YENİ BİR ERZURUM KONGRESİ TOPLANMALIDIR | |
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN - 3 Nisan 2011 |
Türkiye son hızla genel seçimlere gidiyor. Üç ay sonra genel seçimlerin sonuçlarına göre, önümüzdeki dönemde Türkiye’yi yönetecek siyasal iktidar belli olacaktır. Böylesine bir aşamada siyasal partiler seçmen önüne çıkmağa hazırlanmaktalar ve bu doğrultuda programlar ve planlar hazırlayarak ve her gün halkın önüne çıkarak, seçim kazanmak üzere yeni manevralara hazırlandıkları göze çarpmaktadır. Halk kitlelerini yakından ilgilendiren hemen hemen her konuda başlıca partilerin yeni hazırlıklara girdikleri ve bu doğrultuda genel seçimler öncesinde yeni programları Türk kamuoyuna açıklayarak arkalarındaki halk desteğini artırabilmek üzere harekete geçtikleri anlaşılmaktadır. Siyasal partilerin başlıca hedefi olan iktidara gelmek ancak genel seçimler yolu ile mümkün olabildiğinden, böylesine bir geçitten geçebilmek üzere önde gelen büyük partilerin Türkiye’nin en önemli sorunlarına yeni çözümler üreterek gelecek dönemde Türkiye Cumhuriyetini yönetmeğe talip oldukları, bu tür girişimlerinden açıkça ortaya çıkmaktadır. Bugüne kadar gündeme gelen bu tür girişimlerin önümüzdeki dönemde daha da artacağı ve seçmen kitlelerini oy verme aşamasında etkileyecek derecede tırmanacağını şimdiden söylemek mümkündür. Seçimlere doğru yeni gazetelerin ve dergilerin çıkması kamuoyundaki tartışmaları tırmandıracağı gibi, partilerin seçim bildirgeleri ve programları da Türkiye’yi genel seçim atmosferine hazırlayacaktır.
İçinden geçilmekte olan değişim sürecinde Türkiye bir çok konuda zorlanmakta, değişimin dayattığı sorunlar ile geçmişten gelen geleneksel sorunlar bir araya gelerek, zamanla içinden çıkılmaz bir sorunlar yumağını Türkiye’yi yönetmeğe talip olan partilerin ve siyasetçilerin önüne çıkmaktadır. Tek tek ele alındığında daha kolay çözüme kavuşturulabilecek bazı sorunların daha genel anlamda ve başka sorunlar ile beraber ele alınması, ya da bütün boyutları ile masaya yatırılması gibi durumlarda gene içinden çıkılmaz durumlar ile karşılaşmak mümkün olabilmektedir. Bu nedenle hem siyasi partiler hem de siyaset kadroları ciddi boyutlarda zorlanmaktadırlar. Öyle ki, Türkiye Cumhuriyetinin doğrudan doğruya geleceğini etkileyecek derecedeki çok önemli ve yaşamsal sorunlara böylesine bir ortamda çözüm bulmakta Türk toplumu giderek gecikmekte ve bu nedenle de Türkiye’nin sorunları çözümsüz bir doğrultuda sürünüp gitmektedir. Zaman en acımasız hakem olarak bu durumu açıkça ortaya koymakta ne var ki, Türkiye gene de ana sorunlarına çözüm üretebilecek olgunluk aşamasına gelememektedir. Böylesine bir gecikmenin dış konjonktürden gelen nedenleri olduğu gibi, içeriye yansıyan boyutları ve Türkiye’nin iç dinamiklerinin bir türlü olumlu bir çizgide kesin ve kalıcı çözümler için elverişli bir ortama gelememesi de etkili olmaktadır. Bu doğrultuda çözüme kavuşturulamayan sorunlar giderek karmaşık bir yapıya dönüşmekte ve içinden çıkılmaz bir duruma dönüştüğü aşamada ise, bazı haklı ya da haksız tepkiler ile karşılaşarak iyice yokuşa gitmektedir.
Son zamanlarda bölücü hareketler ve terör sorunu üzerinden Türkiye’nin gündemindeki bir numaralı sorun olarak duran güneydoğu sorunu, bir türlü çözüme kavuşamamakta, iyi niyetli çözüm girişimleri bir türlü sonuca ulaşamamakta, bu arada kötü niyetli siyasal girişimler de engelleyici faktörler olarak devreye girdiği aşamada sorunu çözüme kavuşturmak hedefi iyice uzaklaşarak imkânsızlık noktasına gelmektedir. Osmanlı imparatorluğunun yıkılmasıyla beraber gündeme gelen bu sorun zamanımızda iyice içinden çıkılamaz bir duruma gelmiş ve iyi niyetli girişimler giderek sonuçsuz kalınca, bu kez de kötü niyetli girişimler bu sorunun Türkiye Cumhuriyetine ve komşu devletlere karşı kullanılması gibi bir yeni olumsuz gelişmenin öne çıkmasına neden olmuştur. Sorunu çözemeyen iç ve dış siyasal çevreler bu kez içine girilen çözümsüzlük aşamasında bu kez sorunu birbirlerine karşı çözümsüzlük doğrultusunda kullanmağa başlamışlar, karşı tarafların çözümlerinin engellenebilmesi için görünüşte yeni adımlar atılmış ve bu adımların sorunu çözmeğe değil tamamen tersine çözümsüzlük istikametine doğru çektiği belirli bir zaman dilimi geçtikten sonra görülmeğe başlanmıştır. Bunun anlaşılması üzerine, güneydoğu da çözüm bekleyişi içinde olan ilgili çevrelerin umutları tükenmeğe başlamış ve bir anlamda aldırmazlık tutumu bu çevrelerde giderek etkili olmağa başlamıştır. Sorunu barış içinde çözemeyenler savaş ve terör yollarını denemişler ama bu yoldan da bir sonuç elde edememişlerdir. Terör ile Türkiye Cumhuriyetinin yıkılamayacağı, Irak ya da Yugoslavya’daki gibi bölünemeyeceği artık kesin olarak anlaşılmıştır. Ne var ki, Türk devletinin de bütün gücüne rağmen terör örgütünü kesin olarak yok edemeyeceği anlaşılmış ve bu aşamadan sonra, güneydoğu sorununun Türk devletinin yıkılmazlığı ile bölgedeki etnik halkın terör örgütlenmesi arasına sıkışıp kaldığı belli olmuştur. Terör örgütü Türk devletini otuz yıl sonra yıkamayınca, bölge halkı terör yolu ile sonuca gidemeyeceğini anlamıştır. Terör örgütünün arkasında ise bölgeye dönük stratejik hesapları olan ABD, İngiltere, Almanya, Fransa ve İsrail gibi emperyal batılı devletlerin açık desteği olması yüzünden de Türk devleti de bu bölgedeki etnik terörü kendi gücü ile sona erdiremeyeceğini anlamış durumdadır.
Devamı : http://www.altayli.net/articles.php?article_id=996