çanakkale Kaşıkçı Dede

503 views
Skip to first unread message

Hakan ARSLAN

unread,
Mar 25, 2007, 2:12:13 PM3/25/07
to ahmetka...@hotmail.com, cemd...@gmail.com, nadir...@gmail.com, bülent birdal, Erbil ertan, ertas çoban, EVREN PAŞA, Faruk BAKICI, fatih çalışır, Fırat Özer, Gurcan, ibrahim hakkı yılmaz, Mahmut Köse, nurettin ulusoy, ORHAN ALKAN, serdar akçay, Yusuf Koçpğlu, Mustafa gözüak, abdurrah...@gmail.com, dind...@googlegroups.com, I> IJ Y G IJ

Çanakkele'de başta Efendimiz (sas) olmak üzere büyük zatların manevi tasarruf ve yardımları olmuştur. Kaşıkçı Dede de esrârlı zâtlardan biridir.
Kilitbahirli Kaşıkçı Dede'nin himmetine şahit olan sonraki yılların büyük velisi Konya Ladik'ten Ahmed Ağa hadiseyi şu şekilde anlatıyor:
"15 Temmuz 1915 sıcak bir yaz günü. Bir taraftan düşmanın ateşi, öte yandan güneşin harı kavurur yarımadayı. Mehmetçiğin en büyük ihtiyacı su olur o günler. Cepheye yeni sevk edilen bir bölük asker, Bigalı köyüne doğru yola çıkarılır. Askerlerimize susuzluğun harareti tam çökmek üzeredir ki yolun sol tarafında çeşme başında sakallı bir dede seslenir onlara: "Gelin evlatlarım soğuk su vereyim, gelin doldurun mataralarınızı." Koşarlar o tarafa doğru. Geri kalıp susuz kalmamak için gizli bir yarış başlar içlerinde. Bir de bakarlar ki çeşme akmıyor. (Bu çeşme halen mevcut olup kışın aktığı halde haziran gelince suyu kesilir.) Dedenin elinde bir toprak testi vardır; ama o da taş çatlasa 10-15 litre su alır. Hiç 300-400 kişiye ufacık testinin suyu yeter mi? Kaşıkçı Dede; "Acele etmeyin yavrularım, için kana kana, doldurun mataralarınızı." der. Lâdikli Ahmed Efendi hiç acele etmez ve hep en sonu bekler. Anlaşılan haberdardır bazı şeylerden. Nihayet herkes matarasını doldurur; ama testide hâlâ su bitmez! O da uzatır matarasını, içer kana kana suyunu. Hâlâ toprak testide su vardır. Ahmedcik dayanamaz sorar, "Dede senin adın ne?" diye. "Kaşıkçı Dede derler evladım bana. Kilitbahir köyünde otururum. Evladım cephede yaralanırsan matarandaki bu sudan döküver yarana. Biiznillah şifa bulursun." der. Ahmed, bu sözü unutmaz ve matarasındaki suyu da bitirmez, saklar. Bir müddet sonra arkadaşları ile beraber yaralanır ve aklına su gelir. Döker kendi ve arkadaşlarının yaralarına. Şifa bulurlar. Çok geçmez bir daha yaralanır; ama bu defaki hem daha ağır ve hem de su bitmiştir. Eceabat'taki vapur hastaneye getirilir. Biraz iyileşince hava değişimine gönderilmek istenir. O, cepheye gitmek ister. Soğanlıdere'deki asker ağabeyini ziyaret etmek üzere bir günlük izin alır. Ağabeyinin şehit olduğunu öğrenir. İçinde fırtınalar kopar ve o duygularla dönerken Kilitbahir köyüne uğrar. Kaşıkçı Dede'yi sorar birkaç kişiye. 'Burada öyle biri yok' derler. Bir başkası ise; "Yüzlerce yıl önce yaşamış bir evliyanın kabri var. Biz ona Kaşıkçı Dede deriz." der. O mübarek Allah dostunun kabrini gösterirler. Hep beraber dua ederler. Bu arada Ladikli Ahmed meseleyi gönlünde çözer. Artık testiyi de anlar, suyu da." [Bkz: Mehmet İhsan Gençcan, Kan Çiçekleri, Aktaran: Salim Dağ, Ufuklar Dergisi, Mart-2001, shf., 15]

Hayri ÇETİN

unread,
Apr 3, 2007, 3:40:31 PM4/3/07
to dind...@googlegroups.com
Hakan kardeşim,savaşta olsun,dünya hayatımızda olsun Peygamber Efendimiz de dahil hiç bir peygamber ve velinin öldükten sonra tasarrufu söz konusu değildir.Geçmişte ve gelecekte, dünya ve ahirette yegane tasarruf,hükümranlık yardım ve inayet sadece ALLAH ( c.c) dandır.Bizim dinimizde ölen bir kimsenin ruhu alem-i ervaha gitmekte,cesedi ise toprak olmaktadır.Ruhunun dünyaya gelmesi söz konusu olmadığına göre,cesedinin tekrar yerinden kalkması da mümkün değildir.ALLAH'ın (cc) dini için cihad edenler sadece o anda hayatta olanlardır.ALLAH (cc) "Ahzab Orduları" yani melekler ordusu ile yardım gönderebilir.Fakat ölülerle asla değil...
Selam ve hürmetlerimle...ALLAH'a emanet olunuz efendim...

 

ADEM KARAKUŞ

unread,
Apr 5, 2007, 5:33:05 AM4/5/07
to dind...@googlegroups.com
hayri beyin açıklamalarına katılıyorum.kendisini tebrik ediyorum.

EBUZER ÖKTE

unread,
Apr 7, 2007, 12:49:07 PM4/7/07
to dind...@googlegroups.com
TEKRAR İMAN TAZELE. MADEM TASARRUF DEVAM ETMİYOR SEN HANGİ PEYGAMBERE ÜMMET OLMAYI DÜŞÜNÜYORSUN

03.04.2007 tarihinde Hayri ÇETİN <cetin...@gmail.com> yazmış:

mustafa ayas

unread,
Apr 8, 2007, 4:07:00 AM4/8/07
to dind...@googlegroups.com
Hepimiz elbette her an yeniden iman tazeleriz. Rabbimiz ( Nisa 136. Ey iman edenler! Allah'a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği Kitab'a ve daha önce indirdiği kitaba iman ediniz. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve kıyamet gününü inkâr ederse tam manasıyle sapıtmıştır.) Buyurmaktadır. Yoksa imanımız yok da iman edecek değiliz. Arkadaşmızın  Söyeldikleri doğrudur. Peygamberimiz ölmüştür ve bir tasarrufu da yoktur. Bunda şüphe edilecek bir durum da yoktur. Çünki O'nun tebliğ ettiği Kuranda bu oldukça açıktır. Hangi peygamberin ümmetisin sorusuna gelince biz tabiki ölmemiş gibi tasarruflarına devam eden değil bize Kuranı tebliğ eden peygamberin ümmetiyiz. Peygamberimiz ölmüştür ve geri gelmesi, tasarrufta bulunması elbette mümkün değildir. Ama tebliğ ettiği Kuran ilk geldiği hali ile hidayet yolunu göstermektedir. Bu şuna benzemektedir. Allah Rasulu öldüğünde Hz ömer kim muhammed öldü derse boynunu vururum dediğinde Hz Ebubekir kim Muhammed'e tapıyorsa bilsinki Muhammed ölmüştür Kim Allaha tapıyorsa bilsinki Allah haydır ölmez demiştir. Dinden çıkmayı ima edercesine imanını yenile diyen Arkadaşım lütfen Peygamberimizin ölümünden sonra da tasarruflarına devam ettiğini Onun tebliğ ettiği Kuran ayetleri ile ispatla diyor saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
mustafa ayas
Öğretmen

 

Mustafa Akman

unread,
Apr 8, 2007, 3:41:11 PM4/8/07
to dind...@googlegroups.com
Bu fakir, tartışmayı biraz daha geniş bir boyuta taşımak niyetiyle içinde bulunduğumuz bu döneme (kutlu doğum) dair bazı notlarını değerlendirmenize sunuyor.
Kutlu Doğum.doc

Hayri ÇETİN

unread,
Apr 14, 2007, 5:10:57 PM4/14/07
to dind...@googlegroups.com
Değerli Kardeşim,Mustafa AKMAN Hocaefendiye;Konunun daha iyi anlaşılması için yaptığınız katkıdan dolayı teşekkür ederim.Sizden ve sebep olan diğer kardeşlerimizden de ALLAH-cc-razı olsun.ALLAH'ın Selamı üzerinize olsun efendim...

Mustafa GÖKÇEOĞLU

unread,
Apr 15, 2007, 6:11:19 AM4/15/07
to dind...@googlegroups.com
Mustafa AKMAN hocamın gönderdiği makale ile bildirdiği "levlake" hadisinin mevzu oluğu, Peygamberimizin doğum tarihinin tam olarak tesbit edilemediği, Allah'tan başkasına kuysiyet verilemeyeceği, gülün Peygamberimizle ilgisinin sonradan çıkarıldığı ve salavat hatimleri adında bir ibadet türünün ihdas edildiği konularını ben de kabul edilebilir  bulmakla beraber Peygamberimizin tasarruf hakkının bulunmaması, onun dünyada yaşayanlara bir faydasının dokunmaması iddiasını hiç de isabetli bulmadığımı ifade etmek istiyorum. Şu gerekçelerle:
 
1- "Allah yolunda ölenlere ölüler demeyiniz belki onlar diridirler fakat siz farkına varamazsınız" âyeti, şehitlere bile diri kalma özelliği verirken; Allah'ın, Peygamberlerine bu özelliği vermemesi ve onları tasarruf hakları olmayan, ruhu berzaha uçmuş bekleyen ölüler olarak statülendirmesi düşünülemez.
 
2- "İçinizden size çok düşkün bir Peygamber gönderdik" mealiyle Ümmetinin derdiyle dertlenen bir Peygambere sahip olduğumuz anlaşılıyor ki; bizler de onun ümmeti olmamız hasebiyle bizim dertlerimizle de ilgilenen "sıkıntıya düşmemiz kendisine ağır gelen" ve bu sebeple de ümmetine her an yardım edebilmesi mantıken gerekli olan, en azından bizlere dua etmesi ve duasının Allah indinde kabul görmesi yoluyla tasarruf edebilen bir Peygambere sahip olduğumuzu anlamamız fazla güç olmasa gerektir ?
 
3- "Ey iman edenler siz de Nebi'ye salat ve selam edin" ayeti gereğince ona dua edip selamlar göndermemiz sonucunda; yaptığımız dualara ve gönderdiğimiz selamlara ruh haliyle bile olsa Hz.Peygamberin karşılık veremeyeceğini düşünmek, onu seveni farkedemeyeceğini ve sevene sevgi ile karşılık veremeyeceğini hesap etmek pek de insaflı bir hesap olmayacaktır sanırım.
 
4- "Allah'ın Rasulünde sizin için örnekler vardır" " O alemlere rahmet olarak gönderilmiştir." ayetleriyle Peygamberimizin insanlık ve alemler üzerindeki örnek insan olma ve rahmet tasarrufunun devam edegeldiğini anlamak zor değil tabi ki.
 
5- Kutsal demek, değeri çokça yüksek olan demek. Bu anlamda özde kutsiyyet Allah'a ait olmakla beraber Allah'ın değerini artırdığı hatta meleklerine secde ettirecek kadar şerefini yücelttiği kamil insanda üstünlük görmemek, Allah'ın ruhundan bir ruh üfleyerek şereflendirilmiş olduğu insanı layık olduğu kutsi değerde görmemek olur ki Allah'ın diğer insanlara göre her bakımdan üstün olan Peygamberlerinde böyle bir izzet ve üstünlük bulunmasından daha doğal ne olabilir ki diye düşünüyorum.
 
6- Dini bilginin temel kaynaklarından önemli birisi olan sünnette   konuyla ilgili o kadar çok hadis var ki; arkadaşlarımızın sanki ortada doğru bir sünnet anlayışı yokmuş gibi sadece Kur'an'dan ısrarla delil istemesi oldukça düşündürücü. Tabii ki  Kur'an bizim asli kaynağımız. Ama mütevatir olarak rivayet edilen veda hutbesinde "onlara sarıldığımız takdirde asla dalalete düşmeyeceğimiz iki sağlam kaynaktan" biri değil midir Sünnet? Şayet soracak olursanız size sünnetten de Peygamberlerin tasarruf edebilme özelliklerinin olduğuna dair sahih rivayetlerden arz etmek isterim.(daha sonra) 
 
7- Cesedi toprak olmuş bir Peygamberin ruhunun da dünyaya gelmesini imkan dahilinde görmeyen Hayri kardeşim. Neden ki? Kendisini ruh- beden bütünlüğü içerisinde 7 kat gök yolculuğuna çıkaran Allah, onu tekrar yeryüzüne indirmeye güç yetiremeyecek mi? Bu; Allah'ın kudret ve iradesine sınır getirmek anlamına gelmez mi? Eğer olayı fizik kuralları bakımından ele alıyorsanız Allah'ın fizik kurallarını istediği gibi değiştirebileceğini de unutmamak lazım. Ayrıca bugün dahi mezarlarında cesedi çürümemiş salih zevata rastlanabilirken Peygamberin cesedinin çürüdüğü kanaatine neden vardınız? Velev ki çürümüş olsun; bu onun ruhen aramıza teşrif edemeyeceği anlamına gelir mi?
 
8-...
 
Saygılarımla
Mustafa GÖKÇEOĞLU

 

Hakan ARSLAN

unread,
Apr 15, 2007, 6:43:57 AM4/15/07
to dind...@googlegroups.com
Tüm bu tartışmayı (Maalesef) başlatan kişi olarak mevzuya gösterdiğiniz ilgi ve hassaiyetten dolayı hepinize önce teşekkür ediyorum.
Burada bahsedilen olaya benzer toplumumuzda yüzlerce hadise anlatılır (kaldı ki buradaki bir ALINTIDIR ve menşei de belirtilmiştir.) . Tabi ki Allah (C.C)ın insanlara ne şekilde yardım edeceği yada edebileceğini tartışacak değiliz. O , Külli Şeyin Kadir, değilmidir, O,Bir şeyin olmasını dilediğinde ona OL DER VE O OLUVERİR. sanırım bunlara itirazınız olamaz .  Allah isterse Meleklerle ,isterse başka bir şekilde bu yardımını gösteremez mi, İnsanları öldüren sonra tekrar dirilten ve sonra tekrar öldürecek olan O değil midir, O her şeye gücü yeten değil midir.?
Allah(c.c)ın büyüklüğü ve gücünü bu kadar hafife almanıza doğrusu hayret ettim.
Kaldı ki bazılarınız da bu mevzu üzerinden SİYASET yapmaya kalışmış, bu durumdan da son derece müteessir olduğumu belirtmek isterim,
 
Allah(c.c)a emanet olunuz.Selametle...

Bogatur

unread,
Apr 15, 2007, 10:48:27 AM4/15/07
to dind...@googlegroups.com
B&S

Bir iç muhasebeye ve bir ölçekte rasyonaliteye eyvallah, lakin dini sekülerleştiren ceditçi ilahiyat akımını zihnim makul görürken bir türlü gönlüm sıcak bakamamıştır.
Zira, rasyonalizm septisizme(raybiyeciliğe) o da nihilizme(hiççiliğe) o da intihara götürür.
Dinlerden geleneği alırsanız elinizde din kalmaz. İslam'ın zırhını oluşturmak hariç ne kelam ne de fukahanın intişarımızda dahlı olduğunu sanmıyorum. Gönül savaşçıları ve onların destanları ile halk arasında intişarı müşahede ediyoruz. Bu ledünni kanalı hepten soğuk bir mukallit rasyonelliğe kurban ederseniz, hayalleriniz, sevdalarınız ve idealleriniz olmaz. Yalnız filozoflarla hamleci bir sistem bilinci de oluşturulamayacağı aşikardır.
Velayetin abartıldığı konusunda önceki arkadaşlarla beraberim, ama zuhuratı ve anlam oluşturan ve heyecan veren bir maneviyatı tümden çıkarırsak elimizde kuru metinler kalır(buna yahudileşme diyorum). Beri taraftan sistem bilinci içerisinde idealizmi(sufiyye) ve realizmi(kelam/fıkıh) muvazeneli götürürsek bir kültür insanı inşa ederiz, hiç şüphesiz bu İslam insanı da olacaktır.
Emma ba'd: Hakan kardeşimizin yazısındaki "efsanelerimize" de fazla yüklenilmemesini, maamafih, bu tür rivayetlerin istismara açık olduğunu belirmek istiyorum.

Not: Mustafa Akman!a ve Gökçezade ye ilmi gayretleri için teşekkür ederim.

Baki selam
--
k.y.engin

mustafa ayas

unread,
Apr 15, 2007, 11:43:28 AM4/15/07
to dind...@googlegroups.com
Selamun aleyküm değerli kardeşim.
Yanlış anlamazsan birşeyler yazmak istedim bu yazdıklarınız hakkında.
Getirdiğiniz bu itirazlar kurani temele değil biraz kendi düşüncenize dayandırılmış gibi geldi bana
1 "Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyiniz çünki onlar diridirler fakat siz hissetmezsiniz " ayetinde kastedilen dirilik bizim bildiğimiz anlamda bir dirilik olsaydı zaten biz onların diriliğini hissederdik. Halbuki Allah siz hissetmezsiniz diyor.
2-Peygamberimizin bize düşkünlüğü ölümünden sonra bize gelerek yardım etmesi ile olmaz. O hayatta iken bile öyle yardım etmiyordu. Uhut savaşındaki durumunu hatırlarsanız aynen bizim gibi sosyal şartlar içersinde imtihan oluyordu. Onun bize yardımı elbette devam ediyor . nasıl derseniz? Tebliğ ettiği Kuran la yaşanan sünnetle. Kurana sarılmalıyız Onun sünnetini yaşatmalıyız.
3-Biz ona salavat getiriyoruz o bize değil. Biz onun için dua etmiş oluyoruz Allahın emrine uyarak. Ruh aleminde haberdar olur ona itiraz edemeyiz . Ama bu ruh aleminden gelip bize yardım eder anlamına asla gelmez. Eğer gelir diyorsanız bunu naslarla delillendirmeniz gerekir.
4-Örnekliğin devam etmesinden anladığınız nedir doğrusu anlayamadım ama  elbette peygamberimizin örnekliği devam ediyor. Çünki Hz Aişenin deyimi ile "Onun  ahlakı Kurandı" Yok diyorsanız ki hayır ruh hali ile de biz eörnek oluyor. Biz ruh aleminde değiliz ki bize örnek olsun. Öyle bir şey olsaydı Allah insandan değil de melekten bir peygamber gönderirdi.
5-Üstün olmak için illaki de öldükten sonra ümmeti hakkında tasarrufta bulunması mı gerekir. Bunu hayatta iken bile yapmadı. Hiç bir savaşı Peygamberliği sebebi ile kazanmadı.  Fiziksel ortamdaki şartlara uyarak üzerine düşen görevleri yaparak Allahtan yardım dileyerek başarıya ulaştı. Kısaca fiili duasını ve kavli duasını yaptı yani tevekkül etti her zaman. Zaten bize örnekliği de bu yönü ile değil  midir?
6- Kurandan delil istemekten daha doğal ne olabilir. Peygamber efendimize Allah kurana uymayı emrediyor. O'nun ahlakı kurandır. Sünnetin kaynağı öncelikle zaten Kurandır. Çünki sünnet yaşam tarzıdır. Yok siz eğer sünnet deyince sadece hadisleri anlıyorsanız şu kesin ki peygamberimizin kurana aykırı hiç bir hadisi yoktur olamaz da . Çünki O kurana tabidir.
7-Allahın gücü ile hüküm bina etmeye kalkışırsak çok yanlış yaparız. Allahın gücünde şüphe yok. Ama biz dini anlarken Allahın gücü noktasından değil de hükmü noktasından hareket etmek zorundayız. Ona bakarsan Allahın gücü şeytanı cennete Peygamberimizi cehenneme koymaya da yeter böyle bir şey düşünülebilir mi. Allahın hükmü ise Kuranda bellidir.
Saygılarımla...

 
15.04.2007 tarihinde Mustafa GÖKÇEOĞLU <gokc...@gmail.com> yazmış:
Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages