İKİNCİ
TEMSİL(DEVAMI)
Öteki kardeş kendine
güvenmiyor ve kendisini âciz, kuvvetsiz biliyor; padişaha intisap etti,
askere kaydedildi. O intisapla, koca bir ordu, ona nokta-i istinad
oldu. Ve o istinadla, arkasında, padişahın himmetiyle bir ordunun
mânevî kuvveti tahşid edilebilir bir kuvve-i mâneviye ile harbe atıldı. Tâ
düşmanın mağlûp ordusu içindeki şahın büyük bir müşirine rast geldi. Kendi
padişahı namına, “Seni esir ediyorum, gel” der, esir eder,
getirir.
Şu halin sırrı ve hikmeti şudur ki:
Evvelki
başıbozuk, kendi menba-ı kuvvetini ve teçhizatını kendisi taşımaya mecbur
olduğu için, gayet cüz’î iş görebilirdi. Şu memur ise, kendi kuvvetinin
menbaını taşımaya mecbur değil; belki onu ordu ve padişah taşıyor. Mevcut
telgraf ve telefon teline makinesini küçük bir telle raptetmek gibi, şu
adam bu intisapla kendini o hadsiz kuvvete rapteder.
İşte,
وَ
ِللهِ
الْمَثَلُ
اْلاَعْلٰى
1eğer her mahlûk, her zerre doğrudan doğruya Vâhid-i
Ehade isnad edilse ve onlar ona intisap etseler, o vakit o intisap
kuvvetiyle ve Seyyidinin havliyle, emriyle, karınca Firavunun sarayını
başına yıkar, başaşağı atar; sinek Nemrudu gebertip Cehenneme atar; bir
mikrop, en cebbar bir zalimi kabre sokar; buğday tanesi kadar çam
çekirdeği, bir dağ gibi bir çam ağacının destgâhı ve makinesi hükmüne
geçer; havanın zerresi, bütün çiçeklerin, meyvelerin ayrı ayrı işlerinde,
teşekkülâtlarında muntazaman, güzelce çalışabilir. Bütün bu kolaylık,
bilbedâhe, memuriyet ve intisaptan ileri geliyor. Eğer iş başıbozukluğa
dönse, esbaba ve kesrete ve kendi kendilerine bırakılıp şirk yolunda
gidilse, o vakit herşey cirmi kadar ve şuuru miktarınca iş
görebilir.
ÜÇÜNCÜ TEMSİL:
Meselâ
iki arkadaş var; hiç görmedikleri bir memleketin ahvâline dair
istatistikli bir nevi coğrafya yazmak istiyorlar.
Birisi, o
memleketin padişahına intisap edip, telgraf ve telefon dairesine girer. On
paralık bir telle kendi telefon makinesini devletin teline rapteder. Her
yerle görüşür, muhabere eder, malûmat alır. Gayet muntazam ve mükemmel
coğrafya istatistiğine ait san’atkârâne bir eser yapar.
Dipnotlar - Arapça İbareler -
Haşiyeler :
1 : “En yüce sıfatlar Allah’ındır.” Nahl
Sûresi, 16:60.
|
Lügatler
:
âciz : güçsüz, elinden bir şey gelmeyen
ahvâl : haller, davranışlar başıbozuk :
askerlerin arasına katılmış sivil savaşçı bilbedâhe : açık bir
şekilde cebbar : zorba, zalim cirm :
cisim cüz’î : az, küçük, ferdî destgâh :
tezgâh esbab : sebepler Firavun : eski Mısır
hükümdarlarına verilen unvan gayet : son derece harb :
savaş havl : güç, iktidar, kuvvet hikmet : gaye,
sır himmet : ciddi gayret, yardım intisap :
bağlanma isnad : dayandırma istinad : dayanma,
güvenme kabir : mezar kesret : çokluk kuvve-i
mâneviye : mânevî kuvvet, moral gücü mağlûp :
yenik mahlûk : yaratılmış malumât :
bilgiler menba : kaynak menbâ-ı kuvvet : kuvvet
kaynağı muhabere : haberleşme muntazam : düzenli,
intizamlı muntazaman : düzenli olarak müşir :
mareşal müşkülât : zorluklar, güçlükler mütemadiyen :
sürekli olarak nevi : çeşit, tür
nokta-i istinad : dayanak noktası rapt :
bağlama raptetmek : bağlamak san’atkârâne : san’atlı
bir şekilde Seyyid : efendi, sahip şirk : Allah’a
ortak koşma şuur : bilinç, anlayış, idrak tahşid etme
: destekleme, yığınak yapma teçhizat : cihazlar,
donanım temsil : analoji; kıyaslama tarzında
benzetme teşekkülât : oluşumlar, meydana gelmeler Vâhid-i
Ehad : birliği herşeyi kapladığı gibi herbir şeyde de ayrı ayrı
tecellî eden Allah zerre : atom
|