A) Simple: Do + V1
1.) Past (-di)
2.) Present (-ir)
3.) Future (-ecek)
B) Continuous: (-yor) Be + V1......ing
1.) Past (-yordu)
2.) Present (-yor)
3.) Future (-yor olacak)
C) Perfect: (-miş) Have + V3
1.) Past (-mişti)
2.) Present (-miş)
3.) Future (-miş olacak)
D) Perfect Continuous: (-mekte) Have Been + V1......ing
1.)Past (-mekteydi)
2.)Present (-mekte)
3.)Future (-mekte olacak)
To speak: Konuşmak
***Not: Bir fiilin mastarsız haline (to'suz) o fiilin birinci hali
denir.
D) Perfect Continuous: (-mekte) Have Been + V1......ing
1.) The Present Perfect Continuous Tense: I have been speaking.
(Konuşmaktayım)0,
0,,,"
2.) The Past Perfect Continuous Tense: I had been speaking.
(Konuşmaktaydım)
3.) The Future Perfect Continuous Tense: I will have been speaking
(Konuşmakta olacağım)
Not: İngilizcede, zaman ne olursa olsun bir cümlede yapılacak
değişikliklerin hepsi
yardımcı fiil üzerinde yapılır.
Not: Formal yazışmalarda kesinlikle kısaltmalar yapılmaz.
Not: İngilizcede bir olayın basit olması demek, continuous olmaması
demektir.
Not: Bir olayın perfect olması demek iki olaydan öncekini vurgulamak
demektir. Tek başına bir perfect olaya nadiren rastlanır.
C) Perfect: (-miş) Have + V3
1.) The Present Perfect Tense: I have spoken. (Konuşmuşum)
2.) The Past Perfect Tense: I had spoken. (Konuşmuştum)
3.) The Future Perfect Tense: I will have spoken. (Konuşmuş
olacağım)
B) Continuous: (-yor) Be + V1......ing
1.) The Present Continuous Tense: I am speaking. (Konuşuyorum)
2.) The Past Continuous Tense: I was speaking. (Konuşuyordum)
3.) The Future Continuous Tense: I will be speaking. (Konuşuyor
olacağım)
V1 V2 V3
Be: am, is, are.......was, were...........been
Not: Her zamanda üç yapıyı bir arada gösterip üzerinde
farklılığı görmek daha öğreticidir.
Continuous: Devamlı, devam eden.
Progressive: Kademe kademe gelişen.
Present: Şu an, hediye.
Not: Devamlı zamanları continuous ile ifade etmek daha uygundur. Con
tinuous'ları anlatırken "Be" fiilleri ve bunların hallerinden
bahsetmek verimliliği arttırır.
Not: Bir cümlenin zamanını öğrenebilmek için ilk önce yardımcı
fiillere bakılır. Bu bize, bu cümlenin 4'lü gruptan hangisine
gideceğimizi gösterir.
The student has been waiting for us.
My father will be repairing his car.
He had seen us.
We will have completed the study.
Not: Perfect'li cümleler tek başlarına bir yargı ile
kullanılmaz. Daha iyi anlaşılsın diyebu cümleler verildi. Normalde
bu cümleler ingilizcede yoktur veya eksiktir.
A) Simple: Do + V1
1.) The Simple Present Tense: (Geniş zaman) Ali speaks.(Ali konuşur)
2.) The Simple Past Tense: (Dili geçmiş zaman) Ali spoke.(Ali
konuştu)
3.) The Future Tense: (Gelecek zaman) Ali will speak. (Ali
konuşacak)
İngilizler dilde kısaltmayı çok severler. İngilizcede temel
zamanları 4 gruba ayırarak inceledik. Simple dışındaki gruplarda
yardımcı fiillerle zamanları çekiyor ve yardımcı fiillere bakarak
cümlenin hangi zamanla kurulduğunu öğreniyoruz. Örneğin
"have" varsa perfect, "be" varsa continuous'tur diyoruz. Bu
yüzden İngilizler, simple dışındaki üç grupta kısaltma
yapamamışlardır.
I do speak. (Konuşurum)
You do speak
He does speak
We do speak
You do speak
They do speak
Simple zamanlarda yardımcı fiil olmadan da hangi zaman olduğunu
anlayabiliriz. Cümleye bakarak "have" yok, perfect değil;
"be" yok continuous değil, o zaman simple'dır diye kolaylıkla
söyleyebiliriz. Bu yüzden İngilizler Simple grupta kısaltma
yapmışlardır.
Simple Gruptaki Kısaltmalardan Doğan Zorluklar
Bir fiilin isim hali ile birinci hali aynıdır. Simple Tense'lerde
bu durum karışıklığa yol açmaktadır.
· To decrease: Azalmak (verb) To book: Rezerve yapmak (verb)
· The decrease: Azalış (noun) The book: Kitap (noun)
Bu zorluğu gidermek için simple cümlelerde üçüncü tekil
şahıslarda temel fiile "s" takısı getirilir. Bu durum isimlerin
tekil-çoğulu ile ters ilişkilidir. "s" takısı kelimenin isim
değil; fiil olduğunu gösterir.
This decrease: This tekildir. Decrease'de "s" takısı yok. O
zaman bu isimdir diyoruz. (Bu azalış)
This decreases: This tekildir. Decrease'de "s" takısı vardır.
O zaman bu fiildir diyoruz. (Bu azalma)
O halde şimdi simple zamanlara gidebiliriz.
1 .) The Simple Present Tense: (Geniş zaman): Ali speaks. (Ali
konuşur)
Not: Simple present'te "do" kısaltılır. Eğer düz olumlu
cümlede "do" varsa, bu vurgu için kullanılır.
I do believe. (Tabi ki inanıyorum)
2.) The Simple Past Tense (Dili geçmiş zaman)
I did speak. (konuştum)
Did, do'nun ikinci halidir. Simple past tenste yardımcı fiil
kısaltılınca, kendisine uygulanan ikinci hale getirme temel fiile
uygulanır. Yani temel fiil ikinci halde yazılır. Kısaltılmış
şekliyle yazacak olursak;
I spoke şeklinde olur.
Fiillerin ikinci halinin kullanıldığı tek yer Simple Past Tense'
dir. V2 kullanıldığından isim ile karıştırma problemi de
kalmıyor.
Eğer bu tense' de did kullanılsa simple present tense'de olduğu
gibi anlamı pekiştirmek içindir. Olumsuz, soru ve olumsuz soru
cümlelerinde "did" yardımcı fiili kullanılır. Did'in
cümlede olması durumunda temel fiil daima V1 halinde yazılır.
----------------------------------------------------------------------------------------------------------011111111111111111
Çarşamba 08. 12. 1999
1.) The Future Tense: (Gelecek zaman)
İngilizcede Future, bir zaman olarak kabul edilmez. Çünkü gelecekte
olayın gerçekleşip gerçekleşmeyeceği belli değildir. Bu sebeple
"Will" ve "Shall" aslında yardımcı fiil değillerdir. Bunlar
Modall'lar içinde düşünülür. Bu sebeple normalde;
I shall do speak. (Konuşacağım)
You will do speak
Şeklinde yazılmalıdır. "Do" kısaltması yapıldığında, fiil
de birinci halde olduğu için diğer Simple gruplarındaki gibi
karışıklık olmuyor ve "Will" ve "Shall" sanki yardımcı
fiilmiş gibi görev görüyor. Bu şekilde "-ecek, acak"
anlamını temel fiile yükleyerek gelecek zaman anlamını katıyor.
Burada önemli bir nokta da şudur: Cümleyi olumsuz veya soru
yaparken Simple grubunun yardımcı fiili olan "Do" yu çağırmaya
gerek yoktur. Çünkü bu görevi yardımcı fiil rolü üstlenen
"Will" ve "Shall" görür.
Modal matığı da bu şekildedir. Yani aslında modal'ların
kullanımında da normalde "Do" yardımcı fiili vardır ve
kısaltma yapıldığı için direkt olarak modal'dan sonra temel
fiil birinci haldedir.
PRONOUNS
Pro:...nın yerine, ileriye. Noun: İsim (gramatikal olarak)
Bu yüzden "Pronoun" ifadesi ismin yerine geçen yani zamir
demektir.Şimdilik özne olan ve nesne olan zamirleri göreceğiz.
Subject Pronouns Object Pronouns
I Me
You You
He Him
She Her
It + VERB + It
We Us
You You
They Them
Subject Pronouns' lar mutlaka çekimli bir fiilden önce gelirler.
Bu nedenle zaten bu zamirler özne; fiiller de yüklem oluyor.
Object Pronouns'lar da mutlaka çekilmiş fiillerden sonra gelirler.
Yukarıdaki tablodan da gördüğümüz gibi bazı özne ve nesne
zamirleri birbirinin aynıdır. Bir cümlede böyle zamirlerin özne
veya nesne olduklarını anlamak için bunların fiilden önce - sonra
geldiğine bakmak gerekir.
Not: Özneler daima yalın haldedir. Kitap, okul, Ali gibi. Kitabi,
okulda, Ali'ye gibi hal ekleri almış durumda kesinlikle özne
olamazlar.
Verilen Bir Cümlenin Zamanını Bulma
Bir cümlede zamanını bulmak için önce asıl fiile sonra da
yardımcı fiillere bakılır. Bunların özelliğine göre cümlenin
hangi zamanla kurulduğuna karar verilir.
We had been conducting the experiment. (Deneyleri yapmaktaydık)
Be + V1.....ing olduğundan "Continuous"lu bir zamandır diyoruz.
Have var, "Perfect" ; ve V2 formda olduğu için de "Past"
olduğunu söylüyoruz. Böylece cümlemizin zamanı "Past Perfect
Continuous"tur.
Conduct: Yapmak, yürütmek, Beraber götürmek
Ducere: Conduct'un latincesidir. Lider, götürmek gibi anlamı
vardır. İngilizcesi "Duce"dir.
Duct: Götürmek. Con: beraber; Conduct: Beraber Götürmek, yürütmek
anlamına gelir.
Aşağıda yazacağımız cümlelerin zamanları da aynı mantıkla
bulunur.
She will be waiting for us this time next week. (O gelecek hafta bu
zamanda bizi bekliyor olacak)
(Burada "for" bir edattır. Edatların kullanımı dilden dile
farklılık arz eder. İngilizce'de bazı fiiller edatla
kullanılır. Wait for: ...için beklemek gibi. Biz yukarıdaki
cümleyi çevirirken "O, gelecek hafta bu zamanda bizi bekliyor
olacak" deriz. Ama bir İngiliz bu cümleyi düşünürken "O,
gelecek hafta bu zamanda bizim için bekliyor olacak" der.)
My father was watching them. (Babam onları izliyordu.)
I have seen it before. (Onu daha önce görmüşüm.)
He often critizes us. (O sık sık eleştirir.)
Thay had been struggling for victory. (Onlar zafer için mücadele
etmekteydiler.)
Struggle for: ...için mücadele etmek
We stadied English at university. (Biz üniversitede İnglizce
çalıştık.)
At: ...de, ...da. (Süreklilik arzeder. Ev, hastane, üniversite gibi
süreklilik gerektiren ifadelerle kullanılır.)
İn: ...de, ...da. (anlık bir süre gerektiren durumlarda
kullanılır.)
Zamanların Kullanıldığı Yerler
Past Perfect Past Present Future
xxxxXxxxx xxxxXxxxx X X
Past Perfect Continuous Past Continuous
Olay, bir noktada olup bitmişse,Simple
· Olay, bir devamlılık arz ederse Continuous
· Olay, bir olayın öncesi veya sonrası ile ilgili ise
Perfect'tir.
Zaman çizelgesinden de gözlenebileceği gibi Simple Past ile Past
Continuous çakışıyor. Bu yüzden ikisi aynı yerde kullanılabilir
ve birbirinin yerini alabilirler.
Geçmişte iki olay çakışmıyorsa, biri diğerinden önce
oluşmuşsa Perfect' te gideriz. Past Perfect, past öncesi bir
noktada; Past Perfect Continuous ise, past öncesi devamlılık
gösteren bir olayda oluşmuş ve ikisi çakışıyor demektir.
Past Perfect, geçmişin öncesi olduğu için kompleks bir cümledeki
iki cümlecik Past Perfect ile kurulamaz.
Şimdi bu dört zamanın alternatif cümle kurma formlarını
inceleyelim:
1.) Gerek Simple Past, gerekse de Past Continuous tek başına bir
cümlede kullanılabilirler.
I saw them last night. (S. Past)
I was sleeping last night at ten o'clock. (Past Continuous)
2.) Cümlede iki cümlecik var - iki yüklem - ve çakışmışsa ikisi
de Simple Past olabilir.
I saw him when he entered the room.
S. Past S. Past
3.) İki cümlecik var ve çakışmışsa biri S. Past, diğeri Past
Continuous olabilir. Hangisi önce, hangisi sonra önemli değildir.
When you phoned, I was sleeping. (I was sleeping when you phoned.)
S. Past Past Continuous
4.) İki cümlecik var ve çakışıyorsa ikisi de Past Continuous
olabilir.
I was reading the newspaper while my wife was watching TV.
Past Continuous Past Continuous
Özet olarak;
a) Bir cümlede iki cümlecik Past Perfect ile kurulamaz.
b) Simple Past ve Past Continuous tek başlarına bir cümlede
olabilirler, ikisi aynı yerde kullanılabilirler.
c) Bir cümlede iki cümlecik var ve ikisi çakışmış ise ikisi de
Simple Past olabilir.
d) Bir cümlede iki cümlecik var ve ikisi çakışmış ise biri
Simple Past, biri Past Continuous olabilir.
e) Bir cümlede iki cümlecik var ve ikisi çakışmış ise ikisi de
Past Continuous olabilir.
Geçmişte iki olaydan biri önce, biri de sonra oluşmuşsa; yani
olaylar çakışmıyorsa;
Önce cümle çözümlenecek. Bu iki olaydan önceye giden Past
Perfect, sonra olan S. Past'tır.
The lesson had started when I arrived there.
Past Perfect S. Past
Burada geçmişte meydana gelen iki olay vardır. Bunlar,
çakışmamakta ve biri diğerinden önce meydana gelmiştir. Önce
olan Past Perfect ile sonra olan S. Past ile ifade edilmelidir. Bu
durumdaki cümle kuruluşunda başka alternatifler de vardır. Önceki
Past Perfect Continuous, sonraki Past Continuous veya diğer formlar da
olabilir.
My mother had been serving the table when I arrived home.
(Ben eve vardığımda, annem masayı hazırlamaktaydı.)
My mother was serving the table when I arrived home.
(Ben eve vardığımda, annem masayı hazırlıyordu.)
Türkçe'de "Hazırlamaktaydı" ve "Hazırlıyordu" aynı
anlamda kullanılmaktadır. İngilizce'de, bunlar tamamen ayrı
anlamdadır. "Hazırlamaktaydı" ifadesinde,ben eve gittiğimde
annemin yaptığı eylemi görmüyorum, çünkü eylem olmuş,
bitmiştir. "Hazırlıyordu" ifadesinde ise, benim eve gitmemle
annemin yaptığı eylem çakışmış; ben annemin yaptığı eylemi
görüyorum. Bu iki ifadenin karışıklığa yol açması
İngilizce'nin yapısından değil; Türkçe'nin yapısından
kaynaklanmaktadır.
My children were sleeping when I arrived home. (Eve vardığımda
çocuklarım uyuyorlardı)
My children had been sleeping when I arrived home.
(................uyumaktaydılar.)
Thomson'un Grameri adlı Kitaptan bir örnek:
I saw the man on his knees when I opened the door. I understood that he
had been looking
at throw the key hole. (Kapıyı açtığımda, adamı dizlerinin
üstünde gördüm. Anladım ki adam anahtar deliğinden bakmaktaydı.)
Past Perfect S. Past Past'ın Sonrası
xxxxXxxxx xxxxXxxxx xxxxXxxxx
Past Perfect Cont. Past Continuous
Türkçe'nin yapısından kaynaklanan "Hazırlamaktaydı" ve
"Hazırlıyordu" ifadelerinin anlam karışıklığını gidermek
için yukarıdaki örnek verilmiş çok güzel bir örnektir. Olayın
son cümlesinde, Past Perfect Continuous yerine kesinlikle Past
Continuous kullanılamaz. Çünkü kapı açılmıştır ve adam
eylemini sürdüremeyecektir. Dolayısıyla kapıyı açanın da
adamın bakma eylemini görmesi mümkün değildir. Eğer Past Perfect
Continuous yerine Past Continuous kullanılsaydı ki bu kullanım
yanlış olurdu; kapıyı açma ile adamın anahtar deliğinden
bakması aynı anda olmuş olacaktı. Bu da cümleden de
anlaşıldığı gibi mümkün değildir.
Yukarıdaki zaman çizelgesinde de gözlendiği gibi bir de Past'ın
sonrası gerçekleşen olaylar vardır. Diyelim ki geçen hafta biri
ile görüştük ve o, işinden istifa edeceğini söyledi. Bu iki olay
nasıl aktarılacak?
Eğer biz onunla görüştüğümüzde istifa etmiş olsaydı ve bunu
bize söyleseydi bu durumda biz cümlemizi S. Past ve Past Perfect ile
kurardık. Yani cümlemiz;
He said that he had resigned. (O istifa ettiğini söyledi) olurdu.
Eğer biz onunla görüştüğümüzde yukarıda dediğimiz gibi istifa
edeceğini söyleseydi bu durumda cümlemiz;
He said that he would resign. (O istifa edeceğini söyledi) olur.
Geçmişin sonrası durumunda, sonraki eylem bir devamlılık da arz
edebilir. Eğer eylem sürekli bir eylem ise, continous ile
verilmelidir. O zaman cümlemiz;
He said that he would be working as a manager at the bank. (O, bankada
müdür olarak çalışacağını söyledi)
When: .....dığı zaman
While: ....iken. (Bu bağlaç genellikle continuıus'lularla
kullanılır.)
PARTİCPLES
Türkçe karşılığı "ortaç, sıfat fiil" demek olan
Participles'lar İngilizcede biçimsel olarak üç bölüme
ayrılırlar.
Present Participle Past Participle Perfect Participle
Sleeping Slept Having slept
Speaking Spoken Having spoken
Coming Come Having come
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------
Pazar 12.12.1999
Present Tense'lerin Kullanıldığı Yerler
1.) The Simple Present Tense
2.) The Present Continuous Tense
3.) The Present Perfect Tense
4.) The Present Perfect Continuous Tense
Present Perfect Present Future
xxxxXxxxx X X
Present Perfect Cont.
Present Perfect Tense ile Present Perfect Continuous Tense'nin
kullanıldığı yer aynıdır. Present Perfect Tense, geçmişte bir
noktada olmuştur. Present Perfect Continuous Tense ise aynı yerde,
fakat sürekli bir durumda olmuştur. Bu iki zamanın kullanımında
önce ile ilişkisi düşünülmelidir. Ayrıca bu iki zamana özgü
bazı zarf ve edatlar vardır. Aşağıda verilecek olan bu zarf ve
edatlar görüldüğünde mutlaka Present Perfect Tense ile Present
Perfect Continuous Tense'lere gidilmelidir.
Present Perfect Tense ile Present Perfect Continuous Tense Gerektiren
Zarf ve Edatlar:
For: ...dır ....den beri
Since: ...den beri
Just: Henüz, yeni, az önce, şimdi.(Çok kısa bir süre önce olan
eylemleri anlatır.)
Yet: Daha, henüz.
Already: Halihazırda, .......mış bile
Recently: Son zamanlarda
Lately: Son zamanlarda
Over: Boyunca, .....de, ....da
Ever: Hayatında, hiç, şu ana kadar.
Never: Hayatında, hiç, Şu ana kadar. (Ever'ın olumsuz
yapısıdır.)
For and Since
For and Since ".....den beri" anlamına geldiği için konuşma
anında geçen olayın öncesi ile ilişkisi kuruluyor. Ayrıca olayın
etkisi konuşma anında devam etmektedir. Bu açıklamalar da zaman
olarak Present Perfect Tense ile Present Perfect Continuous
Tense'leri gerektirir.
We have been waiting for you since morning. (Sabahtan beri seni
beklemekteyiz.)
I have been smoking for ten years. (10 yıldır sigara içmekteyim)
Birinci cümlede, bekleme eyleminin sadece konuşma anı ile
ilgilenilmez. Bekleme eyleminin öncesi ile ilişkisi kurulur ve
öncesinin konuşma anına etkisi de belirtilir.
İkinci cümlede, sigara içme eyleminin sadece şu anı ile
ilgilenilmez. Konuşma anının on yıl öncesi ile ilişkisi kurulur.
For and Since'in kullanımının karıştırılmaması gerekir. Bunun
için şöyle bir ayırım koyabiliriz:
****Zaman ismi varsa: Since
****Zaman miktarı varsa: For kullanılır.
I have smoked for 10 years şeklinde Present Perfect ile de cümleyi
kurabiliriz. Çünkü bu iki zaman birbirine eşittir. Bu iki cümlenin
anlamı bakımından karışıklık çıkması Türkçe'nin bu iki
zaman açısından yetersiz oluşundandır.
Yet
We have not decided yet. (Hala karar vermedik.)
Yet, konuşma anında geçen eylemin öncesi ile ilişkisini kuruyor.
Bu yüzden "yet" görüldüğü yerde Present Perfect Tense
düşünülür. Burada karar vermeme öncesinden başlamış, hala
karar verilmemiş ve her an karar verilip eylem sonuçlandırılabilir.
(Yet olumsuz cümlelerde kullanılır.)
Just
He has just gone out. (Henüz dışarı çıktı.)
Bu cümleden eylemin çok kısa bir süre önce gerçekleştiğini
anlıyoruz. Yani dışarı çıkanın merdivenlerde olabileceği, çok
uzakta olmadığını anlıyoruz. Bu anlamı katan "just"tır ve bu
yüzden Simple Past değil de Present perfect kullanıyoruz. Eğer çok
yeni olmayan olaylar aktarılırsa o zaman "just" kullanılmaz.
Already
They have already given up the project. (Onlar projeden vazgeçmişler
bile.)
Geçmişte olay belirsiz bir zamanda olduğu için Present perfect
kullanılır.
Recently = Lately
I have not met him recently. (Son zamanlarda onunla karşılaşmadım.)
Burada bizi perfecte götüren "Recently"dir. Çünkü şu anda
konuşulan eylemin öncesi ile ilişkisini "Recently" kuruyor ve
olayın etkisinin hala devam ettiğini anlıyoruz.
Ayrıca bir zarf olan "Recently" den "ly" eki atılırsa, bir
sıfat olan "recent" elde edilir. Bu sıfatın isimler önünde
kullanılması ile elde edilen sözcük de Present Perfect gerektirir.
Örnekleyecek olursak;
In recent years, enflation has been falling down. (Son yıllarda
enflasyon düşüyor.)
Ever x Never
Have you ever seen such a novel. No, I have never seen such a novel.
(Hayatında böyle bir roman gördün mü? Hayır, Hayatımda böyle
bir roman görmedim.)
Ever and never Present Perfect gerektirir. Çünkü konuşma anında
geçen eylemin öncesi ile ilişkisini kuruyor.
*****Over*****
Boyunca, ....de, ....da anlamına gelen "Over"ın iki kullanımı
vardır.
1.) Çoğul bir zaman sözcüğünün veya bir etkinliğin önünde
ise: Eğer "over" bu
konumu ile kullanılırsa, zaman olarak Present Perfect gerektirir.
Over the past few years, Scientist have developed a new cure.
(Son birkaç yılda bilim adamları yeni bir tedavi geliştirdiler.)
Burada "over" çoğul bir zaman önünde kullanılmıştır. Bu
yüzden zaman olarak Present Perfect kullanılmıştır. Mantığı da
şudur: Geliştirilen tedavi bir noktada olup bitmiş değildir ve
etkisi sürmektedir.
2.) Tekil bir zaman sözcüğünün veya bir etkinliğin önünde ise:
Eğer "over" bu
konumu ile kullanılırsa, zaman olarak Simple Past gerektirir.
Over the past month, the prices increased by 10 %. (Geçen ayda
fiyatlar %10 arttı.)
Burada "over" tekil bir zaman önünde kullanılmıştır. Bu
yüzden zaman olarak Simple Past gerektirir. Çünkü olay olup
bitmiştir.
Başka örnekler verecek olursak;
Over the last meeting, the chairman explained everything(Geçen
toplantıda başkan her şeyi açıkladı)
Over the last meetings, the chairman has explained everything.
"Over"ın Diğer Kullanımı
Daha önce de değinildiği gibi "over" ın ...de, ...da anlamına
gelen kullanımı da vardır. Peki bunun, aynı anlama gelen "in",
"at" gibi sözcüklerden farkı nedir? "Over"da gizli bir
"boyunca" anlamı vardır. Bu yüzden kullanılacak cümlede bir
süreğenlik varsa "over"; bir noktada olup bitmişse diğerleri
kullanılır.
Örneğin;
Derste söz aldı: "at" kullanılır. (Bir noktada olup bittiği
için.)
Derste uyudu: "over" kullanılır. (Bir devamlılık gösterdiği
için.)
Simple Present vs Present Continuous
Simple Present, Türkçe'deki Geniş Zamana karşılık gelir.
Geçmişte, şu an ve gelecekte olabilecek eylemler, alışkanlık
haline gelmiş olan eylemler İngilizce'de bu tense ile ifade edilir.
Present Continuous ise, içinde bulunan anda yapılan, kontrolümüz
altındaki eylemleri ifade etmede kullanılır. Her eylemin kontrolü
elimizde olmayabilir. Duyu eylemleri gibi.
Believe in: İnanmak
Dare: cesaret etmek
Detest = Loathe: iğrenmek
See: görmek
See off: uğurlamak
I am believing in God diyemeyiz. Ancak, I believe in God diyebiliriz.
Çünkü Allah'a inanmak, kontrolümüz altında olan ve istesek
hemen inanmayacağımız bir durum değildir.
I am loving my country diyemeyiz. Ancak, I love my country diyebiliriz.
Bütün "Linking Verbs"lerin Continuous formları yoktur. Ancak bu
fiiller eğer duyu eylemi anlamında bir anlama sahip değiller ise
continuous formda kullanılabilirler. Örneğin; "See", görmek
anlamında continuous formda kullanılamaz. Yani, I am seeing
diyemeyiz. Ama "See off" uğurlamak demektir ve continuous formda
kullanılabilir. Çünkü "uğurlamak" eylemi, kontrolü elimizde
olan bir eylemdir. I am seeing off my friend gibi.
Her continuous formu olmayan fiiller için alternatif simple zamanı
kullanılır.
Present Continuous için Simple Continuous
Past Continuous için Simple Past
Perfect Continuous için Present Perfect alternatif olarak
kullanılır.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------
Çarşamba 15.12.1999
Future Perfect Yapıları
The Future Perfect Tense ve The Future Perfect Continuous
Tense'lerin her ikisi de aynı yerde kullanılır.
Present Future Perfect Future
X xxxXxxx X
Future Perfect Continuous
Gelecekte belli bir zamanda olacak eylemleri ifade ettiğimizde
cümleyi basit Future ile kurarız. Eğer gelecekte belli bir zamanın
öncesine vurgu yapılırsa cümle, The Future Perfect Tense veya The
Future Perfect Continuous Tense'lerden biri ile kurulur.
Örneğin;
Saat beşte ders başlayacak, Basit Future ile
Beşe kadar ders başlayacak, Future Perfect ile kurulur.
The Future Perfect Tense ve The Future Perfect Continuous Tense
zamanlarının kullanımında dikkati çeken "By" edatı vardır.
Bu edat, bir cümlede varsa mutlaka Future Perfect'i işaret eder.
By: ...e kadar
Exceed: aşmak
The population of Turkey will exceed 100 millions in 2010.
(Türkiye'nin nüfusu 2010 yılında 100 milyonu aşacak.)
Bu cümlede, gelecekte belli bir noktada gerçekleşecek olaydan söz
edildiği için Basit Future kullanılmıştır.
The population of Turkey will have exceeded 100 millions by 2010.
(Türkiye'nin nüfusu 2010 yılına kadar 100 milyonu aşmış
olacak.)
Görüldüğü gibi "By" edatının olması Futre Perfectli yapı
ister. Yani bir cümlede "...e kadar" anlamına gelen "by"
edatının varlığı Future Perfectli yapı gerektirir. Peki bu
cümlede niçin Future Perfect Continuous değil de Future Perfect
kullanılmıştır? Future Perfect kullanılmıştır. Çünkü 100
milyona aşma eylemi sürekli olmayıp; bir anda gerçekleşen bir
eylemdir. Bu yüzden continuous kullanılmamıştır. Zamanların
kullanımında bu şekilde spesifik özelliklerine de dikkat etmek
gerekir.
Sınavlarda, The Future Perfect Tense ve The Future Perfect Continuous
Tense'lerle ilgili sorularda bu iki zamanın ikisi de şıklarda
verilmez. Çünkü ikisi de aynı yerde kullanılır ve aynı anlama
gelir.
By ve Until / Till Arasındaki Kullanım Farkı
By: ...e kadar
Until / Till: ...e kadar
İkisi de "....e kadar" anlamına gelen bu iki edat arasında çok
önemli bir kullanım farkı vardır. Eğer konuşma anı ile gelecekte
belirtilen zaman arasında eylem sürekli oluyorsa Until / Till
kullanılır. Eğer konuşma anından sonra "...e kadar" ifadesinin
geçtiği bir noktada eylem oluyorsa "By" kullanılır ve bu da
Future Perfectli yapı gerektirir. Bu açıklamayı zaman çizelgesinde
gösterecek olursak;
Present Until / till Future Present by Future
XxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxX X X X
Present Saat 10Present Saat 10
Olayın gerçekleştiği nokta
I will study untill 10 o'clock. (Saat ona kadar çalışacağım)
He will have called us by 10 o'clock. (Saat ona kadar bize telefon
edecek.)
Birinci cümlede, zaman çizelgesinde de görüldüğü gibi konuşma
anından gelecekte belirtilen zamana kadar çalışma eylemi sürekli
yapılacaktır. Burada süreklilik olduğu için "by" artık
kullanılamaz; "until" kullanılır.
İkinci cümlede ise, telefon açma eylemi konuşma anından gelecekte
belirtilen zamana kadar sürekli değil de bir noktada
gerçekleşecektir. Bu kullanım da "by" edatını gerektirir ve
"by" kullanımı da Future Perfect'i işaret eder.
Not: Edatların kullanım özelliğinden dolayı "By" cümlenin
başına da gelebilir. Normalde edatların asıl yerleri cümle
sonlarıdır. Ama kullanım yerleri değişebilir.
By the end of next month, we will have completed our study.
(Bu ayın sonuna kadar çalışmamızı tamamlamış olacağız.)
Eğer gelecekte yapılacak bir eylemi, öncesi ile ilişki kurarak
aktaracaksak tense olarak Future Perfect kullanırız.
By the end of year, I will have been working at D.U. for 15 years.
(Yıl sonuna kadar, Dicle Üniversitesinde 15 yıldır çalışmakta
olacağım.)
"For" edatının Farklı Perfect ifadelerindeki Kullanımı
Now, I have been studying for three hours. (The Present Perfect
Continuous Tense)
(Şu anda üç saatten beri çalışmaktayım.)
When you phoned, I had been studying for three hours. (The Past Perfect
Continuous Tense)(Sen telefon ettiğinde, üç saatten beri
çalışmaktaydım.)
By the end of this month, I will have been teaching Engilish for three
years. (The Future Perfect Continuous Tense) (Bu ayın sonuna kadar
üç yıldır İngilizce öğrenmekte olacağım.)
Not: Sorulan bir soru üzerine "for"un kullanımı yukarıdaki
cümleler üzerinde anlatıldı.
Zamanların Kullanımındaki Karışıklıklar
1.) Simple Past - Present Perfect Kullanımı: Bu iki zamanın
kullanımında Türkçe'nin yapısından kaynaklanan bazı
karışıklıklar vardır. Bu karışıklıkları gidermek için
zamanların İngilizce'deki tanımından başlayalım.
Simple Past: Geçmişte, belli bir zamanda olmuş, bitmiş olayları
aktarır. Yani Simple Past'ı kullanabilmek için kesinlikle zamanın
belli olması ve olayın olmuş - bitmiş olması gerekmektedir. Eğer
bu iki şart eksik ise, kesinlikle Simple Past kullanılamaz. Bu
durumda Simple Past'ın alternatifi olan Present Perfect'e
gidilmelidir.
I saw him three days ago. (Onu, üç gün önce gördüm.)
They signed a peace agreement in 1990. (Onlar, 1990 yılında bir
barış antlaşması imzaladılar.)
Görüldüğü gibi birinci cümlede "görme" eylemi oluş-bitmiş
ve belli bir zamanda (üç gün önce) olmuştur. Bu nedenle Simple
Past kullanılmıştır. İkinci örnek için de aynı açıklama
geçerlidir.
Eğer olay geçmişte belirsiz bir zamanda olmuşsa ve etkisi konuşma
anında da devam ediyorsa artık Simple Past kullanılamaz. Bu durumda
Simple Past'ın alternatifi olan Present Perfect'e gidilir.
My family has moved many years before. (Ailem, birkaç yıl önce
taşınmış.)
Burada "taşınma" eylemi, hem belirsiz bir zamanda olmuş hem de
etkisi konuşma anında devam etmektedir. Bu nedenle Simple Past
kullanılmamış; alternatifi olan Present Perfect'e gidilmiştir.
Olayın etkisi durumunu bir örnekle açacak olursak;
I lost my key. (Anahtarımı kaybettim.)
I have lost my key. (Anahtarımı kaybetmişim.)
Birinci cümlede geçmişte olmuş-bitmiş olan "kaybetme"
eyleminin etkisi konuşma anında yoktur. Bu nedenle kaybedilen
anahtarın bulunduğu anlaşılır. İkinci cümleden ise anahtarın
henüz bulunamadığı ve kaybetme eyleminin etkisinin konuşma anında
da var olduğu anlaşılır.
Simple Past - Present Perfect kullanımında yukarda anlatılan
detaylara dikkat edilmelidir. Ayrıca Present Perfect kullanımında
önemli bir husus daha vardır. Eğer verilen bir cümlede bizi Present
Perfect'e götüren bir işaret yoksa (yet, just, for, since vb.
gibi) olayın etkisi ve zamanı düşünülerek sonuca varılır.
Present Perfect'li bir cümlede eğer bir zaman dilimi
kullanılmışsa (this month, this century, this day vb.) bu zaman
diliminin etki alanı devam etmelidir. Zaman dilimleri de genellikle
"this" ile başlarlar.
Örneğin, saat öğleden önce on birde kahvaltı yapılmadığı
söylenmek istense Simple Past kullanılamaz. Çünkü öğle yemeğine
kadar yapılacak bir yeme eylemi kahvaltı olacaktır. Bu nedenle
Present Perfect kullanılmalıdır. Eğer öğleden sonra o gün için
kahvaltı yapılmadığı söylense artık yapılacak bir yeme eylemi
kahvaltı olamayacağından Present Perfect kullanılamaz;
kullanılacak zaman Simple Past olmalıdır.
Saat 11.00 Today, I have not had breakfast. (Bu gün kahvaltı
yapmamışım.)
Saat 14.00 Today, I did not have breakfast. (Bu gün kahvaltı
yapmadım.)
2.) Present Continuous - Present Perfect Continuous Kullanımı
Present Continuous kısa bir zaman dilimi ile sınırlıdır. Olayın
sadece şu anı ile ilgilenilir, öncesi ile bir ilişkisi kurulmaz.
Present Perfect Continuous'ta ise, olayın öncesine gitmek gerekir.
I'm living in D. Bakır now. (Şimdi D. Bakır' da yaşıyorum.)
Bu cümlede sadece olayın şu anı ile ilgileniliyor. Ayrıca kısa
bir zaman dilimi vardır. Bu nedenle Present Continuous kullanımı
gerektirir.
I have been living in D. Bakır for five years. (Beş yıldır D.
Bakır' da yaşamaktayım.)
Bu cümlede ise sadece olayın şu anı değil öncesi de işin
içindedir. Böyle bir ifadede artık Present Continuous kullanılamaz,
alternatifi olan Present Perfect Continuous kullanılmalıdır.
She is working in a bank, now. (at present)
She has been working in a bank since last year. (öncesi ile ilişkili)
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------
Pazar 19.12.1999
Zamanların Kullanımına Bazı Örnekler
I haven't received the documents yet. (Hala belgeleri almadım.)
Present Perfect
Bu cümlede, "have" var ve fiil üçüncü haldedir. Bu nedenle
Present Perfect ile kurulmuş bir cümledir. Bu cümleyi
"..........almamışım." diye Türkçe'ye çevirmek İngilizce
açısından daha uygundur. Ama Türkçe'ye uygunluk açısından
".......almadım" diye çevrilir. Bu yüzden İngilizce'den
Türkçe'ye çeviri yaparken genel yapıyı ve anlamı bozmamak
şartıyla kulağa hoş geldiği şekilde çevirmek gerekir. Bu
şekilde cümleyi çevirirken, sanki cümle Simple Past ile kurulmuş
gibi algılanır. Gerçekte cümle görüldüğü gibi Present Perfect
ile kurulmuştur. Bu nedenle yapılan bu açıklama çeviri için
geçerlidir. Yani İngilizce'de yukarıdaki cümlede Simple Past
kullanılamaz.
To receive: almak, kabul etmek.
To conceive: kavramak, algılamak
Reception: kabul edilen yer (Receive'ın isim halidir. Diğer fiiller
de bu şekilde isimleştirilebilirler.)
Concept kavram
Co, Con, Com (ses uyumuna göre): beraber
Per: ...için, karşısında.
To percive: idrak etmek, algılamak.
De: olumsuzluk katan bir ön ektir.
To decieve: kandırmak, aldatmak.
Deceptive: aldatıcı.
Dikkat edilirse, yukarıdaki kelimelerin hepsi "receive" den
türetilmiştir. Dolayısıyla bir kelimenin anlamı bilinirse,
türevlerinin de anlamlarını bulunabilir. Öğrenilen bu kelimeleri,
türevleri ile birlikte yazarak çalışmak daha verimli olacaktır.
The E.U will be contributing to our economy enormously in the years
ahead.
Future Perfect Continuous
(A. B, önümüzdeki yıllarda ekonomimize büyük ölçüde katkıda
bulunuyor olacak.)
Yukarıdaki örneğin açıklamasına benzer şekilde cümlemizin
zamanını çözümlüyoruz. "will" var, Future; "be" var
Continuos; yani Futre Continuous'tur diyoruz.
Enormously: büyük ölçüde, çok.
Ahead: dosdoğru, ileri
To contribute: katkıda bulunmak.
To distribute: dağıtmak.
To attribute: ...e atıfta bulunmak, ...e bağlamak.
To retribute:
"Tribu" Latince bir kelime olup; Roma döneminde ortaya
çıkmıştır. "Aşiret" anlamındadır. Roma döneminde üç
önemli aşiret varmış. "Tribun" ise, aşiret liderinin aşiret
bireylerinin etkinliklerini izlerken oturduğu yüksek yer demektir.
Statta oturulan yer anlamındaki "tribün" kelimesi buradan
gelmektedir.
They had been waiting for three hours when we arrived there.
Past Perfect Continuous Simple Past
(Oraya vardığımızda, onlar üç saatten beri beklemekteydiler.)
Fiil kelimelerinin anlamları bilinmezse de zamanların kullanımına
hakim olmak bizi sonuca götürebilir. Örneğin bu cümleyi zaman
uyumu açısından irdeleyebiliriz. Burada Past Perfect Continuous
yerine Past Continuous kullanılamazdı. Çünkü Past Continuous
eylemin sonrasına da gider. Halbuki örneğimizde, "biz oraya
vardığımızda" bekleme eylemi artık bitmiştir ve eylemin
sonrasına gidilmez. Bu yüzden Past Perfect Continuous
kullanılmıştır. Bu ifadeyi zaman çizelgesinde gösterecek olursak;
Simple Past Present
xxxxXxxxx X
Past Perfect Continuous
Past Continuous
***** Gramer İçin Kaynaklar:
1.) A. J. Thomson, A.V. Martinet: Kullanışlı İngilizce Dilbilgisi
Rehberi.
2.) Betty Schrampfer Azar: Fundamentals Of Englısh Grammar (I, II,
III)
The workers will have given up going on strike. (İşçiler, greve
gitmekten vaz geçmiş olacaklar.)
Go on strike: greve gitmek
When he arrived at the station, the train had leaft. (O istasyona
geldiğinde tren ayrılmıştı.)
S. Past Past Perfect
Not: Temel cümlecik Past Perfect ise, zanan cümleciği Simple Past
olmalıdır. Her iki cümlecikte kesinlikle Past Perfect kullanılamaz.
When I arrived home my father was reparing his car.(eve vardığımda
babam arabasını tamir ediyordu.) (Bu cümleden, "babamın hala
arabayı tamir ettiğini ve benim bu eylemi yaptığını
gördüğüm" anlaşılır.)
When I arrived home my father had repared his car. (eve vardığımda
babam arabasını tamir etmişti.) (Bu cümleden, "babamın arabayı
tamir etmiş olduğunu ve benim bu eylemi görmediğim"
anlaşılır.)
When I arrived home my father had been reparing his car. (eve
vardığımda babam arabasını tamir etmekteydi.) (Bu cümleden,
"babamın arabayı, ben eve varmadan kısa bir süre önce tamir
etmiş olduğunu ve benim bu eylemi görmediğim" anlaşılır.)
Şu ana kadar birkaç test olduk.
We have had several tests so far.
Şimdiye kadar
So far
By far
Up to now
Until now
Up to the present (time)
Till now
Such far
To date
Hitter to
Hepsi "şimdiye kadar" anlamındadır. Cümlenin akışına göre
"şu ana kadar" ifadeleri ile hangi zamanın kullanılacağını
kestirebilmek gerekir.
MODALS
"Modal", "mod" dan gelir. Mod, "kip" anlamına gelir.
Dolayısıyla Modal, "Kiplik" demektir. Modal'lar yardımcı fiil
sisteminden yararlanan ama farklı fonksiyona sahip ünitelerdir.
I don't speak. (Konuşmam.)
I can speak. (Konuşabilirim.)
Görüldüğü gibi yardımcı fiiller, anlamlarını yükleme
katmazlar. Ama Modal'lar anlamlarını yükleme katarlar.
Can: ...e bilmek: güç, yetenek
-bilir May:. ..ebilmek: olası, tahmin
Be able to: ..e bilmek: Can' e eşittir.
Must: ...meli, ...malı: Must'ta zorunluluk söyleyenden
kaynaklanır,
-meli, -malı Have to: zorunda olmak. Zorunluluk var: Have to'da ise
dışardan kaynaklanır.
Should: gerekir. Her ikisi de "tavsiye öneri" anlamında
kullanılır. İkisinin arasında
Ought to: gerekir. çok az bir nüans farkı vardır, aynı anlamda
kullanılabilirler.
Modal' ların Kullanımı
1.) Modal' lar çekimsizdir. Yani şahıslara göre değişmezler.
2.) Modal'lar daima V1 ile kullanılırlar.
3.) İki model kesinlikle yan yana kullanılmaz.
Örnekler;
They can accomplish the project in time. (Onlar zamanında projeyi
tamamlayabilirler.)(Güç, yetenek)
He may go abroad next year. (O önümüzdeki yıl yurt dışına
gidebilir.) (Tahmin)
***Not: "Can" ile "May" yapısı olumsuz cümlelerde tamamen
birbirinden ayrılır.
I may go. (Gidebilirim) (tahmin) I may not go. (Gitmeyebilirim)
(tahmin)
I can go. (Gidebilirim) (güç, yetenek) I can not go. (Gidemem)
(güç, yetenek)
We are able to produce more goods. (Daha fazla mal üretebiliriz.)
(Güç, yetenek)
Accomplish: gerçekleştirmek, tamamlamak, bitirmek, yapmak
Produce: üretmek
Goods: ürün, eşya, mal
You must wait for us untill 5 o'clock. (5' e kadar bizi
beklemelisin.) (Zorunluluk söyleyenden )
You have to brush your teeth three times a day. (Günde üç defa
dişlerini fırçalamalısın.) (Zorunluluk dışardan)
Turkey should put emphasis on the production. (Türkiye üretimine
önem vermelidir.) (Nasihat var.)
Put: Vermek, koymak, yerleştirmek.
***Not: Eğer herhangi bir modal, yukarıda belirtilen üç özelliğe
uymazsa veya kullanımında bu özellikler eksikse o zaman "semi
modal" olur. "Be able to ve Have to" gibi. Örneklerde de
görüleceği gibi bunlar çekime de girer; başka modallar ile de
kullanılabilirler.
He must be able to resign. (O istifa edebilmelidir.)
The minister must be able to confess everything. (Başkan her şeyi
itiraf edebilmelidir.)
Confess: itiraf etmek.
***Not: Görüldüğü gibi iki modal bir arada kullanıldığında
önce tam modal sonra semi modal yazılır. Çeviri yaparken de önce
semi modalın anlamı söylenir.
A child should be able to walk when he is 7 month. (Bir çocuk, 7
aylık olduğunda yürüyebilmesi gerekir.)
He may have to resign upon corruption. (O istifa etmek zorunda
kalabilir.)
A teacher must be able to travel. (Bir öğretmen seyahat
edebilmelidir.)
We may have to give up the project. (Projeden vaz geçmek zorunda
kalabiliriz.)
We must be able to see him tomorrow. (Onu yarın görebilmeliyiz.)
He may have to explain the events. (O olayları açıklamak zorunda
kalabilir.)
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Çarşamba 22. 12. 1999
Present Past Future
Can Could -------
May Maight -------
Be able to was / were able to Will be able to
Must ------- -------
Have to Had to Will have to
Should ------- -------
Ought to -------- ------
Future formu olmayan modalların present formu future anlamında
Türkçe' de olduğu gibi kullanılırlar.
Modal' ların Past ve Future Kullanımlarının Özel Anlamları
Could - Was / Were able to Kullanımı
Could, (...e biliyordu.) geçmişte yapılmış sürekli olaylar için
kullanılır ve içinde bir "yor" anlamı gizlidir.(Could not ile
Couldn't kullanımlarının anlamları birbirinden farklıdır.
Bunları sonraki derslerimizde öğreneceğiz. Yazı dilinde kısaltma
yapmak uygun değildir.)
Was / Were able to, (...e bildi) geçmişte yapılmış bir tek olay
için kullanılır.
We could see each other. (Biz birbirimizi görebiliyorduk.)
Each other: each = her bir, other = diğeri. Each other: her bir
diğeri = birbiri
He could put aside some money when he was young. (O gençken biraz para
bir tarafa koyabiliyordu.)
We were able to see each other. (Biz birbirimizi görebildik.)
He was able to recognize the corpse. (Cesedi teşhis edebildi.)
Recognize: tanımak, teşhis etmek
Corpse: ceset
I was able to attain my goal. (Ben amacıma ulaşabildim.)
Goal: amaç
To attain: ...e ulaşmak
Attain kelimesinin kökü olan "tain" KPDS için hayati önem arz
eden bir sözcüktür. Aslı Latince olup, "tenere" dir. Tutmak
anlamına gelir. Tain'den İngilizce'de bazı kelimeler
türetilmiştir. Şimdi bunları öğrenelim.
Maintain: Main, Latince'deki "mano"dan köken alır. Mano el
anlamındadır. Dolayısıyla Maintain "elde tutmak, muhafaza
etmek" anlamına gelir. Eş anlamlıları aşağıdadır.
Sustain
Continue
Keep
preserve
Contain: Con = beraber, Tain = tutmak. Contain, beraber tutmak =
içermek, ihtiva etmek
Retain: Re = tekrar, yeniden. Retain, yeniden tutmak = ....e tutmak
(soyut anlamda, hafızada tutmak)
Detain: göz altında tutmak.
Pertain: Per = için, Pertain, ...için tutmak = ilgili olmak.
Obtain: elde etmek, sağlamak.
Attain: ...e ulaşmak.
"Amaç" kelimelerini de öğrenecek olursak;
Goal, Aim, Purpose, End, Objective, İntention, Motive: amaç
Might'ın Kullanımı
He might go home. (O eve gidebilirdi.)
Gidebilirdi ama gitmemiş anlamını verir. May'ın Past ifadesi
"Might", geçmişte zayıf bir ihtimali belirtmek için
kullanılır. Yani "may" kullanımına göre ihtimal daha
zayıftır. Fazla yaygın bir kullanımı yoktur. Yan cümleciği olan
ifadelerde zaman uyumunu sağlamak açısından "might"
kullanımına gidilir.
Must
Must'ın Past formu olmadığı için geçmişte zorunluluktan
dolayı yapılan bir eylemin zorunluluğunun söyleyenden veya
dışardan kaynaklanması önemli değildir. Yani geçmişte yapılan
bir eylem için zorunluluk ayırımı ve bundan dolayı İngilizce'de
farklı bir kullanım yoktur.
Had to: ...gerekti
"Gerekti" anlamına gelir. İlerdeki konularla karışmaması
için bunun iyi öğrenilmesi gerekir. Geçmişte bir zorunluluktan
dolayı yapılması gereken ve yapılmış eylemleri ifade etmek
kullanılır.
He had to sell his house. (O' nun evini satması gerekti.)
Borcu vardı veya komşuları iyi değildi vs. Ama bir zorunluluktan
dolayı evini satması gerekliymiş ve evini satmış. Bu cümleyi
"....gerekiyordu" diye çeviremeyiz. Çünkü evi satma eylemi
olmuş bitmiş bir eylemdir.
The Goverment had to punish the responsibles. (Hükümet, sorumluları
cezalandırmak zorunda kaldı.)
Punish: cezalandırmak
Responsible: sorumlu
Responsible for: ...den sorumlu
Responsiblility: sorumluluk
He had to give up scheme. (O'nun projeden vazgeçmesi gerekti.)
Scheme: şema, proje
"Had to" yapısını olumsuz yapmak için iki yol vardır. İkisi
de aynı anlama gelir. Bu yapıda olumsuzluk gerektiğinde ikisinden
biri kullanılabilir.
1.) He had not to give up the scheme. (Projeden vazgeçmesi gerekmedi.)
2.) He didn't have to give up the scheme. ( !! !! !!)
We didn't have accept their sanction. (Onların yatırımlarını
kabul etmemiz gerekmedi.)
We had not accept their sanction. (Onların yatırımlarını kabul
etmemiz gerekmedi.)
Sanction: yatırım
Accept: kabul etmek
"Will Be Able To" Kullanımı
"....e bilecek" anlamındadır. İngilizce'de, normalde "be
able to" present kullanımı bir Future anlam da içermektedir. Bu
özellik Türkçe'de de böyledir. Bu nedenle "...e bilecek"
anlamına gelen "wiil be able to" ifadesi gelecekte yapılabilecek
her durum için kullanılmaz ve özel bir kullanım şekli vardır.
Yani "will be able to" gelecekte ilk defa yapılacak eylemleri
ifade etmede kullanılır.
After a few lessons, I will be able to drive a car. (Birkaç dersten
sonra araba kullanabileceğim.)
Bu cümleden, daha önce araba kullanmasını bilmediğim,
dolayısıyla hiç kullanmadığım, aldığım derslerden sonra ilk
defa araba kullanabileceğim anlaşılır.
Will Have To
"Gerekecek" anlamındadır. Sade ve zor olmayan bir kullanımı
vardır.
Next week, the Cabinet will have to fix salary rise. (Hükümetin,
gelecek hafta maaş artışlarını saptaması gerekecek.)
He will have to come. (O gelmek zorunda kalacak.)
Fix: tespit etmek, saptamak.
Salary: maaş
Rise: yükseliş, artış, zam.
PERFECT MODALS
Adından da anlaşılacağı gibi bu başlık altında modalların
perfect kullanımını göreceğiz. Bu yapı, modallara "present
perfect" yani "have + V3" eklenerek kurulur ve daha sonraki
derslerimizde de detaylı olarak göreceğimiz gibi bu yapılar
"Unreal" yapılardır.
Modallar ile ilgili olarak daha önce anlatılanlar KPDS' de
sorulmayan detaylardı. Ama hem Perfect Modals konusuna hazırlık hem
de temel modal bilgileri anlamında iyi öğrenilmelidir. KPDS
sınavında modal konusundan asıl olarak Perfect Modals yapılarından
soru gelmektedir. Anlama, boşluk doldurma ve diğerleri gibi konularda
da Perfect Modals' tan soru gelebilir. Bu konu, hem karışık hem de
KPDS için önemli olması nedeni ile dikkatle çalışılmalı ve iyi
öğrenilmelidir. Ayrıca başka kaynaklarda çok karışık bir
şekilde anlatıldığı için kursta konu bittikten sonra başka
kaynaklardan bakılmalıdır.
Must
Have to
Should + Have + V3 = Perfect Modals (Unreal Yapılardır.)
Ought to
Perfect Modals kullanımlarında "Must + Have V3" ifadesi
diğerlerinden ayrılarak farklı anlam yüklenmiştir.
Must + Have V3
Must + Have V3, "....mış olmalı" anlamına gelir. Bu yapı
geçmişe yönelik güçlü bir tahmin için kullanılır. Örneğin,
biri girdiği sınavdan sonra neşeli görüldüğünde "sınavı iyi
geçmiş olmalı" deriz. Burada geçmişe yönelik güçlü bir
tahmin yapıyoruz. Bizi bu güçlü tahmine götüren delil de
sınavdan çıkanın neşeli olmasıdır. Dışarı çıkarsınız
yerler nemli, "akşam yağmur yağmış olmalı" dersiniz. Yine iyi
derecede İngilizce konuşan biri için "İngiltere'de öğrenim
görmüş olmalı" deriz. Örnekler çoğaltılabilir. Önemli olan
"Must + Have V3" ün geçmişe yönelik güçlü tahminlerde
kullanıldığını bilmektir.
The roads are wet, İt must have rained last night. (Yollar nemli, dün
gece yağmur yağmış olmalı.)
She speaks German fluently, She must have studied in Germany. (O
Almanca'yı akıcı bir şekilde konuşuyor, Almanya'da öğrenim
görmüş olmalı.)
Have to + Have V3 = Should + Have V3 = Ought to + Have V3
"....mış olmalıydı" veya "gerekirdi" anlamındadır. Her
üç kullanım da aynı anlamdadır. Geçmişte yapılması gerekli ama
yapılmamış olan eylemler için kullanılır. Örneğin, biri sınava
iyi hazırlanmış ama sınavı geçememiş. Bu durumda "geçmiş
olmalıydı" deriz. İngilizce'de bunu söylemek için yukarıdaki
üç yapıdan birini kullanırız. En sık kullanılan "Should + Have
V3" yapısıdır.
Yukarıdaki açıklamada da geçtiği gibi, "....mış
olmalıydı" veya "gerekirdi" diye bu yapıları çeviriyoruz.
Yani geçmişte olması gerekli fakat olmamış eylemleri bu şekilde
ifade ediyoruz. Bu yapıların "gerekirdi" anlamı ile daha önce
öğrendiğimiz "Had to = Gerekti" anlamı karışıklık
yaratıyor. "Had to = Gerekti" ifadesi ise, geçmişte yapılması
gerekli ve yapılmış olan eylemler için kullanılır. Yani
"gerekirdi" ifadesi ile "gerekti" ifadesini karıştırmamak
gerekir. Bu nedenle KPDS için çok önemli olan bu konuyu dikkatle
çalışmak ve iyi öğrenmek gerekir.
The Goverment should have taken the nessesary steps. (Hükümet gerekli
önlemleri almış olmalıydı)
Step: adım, önlem.
He study hard ; he should have passed exame. (O sıkı çalışır;
sınavı geçmiş olmalıydı.)
It is too late. My father shpuld have called up so far. (Çok geç
oldu. Babam şimdiye kadar aramış olmalıydı.)
You shouldn't have shouted at me. (Bana bağırman gerekmezdi.)
The Goverment should have punished the responsibles. (Hükümet,
sorumluları cezalandırmalıydı.)
We ought to have warned them. (Onları uyarmamız gerekirdi.)
We had to warn them. (onları uyarmamız gerekti.)
Could + Have V3
"...mış olabilirdi" veya "....e bilirdi" anlamındadır.
Güç, yetenek anlamında, geçmişte yapılabilecek ama yapılmamış
eylemleri ifadede kullanılır.
Our Goverment could have improved our standarts. (Hükümetimiz,
standartlarımızı geliştirebilirdi.)
İmprove: geliştirmek, iyileştirmek
Bu cümleden, Hükümetin standartları geliştirme gücüne sahip
olduğunu fakat bu geliştirmeyi yapmadığını anlıyoruz.
They could have coused a crisis of confidence. (Bir güven krizine yol
açabilirlerdi.)
Confidence: güven
Couse: ... e sebep olmak
Might + Have V3
"...mış olabilirdi" veya "....e bilirdi" anlamındadır.
Fakat burada ihtimal anlamı vardır. Aslında geçmiş bir olayın
olasılığı olamaz ama Might + Have V3 kullanımı genelde
geçmişte tehlike arz eden durumlarda kullanılır. Bu kullanım daha
sonra Unreal yapılarda detaylı incelenecektir.
She might have fallen down. (O düşebilirdi.)
She might have killed her husband by mistake. (Yanlışlıkla
kocasını öldürebilirdi.)
Mistake: yanlışlık, hata
Kill: öldürmek
Böylece Modal olarak temel kullanımları görmüş olduk.
Gördüğümüz bu temel kullanımların dışında geniş bir şekilde
modal kullanım varyasyonları da vardır. Ana kullanımları
öğrendikten sonra karşılaşacağımız bu varyasyonları da
çözebiliriz.
Örneğin:
He was ill this morning. He may have gone home. (O bu sabah hastaydı.
Eve gitmiş olabilir.)
"...mış olabilir" yapısı daima olasılık bildirdiğinden bu
yapıda May + Have V3 yapısında "Can" kullanılamaz. Yani Can +
Have V3 şeklinde bir kullanım İngilizce' de yoktur. Ama olumsuz ve
soru yapısı vardır.
Such a man can't have done that. (Böyle bir adam bunu yapmış
olamaz.)
Örnek Model Cümleleri
He may have been waiting for us. (O bizim için beklemekte olabilir.)
He may have resigned. (O istifa etmiş olabilir.)
They must be studying now. (Onlar çalışıyor olmalı.)
She must have been developing a new method. (O yeni bir metot
geliştirmekte olmalı.)
He was able to see his boss. (O patronunu görebildi.)
He has been able to see his boss. (O patronunu görebilmiş.)
He had been able to see his boss. (O patronunu görebilmişti.)
The two sides, could have resolved the dispute. (İki taraf
anlaşmazlığı çözebilirlerdi.)
Unreal yapı olduğu için cümle olumlu görülmesine karşın olumsuz
anlamdadır.
Resolve: çözmek (bir problemi, bir sorunu...)
Solve: çözmek (kimyasal anlamda)
Settle halletmek
Bu cümlede, KPDS için hayati önemde olan "pute"kelimesinin
kökü ve türevlerini öğrenecek olursak:
Pute, Latince kökenli bir kelime olup, "Putare" den gelir.
"Putare" hesaplamak, düşünmek anlamındadır. Genelde bu kelime
kökünün anlamına göre türevleri çevrilir.
Dispute: dis = olumsuzluk, pute = düşünmek, Dispute = anlaşmazlık,
tartışma
Compute: com = beraber, Compute = beraber düşünmek, Computer:
Bilgisayar.
Repute: tekrar düşünülen, ün, şöhret.
İmpute: suçlamak, itham etmek
I should have turned down their proposal. (Önerilerini ret etmiş
olmalıydım.)
She has to have sold her car. (O arabasını satmış olmalıydı.)
They ought to have submitted their report. (Onlar raporlarını sunmuş
olmalıydılar.)
Submitte: sunmak
We had to sell all our properties. (Tüm mallarımızı satmamız
gerekti.)
Property: mal, mülk, eşya.
People shouldn't have exalted the statue of computers. (İnsanların
bilgisayar statüsünü yüceltmeleri gerekmezdi.)
Exalt: yükseltmek, övmek, yüceltmek.
He shouldn't have revealed my secret.(Sırlarımı açığa
çıkarması gerekmezdi; ....çıkarmamalıydı.)
Reveal: açığa çıkarmak, göstermek, açıklamak
You oughtn't to have said all these to him. (Bunların tümünü ona
söylemen gerekmezdi.)
We had to discharge this patient. (Hastayı taburcu etmek zorunda
kaldık.)
Discharge: taburcu etmek.
We must have seen him. (Onu görmüş olmalıyız.)
****Can ile olumlu perfect modal yapılamaz. "Can + Have V3"
yapısı yoktur. Yani;
He can have said this şeklinde bir cümle kuramayız. Ama olumsuz
yapıda olabilir.
"Can't + Have V3" şeklinde cümle kurulabilir. Örnek verecek
olursak;
She can't have killed her friend. (O arkadaşını öldürmüş
olamaz.)
They should have considered hte offer. (Öneriyi düşünmüş
olmalıydılar.)
He must have gone. (O eve gitmiş olmalı.)
He may not have brought it. (Onu almış olmayabilir.)
She may not have passed the exam. (O sınavı geçmiş olmayabilir.)
He is able to realize his goal. (O amacını gerçekleştirebilir.)
He was able to realize his goal. (O amacını gerçekleştirebildi.)
He had been able to realize his goal. (O amacını
gerçekleştirebilmişti.)
We could have passed the exam. (Sınavı geçmiş olabilirdik.)
We might have had an accident. (Kaza yapmış olabilirdik. Ya kaza
yapsaydık olarak da çevrilebilir.)
İnilizceyi İngiltere'de öğrenmiş olabilirdik. (We could have
learnt English in England.)
Evimizi satmamış olabilirdik. (We could not have sold our house.)
Sen ayağını kırmış olabilirdin. (You might have broken your leg.)
He had to reject salary rise. (Maaş artışını ret etmesi gerekti.)
Ject: atmak, fırlatmak anlamındadır. Latince kökenli olup,
İngilizce'ye "ject", Fransızca'ya "jet" olarak
geçmiştir. Türkçe'de, Fransızca'dan geldiği için
"jet"(uçak) olarak kullanılır. KPDS için önemli bir kelimedir.
Türevleri ile birlikte çok iyi bilinmesi gerekir.
İnject: İn = içine, ject = atmak, İnject = içine atmak, enjekte
etmek, iğne yapmak
Reject: Re = yeniden, Reject = yeniden atmak, ret etmek
Eject: dışarıya doğru atmak. (teyplerde vardır.)
Object: ...e atmak, itiraz etmek, karşı çıkmak.
Project: Pro = ileriye, ...nın yerine, Project = ...nın yerine atmak,
tasarlamak.
The committe members could have given more concession. (Komite üyeleri
daha fazla ödün verebilirlerdi.)
***Concession: taviz, ödün, ayrıcalık. KPDS' de çok geçiyor.
İyi bilinmeli.
He ought to have provided us with more accurate data. (Bize daha doğru
bilgiler sağlamış olmalıydı.)
Provide: temin etmek, sağlamak. Önemli bir kelime ve KPDS' de de
sorulmuş önemli bir özelliği var. Eğer "provide", sonrasında
sağlanan nesne belli ise, "with" ile geçiş yapar. Yukarıdaki
cümlede sağlanan şey "daha doğru bilgi"dir. Yani nesne belli
olduğu için "with" ile geçiş yapmıştır.
Provition: teminat
Accurate: doğru. "cure = tedavi "den köken alır.
Accuracy: doğruluk
Accuratly: doğru bir çekilde
İnaccurate: yanlış
İnaccuracy: yanlışlık
İnaccuratly: yanlış bir şekilde
Data: veri. Latince aslı "Datum"dur. Latince'de sonu "m"
ile biten kelimeler İngilizce'ye geçince "a" ile
sonuçlanırlar.
The Gaverment must have overcome the economic recession in Irak.
(Hükümet, Irak'ta ekonomik durgunluğun üstesinden gelmiş
olmalı.)
Recession: (ekonomik) durgunluk. Cocession ve Recession kelimeleri her
bir KPDS' sınavında en az 20-30 defa geçer. Bu nedenle çok iyi
bilinmesi gerekir.
Overcome: üstesinden gelmek
Diğer Modal'lar
Had better: ...se iyi olur
We had better get up early. (Erken kalksak daha iyi olur.)
Would rather / sooner: yeğlemek, tercih etmek
I would rather die than do it. (Onu yapmaktansa ölmeyi tercih ederim.)
Die: ölmek
Dead: ölü
Death: ölüm
We would sooner sell than rent it. (Kiralamaktansa almayı tercih
ederim.)
****Not: Eğer "would rather / sooner" formundan sonra bir
cümlecik gelirse, bu cümleciğin zamanı mutlaka Simple Past' tır.
Bu özellik çok önemlidir ve KPDS' de sorulmuş.
I would rather (that) you remained at home. (Evde kalmanı tercih
ederim.)
S. Past
I would sooner (that) you remained at home. (Evde kalmanı tercih
ederim.)
Simple Past
"would rather / sooner" formunun ilk kullanımında, modal olduğu
için hemen sonrasında V1 geliyordu. Burada ise, sonrasında
"that" ile geçiş yapmış ve öznesi olan bir cümlecik
gelmektedir. Bu cümleciğin zamanı mutlaka Simple Past olmak
zorundadır. Karışık bir konu olduğu için mantığı daha sonra
açıklanacaktır.
Remain: kalmak
Used to: ...irdi
(Geçmişte alışkanlık gereği yapılan olayları ifade ederken
kullanılır.)
I used to smoke when I was at university. (Üniversitedeyken sigara
içerdim.)
Bu cümlede, söyleyenin şu anda sigara içmediği anlamı gizlidir.
Ayrıca genelde "used to" yapısı "but ile geçiş yapar.
I did not use to smoke. (Eskiden sigara içmezdim.)
Did you use to smoke? (Sigara içmez miydin?)
"Used to" yapısının olumlu ve sorusunda görüldüğü gibi
"did" yardımcı fiilinden faydalanılır. Yardımcı fiil devreye
girdiğinden "use" şeklinde birinci hale döner.(Simple Past
Tense' nin özelliklerinden hatırlayınız.) Gerçi bu tartışma
konusudur. "used to" modal olduğu için direk "not" alabilir
diyenler de vardır ve bu kullanım informal olarak kullanılmaktadır.
Ama gramer olarak "used not to" kullanımı yanlıştır."Used
to" yapısının soru ve olumsuzunda doğru kullanım yukarıdaki
gibidir.
She used to gamble, but now she dosen't. (O kumar oynardı ama şimdi
oynamaz.)
Did you use to play football. (Futbol oynar mıydın?)
My father didn't use to watch T.V, but now he is always before the
screen.
(Babam T.V izlemezdi ama şimdi daima ekranın önündedir.)
Screen: ekran
Gamble: oyun, kumar
Would: ...irdi (Geçmişte alışkanlık gereği yapılmayan olayları
ifade etmek için kullanılır.)
Dare: Cesaret etmek
I Daresay: Sanırım, Galiba
May / Might as well: Bari..........se
Bu yapı genelde "might" ile kullanılır.
You might as well come tomorrow. (Bari yarın gelseydin.)
I Daresay (Sanırım, galiba)
I daresay you are right. (Sanırım haklısınız.)
Be Going To
Gelecek zamanı ifade etmek için kullanılan bir kalıptır. Yakın
gelecek diye de tanımlanır. En güzel ifadesi "geleceğe dair
önceden planlanmış veya yakın zamanda olması kesin olan eylemleri
ifade etmektir."
I will write his composition. (Kompozisyonunu yazacağım.) (önceden
planlanmamış.)
I am going to write his composition. (Kompozisyonunu yazacağım.)
(önceden planlanmış.)
Was / Were Going To:
Geçmişte yapılması düşünülüp yapılmamış eylemleri ifade
etmek için kullanılır.
Last night, we were going to visit you, but we had some guests. (Geçen
akşam sizi ziyarete gelecektik ama misafirlerimiz vardı.)
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------
Çarşamba 29. 12. 1999
NEED
"Need", diğer modallardan farklı bir özelliğe sahip olduğu
için en sona bırakıldı ve diğerlerinden ayrı olarak veriliyor.
"Need" hem modal hem de esas fiil niteliğinde olmak üzere iki
ayrı kullanıma sahiptir. Her iki durumda anlamı hemen hemen
aynıdır. "ihtiyacında olmak, gereksinim duymak" anlamına gelir.
Eğer modal olarak kullanılırsa daha önce söylenen üç modal
özelliğini de taşıması gerekir. Esas fiil olarak kullanılırsa
diğer fiiller gibi çekime girer. Bu özelliklerden yola çıkarak
kullanımının modal mı yoksa esas fiil mi olduğu anlaşılır.
I need learn English. (İng. Öğrenmem gerekir veya İng. Öğrenmeğe
ihtiyacım var.)
Görüldüğü gibi "need" den sonra fiil birinci halde,
çekilmemiş ve başka bir modal yok. Bu özelliklere sahip olduğu
için "need" burada modal olarak kullanılmıştır.
Ama "need" modal olarak pek olumlu yapıda kullanılmaz. Genelde
olumsuz yapıda modal olarak kullanılır.
I needn't go there. (Oraya gitmem gerekmez.)
She needn't study such a lesson. (Böyle bir dersi çalışması
gerekmez.)
Not: "Need" sadece modal olarak kullanıldığında olumsuzluk eki
olan "not" ı alır. Eğer esas fiil olarak kullanılırsa
"not" almaz, bu görevi yardımcı fiil üstlenir.
NEED' in Esas Fiil Olarak Kullanımı
I need to learn that. (Şunu öğrenmeye ihtiyacım var veya Şunu
öğrenmem gerekir.)
I need some money. (Biraz paraya ihtiyacım var.)
I don't need anything. (Herhangi bir şeye ihtiyacım yok.)
She dosen't need anything. (Herhangi bir şeye ihtiyacı yok.)
She dosen't need to resign. (İstifa etmeye ihtiyacı yok veya
İstifa etmesi gerekmez.)
"Need"in yukarıdaki kullanımında görüldüğü gibi modal
özelliği yoktur. "Need" sahısa göre çekilmiş, sonrasında
mastar veya nesne almış. Kısacası bir esas fiil işlevine sahiptir.
She didn't need to resign. (İstifa etmesi gerekmedi.)
"Need" in Simple Past kullanımı, daha önce gördüğümüz
"have to" modalının Simple Past kullanımı ile aynı
anlamdadır.
Yani yukarıdaki cümleyi;
She didn't have to resign (She had not to resign.) şeklinde de
yazabiliriz.
Bu özelliklerden dolayı Didn't need = Didn't have to diyebiliriz.
"Need" esas fiil olarak tıpkı diğer fiiler gibi tüm zamanlar
için çekilebilir.
He will need to apply for that. (Onun buna baş vurması gerekecek.)
She needn't have studied. (Çalışması gerekmezdi veya
çalışmaması gerekirdi.)
She shouldn't have studied. (!! !! !! !!)
Yukarıdaki iki cümle arasında anlam farkı var ama çok önemli
olmayan bir ayrıntıdır. Her iki cümle de "Çalışması
gerekmezdi" diye çevrilebilir.
*** "Need" modal olarak iki kullanıma sahiptir. Present Modal ve
Perfect Modal olmak üzere. (Needn't ve Needn't Have V3 )
Örnekler
I needed to call off the match. (Maçı iptal etmem gerekti.)
1.) V1 almamış, mastar almış
2.) S. Pasta göre çekilmiş
3.) Olumlu yapıda kullanılmış. Bu özelliklerden dolayı modal
değil; esas fiil olarak kullanılmıştır.
Call: seslenmek, telefon açmak.
Call off: iptal etmek. Syn "Cancel"
Did thay need to warn you. (Sizi uyarmaları gerekti mi?) (Esas fiil)
They needn't spend so much energy on this project. (Bu projede bu
kadar çok enerji harcamalarına gerek yoktur, (gerekmez).) (Present
modal)
Have you needed to confees everything. (Her şeyi itiraf etmeniz
gerekmiş mi?) (esas fiil)
Confees: itiraf etmek
You needn't have spoken to me that way. (Benimle bu şekilde
konuşman gerekmezdi.) (modal)
Speak to: ...e ile konuşmak
Way: yol, biçim, yöntem, tarz
***Not: Sınavlarda, özellikle "Need"in Perfect Modal'ı;
çeviri, eş anlamını bulma gibi kilit noktalarda çok sorulur.
She needn't study harder, becouse her marks are high. (Daha sıkı
çalışmasına gerek yoktur. Çünkü notları yüksektir.) ( present
modal)
We don't need your help. (Yardımınıza ihtiyacımız yoktur. (esas
fiil.)
You needn't have shouted at us; we are not deaf. (Bize bağırman
gerekmezdi; sağır değiliz.) (Perfect modal)
She needn't have complained us. (Bizi şikayet etmesi gerekmezdi.)
(perfect modal.)
***Son iki cümle "bize böyle bağırmamalıydın" şeklinde de
çevrilebilir. Dikkat edilirse bu çeviri " geçmişte yapılması
gerekli ama yapılmamış" eylemleri ifade etmek için kullanılan
"should + have V3 ve ought to + have V3 " modallarının olumsuz
kullanımı ile aynı anlamdadır.
Bunu dile getirmesi gerekmezdi. (She needn't have expressed this.)
(perfect modal.)
Yabancı dilimi değiştirmem gerekmedi (I didn't need to change my
foraign language) (esas fiil)
Yarın gelmem gerekir mi? (Do I need to come tomorrow.) (esas fiil.)
Yarın gelmem gerekmez mi? (Needn't I come tomorrow.) (present
modal.)
Bir cümlede soru sözcüğü olduğu zaman (where, what, who gibi)
need kullanmıyoruz. "Gereklilik" anlamı veren "should" veya
"ought to" kullanılır. bu özellik sadece "need" için
geçerlidir.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------
PAZAR 02. 01. 2000
GERUNDS AND İNFİNİTİVES
Bu konuda hem gramer hem de kelime öğreneceğiz. KPDS için çok
önemli birkaç gramer bilgisi ve önemli kelimeler var ki bunlar çok
iyi öğrenilmeli; diğerleri sınav için çok önem arzetmese de
öğrenilse iyi olur.
"Gerunds ve İnfinitives" konularının her ikisi de tek başına
ele alındığında önemli ve geniş konulardır. İlk önce KPDS
için önemli olan kısımları öğreneceğiz. Yani "Gerunds ve
İnfinitives" lerin cümlede çekimsiz boyutu ile ilgileneceğiz.
"Gerunds ve İnfinitives" ler, cümlede bir harekete verilen
ismdirler. Türkçe'deki ismin halleri durumunda kullanılırlar.
İngilizce'de ise bir yüklemden sonra çekilmemiş fiiller mastar
yapısında gramatikal olarak üç pozisyonda olabilirler.
1.) Gerund (speaking, going gibi)
2.) İnfinitive (to speak, to go gibi)
3.) Bare infinitive (Yalın mastar) (speak, go gibi)
"Öğrenmeyi istiyorum" cümlesinde "istemek" cümlenin
yüklemidir. "öğrenmeyi" ise çekilmemiş konumda olup,
İngilizce'de gramatikal olarak yukarıda da söylendiği gibi üç
şekilden biri ile ifade edilebilir. Bu bir sistemdir, kuralları
vardır. Bu kurallar çerçevesinde uygun olan şekliyle cümle
yazılır.
Yalın mastarlar genellikle Causative (ettirgenlik) yapısında
kullanılır ki bu konuyu daha sonra göreceğiz. Yalın mastar
kullanımı spesifik özelliğe sahip olup, kullanım alanı
sınırlıdır. Bu şekilde kullanılan fiil sayısı da azdır. Bu
nedenle cümlede çekimsiz bir fiil denince "Gerunds ve
İnfinitives" olmak üzere iki kullanım akla gelir. Bu durumda biri
diğeri için altarnatif konumundadır. Yani eğer cümlede gerund
kullanılmıyorsa, onun alternatifi olan infinitive'e gidilir. Bu
özellik olduğu için bir konunun iyi bilinmesi, alternatifinin de
çözülebilmesi anlamına gelir. Gerunds'lar ile başlayalım.
GERUNDS
"Gerund" isim fiil (verbal noun) demektir. Bir fiilin -ing
almış biçimidir. "Gerund" lar, bir fiil ve bir isim özelliği
taşırlar. Cümlede isim veya zamir olarak kullanılırlar. Yapı
bakımından ortaçlara (present participle) benzerlerse de kullanış
ve anlam bakımından çok farklıdırlar.
"Gerunds" yapısı geniş bir konudur. Dört madde halinde
anlatılacaktır. Özellikle ilk üç maddesi KPDS için çok
önemlidir ve konunun % 90' ını kapsar. Bunun da yüzde 70-80'i
birinci maddeye dahildir. Bu üç maddenin çok iyi bilinmesi gerekir.
Diğer kısmı ileri düzey için önemlidir. Öğrenilmesi iyi olur.
1.) Bir Edattan Sonra (After a prepisition)
Edat: Tek başlarına bir anlamı olmayan, bir isim veya isim türevi
(zamir, isim fiil gibi) ile birlikte kullanılarak anlamlarını
bütünleştiren sözcüklerdir. İn, on, under, of, off, with, for,
over ..... gibi.
He come in the room. (buradaki "in" edattır çünkü isimden
önce gelir.)
He come in. ("in" zarftır çünkü fiili etkilemiştir.)
Eğer bir cümlede yüklemden sonra bir edat varsa ve sonrasında
çekilmemiş bir fiil kullanılmışsa bu mutlaka gerund'tır. İlla
da gerund olacak diye bir kural yoktur. Yüklemden sonra hiçbir şey
olmayabilir veya bir isim gelebilir. Ama eğer yüklemden sonra edat
var ve sonrasında da çekilmemiş bir fiil varsa bu mutlaka gerund
olmalıdır.
Bundan sonra cümleler kurulurken KPDS için önemli olan kelimeler
kullanılacak. Geçen bu kelimeleri mutlaka iyi öğrenmemiz gerekir.
The members are thinking of appointing him as their president.
(Üyeler, onu başkanları olarak atamayı düşünüyorlar.)
a) to appoint b) appoint c) appointing
Boşluğa "appointing" gelmelidir. Çünkü yüklemden sonra edat
vardır ve edattan sonra eğer çekilmemiş bir fiil varsa bu gerund
olmak zorundadır. Böyle fiiller bir edat ile nesneye indirekt olarak
geçerler. Böyle sorularda cümlenin anlamı bilinmezse de soru
çözülebilir.
Appoint: atamak, kararlaştırmak
Disappoint: hayal kırıklığına uğratmak, bozmak, engel olmak.
(Başında bulunan "dis"ten dolayı "appint"in olumsuzu
şeklinde anlaşılabilir diye KPDS'de sık sık geçen önemli bir
kelime. Mutlaka bilinmeli.)
Think of: düşünmek (tasarlamak anlamında)
Think over: düşünmek (bir şey üzerinde)
Think about: düşünmek (bir şey üzerinde)
He is thinking of emigrating to USA. (O Amerika'ya göç etmeyi
düşünüyor.)
He gave up smoking. (O sigara içmeyi bıraktı.)
The scientists shouldn't have approved of using hazardous material.
(Bilim adamlarının tehlikeli materyalleri kullanmayı onaylamamaları
gerekirdi.)
Hazardous: tehlikeli (syn: dangerous)
Approve of:onaylamak
Disapprove of: onaylamamak (ikisi de "of" ile nesneye geçiş
yapar.)
Approve
KPDS'de oldukça sık geçen bir kelimedir. Eş anlamlıları ile
birlikte çok iyi bilinmeli.
Reaffirm, certifiy, attest: onaylamak
Ratify: onaylamak. Ratification: onaylama
Specify: onaylamak, açıkça belirtmek. Specification: belirtme,
tarifname
Notify: onaylamak, bildirmek. Notification: haber, bildirme, ihbarname.
Affirm: onaylamak
Reaffirm: onaylamak
Confirm: onaylamak
Bear out: onaylamak
As a researcher, he was always interested in developing something
beneficial. (O bir araştırmacı olarak daima faydalı şeyleri
geliştirmekle ilgilenirdi.)
İnterested in: ...ile ilgilenmek (daima nesneye "in" ile geçiş
yapar.)
Develop: geliştirmek (daha önce geçmişti)
İmprove:
Progress:
Advance:
Enhance:
Extend:
Boost:
Grow up:
Flourish:
Thrive:
Beneficial: faydalı. (syn: useful)
***Not: Any, some, every, no kelimeleri; think, body, one, where
kelimeleri ile birleştiklerinde sonralarında mutlaka bir sıfat
isterler. Türkçe'deki mantığa ters bir yapıdadır.
Any think
Some body
Every + one + Adjective
No where
Yukarıdaki örnekte de görüldüğü gibi Something geçmiş ve
sonrasında da "beneficial" sıfatı gelmiştir.
You must give up smoking. (Sigarayı bırakmalısınız.)
He disapprove of joining the army. (O orduya katılmayı onaylamıyar.)
Join: katılmak
Disapprove of: Onaylamamak
They sucseeded in persuading us. (Onlar bizi ikna etmeyi başardılar.)
Sucseed in: başarmak
Persuade: ikna etmek
2.) Bazı Fiillerden Sonra Gerund Kullanılır
Bu fiillerin sayısı 30 - 40 civarındadır. Bunlar yüklem
olacakları zaman sonralarında eğer çekilmemiş bir fiil gelirse,
"gerund" olmak zorundadır. Bu özellik tamamen ezbere dayalı bir
durumdur. En önemli 10 - 15 tane fiil göreceğiz. Diğerleri liste
halinde bize verilecek. Bu fiilleri yazarsak;
Avoid: kaçınmak, sakınmak
Understant: anlamak
Consider: düşünmek
Admit: kabul etmek, itiraf etmek
Anticipate: sezinlemek
Appreciate: taktir etmek
Enjoy: hoşlanmak
Mind: aldırmak, umursamak, umurunda olmak
Postpone:
Delay: ertelemek
Defer:
Put off:
Forgive:
Pardon: bağışlamak, affetmek
Excuse:
Hate:
Detest: nefret etmek
Abhor:
Like / dislike: sevmek / sevmemek
Complain: şikayet etmek
Understand: anlamak
Bu fiiller, yüklem olarak kullanıldığında ve sonrasında
çekilmemiş bir fiil geldiğinde bu mutlaka "gerund" olmalıdır.
You could have avoided hurting him. (Onu incitmekten kaçınmış
olabilirdin veya kaçınabilirdin.)
She considers moving away. (O taşınmayı düşünüyor.)
Move: taşınmak, hareket etmek (yanında away, in gibi değişik
edatları alabilir.)
He hates getting up early. (O erken kalkmaktan nefret eder.)
The thief admitted stealing the money. (Hırsız parayı çaldığını
itiraf etti.)
Thief: hırsız
Theft: hırsızlık
I don't anticipate meeting any problem. (Herhangi bir problemle
karşılaşmayı sezinlemiyorum.)
I don't understand your complaining. (Şikayetinizi anlamıyorum.)
3.) Bazı Deyimlerden Sonra Gerund Kullanılır
İngilizce'de, aşağıda yazılan deyimlerden sonra eğer bir
çekilmemiş fiil gelirse, kesinlikle "gerund" olmalıdır.
It is no use: Anlamı yok, yararı yok, manası yok
It is no good: anlamı yok, yararı yok
That is no point in: anlamı yok, yararı yok
Can't help: elinde olmamak, bir şey yapmaktan kendini alamamak
Feel like: canı istemek
It is worth: ...meye değer
Look forward to: dört gözle beklemek
Object to: itiraz etmek, bir şeye karşı çıkmak
Oppose to: itiraz etmek, bir şeye karşı çıkmak
Confess to: itiraf etmek
Be used to: ....e alışkın olmak
Be accustomed to: ...e alışmak
Get used to: ...e alışmak
Get accustomed to: ...e alışmak
Get around to: dolaşmak, yayılmak, kandırmak
Have trouble: zorluk çekmek
Can't bear: dayanamamak
Can't stand:
Have fun:
Bu kalıplardan sonra, (zamanı ne olursa olsun, olumlu veya olumsuz
olsun) eğer bir çekilmemiş fiil varsa, bu fiil gerund yapısında
olmalıdır. Her zaman bunlardan sonra "gerund" olacak diye bir
kural yoktur. Bazen çekilmemiş bir fiil dışında da bir sözcük
gelebilir.
Örnekler
I am looking forward to seeing you amoung us. (seni aramızda görmeyi
dört gözle bekliyorum.)
French is no worth learning. (Fransızca öğrenilmeye değmez.)
I don't feel like going out to night. (Bu gece canım dışarı
çıkmak istemiyor.)
He must have confeessed to committing the crime. (O suçu işlediğini
itiraf etmiş olmalı.)
Confees to: itiraf etmek (zihinsel anlamda) Commit: işlemek (suç,
günah, hata, cinayet anlamında)
The hijackers objected to releasing the hostages. (Uçak kaçıranlar
(hava korsanları) rehineleri serbest bırakmaya karşı çıktılar.)
Hijacker: uçak kaçıran, hava korsanı
Release: serbest bırakmak, salıvermek
Hostage: rehine
I am used to studying late at night. (Geç saatlere kadar çalışmaya
alışkınım.)
He can't help loughing when he sees me. (Beni gördüğünde kendini
gülmekten alamaz.)
She had trouble solving her problem. (O problemini çözmede zorluk
çekti.)
English is worth learning. (İngilizce öğrenmeye değer.)
The minister confees to getting involved. (Bakan suça bulaştığını
itiraf etti.)
Confees to: itiraf etmek Get involve: biri ile bir suça bulaşmak
4.) Hem Mastar Hem de Gerund Alan Fiiller
İngilizce'de, bazı fiiller hem mastar hem de infinitive
alabilirler.
Başlamak fiilleri start / Begin
Kesmek, ara vermek Cease Bu fiiller ikisini de alabilirler (Bu
sınavda sorulmaz)
Devam etmek Continue
I start working on Monday. (P. Tesi çalışmaya başlarım.)
I start to work on Monday. (P. Tesi çalışmaya başlarım.)
Eğer bu fiiller Continuous formda çekilirlerse sonrasında da
çekilmemiş bir fiil var ise tercihinizi gerund'tan yana
kullanmayın deniliyor. Gramatikal olarak yasak değil ama iki gerund
yan yana gelmesin diye infinitive kullanılır. Bu konu ile ilgili
önemli ve temel bilgileri öğrenmiş olduk. Bundan sonra
öğreneceğimiz detaylar ileri düzey içindir.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------
Çarşamba 05. 01. 2000
Bir önceki derste, eğer yüklemden sonra çekilmemiş bir fiil
gelirse üç yapıdan biri ile kullanılabileceği söylenmişti.
Aslında her dilde olduğu gibi İnglizcede de bu çekilmemiş fiil
çekilmiş olan fiilin bir kısaltması gibidir. Yüklemden dolayı
çekilmemiş olan fiilin zamanı ve kimin tarafından yapıldığı
bellidir. Örneğin; "Ben öğrenmek istiyorum" derken, çekili
olan fiil yani yüklem "istiyorum"dur. İnfinitive veya Gerund
olacak çekilmemiş fiil de "öğrenmek"tir. Burada yüklemden
dolayı öğrenmenin ne zaman istendiği ve kimin tarafından
istendiği bellidir. İkisinin de öznesi "ben"dir.
Gerund Kullanımı ile ilgili Örnekler
I appreciate helping (Yardımı takdir ediyorum.)
Bu cümlede "appreciate"den dolayı "help" fiili Gerund olarak
kullanılmıştır. "helping"in de öznesi "I" dır. Başka bir
cümlede yüklem ile Gerund'ın öznesi farklı olabilir. Örneğin
aynı cümleyi bu şekilde de yazabiliriz.
I appreciate you helping (Yardımınızı takdir ediyorum.)
Bu cümlede ise yüklem ile Gerund'ın özneleri farklıdır.
Yüklemin öznesi I, Gerund'ın öznesi you'dur. Gerund isim fiil
olduğu için ve sıfatlar isim ile kullanıldığı için aslında you
yerine your'un kullanılması daha uygundur. Yüklemin nesnesi olan
"your helping" in de nesnesi olabilir. "The poor" gibi. Bu
açıklamalardan sonra cümlemizi yazarsak şöyle olur.
I appreciate your helping the poor. (Fakirlere yardımınızı takdir
ediyorum.)
This project is not worth maintaining . (Bu proje devam etmeye
değmez.)
He accused everybody of being reluctant. (O herkesi isteksiz olmakla
sucladı.)
Accuse of: suclamak
Reluctant: isteksiz
Will: istek
Unwilling: isteksiz
Willing: istekli
İrreluctant: istekli
I do not undersant your complaining about your jop. (İşiniz hakkında
yakınmanızı anlamıyorum.)
We can not got anywhere without discussing the issues properly. (Biz
meseleleri uygun bir şekilde tartışmaksızın bir yere varamayız.)
İssue: mesele, sorun, problem
Properly: uygun bir şekilde
Discuss: tartışmak
We get used to living under miserable condition. (Biz sefil koşullar
altında yaşamaya alıştık.)
Miserable: perişan, sefil
5.) Allow = Permit, Advise = Recommend Fiilleri
Dördüncü madde gibidir. Yani yukarıdaki iki fiil (eş anlamları
ile birlikte dört fiil) hem Gerund hem de İnfinitive alabilirler.
Yalnız dördüncü madde gibi istenilen zaman Gerund istenilen zaman
İnfinitive almıyor. Bu gramatikal bir özelliktir. Bu fiiller bazen
Gerund bazen de İnfinitive alırlar. Allow = izin vermek, Advise:
tavsiye etmek, önermek.
***Kural: 1. Eğer bu fiillerden sonra bir nesne varsa İnfinitive
kullanılır.
***Kural: 2. Eğer bu fiillerden sonra bir nesne yoksa Gerund
kullanılır.
He recommended me to rest. (Bana dinlenmemi tavsiye etti)
"Recommend"den sonra nesne olduğu için (me) İnfinitive
kullanılmıştır.
He recommended resting. (Bana dinlenmeyi tavsiye etti)
"Recommend"den sonra nesne olmadığı için Gerund
kullanılmıştır.
My wife doesn't allow me to go out. (Karım dışarı çıkmama izin
vermez.)
My wife doesn't allow going out. (Karım dışarı çıkmaya izin
vermez.)
The expert advised us to sell sharing. (Uzman bize hisse senetlerini
satmayı önerdi.)
Expert: uzman
Sharing: hisse senetleri
6.) Regret, Forget, Remember (Üzgün - pişman olmak. Unutmak.
Hatırlamak)
Yukarıdaki üç fiil de bazen Gerund bazen de İnfinitive alırlar.
Buradaki espri biraz da anlama yöneliktir. Eğer bu fiillerden sonra
kullanılacak olan fiil daha önce gerçekleşmiş bir olaydan
bahsediyorsa Gerund, daha sonra gerçekleşecek bir olaydan
bahsediyorsa İnfinitive kullanılır.
I regret spending so much money. (Bu kadar çok para harcadığıma
üzgünüm.)
I regret to spend so much money. (Bu kadar çok para harcamaya
(harcayacağıma) üzgünüm.)
*** "Regret" te genellikle gerund kullanımı tercih edilir.
I forgot taking my purse. (cüzdanımı aldığımı unuttum.)
(cüzdanı üzerinde demektir.)
I forgot to take my purse. (cüzdanımı almayı unuttum.) (cüzdanı
üzerinde değil demektir.)
*** Beşinci madde kullanımına uyuluyor. Ama altıncı madde
kullanımda en çok ihlal edilen bir kuraldır.
7.)Need, Requirei, Want (İhtiyacında olmak, Gerktirmek, İstemek.)
Bu üç fiil de aynı anlamda kullanılmaktadır. Üçü de hem Gerund
hem Mastar alabilirler. Yalnız burada ki mastar "Pasif Mastar"
dır. Bu kullanımdaki cümlelerde özne genellikle cansızdır.
Passive İnfinitive: to be + V3
This room needs cleaning. (Bu odanın temizlemeye ihtiyacı var.)
Aynı cümleyi şu şekilde de yazabiliriz anlam olarak aynıdır.
This room needs to be cleaned. (Bu odanın temizlenmeye ihtiyacı var.)
The grass requires cutting. (Otlar kesmeye ihtiyacı var.)
My car wants watching. (Arabamın yıkamaya ihtiyacı var.)
My car wants to be watched. (Arabamın yıkamaya ihtiyacı var.)
Bu kullanımdaki özne canlı olamaz mı sorusu üzerine (olabilir
diye) şu örnek verildi.
I need to be accepted in the club. (Külube kabul edilmeye ihtiyacım
var.)
Bu kullanımda yaygın olarak "gerund" kullanılır.
8.) See, Hear, Feel, Watch: (Görmek, duymak, hissetmek izlemek)
Her dördü de Gerund veya Mastar alabilirler. Yalnız buradaki mastar
"Bare İnfinitive"dir. yalın mastar = fiilin birinci hali =
"to"suz mastar.
Burada Gerund ve İnfinitive kullanımının önemli bir farkı da
vardır. Eğer yüklemden sonra (ki bu yüklem yukarıdaki dört
fiilden biridir) kullanılacak fiilin yarattığı olayın bir kesiti
alınmışsa bu fiiller Gerund olarak kullanılmak zorundadır; olayın
tümü alınmışsa Bare infinitive olarak kullanılmak zorundadır.
I saw him waiting at the bus stop. (Onu otobüs durağında beklerken
gördüm.)
I saw him wait at the bus stop. (Onu otobüs durağında beklerken
gördüm.)
Gerund kullanımından dolayı Birinci cümlede eğer o yarım saat
durakta beklemişse benim beş on dakkasını gördüğüm, tüm olaya
vakıf olmadığım anlaşılır. İkinci cümlede ise Bare İnfinitive
kullanımndan dolayı Benim bu beklemenin tümüne vakıf olduğum
anlaşılır.
We felt the house shaking. (evin sarsıldığını hissettim.)
(sarsıntının bir kısmını)
We felt the house shake. (evin sarsıldığını hissettim.)
(sarsıntının tümünü)
Shake: sallanmak, sarsılmak
Kullanımı biraz karışık olan bir konudur. Bu madde de Türkçe
çeviriden çok Inglızce mantığını kavramak önemlidir.
I watched them enter the bar. (Onları bara girerken gördüm.) (Bara
girme eylemi anlık bir eylem olduğu için tümü
görülebileceğinden "bare infinitive" kullanılmıştır.
"watch" genelde "bare infinitive" ile kullanılır, ama
"gerund" la da kullanılabilir.
I heard her singing. (Onu şarkı söylerken duydum.)
***Not: Genelde kısa süren olaylar, hepsi gözlenebileceğinden
"bare infinitive" ile aktarılır. Uzun süren olaylar ise, bir
kısmı gözlenirse "bare infinitive" ile; tümü gözlenmişse
"gerund" ile aktarılır.
----------------------------------------------------------------------------------------------------------
Çarşamba 12. 01. 2000
INFINITIVES
Daha önce de söylendiği gibi çekimsiz fiilin kullanıldığı üç
yapıdan biri de Infinitives'lerdir. Mastar hareketlerinde
Infinitives'lerden faydalanılır. Infinitives'leri kullanım
yerlerine göre maddeler halinde göreceğiz.
I want to learn English. (Ben öğrenmek istiyorum.) Burada yüklemin
ve mastarın öznesi aynıdır.
I want you to learn English. (Ben sizin Inglizce öğrenmenizi
istiyorum.) Bu cümlede ise yüklemin öznesi I, mastarın öznesi
You'dur.
Madde ayırımı bu şekilde fiillerin nesne alma veya özne durumuna
göre yapılacaktır. "Bu fiillerden sonra mastar gelir" diye
ezberlemektense yapı olarak bunları öğrenmek daha iyi olacaktır.
Ayrıca çeviri biçimini de kavramak önemlidir.
Şimdi maddeler halinde Infinitives'lerin kullanıldığı
yapıları öğrenelim.
1.) Verb + Infinitive
Yani hemen sonrasında Infinitive alan fiiller demektir. Bunların
sayıları10-15 tanedir. Burada en önemlilerinden birkaç örnek
verilecektir. Bu gruba giren fiiller liste halinde aşğıda
sunulmuştur. Bu yapıda, yüklemden hemen sonra Infinitive geldiği
için hem yüklemin hem de Infinitive'in öznesi aynıdır.
Appear- Seem- Look: Görünmek
Can afford: Gücü yetmek
Claim: İdda etmek
Consent: ...e razı olmak
Decide: karar vermek
Demand: İstemek, talep etmek
Deserve: Hak etmek, layık olmak
Happen: Tesadüfen ...mek
Hasitate: Tereddüt etmek
Hope: Ummak, ümit etmek
Learn (How): Öğrenmek
Know (how): Bilmek, tanımak
Offer: Teklif etmek
Plan: Planlamak
Prepare: Hazırlamak
Promise: Vaat etmek
Pretend: Gibi davranmak
Refuse: Red etmek
Resolve: Karar vermek
Seek- Try- Strive: ...meye çalışmak
Tend: Eğiliminde olmak
Threaten: Tehdit etmek
Undertake: Üstlenmek
Would love: Seve seve...mek
Condescend: Tenezzül etmek
I can't afford to buy such a car in these economic condition. (Ben bu
ekonomik şartlarda böyle bir araba alacak güçte değilim.)
We decided to give up the project. (Biz projeden vaz geçmeye karar
verdik.)
They had to promise to fulfil their commitment. (Onlar vaatlerini
yerine gitirmeye söz vermek zorunda kaldılar.)
Commitment: söz, vaat, taahhüt.
To promise: söz vermek
Compromise: (komprumayz) uzlaşmak, ödün. KPDS'de en kritik
yerlerde 4-5 defa geçer. İyi bilinmeli.
Fulfil: yerine getirmek,yapmak
İmplement:
Achive(eyçhiv)
Accomplish:
Execute: (eksikut) icra etmek
Carry out:
Built:
Construct:
Manifacture:
Produce:
Perform:
Conduct:
Fulfil'den sonra yazılan fiillerin hepsi onun
eşanlamlısıdırlar. KPDS için çok önemli kelimelerdir. Iyi
bilinmeli.
He should have tried to resolve the dispute. (Onun tartışmayı
çözmeye çalışması gerekirdi.)
Try: ...meye çalışmak, denemek
Dispute: tartışma, anlaşmazlık
Conflient:
Deliberate:
Discuss:
Debate:
Argue:
The two goverments refused to resume the talks. (Her iki hükümet
görüşmelereyeniden başlamayı red etti)
Refuse: red etmek
Reject:
Turn down:
Talks: görüşme
Resume: ...e yeniden başlamak, sürdürmek
He must have threatened to kill us. (Bizi öldürmek için tehdit
etmiş olmalı.)
Threaten: tehdit etmek
Not: Bu yapıları Türkçe'ye çevirmek önemli bir husustur. Moda
mod bildikten sonra Türkçe'ye uygun bir şekilde çevirmek gerekir.
I happened to see him. (Onu tesadüfen gördüm.)
Happen: olmak
Happen + ful Infinitive: tesadüfen ....mek.
He always tends to hurt people. (O genellikle insanları incitmeye
eğilimlidir.)
Tend: eğiliminde olmak. (Türkçe'ye meyil, eğilim anlamında
"tandans" olarak isim hali geçmiştir.)
She consented to step down. (O çekilmeye razı oldu.)
Consent: ...e razı olmak
Step down: geri adım aymak, çekilmek
I would love to come along with you. (Sizinle seve seve gelirim.)
Would love: seve seve ...mek
Along with: ...ile
She should not have condescent to take his book. (Onun kitabını
almaya tenezzül etmemeliydi.)
Condescend: tenezzül etmek
You could have come to see me. (Beni görmeye gelebilirdin)
2.) Verb + Object + Infinitive
Bu kullanımda, yüklemden sonra bir nesne gelir ve ardından mastar
kullanılır. Burada yüklem olarak kullanılan fiiller bir nesneden
sonra mastar gerektirirler. Bu gruba giren fiiller aşağıda
sunulmuştur.
Allow- Permit: İzin vermek
Ask: İstemek, Rica etmek
Recommend- Advise: Önermek, Tavsiye etmek
Cause: Sebep olmak
Challenge: Meydan okumak, Düelloya davet etmek
Command: Emretmek
Compel- Force- Ceorce: Zorlamak, Zorunda bırakmak
Encourage: Cesaretlendirmek, Teşvik etmek
Enable: Muktedir olmak, Mümkün kılmak
Find: Bulmak
Forbid: yasaklamak
İnvite: Davet etmek
Notify: Haber vermek, Bilgilendirmek
Oblige: Mecbur etmek, zorunda bırakmak
Order: Emretmek, Siperiş vermek
Remind: Hatırlatmak
Require: Gerktirmek
Teach: Öğretmek
Tell: Söylemek
Tempt: Ayartmak
Urge: istemek, ...e sevk etmek
Warn: İkaz etmek, uyarmak
Want: İstemek
The U.N has urged the Iraqi Goverment to comply with the resulotions of
the security council. (B. M..................)
To Comply:
Resulotion:
Security:
Council:
The teacher could have allowed us to play.(Hoca oynamamıza izin
verebilirdi.)
No one can force me to give up smoking. (Hiç kimse beni sigara içmeyi
bırakmaya zorlayamaz.)
Forse: zorlamak
The doctor encouraged the patient to go home. (Doctor hastayı eve
gitmeye cesaretlendirdi.)
Cour: kalp, yürek
Courage: yürekli
Encourage: yüreklendirmek, cesaretlendirmek, motive etmek
Promote: motive etmek teşvik etmek (promosion)
Not: Bir kalıbın iyice öğrenilebilmesi için sözcüklerin
değiştirilerek tekrar tekrar yazılıp, Türkçe'ye çevrilmesi
egzersizleri yapılmalıdır.
The U N urged the U S A to lift the embargo. (B M Amerika'nın
ambargoyu kaldırmasını istedi.)
Urge: istemek (şiddetle bir şeyi ...)
Not: Çalışırken arada Türkçe cümleler yazıp Inglizce'ye
çevirmekverimmliliği arttırır. Inglizce'den Türkçe'ye de
çeviri yaparken cesaretli bir şekilde verilmek istenen mesaj
Türkçe'ye uygun bir şekilde ifade edilebilmelidir.
You ought to have warned us not to go there. (Bizi oraya gitmemek için
uyarmış olmalıydınız.)
Negative Infinitive: Infinitive'in önüne "not" getirilerek
oluşturulur. "not to go" gibi.
The inspector obliged the minister to reign. (müfettiş bakanı istifa
etmeye mecbur etti.)
Inspector: müfettiş
Spect: bakmak
Inspect: ın:içine, spect: bakmak, Inspect: İçine bakmak = incelemek
Inspectator: içine bakan, inceleyen, = müfettiş
Spectator: seyirci
Expect: ex: dışarı, pect: bakmak, Expect: dışarı bakmak =
beklemek, ummak
Respect: tekrar tekrar bakmak, saygı göstermek
Attend: bir yerde hazır bulunmak, devam etmek
Attendance: hazır bulunanlar, izleyiciler
Oblige: mecbur etmek, zorunda bırakmak
He order us to be ready at 11 o'clock. (Saat 11'de hazır
olmamızı emrediyor.)
Order: emretmek, sipariş etmek, düzen, sıra
They advised us to learn English. (Inglizce öğrenmemizi tavsiye
ettiler.)
You should ask him to help us. (Bize yardım etmesini istemen gerekir.)
The doctor wasn't able to compel to me to give up smoking. (Doktor
beni sigarayı bırakmaya zorlayamadı.)
Compel = Force: zorlamak
Compulsive: zorlayıcı
Compulsory: zorunlu
We had to forbid them to eat pork. (Onlara domuz eti yemelerini
yasaklamamız gerekti.)
To forbid: yasaklamak
To bar
To ban
To prohibit
Pork: domuz eti
Kalmamızı rica ediyor. (She ask us to stay.)
Silahları teslim etmelerini istedik. (We wanted them to lay down their
arms.)
Lay down: teslim etmek
Gitmesine izin vermemeliydin. (You should not have permitted him to
go.)
***Not: Dikkat edilirse bu fiillerde mastar hep başkasına
yaptırılıyor.
2.) Hem Nesne ile Nem de Nesnesiz Kullanılabilenler
Bu gruba giren fiiller hem nesnesiz, hem de nesne ile mastara geçiş
yapabilirler. Yani bu grup fiilleri birinci ve ikinci madde
özelliklerini birlikte taşırlar. Birkaç tanesini örnek verecek
olursak;
Ask: İstemek
Beg: Rica etmek, İstemek
Clime: İddia etmek, savında bulunmak
Deserve- Merit: Haketmek, layık olmak
Desire: Arzu etmek
Expect: Beklemek, Ümit etmek
Help: Yardım etmek
İntend: Niyetinde olmak
İnvite: Davet etmek
Request: İstemek
Want: İstemek
Wish: Dilemek
He asked to take part in the meeting. (Mitinge katılmayı istedi.)
He asked me to take part in the meeting. (Mitinge katılmamı istedi.)
Görüldüğü gibi birinci cümlede yüklemin ve mastarın öznesi
aynıdır. İkinci cümlede ise yüklemin öznesi "He", mastarın
öznesi ise "me" dir.
To take part in: katılmak
Participate: katılmak
He can expect to win the prize. (O ödülü kazanmayı umabilir.)
He can expect his son to win the prize. (Oğlunun ödülü
kazanmasını umabilir.)
I wished to be amoung you. (Aranızda olmayı diliyordum.)
I wished you to be amoung us. (Aramızda olmanızı diliyordum.)
Amoung: arasında (ikiden fazla nesne için)
Between: arasında (iki nesne için)
Örnekler
She deserves to be our chairwoman. (O başkanımız olmayı hakeder.)
Deserve: layık olmak, haketmek
Merit: layık olmak haketmek, değer, meziyet
Meritorious: övülmeye değer, değerli
Deservedly: hakkıyle, haklı olarak
Deserving of: müstahak
The man claimed not to see the event. (Adam olayı görmediğini iddia
etti.)
Claim: iddia etmek
Event: olay
Eventful: olaylı
Ful: ...lı
Eventless: olaysız
Less: ...sız
You could have invited us to participate in the congress.(Bizi kongreye
katılmaya davet edebilirdiniz.)
Gress: ileri gitmek, yürümek
Regress: geri gitmek
Progress: ileriye gitmek
Bu konudaki kelimeler ve yapılar iyice kavranmalıdır. Türkçe'den
Inglizce'ye; Inglizce'den Türkçe'ye çeviri egzersizlerinin
yapılması konuyu daha iyi kavratır.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------
Çarşamba 16. 01. 2000
4.) Mastar ve Sıfatların Birlikte Kullanımı
Bu başlık üç madde olarak anlatılacaktır. Madde ayırımı
sıfatların değişik kullanımı ile ilgilidir. Her bir maddede
kullanılan sıfatlar ayrı ayrı verilecektir. Daha sonra örnekleri
ve Türkçe anlamları verilecektir.
1.
Careless: Dikkatsiz, ihmalci
Considerate: Düşünceli, Saygılı
Inconsiderate: Düşüncesiz, Saygısız
Foolish: Akılsız, ahmak, saçma, Aptal, Budalaca
Generous: Cömert,
Kind: Nazik
Unkind: Nazik değil, Kaba
Polite: Nazik
Unpolite: Nazik değil, Kaba
Right: Doğru, Haklı
Wrong: Yanlış, Haksız
Rude: Kaba
Normalde birine "naziksiniz" dendiğinde "You are kind"
söylenecek diye düşünülür. Ama Inglizce'de bu yapı
kullnılmaz. Bunun yerine "İt is kind of you" denir. Ders
çalışırken bu kalıpları yazmak ve diğer sıfatlarla yeri
değiştirilerek tekrar tekrar yazmak daha verimli olacaktır. Eğer bu
sıfatlardan sonra çekilmemiş bir fiil gelirse bu mastar olmak
zorundadır. Bu konudan alınması gereken mesaj "sıfatlardan sonra
mastar kullanıldığı ve bu kalıpların çeveiri mantığının iyi
kavranması gerektiğidir.
It is kind of you. (Naziksiniz.)
It is impolite of him. (O nazik değildir.)
It is very kind of you to help me. (Bana yardım ettiğiniz için çok
naziksiniz.)
It was very considerate of him to carry our luggages. (Valizlerimizi
taşıdığı için çok düşünceliydi.)
Görüldüğü gibi bu kullanımda belirtilen sıfatlardan sonra
mastar kulanılmaktadır. Örnek olarak cümlelerin zamanı değişik
olabilir.
2.
Bu maddede kullanılan sıfatlar şunlardır:
Afraid: Korkmuş
Anxious: İstekli (can atacak şekilde)
Ashamed: utanmış
Careful: Dikkatli
Curious: Meraklı
Determined: Kararlı
Eager: İstekli
Glad: Memnun
Quick: Hızlı
Reluctant: İsteksiz (İrreluctant: istekli)
Willing: İstekli (Unwilling: isteksiz.)
Ept: ...e eğilimli
Likely: Muhtamel
Unlikely: Muhtemel olmayan
Bound- Sure- Certain: Kesin
Liable: ...e eğilimli
He is bound to succeed in the exam this time. (Onun sınavı zamanında
başaracağı kesindir. Veya O kesinlikle zamanında sınavı
başaracak.)
Terkey is bound to sign the agreement. (Türkiye'nin antlaşmayı
imzalaması kesindir.)
He is reluctant to lend us money (O bize ödünç para vermeye
isteksizdir.)
We are all quite willing to make sacrificies our family. (Hepimiz
ailemiz için fedakarlık yapmaya oldukça istekliyiz.)
Sacrificy: Kurban, Fedakarlık
Man is always liable to make error. (insanoğlu daima hata yapmaya
eğilimlidir.)
To err: hata yapmak
Error: hata
Unerring: isabet
My students are willing to learn English. (Öğrencilerim Inglizce
öğrenmeye isteklidirler.)
He is unlikely to accept your offer. (Onun teklifinizi kabul etmesi
olası değildir veya O muhtemelen teklifinizi kabul etmeyecektir.)
***Not: Konuyu işlerken sınırlı sayıda örnekler veriliyor. Bu
nedenle bütün sıfatları içerecek örnek verilemiyor. Verilen
cümlelerde veya yeni cümleler kurarak listede olan bütün
sıfatları kullanmak daha kalıcı bir öğrenme sağlayacaktır.
Ayrıca yazılan her cümlenin sorusunu, olumsuzunu yazarak çalışmak
gerekir. Yine yazılan her cümleyi telafuz etmek, yapısını bozmadan
Türkçe'ye uygun bir şekilde çevirerek çalışmak verimliliği
arttıracaktır.
3.
İkinci maddede özne kişi veya zamirdi. Bu maddede ise mastar, özne
durumuna geçer. Örneğin; "İnglizce öğrenmek kolaydır"
ifadesinin İnglizcesi normalde"To learn English is easy."
şeklinde olmalıdır. Ama gramatikal olarak bu maddede olduğu gibi
eğer mastar özne durumunda ise cümlenin sonunda yazılır ve özne
olarak "It" yazılır. Bu maddeye giren sıfatlar tamamen
anlatılan mantık ile kullanılırlar.Bu kullanımdaki "It"
bilinen anlamdaki gibi değildir.
Yukarıdaki ifadeyi bu açıklamalar doğrultusunda yazarsak; "it is
easy to learn English. (İnglizce öğrenmek kolaydır.) şeklinde
olur. Bu maddede kullanılan sıfatlar şunlardır:
Asuming: Eğlenceli
Dificult: zor, güç
Exciting: heyecanlı
Interesting: İlginç, Enteresan
Boring: Sıkıcı
Easy: Kolay
Hard: Sıkı
Impossible: imkansız
Possible: mümkün
Important: önemli
Essential: Temel, esas
Necessary: Gerkli
Imperative: Gerekli, Zaruri
Urgent: Acil
Advisable: Tavsiye edilebilir
It is impossible to overcome this issue. (Bu sorunun üstesinden gelmek
imkansızdır.)
It was very difficult to convince him. (Onu inandırmak çok
güçtür.)
Convince: İnandırmak
It is rather difficult to get aloung with her. (Onunla geçinmek
oldukça güçtür.)
To get along with: ...ile geçinmek, anlaşmak
It is hard to cope with these problems. (Bu problemlerin üstesinden
gelmek zordur.)
Cope with: Üstesinden gelmek, mücadele etmek. KPDS için çok önemli
bir kelimedir. 3-4 defa sorulmuş. Edatı veya fiili yine sorulabilir.
İyi öğrenmek gerekir.
Yukarıdaki cümleler "...öğrenmek kolaydır, ...inandırmak
güçtür, ...üstesinden gelmek zordur " gib genel bir anlatımı
ifade ederler. Daha önce de açıklandığı gibi ister çekilmiş,
ister çekilmemiş bir fiil olsun öncesine özne sonrasına nesne
geliyordu. Bu kullanımda da mastarı gerçekleştiren, yüklemin
öznesinden ayrı bir özne ise,bunun mastardan önce yazılması
gerekir. Ama bu da anlam karmaşasına sebep olmaktadır. Bu
karmaşayı önlemek için mastarın öznesinden önce "for" edatı
yazılmaktadır. Burada sadece for edatı kullanılr, başka edat
kullanılmaz. Örneğin;
It is hard for us to cope with these problems. (Bizim için bu
problemin üstesinden gelmek zordur.)
It is impossible for you to persuade me. (Sizin için beni ikna etmek
imkansızdır veya beni ikna etmeniz imkansızdır.)
İt was necessary for him to submit the report until the next day.(Onun
ertesi güne kadar raporu sunması gerekir.)
To submit- To present: Sunmak
Represent: Yeniden sunmak
Presentation: Sunuş
ACTIVE - PASSIVE
Etken - Edilgen anlamındadır. Bir cümlenin Active kullanımında
yüklemi yapan bellidir ve buna özne denir. Yine burada nesne yükleme
maruz kalıyor. Passive kullanımında ise özne yüklemden
etkileniyor. Daha önceki derslerimizden öznenin cümlede çekilmiş
fiilden önce geldiğini, bu pozisyonda kullanılan pronouns'ların
da "Subject Ppronouns" olduklarını biliyoruz.Bir cümlede
nesnenin de çekilmiş fiilden sonra geldiğini, bu pozisyonda
kullanılan pronouns'ların da "Object Pronouns" olduklarını
biliyoruz. Passive formları iyi bilmek için "Subject ve Object
Pronouns" lara hakim olmak gerekir.
Active: I saw him. (Ben onu gördüm.)
Passive: He was seen by me. (O benim tarafımdan görüldü.)
Örnekten de görülebileceği gibi active bir cümlenin nesnesi pasif
cümlenin öznesi konumuna geçiyor. Burada nesne durumları hakkında
bazı bilgiler vermek gerekiyor. Bazı fiiller yüklem olduklarında
nesne alırlar. Böyle fiillere "geçişli fiiller" denir. Nesne
almayan fiillere de "geçişsiz fiiller" denir. Geçişsiz
fiillerin olduğu cümlelerde yükleme maruz kalmayan bir nesne
olmadığı için dolayısıyla böyle cümlelerin passive formu da
yoktur.
Active Infinitive Passive Infinitive
To speak To be spoken
To write To be written
To give up To be given up
Active Infinitive'in Passive formu % 99 yukarıdaki gibidir. "Get
ve Become" nin de kullanıldığı Passive form vardır. Bunu da daha
sonra öğreneceğiz.
Inglizce'de bütün active zaman ve modalların passive formu
vardır. Bunları tek tek öğrenmek yerine yapı olarak sistemlerinin
nasıl çalıştığını ve en önemlilerini öğreneceğiz. Bunları
iyi bir şekilde öğrendikten sonra diğerlerini de çok iyi
çalışmak gerekir.
Active'i Passive'e çevirirken sadece yardımcı fiil üzerinde
değişiklik yapılır. Temel fiil de V3 şeklinde yazılır. "to
write to be written" gibi.
S. Present: He writes a letter. A letter is written by him.(Bir mektup
onun tarafından yazılır)
S. Past: He wrote a letter. A letter was written by him.
(...........yazıldı.)
S.Future: He will write a letter. A letter will be written by
him.(................yazılacak.)
Pr. Perfect: He have written a letter. A letter has been written by
him.(............yazılmış.)
Past Perfect: He had written a letter. A letter had been written by
him.(............yazılmıştı.)
Passive form oluşturulurken "be + V3" kullanılıyordu. Bunların
en önemlileri yukarda verilen beş örnekteki zamanlar ile
uygulamasıdır. Bunlara çok iyi hakim olunmalıdır. Diğerleri de
öğrenilse iyi olur.
Present Cont.: He is writting a letter. A letter is beingn written by
him.(..............yazılıyor.)
Past Cont: He was writting a letter. A letter was being written by
him.(.............yazılıyordu.)
Future Cont.: He will be writting a letter. A letter will be beingn
written by him.(.............yazılıyor olacak.)
Present Perfect Cont.: He has been waiting a letter. A letter has been
beingn written by him.(........yazılmaktadır.)
Past Perfect Cont.: He had been waiting a letter. A letter had been
beingn written by him.(........yazılmaktaydı.)
Future Perfect Cont.: He will have been waiting a letter. A letter will
have been beingn written by him.(........yazılmakta olacak.)
Burada önemli olan bir cümledeki pasifliği görüp, onu
yorumlayabilmektir.eğer "be" fiilinden sonra V3 varsa bu cümle
pasif bir cümledir diyoruz. Başka bir değişle, "be" fiilinden
sonraki temel fiil "ing" almamışsa bu cümle pasif bir cümledir
diyoruz. Çünkü Inglizce'de "be" fiilinden sonra ya "ing"li
bir fiil veya V3'lü bir fiil geli . bu iki kullanım birbirinin
alternatifidir.
He is known by everyone in the area. (O bölgedeki herkes tarafından
tanınır veya tanınıyor.)
He was found guilty by the jury. (O jui tarafından suçlu bulundu.)
Guilty: suçlu
Over the last months, this book has been sold very well. (Geçen
aylarda bu kitap çok iyi satılmış.)
Not: "over"ın kullanımını hatırlayınız.
The robbers had been followed by the police. (Soyguncular polis
tarafından takip edildi.)
He will be appointed as the new chairman. (Yeni bir başkan olarak
atanacak.)
As: gibi, olarak,...çok değişik anlamları vardır. "gibi"
anlamında edat olarak kullanılabilmesi için sonrasında bir edat
olmalıdır.
İki Nesneli Cümlelerde Passive Form
Bu durumda nesnelerden biri "indirect object" diğeri "Direct
object"tir. İki nesneli bir cümle, nesnelerden her biri özne
yapılarak iki farklı şekilde Passive formu yazılabilir. Bu tür
cümlelerde kullanılan fiiller şunlardır:
Bring: getirmek Promise: söz vermek
Give: vermek Refuse: red etmek
Leave: ayrılmak Send: öndermek
Lend: ödünç vermek Show: göstermek
Order: emretmek Tell: söylemek
Pay: demek
I gave him a book. (Ona bir kitap verdim.)
Yukarıdaki cümlenin iki nesnesi vardır. İndirect object = him,
Direct object = book' tur. Bu durumda aynı anlamda olan iki farklı
passive şekli vardır.
He was given a book by me. (O'na bir kitap benim tarafımdan
verildi.)
A book was given to him by me. (Bir kitap ona benim tarafımdan
verildi.)
Yukarıdaki cümle için şuna dikkat çekmek gerekir: İki nesneli
cümlelerde passive formu yazarken "yalın object" başa
alındığında "indirect object"ten önce "to" yazılır.
Passive Infinitive veya Passive gerund şeklinde de Passive formlar
vardır. Örneğin;
Active: I want to see. (Ben görmek istiyorum.) Passive: I want to be
seen (Ben görülmek istiyorum.)
Not: Infinitive konusundan hatırlayınız.
He is afraid of being killed (O öldürülmekten korkar.)
Not: Her fiilin "Passive gerund" hali "being + V3"
şeklindedir.
Not: Yukarıdaki cümlede, neden Passive infinitive değilde Passive
gerund kullanıldı diye bir soru akla gelebilir. Bu durumda "Gerund
ve Infinitive"lerin kullanımı düşünülmelidir. Bir edattan sonra
eğer çekilmemiş bir fiil varsa bu mutlaka gerund olacaktır diye
gerund kullanımının birinci maddesini hatırlayınız. (Passive
gerund'lar da gerund'lar gibi kullanılırlar.) Bu şekilde önce
öğrendiğimiz kurallar bazen sonraki derslerimizde geçebiliyor. Bu
yapılar geçtiğinde dikkat çekilmelidir.
They consider being employed. (Onlar istihdam edilmeyi
düşünüyorlar.)
***Not: "consider"ın sonrasında "gerund" istediğini
hatırlayınız.
Employ: istihdam etmek, çalıştırmak.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------
19. 01. 2000
CAUSATIVE
Ettirgenlik kipidir. Inglizce dışında diğer dillerde yapısı
basittir ama Inglizcede biraz karmaşıktır. Ettirgenlik, "bir
eylemi başkasına yaptırmak demektir." Türkçe'de bu "tir"
eki ile sağlanır, ayrı bir fiil yapısı yoktur. "kestirdim,
diktirdim, sildirdim..." gibi.
Inglizcede ise "Have, Make, Get " olmak üzere ettirgenliği
sağlayan üç fiil vardır. Bu fiiller, modallar gibi çalışarak
belli bir kurala göre temel fiillerden önce yazılarak ettirgenlik
sağlamış olurlar. Ettirgenlik, "bir eylemi başkasına
yaptırmaktır" demiştik. Peki, birine yaptırılacak eylem para ile
yaptırılabilir, rica ile yaptırılabilir, zorla yaptırılabilir.
Türkçe'de bunu sağlayan artı bir ek veya fiil yoktur. Cümlenin
anlamına göre rica ile mi, zorla mı veya para ile mi
yaptırıldığı anlaşılır.
Inglizce'de ise bu nüans farkının kullanımı, bazı istisnalar
hariç şöyledir:
Have: Birine "rica" ile bir şey yaptırmak.
Make: Birine "zor" ile bir şey yaptırmak
Get: Birine "para" ile bir şey yaptırmak
Bu ayrıntı KPDS sınavı için önemli değildir. Sınavda böyle
bir ayırıma dayalı soru gelmez.
Başkasına bir eylemi yaptırırken bu eyleme maruz kalan bir nesne
vardır. Örneğin "arabamı tamir ettirdim" derken,
yaptırdığınız tamir etme eylemine maruz kalan "araba"dır. Bu
nesneyi herhangi bir nesne olarak Something ile gösterirsek;
Have
Make + Sth + V3
Get
Causative'in Inglizce'deki bu yapısında, yaptırılan eylemin
kime yaptırıldığı belli değildir. Örneğin, "Saçımı
kestirdim" dediğinizde, saç kesme eylemini kimin yaptığı belli
değildir. İşte İnglizce'de yukarıdaki kullanım böyledir.
I have my hair cut. (Ben saçımı kestiririm)
Sth V3
I had my hair cut. (......kestirdim.)
Men have their ears pierced. (Erkekler kulaklarını deldirirler.)
I will have my hair cut. (......kestireceğim.)
I have had my hair cut. (......kestirmişim.)
I had had my hair cut. (......kestirmiştim.)
I am having my hair cut. (......kestiriyorum.)
I was having my hair cut. (......kestiriyordum.)
I will have had my house repaired. (.........tamir ettirmiş
olacağaım.)
You could got your tyres changed. (Tekerleklerinizi
değiştirebilirdiniz.)
He will have the patient operated. (O hastayı ameliyat ettirecek.)
We can not make our voice heard. (Sesimizi duyuramıyoruz.)
***NOT: Görüldüğü gibi "Causative" yapısı tüm zamanlar
için uygulanabilir. Ayrıca tüm modallar için de uygulanabilir.
Çalışırken, bu yapıyı tüm modal ve zamanlara uygulayarak
çalışmak daha verimli olacaktır.
I must have my hair cut. (......kestirmeliyim.)
I can have my hair cut. (......kestirebilirim.)
***Not: Sınavda veya okurken "Causative" yapısını görebilmek
önemlidir. Eğer "have, make, get"ten sonra bir nesne var ve
sonrasında V3 varsa bu "Causative"dir diyoruz.
He got his car repaired. (O arabasını tamir ettirdi.)
He had got his car repeared. (...........tamir ettirmişti.)
We shall get room cleaned. (Odayı temizleteceğiz.)
My father had his eyes examined. (Babam gözlerini kontrol ettirdi.)
We had had a pool built in our garden. (Bahçemizde bir havuz inşa
ettirmiştik.)
The teacher will have a composition written. (Öğretmen bir
kompozisyon yazdıracak.)
Neden V3 Kullanılmaktadır?????
"Causative" yapısını ezbere değil de mantığını kavramak
şeklinde öğrenmek açısından bu soruyu cevaplamak çok önemlidir.
"................a composition written." derken yazma eylemini
"a composition"yapmıyor; buna maruz kalıyor, etkileniyor. Örnek
olarak yukarıda verilen diğer cümlelerin de mantığı böyledir.
Yani "Causative" kullanımında nesne zamiri konumundaki sözcük,
sonrasındaki eylemi yapmıyor, ona maruz kalıyorsa, bu eylem V3 olma
durumundadır. Bu özelliklerden dolayı ettirgenliğin bu şekildeki
kullanımına "Passive Causative" denir. Ama bu tartışma
konusudur. Asıl "Passive Causative" yapısı bu değildir. Daha
sonra bize anlatılacaktır.
Peki V3 yarine V1 kullanılırsa ne anlama gelir? Eğer
"Causative" yapıda nesne zamirinden sonra V1 kullanılırsa nesne
zamirinin V1' i gerçekleştirdiği anlamına gelir ki bu da aktiflik
durumu olduğu için ettirgenliğin bu yapısına da"Active
Causative" denir. Formülsel olarak bunu ifade edecek olursak:
Have
Make +So+ V1 +Sth şeklinde olur.
Get
***Not: "Active Causative" yapısında çok önemli bir özellik
var ki KPDS'de sorulan bir ayrıntıdır. Bu kullanımda Get,
"to" ile birlikte kullanılır. Yani Get bu kullanımda fiili
"Full Infinitive" olarak ister.
I had a doctor test my eyes. (Gözlerimi bir doktora kontrol ettirdim.)
We could have had him translate our article. (Makalemizi ona
çevirtebilirdik.)
We could have had our article. translated (Makalemizi
çevirtebilirdik.)
***Not: Son cümlede passive'lik olduğu için cümle sonuna "by
him" gibi bir ifade ekliyebiliriz.
I got a mechanic to repaire my car. (Arabamı bir motorcuya tamir
ettirdim.)
***Not: Get'in bu kullanımda "to" ile birlikte
kullanıldığına dikkat ediniz.
They must have gotten their roof repaired. (Evlerinin çatısını
tamir ettirmiş olmalılar.)
We should get a repairman to fix the plug. (Prizi bir tamirciye tamir
ettirmemiz gerekir.)
Fix: tamir etmek, saptamak, düzenlemek
Mechanic: tamirci, teknisyen, motorcu.
Plug: priz
They had to get a mechanic to test the motor. (Onların motoru bir
tamirciye kontrol ettirmeleri gerekir.)
***Not: Önemli olan okurken veya soru çözerken "Causative"
yapısını görmektir.
You can not make me tell the secret. (Bana sırları söyletemezsiniz.)
We had our baby vaccinated. (Çocuğu aşılattık.)
Vaccinate: aşılamak
Their family had to have the patient operated. (Ailesinin hastayı
ameliyat ettirmesi gerekti.)
You must have your tooth filled. (Dişlerinizi doldurtmalısınız.)
They had to have someone mend their roof. (Evlerinin çatısını
birine tamir etirmek zorunda kaldılar.)
***Not: V1 ve V3 kullanımı, öncesindeki nesne "bunlara maruz mu
kalıyor yoksa bunları yapan mıdır?" ayırımına göre yazılır.
V1 kullanımında, öncesindeki nesne V1' i gerçekleştiriyor
demektir. V3' te ise öncesindeki nesne V3' e maruz kalıyor
demektir. Ayırım bu mantık ile yapılır. Formülsel olarak
ezberlemekten ziyade mantığını kavramak daha iyidir. Çünkü
formüle uymayan bazı istisnalar da vardır.
İMPERATİVE
Emir kipi demektir. Türkçe'de emir tüm şahıslara verilebilir.
Ingilizce'de böyle değildir. Ingilizce mantığına göre emir
sadece karşıdakine verilir. Diğer şahıslara emir verilmez.
Olumlu Olumsuz
I speak. (Konuşurum.) I don't speak. (Konuşmam.)
You speak. You don't speak.
He speaks He doesn't speak.
She speaks. She doesn't speak.
We speak. We don't speak.
You speak. You don't speak.
They speak. They don't speak.
Inglizce'de emir yapısı Simple Present Tense ile kurulur ve sadece
karşıdakine verilir. Bu da "sen ve siz" olmak üzere iki
kişidir.
Inglizce'de Simple Present Tense'de özne söylenmediği zaman
emir kipi oluşturukmuş olunur. Emir kipinin mastar yapısındaki
"to"nun atılarak oluştırılduğunu savunanlar da vardır. Ama bu
açıklama sadece olumlu emir yapısı için geçerlidir. Olumsuz emir
yapısı için geçerli değildir. Bu yüzden Inglizce'de emir
kipinin Simple Present Tense'den geldiği açıklaması doğrudur.
Speak slowly. (Yavaş konuş.)
Don't speak loudly. (Yüksek sesle konuşma.)
Sen ve siz için emir yapısı bu şekilde oluşturulur. Peki diğer
şahıslar için emir yapısı acaba nasıldır???
Diğer şahıslar için emir yapısı "izin vermek" anlamına
gelen "let" fiilinden faydalanılarak oluşturulur.
Let us speak. (Konuşalım.)
Diğer şahıslar için de emir kipi oluşturulurken aslında yine
Simple Present Tense'den faydalanılır. Normalde yukarıdaki
cümlede yazılmamış bir "you" vardır. "İzin ver
konuşalım"anlamına gelir. "you" atılarak "we"için emir
kipi oluşturulmuştur. Bunu Türkçe'ye uygun şekilde
"konuşalım" diye çeviriyoruz.
Emir verilecek "subject pronouns"lar Verb'den sonra
geleceklerinden "object pronouns"lar konumuna geçerler ve
"gideyim, gitsin, gidelim, gitsinler" anlamında emir yapısına
girerler.
Olumlu Olumsuz
Let me speak. (konuşayım.) Don't let me watch. (seretmeyeyim.)
Let him/her speak. (konuşsun.) Doesn't let him/her watch.
(seyretmesin.)
Let us speak. (konuşalım.) Don't let us watch. (seyretmeyelim.)
Let them speak. (konuşsunlar) Don't let them watch.
(seyretmesinler.)
Normalde "let"ten önce you var ve yazılmayarak diğer şahıslar
için emir kipi oluşturulmuş demiştik. Olumsuzunu yazarkan de aynı
mantıkla "let"ten önce you var, atılmış ve sonrasında
olumsuzluk (Do not) eklenerek diğer şahıslar için olumsuz emir kipi
oluşturulmuş olunur.
Emir kipinin soru formunu oluşturmak için de "shall"den
faydalanılır.
Soru
Shall I answer the phone? (telefona cevap vereyim mi?)
Shall he come in? (....gelsin mi?)
Shall we go out? (........çıkalım mı?)
Shall they be here? (burda olsunlar mı.?)
Olumsuz Soru
Shall I not answer the phone? (telefona cevap vermeyeyim mi?)
Shall he not come in? (....gelmesin mi?)
Shall we not go out? (........çıkmayalım mı?)
Shall they not be here? (burda olmasınlar mı.?)
***Not: Emir kipinin oluşturulması kısaca yukarıdaki gibidir.
Birkaç fiil üzerinde emir kipinin olumlu, olumsuz, soru ve olumsuz
soru yapısını tüm şahıslar için yazarak çalışmak daha verimli
olacaktır.
Let ve Help
Bu iki fiilin "causative" olup olmadıkları tarışma konusudur.
Sonralarında V1 geldiği için "causative" olarak
düşünülürler.
My mother doesn't let me go out. (Annem dışarı çıkmama izin
vermez.)
"Let"i causative olarak düşünenler bu cümleyi "Annem beni
dışarı çıkartmaz." diye çevirirler. Aslında önceki çeviri
daha doğrudur. "Help" için de aynı açıklama geçerlidir.
Our teacher helped me improve English. (Öğretmenimiz Inglizceyi
geliştirmeme yardım etti.)
Pazar 23. 01. 2000
RELATİVE PRONOUNS
İlgi zamiri demektir. KPDS' de direk olarak ya bir soru gelir veya
gelmez. Ama çeviri, anlama gibi kilit noktalarda oldukça sık geçen
bir konudur. Diğer gramer bilgileri çok iyi bilinse bile bu konuda
eksiklik varsa hem sınav hem de genel anlamda İnglizce bilgisi
açısından sıkıntı var demektir. Bu nedenle mutlaka çok çok
çalışılması gereken önemli bir konudur.
Inglizce'de cümle "özne, yüklem ve nesne" yapısı üzerine
kurulur. Bu üçlü yapı temel yapıdır. Yerleri ve sıralaması
değişmez. Özne ve yüklemden sonraki yapılar obsiyoneldirler. Olsa
da, olmazsa da olur. Bir cümlede tüm hareketler yüklem
etrafındadır. Özne yüklemi yapan, nesne yüklemden etkilenendir.
Tümleçler ise yüklemin nerede, ne zaman, nasıl yapıldığını
açıklayan öğelerdir. Yani bir cümlede temel öğe yüklemdir.
Yüklem tek başına da bir cümle olabilir. Ama yüklemsiz bir cümle
olamaz. Yükleme kim, neyi, nerede, ne zaman, nasıl gibi sorular
sorarak cümlenin diğer öğelerini buluruz.
Bu açıklamalardan sonra yapı olarak bir cümle biçimini yazacak
olursak;
Özne + Yüklem + Nesne +hal zarfı + yer zarfı + zaman zarfı
şeklinde olur.
Özne, yüklem, Nesne: Yerleri ve sıralaması bu şekilde olup,
sabittir.
Tümleç: Nesne'den sonraki yapılar tümleçtir. Doğru yazılımı
yukarudaki şekildedir. Ama özellikle konuşma dilinde yer ve
sıralamaları değişebilir.
Bir örnek üzerinde bu yapıları görelim.
Ben Inglizce'yi geçen yıl Ingiltere'de iyi bir biçimde
öğrendim.
I learnt English well in England last year.
Dün onu okulda fark ettim. (I noticed him at the school yesterday.)
Ben pahalı bir araba satın aldım. (I bought an expensive car.)
Bu cümledeki "an expensive car" bir sıfat tamlamasıdır.
Buradaki "a" artikeli "car" içindir. Bir isim önüne bir
niteleme sıfatı geldiğinde-Inglizce'de sıfat daima ismin önüne
yazılır- bu sıfat isim ile artikel arasına gelir. Burada ses
uyumunu sağlamak için "a" artikeli "an" haline
dönüşmüştür.
The people (insanlar) the rich people (zengin insanlar) gibi.
***Not: Inglizce'de önünde "a" ve "the" artikeli olan
kelimeler isimdirler.
Bir sıfat sözcüğü yarine aynı görevi gören bir cümlecik de
gelebilir. Bu durumda bu cümleciğin ismi "sıfat cümleciği"
olur. Cümleciklerin kurulma mantığı da cümle kurma mantığı gibi
işler.
Şimdi sıfat yerine sıfat cümlecikleri kullanılan ve ilgi
zamirleri ile birbirlerine bağlanan komplex cümleler görelim. İlgi
zamirleri hem zamir hem de bağlaç gibi görevlidir.
1.) I received the report. (Raporu aldım.) You had sent the report.
(Raporu göndermiştin)
2.) I found the book. (Kitabı buldum.) The book was important. (Kitap
önemliydi.)
Bu cümleleri kendi aralarında birleştirecek olursak;
I received the report which you had sent. (Göndermiş olduğunuz
kitabı aldım.)
Dikkat edilirse bu cümlede nesne konumunda olan "the report"
kelimesi ilgi zamiri olan "which" ile yer değiştirdi. "which"
aynı zamanda iki cümleyi birbirine bağlayarak bağlaç olarak işlev
gördü. "which you had sent"cümleciği "Relative pronoun,
Relative Clouse veya Adjective Clouse" olmak üzere üç şekilde
adlandırılabilir.
***Not: Nesne iken ilgi zamiri ile kısaltılanlar Türkçe'ye
"...dığı" olarak çevrilir. Başka bir değişle ilgi zamirinden
sonra "özne" varsa Türkçe'ye "...dığı" olarak çevrilir
I found the book which was important. (Önemli olan kitabı buldum.)
Bu cümlede ise özne konumunda olan "the book" kelimesi, ilgi
zamiri olan "which" ile yer değiştirdi.
***Not: Özne iken ilgi zamiri ile kısaltılanlar Türkçe'ye
"...en, ...an" olarak çevrilir. Başka bir değişle ilgi
zamirinden sonra fiil varsa Türkçe'ye "...en, ...an" olarak
çevrilir.
Which: Cansızlar ve hayvanlar için kullanılır
Who: İnsanlar için kullanılır.
Hem who hem de which yerine "that" kullanılabilir. İkisi de
nesnel formda iken "...dığı"; öznel formda iken "...en,
...an" olarak çevrilir.
İlgi zamirinden sonraki cümle bir cümlecik olur ve öncesindeki ismi
niteler. Türkçe'ye çevirirken bu cümleciğin anlamını isimden
önce söylemek gerekir.
The agreement which they signed. (Onların imzaladığı anlaşma)
The workers who I met.(Karşılaştığım işçiler.)
The man who you are waiting for. (Beklediğiniz kişi.)
***Not: Cümleciğin zamanını kestirebilmek gerekir. Son KPDS
sınavlarında özellikle sorulan kısmı burasıdır. Test
çalışmalarında ayrıca bunun üzerinde durulacaktır.
***Not: Türkçe'de yan cümleciklerin özneleri "ın" eki
eklenerek söylenir. Çeviri yaparken Türkçe'nin bu özelliğine
dikkat edilmelidir.
The scientist who devised this method. (Bu metodu bulan bilim adamı.)
Devised: bulmak
The student who won the scholership.(Bursu kazanan öğrenci.)
A car which runs 100 miles on hour. (Saatte 100 mil giden araba.)
***Not: İlgi zamirinin önünde mutlaka bir isim vardır ve yan
cümlecik bu ismi niteler.
Unfortunately, we can not publish the article which you have sent.
(Maalesef gönderdiğiniz makaleyi yayınlayamıyoruz.)
*** Eğer "the article"ı niteleyen bir sıfat kelimesi olsaydı
"article"den önce yazılması gerekirdi. "the article" bir
sıfat cümleciği ile nitelendiği için bir ilgi zamiri ile
sonrasından gelmiştir. Çeviride sıfat cümleciğinin anlamı
isimden önce söylenir. KPDS'de geçen cümlelerin % 70-80' ni bu
yapıdadır.
He had to dismiss the boy who made noise. (Gürültü yapan çocuğu
kovmak zorunda kaldı.)
Dismiss: kovmak
The man who robbed the bank was cought by the police. (Bankayı soyan
adam polis tarafından yakalandı.)
***Not: Bu cümlede "adjective clouse", özne konumunda olan bir
ismi niteliyor. Yukarıdaki cümlelerde ise nesne konumunda olan
isimleri niteliyordu.
We have a lot of problems that we have to solve. (Çözmek zorunda
olduğumuz çok problemimiz var)
The women who are working in bad condition are demanding social
security. (Kötü koşullarda çalışan bayanlar sosyal güvenlik
istiyorlar.)
İlgi zamirinin alanı nereye kadardır????
*** Eğer özneyi nitelemişse ikinci bir yükleme kadardır.
*** Eğer nesneyi nitelemişse cümle sonuna kadar devam eder.
The boy who we saw yesterday found the money which you lost. (Dün
gördüğümüz çocuk kaybettiğiniz parayı buldu.)
The two sides who were in conflict signed a new agreement which would
last for centries.. (Çatışma halinde olan her iki taraf, asırlarca
sürecek olan yeni bir antlaşma imzaladılar.)
İn conflict: çatşma halinde olma
Last: sürmek
The man who committen the crime was arrested. (Cinayet işleyen adam
tutuklandı.)
Arrest: tutuklamak
My father, who committed the crime, was arrested. (Cinayeti işleyen
babam tutuklandı.)
Eğer sıfat cümleciği bir cins ismi niteliyorsa ki onu tanımlıyor
demektir, ilgi zamirinin bu kullanımına "defining relative
pronouns" denir. Eğer özel bir ismi niteliyorsa buna da
"Non-Defining relative pronouns" denir. Çünkü özel isimler
belli olma niteliğindedir. Tanımlanmaya ihtiyaçları yoktur. İlgi
zamiri cümieciği sadece ek bir açıklama verir.
İlgi zamiri cümleciği atıldığında cümlenin anlamı bozuluyorsa
"Defining ilgi zamiri", bozulmuyorsa "Non-Defining ilgi zamiri"
olduğu anlaşılır.
Inglizler parantez kullanmadığından Non-Defining yapılarda sıfat
cümleciği virgül (,) arasında ifade edilir. Virgül duraklama
demektir. Konuşmada ise böyle cümleler söylenirken virgüllerde
duraklayarak söylenmesi gerekir.
***Not: Non- Defining yapılarda ilgi zamiri yerine "that"
kullanılmaz. Bu çok önemli bir özelliktir. KPDS'de sorulur. İyi
bilinmeli.
Terkey, which we visited last year, is a leading country in the middle-
East. (Geçen yıl ziyaret ettiğimiz Türkiye Ortadoğu'da lider bir
ülkedir.)
Our dean, who studied abroad, speaks french fluently. (Yurt dışında
öğrenim gören dekanımız Fransızcayı akıcı bir şekilde
konuşur.)
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------
Çarşamba 26. 01. 2000
İlgi Zamirleri, isminden de anlaşılacağı gibi zamirdirler ve
ayrıca bağlaç olarak da iki cümleyi birbirine bağlarlar.Bu konu
ile ilgili bilinmesi gereken birinci husus budur. İkinci husus ise
İlgi Zamirlerinin her zaman bir ismin yanında kullanıldığıdır.
Bir isimden sonra gelirler ve bu ismi bir sıfat gibi nitelerler. Bu
nedenle bunlara "Sıfat Cümleciği" de denir.
The information which / that you gave was inadequate. (Verdiğiniz
bilgiler yetersizdi.)
Adequate: yeterli, uygun
İnadequate: yetersiz, uygun olmayan
The people who / that were waiting for you went away.(Sizi bekleyen
insanlar çekip gittiler.)
To go away: çekip gitmek, dağılmak (gitme belli bir noktaya
olmadığından)
İlgi Zamirlerinin Edatlar İle Kullanımı
I saw the book which you are lokking for. (Aradığınız kitabı
gördüm.)
Yukarıdaki cümle ilgi zamiri ile kısaltılmadan bağlanmadan önce
iki ayrı cümle şeklindedir:
I saw the book. Ve You are looking for the book şeklinde
Görüldüğü gibi "look" fiili "for" edatı ile nesneye (the
book) geçiş yapmıştır. Yani "for" edatı nesneye aittir.
Cümle ilgi zamiri ile birleştirilirken, ilgi zamiri nesne konumunda
olan "the book" yerine kullanılır. O halde kendisine ait olan
edat da ilgi zamirinin yanına taşınabilir. Bu açıklamaya göre
cümlemizi şu şekilde de yazabiliriz ki ikisi de aynı anlamdadır:
I saw the book for which you are looking. (Aradığınız kitabı
gördüm.)
She dismissed the student who you talked about. (Hakkında
konuştuğunuz öğrenciyi kovdu.)
She dismissed the student about whom you talked. (Hakkında
konuştuğunuz öğrenciyi kovdu.)
Dismiss: kovmak
***Not: İki cümlenin aynı anlamda olduğuna ve edat hareketinin
sadece nesnel formda olan ilgi zamiri ile yapıldığına dikkat
ediniz.
***Not: İlgi zamirlerinin edat ile kullanımında KPDS için çok
önemli olan iki özelliği vardır ki çok iyi bilinmeli:
1. Edat ile birlikte "that" kullanılamaz.
2. "who" ilgi zamiri edat ile kullanılırsa "whom" a döner.
My car which I paid ten thousand dollars for was broken down. (On bin
dolar ödediğim arabam bozuldu.)
My car for which I paid ten thousand dollars was broken down. (On bin
dolar ödediğim arabam bozuldu.)
He is not a person on whom you can rely . (O güvenebileceğin biri
değildir.)
Rely on: güvenmek
Reliable: güvenilir
Unreliable: güvenilmez
Reliability: güvenilirlik
***Not: Bu iki farklı kullanım bir ihtiyaçtan doğmuştur. Daha
sonra göreceğimiz ilgi zamirlerinin kısaltılması konusunda
mantığı açıklanacaktır.
Pollution is a serious problem for which we must fight.(Çevre
kirliliği mücadele etmemizin gerektiği ciddi bir sorundur.)
Fight for:
Combat: mücadele etmek, savaşmak, dövüşmek.
Struggle for:
Pharasal Verbs: Deyimsel fiil demektirler. Bir fiil kökü ve bir
edattan oluşurlar. Örneğin; "Give", vermek anlamındadır.
"up" edatını alıp "give up" Pharasal verb"ini oluşturur
ve bu da "bırakmak, vaz geçmek" anlamındadır. Inglizce'de
1000' e yakın Pharasal verb vardır. Görüldüğü gibi edatile
pharasal verb oluşarak yeni bir anlam ortaya çıktı. Eğer edat fiil
kökünden ayrılırsa artık yapı pharasal verb olma niteliğini
kaybeder.
Her pharasal verb'ün mutlaka bir eş anlamlısı vardır.
Örneğin; "give up" ın eş anlamlısı "quit" tir. Amerrikan
Inglizcesinde pharasal verb'ler çok kullanılır.
***Not: Pharasal Verb'lerde edatlar ayrılmadığından ilgi
zamirleri ile birlikte hareket edemezler. Çünkü edatın ayrılması
durumunda yapı pharasal verb olma niteliğini kaybeder ve anlamı
değişir. Önemli bir özelliktir. İyi bilinmelidir.
They didn't like the study which we carried out. (Yaptığımız
çalışmalardan hoşlanmıyorduk.)
Bu cümledeki "Carry out"teki "out" edatı ilgi zamirinin
yanına çekilemez. Çünkü pharasal verb'dür.
This is the woman on whom we performed the operation. (Bu ameliyat
ettiğimiz kadındır.)
The crime of which he was accused was very leniet. (Suçlandığı suç
çok hafifti.)
Lenient: hafif
Accuse: suçlamak
Arraign: suçlamak
Blame: ayıplamak, suçlamak
She lost her bag in which there was alot of money. (O içinde çok
parası olan çantasını kaybetti.)
There be: bulunmak, var olmak
There must be something which we can do. (Yapabileceğimiz bir şey
olmalıdır.)
The car in which we were had had brakes. (İçinde olduğumuz araba
bozulmuştu.)
His stepfather, whit whom he is living, is not kind to him. (Birlikte
yaşadığı babası ona karşı nazik değildi.)
***Non- Defining yapı olduğu için virgülün kullanımına ve edat
ile kullanıldığı için "who"nun "whom"a döndüğüne
dikkat ediniz.
The horse on which he was kept stoping to eat grass.(Üzerinde olduğu
at, ot yemek için hep durdu.)
Burada "keep"in özel kullanımlarına dikkat çekmek gerekiyor.
Keep (kept, kept): tutmak, saklamak, işletmek....................otuza
yakın anlamı var.
Keep on + V1+ing : .......meye devam etmek
Keep + V1+ing : durmadan .........mek
He kept on speaking. (O konuşmaya devam etti.)
He kept speaking. (O durmadan konuştu.)
"Stop" fiili için de benzer bir özellik vardır.
Stop + Gerund: .........meye ara vermek
Stop + Infinitive: .........için durmak
We stoped smoking. (Sigara içmeye ara verdik.)
We stoped to smok. (Sigara içmek için durduk.)
OF WHOM ve OF WHİCH
...ki onu, ...ki onların anlamında da çevrilebilirler."of whom"
canlılar için; "of which" cansızlar için kullanılır. bu iki
ilgi zamiri bir grup isminde bazılarını tanımlarken kullanılır.
I have four sons who are students. (Öğrenci olan dört oğlum var.)
Bu cümlede sıfat cümleciği (öğrenci olan) çocukların hepsini
niteler. Peki bu dört cocuğun hepsi değilde, ikisi veya üçü
öğrenci olsa cümlemizi nasıl söyleyeceğiz? İşte burada
"of"whom ve of which" devreye girer.
Eğer ikisi öğrenci olan dört cocuk var ise cümle şöyle kurulur:
I have four sons, two of whom are students. (İkisi öğrenci olan
dört oğlum var.)
Virgüle ve gruptan belirtilmek istenen sayının ilgi zamirinden
önce geldiğine dikkat ediniz. Bu kullanımda artık sıfat
cümleciği dört cocuğu değil; ilgi zamirinden önce gelen ve
çocuklardan ikisini belirten "two"yu niteler.
He had many houses which were in Ankara. (Onun Ankara'da olan bir
çok evi vardır.)
He had many houses, some of which were in Ankara. (Onun, bazıları
Ankara'da olan bir çok evi vardır.)
My friend has three cars, on of which is a foreign mark.
(Arkadaşımın biri yabancı markaolan üç arabası vardır.)
I have three friends, for one of whom I bought a present. (Birisi için
hediye aldığım üç arkadaşım vardır.)
I have got a hundred students, fourty of whom are married. (Kırkı
evli olan yüz öğrencim vardı.)
***Not: İlgi zamirlerinin kullanımında zaman uyumu olmaz.
WHOSE
...ki onun, ...ki onların anlamındadır. İyelik belirten zamirdir.
Son on yılın KPDS sınavlarında en çok sorulan ilgi zamiridir.
Sınav tekniği kolay, uygulaması zordur. Hem canlı hem de cansızlar
için kullanılır. direk sorulması beklenen bir konudur.
The woman who was wounded was carying. (Yaralanan bayan ağlıyordu.)
Wound: yaralamak, .....ın gönlünü kırmak
The woman whose husband was wounded was carying. (Eşi yaralanan bayan
ağlıyordu.)
***Not. Mutlaka ama mutlaka "whose"dan önce ve sonra bir isim
olmalıdır. Sonrasında bir zamir veya başka bir kelime gelemez.
Sonrasında gelen ismin önünde kesinlikle "the" artikeli olamaz.
Bu özellik posessive'likten kaynaklanmaktadır.
I bought a car whose engine was out of order.(Motoru bozuk olan bir
araba aldım.)
The houses whose roofs were shaking in the storm collapsed.(Çatıları
fırtınada sallanan evler yıkıldı.)
Collapse: yıkılmak
Our manager,whose son studies in the USA will go there next month.
(Oğlu USA'da okuyan müdürümüz önümüzdeki ay oraya gidecek.)
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------
Pazar 30. 01. 2000
İlgi Zamirleri konusunda şimdiye kadar gördüğümüz, konunun
gramatikal boyutuydu. Bir de bu konuda kısaltmalar var. Asıl problem
kısaltmalarda çıkmaktadır. Bu kısaltmaların uygulamada
görülmesi ve çözülmesi çok önemlidir. Konunun esprisi budur.
İyi kavranırsa anlama ve çeviriye yönelik rahatlama sağlanır.
Ayrıca yaklaşık 50 sayfalık not verilecek. Bu not hem gramer hem
de kelimeleri içerecek. Aralıklı öğrenmeyi (yaklaşık üç ay
içinde) uygulayarak bu notu iyi öğrenmek KPDS için çok önemli bir
avantaj sağlayacaktır.
Gördüğümüz ilgi zamirleri dışında da pek sık kullanılmayan
bazı ilgi zamirleri vardır. Bunları da öğrendikten sonra
kısaltmalara geçeceğiz.
DİĞER İLGİ ZAMİRLERİ
Where: ...ki oraya, ...ki orada. Nitelenen isim yer ismi ise
kullanılır.
When: ...ki o zaman. Nitelenen isim bir zaman ismi ise kullanılır.
Why: ...ki onun için. Nitelenen isim bir sebep ismi ise kullanılır.
Bu ilgi zamirlerinin üçü de cansızlar için kullanılır.
"which"in alternatifleridirler. Bunlardan en sık kullanılanı
"where"dir. Bazı sınavlarda "where"nin sorulduğu görülür.
Diğer ikisinden pek soru gelmez.
The hotel where we stayed last year was closed down. (Geçen yıl
kaldığımız otelkapatıldı.)
Close down: kapatmak (bir kapıyı kapatmak sadece "close" ile
söylenir. Soyut anlamda bir şeyi kapatmak)
Eğer bu cümlede ilgi zamirinin yeri boş bırakilsa ve şıklarda da
"which" ve "where" olsa "where" tercih edilmelidir. Ayrıca
"at which" de where yerine kullanılabilir.
The hotel which we bought last year was full of tourist. (Geçen yıl
aldığımız otel türist doluydu.)
Full of: bir şey ile dolu.
Bu cümlede "where" kullanılamaz. Çünkü "...ki orada biz
aldık" gibi bir anlam çıkar. Bu nedenle "which" kullandık.
Demekki "which ve where" tercihi cümlenin anlamı çözülerek
yapılmalıdır.
I can not forget the moment when we first met. (İlk
karşılaştığımız anı hatırlamıyorum)
"when" kullandık. Çünkü nitelenen isim bir zaman ismi ise
"which" yerine "when" tercih edilir.
I can not understand the reason why they have resign.(Onların niçin
istifa ettiklerini anlayamıyorum)
"why" çok nadir kullanılır. Sadece "the reason" ile
birlikte kullanılır. Bu üç ilgi zamirinden en sık kullanılanı
"where"dir. Bu üç kullanım da genellikle nesnel formda olup
"....dığı" şeklinde çevrilirler.
What
Mayıs KPDS'de çok sık rastlanır. Önemli bir ilgi zamiridir. En
önemli özelliği kendisinden önce bir ismin kullanılmadığıdır.
Bu özellik "what"ın en önemli ayırd edici özelliğidir.
O zaman akla şöyle bir soru gelmelidir. Madem ki öncesinde bir isim
yok peki "what" ilgi zamiri olarak neyi niteler? Bu soruya cevep
verebilmek için "what"ın orjinine inmek gerekir. Aslında
"what" isim olarak "the thing" den gelmektedir. "the
thing"de bir isimdir ve kendisinden sonra ilgi zamiri olarak
"which" veya "that" gelir. Bu durumda eğer "what"
kullanılırsa "the thing that" in yerini alır. Bu nedenle
"what"tan önce isim yoktur. Örnek üzerinde bu açıklama daha
iyi anlaşılacaktır.
The things that you said were not true. (Söylediğiniz şeyler doğru
değildi.)
Bu cümlede yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda "the things
that" yerine "what" kullanırsak cümlemiz şöyle olur:
What you said was not true. (Söylediğiniz doğru değildi.)
"what" kullanılırken, yerini aldığı "şeyler"in
tekil-çoğul durumu belirsizdir. Inglizce'de belirsizlik durumunda
daima tekil kullanıldığından "what" ile her zaman tekil
kullanılır. Çevirisinde de genellikle "şey" söylenmez.
I can not understand what you speak. (Konuştuklarınızı
anlayamıyorum veya Ne konuştuğunuzu anlayamıyorum.)
Can not: kullanımı bir sürekliliği ifade eder. Can't:kullanımı
bir noktada olan olayı ifade eder.
"what" da bir ilgi zamiri olduğundan duruma göre "...en
...an" veya "...dığı" şeklinde çevrilir.
What is claimed can not be approved. (İddia edilenler onaylanamaz.)
The things that are claimed can not be approved. (İddia edilen şeyler
onaylanamaz.)
Görüldüğü gibi ikisinin de anlamı aynıdır. Eğer "the things
that" yerine "what" kullanılmış ise çeviride "şey"
söylenmemesi daha uygun olur. Zaten "şey"i dememek için bu
kullanıma gidilmiştir.
What is important is your health. (Önemli olan sağlığınızdır.)
What they put forwad can't be justified.(Onların ortaya koydukları
haklı gösterilemez.)
Put forth / forwad: ortaya koymak
Just: doğru, dürüst, adaletli, haklı
Justly: haklı olarak
Justness: doğruluk, dürüstlük, haklılık
Justice: adalet, mahkeme, yargıç, dürüstlük, hakbilirlik
Justifiable: hakverilebilir, savunulabilir
Unjustifiable: hakverilemez, savunulamaz
Justification: haklı neden, gerekçe, haklı gösterme
Justify: haklı göstermek, temize çıkarmak
What you are doing is not consistent with what you are
saying.(Yaptıklarınız söyledikleriniz ile tutarlı değil.)
Consist with: ...ile tutarlı, ...ile uyuşan. (Sıfat ve edattan
oluşan bileşik ir edattır. Inglizcede genellikle sonu "ent" ile
biten kelimeler sıfattırlar.)
Those Yapısı
Bekleyen öğrenciler, bekleyen insanlar, bekleyen kişiler gibi
ifadeler yerine bazen "bekleyenler" terimi kullanılmaktadır. Bu
özellik bütün dillerde vardır. İlgi zamirlerinin olduğu bir
cümleyi bu şekilde kurarsak yapı nasıl olur??
The students who are waiting for you want to see you. (Sizi bekleyen
öğrenciler sizinle görüşmek istiyorlar.)
Bu cümleyi "Sizi bekleyenler sizinle görüşmek istiyorlar"
şeklinde yazacak olursak;
Those who are waiting for you want to see you. (Sizi bekleyenler
sizinle görüşmek istiyorlar.)
"those" genelde çoğullar için kullanılır. Eğer nitelenen
isim söylenmek istenmezse mutlaka "those" kullanılmalıdır.
Zaten Inglizcede eğer isim kullanılmıyorsa mutlaka onun yerine bir
zamir kullanılır kuralı vardır. Önemlidir, iyi öğrenilmeli.
Those who study more are usually succesful. (Daha fazla çalışanlar
genellikle başarılıdırlar.)
Those who you talked to.(Sizin konuştuklarınız.)
Diğer ilgi zamirleri konusundan özellikle "what" ve "those"
kullanımını iyi bilmek gerekir. "what" görüldüğü yerde
"the things that"; "those" görüldüğü yerde "people"
yazmak işimizi daha da kolaylaştıracaktır.
İlgi Zamirlerinde Kısaltma
Özne durumunda (...en, ...an) iken kısaltma:
1.) Active cümlelerde
Bir komplike cümlede bir temel cümle (main clouses) ve bir yan
cümlecik (subordinate clouses) vardır. Main clouse'da kesinlikle
kısaltma yapılamaz. Kısaltma yan cümlecikte yapılır. Konumuz
sıfat cümlecikleri olduğuna göre yapacağımız kısaltma sıfat
cümleciğinde olacaktır. (Bu konuya hakimiyet için belli ipuçları
geliştirilebilir.)
I don't approve of the events which are occuring in the area.
(Bölgede meydana gelen olayları onaylamıyorum.)
Main clouse: Idon't approveof the events. (Olayları onaylamıyorum.)
Subordinate clouses: The events are occuring in the area. (Olaylar
bölgede meydana geliyor.)
Kısaltma yapılırken ilgi zamiri ile beraber "be" fiili de
cümleden atılır. Çünkü sadece ilgi zamiri kısaltılsa "...en,
...an" anlamı verilemez. Bu yüzden ilgi zamiri ile beraber "be"
fiili de kısaltılır. Geriye sadece "gerund" kalır ve "...en,
...an" anlamı verilmiş olur. O halde cümlemiz kısaltılmış
şekliyle
I don't approve of the events occuring in the area. (Bölgede meydana
gelen olayları onaylamıyorum)
Geliştireceğimiz ipucu: Eğer bir cümlede bir isimden hemen sonra
bir "gerund" varsa burada bir ilgi zamiri kısaltması vardır
demektir.
Occur: olmak, vukku bulmak, meydana gelmek
Approve of: ...i onaylamak, ...i tasvip etmek (of: ...nın demektir.
Inglizce'de ...nın onaylamak diye söylenir. Türkçe'de bu ...i
onaylamak şeklinde ismin "i" -ki Inglizcesi "to"dur- haliyle
söylenir. Ama gerçek edatı "of"tur. Türkçe mantığının
böyle olmasından dolayı KPDS'de gelebilir. Bununla birlikte böyle
yapıda olan diğer fiilleri de öğrenmek gerekir.)
The women working (Çalışan bayanlar.)
The students demonstrating. (Gösteri yapan öğrenciler.)
The PM visiting Germany. (Almanya'yı ziyaret eden Başbakan.)
Kısaltmadan sonra yan cümlecik tek bir sıfat sözcüğü gibi başa
da alınabilir. Ama yaygın kullanım yukarıdaki gibidir. Yani
yukarıdaki ifadeler şöyle de yazılabilir:
The working women (Çalışan bayanlar.)
The demonstrating students. (Gösteri yapan öğrenciler.)
The visiting Germany PM. (Almanya'yı ziyaret eden Başbakan.)
Kısaltma yapılmış yan cümleciklerde olayların zamanı
belirsizdir. Main clouse'dan kısaltılan olayların zamanı
çıkarılabilir.
The children who make noise. The chijdren who making noise. (Gürültü
yapan cocuklar.)
Kısaltılacak cümlede fiil "ing"li değilse bile
kısaltılırken "ing"li yazılır.
2.) Passive cümlelerde
I don't recognize the man who was killed. (Ben öldürülen adamı
tanımıyorum)
Bir yapının passive olabilmesi için mutlaka "be" fiili olmalı
dır. Oysa burada kısaltma yapılırken "be" fiili cümleden
atılıyordu. Demek ki kısaltılan bu yapılarda V3 tek başına
passive anlamı veriyor. Kısaltılmış haldeki cümlemiz şöyle
olur:
I don' recognize the man killed. (Ben öldürülen adamı
tanımıyorum.)
Geliştirceğimiz ipucu: Eğer bir cümlede bir ismin hemen sonrasında
tek başına bir V3 varsa burada bir ilgi zamiri kısaltılmıştır
demektir.
The method used (Kullanılan metod.)
The language spoken (Konuşulan dil.)
The car sold (Satılan araba.)
The man speaking. (Konuşan adam)
The man spoken. (Konuşulan adam)
The boy beating his friend. (Arkadaşlarını döven çocuk.)
The boy beaten. (Dövülen çocuk.)
The employee sending this pocket. (Paketi gönderen memur.)
The employee sent. (Gönderilen memur.)
The members appointing. (Atanan üyeler.)
The members appointed. (Atanan üyeler.)
Çoğu fiillerin (düzenli fiiller) birinci ve ikinci halleri
birbirine eşittir. Bu nedenle "Simple Past" ve kısaltmadaki
"Passive" yapısı karışıklığı doğuyor. Bu karışıklık
nasıl giderilebilir? Önümüzdeki ders öğreneceğiz.
ÇARŞAMBA 02. 02. 2000
İlgi Zamirlarinin kısaltılması konusunu pekiştirmek için birkaç
örnak yazalım. Çünkü önemli bir konudur. Çalışırken en fazla
egzersizin bu konuda yapılması gerekir.
We can't approve of the events occuring in the region. (Bölgede
meydana gelen olayları onaylayamayız.)
Occur:
Take place: olmak, vukku bulmak, meydana gelmek
Happen:
Bu tür cümleleri çevirirken İlgi Zamiri cümleciğini daire içine
alıp, kalan kısmı çeviririz. Daha sonra İlgi Zamiri cümleciğini
de çevirip, cümledeki isimden önce söyleyerek tüm cümleyi
çevirmiş oluruz.
I haven't received yet the letter sent. (Gönderilen mektubu henüz
almadım.)
I haven't received yet sent. the letter (Gönderilen mektubu henüz
almadım.)
İlgi Zamirinin kısaltmasından sonra geriye kalan ve passive'lik
anlamını katan V3 , bir sıfat sözcüğüymüş gibi aynı gerund'
daki harekete sahip olup, ismin önüne getirilebilir. Yukarıdaki
cümleyi bu açıklamaya göre yazdık. İkisinin de anlamı aynıdır.
The matter reported revealed his innocence.(Bildirilen husus onun
suçsuzluğunu ortaya çıkardı.)
Önceki dersimizde, düzenli fiillerin V2 ve V3 hallerinin birbirine
eşit olmasından dolayı Passive durumdaki İlgi Zamirleri
cümleciğinin kısaltılmasında Simple Past - kısaltmadaki Passive
karışıklığından bahsetmiştik. Ayrıca bu karışıklık nasıl
çözülebilir diye bir soru sormuştuk. Bu sorunun cevabını şimdi
öğrenelim:
Böyle bir cümlede V3 olan ismin yanında olandır. İsmin yanında
olma özelliği ile Passive'lik anlamını veren V3 fiilini ayırd
etmiş oluyoruz. Diğeri ise çekime girmiş ve V2 olarak kullanılan
fiildir.
Veil: örtmek
Reveal: ortayaçıkarmak
He had to accept the price offered. (Önerilen fiatı kabul etmesi
gerekti.)
The information given as regards this was not true. (Buna ilişkin
olarak verilen bilgi doğru değildi.)
Redard: ...e ilişkin
The police had to disperse the crowd gathering. (Polis toplanan
kalabalığı dağıtmak zorunda kaldı.)
Disperse: dağıtmak
Crowd: kalabalık
Gather: toplanmak, bir araya gelmek
İlgi Zamirlerinin kısaltmasında Active ve Passive yapılarının
olumsuz yapıları da vardır. Bunun için gerund ve V3 'ten önce
olumsuzluk eki olan "not" yazmak yeterli olacaktır. Olumsuz
yapıdan örnek verecek olursak;
The information not given was true. (Verilmemiş olan bilgi doğruydu.)
İlgi zamirleri cümleciklerinde şimdiye kadar yaptığımız
kısaltmalar geçmişte veya şu an içinde olan olayları kapsıyordu.
Peki gelecek zaman için yapı nasıldır???
***Not: Geleceğe yönelik kısaltmalarda mastarlardan faydalanılır.
Active cümlecikler için active mastar; Passive cümlecikler için
passive mastar kullanıyoruz.
The teacher to give the course. (Kursu verecek (olan) hoca)
Yapının ilgi zamiri kısaltması olduğu nasıl anlaşılacak???
Normalde bir cümlede mastar yüklemin hemen yanındadır. İlgi
zamirleri cümleciklerinin kısaltmasında ise (ismi nitelediğinden)
mastar ismin hemen yanındadır. Bu özelliği ile ilgi zamirleri
cümleciklerinin kısaltmasındaki mastarı - ki bu gelecek zaman
anlamı katıyor - ayırt etmiş oluyoruz.
The results of the election held last week were not announced. (Geçen
hafta yapılan seçimlerin sonuçları ilan edilmedi.)
Announce: ilan etmek, duyurmak
Election: seçim
Hold: (held, held) tutmak, yapmak, durmak
He will not become a candidate in the election to be held next year. (O
gelecek yıl yapılacak (olan) seçimde aday olmayacak.)
I didn't want to participate in the party to be done by our friends.
(Arkadaşlarımız tarafından yapılacak (olan) partiye katılmak
istemedim.)
Not: Dikkat edilirse "to participate" mastarı yüklemden sonra
gelmiştir. Bu nedenle normal olarak kullanılan mastardır. "to be
done" olarak passive yapıda kullanılmaış olan mastar ise isimden
hemen sonra kullanılmıştır. O zaman bu mastar gelecek zaman
anlamını veren mastardır diyoruz. Yapıyı bu şekilde görüp,
çeviriyi yapmak çok önemlidir.
The members to participate in the meeting should apply to me as soon as
possible. (Toplantıya katılacak olan üyelerin mümkün olan en kısa
zamanda bana başvurmaları gerekir.)
The bridge to be constructed (İnşa edilecek (olan) köprü.)
Construct:inşa etmek, yapmak, kurmak
The students to go abroad. (Yurt dışına gidecek (olan) öğrenci.)
The passengers to get on the plane. (Uçağa binecek (olan) yolcular.)
The project to be conducted. (Yürütülecek (olan) proje.)
Conduct: götürmek, yürütmek, taşımak
The man to see you is adoctor. (Sizi görecek (olan) adam doktordur.)
The man to kill (Öldürecek (olan) adam)
The man to be killed. (Öldürülecek (olan) adam.)
The man killing. (Öldüren adam.)
The man killed. (Öldürülen adam.)
The man to kill. (Öldürecek adam.)
The man to be killed. (Öldürülecek adam.)
Aslında "öldürülen adam" ifadesinde de bir "gerund"
vardır. Bu cümlenin Inglizcedeki normal yazılımı "the man
(being) killed" şeklindedir. Burada "being" kısaltıldığı
için yazılmıyor. Bu durumda kısaltmalarda ister aktif ister passif
olsun, şu an ve geçmişteki olaylarda "gerund"dan
faydalanıyoruz. Gelecekteki olayları da kısaltırken mastarlardan
faydalanıyoruz.
Peki mastar neden "...ecek, ...acak" anlamını veriyor? Bunun
cevabı "Be to" kalıbında saklıdır.
Be to: Inglizce'de "be to" kalıbı üç yerde
kullanılmaktadır.
1. ) ...mektir: My duty is to teach English. (Görevim Inglizce
öğretmektir.)
2. ) Gerekir (have to) : I am to leave my countyr. (Ülkemi terk etmem
gerekiyor.)
3. ) ...ecek, ...acak (Shall=Will): The President is to visit
Romenia.(C.B'nı Romanyayı ziyaret edecek.)
Yalnıv ikinci kullanımda "be to" ifadesi "have to" dan
farklı olarak bir "yor" anlamı içerir.
"Be to" ifadesinin bu şekilde üç farklı kullanımı vardır.
Kullanımın hangi yapıda olduğunu çerçeveden çıkarıyoruz. Daha
çok cümlenin anlamına bakarak uygun düşen ifaseyi kullanıyoruz.
The students who will participate (Katılacak olan öğrenciler.)
The students who are to participate. (Katılacak olan öğrenciler.)
Birinci cümlede "will", ikinci cümlede "be to"
kullanılmıştır. İki kullanımda "...ecek, ...acak" anlamını
vermektedir.
İkinci kullanımda ilgi zamiri kısaltmasını yaparsak; ilgi zamiri
ile birlikte be fiili de çıkartılacağından sadece mastar kalmış
olur ve bu da "...ecek, ...acak" anlamını verir.
Not: Mastarların kısaltma yapısında mutlaka bir tümleç
olmalıdır. KPDS'de bu ayrıntı sorulmaz.
Nesne Durumunda (...dığı) İken Kısaltma
1.) Defining (tanımlanan) Yapılarda:
The letter which he had sent was lost. (Onun gönderdiği mektup
kayboldu.)
The letter he had sent was lost. (Onun gönderdiği mektup kayboldu.)
Defining yapılarda kısaltma yapılırken sadece İlgi Zamiri
atılır. Kısaltılmış bu yapıları görmek ve çevirirken
"...dığı" anlamını vermek zordur.
Geliştirilecek İpucu: Bir cümlede, birinci kelimeden sonra virgül
olmadan bir şahıs zamiri veya bir isim gelmişse burada mutlaka bir
İlgi Zamiri kısaltması vardır demektir. Çünkü Inglizce'de iki
isim yanyana gelmez.
We couldn't decided on the matter they put forward. (Onların ortaya
koyduğu konuda karar veremedik.)
I didn't received the document he sent. (Onun gönderdiği belgeleri
almadım.)
The price they asked was to high (Onların söylediği fiat oldukça
yüksekti.)
2. ) Non-Defining (Tanımlanmayan) Yapılarda:
Non-Defining yapılarda kısaltma yapılamaz.
Your brother , who(m) I met yesterday, seems very sempathic. (Dün
gördüğüm kardeşiniz çok sempatikti.)
Önemli Bir Not
Eğer İlgi Zamirinin nitelediği isimden önce "the first, the
only, the last, the second" gibi bir sıra sayısı veya "the
most" gibi superlative yapı var ise mastar , gelecek zaman yerine
geçmişi vurgulayacaktır.Yani çeviride "...cek, ...cak" eki
"...en, ...an" ekine döner.
The man to get out off the bus. (Otobüsten inecek adam)
The firs man to get out off the bus. (Otobüsten ilk inen adam)
İkinci cümlede, İlgi Zamirinin nitelediği "man" isminin
önünde bir sıra sayısı olduğu için geçmiş vurgalanmış oldu.
The country not to be represented. (Temsil edilmeyecek ülke.)
The only country not to be represented. (Temsil edilmeyen tek ülke.)
The report to be submitted. (Sunulacak rapor.)
The last report to be submitted. (Sunulan son rapor.)
The man to be killed. (Öldürülecek adam.)
The only man to be killed. (Öldürülen son adam.)
Ahmet was student to leave the classroom. (Ahmet sınıftan ayrılacak
öğrenciydi.)
Ahmet was the last student to leave the classroom. (Ahmet sınıftan
ayrılan son öğrenciydi.)
PAZAR 06. 02. 2000
Connective Relative Pronouns
Bu yapıda sadece "which" kullanılır. "which" kendisinden
önceki bir ismin yerine değil de bir cümleciğin yerine
kullanılır. Çeviride de "...ki bu da" olarak çevrilir.
He failed again, which dissappointed his parents. (O yine başarısız
oldu ki bu da anne-babasını hayal kırıklığına uğrattı.)
Bu kullanımda "which", ilgi zamiri "he failed again"in yerini
almıştır.
Türkçe'de bu ifade iki ayrı cümle ile söylenir. Inglizce
ifadesinde cümlede ilgi zamirinden önceki virgül (,) yapıyı
diğerlerinden ayırır. Bu yapıda "that" kullanılamaz. Ayrıca
tek virgül olduğu için ilgi zamirinden önceki isim özel isim de
değildir. Bu özellikleri ile diğer yapılardan ayırt edilir.
We will have to accros the frontier, which will be dificult. (Sınırı
geçmemiz gerekecek ki bu da çok zordur.)
He was rude to the customer officcer, which made things force.
(Gümrük memuruna kaba davrandı ki bu da işleri zorlaştırdı.)
Kısaltılması:
He failed again, which upset the whole family. (O yine başarısız
oldu ki bu da tüm aileyi üzdü.)
He failed again, upsetting the whole family. (O yine başarısız oldu
ki bu da tüm aileyi üzdü.)
Aktif yapıda olduğu için kısaltmada gerund kullanıldı.
The goverment made investiment in education, leading to welfare.
(Hükümet eğitime yatırım yaptı ki bu da refaha yol açtı.)
İnvestiment: yatırım
Lead to: ...e yol açmak
Whole: tüm, bütün (sayılamayanlarda kullanılır, the'yı başa
alır. the whole)
All: tüm, bütün (sayılabilenlerde kullanılır, the'yı sona
alır. all the)
The patient didn't respand to treatment, dissappointing all doctors.
(Hasta tedaviye cevap vermedi ki bu da tüm doktorları hayal
kırıklığına uğrattı.)
Not: Test çalışmalarında connective yapısının kısaltması
virgülden sonraki fiil boş bırakılarak çok sorulur.
İlgi Zamirlerinin Kısaltmaları İle İlgili karışık Örnekler
İt was difficult to arrange a date which was convenient for everyone.
(Herkes için uygun olan bir tarih bellirlemek zordu.)
Arrange: ayarlamak, düzenlemek, belirlemek
Convenient: uygun, elverişli
İnconvenient: uygun olmayan
Treat: davranmak, tedavi etmek
Threaten: tehdit etmek
Threat: tehdit
İlgi Zamirlerinin olduğu komplex cümleleri çevirirken ilk önce
sıfat cümleciği gözardı edilerek kalan yapı çevrilir. Daha sonra
sıfat cümleciği çevrilir. Sonrasında sıfat cümleciği, ilgi
zamirinin nitelediği isimden önce söylenerek yapı çevrilmiş
olunur. Komplex cümleleri, bu şekilde çevirerek sık egzersiz yapmak
süratlı anlama alışkanlığını geliştirecektir.
The man who was arrested finally confessed to being a spy. (Tutuklanan
adam sonunda bir casus olduğunu itiraf etti.)
Arrest: tutuklamak, durdurmak
Spy: casus
Confess to: itiraf etmek
We had to give up the research which we have already undertaken. (Daha
önce üstlendiğimiz araştırmayı bırakmamız gerekti.)
Already: halıhazırda, ...mış bile(tek başınakullanıldığında),
daha önce (bağlantılı cümlelerde)
Research: araştırma
Undertaken: üstlenmek
My collage, with whom I have been working for long, has decided to give
in his resignation.(Uzun süredir beraber çalışmakta olduğum
meslektaşım istifasını vermeye karar vermiş.)
Collage: meslektaş
Give in: vermek (verilen soyut bir şeyse "give" nesneye "in"
edatı ile geçiş yapar)
Conterpart: karşı taraf (bakanlar için)
The minister, whose life has been threatened, applied to the police for
protection. (Yaşamı tehdit edilen bakan koruma için polise
başvurdu.)
Protect: korumak
Protection: koruma
Expect: ummak, beklemek
Except: hariç, dışında
Treat: davranmak, tedavi etmek
Threaten: tehdit etmek
Threat: tehdit
The inflation rate, expected to be 20 %, has already passed the
target.envisioned. (% 20 olması beklenilen enflasyon oranı belirlenen
hedefi geçmiş bile.)
Envision: göz önüne almak, öngörmek, belirlemek
Envisage: syn envision
Target: hedef
The information we have obtained was not reliable.(Elde etmiş
olduğumuz bilgiler güvenilir değildi)
Reliable: güvenilir
Obtaine: elde etmek, sağlamak
We have to find new alternative energy resources to be used instead of
fossil-fuel. (Biz, fosil yakıtları yerine kullanılacak yeni bir
alternative enerji kaynağı bulmak zorundayız.)
Resourch: kaynak
Sourch: kaynak
İnstead of: ...nın yerine , -cek yerde
İn place of: ...nın yerine, -cek yerde
Renewable: yenilenebilir
PREPOSİTİONS
Türkçe ile batı dilleri arasındaki en büyük farklılık
edatların kullanımındadır. Türkçe'de edatlar hangi ismi
etkilerse o ismin sonrasında gelir. Inglizce'de ise edatlar isimden
önce gelirler.
Inglizce'de edatların kullanım yerleri ismin yanıdır. Ama ismi
nitelemezler. Çünkü ismi niteleyen sıfatlardır. Tanımından da
anlaşılacağı gibi edatlar, tek başlarına kullanılmayan, bir isim
ile kullanılp o ismin anlamını tamamlayan kelime gruplarıdır.
Edatlar ism ile beraber kullanıldıklarından Inglizce'de üç
kullanım yerleri vardır.
1.) İsimler ile for money
2.) Zamirler ile for them
3.) Gerundlar ile for learning
Bir cümlede çeviri yaparken edatların etkilediği ismi bulmak
problemlidir. Çünkü edatların Inglizce'deki kullanımı Türkçe
ile terstir. Biz yüze yakın sıklıkla görülebilen edatları
öğreneceğiz. Basit ve komplex olmak üzere iki gruba ayırarak
edatları öğreneceğiz.
Basit Edatlar
In: içinde (sabit durumda ve dışında olmayan)
At: ...de, ...da
Into: içinde (harakat olduğunda)
On: üzerinde (statik olarak)
Onto: üzerinde (dinamik olarak)
Under: altında
Up: yukarıya, yukarıda
Down: aşağıya, aşağıda
After: ...den sonra
Before: ...den önce
With: ile
Without: ...sız
Of: ...nın (telafuzu hafif bir "v" sesi iledir)
Off: haricinde, dışında (tek başına kullanılmaz,
değimselleşmiş kalıplarda. "of" olarak telafuz edilir.)
By: ile, tarafından, ...e kadar
Near: ...nın yakınında, ...e yakın
Next to: ...nın yanına, bitişiğinde
Like: gibi
Unlike: aksine
As: olarak
From: ...den, ...dan, (somut olarak)
Out of: ...den, ...dan (soyut olarak)
Beyond: ötesinde
Behind: arkasında
Beneath: (yerin) altında
Beside: ...den başka, ...nın yanında
Over: üstünde (temas olmadan) "over" bir önek olarak
kullanılrsa sonrasındaki kelimeye "aşırı, fazla" anlamını
katar. Bu kullanımdaartık edat değildir.
2.) Komplex Edatlar
Bu edatlarda KPDS'de bir-iki soru geliyor.
İn spite of: ...e rağmen
Despite:
Due to
Owing to
On account to: ...den dolayı
Becouse to
İn view of
KPDS'de genelde bu iki gruptan soru gelmektedir.
Regarding
Concerning
As regards: ...e ilşkin
With regard to
About
İn case: ...durumunda
İn the event of
İn terms of: itibariyle, bakımından
With respect to: ...e göre (kıyaslamada)
According to: ...e göre (görüş belirtirken)
İn addition to: ...e ilaveten
İnstead of ...nın yerine, ...cek yerde
İn place of
Rather than: ...den ziyade
Apart from: ...den başka
Prior to ...den önce
Before
Unlıke
İn contrast to ...nın aksine
Different from
As well as: hem.......hem, yanısıra
İn relation to ...e oranla
İn proportion to
For my part: bana göre
By way of: yoluyla
By means of: vasıtasıyla
Except = except of:...hariç, ...dışında
>From the point of view of
İn terms of bakımından
With regard to
For my part bana göre
As far as I am concerned
As well as
İn addition to ayrıca, yanısıra
Besides
Appart from
Çarşamba. 09. 02.2000
NOUN CLOUSES
Sıfat Cümlecikleri kadar zor olmayan ama önemli bir konudur. Önce
mantığını kavramak gerekir. Sıfat Cümleciklerinde bir isim bir
sıfat sözcüğü gibi bir cümlecik tarafından niteleniyordu. Noun
Clouses'larda ise kullandığımız isimler (veya zamirler) bu
cümlecikten etkilenirler.
Bir cümlede isimler özne, nesne ve tümleç durumundan biri ile
kullanılabilirler. Demekki Noun Clouses'lar (ismin yerine
kullanıldıklarından) da bir complex cümlede özne, nesne veya
tümleç olarak kullanılabilirler. Bu durumda isim bir kelime ile
değil de bir cümlecik ile ifade edilmiş olur. Başka bir değişle
bir ismin kullanılabildiği her yerde bir Noun Clouses
kullanılabilir.
Bunu İnglizce'deki cümle kuruluşu üzerinde gösterecek olursak;
S V O Tümleç
Bu cümle yapısında bir noun clause S, O ve tümleç durumundan biri
ile ifade edilebilir.
I know his failure. (Ben onun başarısızlığını biliyorum.)
Bu cümledeki "failure"(başarısızlık) kelimesi isimdir ve
cümlede nesne konumunda kullanılmıştır. Bu isim yerine bir
cümlecik de gelebilir. Dolayısıyle bu cümlecik bir noun clause
olmuş olur ve nesne durumunda kullanılmış olur. "failure" ismi
yerine "he has failed"(O başarısız olmuş) cümleciğini
kullanabiliriz. Ancak burada iki cümlecik olduğu için bu iki
cümleyi bağlayacak bir bağlaca ihtiyacımız vardır. Bu şekilde
cümlemiz;
I know that he has failed. (Biliyorum ki o başarısızdır.)
Yalnız bu çeviri konuşma dili için geçerlidir. Yazı dilinde ve
sınavda kesinlikle böyle çevirmiyoruz. Bağlacın anlamını
"ki" olarak değil de cümleciğe yükleyerek çeviririz. Bu
açıklamalardan sonra artık cümlemizi şu şekilde çevirebiliriz:
Onun başarısız olduğunu biliyorum.
Not: Yan cümleciklerin türkçeye çevrilirken öznenin "ın" eki
alarak çevrildiğini hatırlayınız. Sıfat cümlecikleri de dahil bu
konuyu işlerken temel cümle, yan cümlecik gibi kavramları da
göreceğimizden bunlara hakim olmak gerekir.
İsim Cümlecikleri İle Kullanılan Bağlaçlar
İsim cümlecikleri ile üç tür bağlaç kullanılr.
1. ) That: -ki (En çok kullanılan bağlaçtır. Olaya tek yönlü
bakar.)
2. Whether: ...ip ...imediği (Olaya iki yönlü bakar. "or not"
ile beraber de kullanılabilir.)
3. Question Word: Tüm soru kelimeleri isim cümleciklerinde bağlaç
olarak kullanılabilir.
Bu bağlaçların anlamları farklı ama kullanılış biçimleri
aynıdır. Bu nedenle en sık kullanılan "that"i önce iyi
öğreneceğiz. "that"in kullanımı iyi çözülünce sistem aynı
olduğu için diğerleri de rahat bir şekilde anlaşılır.
THAT
Daha önce de söylendiği gibi Noun Clouses'lar (NC) complex bir
cümlede üç durumda kullanılabilirler. Şimdi bunları madde madde
inceleyelim:
A) Özne Olarak İsim Cümlecikleri
Bu yapıda genelde formülsel olarak cümle şöyledir:
It is + (sıfat) that + NC
Böyle bir cümle kuruluşu görüldüğünde, bu bir isim
cümleciğidir ve özne durumunda kullanılmıştır diyebiliriz.
It is clear that he will confess to his guilt. (Onun suçunu itiraf
edeceği açıktır.)
Özne durumundaki NC'lar "what" sorusuna cevap verirler.
Örneğin bu cümleye sorarsak;
What is clear? That he will confees to his guilt (Onun suçunu itiraf
edeceği) şeklinde cevap alırız.
Inglizce'de normalde bir cümlede özne cümlenin başındadır. Bu
nedenle yukarıdaki cümle kuruluşunun ikinci bir alternatifi de
vardır. Orijinal kullanım da ikinci kullanımdır. Birinci
kullanımda özne sona alındığı için çekili fiile bir özne
gerekliliğinden "it" özne olarak kullanılmıştır. Burada
"it" asıl öznenin yerini tutar. İkinci kullanımda ise özne
asıl yerine çekileceğinden artık "it" kullanımına gerek
yoktur. Inglizce'de asıl kullanım ikinci dediğimiz kullanımdır.
Ama zor olduğu için birinci kullanım daha yaygındır. Bu durumda
NC'ların özne olarak kullanımı iki farklı şekilde yazılabilir.
Şimdi yukarıdaki cümleyi bu açıklamaya göre yazalım:
It is clear that he will confess to his guilt. (Onun suçunu itiraf
edeceği açıktır.)
That he will confess to his guilt is clear. (Onun suçunu itiraf
edeceği açıktır.)
Her iki kullanımda da anlamı aynıdır. KPDS'de cümlelerin %
90'nı bu yapıdadır. Direk olarak da 2-3 soru gelebilir.
It is difficult that he will give it up. (Onun ondan vazgeçeceği
zordur.)
That he will give it up is difficult. (Onun ondan vazgeçeceği
zordur.)
Böyle cümleleri "vazgeçmesi" şeklinde de çevirebiliriz.
It was very hard that we overcame this issue. (Bu meselenin üstesinden
gelmek çok zordu.)
That we overcame this issue was very hard. (Bu meselenin üstesinden
gelmek çok zordu.)
It is + Sıfat formülünde kullanılan sıfat yerine daha önceki
bilgilerimizden biliyoruz ki sıfat cümlecikleri de kullanılabilir.
Ayrıca yine biliyoruz ki sıfat cümleciklerinin kısaltmasında eğer
aktif ise "gerund" eğer passive ise "V3"kullanılıyordu.
Demekki formüldeki sıfat yerine bir gerund veya bir V3 de
kullanılabilir.
It is expected that they will resume peace talks. (Onların barış
görüşmelerine yeniden başlayacakları beklenilmektedir.)
That they will resume peace talks is expected. (Onların barış
görüşmelerine yeniden başlayacakları beklenilmektedir.)
Resume: yeniden başlamak (restart ve rebegin kelimelerinin yerine
kullanılır. KPDS'de çok geçer.)
It is known that our world is round (Dünyamızın yuvarlak olduğu
biliniyor.)
It is suprising that he has escaped. (Onun kaçışı
şaşırtıcıdır.)
Bu yapılarda iki cümlecik olduğu için haliyle zaman uyumu da
aranmalıdır. Şimdilik sadece gramatikal boyut ile uğraşacağız.
Zaman uyumuna dikkat etmekle beraber daha sonra detaylı olarak
öğreneceğiz.
B) Nesne Olarak İsim Cümlecikleri
Bu yapıda isim cümlecikleri nesne konumundadır. Cümlede nesne
konumunda bir isim yerine bir isim cümleciği kullanılır.
We learnt that they had agreed on the matter.(Onların mevzuda hemfikir
olduklarını öğrendik.)
Nesne yapısındaki isim cümlesini, yükleme kimi, neyi, kime, neye
sorularını sorarak bulabiliriz. Bu yapının tek kullanımı vardır.
İsim cümleciği özne durumundaki gibi hareket edemez.
The judge decided that the suspect was innosent. (Hakim zanlının
masum olduğuna karar verdi.)
The judge decided this. (Hakim buna karar verdi.)
Dikkat edilirse ikinci cümlede nesne "this" dir ve tek bir
kelimeden oluşmuştur. Birinci cümlede ise cümlenin nesnesi bir isim
cümleciğidir. Nesne harakatinin her iki cümlede aynı olduğuna
dikkat edininiz.
Suspect: zanlı, şüpheli
İnnosent: suçsuz, masum
Judge: hakim, yargılamak
C) Tümleç Olarak İsim Cümlecikleri
Tümleçler, özne, yüklem ve nesne dışında cümleyi tamamlayan
yapılardır. Inglizce'de "be" ve "become" (olmak)
fiillerinden sonra gelen kelimeler tümleçtirler.
My father is an engineer. (Benim babam bir mühendistir.)
My advantage is that I can speak three foreign languge. (Benim
avantajım üç dili konuşabilmemdir.)
My belief is that yo will get over this problem. (İnancım sizin bu
sorunu aşacağınızdır.)
Get over: üstesinden gelmek
Their claim is that the minister got involve in corruption. (Onların
iddiası bakanın yolsuzluğa karışmasıdır.)
Get involve in: ...e bulaşmak (daima nesneye in ile geçer.)
Corrupton: bozulma, yolsuzluk
Whether = If
....ip ....imediği anlamında olup, olaya iki yönlü bakan bir
bağlaçtır. Whether bağlacı bazen "or not" da alabilir.
Genellikle "or not" ifadesi parantez içinde verilir. Bu bağlacın
değişik konumlu isim cümleciklerindeki kullanımını görelim.
It is not known whether he has ratified the bill. (Onun yasa
tasarısını onaylayıp onaylamadığı bilinmiyor.)
Ratify:
Specify:
Approve of: onaylamak
Notify:
Yukarıdaki cümleyi (isim cümleciği özne konumunda olduğu için)
şu şekilde de yazabiliriz. Anlamı aynıdır.
Whether he has ratified the bill is not known.
Not: Cümlede özne konumunda olan isim cümleciği başa alınırsa
bu kullanımda bağlaç olarak "If" kullanılamaz.
I am not sure whether he has accepted the offer.(Onun öneriyi kabul
edip etmediğinden emin değilim.)
No one knows whether they live in the country or not. (Onların ülkede
yaşayıp yaşamadıklarını kimse bilmiyor.)
My doubt is whether they will stay or not. (Benim kuşkum onların
kalıp kalmayacağıdır.)
Not: Gramatikal olarak isim cümleciklerinde bağlaçlardan sonra daima
bir özne vardır.
Pazar 13. 02. 2000
Soru Kelimelerinin İsim Cümleciklerinde Bağlaç Olarak
Kullanılması
Questıon Words (QW)
What: ne
Where: nerede, nereye
When: ne zaman
Who: kim
Whom: kimi, kime
Fram whom: kimden
With whom: kiminle
To whom: kime
Whose: kimin
Which: hangi
How: nasıl
Why: niçin
How many: kaç tane, ne kadar, kaç (sayılabilenler için)
How much: kaç tane, ne kadar, kaç (Sayılamayanlar için)
How long: ne kadar (zamanı sorar)
How far: ne kadar (mesafeyi sorar)
How often: ne kadar (frekansı sorar)
İsim cümleciklerinde QW'ların kullanımını, normal soru
cümleleri ile karıştırmamak gerekir. Bir soru cümlesinde QW'lar
daima cümlenin başında söylenir ve cümle sonunda soru işareti
vardır. Sour sözcüğü olsun veya olmasın bir soru cümlesinde
yardımcı fiil vardır ve özneden önce yazılır. Bazen bu kural
konuşma dilinde ihmal edilse de cümlenin soru olduğunu hissettirecek
bir vurgu mutlakavardır.
What can I do for you? (Sizin için ne yapabilirim?)
Where are you going? (Nereye gidiyorsun?)
When will you come back? (Ne zaman döneceksiniz?)
How long will you be staying here? (Burada ne kadar süre
kalacaksınız?)
Soru cümlelerini, QW'ların bağlaç olarak kullanıldığı isim
cümlecikleri ile bu şekilde ayırabilmek gerekiyor. Bu da yardımcı
fiilin kullanımı, QW'ların soru cümlelerindeki konumu ve soru
cümlelerinde ?'nin kullanımını hatırlayarak yapilabilir.
Şimdi QW'ların isim cümleciklerinin her üç yapısında
kullanımını görelim.
a) Özne olarak;
İt is not known where he hides.(Onun nereye saklandığı bilinmiyor.)
Hide: saklanmak
Bu kullanımda QW'un bağlaç niteliğinin görülmesi gerekir.
Dikkat edilirse QW'dan sonra cümle sonuna ? konulmamıştır.
Ayrıca yardımcı fiil özneden önce yazılmamıştır. O zaman
"where" bağlaç olarak kullanılmıştır diyoruz.
Burada önemli bir özelliği de hatırlatmak gerekiyor. Complex bir
cümlede yan cümlecik soru formu ile kurulamaz. Eğer böyle bir
cümlede soru formu oluşturulmak istense bu değişiklik yan
cümlecikte değil, temel cümlede yapılır.
İs it not known where he hides? (Nereye saklandığı bilinmiyor mu?)
Özne olarak kurulmuş bir isim cümleciğinde özne hareketini
hatırlayarak cümlemizi diğer alternatifi ile yazalım.
Where he hides is not known? (Onun nereye saklandığı bilinmiyor.)
Bu complex cümleyi soru yaparsak;
İs where he hides not known? (Onun nereye saklandığı bilinmiyor
mu?)
İt is not obvious what he will do. (Onun ne yapacağı belli değil.)
İt was uncertain how long they would stay there. (Orada ne kadar
kalacağı belli değildir.)
Obvios: belli, apaçık
Obviousness: besbellilik
Cümlelerdeki zaman uyumuna da dikkat etmek gerekiyor. Anlamdan temel
cümlenin ve yan cümlenin zamanını çıkarabilmek gerekir.
Geçmişteki olay ,öncesi sonrası durumunu iyi bir şekilde irdeleyip
sonuca gidebilmek gerekir.
İt was not known how the had committed the crime. (Onun suçu nasıl
işlediği bilinmiyor.)
Was not known bilinmiyor, meçhul
Was unknown
b) Nesne Olarak;
I don't know where he is working now. (Onun şimdi nerede
çalıştığını bilmiyorum.)
Zaman uyumunda temel cümle ve yan cümle arasında bir zaman uymu
vardır. Bunun çevirisi değil de inglizce mantığı önemlidir.
Zaman tespitinde hem temel cümlecikte hem de yan cümlecikte olan
zaman sözcüklerine dikkat etmek gerekiyor.
We couldn't learn how this event happened. (Bu olayın nasıl
oluştuğunu öğrenemedik .)
She didn't decide where we had to met. (O nerede buluşmamız
gerektiğine karar veremedi.)
c) Tümleç Olarak;
Uor doubt is who killed the man. (Şüphemiz adamı kimin
öldürdüğüdür.)
I am anxious to know how much he earns by month. (Aylık olarak ne
kadar kazandığını öğrenmeye can atıyorum.)
Anxious: endişeli
Anxious + full İnfinitive: ...meye can atmak
It is expected that the embargo will lifted next year. (Ambargonun
gelecek yıl kaldırılacağı umuluyor.)
İt was climed that the minister had embezzled money. (Bakanın
zimmetine para geçirdiği iddia edildi.)
Embezzle: zimmete para geçirmek
The two sides announcedthat they had signed an aggrement. (Her iki
taraf bir anlaşma imzalamış olduklarını bildirdiler.)
Announce: bildirmek, ilan etmek
We feared that he results could be negative. (Sonuçların negatif
olabileceğinden korktuk.)
Fear: korkmak
Fearless: korkusuz
It is said that he can be detained. (Onun gözaltına alınabileceği
söyleniyor.)
***Not: Modal'ların (Özellikle "can ve may")bağlaç ile
aktarıldığı zaman çevirisinde bir "...ecek, ...acak" anlamı
katıldığına dikkat ediniz.
Soru: Böyle cümlelerde neden temel cümlecik kısadır?
Bunu bir örnekle açıklayalım:
I bought this present last year in İtaly. (Ben bu hediyeyi geçen yıl
İtalya'dan aldım.)
Bu cümlemizin öğelerinin Özne+Yüklem+Nesne+Tümleç (Zaman
zarfı+yer zarfı) şeklinde sıralandığına dikkat ediniz. Ayrıca
"bir cümledeki her ismin yanına bir Noun Clause gelebilir"
özelliğinin hatırlayınız. Cümlemizdeki "the present" isminden
sonra bir Noun Clause yazarsak; zaman zarfı ve yer zarfı NC'a ait
olacağından cümle sonuna atılır. Bu yüzden de temel cümlecik
kısa olur.
No one knows How this problem can be resolved. (Kimse bu problemin
nasıl çözülebileceğini bilmiyor.)
Subjunctive Mood (İstek kipi)
Türkçe'de dilek kipi "...mesi, ...ması" şeklindedir. Mümle
olarak örneklersek; Ben Ali'nin burda olmasını istiyorum. Doktor
O'na dinlenmesini söyledi, gibi.
İngilizce'de Subjunctive Mood (SM)'un kullanıldığı belli
fiiller vardır. Bunların sayısı 15'tir. Eğer bu fiiller temel
cümlede kullanılırsa mutlaka yan cümlecikte SM kullanımını
isterler. Bu fiilleri kolay olsun diye grup halinde yazacağız.
1.) Aşağıdaki Fiillerden sonra
İstemek Fiilleri:
Desire
Request
Ask
Beg
Urge
Demand
Önermek Fiilleri
Recommend
Advise
Propose
Suggest
Geri kalan beş fiil bir grup halinde verilemiyeceğinden ayrı
yazacağız.
İnsist: ısrar etmek
Prefer: tercih etmek
Require: gerektirmek
Order: emretmek
Move: hareket etmek (pek kullanılmaz.)
İnglizce'de bu fiiller dilek kipini gerektirirler. Bunlar temel
cümşlede olduklarında mutlaka mutlaka dilek kipi kullanılmalıdır.
The doctor recommended that he should rest as much as possible. (Doktor
O'na mümkün olduğu kadar dinlenmesi gerektiğini tavsiye etti.)
İnglizce'de dilek kipi yapısında sadece "should"
kullanılır. Yalnız "should"un kullanılması obsiyoneldir. Yani
olsa da olur olmazsa da. Bu nedenle yukarıdaki cümleyi şu şekilde
de yazabiliriz:
The doctor recommended that he rest as much as possible. (Doktor O'na
mümkün olduğu kadar dinlenmesini tavsiye etti.)
Görüldüğü gibi "should"un kullanılmaması durumunda
sonrasındaki fiil çekilmemiş gibi görünür. Yani "bare
infinitive" olarak kalır. "should"un kısaltılması formuna
dikkat etmek gerekir. KPDS'de bu fiil boş bırakılarak sorulur.
Önemlidir, iyi öğrenmek gerekir. SM yapısını Türkçe'ye
çevirirken "should"un gerekir anlamı yarine Türkçe'deki dilek
kipi anlamı olan "...mesi, ...ması" şeklinde çeviririz.
I insisted that my son (should) be a doctor. (Oğlumun bir doktor
olmasında ısrar ettim.)
***Not: Dilek kipinin yan cümlecikte kullanıldığına dikkat
ediniz.
The committee requisted that the documents (should) be summitted until
tomorrow. (Komite belgelerin yarına kadar sunulmasını istedi.)
I advised her that she ...............breakfast early. Boş olan yere
ne gelmelidir?
have
has
had
to have
has had
"have" doğru cevap olur. Çünkü temel cümlecikte "advise"
fiilinin olmasından dolayı yan cümlecik yapısı SM olmalıdır. Bu
nedenle asıl olması gereken "should have" dir. "should"
kısaltıldığından doğru cevap "have" olur. Çok dikkatli olmak
gerekir.
I advised her that she have breakfast early. (Erken kahvaltı
yapmasını önerdim.)
2.) Aşağıdaki sıfatlardan sonra SM kullanılır
Sıfatlar Noun Clouse'ların özne yapısında
kullanıldıklarından bu madede sadece Noun Clouse'ların özne
yapısı olacaktır. SM' un kullanıldığı en önemli sıfatlar
şunlardır:
Önemli Sözcükleri
İmportant
Crucial
Vital
Significant (anlamlı)
Gerekli Sözcükleri
Necessary
İmperative (zorunlu)
Mandatory (zorunlu)
Essential
possıble
İnglizce'de bu sıfatlar kullanıldıklarında dilek kipi
gerektirirler
It is necessary that he (should) work hard. (Onun sıkı çalışması
gerekir.)
It is essential that our environment be protected. (Çevremizin
korunması temeldir.)
Protect, Preserve, Conserve: korumak
Çarşamba 16. 02. 2000
Örnek Noun Clouses ve Relative Pronouns Cümleleri
It is estimated that the economic sanction can not be lifted in the
near future. (Ekonomik yaptırımların yakın gelecekte
kaldırılamayacağı tahmin ediliyor.)
Sanction: yaptırım, müeyyide (Önemli bir kelimedir, KPDS'de çok
sık geçer)
Bir cümlede bir ismin yanına her zaman için onu niteleyecek bir
sıfat yazılabilir. Relative Pronouns (RP) bilgilerimizden de
biliyoruz ki bir sıfat cümleciği (RP) bir sıfat kelimesinin
yaptığı görevi bir cümlecik olarak yapabilir. Bu açıklamaya
dayanarak cümledeki "sanction" isminden sonra onu niteleyecek bir
RP cümleciği yazarak cümlemizi çevirecek olursak; (Kalın ve italik
yazılan cümlecik kısaltılmış bir RP cümleciğidir.)
It is estimated that the economic sanction impossed on Serbia can not
be lifted in the near future. (Sırbistan'a uygulanan konomik
yaptırımların yakın gelecekte kaldırılamayacağı tahmin
ediliyor.)
İmpose on: ...e empoze etmek, uygulamak
***Not: KPDS'deki cümlelerin büyük bir çoğunluğu bu
yapıdadır. Böyle cümleleri iyi çalışmak sınavda büyük
kolaylıklar sağlar.
Pose
Bırakmak, tutmak anlamında olan bu kelima kökünden bir çok kelime
türetilmiştir.
İmpose: im: içine, pose: bırakmak. İmpose:içine bırakmak, empoze
etmek, uygulamak
Expose: ex:dış, pose: bırakmak. Expose: dışarıya bırakmak, maruz
bırakmak
Repose: dinlenmek
Compose: birleştirmek
Dispose: sıralanmak, düzenlemek
Oppose: karşı koymak
Prepose: önceye bırakmak
Bu kelimeler de KPDS için çok önemlidir.
İt was reported that the plain had taken off one hour later doe to the
in adequancy of measure. (Önlemlerin yetersizliğinden dolayı
uçağın bir saat geç kalkmış olduğu rapor edildi.)
Take off: havalanmak
Doe to: ...den dolayı
Adequate: yeterli, uygun, elverişli
Adequancy: yeterlilik
İnadequancy: yetersizlik
Measure: tedbir, önlem (ölçme, ölçmek anlamı var ve
karıştırılabilir diye KPDS'de çok geçen bir kelimedir.)
Cümledeki "measure" isminden sonra kısaltılmış bir RP
cümleciği olan "taken" ı ekleyip cümlemizi tekrar yazalım:
İt was reported that the plain had taken off one hour later doe to the
in adequancy of measure taken. (Alınan önlemlerin yetersizliğinden
dolayı uçağın bir saat geç kalkmış olduğu rapor edildi.)
The rescue team suggested that the disaster area (should) be evacuated
immediately. (Kurtarma ekibi felaket bölgesinin derhal
boşaltılmasını önerdi.)
***Not: Dilek kipinin kullanımını (Should'un kullanımını)
hatırlayınız.
Rescue: kurtarma(k)
Evacuate: boşaltmak, tahliye etmek
Calamity: felaket
Diseaster: felaket
We aware that it is rather dificult to draw some conclusion fram the
data. (Verilerden bazı sonuçlar çıkarmanın oldukça zor olduğunun
farkındayız.)
To be aware of: farkında olmak, haberdar olmak
***Not: Yukarıdaki cümlede "to be aware of"un "of" edatı
yazılmadı. Neden? (Noun Clous'larda sadece "that"in edat
almadığını diğer tüm NC başlaçlarının edat aldıklarını
hatırlayınız.)
"Data"dan sonra bir RP ekleyerek cümlemizi yeniden yazalım:
We aware that it is rather dificult to draw some conclusion fram the
data presented by the committe. (Komite tarafından sunulan verilerden
bazı sonuçlar çıkarmanın oldukça zor olduğunun farkındayız.)
Clude
"Kapatmak" anlamında olan bu kökten bir çok kelime
türetilmiştir.
Conclude: sonucuna varmak
Conclusion: sonuç
Conclusıve: sonuca götüren, somut
İnconclusive: sonuca götürmeyen, somut olmayan
İnclude: dahil etmek, içermek
Exclude: hariç tutmak
Preclude: engel olmak
The scientists aren't sure certain whether this treatment can achieve
the result desired. (Bilimadamları, bu tedavinin arzulanan sonuçları
gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceğinden emin değiller.)
Hatırlanacağı üzere RP kısaltmalarında aktifler için
"gerund" pasifler için "V3" kullanılayordu ve bunlar bir
sıfat sözcüğü gibi niteledikleri ismin önüne yazılabiliyordu.
Şimdi birkaç cümlemizi bu kurala göre yazalım.
The scientists aren't sure certain whether this treatment can achieve
the desired result.(Bilimadamları, bu tedavinin arzulanan sonuçları
gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceğinden emin değiller.)
İt was reported that the plain had taken off one hour later doe to the
in adequancy of taken. measure (Alınan önlemlerin yetersizliğinden
dolayı uçağın bir saat geç kalkmış olduğu rapor edildi.)
Görüldüğü gibi RP kısaltmaları bir sıfat sözcüğünün
yaptığı hareketi yapabilirler.
The industrialists entering this market claim that a fierce competition
will occur in the month ahead. (Bu piyasaya giren sanayiciler,
önümüzdeki aylarda acımasız bir rekabetin meydana geleceğini
iddia etmektedirler.)
Market: pazar, piyasa
Fierce: acımasız
Competition: rekabet
Relative Pronıuns ve Noun Clouse konularını birlikte kullanabilmek
gerekir. Çünkü bu iki konu Inglizce'nin en karmaşık
konularıdır.
He was rather reluctant to tell us how long the experiment he was
conducting would last(O yapmakta olduğu deneyin ne kadar süreceğini
bize söylemeye oldukça isteksizdi.)
Bu cümlenin, "us" ve "how long the experiment he was conducting
would last" olmak üzere iki nesnesi vardır. Dikkat edilirse ikinci
nesne bir NC cümleciğidir. Böyle iki nesneli cümlelerde
karışıklığı önlemek için NC nesnesi sonra söylenir.
İt is reported that the election to be held next week may be postponed
(Gelecek hafta yapılacak olan seçimlerin ertelenebileceği
bildirilmektedir.)
They said that there were other methots which we could resort to.
(Onlar, bizim başvurabileceğimiz başka metotların olduğunu
söylediler.)
Resort to: başvurmak, müracaat etmek (syn: apply. Soyut anlamda
başvurmak. KPDS'de çok geçer.)
Böyle cümleler de zaman uyumuna da özellikle dikkat etmek gerekir.
We are unable to convince the patient that he could recover soon. (Biz
hastayı kısa sürede iyileşebileceğine inandıramadık.)
Convince: inandırmak
Recover: iyileşmek
Soon: sonra, kısa süre
Cover: kapatmak
Uncover: açmak
RP veNC konuları İnglizce'nin en karmaşık konularıdır. Bu
konuda geçen örnekleri iyi öğrenmek konunun anlaşılmasında
kolaylık sağlayacaktır.
Bir sonraki konumuz NC'larda kısaltmalar olacaktır. NC'larda
kısaltma yapılırken mastarlardan faydalanılır. Bu nedenle bir
sonraki derse hazırlık anlamında mastarların olabilecek
formlarını görelim.
Bir cümlede mastarlar iki değişik formda kullanılabilirler. Bu iki
formun ayrıca hem aktif hem pasif kullanımı olacağından mastarlar
dört şekilde kullanılırlar.
Aktif Pasive
Simple İnfinitive: to see (görmek) to be seen (görülmek)
Perfect İnfinitive: to have seen(görmüş olmak) to have been seen
(görülmüş olmak)
to speak to be spoken
to have spoken to have been spoken
Pazar. 20. 02. 2000
We decided to improve the installation. (Biz tesisleri geliştirmeye
karar verdik.)
İnstallation: tesis, tesisat, montaj
Yukarıdaki cümlede aslında bir NC kısaltması vardır. Ama biz bunu
bilmeden de şimdiye kadar böyle cümleleri kullandık. Çevirisini de
rahatlıkla yaptık. Yine aşağıda yazacağımız cümlede de bir NC
kısaltması vardır.
I don't know what to do. (Ben ne yapacağımı bilmiyorum.)
İt is understood that he has studıed in Germany.(O'nun Almanya'da
öğrenim görmüş olduğu anlaşılıyor.)
***Not: Böyle cümlelerde zaman uyumuna da dikkat etmek gerekir.
Zaman uyumu temel cümle ile yan cümle arasında aranır.
İt is statedthat agreement will be signed. (Anlaşmanın
imzalanacağı ifade ediliyor.)
State: ifade
Statement: ifade
İt is suspected that he is in the USA. (O'nun USA'da olduğundan
şüpheleniliyor.)
Temel cümlenin zamanı simple present, yan cümlenin zamanı simple
present. Çünkü zamanlar çakışıyor. Yani yan cümleciğin zamanı
temel cümlenin zamanından önce ise perfect, conra ise future, aynı
ise aynı tense kullanılır.
Aktif Pasive
Simple İnfinitive: to see (görmek) to be seen (görülmek)
Perfect İnfinitive: to have seen(görmüş olmak) to have been seen
(görülmüş olmak)
to speak to be spoken
to have spoken to have been spoken
Mastarların bu dört kullanımından faydalanarak NC'larda
kısaltma yapılır. Şimdi bu kısaltmanın nasıl yapıldığını
görelim
1.) Özne yapısında
İt is claimed that he be released the next mounth. (O'nun gelecek
hafta serbest bırakılacağı iddia ediliyor.)
NC'larda kısaltma, yukarıda altı çizili olan kısımda
yapılır. NC'larda bağlaçtan sonra mutlaka bir özne olmak zorunda
idi. Kısaltma yapılırken "he" öznesi cümlenin başına
çekilir, bağlaç kısaltılır ve fiil mastar biçiminde (to)
kullanılır. Bu açıklamadan sonra cümlemizi kısaltılmış biçimi
ile yazalım.
He is claimed to be released the next month. (O'nun gelecek hafta
serbest bırakılacağı iddia ediliyor.)
NC kısaltmaları çok iyi çalışılması gereken bir konudur. Özne
hareketine ve mastar dönüşümüne iyi hakim olmak gerekir. Kısaltma
ile komplex cümle tek bir cümleye indiğinden artık bağlaca da
gerek yoktur.
İt is reported that the minister has approved of the proposal.
(Bakanın öneriyi onaylamış olduğu belirtilmektedir.)
Kısaltma
The minister is reported to have approved of the proposal. (Bakanın
öneriyi onaylamış olduğu belirtilmektedir.)
İt is said that they have been cought by the police. (Onların polis
tarafından yakalanmış oldukları söyleniliyor.)
Kısaltma
They are said to have been cought by the police. (Onların polis
tarafından yakalanmış oldukları söyleniliyor.)
***Not: NC kısaltması KPDS için hayati derecede önemli bir konudur.
Konuşma dilinde pek kullanılmaz ama yazı dilinde oldukça sık
kullanılır. Sınav boyutunu ise maddeler halinde yazalım
1.) Cümledeki kısaltmanın mastar kısmı boş bırakılarak sorulur.
2.) Cümlenin kısaltılmış şeklini verip eşanlamlısını
sorabilirler.
3.) Çeviride sorulabilir.
4.) Anlama yönelik çok önemli bir konudur. Sınavda kritik yerlerde
oldukça sık geçen bir cümle kalıbıdır.
İt is feard that the boy will be killed. (Çocuğun
öldürüleceğinden korkuluyor.)
Kısaltma
The boy is feard to be killed. (Çocuğun öldürüleceğinden
korkuluyor.)
İt is expected that inflation will drop. (Enflasyonun düşeceği
umuluyor.)
Kısaltma
İnflation is expected to drop. (Enflasyonun düşeceği umuluyor.)
Kısaltmalarda mastarın aktif - pasif durumunun ayırımını
yapmak çok önemlidir. Bu durumda özne yüklemi yapıyor mu,
yüklemden etkileniyor mu sorularının cevaplanarak duruma göre
kısaltmada aktif veya pasif mastar kullanılır.
He is stated to have fled the country. (Onun ülkeden kaçmış olduğu
belirtiliyor.)
Flee: kaçmak, terketmek
Leave: ayrılmak, terketmek (Aslında ikisi de "terketmek"
anlamındadır. "from" edatını istemezler. Kullanıldıklarında
sanki bir "from" olması gerktiği hissi Türkçe'den
kaynaklanmaktadır.)
The results of the election are reported to be announced tomorrow.
(Seçim sonuçlarının yarın ilan edileceği bildirilmektedir.)
Cümlenin kısaltma öncesi
İt is reported that the results of the election will be announced
tomorrow. (Seçim sonuçlarının yarın ilan edileceği
bildirilmektedir.)
The manager is said to have been involved in illegal affairs.
(Müdürün yasa dışı işlere bulaşmış olduğu söyleniliyor.)
Cümlenin kısaltma öncesi
İt is said that the manager has been involved in illegal affairs.
(Müdürün yasa dışı işlere bulaşmış olduğu söyleniliyor.)
İnvolve: içermek, kapsamak
İnvolve: karıştırmak, bulaştırmak
İnvolve: gerektirmek (hangi anlamda kullanılırsa kullanılsın daima
"in" edatı ile nesneye geçer.)
Affair: olay, iş
The agreement is reported to have been signed by both side.
(Anlaşmanın her iki tarafça imzalanmış olduğu bildiriliyor.)
Cümlenin kısaltma öncesi
İt is reported that the agreement has been signed by both side.
(Anlaşmanın her iki tarafça imzalanmış olduğu bildiriliyor.)
Seem, Appear, Look
Üçü de "görünmek" anlamındadır. Bu üç fiil NC yapısı
içinde kullanılabilirler. Anlam olarak pasiflik durumları olduğu
için ayrıca pasif yapılmazlar.
İt seems that he has passed the exam. (Onun sınavı geçmiş olduğu
görünüyor.)
Kısaltma
He seems to have passed the exam. (Onun sınavı geçmiş olduğu
görünüyor.)
Pass: geçmek
Passage: geçit, pasaj
***Not: KPDS'de özellikle bu yapıda seem, appear, look
fiillerinden sonraki kısım boş bırakılarak mastar kalıbı
sorulur. Daha önce bu kullanımda geçen "it is V3"
kullanımının mantığı ile çözülür.
They seem to move to another town next year. (Onların gelecek yıl
başka bir kasabaya taşınacakları anlaşılıyor.)
Cümlenin kısaltma öncesi
İt seems that they will move to another town next year. (Onların
gelecek yıl başka bir kasabaya taşınacakları anlaşılıyor.)
Your family seems to be extremely happy .(Ailenizin son derece mutlu
olduğu börünüyor.)
Cümlenin kısaltma öncesi
İt seems that your family is extremely happy. .(Ailenizin son derece
mutlu olduğu börünüyor.)
She seems to have won the prize. (Onun ödülü kazanmış olduğu
görünüyor.)
Cümlenin kısaltma öncesi
She seems that she has won the prize. (Onun ödülü kazanmış olduğu
görünüyor.)
Diğer NC Kısaltmaları
3. ) Nesne Yapısında
We can not decide whether we wiil stay at home or go out. (Evde mi
kalacağız dışarıya mı gideceğiz karar veremiyoruz.)
Kısaltma
We can not decide whether to stay at home or to go out. (Evde mi
kalacağız dışarıya mı gideceğiz karar veremiyoruz.)
Böyle yapılarda bağlaç anlamını cümleye kattığı için
kısaltılamaz. Mastar kısaltması ise daha önce anlatıldığı
gibidir.
He doesn't where to go (O nereye gideceğini bilmiyor.)
Cümlenin kısaltma öncesi
He doesn't where he wiil go (O nereye gideceğini bilmiyor.)
3.) Tümleç Yapısında
My job is that I teach English (İşim İnglizce'yi öğretmektir.)
Kısaltma
My job is to teach English (İşim İnglizce'yi öğretmektir.)
Görüldüğü gibi NC'ların cümlede tümleç olarak
kullanıldığı yapıda da kısaltma mastarlardan faydalanılarak
yapılır.
Çarşamba. 23. 02. 200
CONDITIONAL SENTENCES
Şartlı cümleler demektir. Bunlar genellikle her dilde üç temel
şekilde söylenirler. Şartlı cümle yapısının İnglizce ve
Türkçe kullanımları arasında bazı farklılıklar vardır. Konuya
girerken önce Türkçe yapısı anlatılacak. Kullanımda
aralarındaki farklılığı ve İnglizce mantığını kavramak
gerekir.
Türkçe Uygulaması
A- 1)Gerçekleşebilir şart cümleciği: Çalışırsan öğrenirsin,
Yarın gelirsen çalışabiliriz, vb. Görüldüğü gibi bu yapıda
şart yerine getirileceği taktirde temel istenen gerçekleşebilir. Bu
nedenle bu yapıya "Real Yapı" denir.
B) Gerçekleşemeyen şart cümleciği: Bu yapı iki şekilde kurulur
Bunlarda şartın yerine getirilme olanağı olmadığı için temel
istenenin gerçekleşmeyeceği yapılardır. Bu nedenle bunlara
"Unreal Yapılar" denir.
2)Çalışsaydın öğrenirdin. Görüldüğü gibi geçmiş zamanda
birinci maddenin uygulanmasıdır.
3)Çalışmış olsaydın öğrenmiş olurdun.
Real yapılarda ister olumlu ister olumsuz olsun istenen
gerçekleşebilir. Unreal yapılarda ise cümle kuruluşu anlamla
terstir. Yani cümle kuruluşu olumlu iken anlam olumsuz; cümle
kuruluşu olumsuz iken anlam olumludur. Peki bu açıklama neye yarar?
Şartlı cümlelerin İnglizce mantığı için bu açıklama
gereklidir. Çünkü unreal yapılarda zamanlarreal zamanlara göre bir
önceye çekilerek söylenir.
Türkçe'de Type 2 ve Type 3 ün kullanımı hemen hemen aynıdır.
Aradaki ayırım çok net değildir. Rahatlıkla birbirlerinin yerine
kullanılabilirler. Türkçe'de durum böyle iken İnglizce'de
neden iki type'e gerek duyulmuştur?
İnglizce'de Type 2 ve Type 3 birbirinden çok ayrı şeylerdir.
Type 2: İçinde bulunulan veya gelecekteki bir olay için kurulan
unreal yapılardır. Sınıfta olmasaydık, yarın geleceksen gibi
Type 3: Geçmişteki bir olayın aktarıldığı unreal yapıdır.
Eğer aktarılacak olay geçmişte ise mutlaka type 3'e gidilmelidir.
Geçen yıl mezun olsaydın, dün gelseydin gibi
***Not: Türkçe'de bağlaçların anlamları yükleme yüklenerek
söylenir. Gelse çalışırken gibi. İnglizce'de ise bağlaçlar
ayrı bir kelime olarak kullanılır. if, while, when gibi. Bağlaçlar
konusu ayrıca ele alınacaktır.
Şimdi Şart Cümlelerinin İnglizce kuruluşlarını görelim:
Type 1
İf you study, you will learn (Çalışırsan öğrenirsin.)
İf +Simple Present, +Simple Future
Type1'i formülleştirecek olursak yukarıdaki formül çıkar.
Genel kullanımı verildiği gibidir. Type1'de eğer aktarılan olay
genel bir ifade ise temel Cümlecikte de Simple present olabilir. Ama
bu istisnai bir durumdur. Genelde kullanımı verildiği gibidir.
Type 2
İf you studied, you would learn (Çalışsaydın öğrenirdin.)
İf + Simple Past , + would +V1
Genel kullanımı formüldeki gibidir. İf'li cümlecikte bir
present etkisi vardır. Çünkü olay şu an ve gelecek ile ilgilidir.
Ama unreal yapı olduğu için geçmişe çekilerek aktarılıyor.
Type 3
İf you have studied, you would have learnt.(Çalışmış olsaydın
öğrenmiş olurdurn.)
İf +present perfect, + would have V3
Özet olarak;
Type 1: İf + Simple present, +will + V1
Type 2: İf + Simple past, +would + V1
Type 3: İf + Presentperfect, +would + Have V3
Şart cümlelerinin informal olarak değişik kullanımları varsa da
asıl gramatikal boyutu açıklananlardır. KPDS'de mutlaka
anlatılan şekilde gelir. Sınavda 7-8 soruyu ilgilendiren bir
konudur. Mutlaka iyi bilmeli.
Type 1
İf the goverment takes stricter measures, the inflation will drop.
(Hükümet daha sıkı tedbirler alırsa enflasyon düşecek.)
İf you learn a foreign language, you will find a good job easily. (Bir
yabancı dil öğrenirsen kolayca bir iş bulursun.)
***Not: Şartlı cümlelerde çeviriden ziyade yapının İnglizce
boyutunu kavramak gerekir. Olay ne zaman olmuş, gerçekleşebilir mi,
gerçekleşemez mi? Yapıya bu şekilde yaklaşmak gerekir.
I will help you with this matter if you call me next week. (Gelecek
hafta beni ararsan, sana yardım edeceğim.)
Görüldüğü gibi "if" bağlacı arada da yazılabilir. Main
Clause ve İf Clause'den hangisinin başta söyleneceğini vurgu
belirler. Hangisi vurgulanacaksa o önce söylenir. Bağlaç arada iken
virgüle (,) gerek yoktur. Çünkü bağlaca kadar olan kısım main
clause, bağlaçtan sonraki kısım if clause'dır. İf clause
cümleciği başta ise bu cümleciğin sınırını belirlemek için
virgül (,) kullanılır.
Help+s.o: birine yardım etmek
Help+so+with+sth: birine bir şey için yardım etmek
Type 2
İf I knew some English now, I would go abroad. (Eğer şimdi biraz
İnglizce bilseydim, yurt dışına giderdim.)
İf I were you, I wouldn't accept his offer. (Yerinizde olsam onun
önerisini kabul etmezdim.)
İf the next week were holiday, we would go for a picnic. (Eğer
gelecek hafta tatil olsaydı, pikniğe giderdik.)
Görüldüğü gibi type 2 şu an ve gelecek ile ilgili olan unreal
yapılardır. Eğer cümlede şu an ve gelecek ile ilgili bir ifade
varsa mutlaka type 2'ye gidilmelidir.
Type 3
İf ı had known that he was your friend, I wouldn't have rejected
him. (Eğer onun arkadaşınız olduğunu bilseydim onu redetmezdim.)
İf they had invited me, I would certainly have paticipated in their
wedding ceremony last week. (Eğer beni davet etmiş olsalardı ,
kesinlikle onların geçen haftaki düğün törenlerine
katılırdım.)
Görüldüğü gibi type 3 yapısında mutlaka bizi geçmişe
götüren bir ifade vardır. Bu ifade genellikle gemişe yönelik bazı
zaman zarfları ile kurulur. Ama dikkatli olmak gerekir. Bazen bize
geçmişi hissettirecek bir zaman zarfı yerine aynı görevi gören
bir noun clouse'da verilebilir. (birinci cümlede olduğu gibi) Ama
hangi biçinde olursa olsun eğer olay geçmişte olmuşsa mutlaka type
3'e gidilmelidir.
Sınavda main clouse ve if clouse'ın fiilleri boş bırakılarak
sorulur. Her üç yapının kullanım özelliklerine hakim olursak
kolayca çözebileceğimiz bir soru olur.
MIXED STRUCTURE
Şartlı cümlelerin karışık yapılarıdır. Belki de konunun en
zor olan kısmıdır. Bazen type 2 ve 3 karıştırılarak sorulur.
Dolayısıyla mıx yapıunreal olan iki yapı arasındadır. Bu
kullanımda genellikle İF Clouse type 3, Main Clouse type 2'dir.
Sınavda pek sorulmayan bir konudur. Ama KPDS'nin işi belli olmaz.
Bilinmesi iyi olur.
"Geçen yıl mezun olsaydım şimdi ben de çalışırdım"
ifadesi mix bir yapıdır.
If I had graduated last year, I would work with you now. (Eğer geçen
yıl mezun olsaydım şimdi sizinle çalışırdım.)
Görüldüğü gibi IF Clouse type 3, Main Clouse type 2'dir. Her
iki tarafta da bizi type 2 ve 3'e götüren zaman zarflarına dikkat
ediniz.
İf he had been operated on last month, he would start to work next
week. (Eğer o geçen ay ameliyat olmuş olsaydı gelecek hafta işe
başlardı.)
Şartlı Cümlelerde Modalların Kullanımı
Modallar da daha önca anlatılan mantık içerisinde şartlı cümle
kalıplarında kullanılabilirler. Tüm if clouse type'lerinde
modallar kullanılabilir. Hem if clouse'da hem main clouse'da,
sadece birisinde olabilirler.
Type 1 can may should must
Type 2 could might ------- -------
Type 3 could have V3 might have V3 ----------- ----------
Bu yapıda sık olarak görülen "can ve may"dir. Diğerlerinin
sınırlı bir kullanımı vardır. Büyük bir olasılıkla soru gelse
"can ve may"den gelir.
İf I had time, I could visit you. (Zamanım olsaydı sizi ziyaret
edebilirbim.)
İf he had halped us, we coul dhave completed this project. (Bize
yardım etseydi bu projeyi tamamlamış olabilirdik.)
İf he could have given up smoking, he would certainly have recovered.
(Eğer o sigarayı bırakabilseydi kesinlikle iyileşirdi.)
DEVRİK YAPI
Şartlı cümlelerin her üç type'inde de devrik yapı olabilir. Bu
yapı genelde konuşma diline yöneliktir. Ama yazı dilinde de sıkça
rastlanır. En önemli devrik yapı şartlı cümlelerde olanıdır.
KPDS'de kesinlikle gelir. Mutlaka iyi bilinmelidir.
En önemli devrik yapı type 3'te olanıdır. Type 1ve 2'de pek
devrik yapı olmaz ve sınavda pek sorulmaz. Şimdi her üç type de
ayrı ayır devrik yapıları görelim:
Type 1
Sadece "should" kullanımında devrik yapı vardır.
İf you should see him, let me know. (Eğer onu görecek olursan, bana
bildir.)
Bu cümleden onu görme ihtimalinin zayıf olduğunu anlarız.
Nasıl devrik yapılır?
İf atılır ve should başa getirilir.
Should you see him, let me know. (Eğer onu görecek olursan, bana
bildir.)
Devrik yapı olduğunu nasıl anlarız?
Cümle soru formundadır ama soru işareti yok. Bu durumda tek
alternatif cümlenin devrik olmasıdır. Çünkü sadece soru ve devrik
yapıda yardımcı fiil baştadır.
Type 2
Sadece were'de yapılır.
İf I were you, I would not go there. (Yerinizde olsaydım oraya
gitmezdim.)
Type 1'deki gibi "if" atılır ve "were" başa getirilerek
devrik yapısı oluşturulur.
Were I you, I would not go there. (Yerinizde olsaydım oraya
gitmezdim.)
Soru gibi göründüğü halde cümle sonunda ? yoktur. O halde devrik
yapıdır diyoruz.
Type 3
İf she had informed us, we would have taken action. (Eğer o bize
bilgi vermiş olsaydı, tedbirlerimizi alırdık.)
Yine aynı mantıkla devrik yapısı oluşturulur.
Had she informed us, we would have taken action. (Eğer o bize bilgi
vermiş olsaydı, tedbirlerimizi alırdık.)
Soru şeklinde olup cümle sonunda ? yoktur. Bu yüzden kesinlikle
devrik yapıdır diyoruz.
Kesinlikle sınavda şartli cümlelerin bu devrik formu sorulur. En
güzel sorusu cümle tamamlamadır. Bu durumda cümlenin soru formunda
olduğunu ve sonunda ? olmadığını görmemiz gerekmektedir. Bunu
görebilirsek soruyu çözmüşüz demektir. Hemen cümlenin bir type
3'lü şartlı cümle olduğunu ve zaman uyumunun buna göre
yapılması gerektiğini anlarız.
Had she informed us,
...............................................................................................
Bu şekilde cümleyi boş bırakıp sorarlar.
Pazar. 27. 02. 2000
İf she continues to underrate his abilities, he cant achieve anything.
(O yeteneklerini küçümsemeye devam ederse hiçbir şey başaramaz.)
Underrate: küçümsemek
Underestimate: küçümsemek
Overrate:
Overestimate:
Overstate: abartmak
Exaggerate:
Enhance:
İf I were you, I wouldn't miss such an opportunity. (Yerinizde
olsaydım böyle bir fırsatı kaçırmazdım.)
Miss: özlemek, kaçırmak
İf we hadn't missed the train, we could have arrived earlier. (Eğer
treni kaçırmamış olsaydık daha erken varabilirdik.)
Özellikle sınavda mıx yapılara dikkat etmek gerekir. Sorusu az,
gelme olasılığı zayıftır ama bilinmesi iyi olur.
İf Turkey had completed her power plants long ago, this shortage of
electricity wouldn't happen now. (Eğer Türkiye enerji santrallerini
yıllar önce tamamlamış olsaydı, şimdi bu elektrik sıkıntısı
(azlığı) olmayacaktı.)
Dikkat edilirse İF Clouse'da "long ago" , Main Clouse'da
"now" zaman sözcükleri vardır. Bu zaman sözcüklerine göre
cümleyi type 3ve 2'ye göre kurarız. Çünkü şart geçmişte,
etkisi şu andadır. Eğer Main Clouse'da "now" olmasaydı o
zaman Main Clouse'da type 3'e göre kurardık.
Plant: bitki, fabrika, (elektrik) santral
Ülke, Kıta: dişi olarak kabul edildiğinden "her" kullanıldı.
İf I had known that you were coming, I would certainly have
participated in the party. (Senin geldiğini bilmiş olsaydım,
kesinlikle partiye katılırdım.)
Yukarıdaki cümle bir sınav soru tipidir. Sınavda altı çizili
fiil kullanımları boş bırakılır ve sorulur. Bu cümlede bizi type
üçe götüren bir zarf sözcüğü yok ama onun yerine aynı görevi
gören "that you were coming" noun clouse' vardır. Bu şekildeki
kullanımda çok dikkatli olunmalıdır.
Diğer Şart Bağlaçları
Even if: ...se bile (olumsuz bir yargıya götürür.)
Only if: sadece ....se
Unless = if not: ...medikçe. ...mezse (olumsuz anşamı içindedir,
ayrıca "not" istemez.
Provided = Providing: ...şartıyla
On condition that: ...şartıyla
But for: ...olmasaydı (En önemli özelliği bağlaç olmamasıdır,
bir edat olmasıdır.)
Bu şart bağlaçlarının hepsi de "if" ile aynı kullanıma
sahiptir. İf için açıklanan her üç kullanım bunlar için de
geçerlidir.
Sınavda eşanlamlı cümlelerde, cümle tamamlamada, gramer
sorularındavb. Dirak olarak 7-8 soru şartlı yapılardan gelmektedir.
Ayrıca bu konuya hakim olmak anlamaya yönelik büyük kolaylıklar
sağlamaktadır.
"but for" bir edat olduğu için kendisinden sonra bir cümlecik
değil de birisim gelir.
But for your valuable contributions, we couldn't have implemented
this scheme. (Değerli katkılarınız olmasaydı, bu projeyi
gerçekleştiremezdik.)
But for'lu cümleciğin etki zamanına göre Main Clouse type 2 veya
3'e göre kurulur. Nadir olarak type 1'de olabilir.
But for, bu kullanımı ile genellikle cümlenin başında olur. Eğer
cümle ortasında ise genellikle başka anlamdadır.
Yukarıdaki but for'lu cümleyi İF ile de yazabiliriz.
Type2: İf it weren't for your valuable contributions, we couldn't
implement this scheme. (Eğer değerli katkılarınız olmasaydı, bu
projeyi gerçekleştiremezdik.)
Type3: İf it hadn't been for your valuable contributions, we
couldn't have implemented this scheme. (Eğer değerli
katkılarınız olmasaydı, bu projeyi gerçekleştirememiş olurduk.)
Unless the goverment can curp inflation, the parties in the coalition
may face great trouble in the next election. (Hükümet enflasyonu
durduramadıkça (durdurmazsa) koalisyondaki partiler önümüzdeki
seçimlerde büyük sıkıntı ile yüz yüze gelebilirler.)
Curp: durdurmak
Unless he cut down on smoking, he will get seriously ill soon. (O
sigara içmeyi kısmadıkça, ciddi bir şekilde hastalanacak.)
Cut down on: (bir şeyi) kısmak
Unless the workers are satisfied with their salaries, no one can stop
them going on strike.(Eğer işçiler maaşları konusunda tatmin
edilmezlerse, kimse onları greve gitmekten alıkoyamaz.)
Go on strike: greve gitmek
Satisfy: tatmin etmek, doyurmak
Salary: maaş
***Not: Şartlı cümlelerde "be to" kalıbı "...cek, ...cak"
anlamını verir ve amaç belirtir.
İf the goverment is to curp inflation, it must take stricter measures.
(Eğer hükümet enflasyonu durduracaksa, daha sıkı tedbirler
almalı.)
"be to" kalıbı aynı zamanda amaç da bildirdiğinden bu
cümleyi "Eğer hükümet enflasyonu durdurmayı amaç edininse,
........" şeklinde de çevrilebilir. Soru olarak her üç type'de
de gelebilir ama sıklıkla type 1 de kullanılır. Eğer type 2 ve 3
te gelirse cümle bunların özelliklerine göre kurulur.
İf you are to learn English, you must go to England. (Eğer İnglizce
öğreneceksen İngiltere'ye gitmelisin.)
***Not: Şartlı yapılarda Should kullanımı "...cek olursa"
anlamındadır. Bu yapı bir şart yapısının geleceğe
uygulanmasıdır.
İf you should see him, recall him that we have moved to another
building. (Eğer onu görecek olursan, başka binaya
taşındığımızı ona hatırlat.)
Unreal Yapılar
İnglizce'de unreal yapıların geçtiği üç yer vardır
1. İF Clouse'ların type 2 ve type 3'ünde
2. Keşke yapılarında (I wish ve If only)
3. ...mış gibi yapısında (As if ve As though)
Bu yapılar unrealdir. Yani cümle olumlu iken anlam olumsuz; cümle
olumsuz iken anlam olumludur. Unreal yapılarda bundan dolayı
zamanının bir önceye çekilerek aktarıldığını hatırlayınız.
Real Unreal
Present Past
Past Past Perfect
Future (will) Would
İf only I had some money now. (Keşke şimdi biraz param olsaydı.)
(Şu an olduğu için bir öncesi Past kullanıldı.)
İf only I had had some money yesterday. (Keşke dün biraz param
olmuş olsaydı.) (Geçmiş olduğu için bir öncesi Past Perfect
kullanıldı.)
İf only I were a doctor now. (Keşke şimdi bir doktor olsaydım.)
(Şu an olduğu için bir öncesi Past kullanıldı.)
İf only the next week would be holiday. (Keşke gelecek hafta tatil
olsaydı.) (Gelecek olduğu için bir öncesi would kullanıldı.)
She acts as if she passed the exam. (O sınavı geçmiş gibi
davranıyor.)
Olay şu anda olduğu için bir öncesi olan Past ile aktarıldı.
She was acting as if she had passed the exam. (O sınavı geçmiş gibi
davranıyordu.)
Olay geçmişte olduğu için bir öncesi olan Past perfect ile
aktarıldı.
My boss insulted me as if he had been my father. (Patronum bana
babammış gibi hakaret etti.)
Olay geçmişte olduğu için bir öncesi olan Past perfect ile
aktarıldı.
İnsult: hakaret etmek
Türkçe'de olay ister geçmişte ister şu anda olsun aynı
şekilde ifade edilir. İnglizce'de bu farklıdır. Önemli olan bu
konunun İnglizce mantığını anlamaktır. Olayların etki
alanlarını hissederek olay belirtilen özellikte aktarılır.
İt seems as if inflation has dropped. (Enflasyon düşmüş
görünüyor.)
Bu cümlede neden unreal ifadeler için açıklanan kurallar
uygulanmamış?
Real ve unreal yapıları birbirine karıştırmamak gerekir. Bu
bağlaçların olduğu her cümle unrealdir demek yanlış olur.
Bazıları real yapılarda da kullanılabilir. Yukarıdaki cümle real
bir ifade olduğu için açıklanmış kurallara ters düştü. Olay
geçmişte olduğu için bir öncesi olan Past perfect ile aktarıldı.
Unreal yapılarda Present ve Future tenseler yoktur. Bu kural zaman
yuymuna yönelik sorular için çok önemlidir.
İf only I knew English now. (Keşke şimdi İnglizce bilseydim.)
İf only I had known English last year. (Keşke geçen yıl İnglizce
bilmiş olsaydım.)
He sat down next to me as if he had been my friend. (O arkadaşımmış
gibi yanıma oturdu.)
He always comes to sit down next to us as if he were our friend. (O
daima arkadaşımızmış gibi yanımıza oturmak için gelir)
***Not: Unreal yapılarda modallr da açıklanan kural çerçevesinde
kullanılabilirler.
Strive: Çabalamak
Çarşamba. 01. 03. 2000
ADJECTIVES AND ADVERBS
Sıfat ve zarflar konusu birbirleriyle ilişkili olduğu için beraber
verilecektir. Bu iki grubun inglizce'de nerelerde
kullanıldıklarını bilmek gerekir. Önce sıfatlardan başlayalım:
ADJECTIVEs
İnglizce'de sıfatlar iki yerde kullanılırlar.
1.) Sıfatlar ismi nitelerler: Sıfat + isim. Türkçe'de olduğu
gibi İnglizce'de de sıfatlar isimden önce söylenir. Fransızca
gibi bazı dillerde bu kural böyle değildir. Sıfatlar bu
kullanımları ile "sıfat tamlaması"nı oluştururlar. Eğer
ismin önünde bir artikel varsa sıfat isim ile artikel arasında
yazılır.
Student (isim) intelligent student (Sıfat tamlaması) an intelligent
student
Sıfat tamlaması bu şekilde oluşur. Ama bazen sıfat olması
gereken yerde olmayabilir. Buna bozuk sıfat tamlaması denir.
İntelligent a student gibi . bu konuya daha sonra değinilecektir.
2.) Sıfatlar Linking Fiiller İle Beraber Kullanılırlar: Linking
fiillerin sayısı onbeştir. Bunlar ile birlikte sıfatlar
kullanıldığı için bunları bilmek gerekir. Temamen ezbere bir
konudur. Kolaylık olsun diye bunları gruplara ayırarak ezberleyelim.
Olmak Fiilleri Görünmek Fiilleri Kalmak Fiilleri
Be See Stay
Become look Remain
Sound appear
Böylece sekiz tanesini görmüş olduk. Geriye kalanları da iki grup
halinde verelim
Feel: hissetmek
Taste: tadı olmak
Smell: kokusu olmak
Geri kalan dördü "gitmek" fiilleri olup; sıfatlarla beraber
"...leşmek" anlamını alırlar.
Go
Get
Grow .....leşmek
Turn
Aralarında bazı nüans farkları vardır. Örneğin "go" olumsuz
durumlarda, "turn" kaba ifadelerde kullanılır. Daha sonra
değinileceği için şimdilik burada bırakıyoruz.
He looks happy (O mutlu görünüyor.) He looks sad (O üzgün
görünüyor.)
Burada sanki sıfat yerina bir zarf kullanılmalı hissi vardır ama
"look" bir Linking fiil olduğu için zarf (happly, sadly) değil;
sıfat (happy, asd) kullanıyoruz.
He felt terrible. (not terribly) He is very young (O çok gençtir.)
gibi
***Not: Bunların dışındaki bütün fiillerle bereaber zarf
kullanılır.
ADVERBS
Zarfları, ilkin İnglizce'de kullanıldıkları yere ve oluşma
şekillerine göre iki ayrı başlıkta ele alacağız. Daha sonra KPDS
için özel bazı zarfları ve sıfatlarla birlikte "Comparision"
durumlarını inceleyeceğiz.
Zarfları Kullanıldıkları Yerler
Zarflar İnglizce'de üç yerde kullanılırlar. Kullanıldıkları
yer % 90 birinci maddeye dahildir
1.) Zarflar Fiiller İle Kullanılırlar
Bu kullanımda zarf fiili nitelemiş olur.
Please speak slowly (Lütfen yavaş bir şekilde konuşun.)
He passed the exam becouse he had studied hard. (O sınavı geçti.
Çünkü sıkı bir şekilde çalışmıştı.)
She speaks English fluently (O İnglizce'yi akıcı bir şekilde
konuşur.)
Türkçe'de "bir biçimde, bir şekilde" ifadeleri sıfatlara
eklenerek zarflar oluşturulur ve kullanılır. (Zarfların oluşma
şekillerini gördüğümüzde bunadeğineceğiz.) Örneği
"yavaş" bir sıfattır, "yavaş bir şekilde" dediğimizde
artık bu zarf olur. Hatt çoğu zaman Türkçe'de konuşurken "bir
şekilde, bir biçimde" ifadelerini atarak zarfları sıfatlara
benzeterek aktarırız. İnglizce'de böyle bir dönüşüm yanlış
olur. İnglizce'de sıfat olarak aktarılacak ise sıfat; zarf olarak
aktarılacak ise zarf söylenir.
2.) Zarflar Sıfatlar İle Kullanılırlar
Bu kullanımda zarf sıfatı nitelemiş olur.
She speaks English well (O İnglizce'yi iyi konuşur.)
an expensive dress a rather expensive dress
3.) Zarflar Zarflar İle Kullanılırlar
Bu kullanımda zarf zarfı nitelemiş olur.
He always gets up late. (O daima geç kalkar.)
He always gets up very late. (O daima çok geç kalkar.)
She speaks English fluently. (O İnglizce'yi akıcı bir şekilde
konuşur.)
She speaks English fairly fluently. (O İnglizce'yi oldukça akıcı
bir şekilde konuşur.)
Fair: adil, doğru
Fairly: oldukça
Zarfların Oluşturulması
İnglizce'de zarfların oluşumunu dört madde altında
inceleyeceğiz. Oluşumları % 90 birinci maddeye dahildir.
1.) Sıfatlara "ly" Eklenerek Zarfların Oluşturulması
Bu maddedeki tüm zarflar köken aldıkları sıfatlara eş
anlamdadırlar ve çoğunun anlamına "bir şekilde, bir biçimde"
eklenerek Türkçe'ye çevrilir.
Extreme: aşırı Extremely: aşırı bir şekilde, son derece
True: dğru, gerçek Truly: doğru bir şekide
Whole: tüm, bütün Wholly: büsbütün, tamamen
Undue: gereksiz Unduely: gereksiz yere, gereksiz bir şekilde
Reluctant: isteksiz Reluctantly: isteksizce, isteksiz bir şekilde
Adequate: uygun, elverişli Adequately: elverişli bir şekilde
Accurate: doğru Accurately: doğru bir şekilde
***Adamant: sert Adamantly: sert bir şekilde
***Vehement: sert Vehemently: sert bir şekilde, öfkeli
***Not: Son ikisi hem sıfat hem de zarf olarak KPDS'de çok sık
geçer.
2.) İyi Sözcükleri
bunların sıfat ve zarfları birbirleri ile ilişkili değildir.
Bunların sıfat ve zarfları için ayrı kelimeler oluşturulmuştur.
Good:iyi (sıfat) Well: iyi (zarf)
3.) Sıfat ve Zarfı Aynı Olan Sözcükler
Bunlar için sıfat ve zarf olarak ayrı kelimeler türetilmemiştir.
"ly" de almazlar. Cümlede kullanımlarına göre zarf veya sıfat
olurlar. Zarf olarak kullanıldıklarında sıfat anlamlarına"bir
şekilde, bir biçimde" eklenerek çevirisi yapılır.
Hard: sıkı
Fast: hızlı
Near: yakın
High: yüksek
Enough: yeter, yeterli
Much: çok (sayılamayanlar için)
Little: az, küçük
Late: geç
Early: erken
He has enough money. (Onun yeterli parası var.) enough = sıfat
She doesn't study enough. (O yeterli bir şekilde çalışmaz.)
enough = zarf
A late decision. (Geç bir kara r) late = sıfat
He gets up late. (O geç bir şekilde kalkar.) late = zarf
4.) Tunik Maddesi
Bu zarflar, birinci maddedekiler gibi sıfatlara "ly" eklenerek
oluştururlar. Ama zarf olduklarında anlamları köken aldıkları
sıfatlardan farklı olur. Bu yüzden bunlar birinci madde içinde
verilmedi. Bu zarflar KPDS için çok büyük önem arzederler. Köken
aldıkları zarflara benzetilip karıştırılacak diye bu zarfları
sınavda çok kullanırlar. Bu yüzden iyi çalışılması gereken bir
konudur.
Sıfat Zarf
Hard: sıkı Hardly: pek........mez
Scarce: kıt Scarcely: pek........mez
Bare: yalın Barely: pek........mez
Near: yakın Nearly: yaklaşık olarak
Late: geç Lately: son zamanlarda
Fair: adil, doğru Fairly: oldukça
Eventual: olası, muhtemel Eventually: sonuç olarak, sonunda
Consistent: uygun, tutarlı Consistantly: sürekli olarak
Steady: istikrarlı Steadily: sürekli olarak
Constant: sabit Constantly: sürekli olarak
Bu zarflardan özellikle "eventually" ve "hardly, scarcely,
barely" grubu KPDS'de çok geçer. Bu grup cümlede bir olumsuzluk
oluşturur.
İt is a hard question. (Zor bir sorudur.) hard = sıfat
She can hardly work. (O pek çalışmaz.) hardly:zarftır ve cümleye
olumsuzluk katar
D.Bakır is very very hot, so anyone can live hardly in there.
(D.Bakır çok çok sıcaktır. Bu yüzden kimse orada pek yaşayamaz.)
Sınavda sorulursa "hardly" sorulur. "scarcely ve barely" de
parçalarda çok geçer.
Pazar. 05. 03. 2000
Bu dersimizde üç grup özel zarfları ve kullanımlarını
göreceğiz. Bu üç grup zarflardan KPDS'de iki soru kesin olarak;
bazen de üç soru gelir. Bu yüzden bu grup zarflar ayrı olarak ele
alındı.
Too - Enough
Too: çok çok fazla, aşırı
Enough: yeterli
Bun lar da zarf oldukları için zarf kullanımının tüm
özelliklerine sahiptirler. Ama sınavdaki boyutu sadece kelime anlamı
ile değildir. Belli bir yapıda kullanılırlar. Şimdi bunu görelim
Too
............+ Sıfat biçiminde bir kullanımı vardır. Sınavda bu
şekilde sıfatın öncesi boş bırakılarak "too" sorulur. Bu
kullanım cümleye olumsuzluk katar.
He is too young to undertake such a job. (O böyle bir işi
üstlenemeyecek kadar gençtir.)
Undertake: üstlenmek
Undertaking: teşebbüs
The coffe was too cold to drink. (Kahve içilemeyecek kadar soğuktu.)
***Not: Sıfattan sonraki fiilin "full infinitive" şeklindeki
kullanımna da dikkat ediniz.
Enough
Sıfat+................ biçiminde bir kullanımı vardır. Sınavda
bu şekilde sıfatın sonrası boş bırakılarak "enough" sorulur.
Normalde zarflar sıfattan önce kullanılır. sıfattan sonra
kullanılan tek zarf "enough"tır.
He is experienced enough to overcome this issue. (O bu meselenin
üstesinden gelecek kadar deneyimlidir.)
***Not: Enough'tan sonraki fiilin "full infinitive" şeklindeki
kullanımına da dikkat ediniz.
This car is too expensive for us to buy. (Bu araba bizim için
alınamayacak kadar pahalıdır.)
He is talking too quickly for us to understand. (O anlamayacağımız
kadar hızlı konuşuyor.)
An ordinary English should speak clearly enough for aforeigner to
understand. (Sıradan bir İnglizin, bir yabancının anlayabileceği
kadar açık bir şekilde konuşması gerekir.)
Bir cümlede iki "too", iki "enough" veya bir "too" bir
"enough" bulunabilir.
He is qualified..................... to negotiate such a cricial
situation but the goverment is ...............unwilling to send him. (O
böyle kritik bir durumu görüşecek kadar niteliklidir ama hükümet
onu göndermeyecek kadar isteksizdir.)
Birinci boşluğa Enough , İkinci boşluğa Too yazılmalıdır.
Ordinary: sıradan
Negotiate: görüşmek
Negotiation: görüşme
Böyle sorularda boşluğun öncesi ve sonrasını çok iyi tahlil
etmek gerekir. İkisinden en fazla "enough" sorulur.
Hardly - Scarcely - Barely
Üçü de aynı anlamdadır. Genellikle soru "hardly"den gelir.
Diğer ikisi parçalarda geçer. Her üçü de kullanıldıklarında
cümleye olumsuzluk katarlar. Bunların kullanımını iyi öğrenmek
gerekir. Ayrıca taq question'larda da karşımıza çıkacaklardır.
He can hardly walk. (O pek yürüyemez.)
Anyone can hardlyever live there. (Kimse pek orada yaşayamaz.)
Hardly ve hardlyever aynı anlamdadır. Birbirlerinin yerine
kullanılabilirler.
Since he never studies, he can .........................succeed in the
exam. (O hiç çalışmadığı için sınavda pek başarılı olamaz.)
Boşluğa "hardly veya hardlyever" gelmelidir. Bu üç zarfın
kullanımı bilinmezse pek çözülebilecek bir soru gibi
görünmüyor.
Fairly, Quite, Rather
Her üçü de "oldukça" anlamındadır. Kullanım olarak
aralarında küçük nüans farkı vardır. İkili durumlarda (aptal
- zeki, tembel - çalışkan) arzu edilen nitelik için
"fairly"; arzu edilmeyen niteli için "rather" kullanılır.
sınavda bu ayrıntı sorulmaz.
He is rather stupid, but his sister is fairly clever. (O oldukça
aptaldır ama kızkardeşi oldukça zekidir.)
Quıte bir fiili nitelediği zaman "tam, tam olarak" anlamını
katar. Sıfat ve zarf ile kullanımında ise "oldukça" anlamı
vardır.
I could not quite understand what you said. (Tam olarak ne
söylediğinizi anlıyamadım)
Bu konudan soru gelirse "quıte"ın "tam, tam olarak" anlamı
ile gelir.
KPDS'nin ilk 24 sorusu gramer sorularıdır. Bunların;
Kelime: 8 tane
Bağlaç: 5 tane
Fiil: 5 tane
Karışık: 6 tane. 2 veya3 tanesi son işlenen zarf konusundandır.
COMPARISON
"mukayese, karşılaştırma" demektir. Her dilde olduğu gibi
İnglizce'de de sıfat ve zarflar her biri kendi arasında mukayese
edilenilir. Önemli iki mukayese yapısı vardır. Birincisi "daha"
anlamında olan "comperative", ikincisi bir grup içinde "en
iyi" anlamında"superlative" yapısıdır. Diğer dillerde bu
yapılar kolay olmasına rağmen İnglizce'de biraz karışıktır.
Şimdi bunu sıfat ve zarflarda ayrı ayrı görelim.
Sıfatlarda Mukayese
Sıfatlarda mukayese hece sayısına göre yapılır. Bu yüzden tek
heceli sıfatlarda, ikiden fazla hecelilerde ve iki hecelilerde olmak
üzere maddelere ayırarak konuyu işliyeceğiz.
1.) Tek Heceli Sıfatlarda
Tek hecelilerde comperative "er", superlative "the
.........est" ekleri ile yapılır.
Adjective (yalın) Comperative (üstünlük) Superlative (en
üstünlük)
Hıgh (yüksek) hıgher (daha yüksek) the highest (en yüksek)
Dark (koyu) darker (daha koyu) the darkest (en koyu)
Tall (uzun) taller (daha uzun) the tallest (en uzun)
Brave (cesur) braver (daha cesur) the bravest (en cesur)
2.) İkiden Fazla Heceli Sıfatlarda
İkiden fazla heceli sıfatlarda comperative "more", superlative
"the most" ekleri ile yapılır.
Adjective (yalın) Comperative (üstünlük) Superlative (en
üstünlük)
Expensive (pahalı) more expensive (daha pahalı) the most expensive
(en pahalı)
İnterested (ilgili) more interested (daha ilgili) the most interesred
(en ilgili)
Frightening (ürkütücü) more frightening (daha urkütücü) the most
frightening (en ürkütücü)
3.) İki Heceli Sıfatlarda
İki heceli sıfatlarda durum biraz daha karmaşıktır. Bunlardan
üç tanesi tek heceliler gibi "er ve the.....est" ekleri ile
diğerleri "more ve the most" ekleri ile yapılır.
Narrow (dar) narrower (daha dar) the narrowest (en dar)
happy (mutlu) happier (daha mutlu) the happiest (en mutlu)
Simple (basit) simplier (daha basit) the simpliest (en basit)
Bunların dışında kalan iki heceli sıfatlar "more ve the most"
ekleri ile mukayese edilir. Aslında bu konu daha karmaşıktır. En
anlaşılır sade halde verilmeye çalışıldı. Bu temel şekli ile
konuyu öğrendikten sonra başka gramer kitaplarından
çalışılabilir.
Şimdi örneklerle konunun KPDS ile ilgili boyutunu irdeleyelim.
KPDS'de comperative bir yapı sorulursa mutlaka bir "than" eki
vardır ve cümlede bu ek aranmalıdır. Çünkü comperativede kıyas
iki kişi veya nesne arasında yapılır. Eğer "than" eki yoksa bu
comperative değildir. Bu durumda superlative aranmalıdır.
Superlativede kıyas ikiden fazla kişi veya nesne arasındadır.
I am older than you (are) (Ben sizden daha yaşlıyım.)
Sıfatlarda comperative durumunda yukarıdaki cümlede parantez
içinde gösterilen fiil obsiyoneldir. Genelde kullanılmaz. Ama
zarflarda önemlidir.
This camera is more expensive than yours. (Bu kamera sizinkinden daha
pahalıdır.)
My son is the most intelligent student in the classroom. (Oğlum
sınıftaki en çalışkan öğrencidir.)
Eğer kıyas, kişinin bulunduğu yere (konuma) göre ise "in"
edatı kullanılır.
My son is the most intelligent student of all his friends. (Oğlum
arkadaşlarından en çalışkan olan öğrencidir.)
Eğer kıyas, kişinin emsalleri arasında ise "of" edatı
kullanılır.
Soru şekli
Your article is the most informative (article) of all the article we
have received. (Sizin makaleniz aldığımız makalelerden en kapsamlı
olanıdır.)
"of veya in" edatları oldumu mutlaka superlative gidilmelidir.
Ama işi daha çok karmaşık hale getirmek için of'tan sonraki
yapıyı başa alarak sorarlar. Bu konudan en yaygın olarak sorulan
soru şekli budur.
Of all the article we have received, your article is
......................... informative. (Sizin makaleniz aldığımız
makalelerden en kapsamlı olanıdır.)
Şeklinde cümleyi boş bırakarak sorarlar. Burada "than"
olmadığı için comperative değil; "of" olduğu için
superlative'dir deyip, şıklardan "the most"u işaretliyoruz.
Böyle sorularda bir de özne - tümleç uyumuna çok dikkat etmek
gerekir. Özne tekil ise tümleç tekil; özne çoğul ise tümleç
çoğul olmak zorundadır. Bu özellikten de soru gelebilir.
He is ......................lenient managers we have ever had. (O
hayatımda gördüğüm en yumuşak müdürlerdendir.)
The most
One of the most
Doğru cevap "one of the most" dur. Burada özne - tümleç
uyumu aranmalıdır. Eğer "the most lenient"i seçersek "o
hayatımda gördüğüm en yumuşak müdürlerdir" anlamı çıkar ki
yanlıştır.
Sıfatlarda comparision konusundan gelebilecek soruları ve nasıl
yaklaşılması gerktiğini özetlersek;
1. Than'in olup olmaması durumu: Varsa "comperative"dir yoksa
superlative aranmalıdır.
2. "İn" ve "of" edatlarının kullanımı: Mukayese konuma
göre ise "in", emsallere göre ise "of" edatı kullanılır.
Eğer bu iki edattan biri varsa mutlaka superlative'e gidilmelidir.
3. Bu edatların başa alınarak karmaşık bir şekilde sorulması:
Burada dikkatli olup yapıyı görebilmek gerekir.
4. Superlative'de özne - tümleç uyumu: Özne ve tümlein tekil
- çoğul açısından uyumunı ve yapının superlative olduğunu
görmek soruyu çözmüş olmak demektir.
Equality
Sıfat ve Zarflarda "...e kadar" anlamına gelen eşitlik
yapısıdır. Sorulabilen bir kalıptır. Yapı olarak "as/
so.........as" şeklindedir. Araya sıfat veya Zarf gelir.
Olumlu: as.........as
Olumsuz: as/so.........as
She is as intelligent as her brather. (O kardeşi kadar zekidir.)
She isn't as/so intelligent as her brather. (O kardeşi kadar zeki
değildir.)
Yukarıdaki örnekte iki kişinin karşılaştırılması vardır. Bu
yapıda ayrıca bir kişinin iki meziyati de karşılaştırılabilir.
He is as intelligent as hardworking. (O zeki olduğu kadar
çalışkandır da.)
Katlamalı İfadelerde
The same...........as şeklindedir. "..........ile aynı" olarak
çevrilir. Öncekinden farkı araya bir isim gelmesi ve as'in the
same'e dönmesidir.
The same + noun + as şeklindedir.
He is the same age as I'm. (O benimle aynı yaştadır.)
İpucu: Aradaki kelimenin sıfat/zarf mı yoksa isim mi olduğunu
tespit etmek gerekir.
Yunus Avanoğlu
GSM : 0533.445 55 95
Ev : 0412.232 59 84
İcq : 70738258
Mektup: y_a...@hotmail.com
Çarşamba. 08. 03. 2000
This manager is more capable than the previous.(manager) (Bu müdür
öncekilerden daha yeteneklidir.)
Bu şekildeki kıyaslamalarda ikinci isim obsiyoneldir,
kullanılmayabilir. Onun yerine "one veya ones" kullanılabilir.
Burada özne - tümleç uyumu önemlidir. Eğer özne tekil ise
tümleç tekil (one); özne çoğul ise tümleç çoğul (ones)
olacaktır.
This manager is more capable than the previous one. (Bu müdür
öncekilerden daha yeteneklidir.)
Bu zamir iki yerde kullanılır. One - ones ve that - those'
dur. Birincisi genellikle sıfatlarla kullanılır. İkincisinin
kullanımını sonra göreceğiz.
The students are more prolific than the other ones. (Bu öğrenciler
diğerlerinden daha verimlidirler.)
This writer is the most distinguished that I have ever seen. (Bu yazar
şu ana kadar gördüğümüz en seçkin yazardır.)
***KPDS'de bu yapının üç yönü sorulabilir:
1. the most yapısı.sorulabilir.
2. Şu ana kadar (ever, so far .......vb) sözcükleri sorulabilir.
3. Present perfect yapısı sorulabilir
Present Perfect yapısı her zaman superlative'de kullanılabilir. Bu
cümleyi ayrıca değişik kelimelerle birkaç defa yazıp iyi kavramak
gerekir. Sınavda bu iyi kavranmışsa rahatlık sağlar.
Düzensiz Sıfatlarda Comparision
Daha önce anlatılan comparision yapısına uymayan sıfatlara
"düzensiz sıfatlar" denir. Bunlarda comparision için"er -
the.....est veya more - the most" yerine farklı sözcükler
türetilmiştir.
Adjective (yalın) Comperative (üstünlük) Superlative (en
üstünlük)
Good (iyi) better (daha iyi) the best (en iyi)
Bad (kötü) worse the worst
Many, much (çok) more the most
Little(az) less the least (few kurallıdır)
Old (yaşlı) older the oldest
elder the eldest (kardeşler arasında)
Far (uzak) farther the farthest (mesafe olarak)
further the furthest (soyut olarak)
***Not: Özellikle ilk dördü çok önemlidir. İy bilmek gerekir.
He is the oldest student in the classroom. (O sınıftaki en yaşlı
öğrencidir.)
She is my elder sister. (O benim ablamdır.)
This is the best film I have so far watched. (Bu film şu ana kadar
izlediğim en iyi filmdir.)
Superlative, present perfect ve şu ana kadar ifadelerine dikkat
ediniz.
This study is not worse than the previous one. (Bu çalışma
öncekinden daha kötü değildir.)
Multiple Comparison
Çok , katlı karşılaştırma olup, KPDS'de en çok sorulan
yapıdır. Gerek sıfatlarda gerekse zarflarda kat ifadesinden sonra
"as many/much as" ifadesi yazılır.
As many as: sayılabilenler için kullanılır.
As much as: sayılamayanlar için kullanılır
I have twice as many books as you have (do) (Ben senden iki kat daha
fazla kitaba sahibim.)
Bu cümle şu şekilde de yazılabilir.
I have twice books as many as you have (do) (Ben senden iki kat daha
fazla kitaba sahibim.)
He has twice as much money as you I do (O benden iki kat daha fazla
paraya sahiptir.)
Soru şekli
1. much ve many ayırımı sorulabilir
2. katlama sözcüğü (once, twice, three times......) sorulabilir.
3. Tüm kalıp (as much as, as money as) sorulabilir
To double: iki kat artmak
To triple: üç kat artmak
To quadruple: dört kat artmak
Our population has doubled over the last twenty five years. (Nüfusumuz
son 25 yılda iki kat artmış.)
Bu yapıda "........daha fazla" ifadesi nasıl eklenebilir? (iki
kattan/üç kattan/dört kattan daha fazla) Yardımcı fiil ile temel
fiil arasına "more than" yazılarak bu anlam verilir.
Our population has more than doubled over the last twenty five years.
(Nüfusumuz son 25 yılda iki kattan daha fazla artmış.)
Comparision konusunun en zor sorusu bu yapıdaki "more than"
ifadesidir. Bir kez KPDS'de sorulmuştur.
Zarflarda Mukayese
Zarflar da sıfatlar gibi kendi aralarında kıyaslanabilirler.
Sıfatların kıyaslamalarının iyi anlaşılması bu konuya çok iyi
bir hazırlık olur. Çünkü orada anlatılan kurallar zarf
kıyaslamaları için de geçerlidir. Maddeler (iki madde ve
düzensizler olmak üzere) halinde zarfların kıyaslamalarını
açıklamaya çalışalım.
1.) Sonuna "ly" alan Zarflarda: Bunlarda kıyas "more ve the
most" ile yapılır.
Adverb (yalın) Comperative (üstünlük) Superlative (en üstünlük)
Quickly (hızlı) more qickly (daha hızlı) the most quickly (en
hızlı)
carefully (dikkatli) more carefully the most carefull
fortunately (şans eseri) more fortunately the most fortunately
2.) Sonuna "ly" almayan Zarflarda: Bunlarda kıyas "er ve the
.....est" ile yapılır.
Adverb (yalın) Comperative (üstünlük) Superlative (en üstünlük)
hard (sıkı) harder (daha sıkı) the hardest (en sıkı)
Fast (hızlı) faster the fastest
Early (erken) earlier the earlist
Early zarfı sonunda "ly" olduğu için birinci maddeye dahil
olmalıdır diye bir düşünce akla gelebilir ama bu istisnai bir
durum olup orjin olarak "ly" harfleri vardır. Yani sıfattan
"ly" eki ile türatilmemiştir.
3.) Düzensiz Olan Zarflarda: Sıfatlarda olduğu gibi düzensiz
zarflarda da comparison için kelimeler türetilmiştir.
Adverb (yalın) Comperative (üstünlük) Superlative (en üstünlük)
Well (iyi) better (daha iyi) the best (en iyi)
Badly (Kötü) worse the worst
Much (çok) more the most
Little (az) less the lest
Dikkat edilirse düzensiz sıfat ve zarfların comparison durumları
aynıdır. Bunlar kullanımlarına göre sıfat veya zarf durumuna
geçerler.
He has a better İnglish than my İnglish. (O benim İnglizcemden daha
iyi Bir İnglizce'ye sahiptir.)
He speaks better than I do. (O benden daha iyi İnglizce konuşur.)
Birinci cümlede "better" sıfat, ikincisinde zarftır.
She drives the best carefully of all her friends. (O tüm
arkadaşlarından en dikkatli bir şekilde araba kullanır.)
My wife drives more carefully than I do. (Eşim benden daha dikkatli
bir şekilde araba kullanır.)
**Not: Zarf comparisonlarında karşılaştırılan kişiler değil;
kişilerin yaptığı eylemlerdir. Bu yüzden comperative yapısında
sonda "than I me" diyemeyiz. Bir fiil söylemek zorundayız.
Çünkü karşılaştırılan iki eylemdir.
I like football more than my wife like does. (Ben fotbolu eşimin
sevdiğinden daha fazla severim.)
Eğer yukarıdaki cümleyi "than my wife" ile bitirirsek "Ben
fotbolu eşimden daha fazla severim" anlamı çıkar ki bu da
tehlikeli bir durumdur.
Equality
Sıfatlardaki eşitlik durumu ile aynıdır. Tek fark sıfat ve zarf
kullanımından kaynaklanan (araya zarf gelme, much kullanma vb.)
farklardır.
He is unlikely to learn as much as I'm. (Onun benim kadar kazanması
olası değildir.)
This boy doesn't study so hard as his brother does. (Bu çocuk
kardeşi kadar sıkı çalışmaz.)
You earn twice as much as I do (Siz benim iki katım kadar
kazanıyorsunuz.)
Katlamalı ifadelerde sıfatlarda as much as kullanılır.
Çarşamba. 22. 03. 2000
CONJUNCTION
İnglizce'yi iyi bir şekilde öğrenme ve sınavdaki başarının
büyük bir kısmı iyi bir bağlaç hakimiyetine bağlıdır.
Bağlaçların iyi bilinmesi halinde normaldeki sınav puanı 10- 15
puan artar. Bu yüzden her ders mutlaka iyi bir şekilde öğrenilerek
bir sonraki derse gelinmelidir.
Bağlaçlar konusu gramer kitaplarında çok karmaşık halde
verildiği için gerekli mesaj alınamıyor. Her dersimizde 15 - 20
tanesi geçecek. Bunların anlamları, kullanımları ve sınav boyutu
ile ilgili ipuçları verilecektir. Kolaylık olsun diye grup halinde
verilecek. Her dersin konusunu mutlaka biriktirmeden iyice çalışmak
gerekir.
Bağlaç: İki cümleciği (kelime veya cümleyi değil)birbirine
bağlayan yapılardır. "Conjunction", bağlantı anlamına gelen
"junc" kökünden türemiş olup "bağlaç" anlamındadır.
Ahmet and Mehmet quarrelled. (Ahmat ve Mehmet tartıştılar.)
Bu kullanımda "and" bağlaç değil; edat gibi
kullanılmıştır.
I studied hard, and the exam seem fairly easy. (Ben sıkı bir şekilde
çalıştım ve sınav oldukça kolay görünüyor.)
Bu kullanımda "and" bir bağlaç olarak kullanılmıştır.
Bağlaçlar aynı kullanıma sahip olduklarından grup halinde
verilecektir. Bir grup içinden birinin iyi öğrenilmesi diğerleri
içinde geçerli olur. Ayrıca sınav açısından önemli olanlar
işaretlenecektir.
1. ) Coordinating Conjunction:
İki cümlecik arasındaki bağlantıyı sağlayan bağlaçlardır.
Tartışmalı olmasına rağmen genelde sayılarının yedi olduğu
kabul edilir.
And: ve (paralellik arzeden bağlaçtır.)
But: ama, ancak, fakat (zıtlık bağlacıdır.)
Or: veya (iki alternatiften birini seçen bağlaçtır.)
Nor: ne de (or'un olumsuzu olup iki alternatiften hiç biri
anlamındadır.)
So: bundan dolayı (sonuca götüren bağlaçtır.)
For: edat olarak,"için"; bağlaç olarak iki cümlecik arasında
"zira" anlamındadır.
Yet: zarf olarak, "henüz"anlamında; bağlaç olarak "halbuki"
anlamındadır.
Özellikle son ikisi çok iyi bilinmelidir.
***Not: Bu bağlaçların uygulanmasında üç temel özellik vardır.
Bunları mutlaka iyi bilmeliyiz.
Özellik 1 : Coordinating Conjunction bağlaçları mutlaka iki
cümlecik arasında bulunurlar. Peki, bu özelliği bilmenin faydası
nedir? Eğer sınavda cümlelerin başında ve sonunda bir boşluk
varsa ve bir bağlaç isteniyorsa bu bağlaç iki cümlecik arasında
olmadığı için kesinlikle bu yedi bağlaç lardan biri olamaz.
Özellik 2 : Coordinating Conjunction bağlaçlarından önce mutlaka
bir virgül (,) vardır. Bu özelliği bilmenin faydası ne olacak?
Eğer sınavda ottası boş bırakılmış bir cümle var vebağlaç
soruluyorsa eğer boşluktan önce bir virgül (,) yoksa bu yedi
bağlaçtan biri olamaz.
Özellik 2 : Coordinating Conjunction bağlaçlarının olduğu
cümleler kesinlikle baştan sona doğru çevrilir. Bunun
sağlıyacağı fayda ne olabilir? Cümle tam çevrilemezse bile en
azından çevirinin baştan sona olduğunu bilirsek çözümde
kolaylık sağlar.
Coordinating Conjunction bağlaçlarına ve kullanım özelliklerine
hakim olmak çok büyük fayda sağlar. Şimdi örneklerle
kullanımlarını görelim.
İt was raining heavily, so we postponed the match. (Yağmur şiddetli
bir şekilde yağıyordu, bundan dolayı maçı erteledik.)
Üç özelliğin uygulanmasına dikkat ediniz.
He studied eight hours a day, but he failed the exam again. (O günde
sekiz saat çalıştı, ancak yine sınavda başarısız oldu.)
***Not: So sonuç bağlacı olduğu için kendisinden sonra, birinci
cümlenin sonucu gerçekleşmiş veya gerçekleşecek bir durum
vardır. Aynı şekilde "but" zıtlık bağlacıdır. Kendisinden
sonra birinci cümlenin zıttı bir durum vardır. "and" paralellik
arzettiği için kendisinden sonra birinci cümlenin paralelinde
gerçekleşen bir durum olacaktır. Bu şekilde bağlaçların
kullanımına da dikkat etmek gerekir.
They were requesting higer wages, and the employer had to give in their
demand. (Onlar daha yüksek ücretler istediler, ve işveren onların
taleplerine boyun eğmek zorunda kaldı.)
Give in: boyun eğmek, teslim olmak
Wage: ücret
"and, but ve so" bağlaçlarında genellikle özne ortak olduğu
için ikinci kez yazılmaz. Bu yüzden (,) bu kısaltmalarda
kullanılmaz. Bu ayrıntıdır. Şimdilik konuyu genel kuralları ile
öğreneceğiz. Daha sonra bu ayrıntıya değinilecektir.
I wanted my son to be an engineer, yet he preferred the medicine. (Ben
oğlumun bir mühendis olmasını istedim, halbuki o tıpı tercih
etti.)
"but ve yet" zıtlık bağlaçlarıdır. Konuşma dilinde
genellikle "but" geçer. " yet" kullanımı ileri düzey
içindir.
You must obey the rules the school, or you must leave it. (Okul
kurallarına uymalısın veya okuldan ayrılmalısın.)
Virgülün (,) mantığı konuşmadaki duraklama içindir.
He didn't call us, nor did he write to us. (O bizi aramadı, ne de
bize yazdı.)
***Not: Coordinating Conjunction bağlaçlarının kullanımında
istisnai bir durum vardır. "nor" bağlacı kendisinden sonra
devrik bir yapı ister. Yukarıdaki örneğe dikkat ediniz.
***Not: Bu yapılarda kullanılan cümleciklere "independent
clouse" denir. Cümlecikler bağımsız oldukları için aralarında
zaman uyumu yoktur. Eğer böyle bir cümlenin zamanları sorulursa iki
cümlecik arasında zaman uyumu aranarak çözülmemelidir. Her
cümlenin kendi içine bakıp, zamanını kestirebilmek gerekir.
He arrived yesterday, but he insists on going tomorrow. (O dün geldi,
ancak yarın gitmek için ısrar ediyor.)
2. ) Sentence Connector:
Bu gruptakler cümlecik değil de cümleler arasında bağlantı
kurarlar. Bu özelliklerinden dolayı bağlaç tanımına uymazlar. Bu
yüzden bunlara bağlaç değil de "cümle bağlayıcıları"
denir.
Bu yapılarda iki cümle vardır. Birinci cümle bitmiş,
noktalanmıştır. Ama ikinci cümle birinci cümleye çok uzak değil,
onunla ilişkilidir. İşte bu cümle bağlayıcıları ikinci
cümlenin başında, ortasında veya sonunda olabilirler.
Bu maddedekiler grup halinde verilecektir. Hepsinin kelime anlamı iyi
bilinmelidir. Kullanımları aynı olduğu için birini iyi bilmek
diğerlerini de bilmek anlamına gelir.
Grup: 1. İki cümle arasında paralel bir ilişki sağlayanlar
Furthermore:
Moreever:
what's more: ayrıca (en çok kullanılan ilk ikisidir.)
İn addition:
Olso:
Grup: 2. İki cümle arasında bir zıtlık ilişki sağlayanlar
However:
Nevertheless:
Nonetheless: ancak bununla bereaber (en çok kullanılab
"however"dır.)
On the contrary:
Still:
Grup: 3. Sonuca götüren bağlayıcılar
Therefore
Thus
Hence Sonuç olarak, böylece (en çok kullanılan ilk üçüdür.)
As a result
Consequently
Grup: 4. Alternatif belirten bağlayıcılar
Or else:
Otherwise: aksi taktirde
Kullanımları:
There were serious claims about him. Therefore, he had to give his
resignation. (Onun hakkında ciddi iddialar vardı. Bu yüzden
istifasını vermek zorunda kaldı.)
İpuçları:
1.) İki cümle olduğu için ve aralarında nokta olduğu için
bağlaç kullanılamaz, connector kullanılmalıdır.
2.) Connector ikinci cümlededir. İkinci cümle connector açısından
üç şekilde yazılabilir.
Therefore, he had to give his resignation.
He had to, therefore, give his resignation.
He had to give his resignation, therefore.
3.) Connector çeviride başta söylenir.
4.) Noktalı virgülden sonrada connector kullanılabilir. Çünkü (;)
de de cümle bitmiştir.
İt was very cold outside. However, he went out to play. (Dışarısı
çok soğktu. Bunula bereaber o oynamak için dışarı çıktı.)
İki cümle arasında nokta olduğu için "connector"
kullanıldı. Bu cümleyi bir bağlaç kullanarak da yazabiliriz. Bu
durumda nokta yerine virgül olacaktır. Bu ki farklı yazılım anlam
olarak aynı; gramatikal olarak farklıdır.
İt was very cold outside, but he went out to play. (Dışarısı çok
soğktu, ancak o oynamak için dışarı çıktı.)
The results were favourable; still, we couldn't persuade him.
(Sonuçlar olumluydu; buna karşın onu ikna edemedik.)
They offered a good job; therefore, I accepted it. (Onlar iyi bir iş
önerdiler; bu nedenle ben onu kabul ettim.)
We had to punish him; otherwise, he could do something else. (Biz onu
cezalandırmak zorunda kaldık; aksi taktirde o başka bir şey
yapabilirdi.)
***Not: "else" kelimesi "some, any, noe, very" gibi
sözcüklerin türevlerinden sonra "başka" anlamında
kullanılır. Bunların dışında "başka" anlamını ismlerden
önce "another" kullanarak veririz.
Any, some, no, every türevleri + else anouther + noun şeklindedir.
İnflation rate was extremely high; therefore, the goverment put into
effect some measures. (Enflasyon oranı son derece yüksekti; bu
nedenle hükümet bazı tedbirleri yürürlüğe koydu.)
put into effect: yürülüğe koymak ("into" su birkaç kez
sorulmuş)
Çarşamba. 26. 03. 2000
3.) Correlative Conjunction
"İlişki sağlayan bağlaçlar" demektir. En rahat öğrenilen ve
sınavda en rahat görülebilen bağlaçlar bu maddedeki
bağlaçlardır. Çünkü ikili sözcüklerden oluşurlar ve her iki
cümleciğe de serpişirler. Önceleri bu bağlaçların bir
sözcüğü boş bırakıp, diğer sözcüğünü sorarlardı. Ama
artık her iki sözcüğü de boş bırakıp, zorlaştırarak
soruluyor. Bu nedenle srusunda cümle iyi irdelenerek uygun bağlaca
gidilmelidir. Şimdi bu grup bağlaçları yazalım
Not only ..........but also: sadece değil ..........aynı zamanda
Both ..........and: hem..........hem de
Either ..........or: ya ..........ya da (İki alternatiften biri)
Neither ..........nor: ne ..........ne de (İki alternatiften hiç
biri)
Whether ..........or: gerek ..........gerekse (olsun ..........olsun)
"Not only ..........but also" ve "Both ..........and"
bağlaçları anlam olarak birbirlerine yakındırlar. Eğer bir
bağlaç sorusunda bu ikisi şıklarda var ise büyük bir olasılıkla
ikisi de cevap değildir.
"Not only ..........but also" bağlacının kullanımında "but
also" kısmında bazı istisnalar vardır. Yalnızca "but" veya
yalnızca "also" olabilir. Yani bu bağlaç "not only
..........but" veya "not only ...........also" şeklinde de
kullanılabilir.
Bu bağlaçta ayrıca başka bir kullanım daha da vardır. "also"
de, da anlamındadır. Bu anlama gelen "as well" sözcüğü de
"also" yerine kullanılabilir. Yalnız bu kullanımda önemli bir
özellik vardır. "as well" sözcüğü "but"tan ayrılır ve
cümle sonuna gider. Çünkü "as well" sözcüğü daima cümle
sonunda yazılır. Örnek üzerinde bu özellik daha iyi
anlaşılacaktır.
The robber not only shot around but also crashed everything.
(Soyguncular sadece etrafa ateş etmediler, aynı zamanda her şeyi
yerle bir ettiler.)
The robber not only shot around also crashed everything. (Soyguncular
sadece etrafa ateş etmediler, aynı zamanda her şeyi yerle bir
ettiler.)
The robber not only shot around but crashed everything. (Soyguncular
sadece etrafa ateş etmediler, aynı zamanda her şeyi yerle bir
ettiler.)
The robber not only shot around but crashed everything as well.
(Soyguncular sadece etrafa ateş etmediler, aynı zamanda her şeyi
yerle bir ettiler.)
"Not only ..........but also" ve "Both ..........and"
bağlaçları anlam olarak birbirlerine yakın oldukları için
yukarıdaki cümle "both ...........and" ile de yazılabilir.
The robber both shot around and crashed everything. (Soyguncular hem
etrafa ateş açtılar, hem de her şeyi yerle bir ettiler.)
Görüldüğü gibi iki cümle arasında anlamca pek fark yoktur. Ama
gramatikal olarak birbirinden farklıdırlar.
I both tried to learn English and to know people in England. (Ben
İngiltere'de hem İnglizce öğrenmee hem de insanları tanımaya
çalıştım.)
You must either obey your superior or leave such a job. (Siz ya
üstünüze itaat edersiniz ya da böyle bir işi bırakırsınız.)
He neither studied nor helped his father with his business. (O ne
öğrenim gördü ne de babasına işinde yardım etti.)
Bu iki bağlaç birbirlerinin olumsuzudur. Bu iki cümlede bağlaç
yeri boş bırakılıp sorulursa, hangi bağlacın uygun olacağı
mesajı cümle etüt edilerek çıkarılmalıdır.
Önemli Kural
Not only ..........but also bağlacının kullanımında "not
only" kısmı cümlenin başına alınarak da yazılabilir. Bu
kullanım bağlacın rahat görülebilmesi için yapılan bir
harekettir. Bu durumda kural ihlal edildiği için telafisi
gerekmektedir. Bu da "not only"den sonraki cümleciğin devrik
olması ile sağlanır. Önemli bir özelliktir, iyi bilinmeli
He not only insulted his friends but also beat them. (O sadece
arkadaşlarına hakaret etmedi aynı zamanda onları dövdü.)
Not only did he insult his friends but also beat them. (O sadece
arkadaşlarına hakaret etmedi aynı zamanda onları dövdü.)
Sınavda "not only"nin başta kullanıldığı bir cümle
verilerek devrik yapı istenir. Eğer bu kuralı bilmezsek zorlanacak
bir sorudur.
Sult: üstüne atlamak
Consult: con: beraber, sult: (bir insanın) üstüne atlamak. Consult:
danışmak
İnsult: in:içine, sult: (bir insanın) üstüne atlamak.
İnsult:hakaret etmek
Beat: dövmek, mağlup etmek
Superior: amir, üstün
Superıority: üstünlük
4.) Adverbial (Subordinating) Conjunction
Asıl bağlaç işlevi olan bağlaç grubudur. Zarf sözcüğünü
irdeliyerek mantığını anlamak gerekir. Bir zarf sözcüğünün
yaptığı işi bir cümlecik de yapabilir. Bu durumda iki cümlecik
olur ve birbirine bağlamak için de bir bağlaca ihtiyacımız
vardır. Bu bağlaç "adverbial conjunction" olur.
I met them last week. (Ben onlarla geçen hafta karşılaştım.)
"last week", zaman belirten bir zarf tümlecidir. Bunun yerine bir
cümleck de kullanılabilir. Bu durumda bir temel cümle ve bir yan
cümle olmak üzere iki cümlecik olur ve bunları birbirine bağlamak
için bir bağlaca (adverbial conjunction) ihtiyacımız vardır.
I met them when we were in London. (Biz Londra'dayken onlarla
karşılaştım.)
***Not: Bu bağlaç grubunu diğerlerinden ayıran önemli bir
özellik vardır ki çok önemli ve mutlaka iyi bilinmelidir. Bu
bağlaçlar anlamlarını yan cümleciğin fiiline yüklerler.
Zarfların kullanılma özelliğininden zarfın başa
alınabileceğini hatırlayınız. Bu durumda Zarf cümleciği de başa
alınabilir. Yani yukarıdaki cümleyi şöyle de yazabiliriz.
When we were in London, I met them. (Biz Londra'dayken onlarla
karşılaştım.)
When you are at home, .......... (Siz evde olduğunuzda, .........)
When you were at home, .......... (Siz evde olduğunuzda, .........)
While you are studing, ........... (Siz çalışırken.........)
While you were studing, ........... (Siz çalışırken.........)
Görüldüğü gibi bu bağlaçlarda bağlacın anlamı yükleme
eklendiğinden zamanın ne olduğu kayboluyor. Bu nedenle bu grup
bağlaçlarda zaman uyumu vardır. Temel cümlenin zamanına göre yan
cümleciğin zamanı tespit edilir. Bu zaman uyumu çok önemlidir.
Fazla sayıda örnek çözülerek hakim olunabilir.
Çarşamba. 29. 03. 2000
Adverbial Conjunction'ları anlamlarına göre gruplara ayırarak
inceliyeceğiz. Her grup için hem tek tek anlamları hem de kullanım
özellikleri verilecektir. Özellikle KPDS açısından önemli olan
özelliklerine dikkat çekilecektir.
Grup 1: Time Conjunction: Zaman bağlaçlarıdır. Eylemin ne zaman
yapıldığını belirlerler.
When: ..........dığı zaman
After: ..........den sonra
Befor: ..........den önce
As: ..........iken
While: ..........iken
Just as: ..........tam iken
Until / Till: ..........ceye kadar
By the time: ..........ceye kadar
Since: ..........dığından beri
As soon as: ..........ir, ..........imez
As long as: ..........dığı sürece
Once: ...........ce / ca
No sooner ..........than: .....mesi ile .....mesi bir oldu
Hardly / Scarcely ..........when: tam ............mıştı ki
...........oldu
Son ikisinin yapısı farklı olmasına rağmen aslında anlamları
aynıdır. Önceleri sıkça bu ikisi sorulurdu.
Time bağlaçlarından en önemlileri yukarıya alındı. Anlamları
ile birlikte çok iyi bilinmeli. Direk bir soru kesin gelir. Ayrıca
iyi bilinmesi sınavın anlama yönelik sorularında büyük kolaylık
sağlar.
Kullanımları
1.) Zaman bağlaçlarının olduğu cümlecikte hiç bir future tense
kullanılmaz. (Bu kural sadece İnglizce'ye has bir özelliktir.)
Zaman uyumunda kesinlikle temel cümlecik ve yan cümlecik
aşağıdaki şekilde kurulamaz. Bunun bilinmesi zaman uyumu
sorularında büyük bir rahatlık sağlar.
Past Future
Present Past
2.) Since: ..........dığından beri. Bu bağlaç genel zaman uyumunu
bozan tek bağlaçtır.
(Present Perfect) + Since + (Simple Past)
I haven't seen them since they moved to another town. (Onlar başka
bir kasabaya taşındıklarından beri onları görmedim.)
Bağlacın bulunduğu cümlecik yan cümleciktir. Bazen yan cümlecik
başa alınarak da verilebilir, düşmemek gerekir.
Since they moved to another town, I haven't seen them. (Onlar başka
bir kasabaya taşındıklarından beri onları görmedim.)
Since bağlacının bulunduğu cümlede neden temel cümlecik
"present perfect"; yan cümlecik "simple past"tır?
Bu soruyu bir cümle yazarak açıklayalım:
I haven't seen him since last year. (Ben onu geçen yıldan beri
görmedim.)
Zamanlar konusu işlenirken "since"in present perfect ile
kullanıldığını çünkü bununla geçmişte olan bir olayın
etkisinin şu ana kadar devam ettiğini söylemiştik. Bu cümlede zarf
olan "last year" sözcüğünün yerini tutan bir cümlecik de
yazabiliriz. Bu cümleciğin eylemi geçmişte olacağından bunun da
zamanı past olacaktır. Bundan dolayı since'in olduğu cümlede
temel cümlecik "present perfect"; yan cümlecik "simple past"
olur. Bu nedenle "since" bağlacı genel zaman uyumunu bozan tek
bağlaçtır.
3.) As ve While: ikisi de ".........iken" anlamındadır.
Aralarındaki fark nedir? Olayların oluşma süreleri bu iki
bağlacın kullanımını belirler.
As: Kısa süreli olaylarda kullanılır. dışarı çıkarken, eve
girerken vb. Bu nedenle "as" bağlacının olduğu cümlecikte
simple zamanlar (continuous olmayan) kullanılır.
While: Uzun süreli olaylarda kullanılır. televizyon izlerken, oyun
oynarken vb. Bu nedenle "while" bağlacının olduğu cümlecikte
continuous'lu zamanlar kullanılır.
As I went out, it began to rain. (Ben dışarı çıkarken yağmur
yağmaya başladı.)
While I was waiting, it began to rain. (Ben beklerken yağmur yağmaya
başladı.)
4.) Just as: Bu bağlacın kullanımında yan cümlecik zamanı
"as"ten dolayı kısa olaylardır ama "just"tan dolayı da
continuous'ludur. Bu sürekli zaman genellikle "past
continuous"tur.
Just as I was leaving home, the phone rang up. (Tam ben evden
ayrılırken telefon çaldı.)
5.) By the time / until - till: by edat olup (zamanlar bilgisinden
hatırlayınız) bir ismin önünde ve future perfect ile kullanılır.
the time'ın eklenmesi ile bağlaç olur. Until ve till arasında
hemen hemen bir kullanım farkı yoktur. Üçü de ".........ceye
kadar" anlamındadır.
Future perfect Simple present
By the time
Past perfect Simple Past
Mantığı: Bağlaçtan önceki zaman sonrasındaki zamanın
öncesidir. Futurlu tenseler bağlaç cümleciklerinde
kullanılmadıklarından alternatifi olan Simple present'e
gidilmiştir. Yani "by the time" bağlacının kullanımında zaman
uyumu açısından iki alternetif vardır.
The children will have slept by the time we arrive at home. (Biz eve
varıncaya kadar çocuklar uyumuş olacak.)
By the time we arrive at home, the children will have slept. (Biz eve
varıncaya kadar çocuklar uyumuş olacak.)
Bu cümlede eve varma olayının gelecekte olduğunu, çocukların
uyumasının da gelecek te olan eve varma olayından önce olduğunu
anlıyoruz.
The children had slept by the time we arrived at home. (Biz eve
varıncaya kadar çocuklar uyumuştu.)
By the time we arrived at home, the children had slept. (Biz eve
varıncaya kadar çocuklar uyumuştu.)
Bu cümleden eve varma olayının geçmişte olduğunu ve çocukların
uyumasının geçmişte olan eve varma olayından önce
gerçekleştiğini anlıyoruz.
Turkey's population will have exceeded 100 millions by the end of
next decade. (Türkiye'nin nüfusu önümüzdeki on yılın sonuna
kadar 100 milyonu aşmış olacak.)
Turkey had applied to the EU by the end of 1950s. (Turkiye 1950'lerin
sonuna kadar AB'ne başvurmuştur.)
"by"lı cümlede Zaman dilimi gelecekte ise: Future Perfect
"by"lı cümlede Zaman dilimi geçmişte ise: Past Perfect
kullanılır.
Konuyu ezberlemeden mantığını anlamak gerekir.
"by ve by the time"ın dışında gramer olarak future perfect
kullanılmaz. Eğer soruda future perfect verilmişse by ve by the
time; bunlar verilmişse future perfect istenir. Bu nedenle soruyu iyi
okuyup bizi sonuca götürecek ipuçlarını bulmak gerekir.
By the time için verilen özellikler Until / Till için geçerli
değildir. Çünkü by the time'daki önceye çekme hareketi Until /
Till'de yoktur.
I will wait for you until you return. (Siz dönünceye kadar sizi
bekliyeceğim.)
Özellikle "since ve by the time" bağlaçlarının
kullanımlarını çok iyi bilmek gerekir.
I had no sooner left home than it began to rain. (Evden ayrılmamla
yağmurun yağmaya başlaması bir oldu.)
İki olay vardır. En son olan past; öncesinde olan Past perfect ile
ifade edilir.
Bu cümleyi "hardly...........when" ile de aynı anlama gelmek
üzere aktarılabilir.
I had hardly left home when it began to rain. (Tam dışarı
çıkıyordum ki yağmur yağmaya başladı.)
He had no sooner bought a car than he had an accident. (Arabayı
alması ile kaza yapması bir oldu.)
***Not: "no sooner..........than" ve "hardly............when"
bağlaçları kullanımda başa alınabilir. Bu kural ihlali olduğu
için telafi olarak cümle devrik yapılır.
No sooner had he bought a car than he had an accident. (Arabayı
alması ile kaza yapması bir oldu.)
Hardly had I left home when it began to rain. (Tam dışarı
çıkıyordum ki yağmur yağmaya başladı.)
Pazar. 02. 04. 2000
Grup 2: Cause Conjunction (Sebep bağlaçları) : Sebep bağlaçları
ana cümlecikteki eylemin neden gerçekleştiğini anlatan yan
cümleciğin başıda bulunur. Bu bağlaçların hepsi de
".......dığı için" anlamındadır. Ayrıca zaman uyumu bu
bağlaçlarda da vardır.
Because
As
Since
Seeing that
Now that
Given that
Aşağıda verilmiş olan yapılar normal kullanımları ile edat
yapısındadırlar ve biliyoruz ki edatlar bir isim ile
kullanılırlar. Bu edatların hepsinin anlamı ".....den
dolayı"dır. Bunlar bir ekleme ile bağlaca dönüştüklerinden
yukarıdakilerden ayrı olarak verildi. Bu edatlara "the fact that"
eklenerek bağlaca dönüştürülür. Bağlaç olduklarında
yukarıdakiler gibi "....dığ için" anlamındadırlar.
Sebep bağlaçlarının anlamlarının bilinmesi yeterli olur. Ayrıca
aşağıdakilerin gramatikal olarak edat - bağlaç ayırımını
yapabilmek önemlidir.
Due to
Owing to
Because of ..........den dolayı + the fact that: ..........dığı
için
On account of
İn view of
We had to give up the project since it began to be expensive. (Proje
pahalı olmaya başladığı için ondan vaz geçmek zorunda kaldık.)
Since, As ve daha sonra göreceğimiz While bağlaçları farklı
bağlaç olarak kullanılabilirler. İnglizce'de bu kullanıma sahip
olan sadece bu üç bağlaçtır. Yapı ve kullanımlarına göre hangi
bağlaç anlamında olduğunu görebilmek gerekir. Örneğin tense
uyumundan dolayı yukarıdaki cümlede since "....den beri" olarak
değil de ".....dığı için" anlamında kullanılmıştır.
They couldn't arrived there in time because the traffic was heavy.
(Trafik yoğun olduğu için oraya zamanında varamadılar.)
He was dismissed since he was always late for the work. (O daima işe
geç kaldığı için kovuldu.)
Miss: görevlendirmek; dismiss: görevden almak
We called off the match owing to the rain. (Biz yağmurdan dolayı
maçı iptal ettik.)
Bu kullanımı ile "owing to" edattır. Çünkü edatlar bir isim
ile kullanılır; bir cümlecik ile değil. Ayrıca "the fact that"
almamıştır. Şimdi bunu bağlaç olarak kullanalım.
We called off the match owing to the fact that it was raining. (Biz,
yağmur yağdığı için maçı iptal ettik.)
"owing to the fact that"in bağlaç oldığuna, ve sonrasında bir
cümlecik olduğuna dikkat ediniz.
No one could live over there due to cold weather. (Soğuk havadan
dolayı kimse orada yaşayamaz.)
No one could live over there due tothe fact that it was extremely cold.
(Orada hava son derece soğuk olduğu için kimse yaşayamaz.)
Önceleri bu konu ile ilgili edat - bağlaç ayıtımı sorulurdu.
Bir de anlama göre hangi bağlacın uygun olduğunu seçmemizi isteyen
sorular sorulurdu. Son sınavlarda direk edat veya bağlaç sorulur.
Hem bu bağlaçlar hem de bu edatlar eş anlamlıdırlar,
birbirlerinin yerine kullanılabilirler. Bu nedenle eğer bunlardan
ikisi şıklarda varsa ikisi de cevap olamaz. Sadece "due to"nun
ileri düzey olarak bir nüans farkı vardır. Bunun sadece "be"
fiilinden sonra kullanıldığı söylenir. Bu özellik KPDS'de
şimdiye kadar hiç sorulmadı.
Due to his ilness, he failed the exam. (O hastalığından dolayı
sınavda başarısız oldu.)
Due to the fact that he was ilness, he failed the exam. (O hasta hasta
olduğu için sınavda başarısız oldu.)
Görüldüğü gibi edat ve bağlaç başa da alınabilir. Bu durumda
bağlaçlı cümleciğin sınırı (,)'e kadardır.
Grup 3: Concession Conjunction (Zıtlık Bağlaçları): Concession
taviz, ödün demektir. Gramatikal olarak zıtlık anlamı vardır.
Ayrıca bu gruba "contrast" bağlaçları da denilebilir.
Though
Even though
Although
Despite the fact that
İn spite the fact that
Beşi de eşanlamlı olup ".....e rağmen" anlamındadır.
"despite ve in spite of" edat olup "the fact that" eklenmesi
ile bağlaca dönüşürler.
Whereas
While
Bu iki zıtlık bağlacı "....iken, oysa" anlamındadır.
"while"ın bu anlamı zıtlık anlamındaki "iken"dir. Yani
"ben ders çalışırken o TV izliyordu" örneğindeki gibi.
Eşanlamlı oldukları için ikisi şıklarda olursa ikisi de cevap
olamaz.
Howevwe + (Sıfat - Zarf)
Whatever + (İsim)
No matter + (QW)
Zıtlık bağlaçlarının en önemlileri bunlardır.
Kullanıldıkları sözcüklere göre "ne olursa olsun" gibi bir
zıtlık anlamı katarlar. KPDS' de kesin olarak bu üçünden birisi
(büyük bir olasılıkla however) sorulur. Böyle bir soruda bu
bağlaçlardan sonraki sözcüğü iyi bir şrkilde etüt etmek
gerekir.
İn spite of vigorous efforts, the two sides couldn't aggree on the
border dispute. (Yoğun çabalara rağmen her iki taraf sınır
anlaşmazlığında görüş birliğine varamadılar.)
Vigorous: yoğun, canlı
Effort: çaba, gayret
Border: sınır
Border line: sınır hattı
İn spite of the fact that the UN made vigorous efforts, the two sides
couldn't aggree on the border dispute. (BM'lerin yoğun çaba
göstermesine rağmen, her iki taraf sınır anlaşmazlığında
görüş birliğine varamadılar.)
Cümlede her iki tarafın anlam olarak paralel mi, zit mı, sonuç mu
olduğu irdelenerek uygun bağlaca gidilmelidir. Ayrıca edat -
bağlaç kullanımı için sonrasında isim mi var yoksa cümlecik mi
var şeklinde cümle irdelenerek uygun kullanıma gidilir.
Howevwe + (Sıfat - Zarf)
Whatever + (İsim)
No matter + (QW)
Normalde bağlaç kullanımında bağlaçtan hemen sonra bir özne
vardır. Eğer bir bağlaç kullanımında özneden önce bir sözcük
varsa, bağlaç mutlaka yukarıdaki üçünden biridir. Bu yapıda
genellikle kullanılan ve KPDS'de sorulan "however"dır. Bu üç
bağlacın kullanımlarında özneden önceki sözcüğü iyi etüt
ederek uygun olan bağlaç kullanılır.
However hard he may study, he can't be succesful. (O ne kadar sıkı
çalışırsa çalışsın, başarılı olamaz.)
"hard"ın bağlaçtan hemen sonra, özneden önce
kullanıldığına dikkat ediniz. Eğer hard burada kullanılmazsaydı
ve zarf (veya sıfat) olmazsaydı "however" bağlacı
kullanılamazdı. Ayrıca bu bağlaçların kullanıldıkları kelimeye
göre anlam kazandıklarına dikkat edilmelidir.
Whatever decision the goverment may take, inflatıon seems to rise.
(Hükümet hangi kararı alırsa alsın, enflasyonun yükseleceği
görünüyor.)
Bu bağlaçların sonralarında kullanılan sözcük iyi etüt
edilmelidir. Örneğin sonu "sion, tion, çoğul eki s, ance, ent"
gibi ekler ile biten sözcükler isimdirler. Sonu "ly" ile bitenler
zarftırlar. Bu şekilde bağlaç sonrası sözcükler iyi etüt
edilerek uygun bağlaç kullanımına gidilmelidir.
No matter what he does, he can't persuade us. (O ne yaparsa yapsın
bizi ikna edemez.)
However reach he may be, he is unlikely to be happy. (O ne kadar zengin
olursa olsun, onun mutlu olması muhtemel değildir.)
Whatever suggestion they may propose, this program is not likely to
succeed. (Onlar hangi önerileri önerirlerse önersinler, bu
programın başarılı olması muhtemel değildir.)
No matter where he runs away, the police will eventually catch him. (O
nereye kaçarsa kaçsın, polis sonunda onu yakalayacak.)
Eventual: olası
Eventually: sonunda
Sooner or later: er geç
Eğer bu bağlaçlardan sonraki sözcük boş bırakılarak sorulursa
(ki bu KPDS'de sorulmaz.) kullanılan bağlaca göre bu sözcüğün
isim, bağlaç veya QW olduğunu tespit ederiz. Peki hangi durumda
zarf, hangi durumda sıfat kullanırız? Eğer bağlacın
kullanıldığı cümleciğin fiili "linking verb" ise sıfat;
değilse zarf kullanılır.
However ....................she may sign, she will nat be selected. (O
ne kadar iy .............söylerse söylesin, seçilemeyecek.)
Good Well Goodness
Good sıfat, Well zarf, Goodness isimdir. Bağlaç "however"
olduğu için sıfat veya zarf kullanılmalıdır. Bağlaç
cümleciğinin fiili "linking" fiil olmadığı için de zarf
kullanılmalı diye boşluğa gelecek sözcüğü seçiyoruz.
The control group's results were favourable, whereas the patient
group's results were unfavourable. (Kontrol grubunun sonuçları
olumluydu, oysa hasta grubunun sonuçları olumsuzdu.)
The control group's results were favourable, while the patient
group's results were unfavourable. (Kontrol grubunun sonuçları
olumluydu, oysa hasta grubunun sonuçları olumsuzdu.)
Whereas ve While eşanlamlı olup birbirlerinin yerine
kullanılabilirler. Yukarıdaki iki cümlenin anlamı görüldüğü
gibi aynıdır. Ayrıca bu iki bağlacın kullanımındaki virgüle
dikkat ediniz. Bu iki bağlaç "Connecting Conjunction"
bağlaçları ile aynı kullanıma sahiptirler.
Çarşamba. 05. 04. 2000
Gurp 4: Result Conjunction (Sonuç bağlaçları)
Bu bağlaçlar ana cümlecikteki yargının sonucunu veren yan
cümleciğin başında kullanılırlar. Bu bağlaç grubunda iki tane
bağlaç vardır. İkisi de "öyle.........ki" anlamındadır.
KPDS'nin fix sorusudurlar. Gramatikal boyutu önemli olan bu iki
bağlacın kullanımı biraz karışıktır. Örnekleri birkaç defa
yazarak egzersiz yapılmak konuyu daha iyi kavratacaktır.
So (Sıfat, zarf) that
Such (isim) that
She is so clever that everyone admires her. (O öyle zekidir ki herkes
ona hayrandır.)
Admie sözcüğü latince olan "mirore"den köken almaktadır.
Mirore: bakmak
Miror: ayna
Admire: hayranlık duymak
She speaks Germany so fluently that you can not distinguish him from a
german. (O öyle akıcı bir şekilde Almanca konuşur ki onu bir
almandan ayırt edemezsiniz.)
Distinguish: ayırt etmek
Distinguished: seçkin
He is such a man that you can rely on him. (O öyle biridir ki ona
güvenebilirsiniz.)
Sıfat ve zarflar için "so..........that"; isimler için
"such..........that" kullanıldığına dikkat ediniz. Eğer
bağlacın olduğu cümleciğin fiili Linking Verb ise sıfat; değilse
zarf kullanılır.
Bu iki bağlacın kullanımı sadece anlatılan boyutu ile değidir.
Esas zor olan ve KPDS'de sorulan kullanımı başkadır. Buna
geçmeden önce ilgili olduğu için Sıfat Tamlamaları'ndan
bahsetmamiz gerekir.
Sıfat Tamlamaları: Türkçe'de bir ismi bir sıfat nitelediği
zaman bu bir sıfat tamlaması olur. Hava, isimdir; "güzel bir
hava" derken bu bir sıfat tamlaması olur. Yalnız belgisiz
tanıtıcı eki olan "bir"in (İnglizce'deki "a veya an")
Türkçe'deki kullanımı İnglizce'deki kullanımı ile terstir.
Şimdi İnglizce'deki sıfat tamalamalarına bakalım.
a wheather (bir hava) a nice wheather (güzel bir hava)
a car (bir araba) an expensive car (pahalı bir araba)
a girl (bir kız) a beautiful girl (güzel bir kız)
Yukarıdaki sıfat tamlamaları tekil veya sayılabilen isimlerin
kullanıldığı sıfat tamlamalarıdır. Ayrıca çoğul ve
sayılamayan isimlerin de kullanıldığı sıfat tamlamaları vardır.
Doğal olarak bunların önünde "a veya an" belgisiz tanıtıcı
eki yoktur.
cloth (kumaş) nice cloth (güzel kumaş)
cars (arabalar) expensive car (pahalı arabalar)
girls (kızlar) beautiful girls (güzel kızlar)
İnglizce'de yukarıdaki verilen sıfat tamlamaları düzenli sıfat
tamlamalarıdır. Yani sıfatın belgisiz tanıtıcı ek ile isim
arsına geldiği sıfat tamlamaları düzenlidirler. Eğer sıfat
tamlamalarında sıfat ile belgisiz tanıtıcı ek yer değiştirirse
bu sıfat tamlamaları bozuk sıfat tamlamaları olurlar. Şimdi
bunlara da örnek verelim.
Düzenli Sıfat Tamlaması Bozuk Sıfat Tamlaması
a nice wheather (güzel bir hava) nice a wheather (güzel bir hava)
an expensive car (pahalı bir araba) expensive an car (pahalı bir
araba)
a beautiful girl (güzel bir kız) beautiful a girl (güzel bir kız)
Görüldüğü gibi bozuk sıfat tamlamasında belgisiz tanıtıcı
eki sıfat ve isim arasına gelmektedir. Her iki tamlama da aynı
anlamdadır.
***Not: Düzenli sıfat tamlamalarında "such...........that";
Bozuk sıfat tamlamalarında "so..........that" bağlacı
kullanılır.
He is such an intelligent student that he can study abroad. (O öyle
zeki bir öğrenci ki yurt dışında öğrenim göreblir.)
He is so intelligent an student that he can study abroad. (O öyle zeki
bir öğrenci ki yurt dışında öğrenim göreblir.)
They were such naughty boys that the teacher had to shout at them.
(Onlar öyle yaramaz çocuklardı ki öğretmen onlara bağırmak
zorunda kaldı.)
This is such useful information that we have to evaluate it. (Bu öyle
yararlı bir bilgi ki onu değerlendirmek zorundayız.)
So'dan that'e kadar olan yapı başa alınabilir. Bu kullanım
kural ihlali olduğu için bunun telafisi olarak bağlaç cümleciği
devrik yapılır. Sınavda bu yapı sorulmadığı için şimdilik buna
değinilmeyecektir.
Nicelik (Quantifiers) Sıfatlarında bu iki bağlacın kullanımı:
1.) a little, a few, a lot of, gibi önünde a / an belgisiz
tanıtıcı varsa "such..........that" bağlacı kullanılır.
2.) much, many, little, few, , gibi önünde a / an belgisiz
tanıtıcı yoksa "so..........that" bağlacı kullanılır.
Bu yapı ayrıntıdır, KPDS'de sorulmaz. Ama öğrenilse iyidir.
Tunik tahmini: Sınavda bozuk bir sıfat yapısı ile bu konudan soru
elebilir.
He has so much money that he can buy the whole Diyarbakır. (Onun o
kadar parası var ki o tüm Diyarbakırı alabilir.)
He has such a lot of money that he can buy the whole Diyarbakır. (Onun
o kadar parası var ki o tüm Diyarbakırı alabilir.)
"So" ve "such" tek başlarına da "böyle, öyle"
anlamında aynı mantıkla kullanılırlar. Yani sıfat ve zarf ile
"so"; isim ile "such" kullanılır.
Grup 5: Purpose Conjunction (Amaç Bağlaçları): Ana cümlecikteki
yargının amacını belirten yan cümleciğinin başında
kullanılırlar. İki tanedirler ve ikisi de aynı anlamdadırlar.
"..........mesi için" anlamındadırlar.
İn order to
So as to
Bu yapı ile mastardırlar ve "..........mek için" olarak
çevrilirler. Yapılarındaki "to" atılıp yerine "that"
eklenerek bağlaca dönüştürülürler. Bağlaca dönüşürken "so
as to"daki "as"te atılır. Böylece amaç bağlaçlarımız
"in order that" ve "so that" olur.
The goverment took drastic measures ***to curb inflation. (Hükümet
enflastonu durdurmak için köklü tedbirler aldı.)
Yukarıdaki cümlede işaretli yerde aslında "in order to"
vardır. Bundan dolayı "....mek için" anlamı verilir. Ama
kısaltma olduğu için "in order" atılımış, geriye sadece
"to" kalmıştır; ve bu "to" sözcüğü ".....mek için"
anlamını vermiştir. Yoksa normalde bir mastarın ".....mek
için" anlamı yoktur.
İn order to ....mek için (mastar yapısı) in order that ....mesi
için (bağlaç yapısı)
So as to ....mek için (mastar yapısı) so that ....mesi için
(bağlaç yapısı)
I went abroad in order to learn English. (Ben İnglizce öğrenmek
için yurt dışına gittim.)
I sent my doughter abroad in order that she could learn English.
(Kızımı İnglizce öğrenmesi için yurt dışına gönderdim.)
Amaç cümleciklerinde genelde modallar kullanılır. Diğer
bağlaçlarda olduğu gibi bunlarda da zaman uyumu vardır. İn order
that ile so that bağlaçlarının kullanımı arasındaki fark şudur:
İn order that: ...........mesi için ifadesinde ikisinin de isteği
vardır.
So that: ................mesi için ifadesinde sadece söyleyenin
isteği vardır.
I barred my windows so that no one could get ınto my house. (Evime
kimsenin girememesi için pencerelerimi demirledim.)
Grup 6: Expectation Conjunction (Beklenti Bağlaçları): Ana
cümlecikteki yargının hangi beklentiden dolayı istendiğini
açıklayan yan cümleciğin başında kullanılan bağlaçlardır.
İki tanedirler ve birbirinin alternatifidirler.
İn case: ...........diye
Lest (for fear that): ...........mesin diye
Aslında her ikisi "..........ihtimaline karşın" diye
çevrilebilirler. Ama birbirlerinden ayrılabilinsin diye farklı iki
anlam verildi.
I have to make some preparions in case someone may drop in. (Birisi
uğrar diye bazı hazırlıklar yapmak zorunda kaldım.)
Drop in: (bir yere) uğramak
Eğer yukarıdaki cümlede "lest" bağlacı kullanılsaydı
aşağıda görüldüğü gibi anlam ters olurdu.
I have to make some preparations lest someone may drop in. (Birisi
uğramasın diye bazı hazırlıklar yapmak zorundayım.)
You shouldn't forget to take your credit card in case you may need
money. (Paraya ihtiyacınız olur diye kredi kartınızı almayı
unutmamanız gerekir.)
We have to bar our windows lest someone may break into house. (Birisi
eve girmesin diye pencerelerimizi demirlemek zorundayız.)
Break into: (bir yere soygun amacı ile) girmek
Bu güne kadarki KPDS sınavlarında "in case" çok soruldu.
Ayrıca parçalarda çok geçti. "lest" ise şıklarda var ama
direk olarak sorulmamış.
Önekli Bağlaçların Tekrarı
KPDS açısından en önemli olan dört bağlacın tekrarını
yapacağız. Diğerleri de elbette önemlidir ama bunlar karışık
olduğu için ayrıca üzerinde durulmalıdır. Bu dört bağlacımız
"since, as, while ve so that"tir. Şimdi bunları tek tek görelim.
Since: İki değişik kullanımı vardı. Birincisi zaman bağlacı
olarak "..........dığından beri" diğeri ise sebep bağlacı
olarak "..........dığı için" anlamındaydı. Zaman bağlacı
durumundaki spesifik tense'sinden dolayı ayırımını
yapabiliyoruz.
As: En karmaşık kullanıma sahip olan bağlaçtır. Dört değişik
anlamda kullanılrı
1.) ..........iken
As he stopped up the stairs, he fell down (O merdivenleri çıkarken
aşağı düştü.)
2.) ..........dığı için
As he was a prominent figure, everyone respected him. (O saygın bir
şahsiyet olduğu için herkes ona saygı gösterir.)
Prominent: saygın
Fıgure: şekil, şahsiyet
3.) ..........dığı gibi
As I told you he was unright. (Sana söylediğim gibi o haksız
çıktı.)
İnglizce'de ".......dığı gibi" ifadesi bağlaç olarak
kurulur. Bu nedenle "as" kullanılır. "like" gibi
anlamındadır ama edat olduğu için bir cümlecik önünde
kullanılamaz. Çünkü edatlar isimler ile kullanılırlar.
4.) ...........dıkça
As we grow old, we become more sensitive. (Biz yaşlandıkça daha
hassaslaşırız.)
Değişik anlamları olduğu için soru "as"ten gelebilir. Verilen
örnekleri birkaç defa yazıp çalışmak iyi olacaktır.
While: İki değişik anlamda kullanılır.
............iken: Zaman bağlacı olarak.
............oysa, iken: Zıtlık bağlacı olarak
So that: İki farklı anlamda kullanılır.
..........mesi için: Zaman bağlacı olarak bu anlamda kullanılır.
The doctor explained my illness in medical terms so that I couldn't
understand. (Doktor anlıyamamam için hastalığımı tibbi terimlerle
açıkladı.)
Bu nedenle: Sebep bağlacı olarak bu anlamda kullanılmaktadır.
The doctor explained my illness in medical terms, so that I couldn't
/ didn't understand anything. (Doktor, hastalığımı tibbi
terimlerle açıkladı, bu nedenle hiç bir şey anlıyamadım /
anlamadım.)
Dikkat edilirse bu kullanımı ile birinci grup bağlaçların
kullanım özelliği ile aynıdır. Bu yüzden hem modal hemde normal
bir fiil kullanılabilir.
Anlam olarak iki cümle arasında bir fark yoktur. Ama gramatikal
olarak farklıdırlar.
Çarşamba. 09. 04. 2000
Tag Question (RQ)
Kuyrukça soruları demek olup, ".........değil mi?" diye
Türkçe'ye çevrilir. Diğer dillerde pek önemli bir ayrıntı
olmamasına rağmen İnglizce boyutu önemli olan bir konudur. Tag
Question, (TQ) cümle sonlarında "......de / da, ........değil mi,
tamam mı" gibi ifadelerdir.
İnglizce' de ne yazık ki TQ'lar bir kelime ile yalnız
yapılmıyor. Yüzlerce versiyonu olan ve belli bir sisteme göre
çalışan bir konudur. Mantığı anlaşıldıktan sonra aslında pek
te zor değil. KPDS'nin fix sorusudur. Ya "de, da" veya "değil
mi"den kesin bir soru gelir. Özellikle "de, da"dan kesinlikle
soru gelir. Eğer "değil mi"yi de sorarlarsa bu konudan iki soru
gelmiş olur. Bu nedenle iyi bilmek gerekir.
1.) ..........değil mi?
Bu ifade İnglizce'de belli bir mantığa göre çalışır.
Kesinlikle ezberlemeden, bu mantığı yakalamak gerekir. Şimdi
mantığını anlamak için uygulamalarını maddeler halinde görelim:
a.) .......değil mi ifadesi yardımcı fiil ile kurulur ve cümle
olumlu ise TQ olumsuz; cümle olumlu ise TQ olumlu olur.
He refused to participating in the meeting, didn't he? (O taplantıya
katılmayı red etti, değil mi?)
She doesn't study, does she? (O çalışmıyor, değil mi?)
Yardımcı fiilin cümlede kullanılan tense'nin yardımcı fiili
olduğuna dikkat ediniz. Yani İnglizce'de TQ'nı oluştururken
herhangi bir yardımcı fiil değil de cümlemizin tense'sinin
yardımcı fiilini kullanıyoruz.
b.) TQ'larda daima şahıs zamirleri kullanılır.
The workers demand raise, don't they? (İşçiler zam talep ederler,
değil mi?)
"Don't the workers" değil de "don't they" yazıldı.
Çünkü TQ'larda daima şahıs zamirleri kullanılır. Bu durumda
cümledeki öznenin zamirini tespit etmek önem kazanmaktadır. Ayrıca
öznenin tekil - çoğul oluşu da önemlidir.
Everybody was against the project, weren't they? (Herkes projeye
karşıydı değil mi?)
Every, no türevlerinde fiil tekil çekilir. (Çünkü bunların
zamirleri belgisiz zamirlerdir ve belgisiz zamirlerin fiilleri tekil
çekilir.) Ama özne çoğul olacağından TQ'nı oluşturulurken
zamir olarak "they" kullanılır. "they" kullanımı da
yardımcı fiili çoğul ister. Bu nedenle yukarıdaki cümlede
"weren't they" kullanıldı.
Everything has to be taken into consideration, haven't they? (Her
şey gözönüne alınmalıdır, değil mi?)
Take into consideration: gözönüne almak
c.) Fiilin olumlu - olumsuz tespiti de çok önemlidir.
Bazı cümlelerde olumsuzluk eki olan "not" olmadığı halde
cümle olumsuzdur ve böyle cümlelerin TQ'ı olumlu olarak kurulur.
No money was asked, was it? (Para istenmedi, değil mi?)
They can hardly get on well, can they? (Onlar pek iyi geçinemiyorlar,
değil mi?)
Get on well: iyi geçinmek
d.) Bir bileşik cümlede TQ temel cümleciğe göre yapılır.
Some of the members claimed that inflation would raise, didn't they?
(Üyelerin bazıları enflasyonun yükseleceğini iddia ettiler, değil
mi?)
He should have rung up as soon as he arrived there, shouldn't he?
(Onun oraya varır varmaz telefon açması gerekirdi, değil mi?)
Ring up: telefon açmak
Temel cümlecik çeviride sona gelen cümleciktir. Bu nedenle TQ
çeviride sona gelen yükleme sorulur da diyebiliriz.
e.) I think, I suppose, I believe, I guess (sanırım, galiba), I am
afraid (korkarım) gibi giriş cümlelerinde TQ bunlardan sonraki
cümleciğe sorulur. Çünkü temel cümlecik bunlardan sonraki
cümleciktir.
I think, he will resign, won't he? (Sanırım o istifa edecek, değil
mi?)
I am afraid, the other team will not come, will it? (Korkarım diğer
takım gelmeyecek, değil mi?)
***Not: Yukarıdaki ifadelerin bulunduğu cümlelerde iki cümlecikten
herhangi birisi olumsuz ise TQ olumlu kurulur. Çünkü birinin
olumsuzluğu diğerini de etkiliyor.
I don't think, they will accept the offer, will they? (Sanmıyorum,
onlar öneriyi kabul edecekler, değil mi?)
Giriş cümlesi olan "Idon't think" olumsuz olduğu için TQ
olumlu kuruldu. Çünkü yukarıdaki cümle aynı zamanda şöyledir:
I think, they won't accept the offer, will they? (Sanırım, onlar
öneriyi kabul etmeyecekler, değil mi?)
Bu ayrıntı KPDS' de pek sorulmuyor.
f.) TQ'larda yardımcı fiil ile olumsuzluk eki "not" mutlaka
kontraktlı yazılır.
The money is everything, isn't it? (Para her şeydir, değil mi ?)
Yani "is not it?" şeklinde yazılamaz.
g.) Birn ci tekil şahısta "f" maddesinin kuralından dolayı TQ,
"aren't I?" şeklinde kurulur.
I am right, aren't I? (Ben haklıyım, değil mi?)
Normalde bu cümlenin TQ'ı "amn't I" şeklinde olmalıydı.
Ama "am" yardımcı fiili ile "not" olumsuzluk eki
"amn't" şeklinde kısaltılamadığından alternatifi olan
"are" yardımcı fiiline gidilmiştir. Eğer cümle olumlsuz ise
böyle bir sıkıntı yoktur. TQ "am I" şeklinde kurulur.
I am not unright, am I? (Haksız değilim, değil mi?)
g.) Emir cümlelerinde "will" yardımcı fiili ile TQ kurulur.
Don't go outside, will you?
Let için de benzer bir durum vardır. TQ kurulurken "shall"den
faydalanılır.
Let's go shopping, shall we?
Emir cümlelerinde TQ "tamam mı?" anlamındadır. Bu nedenle
olumlu - olumsuz; olumsuz - olumlu durumu yoktur. Yani cümle
olumlu iken TQ olumlu; cümle olumsuz iken TQ olumsuzdur.
2.) İnclusion (Dahil Etme)
".......de, da" anlamındadır. Bu yapıdan soru gelme ihtimali
daha yüksektir. İnglizce'de bunu sağlayan çok sayıda kelime
vardır. Türkçe'de katılınan yargı ister olumlu olsun ister
olumsuz olsın dahil etme aynı şekilde "......de, da" ile
yapılır. İnglizce'de böyle değildir. Dahil etmeyi sağlayan bir
çok kelime vardır. İfadenin olumlu -olumsuz oluşuna göre
değişik kelimeler kullanılır. şimdi bir tablo halinde bunu
verelim.
Olumlu Olumsuz
So Neither / Nor (Sonralarındaki cümlecik devriktir.)
Too / Also Either (Sonralarındaki cümlecik düzgündür.)
He can speak German fluently; so can I. (O Almancayı akıcı bir
şekilde konuşur; ben de.)
He can speak German fluently; I can too. (O Almancayı akıcı bir
şekilde konuşur; ben de.)
He can speak German fluently; I can also. (O Almancayı akıcı bir
şekilde konuşur; ben de.)
Görüldüğü gibi her üç kullanım da aynı anlamdadır.
Bu konuda şunlara dikkat etmemiz gerekir:
· Yargının olumlu - olumsuz tespiti.
· Eğer olumlu ise so, too, also'dan birini seçeriz. Eğer
"so" seçmişsek sonrası devrik olmak zorundadır. Bu, bağlaç
anlamındaki so (bu nedenle) ile karışıklığı önlemek içindir.
Eğer too veya also seçmişsek sonraları düzgün bir cümleciktir.
· Eğer yargı olumsuz ise ve neither veya nor seçmişsek
sonralarındaki cümleciği devrik yaparız; eğer either seçmişsek
sonrası düzgün bir cümleciktir. Either'da olumsuzluk anlamını
katan "n" olmadığı için sonrasındaki cümlecikte yardımcı
fiil ile birlikte olumsuzluk "not" eklenerek olumsuz olarak
yazılır.
They don't like Turkish coffe; neither do I. (O Türk kahvesini
sevmez; ben de.)
They don't like Turkish coffe; nor do I. (O Türk kahvesini sevmez;
ben de.)
They don't like Turkish coffe; I don't either. (O Türk kahvesini
sevmez; ben de.)
Görüldüğü gibi her üçü de aynı anlamdadır.
Sorusu:
· Either - Neither (veya diğerlerini) cümlede boş bırakarak
sorarlar.
· ".....de, da" anlamını veren yapının hepsini boş
bırakarak sorarlar. Bu daha zordur.
Tunik tahmini: Soru olumludan gelecek. (Kasım - Mayıs sınavları
ters mantıkla işlediği için bu tahminde bulunuyor.)
He tried to estimate the likely effects of the new millenium at the
meeting and, ........................
a) neither did I b) I didn't either c) So do I d) so did I e) I did
so
KPDS'de sorusu bu şekilde gelir. İlk aramamız gereken cümlenin
olumlu - olumsuz oluşudur. Yukarıdaki cümle olumlu olduğu için a
ve b şıklarını eliyoruz. İkinci bakmamız gereken cümlenin
fiilidir ki Simple Past olduğu için yardımcı fiilimiz "did"
olmalıdır. c şıkkı da elendi. So kullanımının sonrasında
devrik istediğini de bilirsek cevap (d) kendiliğinden çıkıyor.
Görüldüğü gibi cümleyi anlamaya bile gerek olmadan soruyu
çözebiliyoruz.
He has never been to the US and, ......................................
a) neither I have b) I have either c) so have I d) so do I e) nor have
I
Yukarıdaki açıklamanın aynısı bu soruya da uygulanırsa cevabın
(e) olduğu rahatlıkla görülecektir.
Other
Başka, diğer anlamlarına gelen bu kelime karıştırıldığı ve
KPDS için önemli bir uygulama olduğu için ayrı olarak
değiniliyor. Other (türevleri ile birlikte) sıfat olarak ve zamir
olarak olmak üzere iki kullanımı vardır.
Sıfat Olarak:
Daha önceki bilgilerimizden biliyoruz ki sıfatlar isimler ile
kullanılırlar ve değişmez sözcüklerdir. Yani çoğul (s alarak)
olmazlar. Örneğin "zengin adam" derken rich man; zengin adamlar
derken rich men deriz. İkincisinde ifade çoğul olmasına rağmen
sıfat değişmedi.
Sıfat olarak kullanımında eğer önünde "the" belirtili
tanıtıcı yoksa "başka" anlamındadır. Çünkü bahsedilen
belli değildir. Eğer the varsa "diğer" anlamındadır. Çünkü
sözü edilen bellidir.
Other student: başka öğrenci
Another student: başka bir öğrenci
Other students: başka öğrenciler
The other student: diğer öğrenci
The other students: diğer öğrenciler
Zamir Olarak:
Other bu kullanımı ile "s" alabilir. Ama belgisiz tanıtıcı
alamaz. Çünkü belgisiz tanıtıcılar isimler ile beraber
kullanılırlar. Zamir formunda "the"lı ve "the"sız;
"s"li ve "s"siz yapısı sorulabilir. Cümlenin anlamına göre
hangisinin olacağı tahmin edilmelidir.
Other: başka
Others: başkaları
The other: diğer
The others: diğerleri
Each Other
One Another
"Birbirleri ile" anlamındadırlar.
Each Other: ikiden fazla nesne için kullanılır
One Others: İki nesne için kullanılır
Aralarında yukarıdaki nüans olmasına rağmen bu günkü
kullanımda bu fark ortadan kalkmıştır. Eğer bir soruda bunlardan
biri cevap ise şıklarda diğeri kesinlikle yoktur. Bu nedenle ikisi
eşanlamlı olarak kabul edilebilirler.