BİR ÇOK BİRLER ÜZERİNE

0 views
Skip to first unread message

fuat onan

unread,
Jun 11, 2009, 5:42:56 AM6/11/09
to deYişim



BİRÇOKBİR'LER ÜZERİNE...

Güneş göz kırpar...batar...Alttan gece çıkar. Yaramaz kirpik titrer...
Rüyanın kapısı yavaşça açılır...Yalnız içeri girer...
Yalnız kendine yalnız...yalnızlık başkasına.
...
İçinde yalnız, dışında yalnız canlılar birbirini kucaklar...
Yalnıza gönderilen, "açık ol !" okları onu yaralar.
Bu kadar da yalnız olunur mu? diye düşünülür...
Vardır gizli-saklı bir nedeni...Kim ne karışır, niye karışır ? Yalnız
olmak zor mu gelir ?
Ya da bir bir birlikte olmak ? Kaplan yalnız içer suyunu ırmaktan...
Keçi kayalarda yalnız dolaşır..
Bir arının şarkısı bir başka arıya benzemez...Hepsi bir bir birlikte
rüzgarın soluğuyla dans eder.
Yalnız ; çok'la beraberdir...
Yalnız bir şey'le bir olan "bir", çok'la beraber olamaz.
Tepsideki seçimlerden birini seçen kendi seçimi sanır.
Aynı olmayan aynaların her biri, birçok sır saklar.
Görüntüyü alır koynuna, göstermez kimseye...
Bir olan her 'bir'le ilgilidir...
Her biri kendi birine bırakır. Mutlu eder, işine karışmaz...
Bir esir değildir kendi dünyasına...ve de başka dünyalara..
Kendi dünyasına esir olanın gardiyanı da kendisidir. Çıkışı kendinde
bulamayan, başka 'kendi' olmayanlarda çıkış arar.
Arar bulamaz, bulur bilemez...
'Buldum!' yanılsamasına takılınca eldeki bir daha da eksilir.
Tepsideki seçimlerden birini seçen kendi seçimi sanır.
Kafası takılır...Yüreği takılır...Öylece kalakalır...

Sadece güzellikleriyle kalan güzellerin yüreğine karıncalar yuva
yapar...

Hayat cümlesini yaşarken kurar...
Hayat resmini akarken yapar ...İnsan gecikir, hayat beklemez.
İnsan an'dan an'a bir anda geçmek isterken an'ı kaçırır.
Yarım bırakılmış an'lar insanda boşluk bırakır.
An'sız panikler otorite arar, efendi arar...
Aslında en büyük köle, efendidir. Yani kölenin kölesi...
Geçici isyan sarhoşlukları, bir süre köleyi efendiden kopartır.
Efendi zaten köledir.
Efendi efendi bekler kölenin sarhoşluğunun geçmesini.
Sonra yeniden iki yarımı zorunluluk birleştirir.
Zorunlu birlikler diğer zorunlu birliklere katılır, ruhsuz sistemler,
ruhsuz kurumlar ortaya çıkar.
Çeşitlilik görünmez olur.
Bir ses çıkar kayadan, ağaçtan, denizden...
Kulak sağırdır, yürek kördür...Yüzünü idam eder, kişiliğini vestiyere
asar.
Bütün kurtarıcılar, kurtulmaktan umudunu kesmişlerin arasından çıkar.


Aslında o kadar aydınlıktır ki gelecek, göze gözükmez olacakla
bitecek...

Olmakta olan 'şey' olana kadar öyle olacaktır.
Bu "Olmakta olan şey'in" doğasıdır.
Kaosu bilmez ama yaşar insan... Bilen anlayışlıdır...
Kendi kaosuyla dengeler dışarıdaki kaosu...
Kaotik dengeyi bilen suç aramaz, suçlu aramaz her taşın altında...
Empati yapar, sempati yapar...
Telepatisi güçlüdür.

Ruh avcıları, duygu avcıları özgürleşmelere dalga dalga duvar kurar.

Sefaleti yaşayanlar, sefaletin felsefesini yapanlara isyan edince
aşk, din, sanat kendi yuvalarından
kopartılıp pazara çıkartılır;

satışından ruhsuz yüreklere yama yapılır...
Artık, kanunlar suça karşı değildir, vicdanları tatmin etmek içindir.
Yoktan suç yaratılır, suçlu yaratılır...
Yeter ki reytingsiz kalmasın basın-yayın-tv sanayii...
Suç yaratılır, suçlu yaratılır, depolarda biriken savaş makineleri
kullanılsın diye...
Savaş çıkartılır, insan ve insanlık kendi konusundan uzaklaştırılır.
Haklıymış gibi gösterilerek şiddet, tek tek insanlarda, uluslarda
içselleştirilir.

Uzaylılar da düşmandır artık, gürültüye boğulmuş teknoloji hangarı
filmlerde...
Tek kurtarıcı güçdür...Güç haklıdır...Ezer de, sever de...
Acıdan haz almanın patalojik boyutlarına yeni boyutlar eklenir.
Her alanda şoven duygular beslenir.
Sonra şiddet tahtına oturur. Yine 'haksız güçlü' kazanır.
Küçük şiddetler, büyük şiddet tarafından ezilir.
Vahşi güç, görsel ve işitsel bütün olanaklarını kullanarak bir
paranoya kültürü yaratır.
Herkese cici silahlar satar.
İnsanları, ulusları kendi kültüründen kopartmaya çalışır.
Amacı, otoriter ve tek tip bir Dünya Düzeni kurmaktır.
Yoksa kendi toprağında kendi içine çökecektir.
Savaş, yeni savaşa kadar küçük savaşlarla devam eder...
Taa'ki insanlara 'taak!'edene...
....ve bu oyunu oynamaktan zevk alanları gezegende yapayalnız bırakana
kadar...



GÜÇ... HAKLILIK... NEDENLER NEDENİ...UZAY-ZAMAN...

Güçlü olduğu için haklı olduğunu...haklı olduğu için de güçlü olduğunu
sananlar...
Bu iki grup da, başkalarına her türlü iyiliği yalnız kendilerinin
yapabileceğini düşünür...
Ve de bu "güçlü ve haklı olduğunu sananlar"bazen bütün insanlık için
de çalıştıklarına inanır.
O zaman da güç sahipleri iyilikten anlamayanlar üzerinde;
haklı olduklarını sananlar da; kendi düşüncelerini
kabul etmeyenler üzerinde
gerektiğinde
her türlü şiddeti kullanmayı mübah görür.

Bu neye benzer ?

Bu; "kiliseye ya da camiiye ibadete giderken yolda üç-beş karıncayı
zarar ezmişiz ne olacak ?"

anlayışına benzer.
Kendini güçlü ya da haklı sananlar grubu bazen de,
bu dünyada kendi cennetlerini kuramadıklarından dünyayı
cehenneme çevirmeye çalışırlar.
Bu yüzden değil midir ki şu anda yaşadığımız dünya bir cehennet
görüntüsündedir.

Nedir gerçek güç ? Gerçek haklılık ?

Evet gerçekten haklı olan güçlüdür. Haklı olan neden güçlüdür ?
Haklı olan, bütün hayatın duygusunu içinde hisseder.
Tek başına bütün 'bir'leri yaşar.
Haklı olduğu için başkalarını üzme hakkını kendinde görmez.
İnsanları, kendi düşüncesinde ya da inancında olan-olmayan diye ikiye
ayırmaz.
Onun için, değişik düşünce ve inançta olmak suç değildir.
Bu Dünyada olan biteni tek bir nedene bağlamaz..
Nedenler nedeni üzerine düşünür.
Haklı insan, insanları iyi-kötü, doğru-yanlış diye de ikiye ayırmaz.
Bütün bunların gerçeğin iki yönü olduğunu bilir.
Bilim adamlarının, felsefecilerin, din adamlarının yüzyıllardır kafa
patlattığı
nedenler nedeni, tek bir nedenin katılığına
sahip olmayacak kadar

esnek ve kucaklayıcı bir yumak, bir ağdır.

İşin kolayı, hayatı, insanları, düşünceleri ikiye ayırmak
ve bu iki'den birini görmezden gelerek ve onu yok saymaktır.
Newton da yıllar önce 1687' de önce evreni uzay ve zaman diye ikiye
ayırmış
ve de her iki yönde sonsuza kadar giden tek bir doğru ya da tek bir
demiryolu olduğunu düşünmüştü.
Fakat yıllar sonra 1920'lerde Einstein, bulduğu Genel Görelilik
kuramıyla,
uzay ve zamanın birbirleriyle ayrılmaz bir
şekilde bağlı olduğunu kanıtlamıştır.
Bu kuram; uzay-zaman boyutunu uzayın üç boyutuyla (en-boy-yükseklik)
birleştirmiş

ve dört boyutlu uzay ortaya çıkmıştır..
Ve de Einstein''ın uzay-zaman boyutunda artık iki nokta arasından bir
doğru değil, bir eğri geçmektedir.

Çünkü Genel Görelilik kuramına göre, uzaydaki madde ve enerji
dağılımı, uzay-zaman'ı bükmektedir.

Böylece daha önce üç boyutlu sanılan uzay; uzay-zaman boyutuyla
birlikte dört boyutlu olmuştur.
Ve bugün 4 uzay-zaman boyutundan başka milimetrik büyüklükte yüksek
boyutların olup olmadığı araştırılıyor.

Son olarak üzerinde çalışılan ve kuramların kuramı olduğu düşünülen M-
(Zar) Kuramı,
içinde yaşadığımız evrenin 11 ya da daha küçük boyutlu bir uzay-
zamanda bir ada olabileceği
ve bu uzay- zamanda benzeri daha bir çok evrenin olabileceği
fikirleri vardır.
Bir saç teline uzaktan bakıldığında sadece uzunluk boyutuna sahip
olduğu sanılır.
Fakat ancak mikroskop altında onun kalınlığı ve üç boyutlu yapısı
fark edilir.
Bunun gibi son derece yüksek enerjili parçacıklar kullanılarak
yapılacak mikroskoplarda çok çok küçük uzunluklar araştırılmış,
onların da 10 veya 11 boyutlu olabildiğini görebileceğimiz
düşünülmüştür.
Fakat bu tür deneylerin yapılması çok pahalı ve çok zor olduğu için
henüz denenmiş değildir. Bu deneme için bugünkü olanaklarla güneş
sisteminin çapından daha büyük hızlandırıcılar gerekmektedir.
Şunu unutmamak gerekir ki, Einstein da madde ve enerji dağılımının
uzay-zaman'ı eğebileceğini daha önce teorik olarak, zihinsel yoldan
bulmuştur.
Aynı şekilde Stephen Hawking'de bedenindeki bütün fizik engellere
karşı sadece zihin ve sezgi gücüyle uzayın ve maddenin derinliklerinde
yolculuğa çıkmamış mıdır?
Bugün kara delikler ve M(zar) Kuramıyla ilgili görüşleri uzay-zaman'da
yeni ufuklar açmakta, en küçük ve en büyük sonsuzda kuramlar kuramı'nı
bulmaya çalışmaktadır.
Nasıl ki Einstein, Newton'un, içinde doğruyu da barındıran tek başına
yanlış sonuçlar veren kütle çekim teorisini doğruya çevirerek uzay-
zaman boyutunu genel görelilik kuramına dayanarak bulmuş ise;
Hawking'de M - teorisi (Bütün teorilerin büyülü, esrarengiz anası ile
(magic mysterios mother) insanların sadece görsel eğlence olarak
baktığı cisimleri boşlukta üç boyutlu gösteren hologram makinesinden
yola çıkarak, Holografik Evren'in kapılarını açmıştır.

Bu teori uzayı, içlerinde bizim eşizlerimizin bulunduğu başka
evrenlerden oluşan
çok boyutlu bir labirent olarak görmektedir.

Yani bizim evren olarak tanımladığımız belki de,
gerçekte iç içe geçmiş, birbirini şekillendiren ve hatta hatta belki
birbiriyle iletişim halinde olan;
birbirine paralel çok sayıda evrenlerin bulunduğu sonsuz uzayın minik
bir kesiti...
Yani yani, biz, bu büyüleyici evren içinde sıradan hayatımızı, sıradan
ilişkilerimizi sürdürürken, kendi mükemmelini arayan eşizlerimizle
birlikte esrarengiz bir canlıyız.
Ve de bilgiçliğimize ve cahilliğimize esir olduğumuz için de bunun
fakında bile değiliz.

Böylece önceden hissetmelerimiz başka bir anlam kazanmakta,
rastlantı sandığımız eş-zamanlılıklar başka bir boyutla kurulan
ilişkilere dönüşmektedir.
Bu görüşe göre, eğer Dünyamız bir hologram ise, bütün bilgiler,
yine Dünya'nın her bir parçasında ayrı ayrı bulunmaktadır.
Aynı bir tohum içinde saklı olan ağaç gibi..

Ve de insan aynı zamanda bütün evrenin bilgisine sahiptir.
Bu bilgiler de batık gemideki eşyalar, gibi yavaş yavaş ortaya
çıkarılmayı beklemektedir.
Aynı, bir eşyanın üç boyutlu bilgilerinin tümünün yüzeyin her
noktasında,
ayrı ayrı kodlanmış olduğu hologram lehvası'nda olduğu gibi.
Yani, ayna içinde aynalar....

Zihnimizdeki sezgisel güç,
doğrunun içinden yanlışı, yanlışın içinden doğruyu çıkartarak gerçeğin
altını üstüne getirmektedir.
İnsanları, cinsiyetlerine, ihtiraslarına, kariyerlerine,
ideolojilerine, hisse senetlerine
sıkı sıkıya sarılarak yatıp-kalkmaya teşvik eden bu "ilerlemeci
siyasi küresel sistem"
insanlığı, aşk dolu, sanat dolu, hayat dolu konusundan gittikçe
uzaklaştırmaktadır.
Zihinlerini etik suyuyla yıkamamış ücretli bazı bilimciler de atomu,
uzay-zaman'ı
ve insanı tam olarak ele geçirememiş olmanın kıskançlığıyla,
buluşlarını,
Dünya'yı ele geçirmeye çalışan iktidar fetişistlerinin hizmetine
sunmaktadır.
Bunu yıllar önce gören ve her türlü otoriteye karşı çıkan Wilhelm
Reich' da, hayat enerjisi ile ilgili son bilimsel çalışmalarının 2012
yılı'ndan önce açılmamasını vasiyet etmiştir.
Bakalım bu 9 yıl içinde, suyun buharlaşması gibi insanlığın ortak
bilincindeki ani bir sıçramayla
iktidar olmak için her türlü çılgınlığı mübah gören tüketimci
ve de otoriter zihniyetlerin yerini özgür toplumlar alacak mı ?

Haklı güç, bilincin gücünü, ruh pınarının suyuyla yıkar.
Geriye yanlışından arınmış saf bilinç kalır.
Saf bilinç hayatın içinde yola çıkar...
Yol aldıkça doğruyla, yanlışla, iyiyle,kötüyle karşılaşır.
Ne yapacağını bilemez. Buldum diye yanlışa sarılır.
Bildim diye doğruya sarılır.
Kendi doğrusu ve yanlışı olmadıkça haklı güç paslanır, katılaşır.
Katı güç kendini haklı sanır, yanlışına "mübah" der.
İlk deneyimdeki başlangıç zihnine kavuşmadıkça artık sezgileri ona yol
göstermez.
Katı güç, kendi kendini yemeğe başlar.
Doymaz başkalarını yemeğe çalışır.
Doymaz yine kendine yönelir.
Haklı güç, hakkını kaybetmiş haksız güç olmuştur.
Artık gücü de kalmaz, bir anda bütünüyle pas olur ve pul-pul dökülür.
Yok olur.
Bu yüzden de haklı güç, bilincini sürekli ruh pınarının suyuyla
yıkamalıdır.


Bu da; kendi toprağında..kendi vatanında ve bütün gezegende yaşayan
bütün insanların, canlıların, bitkilerin, duygusunu hisseden
insanlarla olur...

Ve bu aşkla, sanatla, toprakla, müzikle, dansla ve de bütün bir
hayatla birlikte...


YAŞAMAYI BİR SANAT HALİNE GETİRENLER İÇİN İNSANIN KENDİSİ BİR SANAT
ESERİDİR.


A.F.O...18 Nisan İKİ003
A.FUAT ONAN














Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages