On Sekizinci Mektubun âhirki meselesinin âhirinde denildiği
gibi, Hâlık-ı Zülcelâl, hayretnümâ, dehşet-engiz bir surette bir
faaliyet-i rububiyetiyle mevcudatı mütemadiyen tebdil ve tecdid ettiğinin
bir hikmeti budur:
Nasıl ki mahlûkatta faaliyet ve hareket bir
iştiha, bir iştiyak, bir lezzetten, bir muhabbetten ileri geliyor. Hattâ
denilebilir ki, herbir faaliyette bir lezzet nev’i vardır; belki herbir
faaliyet bir çeşit lezzettir. Ve lezzet dahi bir kemâle müteveccihtir;
belki bir nevi kemâldir. Madem faaliyet bir kemâl, bir lezzet, bir cemâle
işaret eder. Ve madem kemâl-i mutlak ve Kâmil-i Zülcelâl olan
Vâcibü’l-Vücud, zât ve sıfât ve ef’âlinde bütün envâ-ı kemâlâta câmidir.
Elbette, o Zât-ı Vâcibü’l-Vücudun vücub-u vücuduna ve kudsiyetine lâyık
bir tarzda ve istiğnâ-yı zâtîsine ve gınâ-yı mutlakına muvafık bir surette
ve kemâl-i mutlakına ve tenezzüh-ü zâtîsine münasip bir şekilde, hadsiz
bir şefkat-i mukaddese ve nihayetsiz bir muhabbet-i münezzehesi
vardır.
Elbette o şefkat-i mukaddeseden ve o muhabbet-i
münezzeheden gelen hadsiz bir şevk-i mukaddes vardır.
Ve o şevk-i
mukaddesten gelen hadsiz bir sürur-u mukaddes vardır.
Ve o sürur-u
mukaddesten gelen, tabiri caizse, hadsiz bir lezzet-i mukaddese
vardır.
Ve elbette o lezzet-i mukaddese ile beraber, hadsiz Onun
merhameti cihetiyle, faaliyet-i kudreti içinde, mahlûkatının istidatları
kuvveden fiile çıkmasından ve tekemmül etmesinden neş’et eden, o
mahlûkatın memnuniyetlerinden ve kemâllerinden gelen, Zât-ı Rahmân ve
Rahîme ait, tabiri caizse, hadsiz memnuniyet-i mukaddese ve hadsiz
iftihar-ı mukaddes vardır ki, hadsiz bir surette, hadsiz bir faaliyeti
iktiza ediyor.
|
Lügatler
:
âhir : son âhirinde :
sonunda câmid : cansız cemâl :
güzellik cihet : yön, taraf dehşet-engiz : dehşet
verici ef’âl : fiiler, işler envâ-ı kemâlât :
mükemmellik çeşitleri
faaliyet : çalışma faaliyet-i kudret :
Allah’ın herşeyi kuşatan sonsuz güç ve iktidarının
faaliyeti faaliyet-i rububiyet : herşeyi terbiye ve idare eden
Allah’ın faaliyeti gınâ-yı mutlak : sınırsız
zenginlik hadsiz : sınırsız Hâlık-ı Zülcelâl :
büyüklük sahibi ve herşeyin yaratıcısı olan Allah hayretnümâ :
hayret verici hikmet : gaye, fayda, anlam
iftihar-ı mukaddes : her türlü noksanlıktan uzak bir
övünme
iktiza
etme : gerektirme istidat : yetenek istiğnâ-yı
zâtî : zâtının hiçbirşeye muhtaç olmaması iştiha : istek ve
arzu iştiyak : kuvvetli arzu ve istek Kâmil-i Zülcelâl
: sonsuz mükemmellik ve büyüklük sahibi, Allah kemâl :
kusursuzluk, mükemmellik kemâl-i mutlak : sınırsız, sonsuz
mükemmellik kudsiyet : kusur ve noksandan uzak oluş,
kutsallık kuvve : potansiyel, iç dinamik lezzet-i
mukaddese : her türlü noksanlıktan uzak bir lezzet mahlûkat
: varlıklar memnuniyet : hoşnutluk
memnuniyet-i mukaddese : her türlü noksanlıktan uzak
ilâhî memnunluk merhamet : şefkat, acıma mevcudat :
varlıklar muhabbet : sevgi muhabbet-i münezzehe :
tertemiz ve kusursuz sevgi muvafık : uygun,
yerinde münasip : uygun mütemadiyen : sürekli
olarak müteveccih : yönelik neş’et etme : meydana
gelme nev’i : tür, çeşit nihayetsiz : sınırsız,
sonsuz remiz : işaret sıfât : Allah’ın yüce Zâtını
niteleyen kutsal özellikler suret : biçim, şekil sürur-u
mukaddes : mukaddes bir sevinç ve ferahlık şefkat-i
mukaddese : bütün çirkinliklerden uzak bir şefkat şevk-i
mukaddes : mukaddes bir şevk tabiri caizse : açıklanması
uygunsa tebdil : değiştirme tecdid :
yenileme tekemmül : mükemmelleşme tenezzüh-ü zâtî :
kendi zatında her türlü kusur ve noksandan uzak ve temiz
oluş Vâcibü’l-Vücud : varlığı zorunlu olan, var olmak için
hiçbir sebebe ihtiyacı bulunmayan Allah vücub-u vücud :
varlığının gerekli ve zorunlu oluşu Zât-ı Rahmân ve Rahîm :
kullarına karşı sınırsız rahmeti olan ve rahmetinin eserleri dünya ve
âhireti dolduran Zât, Allah Zât-ı Vâcibü’l-Vücud : varlığı
zorunlu olan, var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı bulunmayan Zât,
Allah
|