Eşya zevâl ve ademe gitmiyor; belki daire-i kudretten daire-i
ilme geçiyor, âlem-i şehadetten âlem-i gayba gidiyor, âlem-i tagayyür ve
fenâdan âlem-i nura, bekàya müteveccih oluyor.
Hakikat nokta-i
nazarında, eşyadaki cemâl ve kemâl, esmâ-i İlâhiyeye aittir ve onların
nukuş ve cilveleridir. Madem o esmâ bâkidirler ve cilveleri daimîdir;
elbette nakışları teceddüd eder, tazelenir, güzelleşir. Ademe ve fenâya
gitmiyor; belki, yalnız itibarî taayyünleri değişir. Ve medar-ı hüsün ve
cemâl ve mazhar-ı feyiz ve kemâl olan hakikatleri ve mahiyetleri ve
hüviyet-i misaliyeleri bâkidirler.
Zîruh olmayanlar, doğrudan
doğruya onlardaki hüsün ve cemâl, esmâ-i İlâhiyeye aittir; şeref
onlaradır, medih onların hesabına geçer, güzellik onlarındır, muhabbet
onlara gider; o âyinelerin değişmesiyle onlara bir zarar îras
etmez.
Eğer zîruh ise, zevil’ukulden değilse, onların zevâl ve
firakı bir adem ve fenâ değil; belki vücud-u cismanîden ve vazife-i
hayatın dağdağasından kurtulup, kazandıkları vazifenin semerelerini bâki
olan ervahlarına devrederek, onların, o ervâh-ı bâkiyeleri dahi birer
esmâ-i İlâhiyeye istinad ederek devam eder, belki kendine lâyık bir
saadete gider.
|
Lügatler
:
adem : yokluk, hiçlik âlem-i gayb :
görünmeyen âlem âlem-i nur : nur âlemi âlem-i şehadet
: görünen âlem, dünya âlem-i tagayyür : değişken
âlem âyine : ayna bâki : devamlı,
sürekli bekà : devamlılık ve kalıcılık,
sonsuzluk cemâl : güzellik cilve : yansıma,
görüntü dağdağa : kargaşa, karışıklık daire-i ilim :
ilim dairesi daire-i kudret : Allah’ın sonsuz güç ve iktidarının
hâkim olduğu daire envâ : türler envâ-ı kâinat :
varlık türleri ervah : ruhlar
ervâh-ı bâkiye : kalıcı ve devamlı
ruhlar esmâ : isimler esmâ-i İlâhiye : Allah’ın
isimleri eşya : şeyler, varlıklar faaliyet :
çalışma fenâ : gelip geçicilik; yokluk, yok oluş firak
: ayrılık hakikat : gerçek harekât :
hareketler hüsün : güzellik hüviyet-i misâliye : misâl
âlemindeki fotoğraf îras etme : netice verme, sebep olma,
bırakma
istinad : dayanma itibârî : varsayıma
dayalı kâinat : evren kemâl :
kusursuzluk kudret : güç, iktidar mahiyet : bir şeyin
iç yüzü, gerçeği mânidar : anlamlı mazhâr-ı feyz ve
kemâl : mükemmellik ve berekete erişme, kavuşma medâr-ı hüsün ve
cemâl : maddî ve manevî güzellik kaynağı medih :
övgü mevcut : varlık muhabbet :
sevgi muktazî : gerekçe müteharrik :
hareketli müteveccih : yönelmiş nokta-i nazar : bakış
açısı nukuş : nakışlar remiz : işaret Sâni-i
Hakîm : herşeyi hikmetle ve san’atlı bir şekilde yapan
Allah semere : meyve, netice taayyün : belirlenme,
ortaya çıkma taharrük : hareketlenme teceddüd :
yenilenme vazife-i hayat : hayat vazifesi, görevi vücud-u
cismanî : maddî vücut, beden yakînen : kesin
olarak zevâl : kaybolma, sona erme zevil’ukul : akıl
sahipleri zîruh : ruh sahibi
|