli söz söylemek Belki :bilakis, aslında Celal :azamet, haşmet, hiddetlilik, son derece büyüklük Cemaat :topluluk, grup, takım, bir imama uyup namaz kılanlar Cezalet : akıcı ve güçlü ifade, güzel anlatım Elhamdülillahi ala nur-il iman ve-l Kur'an : İman ve Kur’ân nurundan dolayı Allah’a hamd olsun Gayet :çok, pek çok Hakikat: gerçek, doğru, bir şeyin gerçek mahiyeti Haşmet :büyüklük, heybet Hayal :aslı olmayan ve akıldan geçen fikir, zihnen tasarlanan şey Hitap :sesleniş, söyleme Hitab-ı izzet : izzetli ve şerefli hitap, İlâhî kelâm Hükmüne :onun yerine, onun gibi olarak İttihaz :edinmek, kabullenmek, öyle görmek Kelime :manası olan söz Kuvvet-i ulviyet : ulvî, yüce, İlâhî kuvvet Makam-ı Mahbubiyet-i Uzma : en büyük ve en muazzam sevgi makamı Mazi : geçmiş zaman, öncesi Meclis :toplanılacak ve oturulacak yer, bir mesele görüşmek için bir araya gelenler topluluğu
|
Mevcudat: varlıklar Mu’cize :insanların yapmaktan aciz kaldıkları, ancak Allah tarafından yapılabilen ve ancak Allah tarafından peygamberlere nasip olan harika hadiseler Muhatab :söyleyeni dinleyen, kendisine hitap edilen Muhtelif: çeşitli Mühim :önemli, kıymetli, değerli Müstakbel :gelecek zaman, karşılanan Mütekellim-i ezeli : ezelî kelâm sıfatına sahip olan ve konuşması, hiçbir varlığın konuşmasına benzemeyen Allah Na’büdü :kulluk ederiz, ibadet ederiz Nev’-i beşer :insan cinsi, insanlar Nun-u Na'büdü :na’büdü kelimesinin başındaki biz anlamına gelen nun harfi Nur : ışık,aydınlık, parlaklık Nur-u i’caz :mucizelik nuru Rabb :âlemleri ve içindekileri idare edip terbiye ve rızık veren(Allah) Resûl-i Ekrem : Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed(a.s.) Saf :namazdaki yanyana duran insanlardan oluşan sıra Sahip :koruyan, elinde tutan, mâlik olan Sure :ayetlerden oluşan Kur’an bölümleri Suret : biçim, şekil Tebliğ :bildirmek, eriştirmek, taşımak, götürmek Tercüman-ı Âlişan :şanlı tercüman Umum : bütün,tüm, tamam, hepsi Vakit :zaman, saat, çağ, mevsim Zaman-ı hazır :şimdiki zaman Ziruh :ruh sahibi Zişuur :şuur sahibi, bilinçli
|