2وَاِنْ
مِنْ
شَىْءٍ
اِلاَّ
يُسَبِّحُ
بِحَمْدِهِ
1بِاسْمِهِ
سُبْحَانَهُ
بِسْمِ
اللهِ
الرَّحْمٰنِ
الرَّحِيمِ
اَلاَ
بِذِكْرِاللهِ
تَطْمَئِنُّ
الْقُلُوبُ
3 ضَرَبَ
اللهُ
مَثَلاً
رَجُلاً
فِيهِ
شُرَكآءُ
4مُتَشَاكِسُونَ SUAL:Sen çok
yerlerde demişsin ki: “Vahdette nihayet derecede kolaylık var; kesrette ve
şirkte nihayet müşkülât oluyor. Vahdette vücub derecesinde bir suhulet
var; şirkte imtinâ derecesinde bir suubet var” diyorsun. Halbuki,
gösterdiğin müşkülât ve muhâlât, vahdet tarafında da cereyan eder. Meselâ,
diyorsun: “Eğer zerreler memur olmazlarsa, herbir zerrede, ya bir ilm-i
muhît veya bir kudret-i mutlaka veya hadsiz mânevî makineler, matbaalar
bulunmak lâzım gelir. Bu ise yüz derece muhaldir.” Halbuki, o zerreler
memur-u İlâhî de olsalar, yine öyle bir mazhariyet lâzım gelir-tâ hadsiz
muntazam vazifelerini yapabilsinler. Bunun hallini isterim. Elcevap: Çok Sözlerde izah ve
ispat etmişiz ki, bütün mevcudat birtek Sânie verilse, birtek mevcut gibi
kolay ve suhuletli olur. Eğer müteaddit esbaba ve tabiata isnad edilse,
birtek sinek semâvât kadar, bir çiçek bir bahar kadar, bir meyve bir bahçe
kadar müşkülâtlı ve suubetli olur. Madem şu mesele başka Sözlerde izah ve
ispat edilmiş; onlara havale edip, şurada yalnız üç işaretle o hakikate
karşı nefsin itmi’nânını temin edecek üç temsil beyan edeceğiz.
Dipnotlar - Arapça İbareler -
Haşiyeler :
1 : Her türlü noksan sıfatlardan
yüce olan Allah’ın adıyla. 2 : “Hiçbir şey yoktur ki Allah’ı
hamd ile tesbih etmesin.” İsrâ Sûresi, 17:44. 3 : “Haberiniz olsun ki, kalbler
ancak Allah’ın zikriyle huzura kavuşur.” Ra’d Sûresi, 13:28.
4 : “Birçok geçimsiz kimsenin
ortaklığı altındaki bir köleyi, Allah misal olarak verdi.” Zümer Sûresi,
39:2
|
Lügatler :
beyan etme : açıklama, anlatım cereyan etmek
: meydana gelmek esbab : sebepler hadsiz :
sınırsız ilm-i muhît : herşeyi kuşatıcı ilim imtinâ :
imkânsızlık isnad etme : dayandırma itmi’nân : emin
olma, tereddütsüz inanma izah : açıklama kesret :
çokluk kudret-i mutlaka : sınırsız güç ve
iktidar mazhariyet : ayna olma, bir nimete erişme memur-u
İlâhî : Cenâb-ı Allah’ın memuru mevcudat :
varlıklar mevcut : var olan, varlık muhal :
imkânsız muhâlât : imkânsız, olmayacak şeyler muntazam
: düzenli, intizamlı müşkülàt : zorluklar,
güçlükler müteaddit : birçok, çeşitli nefis : insanın
kendisi; insanı daima kötülüğe, yasak zevk ve isteklere sevk eden
güç nihayet derecede : son derece Sâni : herşeyi
san’atlı bir şekilde yaratan Allah semâvât :
gökler suhulet : kolaylık suubet :
zorluk şirk : Allah’a ortak koşma tabiat : canlı
cansız bütün varlıklar, doğa temsil : analoji; kıyaslama
tarzında benzetme vahdet : birlik, teklik vücub :
zorunluluk zerre : atom zeyl : ek, ilave
|