cevre sözlüğü

19 views
Skip to first unread message

MESUT UYSAL

unread,
Nov 25, 2006, 12:56:12 PM11/25/06
to cevre mühendisliği-s.d.ü

A

A KATMANI [ A-Horizon ] Organik madde bakımından zengin yüzey
toprağı.

A-AĞIRLIKLI SES DÜZEYİ [ A-Weighted sound level ] İnsan
kulağının daha kolaylıkla işitebileceği orta frekanslara daha
fazla ağırlık veren, ses basınç düzeylerinin ölçülmesi
yöntemi. A-Ölçekli ses düzeyleri dB(A) olarak yazılır.

ABS 1. Alkil benzen sulfonat: deterjanlara eklenen, biyo- bozulmaya
dirençli, kararlı bir yüzey aktif madde. 2.
Akrilonitril-butadien-stiren (bir tür plastik madde).

ACI SU [ Brackish ] Hafif tuzlu su.

AÇIĞA ÇÖP DÖKME [ Open dumping ] Atıkların rahatsız edici
kokulara, su, toprak ve hava kirliliğine yol açacak biçimde alanlara
dökülmesi.

AÇIK ALAN [ Open space ] Ya imar görmemiş ya da konutlardan ve
diğer yapılardan nispeten arınmış toprak parçası; insanın
faaliyet gösterdiği çevrenin karşıtı olan arazi de bu kavrama
dahildir.

AÇIK BOŞALTIM [ Outfall ] İşlem görmüş ya da görmemiş atık
suyu ya da diğer sıvı atıkları doğrudan doğruya alıcı ortama
ileten taşıyıcı ya da boru hattı.

AÇIK MADEN OCAĞI İŞLETMECİLİĞİ [ Open-cast mining= Strip mining
] Kömürün ya da diğer madenlerin sığ derinliklerden toprağın ve
kayanın üst katmanı kaldırılarak çıkarılması. Yüzey
madenciliği olarak da adlandırılır.

AÇIK YAKMA [ Open burning ] Atık miktarını (hacmini) azaltmak
amacıyla çöplük alanlarında yakılması işlemi.

ADİYABİTİK SAPMA ORANI [ Adiabatic lapse rate ] Yüksekliğin
artması ile bağlantılı olarak ısıdaki düşme (sapma) oranı.

ADSORPSİYON [ Adsorption ] Moleküllerin katı yüzeylere tutunması.

AEROBİK [ Aerobic ] Serbest oksijenin varlığında yaşayan ya da
aktif olabilen organizma; suda çözünmüş oksijenin oksitleyici
olarak hareket ettiği durum.

AEROBİK AYRIŞMA [ Aerobic decomposition ] Havalı koşullarda
faaliyet gösteren mikroorganizmalar veya mantarların organik
maddeleri ayrıştırmaları.

AEROSOL [ Aerosol ] Havada asılı parçacık biçiminde madde: sıvı
maddeleri püskürten basınçlı kap.

AFET ALANLARI [ Hazardous areas ] Deprem, heyelan, çığ, orman
yangını ve taşkın gibi doğal afetlere yatkın alanlar.

AĞIR METALLER [ Heavy metals ] Kurşun, civa, çinko vb. gibi çevre
açısından tehlikeli nitelik taşıyan metaller.

AĞIRLIKSAL AKIŞ [ Gravity flow ] Aşınmayı ve aşırı basıncı
önleyecek azami hızda kesintisiz akışa olanak sağlamak amacıyla
belirli bir asgari eğimle yerleştirilmiş borulara sahip arıtma ve
su sağlama sistemindeki sıvı akışı.

Aİ [ Active ingredient ] Aktif bileşen.

AKIŞKAN ATIK [ Fluidized bed ] İçinden hava ya da bir gaz üflenen
ince parçacıklardan oluşan katı madde yatağı. Üflenen hava ya da
gazın denetimi katı maddenin bir sıvı gibi davranmasına
yöneliktir.

AKIŞKAN YATAK YANMASI [ Fluidized bed combustion ] Sıvı yakıt ya da
küçük kömürün sıvılaştırılmış yatakta yakılması. Bu
süreç daha düşük ısıda yanmanın oluşmasını
sağladığından, daha az miktarda nitrojen oksit üretimine yol
açtığı gibi, sürece kireçtaşı ilavesi ile de kükürt
oksitlerin yatak izinde oluşmayarak atmosfere atılması olanağını
ortadan kaldırır.

AKIŞKANLIK (KIVAM) [ Viscosity ] Sıvının akış hızını
belirleyen özelliği.

AKİFER [ Aquifer ] Suyun çok uzak mesafelere gitmesini sağlayan, yer
altı sularını pınarlara ve kuyulara ileten gözenekli toprak ya da
jeolojik oluşum.

AKTİF ÇAMUR SÜRECE [ Activated sludge process ] Atık su arıtma
tesislerinde kullanılan, aerobik biyolojik arıtma sürece.

AKTİF KARBON [ Activated carbon ] endüstriyel baca gazlarından
kaynaklanan kokuların ve zehirli maddelerin giderilmesine yönelik
adsorbsiyon sürecinde kullanılan madde.

AKUSTİK ÇEVRE [ Acoustical environment ] Belli bir ses kaynağını
kuşatan çevre.

ALBEDO [ Albedo ] Yeryüzünün güneş ışığını yansıtma
yüzdesi. Havadan alınan bir örnekteki katıların yansıtıcı
niteliğiyle ilgili bir ölçü.

ALÇAK ARAZİLER [ Bottom lands ] Bir akarsı kanalına bitişik ve
ondan biraz yüksek arazi.

ALD [ Approximate lethal dose ] Yaklaşık öldürücü doz.

ALDRİN [ Aldrin ] Özellikle DDT'ye dirençli zararlılara karşı
etkili olan, klorlu hidrokarbon pestisit.

ALERJİ YAPICILAR [ Allergenics ] Alerjiye yol açan maddeler.

ALFA RADYASYON [ Alpha radiation ] Nispeten düşük bir nüfuz
gücüne sahip radyasyon. Bk. Beta radyasyon, Gamma radyasyon.

ALICI [ Receptor ] Kirlilikten dolayı belirli risklere maruz bulunan
canlı ya da cansız nesne.

ALICI SULAR [ Receiving waters ] İşlemden geçirdikten sonra sıvı
ya da katı kirleticilerin içine boşaltıldığı su oluşumları.

ALINTI [ Borrow ] Bir başka alanda dolgu malzemesi olarak kullanılmak
üzere bir yerden (alandan) kazılıp alınan malzeme.

ALIŞMA [ Acclimatization ] Canlı bir organizmanın yeni bir çevreye
alışma ya da o çevreye dayanıklı hale gelme süreci.

AMONYAK [ Ammonia ] Endüstriyel süreçlerde ve gübre üretiminde
kullanılan zehirli, tahriş edici gaz.

AMONYAKLAMA [ Ammonification ] nitratların ve nitritlerin bakterilerce
amonyum bileşiklerine indirgenmesi.

AMONYAKLAYICI BAKTERİLER [ Ammonifying bacteria ] Atık sularda veya
katı atıklarda amonyak açığa çıkaran bakteriler.

ANA KANAL [ Main sewer ] Büyük bir bölge için kollektör işlevi
gören lağım kanalı.

ANAEROBİK [ Anaerobic ] Serbest oksijenin bulunmadığı koşullarda
yaşama ve büyüme yeteneğine sahip organizma; serbest oksijenin
bulunmadığı koşullar.

ANAEROBİK AYRIŞMA [ Anaerobic decomposition ] Havanın bulunmadığı
koşullarda faaliyet gösteren mikroorganizmaların organik maddeleri
ayrıştırması.

ANAEROBİK ÇÜRÜME [ Anaerobic digestion ] Organik yükü yüksek
atık suyun havasız koşullarda arıtılması süreci. Tarım
toprağında kullanılmasını sağlamak için bazı organik
atıkların pis kokusunun giderilmesi süreci.

ANC [ Acid-neutralizing capacity ] Asit etkisizleştirme kapasitesi.

ANHİDRİK [ Anhydrous ] Suzus.

ANOKSİYA [ Anoxia ] Oksijen yetersizliği.

ANTAGONİSTİK ETKİ [ Antagonistic effect ] Ters sinerjistik etki.
Bileşkenin birimlerinin herbirine göre daha az etkili olması.

ANTİMİKROBİYAL [ Antimicrobial ] Mikrobiyal büyümeyi önleyen
kimyasal ya da biyolojik maddeler.

AOM [ Active organic matter] Aktif organik madde

ARITMA [ Treatment ] Atık su veya gazların kirleticilerden
temizlenmesi işlemlerinin tümü.

ARL [ Annual release limit ] Yıllık boşaltma sınırı.

ARTMA [ Accretion ] Cansız maddenin dış yüzeyine doğal etkilerle
çeşitli maddelerin eklenmesiyle oluşan büyüme süreci.

ASBEST KİRLİLİĞİ [ Asbestos pollution ] Çimento sanayiinden ve
otomobillerdeki fren balatalarının aşınmasından kaynaklanan
emisyonların yol açtığı asbest kaynaklı hava kirliliği.

ASİDOFİLİK [ Acidophilic ] Asitte ya da asitli koşullarda yaşayan.


ASİT TORTULLANMASI [ Acid deposition ] Normal düzeylerden daha fazla
asidite taşıyan yağışla toprak veya yüzey sularında pH azalması
ve asitleşme. Bk. ASİT YAĞMURU.

ASİT YAĞMURU [ Acid rain ] Esas olarak sanayi tesislerinden,
konutların ısıtılmasından ve otomobillerden kaynaklanan, sülfür
ve azot oksitleri içeren su buharı emisyonlarının yol açtığı
asit çökelmesi.

ASİTLENME [ Acidification ] Toprağın ve suyun asitli emisyonlarla
kirlenmesi.

ASİTLİ TEMİZLEYİCİ [ Acid pickles ] Metal yüzeyleri temizlemek
için kullanılan endüstriyel atık su.

ASİTLİLİK PROFİLİ [ Aciditiy profile ] Belirli bir yerdeki
değişen asitlilik düzeylerinin, geçmiş eğilimleri de gösteren
kayıdı.

ASKIDA KATI MADDE [ SS =Suspended solids ] Suda ve lağım suyunda
bulunan, yaklaşık 1 mikron büyüklüğünde veya daha büyük
olmakla birlikte, sözgelimi kum tanesinden daha küçük katıları
ifade etmek için kullanılan terim.

AŞINMA [ Abrasion ] Yüzeylerin çeşitli nedenlerle aşınması.

AŞINMA (PASLANMA) [ Corrosion ] Genellikle kimyasal etkiyle, bir
maddede zamanla oluşan yıpranma. Aşınmaya yol açan etki maddeleri
içinde en çok bilinenleri sülfür oksitleri ve klor, fluor vb.
bileşikleridir.

ATIĞIN YENİDEN İŞLENMESİ [ Waste recycling ] Yeniden kullanmak
amacıyla atık maddelerin toplanması ve işleme tabi tutulması;
kağıdın, camın, alüminyumun ve plastiğin yeniden işlenmesi gibi.


ATIK [ Waste ] Çevrede başkalaşmaya yol açacak miktarda çevreye
boşaltılan, sıvı, katı, gaz ya da radyoaktif istenmeyen her tür
madde.

ATIK GÖMME [ Landfill ] Atığın toprak katmanları arasına
gömülmesinden ibaret, katı, atık tasfiyesinin en yaygın yöntemi;
Atıkların gömüldüğü çukur.

ATIK ISISI [ Waste heat ] Özellikle nükleer enerji santrallerince
çevreye bırakılan kullanılmamış ısı.

ATIK KOLU [ Waste stream ] Çevreye boşaltılan ve işleme tabi
tutulması gereken sıvı ve katı atıkların miktarı.

ATIK ÖZÜMLEMESİ [ Waste assimilation ] Doğal bir kaynağın
boşaltılan atıkları özümleyerek kendi kendisini temizleyebilmesi.


ATIK SU [ Waste water ] Konutların pis su ve lağım sularından,
endüstriyel sıvı atıklardan ve sel sularından kaynaklanan sıvı
atık.

ATIK SU YÖNETİMİ [ Waste water management ] İnsan sağlığını ve
çevreyi korumak amacıyla, atık suyun izlenmesi, işlenmesi ve
tasfiyesiyle ile ilgili sistemler geliştirilmesi ve uygulanması.

ATIK TAŞINMASI [ Handling ] Sıvı ve katı atıkların toplanması ve
nakli.

ATIK YAKIMI [ İncineration ] Yanabilen atıkların denetimli biçimde
yakılarak zararsız bir kalıntı haline getirilmesi işlemi. Atık
hacmi bu yolla yüzde 80-90 azalmış olur.

ATIK YÜKÜ TAHSİSİ ÇALIŞMASI [ Waste load allocation study ] Bir
akarsuya boşaltılabilecek, özümsenebilir toplam azami günlük
atık yükünü belirlemek için yapılan çalışma.

ATMOSFER KİRLİLİĞİ [ Atmospheric pollution ] temelde insan
faaliyetlerinin sonucu olarak, doğrudan doğruya atmosfere verilen ya
da atmosferde kimyasal tepkimeler sonucu oluşan gaz ve partikül
maddelerin yol açtığı kirlilik oranı.

ATMOSFER BULANIKLIĞI (TOZLULUĞU) [ Atmospheric turbidity; dustiness ]
Belli bir yerin havasındaki yoğunlaşmış toz parçacıkları.

ATMOSFERİK SAPMA ORANI [ Atmospheric lapse rate ] Atmosferin alt
tabasında yüksekliğin artması ile oluşan ısı düşmesi oranı.

ATOM ENERJİSİ [ Atom energy ] Nükleer tepkime sırasında serbest
kalan enerji. Nükleer enerji.

ATOMİK SOĞURMA SPEKTROGRAFİSİ [ AAS=Atomic absorption spectrography
] Bir sıvı karışımındaki metal miktarlarını saptayan analiz
yöntemi.

AYRIŞTIRICILAR [ Decomposers ] Biyolojik bozulma yaratan, bakteriler
ve mantarlar gibi ayrıştırıcı organizmalar.

AZALTMA [ Abatement ] Kirlilik düzeyini düşürmek için uygulanan
yöntem.

AZAMİ TALEP DÖNEMİ [ Peak demand period ] Bir kamu kuruluşunun ya
da topluluğa hizmet veren her hangi bir sistemin en fazla hizmet
talebiyle karşılaştığı dönem.

AZAMİLEŞTİRME [ Maximization ] Atık oluşturmadan kaçınma, buna
karşılık kaynaklardan gerçekleştirilen üretimin niceliğini ve
niteliğini arttırma çalışmalarını içeren koruma önlemi.

AZGELİŞMİŞ ALAN [ Depressed area ] Ekonomik ve fiziksel gerileme
gösteren bölge.

AZOT DÖNGÜSÜ [ Nitrogen cycle ] Atmosferdeki azotun bitkiler
tarafından özümlenmesi, sonra topraktan geçerek atmosfere dönmesi
süreci. Azot, proteinlerin önemli bir bileşenidir ve bu nedenle hem
bitkiler hem de hayvanlar için gereklidir.

AZOT OKSİT [ Nitric oxide ] Yanmadan oluşan, havaya bırakılınca
zehirli hale gelen kirletici madde.


B

BACA ATIKLARI [ Stack effluents ] Sanayi bacalarından yayılan gazlar
ve asılı parçacıklar.

BACA DUMANI [ Plume ] Bacadan çıkan değişik biçimlerde atmosfere
dağılan gözle görülebilir duman emisyonu.

BACA ETKİSİ [ Chimney effect ] Isıdaki değişmenin gazlarda yol
açtığı yukarıya yönelik hareket.

BACA GAZI [ Flue gas ] Yanmadan sonra bacalardan çıkan ve azot
oksitleri, karbon oksitleri, su buharı, sülfür oksitleri,
parçacıklar ve birçok kimyasal kirletici madde içeren duman.

BACA GAZI KÜKÜRTÜNÜN GİDERİLMESİ [ Flue gas desulfurization ]
Bir çok yöntem kullanılmaktadır. En yaygını gazların
kireçtaşı çözeltisi ile yıkandığı ve oluşan çamurun
ayrılarak bazı durumlarda içindeki kükürtü kazanmak üzere
yeniden işleme tabi tutulduğu kireçtaşı/alçıtaşı sürecidir.

BAHÇELİ KENT [ Garden city ] Başlıca özellikleri bitişik yapı
düzeni ve çevresinde yeşil kuşak olan kent imarı.

BAKİR BÖLGELER [ Wilderness ] İnsan yerleşimlerinin yada
uygarlıklarının ulaşmadığı topraklar. Karaların üçte birinden
fazlası hala bakir bölgedir ve bunlarınen genişleri Grönland ve
Antartika' da bulunmaktadır.

BAKTERİ [ Bacteria ] Klorofilsiz, tek hücreli yada ipliksi
mikroorganizma; bakteri havada, toprakta ve denizde ayrışan maddede
oluştuğu ve bozunma sürecine yardımcı olduğu için kirlilik
kontrolü açısından büyük önem taşır.

BALIK KATLİAMI [ Fish kill ] Büyük miktarda balığın topluca
imhası.

BALYALAMA [ Bailing ] Çöpü sıkıştırarak katı, yüksek
yoğunlukta bloklar haline getirme süreci.

BANKET [ Berm ] Eğimli bir yüzeyden gelen drenajı stabilize etmeye
yada denetlemeye yardımcı olan, insan yapımı taraça.

BARAJ [ Dam ] Suyun doğal akışına engel oluşturarak bir nehrin
yada akarsuyun akış yönünü denetlemeye yönelik duvar, kıyı yada
başka tür bir yapı.

BARİYER [ Barrier ] Biyotanın göçme yada günlük hareketini
engelleyen etken.

BAT [ Best available tecnology ] En iyi kullanılabilir teknoloji.

BATAKLIĞIMSI ALAN [ Bog ] Yoğun ötrofikasyon sonucu su
kaynaklarının zengin organik birikintilerle kaplanarak oluşturduğu
alan.

BATAKLIK GAZI [ Marsh gas ] Bataklıklarda ve turbalıklarda oluşan
gaz ( esas olarak metan ).

BATAKLIKLAR [ Marshes ] En azından bellli bir süre haliç ve kıyı
sularıyla kaplanan kara-su alanları.

BATIRMA [ Sinking] Petrol döküntülerini denetleme işlemi; bu
işlem, kum, tebeşir, işlenmiş uçucu kül, çimento tozu vb.
kullanılarak petrolün fiziksel olarak batırılması ile
gerçekleştirilir.

BATYAL [ Bathyal ] Göllerin ve okyanusların en derin tabakasıyla
ilgili.

BDL [ Below detection limit ] Saptama sınırının altında.

BEKLETME HAVZASI [ Detention basin ] Taşkını önlemek için sel
suyunu denetimli biçimde tutup bırakmaya yönelik havuz yada depo.

BEKLETME SÜRESİ [ Detention period ] Birim hacimdeki bir sıvı yada
gazın akış sürecinde bir tank yada odada tutulma ortalama süresi.

BELEDİ KATI ATIK [ Municipal solid waste ] Kentsel alanlardaki konut
ve işyerlerinin, lağım çamurunun da dahil olduğu, katı
atıkları.

BELİRTEÇ ( İNDİKATÖR ) TÜRLER [ Indıcator species ] Bir
ekosistemde, küçük çevresel değişimlere özellikle duyarlı
olması itibariyle, çevre koşulları konusunda bilgi sağlayan ve
çevresel tehlikelerle ilgili erken uyarılarda bulunan türler. Bunun
bir örneği denizmaruludur; deniz marulunun su içinde yoğun olarak
büyümesi bir ötrofikasyon süreci belirtisidir.

BENTOS [ Benhtos ] Deniz dibi bölgesinde yaşayan yada burada
oluşmuş hayvan ve bitki yaşamı.

BENZEN [ Benzene ] Kanser yapan endüstriyel çözücü.

BENZEŞİM; SİMULASYON [ Simulation ] Doğal bir sürecin laboratuvar
koşullarında yada bilgisayar modeli kullanılarak sınanması.

BENZİPİREN Kömür ve sigara dumanında bulunan kanser yapıcı bir
hidrokarbon.

BPEO [ Best practicable environmental option ] En kullanışlı
çevresel seçenek.

BERİLYUM [ Beryllium ) İnsanlar üzerinde zararlı etkilere sahip
metalik bir eleman.

BESİN AĞI [ Food web ] Karşılıklı bağlantı içindeki besin
zincirleri dizisi.

BESİN BÜTÇESİ [ Nutrient budget ] Belli bir yaşayan sistem
açısından, alınan yada kaybedilen gerekli mineral besinlerin
miktarlarını belirlemeye yönelik tahmin.

BESİN GİDERME [ Nutrient stripping ] Alıcı sularda ötrofikasyonu
yavaşlatmak amacıyla yada atık suyun yeniden kullanılabilmesi için
uygulanan üçüncü derece arıtma.

BESİN ZİNCİRİ [ Food chain ] Her halkanın bir öncekinden
beslendiği ve enerji sağladığı, buna karşılık bir sonrakine
besin be enerji aktardığı organizmalar zinciri.

BESİN ZİNCİRİ BASAMAĞI [ Trophic level ] Bir hayvanın besin
zincirindeki yeri.

BESİNLER [ Nutrients ] Bitkilerin ve hayvanların büyümesi için
gerekli maddeler.

BETA RADYASYONU [ Beta radiation ] Yüksek hızda negatif elektron
radyasyonu.

BEZ FİLTRE [ Fabric filter ] Endüstrüyel emisyonlardan kaynaklanan
tozu ve parçaçıkları tutan, evlerdeki elektrikli süpürge
torbasına benzer, kumaştan yapılma aygıt.

BİDON [ Skip ] Büyük atık haznesi, konteyner.

BİNA BAĞLANTISI [ House connection ] Atık suyu bir binadan sokağa
yerleştirilmiş hatta ileten pis su boruları için kullanılan terim.


BİRİM MÜLKİYETİ [ Condominium ] Çok birimli yapıda bireysel
mülkiyet.

BİRİNCİL HAVA KİRLETİCİLER [ Primary air pollutants ] Atmosfere
doğrudan verilen hava kirleticileri.

BİRİNCİL İŞLEM [ Primary treatment ] İşlenmemiş lağım suyunun
arıtmanın en yaygın biçimi: kaba ve katı maddelerin ayrıldığı
ön işlem.

BİRLEŞİK ÜRETİM [ Cogeneration ] Elektrik üretiminde oluşan
atık ısının ısıtmada, soğutmada ve atık su arıtımında
kullanılması.

BİRLEŞİK ISI VE GÜÇ [ CHP= Combined heat and power ] Elektrik ve
ısının birlikte üretimi. Terim, atık ısı yada hava kullanan
santraller içinde kullanılır.

BİRLEŞİK KANALİZASYON [ Combined sewer ] Atık suyun ve sel suyunun
toplanmasına yarayan tek bir kanalizasyon sistemi.

BİRLEŞİK TASFİYE [ Codisposal ] Genellikle yanma gerektiren entegre
bir işlem yoluyla lağım çukurunun ve katı atıkların birlikte
tasfiyesi yöntemi.

BİRLEŞİK ZARARLI ORGANİZMA DENETİMİ [ Integrated pest management
] Zararlı organizmaların yayılmasını biyolojik, kültürel ve
kimyasal yaklaşımları birleştirerek denetleme yöntemi. Özellikle,
en azından bir kimyasal ilaca karşı direnç kazanmış
organizmalarla mücadelede kullanılır.

BİTKİ ÖLDÜRÜCÜ [ Herbicide ] Zararlı ot öldürücü ve yaprak
dökücü olarak kullanılan kimyasal madde.

BİYOAKÜMÜLASYON [ Bioaccumulation ] Biyoyoğunlaşma.

BİYOBOZULMAYA UĞRAMAZ [ Nonbiodegradable ] Bakterilerin
ayrıştıramadığı organik madde.

BİYODENEME [ Bioassay ] Potansiyel olarak zehirli bileşiklerin
niteliğinin ve gücünün, standart test organizmalarıyla
etkileşimlerini gözleme yoluyla laboratuvar koşullarında denenmesi.


BİYOENERJETİK [ Bioenergetics ] Bitkilerle hayvanlar, bitkilerle
bitkiler hayvanlarla hayvanlar arasındaki enerji aktarımının
incelenmesi.

BİYOİZLEM [ Biomonitoring ] Potansiyel olarak zararlı bir durumda
bitki ve hayvan yaşamındaki farklılaşmaları değerlendirmek
amacıyla doğal bir ortamın biyolojik konumundaki değişikliklerin
izlenmesi.

BİYOJEOKİMYASAL DÖNGÜ [ Biogeochemical cycling ] Kimyasal
elemanların fiziksel çevre ile organizmalar arasındaki döngüsü.

BİYOKİMYASAL OKSİJEN İHTİYACI [ BOD = Biochemical oxygen demand ]
Organik kirliliğin bir ölçüsü olarak kullanılan ifade. Bir su
veya atık sudaki organik maddelerin biyokimyasal süreçlerle tam
ayrışmaları için bu işlemi yapan mikroorganizmaların, suyun birim
hacimi başına gereksinim duydukları oksijen miktarı. Evsel atık su
işleme süreçlerinin etkinliğini ölçmede de kullanılır.

BİYOKÜTLE [ Biomass ] Belli bir alan yada hacimdeki canlı
organizmaların toplam kütlesi yada miktarı.

BİYOKÜTLE ENERJİSİ [ Biomass energy ] Bir biyokütledeki organik
atıklar, bitkiler yada ağaç gibi organik maddelerden üretilen
enerji.

BİYOLOJİK ARITMA [ Biological treatment ] Atık suyun
mikroorganizmalar kullanılarak arıtılması.

BİYOLOJİK BÜYÜME (YÜKSELME ) [ Biological magnification ] Besin
zincirinin ardışık düzeylerinde, maddelerin artan miktarlarda
birikmesi.

BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİK [ Biological diversity ] Organizmaların
çeşitlerinin alan yada hacim birimi başına sayısı; belli bir
zamanda belli bir yerdeki türlerin bileşimi.

BİYOLOJİK DENGE [ Biological balance ] Hayvanlarla bitkiler,
bitkilerle bitkiler ve hayvanlarla hayvanlar arasındaki denge.

BİYOLOJİK POTANSİYEL [ Biotic potential ] Bir organizmanın
varlığını sürdürme ve üreme yeteneği.

BİYOLOJİK KALKAN [ Biological shield ] Bir nükleer reaktörün
personelini ve çevresini korumak amacıyla, nötronları ve gamma
radyasyonu absorbe etmek (soğurmak) için nükleer reaktörün merkezi
etrafında inşa edilen koruyucu kalkan yada kalın beton duvar.

BİYOLOJİK YAĞ DÖKÜNTÜ DENETİMİ [ Biological oil spill control ]
Sudaki yağ tabakalarını ayrıştırmak için bakteri kültürlerinin
kullanılması işlemi.

BİYOM [ Biome ] Belli bir doğal ortam ve iklimdeki bütün canlı
organizmalardan oluşan karmaşık topluluk.

BİYOMETRİ [ Biometry ] Biyolojik sorunların incelenmesinde
istatistik yöntemlerin uygulanması.

BİYOSFER [ Biosphere ] Gezegenimizin ve atmosferinin yaşam kaynağı
bütün bölümlerini içeren alan.

BİYOSİDLER [ Biocides ] Organizmaları öldürme yeteneğine sahip
kimyasal maddeler; sterilize ediciler.

BİYOTA [ Biota ] Belirli bir bölgede yada çevrede bulunan bitki ve
hayvan yaşamının bütünü.

BİYOTİK [ Biotic ] Bir çevredeki bitkiler, hayvanlar ve
mikroorganizmalar ile ilgili.

BİYOYOĞUNLAŞMA FAKTÖRÜ [ Bioconcentration factor ] Organizmalarda
bazı kimyasal maddelerin birikme mertebesini ifade eden bir ölçü.
Genellikle bu kimyasal maddeler besin zinciri içinde artarak
bulunurlar. Örnek: DDT.

BOD [ Biochemical oxygen demand ] Biyokimyasal oksijen ihtiyacı.

BOP [ Blow -out preventer ] Kaçak önleyici.

BORU ÇIKIŞI ARITMA [ End-of-pipe treatment ] Emisyon boru hattının
bitiminde kullanılan arıtma tesisi.

BORU HATTI [ Pipeline ] Değişik maddeleri uzak mesafeler ileten,
pompalama donanımı, vanaları ve diğer makinaları ile birlikte boru
şebekesi.

BOŞALTIM [ Discharge ] Çevreye bırakılan bütün kirleticiler için
kullanılan terim. Gaz boşaltımlar emisyon, sıvı boşaltımlar ise
sıvı atık (effluent ) diye de adlandırılır.

BOZULMA [ Impairment ] Bir doğal kaynağın kirlenmesi süreci.

BOZULMAMIŞ ALAN İnsan etkinlikleriyle değiştirilmemiş doğal
alanlar.

BÖLGE ISITMASI [ DH = district heating ] Belirli bir sayıdaki konut
yada işyerine ısıtma sağlamak üzere, merkezi olarak kurulan
sistem.

BÖLGELEME [ Zoning ] Belli amaçlarla bölgelere ayırarak toprak
imarının denetlenmesi.

BRÜT TABAN ALANI [ Gross floor area ] Bir binanın taban alanı
toplamı.

BSO [ Benzene soluble organics ] Benzende çözülebilen organik
maddeler.

BUHAR [ Vapor ] Atmosfer ısı ve basıncında sıvı yada katı
durumda bulunan maddelerin gaz hali.

BUHARLAŞMA HAVUZU [ Evaporation pond ] Lağım suyu tasfiyesinde
kullanılan sığ ve yapay havuz; bu sistemde atık geniş araziler
dağıtılır ve buharlaştırılır.

BULANIKLIK [ Turbidity ] Suda ve havada asılı bulunan maddelerin
neden olduğu, güneş ışınlarının ortama girme ve bitkilerin
büyüme düzeylerini denetleyen, içme suyu kalitesi açısından çok
zararlı ortam koşulları.

BUV [ Backscattered ultraviolet ] Geri saçılmış morötesi.

BÜTÜNSELCİ [ Holistic ] Parçalarla bütünler arasındaki organik
yada işlevsel ilişkiyi vurgulayan ve bir konuyu karşılıklı
bağımlılık ilişkisi içindeki parçaların bütünlediği tek bir
sistem olarak gören yaklaşım.

BÜYÜME TEORİSİ [ Growth theory ] Kentlerde ve bölgelerde
yerleşim, büyüme ve toprak kullanımı modelleri konusunda kent
bilimcilerinin oluşturdukları teoriler.


C

CA [ Carbon absorption or adsorption ] Karbon soğurması.

CANSIZ ÇEVRE [ Abiotic environment ] Doğadaki fiziksel ve cansız
kimyasal unsurlar. Örnek: Toprak, su, atmosfer.

CBD [ Central business district ] Merkezi iş bölgesi.

CBSR [ Carcinogen bioassay in small rodents ] Küçük kemirgenlerde
kanser yapıcı biyo-denemesi.

CCC [ Countercurrent chromatography ] Ters akım kromatografisi.

CFC [ Chlorofluorocarbon ] Kloroflüorokarbon.

CIVA [ Mercury ] Besin zincirlerinde, özellikle tatlı su ve deniz
organizmalarında yoğun olarak bulunabilen ve zararlı etkilere yol
açan zehirli metalik eleman.

CNR [ Composite noise rating ] Bileşik gürültü ölçümü.

CNS [ Central nervous system ] Merkezi sinir sistemi.

COD [ Chemical oxygen demand] Kimyasal oksijen ihtiyacı.

COH [ Coefficient of haze ] Sis katsayısı.

COHb [ Carboxhaemoglobin ] Karboksihemoglobin.

COM [ Complek organic mixture ] Karmaşık organik karışım.

CPOM [Coarse particulate organic matter ] Büyük parçacıklı organik
madde.

C.Q. [ Commercial quality ] Ticari kalite.

CÜRUF [ Clinker ] Fırınlardaki ergimiş kalıntı.

Ç

ÇALIŞMA ORTAMI [ Work environment ] İşyerinin koşulları.

ÇALKANTI [ Turbulence ] Gelişigüzel hava veya su sirkülasyonuna
neden olan inişli çıkışlı devinim. Nedeni genellikle akış
alandaki pürüzlülük ve engebeliktir.

ÇAMUR [ Sludge ] Atık suyun arıtılması sırasında süzme,
çökeltme ya da biyolojik arıtma sonucu oluşan yoğunlaşmış
katı.

ÇAMUR SIVISI [ Slurry ] Atık su işleme tesislerinde çamuru
taşıyan sıvı.

ÇAMUR SİNDİRİMİ [ Sludge digestion ] Atık su çamurunun biyolojik
oksijen ihtiyacını çevresel yönden kabul edilebilir bir düzeye
indirmek amacıyla uygulanan anaerobik işlem.

ÇAMUR TASFİYESİ [ Sludge disposal ] Atık su çamurunun nihai
tasfiye işlemi.

ÇAMURUN YAKILMASI [ Sludge incineration ] Atık su çamurunun hacim
yönünden küçültülüp, işlenerek tutuşabilirlik
kazandırıldıktan sonra yakılması.

ÇAPRAZ-MEDYA YAKLAŞIMI [ Cross-media approach ] Çevre sorunlarına,
sözgelimi sadece hava kirliliğini değil etkileşim içindeki bütün
faktörleri göz önünde bulundurarak yaklaşmak.

ÇENTME (YONTMA) [ Spalling ] Yongalar ya da parçalar haline getirme.

ÇERÇEVE YAKLAŞIM [ Bubble concept ] Kirletici emisyonlarının
denetimi bağlamında amaçlanan sınırlamaların uygulanmasında,
belirli kirleticilerin çıkış kaynaklarından ziyade bunların
etkiledikleri alanların ele alınması gerektiğini savunan
yaklaşım.

ÇEVRE [ Environment ] Bir organizmanın var olduğu ortam ya da
koşullar. Bu çevre doğal fiziksel öğeleri, ayrıca organizmanın
etkileştiği insan ürünü koşulları içerir.

ÇEVRE ANALİZİ [ Environmental analysis ] Belirli bir arazinin
topoğrafik, hidrolojik, jeolojik ve kültürel özellikleri gibi
çevresel özelliklerinin incelenmesi.

ÇEVRE DEĞERLENDİRMESİ [ Environmental assessment ] Bir eylemin ya
da projenin çevre bakımından yararlı olup olmadığını ve
çevresel etki raporunun hazırlanması gerekip gerekmediğini
belirlemek amacıyla yapılan inceleme.

ÇEVRE DOSTU [ Environment-friendly ] Ürünlerde normal olarak bulunan
zararlı öğelerden bazılarını tasfiye etmek amacıyla
tasarlanmış ya da değiştirilmiş ürünleri ifade etmek için
kullanılan terim.

ÇEVRE KORUMA [ Environment protection ] Potansiyel olarak tehlikeli
atık maddelerin çevreye boşaltılmasının asgariye indirilmesi ya
da önlenmesi amacıyla kaynakların yönetimi.

ÇEVRE KORUMA AJANSI [ EPA= Environmental Protection Agency ]
Kirleticiler ile ilgili tüm kanun ve yönetmelikleri uygulamak ile
görevli Amerikan federal kuruluşu.

ÇEVRE KALİTE HEDEFİ [ EQO = Environmental quality objective ]
Çevrenin belirli bir boyutu için amaçlanan kalite düzeyinin ortaya
konması. Bu düzey ulaşılır olmayabilir ve nicelik olarak ifade
edilebilir.

ÇEVRE KALİTE STANDARDI [ EQS = Environmental quality standard ] Bir
çevrede bir kirletici için izin verilebilir en yüksek düzey ya da
çevrenin bazı vasıfları için kabul edilebilir en düşük düzey.

ÇEVRE MÜHENDİSLİĞİ [ Environmental engineering ] Çevre
mühendisliği, çevrenin korunmasına, kirliliğin azaltılmasına vb.
elverişli teknoloji sistemlerinin tasarlanmasını ve çevre
süreçlerinin incelenmesini, ayrıca belirli binaların bu açıdan
iç tasarımlarının gerçekleştirilmesini içerir.

ÇEVRE SORUNLARI BİLİMSEL KOMİTESİ [ SCOPE= Scientific Committee on
Problems of the Environment ] Başlıca ilgi alanı çevreyi
iyileştirmek ve kirlilikle ilgili çeşitli sorunları incelemek olan
uluslararası kuruluş.

ÇEVRE YOLU [ Beltway ] Kentsel bir alanı çevreleyen, ana ulaşım
arterlerine bağlı yol.

ÇEVRE YÖNETİMİ [ Environmental management ] Toprak , su ve hava
gibi doğal kaynakların çevresel açıdan kabul edilebilir
uygulamalar yoluyla kullanılması.

ÇEVRE YÖNÜNDEN DUYARLI ALAN [ ESA= Environmentally senstive area ]
Bir ülkenin doğal yerleşimleri ve süregelmekte olan tarımsal
etkinlikleri korumak ya da modern, yoğun tarımdan geleneksel olana
geçmek için özel önlemler almak gereğini duyduğu alanlar için
kullanılan terim.

ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRMESİ [ ELA = Environmental impact
assessment ] Yeni gelişme ve projelerin çevreye olabilecek sürekli
ya da geçici potansiyel etkilerinin, sosyal sonuçları ve alternatif
çözümleri de içine alacak biçimde analizi ve değerlendirilmesi.

ÇEVRESEL ETKİ RAPORU [ Environmental impact statement ] Çevresel
etki değerlendirmesi çalışmalarının sonuçlarını içeren
detaylı rapor.

ÇEVRİLME (İNVERSİYON) [ İnversion ] Atmosferin aşağı
tabakalarında gerçekleşen ve soğuk hava katmanının daha
yukarıdaki sıcak hava katmanı tarafından tutulmasıyla oluşan
atmosfer olayı, Rüzgar olmadığı zaman, kirleticilerin dağılması
olanağı bulunamaz ve büyük hava kirliliği olayları
gerçekleşebilir.

ÇIKIŞ KANALI [ Outlet channel ] Sıvı atığı toplayıp götürmeye
yarayan su yolu ya da drenaj kanalı.

ÇIKIŞ-YERİVARIŞ YERİ ARAŞTIRMASI [O-D Survey = Origin destination
survey ] Bir ulaşım planlama tekniği.

ÇİNKOLU SU KİRLİLİĞİ [Zinc water pollution ] Galvanizleme,
polimer işleme ve diğer uygulamaların sonucu olarak endüstriyel
atık suda ortaya çıkan kirlilik.

ÇOCUKLARA DOKUNMAZ [ Childproof ] Çocuklar için tehlikeli olmayan.

ÇOK AİLELİ KONUT [ Multifamily dwelling ] İki ya da daha fazla aile
birimini barındıran konut.

ÇOK ÇIKIŞLI KİRLETİCİ KAYNAK [ Nonpoint source ] Su kirliliğine
katkıda bulunan, yüzeysel su ya da yağmur akıntısı gibi,
yayılmış ve iç içe geçişmiş akıntılar.

ÇÖKELME [ Precipitation ] Elektrik alan etkimesi ya da ısısal
değişme sonucunda, parçacıkların içinde asılı bulundukları gaz
akıntısından ayrılması işlemi.

ÇÖKELTME [ Sedimentation ] Katıların yer çekimi nedeniyle
çökelmesi doğal süreci; atık suyun işleme tabi tutulmasında,
erozyon güçleri aracılığıyla parçacıkların ayrılması ve
taşınması süreci.

ÇÖKELTME TANKI [ Sedimentation tank ] Çökeltilebilir katıların
atık sudan ayrıldığı atık su işleme tesisinin bir bölümü.

ÇÖLLEŞME [ Desertification ] Genellikle aşırı otlatma, yaygın
ormansızlaştırma ya da aykırı tarım ve sulama uygulamaları
sonucunda toprağın çöl haline gelmesi sürece.

ÇÖP [ Garbage ] Evlerden ya da ticari amaçla gıda hazırlanması ve
kullanılmasından kaynaklanan hayvan, sebze ve meyve atığı; genelde
tüm atık ürünler için kullanılır.

ÇÖP BOŞALTMA [ Tipping ] Çöpün açık alanlara dökülmesi.

ÇÖP ISLAHI [Refuse reclamation ] katı atığın yararlı ürün
haline getirilmesi.

ÇÖPLÜK [ Dump site ] Çöp gibi katı atıkların boşaltılıp
üstü açık bırakıldığı atık tasfiye alanı.

ÇÖZÜNMÜŞ OKSİJEN [CD = Dissolved oxygen ] Su veya atık su
içinde çözünmüş halde bulunan oksijen miktarı.

ÇÜRÜME [ Putrefaction ] Anaerobik haldeki maddenin organik
ayrışması; bu süreç sonunda kötü kokulu gazlar ve oksitlenmesi
tamamlanamamış ürünler oluşur.

ÇÜRÜME VE ÇÜRÜTME [ Digestion ] Enzimlerin etkisiyle organik
dönüşmesini ifade etmekte kullanılan, atık su arıtımıyla ilgili
terim. Örnek: Lağım çamurunun anaerobik çürütülmesi.


D

DAĞILMA [ Dispersion ] sözgelimi, bir doğal kaynaktaki
yoğunlaşmış kirleticinin yayılma süreci.

DAĞINIK YAYILMA [ Sprawl ] Kentsel gelişmenin civardaki kırsal
kesime doğru denetimsiz yayılması.

DALGA GÜCÜ [ Wave power ] deniz suyu devinimlerinin oluşturduğu
gücün enerji üretiminde kullanılabileceği, potansiyel
yenilenebilir enerji kaynağı.

DALGAKIRAN [ Jetty ] Bir limanı akıntılarından ve gelgitlerden
korumak amacıyla gelgite açık koylarda, göllerde ya da ırmaklarda
gerçekleştirilen yapı.

DAMITMA TESİSLERİ [ Distillation plants ] Tuzlu suyu içme suyuna
dönüştüren büyük ölçekli tesisler.

DAMLATMALI FİLTRE [ Trickling filter ] Atık suyun arıtılması
sürecinde ikincil arıtma tesislerinde kullanılan biyolojik filtre.
Filtre, atık suyun püskürtüp serpildiği 5-10 cm boyutunda
taşlardan oluşan 1-2 m derinliğinde ve 10-30 m çapında bir
yataktır. Taşlar arasında büyüme olanağı bulan
mikroorganizmalar, akış süresi içinde organik maddeleri
ayrıştırırlar.

DARBE ÖLÇER [ Impactor; Impinger ] Maddeleri çarpma (darbe)
noktasında toplayan ve ölçen alet.

DAYANIKLI KİMYASALLAR [ Persistent chemicals ] Zararsız hale
getirilmelerini ya da giderilmelerini sağlayacak biyolojik ve kimyasal
süreçlere karşı dirençli toprak ve su kirleticileri. Bunlara
örnek olarak kurşun, bakır, arsenik, ya da tarım ilaçları, sert
deterjanlar (biyolojik olarak bozunmayan) ve radyonüklidler
(radyoaktif çekirdekler) gösterilebilir.

DBA [ Decibel A ] Desibel A.

DDT [ DDT ] Diklorodifeniltrikloretan'ın kısa yazılışı; son
derece kuvvetli bir böcek öldürücü. Kalıntıları yaklaşık 15
yıl varlığını sürdürür.

DEĞİŞİM DERECESİ [ Gradient ] Isı, basınç, yoğunluk, nem gibi
çevreyi etkileyen bir niceliğin değerindeki değişme.

DEMOGRAFİ [ Demography ] Genellikle istatistik teknikler kullanılarak
nüfusun incelenmesi.

DEMOGRAFİK GEÇİŞ [ Demographic transition ] Genellikle ekonomik ve
toplumsal gelişmeye bağlı olarak, belli bir nüfusun doğum
oranında gözlenen düşme eğilimi.

DENGELİ NÜFÜS [ Equilibrium population ] Değişmeyen nüfus; belli
bir sürede doğum sayısı ölüm sayısına eşit olan nüfus.

DENİZ DİBİ BÖLGESİ [ Benthic region ] Hem kıyı hem de derin
deniz tabanı olmak üzere, bütün okyanus dibini kapsayan deniz
bölgesi.

DENİZ DİBİ SONDAJI [ Offshore drilling ] Pahalı donanım ve yüzer
platformlar kullanarak deniz altından petrol ve gaz çıkarılması.

DENİZ EKOSİSTEMİ [ Marine ecosystem ] Okyanusların ve denizlerin
ekosistemleri; pellajik ve bentik bölümler olarak ikiye ayrılır.

DENİZ ISI ENERJİSİ ÇEVRİLMESİ [ Ocean thermal energy conversion ]
Deniz yüzeyinde güneşle ısınan su ile yüzeyin altındaki soğuk
su arasındaki ısı farklarından yararlanmak suretiyle enerji
üretilmesi yöntemi.

DENİZ KİRLİLİĞİ SÖZLEŞMESİ [ MARPOL = Marine Pollution
Convention ] uluslar arası Deniz Kuruluşunun (IMO) önderliğinde
kabul edilen ve yakıt taşıyan tankerlerin deniz kirliliğine yol
açmalarını önlemek amacıyla oluşturulan sözleşme.

DENİZ KİRLİLİĞİNİ ÖZLEME PROGRAMI (MARPOLMON) [Marine Pollution
Monitoring Programme ] Deniz Kirliliği Sözleşmesinin bir
uygulaması.

DENİZ SEDDİ [ Seawall ] Sahili koruyan ve iç kısımlara yönelik
taşkınları önleyen, sahil şeridindeki sağlam duvar.

DENİZE ÇÖP DÖKME [ Ocean dumping ] Lağım çamuru, taranmış
materyal, sanayi atıkları ya da diğer maddelerin de içinde
bulunduğu atıkların denize dökülmesi.

DEPREM ZARARLARININ AZALTILMASI [ Earthquake hazard mitigation ]
tahmin, uyarı sistemleri ve özellikle depreme dayanıklı yapı
inşaası gibi yöntemlerle, depremlerin insan yaşamına ve mallara
verebileceği zararların asgariye indirilmesi.

DERİN DENİZ DİBİ BÖLGESİ [ Abyssall-benthic zone ] Okyanusun en
derin yerleri.

DERME ÇATMA KONUT [ Jerry built housing ] Genellikle hemen kâr etmek
için yetersiz malzeme ve işçilikle inşa edilen konut.

DESİBEL [ Decibel ] Sesin şiddetinin ölçülmesinde kullanılan
uluslar arası birim. Kısaca dB olarak yazılır.

DETERJANLAR [ Detergents ] Yaygın olarak kullanılan, yüzey aktif
temizleme maddesi. Bakterileri ve organizmaları da yok eden
deterjanlar su kirliliğinin başlıca nedenlerinden biridir.

DETRİTUS [ Detritus ] Göllerin dibini ya da ormanların tabanını
zenginleştiren ayrışmış madde.

DEVRİ SÜREÇ [ Circular process ] Atıkların yeniden işlenip
kullanılır hale getirilmesi; atıkların yeniden kullanımı.

DEVRİDAİM [ Flow through ] Kesintisiz dolaşım.

DEZENFEKSİYON (MİKROPSUZLAŞTIRMA) [ Disinfection ] Hastalık
yapıcı organizmaların, sözgelimi, klorlama yoluyla yok edilmesi.

DIŞ KAYNAKLI KİRLİLİK [ İmission ] Uzaktaki bir hava kirlilik
kaynağı nedeniyle oluşan yerel hava kirliliği.

DIŞ KITA SAHANLIĞI [ OCS = outer continental shelf ] Bir ülkenin
kıyılarında, birkaç kilometreden 400 kilometre uzaklıklara kadar
uzanabilen; ve genellikle ait olduğu ülkenin, petrol, gaz ve mineral
kaynakları bakımından yararlanma hakkına sahip olduğu kabul edilen
deniz bölgesi.

DIŞKI ORGANİZMALARI [ Fecal coliform organisms ] İnsanların ve
hayvanların bağırsaklarında bulunan bakteri grubu; bu
organizmaların çevre sularındaki varlığı, hastalık yapan
organizmaların da bu sularda varlığının işareti olarak kabul
edilmektedir.

DIŞSALLIKLAR [ Externalities ] Başkalarının etkinliklerinin bir
sonucu olarak bir toplumsal grubun ödemek zorunda kaldığı sosyal
maliyet ya da elde ettiği sosyal fayda.

DİELDRİN [ Dieldrin ] Oktaloks diye de bilinen, klorlu hidrakarbonlar
sınıfından beyaz kristalimsi tarım ilacı. Birçok haşarat
açısından zehirli etkiye sahip ve bazı kuşlar için de
öldürücüdür.

DİFFÜZÖR [ Diffuser ] Gaz veya sıvıyı karıştırıldığı
ortama daha iyi dağıtmak amacı ile kullanılan ve besleme borusunun
ucunda bulunan ince delikli aygıt.

DİMETİL SÜLFİT [ DMS ] Oksitlendiğinde asit tortulanmasına
katkıda bulunan, kirlilik koşullarında artan, planktonların
ürettiği kimyasal madde.

DİNLENME SİSTEMİ [ Recreation system ] Topluluğa dinlenme eğlenme
olanakları sağlayan tesislerin ve programların bütününü ifade
etmek için kullanılan terim.

DİOKSİN [ Dioxin ] Bitki öldürücülerde bulunan, son derece
zehirli maddeler kümesi.

DİC [ Dissolved inorganic carbon ] Çözünmüş inorganik karbon.

DİP [ Dissolved inorganic phosphorus ] Çözünmüş inorganik fosfor.


DİSTROFİK GÖLLER [ Dystrophic lakes ] Çok düşük kireç
içeriğine ve yoğun humusa sahip bundan dolayı da suyun kahverengi
renk aldığı göller.

DİYALİZ [ Dialysis ] Atık su arıtımında kullanılan, büyük
organik parçacıkları küçüklerden ayırma yöntemi.

DM [ Dry matter ] Kuru madde.

DO [ Dissolved oxygen ] Çözünmüş oksijen.

DOBSON BİRİMİ [ Dobson unit ] Ozon ölçümünde kullanılır; bir
dobson birimi, milimetrenin yüzde birine eşittir.

DOĞA KORUMA ALANI [ Nature preserve ] Doğal çevrenin koruma ve
inceleme amaçlarıyla korunduğu alan.

DOĞAL AYIKLANMA [ Natural selection ] Bazı organizmaların belirli
bir çevrenin koşullarına daha iyi uymalarından ötürü çoğalarak
yaşamlarını sürdürmesi.

DOĞAL GAZ [ Natural gas ] Yerkabuğunun altında, belli jeolojik
oluşumlarla gerçekleşen, metan ve hidrokarbonlar içeren yakıt.

DOĞAL KAYNAK [ Natural resource ] Çevrede doğal olarak gerçekleşen
su, hava ve gaz gibi kaynaklar.

DOĞAL RADYASYON [Natural radiation ] Esas olarak toprakta ve kayalarda
ayrışan uranyumun yol açtığı, radon gibi gazlar çıkaran
radyasyon.

DOĞRUSAL KİRLETİCİ KAYNAK [ Line source ] Bir doğru boyunca
kirlilik emisyonu ya da deşarjı. Tıkanık bir çevre yolunda yol
boyunca hareket halindeki trafiğin oluşturduğu hava kirliliği
doğrusal bir kaynak oluşturur.

DOĞUM HIZI [ Birth rate ] Belirli bir grubun birim zamanda olarak
ifade edilen doğum oranı. Belli bir alanda her 1.000 kişilik nüfus
başına yıllık doğum sayısı ise "kaba doğum hızı" olarak
adlandırılır.

DOĞURGANLIK [ Fecundity ] Bir canlının doğurabilme yetisi.

DOĞURGANLIK HIZI [ Fertility rate ] 15-44 yaş arasında, doğurma
çağındaki her 1.000 kadın başına düşen canlı doğum sayısı.

DOLGU [ Riprap ] Set erozyonunu önlemek için düzensiz biçimde
biraraya konmuş kırık kaya, taş ya da betondan yapılma duvar.

DOLGU YAPILANMA [ İnfill development ] Kent dokusunda yayılmış
haldeki, genellikle küçük boyutta oldukları için boş kalmış
arsaların konut ya da konut-dışı amaçlarla yapılanması.

DOLGU KULE [ Packed tower ] Kirli havanın dolgu maddesi (seramik
parçaları, ağaç yongası vb.) doldurulmuş bir kuleden geçirilmesi
ve bu arada dolgu materyalinin üzerine sıvı püskürtülerek
kirleticilerin soğurulması esasına dayalı kirlilik denetim
aygıtı.

DOM [ Dissolved organic matter ] Çözünmüş organik madde.

DMS [ Dimethyl sulfide ] Dimetil sülfit.

DNT [ Dinitrotoluene ] Dinitrotoluen.

DUMAN [ Fumes ] Buharların yoğunlaşmasından ya da kimyasal
tepkimeden oluşan, genellikle 5 mikrondan küçük, solunabilir ve
bulut görünümündeki uçucu katı parçacıklar.

DUMAN [ Smoke ] Sözgelimi kömür gibi bir yakıtın eksik yanması
sonucunda oluşan, minik parçacıklardan ibaret, gözle görülebilir
gaz halindeki süspansiyon.

DUMAN ÖLÇER [ Smokemeter ] Baca ve egzos gazlarının yoğunluğunu
ölçmeye yarayan aygıt.

DURULTMA [ Clarification ] Çökebilir nitelikteki yüzen katı
maddelerin çökeltme, havalandırma ve süzme yoluyla atık sudan
ayrılması.

DURULTMA ODASI [ Settling chamber ] Yakma bacalarında ya da sınai
işlemlerden çıkan gazlardaki partikül maddelerin ön arıtımında
kullanılan ve doğal bir çekme bacasıyla çalışan oda. Bu oda da
iri partikül maddeler yerçekimi etkisi ile çöktürülür ve
toplanır.

DURULTMA TANKI [ Settling tank ] Damlatmalı filtre veya aktif çamur
süreci sonunda kısmen arıtılmış atık suyun, sıvı ve katı
bileşenlerin ayrılabileceği biçimde çökeltildiği tank.

DUV [ Dangerous ultraviolet ] Tehlikeli ultraviyole (morötesi)

DÜNYA ÇEVRE VE GELİŞME KOMUSYONU [ WCED = World Commision on
Environment and Development ] Ekonomik gelişmeyi yadsımayan, ancak
dünya çevresini tehdit etmeyen çevre ve enerji politikalarının
benimsenmesi gerektiğini savunan Brundtland Raporunu hazırlayan,
Birleşmiş Milletler'in oluşturduğu bir komisyon.

DÜŞEY KALKIŞ VE İNİŞ [ VTOL = Vertical takeoff and landing ]
Havalanlarında alan ekonomisi sağlayan ve ayrıca geleneksel kalkış
ve inişlerdeki belli tehlikeleri gideren düşey kalkış ve inişe
elverişli uçak.

DÜZEY [ Grade ] Yer seviyesi.


E

EAA [ Electrical aerosol analyser ] Elektrikli aerosol analizci.

EC [ Effect concentration; environmental concentration ] Etki
yoğunlaşması; çevresel yoğunlaşma.

Ecd [ Electron capture detector ] elektron tutma detektörü.

EDAFİK [ Edaphic ] Toprakla ve onun bitki ve hayvan yaşamı
üzerindeki etkisiyle ilgili.

EF [ Emission factor; enrichment factor ] Emisyon etkeni.

EFEO [ Environmentally favorable energy options ] Çevre yönünden
elverişli enerji seçenekleri.

EİA [ Environmental impact assessment ] Çevresel etki
değerlendirmesi.

EİL [ Environmental impairment liability ] Çevresel bozulmanın
sorumluluğu.

EKİSTİK [ Ekistics ] İnsan yerleşimlerini inceleyen bilin dalı.

EKMAN TABAKASI [ Ekman layer ] Yakın atmosferde rüzgarın veya
okyanuslarda üst akıntıların yükseklik veya derinlikle yön
değiştirdiği tabaka.

EKOLOJİ [ Ecology ] Organizmaların birbirleriyle ve çevreleriyle
olan ilişkileri inceleyen bilim dalı.

EKOLOJİK KONUM [ Niche ] Bir türün yaşamını sürdürmesi için
gerekli tüm koşulları sağlayan ekolojik yaşama ortamındaki yeri,

EKOSFER [ Ecosphere ] Yeryüzünün canlıları içeren bölümü;
biyosfer ve karşılıklı etkileşimin söz konusu olduğu atmosfer,
hidrosfer ve litosfer kesitli.

EKOSİSTEM [ Ecosystem ] Birbirleri ile ve cansız ortamla ilişki
içinde olan kendi içinde yeterli bitki ve hayvan topluluğu.

EKOTON [ Ecotone ] Yağmur ormanı ile ona bitişik ağaçlık ya da
otlak gibi iki ekolojik topluluk arasındaki geçiş alanı.

ELEKTRODİYALİZ [ Electrodialysis ] Suyun tuzunun giderilmesinde
kullanılan elektro kimyasal işlem.

ELEKTROSTATİK ÇÖKTÜRÜCÜ [ Electrostatic precipitator ]
Yüklenmiş parçacıkların çöktürülmesi süreci ile bu
parçaları taşıyan gazın atmosfere bırakmadan önce tabi
tutulduğu etkili temizleme yöntemi,

ELEME [ Screening ] Yüzen ve asılı duran iri katı maddeleri lağım
suyundan bir tür elek kullanarak gerçekleştirilen ayırma işlemi;
bir komposttan yabancı maddelerin ayrılması.

EMİSYON [ Emission ] Gaz ya da gaz ve partikül karışımlarının
atmosfere verilmesi.

EMİSYON ENVANTERİ [ Emission inventory ] Belirli bir coğrafi alanda
havaya boşaltılan başlıca hava kirleticilerinin listesi. Listeleme
miktar (gün/ton) ve kirlilik kaynağı göz önüne alınarak
yapılır.

EMİSYON STANDARDI [ Emmission standard ] Belli koşullarda belli bir
kaynaktan yasal olarak boşaltılabilen azami kirletici miktarı.
Boşaltım standardı olarak da adlandırılır.

EN İYİ KULLANILABİLİR TEKNOLOJİ [ BAT = best available technology
] Maliyeti göz önüne almaksızın ya da uygulanmasının
gerekliliği kanıtlanmış, kirliliği maksimum azaltabilen teknoloji.
Optimum teknolojik süreç.

EN KULLANIŞLI ÇEVRESEL SEÇENEK [ BPEO = Best practicable
environmental option ] Belirli bir ortamda (deniz, hava, toprak ) bir
kirleticiye karşı getirilen çözümün bir diğer ortamda kirliliğe
yol açabileceği olasılığın göz önünde bulundurulması
gerektiğini vurgulayan kavram.

EN OLASI SAYI [ MPN = Most probable number ] Kirlenmiş sudaki
bakterilerin sayısının olasılık formüllerine dayalı olarak
istatistiksel tahmini.

EN YÜKSEK VE EN İYİ KULLANIM [ Highest and best use ] Bir yerin
(yörenin) optimal kullanımı.

ENDEMİK [ Endemic ] Belirli bir bölgenin yerli türü.

ENDRİN [ Endrin ] Klorlu hidrokarbonlar sınıfından çok zehirli,
geniş spektrumlu böcek öldürücü.

ENDÜSTRİYEL ATIK SU [ İndustrial sewage ] Endüstriyel işlemlerden
oluşan atık su. Ham maddelerden, ürünlerden ya da imalatta
kullanılan maddelerden kaynaklanır.

ENERJİ DÖNÜŞÜMÜ [ Energy conversion ] Bir enerji biçiminin
diğerine dönüşmesi.

ENERJİ KORUNMASI [ Energy conservation ] İnşaat yasaları, toprak
kullanım yönetmelikleri, ulaşım politikası ve alternatif enerji
kaynaklarıyla ilgili olarak enerji kaynaklarının denetimli
kullanımı.

ENGELLEYİCİLER [ Inhibitors ] Bir sistemin işleyişini durduran ya
da yavaşlatan kimyasal maddeler; bozulmayı önlemek için petrol
ürünlerine eklenen maddeler.

ENTROPİ [ Entropy ] Yararlanılamayan enerjinin ölçümü; bir
sistemdeki düzensizliğin düzeyinin ölçümü.

ENZİM [ Enzyme ] Canlı maddeye özgü katalizör.

EPA [ Environmental Protection Agency ] Çevre koruma ajansı.

EPİDEMİOLOJİ [ Epidemiology ] Bir nüfus topluluğundaki
hastalıkların sıklıklarınınve yaygınlıklarının incelenmesiyle
ilgili tıp bilimi.

EQO [ Environmental quality objective ] Çevre kalite hedefi.

EQS [ Environmental quality standard ] Çevre kalite standardı.

ER [ Endogenous respiration ] İç solunum.

ERİŞİM DIŞI ALAN [ Nonattainment area ] Herhangi bir hava kirletici
madde açısından ulusal hava kalitesi standartlarını aşan alan.

EROZYON [ Erosion ] Havanın ya da insanların müdahalesi sonucunda
kaya parçacıklarının ve toprağın asıl yerlerinden kopmaları,
taşınmaları ve başka bir yerde kalmaları süreci.

ESA [ Environmentally sensitive area ] Çevre yönünden duyarlı alan.


ESER ELEMENTLER [ Trace elements ] Havada, suda ve yiyeceklerde çok
düşük yoğunluklarda bulunan kurşun, bakır, çinko, arsenik, civa
ve vanadyum vb. gibi elementler.

ESMER KÖMÜR [ Brown coal ] Düşük kaliteli kömür; linyit.

ESNEK ZAMAN [ Flexible time ] Değişken çalışma saatleri.

EŞBASINÇ EĞRİLERİ [ Isobars ] Hava haritalarında eşit barometrik
basınç noktalarını birleştiren çizgiler; bu çizgiler, kirlilik
dağılması için önem taşıyan hava akımı detaylarını
oluşturur.

EŞİK DOZU [ Threshold dose ] Bir maddenin ölçülebilir bir etki
yaratmak için uygulanması gereken asgari dozu. Ölçülebilir asgari
doz.

EŞİK SINIRI DEĞERİ [ TLV = Threshold limit value ] Bir işçinin
maruz kalabileceği ve kendisi için tehlikeli olmayan azami kirletici
dozu.

ETEK [ Boom ] Sudaki yağ serpintilerinin yayılmasını önlemek için
kullanılan aygıt.

ETOBUR ; ETÇİL [ Carnivore ] Et yiyerek enerji sağlayan canlı.

EV İÇİ ALERJİ YAPICILAR [ Indoors allergens ] Hayvan ve bitki
artıkları, polen, spor ve alg (su yosunu) içeren ev içi tozları.

EVSEL ATIK SU [ Domestic sewage ] Evlerin ve işlerlerinin
oluşturduğu ve fabrikaların endüstriyel nitelik taşımayan pis
sularının da dahil olduğu atık su.

EVSEL ATIK SU ARITIMI [ Sewage treatment ] Sağlığa ve çevreye
yönelik tehlikenin azaltılması amacıyla atık suyun arıtılması
işlemi; ilkin mekanik işlemlerin kullanıldığı, daha sonra bunu
biyolojik ve kimyasal işlemlerin izlediği bütünsel bir süreç.

EVSEL ATIK SU ARITMA TESİSİ [ Sewage treatment plant ] İçinde atık
suyun işleme tabi tutulduğu ve nihai tasfiye aşamasına
hazırlandığı yan tesis.


F

FAUNA [ Fauna ] Jeolojik bir dönemle ya da yöreyle ilgili, insanlar
dışındaki hayvanların tümünün yaşamı.

FENOLLER [ Phenols ] Tarım ilaçlarının, eczacılıktaki
ürünlerin, sepilemedeki etki maddelerinin, reçinelerin ve boyaların
üretiminde kullanılan, insan ve su yaşamı bakımından zehirli etki
taşıyan endüstriyel atık suda bulunan aromatik bileşikler.

FERAL [ Feral ] Yabani koşullarda yaşayan hayvanlar ya da bitkiler.

FİTOPLANKTON [ Phytoplankton ] Bitkisel plankton.

FİZİKO-KİMYASAL ARITIM [ Physico-chemical tretment ] Atık su
arıtımında pıhtılaştırma, yumaklaştırma ve çöktürme gibi
fiziksel ve kimyasal süreçleri içeren arıtım basamaklarının
tümü.

FLOR [ Fluorine ] Klora benzer, tepkime yapan gaz.

FLORA [ Flora ] Bir jeolojik dönem ya da yöre ile ilgili bitki
yaşamı.

FLORİDLER [ Fluorides ] Flor içeren bileşikler.

FOSFATLAR [ Phosphates ] Bitkiler için gerekli besin niteliği
taşıyan ve insan ve hayvan gıdasının normal bileşeni olan fosfor
bileşikleri; aynı zamanda lağım suyu ve tarımsal yüzey
akışlarında da oluşur ve su oluşumlarında ötrofikasyona neden
olur.

FOSİL YAKITLAR [ Fosil fuels ] Kömür, petrol, doğal gaz vb. gibi
doğal organik yakıtların tümü. Fosil yakıtlar bitki ve hayvan
maddesinin milyonlarca yıl boyunca toprak altında ayrışmasından
oluşur.

FOSJEN [ Phosgene] Renksiz, tahriş edici gaz.

FOTOKİMYASAL DUMAN [ Photochemical smog ] Endüstriyel işlemlerden ve
otomobil egzıs gazlarından kaynaklanan hidrokarbon ve azıt oksitleri
emisyonlarının kirlettiği havada kuvvetli güneş ışığının
etkisiyle gerçekleşen fotokimyasal tepkimenin oluşturduğu duman ya
da pus.

FOTOSENTEZ [ Photosynthesis ] Klorofil içeren bitkilerin atmosferdeki
karbondioksitten ve sudan, güneş ışığını enerji kaynağı
olarak kullanarak karbonhidrat oluşturması, serbest kalan oksijenin
ise atmosfere bırakılması süreci.

FOTOVOLTAİK YÖNTEM [ Photovoltaics ] Günüş enerjisi örneğinde
olduğu gibi, fotosel kullanarak ışıktan elektrik üretme yöntemi.

FPOM [ Fine particulate organic matter ] İnce parçacıklı organik
madde.

FPC [ Fish protein concentrate ] Konsantre balık proteini.

FREATİK [ Phreatic ] Yer altı suyuyla ilgili.

FREON [ Freon ] Yaygın biçimde kullanılan klorofluorokarbon.


G

GAC [ Granular activated carbon ] Taneli aktif karbonu.

GAMMA RADYASYON [ Gamma radiation ] Çok kısa dalga boyundaki
elektromanyetik radyasyon.

GARP [ Global Atmospheric Research Programme ] Global Atmosfer
Araştırması Programı.

GAZ KROMATOGRAF [ GC = Gas chromatograph ] Bir gaz veya sıvı
karışımın içindeki maddelerin ( gazların veya uçucu sıvıların
) oranlarını belirleyebilen analiz cihazı.

GAZ DEZENFEKTAN [ Fumigant ] Gazlaştırılmış böcek öldürücü.
Genellikle yapılarda yada seralarda kullanılır.

GCM [ General circulation model ] Genel dolaşım modeli.

GECEYARISI ÇÖP DÖKME [ Midnight dumping ] Gizli, yasa dışı çöp
dökme.

GEMS [ Global Environmental Monitoring System ] Global Çevre İzleme
Sistemi.

GEZEREV [ Mobile home ] Su ve elektriği bulunan, içimde yaşamaya
mahsus karavan.

GIDA KATKI MADDELERİ [ Food additives ] Gıda maddelerine
dayanıklılık, çekicilik, kıvamı tat yada hazırlama kolaylığı
sağlamak için, hazırlanmaları yada işlenmeleri sırasında
özellikle katılan maddeler.

GİRDAP [ Eddy ] Havanın ve su akımlarında türbülansın neden
olduğu her türlü boyutta anafor hareketi.

GİRDAP YAYILMASI [ Eddy diffusion ] Çalkantılı ( turbulant ) bir
akış rejiminde bulunan yabancı maddelerin moleküler difüzyona
kıyasla çok daha büyük bulutlarda yayılımı.

GİRDİ [ Input ] Girdi, kirlilik bağlamında, bir ortamda bulunan ve
çevre için zararlı kirleticiler içeren her tür gaz yada sıvı
atıkları ifade eder.

GİZLİ YAĞIŞ [ Occult precipitation ] Potansiyel bir kirlilik nedeni
oluşturan ve ağaçlarla bitkileri etkileyen, yağmur dışındaki nem
durumu.

GOR [ Gas/oil ratio ] Gaz/yağ oranı.

GÖLET [ Pond ] Genellikle gölden küçük ve havuzdan büyük, doğal
yada yapay olarak yapılmış su oluşumu.

GRAS [ Generally recognized as safe ] Genellikle emniyetli kabul
edilen.

GRİ ALAN [ Gery area ] Afet alanı; ortalam alan-ekonomik açıdan
gelişmesi bazı yörelerden daha hızlı, bazılarında daha düşük
seyreden ara alan.

GROYN [ Groyne ] Kum hareketlerini önlemek, kum kaybını asgariye
indirmek ve belli bir kumsal kesimini korumak için kıyıya dik olarak
inşa edilen mendirek.

GRUP [ Cohort ] Ortak bir istatistik niteliğe sahip bireylerden
oluşan bir grubu belirtmek için kullanılan demografik terim.

GRUP DAVASI [ Class action ] Vatandaş davası diye de adlandırılır.
Ortak çıkarlara sahip bir grubun temsilcisi olarak birden fazla
kişinin dav açmaları yada haklarında dava açılması durumu.
Genellikle çevre ile ilgili davalarda kullanılır.

GRUP YAŞAMLILIK YÖNTEMİ [ Cohort survival method ] Yaş ve cinsiyete
göre ayrılmış nüfus gruplarının,ölümlülük, doğurganlık ve
göç olasılıkları gözönüne alınarak gelecekteki bir tarih
itibariyle yaşlanmasını inceleyen nüfus projeksiyonu yöntemi.

GÜBRELER [ Fertilizers ] Ekinlerin büyümesini sağlamak için
toprağa eklenen maddeler. Doğal inorganik gübreler hayvan gübresi,
kompost ve talaş içerir; inorganik gübreler ise ezilmiş
kireçtaşı,alçıtaşı,kükürt ve kaya fosfatı içerir. Bunun
yanı sıra sentetik olarak üretilen büyük miktarlarda azot,
potasyum, fosfor ve sülfür bileşikleri kullanılır.

GÜNLÜK ÖRTÜ [ Daily cover ] Dökülen katı atığı örtmek üzere
bir günde serpilmesi gereken toprak.

GÜRÜLTÜ KİRLİLİĞİ [ Noise pollution ] İnsanlar üzerinde
olumsuz fizyolojik ve psikolojik etkiler yaratan, arzu edilmeyen
sesler. Gürültü kirliliğinin başlıca kaynakları arsında
uçakların çalışması, yol trafiği, inşaat ve ağır donanım
bulunmaktadır.

GÜRÜLTÜ VE SAYI İNDEKSİ [ Noise and number index ] İngiltere'de
Heathrow hava limanı yöresinde yapılan bir araştırmaya
dayanılarak geliştirilen, uçak gürültüsünden kaynaklanan
rahatsızlığın ölçülmesine yönelik indeks.

GW [ Gross weight ] Brüt ağırlık.


H

HALİÇ [ Estuary ] Gel-git olayından etkilenen geniş ırmak ağzı.

HAREKETLİ KAYNAK [ Mobile source ] Otomobil, motosiklet, uçak, gemi
gibi hareket halindeki hava kirliliği oluşturucular.

HARİTA ÇAKIŞTIRMA TEKNİĞİ [ Map overlay rechnique ] Potansiyel
deprem tehlikesi ve toprak geçirgenliği gibi etkenlerin saptanması
da dahil, toprak kullanımı planlamasında kullanılan mekansal
verilerin sentezi yöntemi.

HASTALIK YAPICI [ Pathogen ] Hastalık oluşturan herhangi bir etki
maddesi; genellikle bu terim, hastalığa yol açan canlı bir
organizmayı anlatmakla sınırlı tutulmaktadır.

HASTALIK HIZI [ Morbidity rate ] Belli bir dönemde, belli bir alandaki
belli bir nüfus açısından, belirli bir hastalığın beher 1.000
yada 100.000 kişi başına gerçekleşme oranı.

HAVA KALİTE STANDARTLARI [ Air quality standarts ] Bir bölgede
belirli bir zaman sürecinde aşılmaması gereken hava kirletici
konsantrasyonları.

HAVA KALİTESİ YÖNETMELİĞİ [ Hava kalitesi standartları ve diğer
tedbirleri içeren yönetmelik.

HAVA KALİTESİNİN İZLENMESİ [ Air quality act. ] Hava kaynağından
sürekli örnek alınması ve analiz edilmesi.

HAVA KİRLİLİĞİ [ Air pollution ] Toz, gaz, sis, koku, duman yada
buhar gibi kirleticilerin insan, bitki ve hayvan yaşamına yada maddi
nesnelere zara verecek , yada yaşamdan, maddi nesnelerden rahatça
yaralanmasına engel olacak miktar, yoğunluk ve zamanda atmosferde
bulunması.

HAVA KİRLİLİĞİ DENETİMİ [ Air pollution control ] Temiz hav
kriterlerinin ve standartlarının saptanması ve uygulanması.

HAVA KİRLİLİĞİ OLAYI [ Air pollution epidose ] Hava Kirliliği
Salgını diyede adlandırılan ve günlerce devam eden akut hava
kirliliği olayı.

HAVA KİRLİLİĞİ SÜZGECİ [ Air pollution filter ] Baca yada
havalandırma çıkışlarında belirliği büyüklüğe kadar olan
parçacıkları süzen aygıt.

HAVA KUŞAĞI [ Airshed ] Belli bir yörenin atmosfer kuşağı (
bölgesi )

HAVA-YER ARA YÜZEYİ [ Air-ground interface ] atmosferin alt
tabakalarının yerle tepkime ilişkisi içinde olduğu sınır.

HAVADAKİ VE SUDAKİ AZOT BİLEŞİKLERİ [ Nitrogen compounds in air
and water ] Bunlar havayla suyun kalitesini önemli ölçüde etkiler
ve kirliliğin başlıca nedenlerini oluştururlar.

HAVALANDIRMA [ Aeration ] özellikle atık su arıtma sürecinin bir
bölümü olarak, havalı koşulların yaratılması amacıyla suya
hava verilmesi.

HAVALANDIRMA TANKI [ Aeration tank ] Havalandırma işlemini
yapıldığı tank.

HAVAYLA TAŞINAN KALINTILAR [ Airborne residuals ] Havadaki duman ve
toz.

HAYVANLARA YASAK BÖLGE [ Livestock exclusion zone ] Büyük ve
küçükbaş çiftlik hayvanlarına yasaklanmış bölge.

HEKSAKLORBENZEN [ Heptachlor ] Klorlu hidrokarbon grubundan bir böcek
öldürücü.

HER BESİNİ YİYEN [ Omnivore ] Hem bitki hemde hayvan tüketerek
enerji sağlayan organizma.

HETEROTROF [ Heterotroph ] Enerjiyi karmaşık organik maddelerin
kimyasal ayrışmasından sağlayan organizmalar yada hayvanlar.

HGV [ Heavy goods vehicle ] Ağır yük taşıtı.

HIZ KESİCİ YÜKSELTİCİ ( KASİS ) [ Steeping policeman = speed bump
] Trafiği yavaşlatmaya zorlayan yol yüzeyindeki yapay değişme.

HİDROGRAFİK ARAŞTIRMA [ Hydrographic survey ] Denizcilik,
mühendislik projeleri yad a diğer amaçlarla kullanılmak üzere, bir
su oluşumunun fiziksel özellikleri ile ilgili veri elde etmek için
yapılan araştırma.

HİDROJEN SÜLFÜR [ Hydrogen sulfide ] Organik materyalin anaorebik
koşullarda ayrışması ile oluşan, çürük yumurta kokusunda,
renksiz ve son derce zehirli gaz. Hidrojen sülfür ayrıca petrol
rafinerilerinde, sülfür arıtma tesislerinde, bazı metalurjik
süreçlerde ve sülfür içeren bileşikler kullanan çeşitli kimya
sanayilerinde de oluşur.

HİDROKARBONLAR [ Hydrocarbons ] Genellikle fosil yakıtlarda ve bu
maddelerin kısmen yanmasından oluşan ürünlerde, sözgelimi
petrolle işleyen taşıtların egzos gazlarında bulunan ve yalnızca
karbon ve hidrojenden oluşan organik bileşikler.

HİDROLOJİK DÖNGÜ [ Hydraulogic cycle ] Suyun yeryüzüyle atmosfer
arasındaki sürekli dönüşümü.

HİDROLOJİK İNCELEME [ Hydraulogic study ] Bir alanın su
varlığının nicel,iksel değerlendirilmesi, toprağın korunması,
taşkın denetimi, barajlar ve su depoları tasarımı yapılması ve
bir imar çalışmasının olası etkinliklerinin belirlenmesi
amacıyla coğrafi bir alandaki suların değişik yönlerinin
sistematik değerlendirmesi nin yapılması.

HİDROSFER [ Hydrospher ] Yeryüzünün okyanuslar, göller ve
ırmaklar gibi sudan oluşan bölümü.

HİZMET ALANI [ Catchment area ] Belirli bir programın, etkinliğin,
hizmetin kullanıcılarının çoğunluğunun bulunduğu coğrafik
bölge.


I

IRMAK HAVZASI [ River basin ]
drenaj havzalarından bir dağotom bendi ile ayrılan ırmağın drenaj
havzası.

ISI ADASI [ Heat island ] Birbirine yakın çok sayıda ısı
kaynağının kentsel alanlarda ısının artmasına neden olarak bu
alanlarla etrafları arasında gece ısıs yönünden farklılık
yaratan ve dolayısıyla sıcak havayı ve kirleticileri tutan bir sis
kubbesi oluşumuna yol açan olumsuz durum.

ISKARTA [ Spoil ] Madencilik çalışmalarının sonucunda ortaya
çıkan artık materyal; su oluşumlarında taranarak çıkarılmış
materyaller içinde kullanılır.

IŞIK ALAN SU TABAKASI [ Euphotic zone ] Okyanusta fotosentezi ve
bitkisel planktonların yaşamasını sağlayacak kadar ışık alan
açık deniz bölgesi.

IZGARA MODELİ [ Gridiron pattern ] Sokakların birbiriyle dik
açısıyla kesiştiği sokak planı.

İ

İÇ SULAR [ Inland waterd ] Denizler ve okyanuslar dışında
yeryüzündeki tüm su kaynakları.

İÇSELLEŞMİŞ ATIK [ Internalized waste ] Aynı tesis içinde
yeniden işlenip kullanılan atık.

İÇTEN YANMALI MOTOR [ ICE = İnternal combustion engine ] İçinde
yakıtın belirli bir alana hapsedilerek, mekanik enerji elde etmek
amacıyla yakıldığı aygıt.

İKİNCİL HAVA KİRLİETİCİLERİ [ Secondary air pollutants ]
Atmosfer bırakılan birincil hava kirleticileriyle atmosferde doğal
olarak bulunan kimyasal maddelerin tepkimeyegirmeleri sonucu oluşan
hava kirleticileri. Bk. Birincil Hava Kirleticileri.

İKİNCİL İŞLEM [ Secondary treatment ] Çökelmeden sonra, aktif
çamur veya çürütme gibi biyokimyasal işlemlerle endüstriyel veya
evsel atık suyunun arıtılması.

İLAVE ( ÖNLEMLER, DONANIM ) [ Add-on (measures, equipment ) ]
Kirliliği denetlemek ve sınırlamak için kullanılan ek önlemlere
yada donanım.

İLAVE SU [ Make-up water ] Sistemde sızıntı, buharlaşma,boşa
akma, patlak gibi nedenlerden kaynaklanan kaybın giderilmesi için
sağlana su.

İLERİ ARITMA [ Advanced treatment ] Biyolojik arıtma sonrası atık
suyun kalitesini arttırmak için kullanılan fiziko-kimyasal
süreçlerin tümü.

İMARLI ALAN [ Improved land ] Su sağlanarak, kanalizasyon sistemi,
yolları ve diğer temel donanımı oluşturarak daha yararlı hale
getirilmiş toprak.

İMHOF TNKI [ Imhoff tank ] Kompakt yapıda olduğu ve mekanik donanım
gerektirmediği için küçük arıtma tesislerinde kullanılan,
içinde hem çökelme hem de anaerobik çamur karıştırma işleminin
gerçekleştiği, iki aşamalı kağım suyu arıtma tankı.

İNSAN EKOLOJİSİ [ Human ecology ] Bireylerin ve insan
topluluklarının kendi çevreleriyle olan ilişkisini inceleyen
ekoloji dalı.

İNSAN GÜBRESİ [ Night soil ] İnsan dışkısı.

İNSAN YERLEŞİMİ [ Human settlement ] Bir insan topluluğunun mesken
tuttuğu yer. Geçici nitelikteki, kamp yeri gibi yerler bu tanımın
dışındadır.

İNSAN VE BİYOSFER PROGRAMI [ MAB= Man and the Biosphere Programme ]
Birleşmiş Milletler Çevre Programı'nın yürüttüğü bir
çalışma.

İNSANDAN KAYNAKLANAN [ Anthropogenically-emitted ] İnsan faaliyetleri
sonucu oluşan

İNŞAATA ELVERİŞLİ ALAN [ Buildable area ] Potansiyel inşaatlara
uygun toprak.

İOM [ Inert organic matter ] Sabit organik madde.

İS [ Smut ] Bacadan çıkarak civardaki alana düşen küçük kurum
parçası; sülfürük asit içeren isler asitli is olarak da
adlandırılır.

İŞLETİM KAYIPLARI [ Operational losses ] Buharlaşma ve
sızıntıdan kaynaklanan su kayıpları.

İŞYERİ HAVASI [ Occupational air ] Fabrikalardaki yada diğer iş
yerlerindeki kapalı mekanlardaki hava.

İYON DEĞİŞMESİ [ Ion exchange ] Sıvı atık arıtımında
kullanılan, sert suyu yeniden kullanmak için uygulanan yumuşatma
işlemi. Bu işlemde sıvıdaki istenmeyen iyonlar sıvının içinden
geçirildiği reçinedeki zararsız iyonlarla yer değiştirir.

İYONLAŞMA [ Ionization ] Nötr bir atomun yada atom grubunun elektron
kaybı yada kazanılması yoluyla elektrik yüklü hale gelmesi
süreci.

İYONOSFER [ Ionosphere ] Atmosferin yer yüzeyinden 80 kilometre ve
daha yukarıdaki tabakaları.

İYOT 131 [ Iodine 131 ] Bir gamma ışını yayıcısı ve genellikle
inek sütüyle insanlara geçebilen bir kirlilik kaynağı.

İX REÇİNE [ IX resin ] İyon değiştirici reçine.

İZ BÖLGESİ [ Footprint ] Uçak gürültüsünden akustik açıdan
etkilenen alan.

İZİN VERİLEBİLİR AZAMİ YOĞUNLUK [Maximum permissible
concentration ] Normal ölçüde teneffüs edildiğinde yada
tüketildiğinde, kritik bir organ için azami makul dozu geçmeyen,
havada , suda, sütte vb. bulunan radyoizotop yoğunluğu.

İZLEME PROGRAMI [ Monitoring program ] Herhangi bir kirletici maddenin
varlığının, etkisinin yada düzeyinin nicelik yada nitelik
yönünden saptanması yada ölçülmesi amacıyla ölçüm
donanımının karmaşık bir sistemle devreye sokulması.

İZOTOPLAR [ Isotopes ] Aynı elemanın değişik atom
ağırlığındaki atomları.


J

JEOLOJİK HARİTA [ Geologic map ] Kaya oluşumları ile fay hatları
gibi diğer fiziksel özelliklerin dağılımlarını ve aralarındaki
ilişkileri gösteren harita.


JEOLOJİK TEHLİKELER [ Geologic hazards ] Faylar, yanardağlar,
heyelanlar, depremler ve toprak çökelmeleri gibi, doğal kökenli
yada insan faaliyetinin yol açtığı tehlikeli jeolojik koşullar.

JEOSFER [ Geosphere ] Yeryüzünün, atmosfer, hidrosfer ve biyosfer
dışındaki katı, cansız bölümü.

JEOTERMAL ENERJİ [ Geothermal energy ] Belli elemanların radyoaktif
ayrışmasından oluşan, yeryüzünün iç ısısı; bu ısı,
potansiyel olarak büyük ve aslında ulaşılmamış bir enerji
kaynağıdır.

K

KABA KİRLİLİK [ Coarse pollution ] Ağırlık yada yoğun kirlilik;
bir inçin 1/8 'inden daha büyük boyutlu, istenmeyen herhangi bir
madde.

KABOT DENETİMİ [ Cabot control ] Yüzeye bir fitil sokup
döküntüyü tu

KAÇAK [ Blow out ] Basınç kontrolü kaybolduğunda ortaya çıkan
yağ yada gaz sızıntısı.

KAHVERENGİ DUMAN [ Brown smoke ] Fosil yakıtların nispeteb düşük
ısıda yanmasından oluşan ve siyah dumandan daha az yoğun duman.

KALINTI [ Residue ] Katı atığın işlenmesi sonucunda ortaya çıkan
nihai ürün; yakma işleminden sonra fırında oluşan katı
maddelerden ibaret kalıntı.

KALINTI KLOR [ Residual chlorine ] Klorlama işlemi sonrası suda kalan
klor miktarı.

KALMA SÜRESİ [ Residence time ] İncelenen bir maddenin bir havuzda
yada rezervuarda kaldığı ortalama süre.

KALSİYUM HİDROKSİT [ Calcium hydroxide ] Sönmüş kireç diye de
bilinen, arıtma süreçlerinde pH ayarlaması ve pıhtılaştırma
işlemlerinde kullanılan kalsiyum bileşiği.

KANAL [ Channel ] Suyun belirli bir doğrultuda akmasını sağlayan
doğal yada yapay oluşum.

KANALİZASYON ANA BORULARI [ Sewer mains ] Atık suyu kanallardan
toplayan ve ana kanallara ileten, çapı geniş lağım kanalları.

KANALİZASYON ANA HAT KANALI [ Trunk sewer ] Atık suyu lağım ana
borularından toplayan ve arıtma tesisine yada bir boşaltma menfezine
ileten, geniş çaplı ana borusu.

KANALİZASYON KAPASİTESİ [ Sewer capacity ] Bir kanalizasyon
borusunun tutabileceği azami atık su miktarı; beher gün için kişi
başına belli syıda galon olarak ifade edilir.

KANALİZASYON SİSTEMİ [ Sewerage system ] Atık suyun toplanmasında,
işlenmesinde ve tasfiyesinde kullanılan donanım.

KANALLAMA [ Channelization ] Büyük miktardaki suyun, su düzeyini
tehlikeli biçimde yükseltmeksizin iletilmesini sağlamak üzere
akıntı kanallarının değiştirilmesi.

KANSER YAPICILAR [ Carcinogenes ] Kansere yol açan etki maddeleri.

KAPALI AKİFER [ Confined aquifer ] Kaya katmanları arasında
sıkışıp kalmış yer altı suyu.

KAPALI SİSTEM [ Closed system ] Dışındaki nesnelerle madde
alışverişi olmayan sistem.

KARADAN ESEN RÜZGAR [ Land Breeze ] İzellikle karanın denizlerden
daha hızlı soğuduğu bulutsuz gecelerde, karalardan denize doğru
olan kara hareketi.

KARBOKSİHEMEGLOBİN [ COHb = Carboxyhaemoglobin ] Kanda oksijen
taşıyan hemoglobin pigmentinin karbon monoksit ile birleştiğinde
oluşturduğu bileşik. Bu madde, oksijen taşınımını engelleyip,
ölüme yol açar.

KARBON DÖNGÜSÜ [ (Carbon cycle ] Karbon atomalrının fiziksel,
jeolojik, kimyasal ve diğer süreçler sonucunda atmosfet, okyanuslar,
yeryüzü vb. arasındaki dolaşımı.

KARBON SOĞURMASI ( ABSORBSİYONU YADA ADSORPSİYONU ) [ CA= Carbon
absorption or adsorption ] Aktif karbon kullanılarak yapılan soğurma
veya adsorpsiyon.

KARBON DİOKSİT [ Carbon dioxide ] Yeterli oksiyen koşullarında
fosil yakıtların yanmasıyla oluşan, atmosferde mevcut bir bileşik.
Soluduğumuz oksijeni yayan klorofili bitkiler için gerekli olup kendi
başına zehirli değildir, ancak yoğun haldeyken boğucu olabilir.

KARBON MONOKSİT [ Carbon monoxide ] Fosil yakıtların yeterince hava
ile yanmamasından oluşan, gözle görülmeyen, tatsız, kokusuzz ve
son derece zehirli bir gaz.

KARIŞIK İMARLI BÖLGE [ Mixed developing zone ] Farklı imar
(gelişme) tiplerinin gerçekleştiği alan.

KATALİTİK DÖNÜŞTÜRÜCÜ [ Catalytic converter ] Bk. Katalitik
susturucu ( catalytic mufflers )

KATALİTİK SUSTURUCU [ Catalytic mufflers ] Katalitik
dönüştürücü diye bilinir. İçten yanmalı motoru bulunan
taşıtların egzos borularına takılan hava kirliliğini denetleme
aygıtı.

KATI ATIK [ Solid waste ] Katı özellikleri taşıyan her türlü
atık madde.

KATI ATIK YÖNETİMİ [ Solid waste management ] Katı atıkların
toplanmasını, işlenmesini ve tasfiyesini, ayrıca yeniden işlenerek
kullanılmasını planlı biçimde denetleme sistemi.

KATIŞIK GIDA [ Adulterated food ] Saflığı giderilmiş gıda
maddesi.

KATKI MADDELERİ [ Additives ] İstenen özellikleri ıslah etmek veya
istenmeyen nitelikleri gidermek için eklenen maddeler.

KATODİK KORUMA [ Cathodic protection ] Metal bazlı yer altı veya
sualtı borularını paslanmaya ( oksitlenmeye ) karşı koruyan
elektrokimyasal yöntem.

KATRAN [ Tar ] Kömür ve odunun damıtılmasında sonra geriye kelen
siyah yapışkan madde; petrol arıtımı sonucunda oluşan
kalıntıyı da ifade eder.

KELAT [ Chelat ] Deniz suyunda organik materyali ayırmaya yarayan
kimyasal ayırma aygıtı; Kelatlamaya yönelik etki maddeleri, köpük
oluşumunu önlemek amacıyla deterjanlarda kullanılır.

KEMİRGEN ÖLDÜRÜCÜ İLAÇLAR [ Rodenticides ] Kemirgenleri
öldüren kimyasal maddeler.

KENDİ KENDİNE TEMİZLENME ( ÖZARITIM ) [ Self- purification ] Bir su
oluşumunun organik atıklarla kirlendikten sonra yeniden arınma
konusundaki doğal yönelimi.

KENT MERKEZİ [ City core ] Kentin en yoğun ve genellikle merkezi iş
alanının bulunduğu bölgesi.

KENT PLANLAMASI [ Urban planning ] Kentsel bir alanın fiziksel
altyapı, konut ve ulaşım, toprak kullanımı, kentsel büyüme de
dahil, çeşitli öğelerinin planlanması süreci.

KENTSEL YÜZEYSEL AKIŞ [ Urban runoff ] Yoğun imar görmüş
alanlarda oluşan ve özellikle asılı katılar, zehirli maddeler,
bakteriler, besin maddeleri, asbest, yağ, gres yağı ve tuz gibi
kaynağı kent sokakları, inşaat malzemeleri ve çöpler olan
çeşitli kirleticilerin bulaştığı yüzeysel su akışı.

KIRMIZI GELGİTLER [ Red tides ] Kirlilik ve ötrofikasyon sonucunda,
deniz planktonu tiplerinin zehirli olabilecek düzeyde
yoğunlaşmasıyla kıyı sularının renginin bozulması şekliyle
oluşan doğal olay.

KIRMIZI KİL [ Laterite ] Nemli tropikal ve subtropikal bölgelere
özgü, demir ve alüminyum oksitleri bakımından zengin, oldukça
ince kırmızı renkli toprak.

KIRMIZI VERİ KİTABI [ Red data book ] Nadir ve tehlike altında
bulunan türlerle ilgili olarak IUCN' nin tuttuğu bilgi dosyası.

KIYI BÖLGESİ YÖNETİMİ [ Coastal zone management ] Kıyı
sularının ve su havzalarının, kirlilikten korumak ve azami yayarı
sağlamak amacıyla yönetimi.

KIYI BÖLGESİ [ Littoral zone ] Köklü bitki örtüsünün ortaya
çıktığı, güneş ışığının su tabanına nüfuz edebildiği
yüksek düzeyde fotosentez olayına olanak veren tatlı sulardaki
sığ kıyı bölgesi.

KIYI SU BENDİ [ Coastal watershed ] sel suyunu depolayıp sonra kıyı
sularına bırakarak, su denetim sistemi işlevi gören arazi
parçası.

KIYI SÜRÜKLENMESİ [ Littoral drift ] Kırılan dalgaların
oluşturduğu akıntılarla kumların denize çekilmesi. Bu durum
kıyı koruma planları açısından önem taşır.

KIYISAL [ Littoral ] Sahilde yada sahil yakınında bulunan; sahille
ilgili.

KİMYASAL İŞLEM [ Chemical Treatment ] Zehirli, kokulu, yada
aşındırıcı nitelikteki gazların ve emisyonların arıtılmasında
kullanılan kimyasal yöntem.

KİMYASAL KİRLİLİK [ Chemical pollution ] Gaz, katı yada sıvı
haldeki kimyasal maddelerin etkisiyle havada, suda ve toprakta oluşan
kirlilik.

KİMYASAL OKSİJEN İHTİYACI [ COD= Chemical oxygen demand ] Bir su
örneğindeki organik ve oksitlenebilir inorganik bileşikleri
yükseltgemek için gerekli oksijen miktarını ölçen, suyun kalitesi
ile ilgili bir gösterge.

KİMYASAL MUTAGENLER [ Chemical mutagens ] Daha sonraki kuşaklarda
doğuştan gelen kusurların artışına yol açabilen, kimyasal
kökenli potansiyel mutasyon nadenleri.

KİRLETEN ÖDER İLKESİ [ PPP= Polluter pays principle ] Kirliliğin
üstesinden gelmenin bedelini kirleticinin karşılaması gerektiğini
savunan ilke.

KİRLETİCİ [ Contaminant ] Havayı, suyu, toprağı yada çevreni
herhangi bir öğesini kirleten madde.

KİRLETİCİ [ Pollutant ] Arzu edilmeyen etkilere yol açan katı,
sıvı yada gaz halindeki madde. Birincil kirleticiler gürültü ve
lağım suyu gibi doğrudan oluşmuş kirleticileri içerir; ikincil
kirleticiler ise kirlenmiş ortamla tepkimeye giren birincil
kirleticiler tarafından üretilir, ör. Ozon.

KİRLETİCİ SIZINTI [ Leachate ] Suyun toprağa gömülü katı
atıkların arasından sızarken mevcut asılı ve çözünmüş katı
maddeyi ve bakterileri emerek oluşturduğu, bazen yer altı sularına
da karışabilen kirletici.

KİRLİ SİS [ Skog ] Önceleri duman (Smoke ] ile sisin ( fog ]
birlikle tanımlanması için kullanılmıştır. Daha sonra ise
özellikle atmosferde fotokimyasal tepkimeye uğrayan otomobil
egzoslarının ve diğer emisyonların yol açtığı kentsel
alanlardaki fotokimyasal bpupu anlatmak için kullanılmıştır.

KİRLİLİK ( KİRLENME ) [ Pollutıon ] Çevrenin insan, bitki ve
hayvan yaşamı açısından tehlikeli yada potansiyel olarak tehlikeli
olacak şekilde kirlenmesi; bozulmayan yada dağılmayan atık
materyalin çevreye bırakılması.

KİRLİLİĞİN DÖNÜŞTÜRÜLMESİ [ Rendering pollıtion ] Sabunun
ham maddesi olan donyağını ve hayvan yeminde kullanılan, protein
oranı yüksek, yağsız bir ürünü elde etmek için hayvan
atıklarının pişirilmesi işlemi.

KİRLİLİĞİN KAYDIRILMASI [ Translocation ] Katı atık
toplanmasında olduğu gibi, kirliliğin bir alandan yada yöreden bir
diğerine kaydırılması.

KLOR [ Chlorine ] Ağartıcı, oksitleyici etki maddesi olarak su
arıtma yada mikrop giderme amacıyla kullanılan halojen eleman;
zehirli bir gaz.

KLOR İHTİYACI [ Chlorine demand ] Belirli bir hacim pis suda bulunan
bütün patojenik bakterileri öldürmek için gerekli klor miktarı.

KLORDAN [ Chlordane ] Etkin maddesi klor olan uçucu nitelikteki böcek
öldürücü.

KLORLAMA [ Chlorination ] Mikropları giderme amacıyla içme suyu yada
atık suya klor eklenmesi.

KLORLANMIŞ HİDROKARBONLAR [ Chlorinated hydrocarbons ] Organa klorlar
diye de adlandırılırlar. Bu maddeler endrin heptaklor, aldrin,
toksafen, dieldrin, DDT, klordan ve metoksiklor gibi sentetik zehirler
içerir. Bu sentetik zehirler toprakta, akarsu ve deniz dibinde
değişmeden kalırlar.

KLOROFİL [ Chorophyll ] Oksiyen üretmek içim ışığı ve karbon
dioksiti kullanan, bitkilerde bulunan renk maddesi.

KLOROFLUOROKARBON ' lar [ CFCs= Chlrofluorocarbons ] Aerosol
püskürtücülerde, soğutmada, plastik köpükte ve endüstriyel
çözücülerde kullanılan, ozon tabakasının tükenmesine yol açan
ana faktör olduğu ve sera etkisine katkıda bulunduğu düşünülen
son derece kararlı ( kalıcı ) bileşikler.

KOBALT 60 [ Cobalt 60 ] Hem insanlara hem de hayvanlara zararlı
nitelik taşımakla birlikte tıpta kullanılan radyoaktif kobalt.

KOKU GİDERME [ Deodorization ] Uygun olmayan kokuların ve gazların
giderilmesi yada önlenmesi.

KOKU MADDESİ [ Odorant ] Gazlara koku eklemekle kullanılan ve
böylece sızıntılar konusunda uyarıcı olan madde.

KOLİFORM BAKTERİLER [ Coliform bacteria ] İnsanların ve sıcak
anlı hayvanların kalın bağırsaklarında yaşayan ve sudaki
konsantrasyonu patojenlerin de bulunabileceğini gösteren indikatör
bakteriler.

KOLLEKTÖR [ Collectors ] Gaz, sıvı yada katılardan kirleticileri
ayırıp toplayan kirlilik denetleme aygıtı.

KOLLOİDLER [ Colloids ] Büyüklüğü 10-1000 angstrom arasında
değişen, bir başka madde de asılı, çok küçük parçacıklar.

KOMPOSTLAMA [ Composting ] Katı atık ve çamur gibi organik
maddeleri, anaerobik çürütme yoluyla bir tür gübreye
dönüştürmekten ibaret biyolojik bir süreç.

KONTROL BENDİ [ Check dam ] Özellikle toprak erozyonunu denetlemek
amacıyla kullanılan, suyun ve molozun kanaldaki akışını
geciktirmeye yönelik küçük bent.

KONTUR ŞERİDİ MADENCİLİĞİ [ Contour strip mining ] Kontur
hatları boyunca yapılan yüzey madenciliği.

KORİDOR GELİŞİMİ [ Corridor development ] Şerit biçimindeki
gelişim.

KORUMA [ Conservation ] Doğal ve insanların oluşturduğu çevre
kaynaklarının ( madenler, su, ormanlar, balık yatakları, vahşi
yaşam vb. ) tükenme ve israfa karşı ve aynı zamanda güzelliğinin
bozulmaması amacıyla korunması, yönetimi ve akılcı kullanımı.

KORUMA [ Preservation ] Özellikle geçmişten kalma yapıların
yararlı durumunun, bakımla mümkün olduğu kadar uzun süre
korunması süreci.

KORUMA ŞERİDİ [ Shelter belt ] Toprağı rüzgar erozyonundan
korumak için dikilen ağaçlar ve çalılar.

KOZMİK IŞINLAR [ Cosmic rays ] Uzaydan gelen alfa, beta ve gamma
ışınları. Bu ışınlar yeryüzünü etkileyen karmaşık bir
radyasyon ( ışıma ) sistemi oluşturur.

KÖMÜR KALİTESİ [ Coal rank ] Bir kömürün diğerlerine göre
kalite düzeyi.

KÖMÜR-SU KARIŞIMI [ Coal-water mixture ] Boru hatlarında,
tankerlerde vb. gerçekşleşen, kirliliğe yol açmadan ayrılması
zor olan karışım.

KÖPÜK GİDERİCİLER [ Antifoamants, defoamants ] Köpürmeyi
azaltmada kullanılan veya köpük oluşumunu denetlemek için
deterjanlara eklenen kimyasal maddeler.

KRİSTALLEŞTİRME [ Crystallization ] Sıvı atıkların
arıtılmasında atık maddeden suyu ayırmak için kullanılan
yöntem.

KRİTİK ALANLAR [ Critical areas ] Bataklık ve su taşkınlarına
açık alanlar gibi sıkı gelişim kontrolü gerektiren, çevresel
yönden hassas yada tehlikeli alanlar. Bazen tarihsel ve arkeolojik
yönden özellik taşıyan yöreleri anlatmak için de kullanılır.

KRİYOSFER [ Cryosphere ] Yeryüzündeki kar ve buz çökeltilerinin
bütünü.

KULLANICI DOSTU [ User friendly ] Nasıl kullanılacağı konusunda
açıklayıcı bilgi verilmeden nispeten kolayca kullanılabilen
makineler ve bilgisayar yazılımını ifade eden niteleme.

KULLANILABİLİR BESİN [ Available nurient ] Büyüme için
özümlenebilecek durumdaki besleyici eleman yada bileşik miktarı.

KULLANMA SUYU [ Potable water ] Aşırı mineral yada tuz yoğunluğu
taşımayan, insan, hayvan yada bakterilerle ilgili zararlı madde
birikimi içermeyen, insanların tüketmesine elverişli su.

KUM FİLİTRESİ [ Sand filter ] Atık suda askıda bulunan maddeyi
süzmeye yarayan kum dolu yatak.

KURAKÇIL BİTKİ [ Xerophyte ] Kurak koşullarda yaşayabilen bitki.

KURŞUN [ Lead ] Biriken bir zehir olup küçük bir miktarları bile
ciddi hastalıklara yada ölümlere yol açan, doğal çevrede bulunan
inorganik bir eleman. Bilinen en eski su kirleticilerinden biridir ve
kurşun boruları su dağıtım şebekesinde kullanılmaları sonucu
oluşur. Havada bulunan kurşunun büyük bölümü benzine katkı
maddesi olarak konan tetraetil kurşun ( TEL ] bileşiğinden
kaynaklanmaktadır.

KURŞUN ARSENAT [ Lead arsenate ] Bir böcek zehiri türü.

KURŞUNSUZ BENZİN [ Unleaded gasoline ] Organik kurşun bileşikleri
katılmamış benzin.

KURUM [ Soot ] Kısmi yanmadan oluşan ince karbon parçacıkları yada
yüksek karbon içeriğine sahip parçacıklar.

KURUTMA YATAĞI [ Drying bed ] Birincil işlemden sonra, suyun
süzülüp buharlaştırılması için lağım çamurunun yayıldığı
özel alan.

KÜKÜRTÜN GİDERİLMESİ [ Desulfurization ] Fosil yakıtların
kükürt içeriğinin tasfiye edilmesi yada azaltılması işlemi.

KÜL [ Ash ] Yanan maddelerin bıraktığı kalıntı.

KÜME İMAR [ Cluster development ] İnşaat alanının aza indirmek
amacıyla kümeler halinde yapılan binalar.

KÜMEKENT [ Conurbation ] Birleşmiş kentsel topluluklar grubu yada
ağı.


L

LAER [ Lowest achievable emission rate ] Gerçekleştirilebilir en
düşük emisyon oranı.

LAGÜN [ Lagoon ] Lağım çamurunun işlenmesinde kullanılan
oksitleme havuzu.

LAĞIM ÇUKURU [ Cesspool ] Konutların pis su depolama tankı.

LENİTİK [ Lenitic ] Kendi kendine temizlenen, hızla akan sular.

LENTİK [ Lentic ] Göl, havuz, bataklık gibi kirliliğe maruz durgun
sular.

LHD [ Litre/household/day ] Litre / hane / Gün.

LİDAR (IŞIK SAPTAMA VE UZAKLIK TAYİNİ ) [ Light detection and
ranging ] uzak mesafeye yayılmış baca zerrelerini bulmaya yarayan
hava kirliliğiyle ilgili teknik.

LİKEN [ Lichen ] Kayalarda ve ağaçlarda oluşan, sülfür dioksit
gibi kirletici maddelerin varlığını gösteren suyosunu ve mantar
birleşimi.

LİMNOLOJİ [ Limnology ] Tatlı suların fiziksel, kimyasal ve
biyolojik durumlarını inceleyen bilim dalı.

LİNDAN [ Lindane ] Klorlanmış hidrokarbonlar ailesinden dayanıklı
suda çözünmeyen bir tarım ilacı.

LİNYİT (ESMER KÖMÜR) [ Lignite = brown coal ] Düşük kalorili bir
kömür cinsi.

LİTOSFER [ Lithosphere ] Genellikle yer yüzeyinden yaklaşık seksin
kilometre derinliğe kadar uzanan yer kabuğu katmanı.

LİZİMETRE [ Lysimeter ] Buharlaşma sonucu su kaybı oranını
ölçen alet.

LİZİZ [ Lysis ] Hücrelerin tahribi (yıkımı).

LNG [ Liquefied natural gas ] Sıvılaştırılmış doğal gaz.

LPG [ Liquified petroleum gas ] Sıvılaştırılmış petrol gaz.

LRT [ Light rail transport; Long range transport ] Hafif raylı
ulaşım; Uzun menzilli taşımacılık.

LTC [ Laboratory test chamber ] Laboratuar deneme odası.

LV [ Limit values ] Sınır değerleri

M

MAB [ Man and the Biosphere Programme ] İnsan ve biyosfer programı.

MAC [ Maximum allowable concentration ] İzin verilebilir azami
yoğunluk.

MAD [ ] izin verilebilir azami doz.

MADENCİLİK ATIKLARI [ Mining wastes ] Madencilik çalışmalarının
sonucunda, bitki örtüsünü ve su kaynaklarını kirletici etkiye
sahip materyal, özellikle kaya ve maden artıkları.

MAHALLE [ Neighborhood ] Bir kentsel alandaki coğrafi veya yönetsel
alt bölüm.

MAKROBESİNLER [ Macronutrients ] Organizmaların nispeten büyük
miktarlar halinde yararlandığı karbon, hidrojen, oksijen, azot
fosfor, sülfür, potasyum ve kalsiyum gibi mineral besinler.

MAKROKLİMATOLOJİ [ Macroclimatology ] En büyük (gezegensel)
ölçekli rejimler ve fenomenlerle ilgilenen, klimatolojinin alt dalı.


MAKROTÜKETİCİLER [ Macroconsumers ] Parçacıklar halindeki organik
maddelerle heterotrofik beslenme yoluyla enerjilerini sağlayan
organizmalar.

MAKUL GÜNLÜK GİRİŞ [ ADI = acceptable daily intake ] Bir
kaynağın üstesinden gelebileceği günlük kirlilik miktarı.

MALİYET ETKİNLİĞİ ANALİZİ [ Cost-effectiveness analysis ]
Belirlenmiş bir amaca ulaşmak için mevcut olasılıkların
maliyetlerinin karşılaştırılması. Burada her bir olasılığın
dolaylı ve dolaysız tüm maliyetleri göz önüne alınarak toplam
maliyeti en düşük olan seçilir.

MALİYET FAYDA ANALİZİ [ Cost-benefit analysis ] Alternatif
programları, potansiyel faydaları ve olası maliyetleri açısından
değerlendirmeye yönelik bir analiz yöntemi.

MAMUR ÇEVRE [ Built environment ] Doğal çevre üzerinde insan eliyle
gerçekleştirilen değişikliklerin, yapılar, parklar vb. dahil olmak
üzere, bütünü.

MANYETİK AYIRMA [ Magnetic separation ] Katı atıktaki metalleri,
yeniden kullanılabilir hale getirmek için mıknatıs uygulama yoluyla
ortamdan uzaklaştırma.

MAP [ Major air pollutants ] Başlıca hava kirleticileri.

MARPOL [ Marine Pollution Convention ] Deniz kirliliği sözleşmesi.

MARPOLMON [ Marine Pollution Monitoring Programme ] deniz kirliliğini
izleme programı.

MATC [ Maximum allowable toxic concentration ] İzin verilebilir azami
zehir yoğunluğu.

MCE [ Marginal cost-effectiveness ] Marjinal maliyet etkinliği.

MEDİ [ Marine environment Data Information System ] Deniz çevresi
veri ve bilgi sistemi.

MEGALOPOLİS [ Megalopolis ] Kümekent; birçok kentsel alanın daha
büyük bir bütün halinde birleşmesi.

MEKANİK TOPLAMA [ Mechanical collection ] Hava, su ve toprak
kirliliğinin, daha önceden işleme tabi tutulmadan mekanik toplama
yöntemiyle denetlenmesi ve önlenmesi.

MEPC [ Marine Environment Protection Committee ] Deniz Çevresini
Koruma Komitesi.

MERKAPTANLAR [ Mercaptans ] Petrol rafinerilerindeki bir süreçte
oluşan ve kostik soda ile ovularak (yıkanarak) ayrılan, keskin
kötü kokulu, sülfür içeren organik bileşikler.

METALİK HURDA [ Scrap ] İşlenen metallerin kullanılmamış ve
atılan parçaları.

METAN [ Methane ] Bataklık topraklarda, lağım sularında ve ayrıca
kömür madenlerinde organik maddenin anaerobik koşullarda
ayrışmasından oluşan, genellikle bataklı gazı olarak
adlandırılan, doğal, renksiz gaz. Atmosferde yoğunluğunun artması
"sera etki"ne katkıda bulunur.

METROPOLİTEN ALAN (ANAKENT ALANI) [ Metropolitan area ] Büyük şehir
ve ekonomik, toplumsal ve siyasal-idari etkenler nedeniyle ona bağlı
civar yöreler.

METRUK ARAZİ [ Derelict land ] Terkedilmiş, kullanılmayan arazi;
boş kalan arazi (nadas arazisi).

MEZOPOZ [ Mezopause ] Mezosferin üst kısmı.

MEZOSFER [ Mesosphere ] Meteoritlerin (göktaşlarının) yanıp yok
olduğu sanılan, stratosferlerle termosfer arasındaki bölge.

MİKROBESİNLER [ Micronutrients ] Organizmaların çok küçük
miktarlarda yararlandığı mineral besinler.

MİKROİKLİM [ Microclimate ] Küzük bir alandaki yöresel iklim
koşulları.

MİKROORGANİZMALAR [ Microorganisms ] Biyolojik işleme tabi tutma
süreçlerinde aktif etki maddesi işlevi gören ya da indirgeme
faaliyetine katkıda bulunan, sıvı atıklarda bulunan mikroskopik
bitkiler ya da hayvanlar.

MİKROPLAR [ Microbes ] Çok küçük bitkiler ve hayvanlar;
hastalığa yol açan bazıları lağım suyunda bulunur.

MİKROPSUZLAŞTIRMA ( DEZENFEKSİYON) [ Disinfection ] Hastalık
yapıcı organizmaların sözgelimi klorlama yoluyla yok edilmesi.

MONOKÜLTÜR [ Monoculture ] tek bir ürün yetiştirilmesi.

MP [ Melting point ] Ergime noktası.

MPN [ Most probable number ] Bk. En olası sayı.

MUCUR [Slag ] Cüruf, ergimiş metalin yüzeyindeki pislik.

MUTAGENLER [ Mutagens ] Genleri değiştirme yeteneğine sahip etki
maddeleri.

MUTASYON [ Mutation ] Bir genin ya da kromozomun yapısındaki
aktarılabilir değişim.

MW [ Megawatt ] Megawatt; bir milyon watt büyüklüğünde, ısı veya
elektrik üreten tesislerin kapasitelerini belirtmekte kullanılan
enerji birimi.


N

NADİR [ Rare ] Sayılar daha da azalacak olursa varlıkları tehlike
altına girecek türleri ifade etmek için kullanılır.

NAP [ Noise abatement procedure ] Gürültü azaltımı yöntemi.

NDSI [Noise depreciation sensitivity index ] Gürültü kaybı
duyarlılığı indeksi.

NEKTON ORGANİZMALAR [ Nekton organisms ] Deniz ekosisteminin aktif
olarak yüzen mürekkepbalığı, balık ve balina gibi hayvanları.

NET YENİDEN ÜREME HIZI [ Net reproduction rate ] Mevcut doğurganlık
ve ölüm hızları sürecek olursa, ortalama bir kadın yaşamı
süresince doğabilecek kız çocukların ortalama sayısı.

NİHAİ ÖRTÜ [ Final cover ] Hijyenik kurallara uygun olarak
düzenlenmiş bir katı atık dökme alanında atığın üstüne
serpilen en üst toprak örtü.

NİKEL [ Nickel ] Normal olarak insana zarar vermeyen, fakat sıcak
karbon monoksitle tepkime ilişkisi içine girince öldürücü bir
zehir oluşturan eser element. Öldürücü zehir etkisi otomobillerde
yanma sırasında gerçekleşir.

NİTRAT GİDERME [ Denitrification ] Nitrattaki azotu indirgemek
yoluyla ortamdan uzaklaştırmak.

NİTRATLAMA [ Nitrification ] amonyum iyonunun nitrosomonas ve
nitrobakter türünden mikroorganizmalar tarafından nitrit ve nitrat
iyonlarına yükseltgenme işlemi.

NOKTA KAYNAK [ Point source ] Su kirliliğinin bir su yoluna
ulaşabileceği bağımsız ve farklı taşıyıcı; egzos bacası
gibi, bağımsız nitelik taşıyan sabit hava kirliliği.

NÖTR ATMOSFER [ Neutral atmosphere ] Sapma oranının beher 1.000
feetlik yüksekli için 5.4 F dereceden daha az olduğu troposferin en
alt katmanındaki havanın durumu.

NTP [ Normal conditions of temperature and pressure ] Normal ısı ve
basınç koşulları.

NUPLEKS [ Nuplex ] Sakinlerinin sağlığı ve yaşaması için gerekli
her şeyi içeren, nükleer enerji ile çalıştırılması
düşünülen konut ve işyerlerinden oluşan yapay mekanlar.

NÜFUS DAĞILIMI [ Population distribution ] Topluma yönelik hizmet ve
etkinliklerin yer seçimini ve toprak kullanım biçimlerini etkileyen,
nüfusun mekansal dağlımı.

NÜFUS DİNAMİĞİ [ Population dynamics ] Doğum, ölüm ve göç
olayları sonucunda nüfus içinde gerçekleşen sayısal ve yapısal
değişim süreci.

NÜFUS İNDEKSİ [ Population index ] Dolaylı araçlarla
gerçekleştirilen, bir nüfusun büyüklüğü ya da diğer
özellikleriyle ilgili tahmin.

NÜFUS ÖZELLİKLERİ [ Population characteristics ] Yaş dağlımı,
mekân dağılımı, gelir modelleri, hane halkı oluşumu ve
büyüklüğü konusunda bilgi gibi, planlama açısından gerekli bir
topluluğun nüfus yapısıyla ilgili olgular.

NÜFUS PROJEKSİYONU [ Popilation projection ] Geçmiş eğimlerin
süreceği varsayımına dayanan, gelecekteki nüfusla ilgili
öngörü.

NÜFUS SAYIMI [ Census ] Bir ülkedeki insanların resmi olarak belirli
aralıklarla sayımı.

NÜKLEER ENERJİ [ Nuclear energy ] Özellikle elektrik üretimi için
nükleer fizyon ya da füzyon ile oluşturulan enerji. Nükleer enerji
tesisleri, atık tasfiyesi ve kaza tehlikesi açısından kaygı
kaynağıdır.

NWT [ Non-waste technology ] Atıksız teknoloji.


O

OCS [ Outer continental shelf ] Dış kıta sahanlığı.

OKSİJEN ÇUKURU [ Oxygen sag ] Biyolojik solunum nedeniyle,
çoğunlukla geceleri, sudaki çözünmüş oksijen yoğunluğundaki
düşüş; açık boşaltım nedeni ile bir akarsuda ani çözünmüş
oksijen düşüşü.

OKSİJEN TÜKENMESİ [ Oxygen depletion ] Kimyasal ya da biyolojik
kullanımla oksijenin giderilmesi ya da tüketilmesi.

OKSİTLEME HAVUZLARI [ Oxidation ponds ] atık su arıtımında
birincil aşamada atığın stabilizasyonu için kullanılan, atık
suyun oksijenlendiği ve arıtıldığı nispeten sığ lagünler ya da
havuzlar.

OKSİTLEME İŞLEMLERİ [ Oxidation processes ] Atık suda
organizmaların biyolojik büyümesini hızlandıran, böylece organik
içeriğini azaltan aerobik lağım suyu işleme süreçleri.

OKSİTLEYİCİ [ Oxidant ] Yeni bir madde oluşturmak üzere havada
kimyasal olarak tepkiyen, oksijen içeren madde; fotokimyasal dumanın
(sisin) birincil kaynağı.

OKTANOL-SU AYRILIM KATSAYISI [ Octanol-water pattition coefficient ]
Kimyasal maddelerin organik ve inorganik fazlarda çözünme
oranlarını ifade eden katsayı.

OLGUN KENT [ Mature city ] Nüfusu ve ekonomik faaliyeti azami düzeye
ulaşmış, büyümekten çok durumunu koruma ve planlı küçülme
ihtiyacı içinde olan kent.

OLİGOTROFİK GÖLLER [ Oligotrophic lakes ] Ayırt edici özellikleri
düşük besin düzeyi, derin sulardaki büyük miktarlarda
çözünmüş oksijen, duru soğuk su ve sınırlı bitki yaşamı olan
göller.

OM [ Oxidazable matter ] Oksitlenebilir madde.

ONKOJENİK [ Oncogenic ] Kanser yapıcı, karsinojenik.

OPTİMUM NÜFUS [ Optimum population ] Nüfus içindeki kişi başına
mümkün olan en yüksek gelire olanak veren ideal nüfus yoğunluğu.

ORGANOFOSFATLAR [ Organophosphates ] Böcet denetiminde kullanılan,
fosfor içeren, malathion ve paration gibi kısa ömürlü (etki
süresi sınırlı) tarım ilaçları .

ORMAN YETİŞTİRME [ Afforestation ] Orman yetiştirme ya da
mevcutların geliştirilmesi.

ORMANCILIK [ Forestry ] Kaynaklarının en verimli kullanımını
sağlamak amacıyla ormanların ve orman arazisinin yönetimi.

ORMANSIZLAŞTIRMA [ Deforestation ] Ağaçların ve çalılıkların
ekilebilinir toprak kazanmak ya da kereste elde etmek amacıyla yok
edilmesi.

ORTALAMA YAŞAM UMUDU [ Life expectancy ] Bir organizmanın umulan
yaşam süresi.

ORTAM [ Ambient ] Çevreleyen atmosfer, belli bir yerin çevresi.

ORTAM GÜRÜLTÜSÜ [ Ambient noise ] Belli bir çevrede fondaki
gürültü.

ORTAM HAVASI [ Ambient air ] Çevreleyen atmosferin işgal ettiği
sınırı belli olmayan bölge; soluduğumuz hava.

OŞİNOGRAFİ [ Oceanography ] Okyanusların ve denizlerin bütün
yönleriyle bilimsel yönden incelenmesi ve araştırılması.

OTOBUR; OTÇİL [ Herbivore ] Bitki tüketerek enerji sağlayan
heterotrof organizma.

OTOJENİK ARDIŞIKLIK [ Autogenic succession ] Bir aşamasının yerini
bir başka aşama alırken aynı zamanda yaşanılan ortamı da
başkalaştıran ardışık dizi.

OTOMOTİV EMİSYONLAR [ Automotive emissions ] Taşıtlardan
kaynaklanan kirlilik; Yakıt deposu veya karbüratörlerden oluşan
buharlaşma, krank karteri kaçağı ve egzos borusu emisyonları.

OTOTROFLAR (KENDİBESLERLER) [ Autotrophs ] Şeker, nişasta, protein,
yağ ve vitamin gibi moleküler yapı oluşturmak için güneş
enerjisini tutarak ve kimyasal enerjiye dönüştürerek kendi besinini
üreten, kendi kendine beslenen canlılar; fotosentetik bitkiler.

OZON [ Ozone ] Oksijenden geçen elektrik boşaltımı ve radyasyonla
oluşan, oksijenin tepkimeci, zehirli biçimi. Solunan atmosferde
tahriş edici olabilir, stratosfer de ise mor ötesi ışınları
süzdüğü için gereklidir.

OZON TABAKASI [ Ozone layer ] Zararlı morötesi radyasyonu süzen,
ozon içeren üst atmosfer katmanı. CFC türünden kimyasal maddelerin
atmosfere bırakılması sonucunda ozon tabakasının zayıfladığı,
bunun ise cilt kanserinde artışa yol açacağı hesaplanmaktadır.

OZONOSFER [ Ozonosphere ] Yeryüzünün 20-50 kilometre üzerindeki
ozon içeren atmosfer katmanı (stratosferin bir bölümü).


Ö

ÖĞÜTME [ Milling ] Katı atıkları küçük parçacıklara
indirgeme işlemi.

ÖLÇÜTLER [ Criteria ] Karaların yada yargıların dayandığı
standartlar yada kurallar.

ÖLDÜRÜCÜ DOZ 50 [ LD 50 = Lethal dose 50 ] Bir maddenin eneneceği
canlı grubunun yüzde 50'sini öldürecek tek dozluk miktarı.

ÖLÜM HIZI [ Death rate ] Yıl ortasındaki beher 1000 bireylik nüfus
itibariyla belli bir yılda gerçekleşen ölümlerin sayısı.

ÖN İŞLEM [ Pretreatment ] Arıtmanın daha etkili olması içim,
belli maddelerin birincil işlem öncesinde atık sudan ayrılması
süreci.

ÖRGÜ [ Bradiding ] Birbirine bağlı çok sayıda kanalı bulunan
nehir korkuluğu modeli.

ÖRNEKLEME [ Sampling ] Kirli hava, su, vb. 'en alınan örneklerin
incelenmesi; örneklerin toplanmasını ifade eder.

ÖRSELENME [ Degradation ] Büyük organik moleküllerin daha küçük
moleküllere ayrışmasına ve dengeli materyal oluşumuna yol açan
süre.

ÖRTÜ MALZEMESİ [ Cover material ] Katı atıkların dökülüp
bırakıldığı çukurlarda, çukurların üzerini örtmekte
kullanılan toprak.

ÖTROFİKASYON [ Eutrophication ] Atıklarla gelen aşırı besin
maddelerinin vejetasyonu uyarmasıyla göllerin çözünmüş oksijen
yokluğu sonucunda ölmesine kadar gidebilen yaşlanma süreci.

ÖZARITIM ( KENDİ KENDİNE TEMİZLEME ) [ Self purification ] Bir su
oluşumunun organik atıklarla kirlendikten sonra yeniden arınma
konusundaki doğal yönelimi.

ÖZÜMLEME KAPASİTESİ [ assimilative capacity ] Tüketilen besinleri
vücut maddelerine dönüştürme yeteneği; belli maddeleri özümleme
yeteneği.

P

PAKET ARITMA TESİSİ [ Package treatment plant ] Prefabrik,
taşınabilir, lağım suyu işleme tesisi.

PARATİON [ Parathion ] Son derece zehirli organofosfat tarım ilacı.

PARÇACIK MADDE [ Particulate matter ] Gaz yada havada asılı
durabilen yada görünmeyen, katı yada sıvı, toz, kum, kül ve sis
gibi parçacıklar.

PAS TEMİZLEME [ Scaling ] Oksitleyiciler yada diğer aşındırıcı
maddelere maruz kalmış bir yüzeyde aşınmanın durdurulması
amacıyla tabakalar halindeki pasın sökülmesi işlemi.

PCBs [ Polychlorinated bipheyls ] Poliklorlu bifeniller.

PCC [ Pollution control costs ] Kirlilik denetim faaliyetleri.

PDR [ Precision depth recorder ] Hassas derinlik kayıt aygıtı.

PEP [ Program evaluation procedures ] Program değerlendirme
işlemleri.

PEROKSİASETİL NİTRAT [ Peroxyacetyl nitrate ] ikincil nitelikte bir
kirletici sayılan ve gözde tahrişe yol açan fotokimyasal duman
bileşeni.

PESTİSİTLER [ Pesticides ] Zararlı bitki ve hayvanları yok etmekte
kullanılan, insan ürünü kimyasal maddeler. Böcek öldürücü,
yaprak dökücü ve kemirgen öldürücü türden bazı tarım
ilaçları insan faaliyetleri yada genel sağlık açısından tehdit
oluşturabilir.

PETROL DÖKÜNTÜSÜ [ Oil Spill ] Tankerlerle ham petrol taşınımı
sırasında ya da deniz dibi sondaj platformlarında oluşabilecek
kazalarda denize dökülen büyük miktarlarda ham petrolün meydana
getirdiği tabaka veya alan. ( Bk. Petrol kirliliği )

PETROL KİRLİLİĞİ [ Oil pollution ] Petrolün taşınması yada
çıkarılması sırasında büyük ölçüde dökülme yada sızma
sonucunda kıyı sularının ve bölgelerinin petrolle kirlenmesi. Bu
tür kirlenme kuş ölümlerine, deniz kabuklularının kirlenmesine ve
kıyı bölgelerinin bozulmasına yol açar.

PETROL SIZINTISI [ Oil slick ] Gemilerin limanlardaki faaliyetlerinin
yol açtığı, su yüzeyindeki nispeten küçük miktarlardaki petrol.


PEYZAJ DÜZENLEMESİ [ Landscaping ] Bitki örtüsünü, diğer doğal
yada insan yapımı öğeleri düzenleyerek doğal peyzajı insanların
kullanması amacıyla başkalaştırma sanatı ve işi.

PIHTILAŞTIRMA [ Coagulation ] ( Topaklanma, yumuşaklaştırma )
Fiziko-kimyasal bir ön arıtma süreci. Burada atık suyu demir (III)
klorür, alüminyum sülfat çözeltileri eklenerek çözünmüş veya
kolloidal maddelerin yüzen ve çökelebilen katılara dönüşmesi
sağlanır.

PİG [ Pig ] Radyoaktif materyalin gemilerle taşınmasında ya da
depolanmasında kullanılan ve genellikle kurşundan yapılma metal
kap.

PİLE [ Pile ] Bir tür nükleer reaktör.

PİREKTİN [ Pyrethin ] Genellikle tarımda kullanılan aerosol böcek
öldürücü madde.

PİROLİZ [ Pyrolysis ] Oksijenin bulunmadığı koşullarda atığın
sıcaklık etkisiyle yanması.

PLANKTON [ Plankton ] Deniz, ırmak, gölet ve göl sularında yaşayan
ve akıntılarla taşınana çok küçük boyutlarda hayvanlar ve
bitkiler.

PLUTONYUM [ Plutonium ] Nükleer enerji üretimi sırasında oluşan ve
uzun bir yarılanma müddetine sahip zehirli atıkların ortaya
çıkmasına yol açan eleman.

POLİKLORLU BİFENİLLER [ PCBs= Polychlorinated bipheyls ] Elektrik
transformatörlerinde, yalıtkan akışkanlardan plastiğe kadar
çeşitli ürünlerin yapımında kullanılan son derece dayanıklı
zehirli endüstriyel kimyasallar sınıfı; özellikle su
oluşumlarında bulunur.

POLİVİNİL KLORİD [ PVC = Polyvinyl chloride ] Yanınca hidroklorik
asit yayan ve mobilya ve giysi gibi ev eşyasında bulunan ve yaygın
olarak kullanılan plastik yada reçine.

POM [ Particulate organic matter ] Parçacık halinde organik madde.

POMPALAMA İSTASYONU [ Pumping station ] İçme suyu temin yada
kanalizasyon sisteminde suyun yada lağım suyunun daha yüksek bir
kota transferi için gerekli enerjiyi sağlayan istasyon.

POSA [ Tailings ] Tarım ürünlerinin yada maden cevherinin işlenmesi
sırasında ayrılan atık yada ham madde kalıntısı.

PPM [ Part(s) Per million ] Milyonda bir.

PPP [ Polluter pays principle ] Kirleten öder ilkesi.

PSD [ Particle size distribution ] Parçacık büyüklük dağılımı.


PUSLU ÇEVRE [ Mesic environment ] İnce bir sis tabakasının hiç
kaybolmadığı nemli çevre.

PÜSKÜRTÜCÜ [ Propelllant ] Basınç altındaki sıvıyı
püskürtmek için kullanılan aracı kimyasal. Genellikle
kloroflorokarbonlardan olışan bu gazlar aerosl püskürtme
kutularında püskürtücü olacakta yaygın biçimde kullanılır.

PVS [ Polyvinyl choloride ] Polivinil klorür.


R

RA [ Risk assesment ] Risk değerlendirmesi.

RAD [ Roentgen absorbed dose ] Soğurulmuş radyasyon dozu birimi.

RADON [ Radon ] Toprağın ya da kayaların havaya saldığı doğal
radyoaktif gaz; bu gaz yetersiz havalandırılmış binalarda
birikebilir ve sağlığı tehlikeye sokar.

RADYASYON [ Radiation ] Elektromanyetik dalgalar ya da parçacıklar
biçimindeki enerji emisyonu (yayımı) ya da aktarımı.

RADYASYON TEHLİKESİ [ Radiation hazard ] Radyoaktif maddelerin
yaydıkları parçacıkların ve ışınların yol açtığı tehlike;
büyük dozlar hızlı ölüme neden olur, buna karşılık düşük
düzeyde radyasyona maruz kalınması, kanser riskinde artışa yol
açar.

RADYOAKTİF ATIK [ Radioactive waste ] Nükleer reaktör işlemlerinden
ya da tıpta araştırma, askeri ve sınai etkinlikler gibi
kaynaklardan üretilen atık.

RADYOAKTİF SERPİNTİ [ Radioactive fallout ] Radyoaktif
parçacıkların yer yüzeyine inmesi; ya da radyoaktif
parçacıkların kendisi.

RADYOJENİK [ Radiogenic ] Radyoaktif ayrışmadan oluşan madde.

RADYONÜKLİD [ Radionuclide ] Radyoaktif çekirdek.

RAHATSIZ EDİCİ KOKU [ Odor nuisance ] Genellikle aminlerin,
merkaptanların ya da sülfür bileşiklerinin varlığından
kaynaklanan, doğal nedenlerin ya da endüstriyel işlemlerin yol
açtığı, arzu edilmeyen kokular.

RBA [ Risk-benefit analysis ] Risk-yarar analizi.

RDF [ Refuse derived fuels ] Çöpten çıkarılan yakıtlar.

REM [ Rem ] insan dokusuna bir rad veren iyonlaştırıcı radyasyon
dozu birimi.

REZERVUAR [ Reservoir ] Yapay olarak doldurulmuş su oluşumu; aynı
zamanda her hangi bir şeyin fazladan bulunan miktarı.

RİSK FONKSİYONU (DENKLEMİ) [ Risk function ] Bir hedefe yönelik
zarar riskiyle, o hedefin maruz kaldığı hava kirleticilerinin
yoğunluğu arasındaki ilişki.

RÖNTGEN [ Roentgen ] Radyasyona maruz kalma birimi.

RÜZGAR DİZİLERİ [ Windrows ] Rüzgarın doğal etkisiyle havalanma
sağlamak için, alanlar üzerine sıralar halinde yayılmış katı
atık kümeleri.

RÜZGAR ENERJİSİ [ Wind power ] Yel değirmenlerinde ve rüzgar
jeneratörlerinde olduğu gibi, rüzgar gücü kullanılarak enerji
üretimi.

RÜZGAR PROFİLİ [ Wind profile ] Rüzgar hızındaki değişimlerin,
yüksekliğin ve mesafenin bir fonksiyonu olarak, grafik halinde
gösterilmesi.

RÜZGAR TÜNELİ [ Wind tunnel ] Havanın düzgün bir hızla
geçebileceği kanal; hava akımı modellerinin araştırılmasında
kullanılır.

RÜZGARÖLÇER [ Anemometre ] Rüzgar hızını ölçmeye yarayan
aygıt.

S

SABİT GAZ [ İntert gas ] Özellikle petrol tankerlerinde boş yerleri
doldurmak için kullanılan, olağan koşullarda başka maddelerle
tepkime ilişkisi içine girmeyen buhar

SABİT KAYNAK [ Stationary source ] Sabit konumdaki hava kirliliği
kaynağı. Örnek: Enerji santralleri ya da atık yakma tesisleri.

SABİT YÜKSEKLİK NOKTASI [ Bench mark ] Özellikle harita yapımında
kullanılan, bir yükseklik ya da uzaklık için referans noktası
işlevi gören, sabit yükseklikteki bir yer üzerindeki işaret.

SAÇILMA [ Scattering ] Bir parçacıkla veya parçacık sistemiyle
çarpışmanın yol açtığı, gelen parçacığın veya gelen
radyasyonun doğrultusunda veya enerjisinde değişme süreci.

SAĞLIK [ Health ] Dünya Sağlık Örgütü'nün tanımıyla, "sadece
hastalık ya da sakatlığın yokluğu değil; fiziksel, zihinsel ve
toplumsal yönden tam bir iyilik hali"dir.

SAĞLIĞA DOKUNAN [ Deleterious ] Zararlı.

SAĞLIK MÜHENDİSLİĞİ [ Sanitary engineering ] Su sağlanması,
kanalizasyon ve katı atık sistemleri, sağlık koruma ve gıdaların
işlenmesi, kemirgen ve böcek denetimi ve radyasyon denetimi gibi
konuları içeren bir mühendislik dalı.

SALMONELLA [ Salmonella ] Gıda zehirlenmesine yol açan ve tifo
taşıyabilen, hastalık yapıcı bakteriler.

SAM [ Sound absorption material ] Sesi soğurucu madde.

SANAYİ ALANI [ İndustrial are ] Sanayileri barındırmak amacıyla ve
sanayi parkı kullanımına yönelik olarak planlanmış, bir kentin
içindeki ya da yöresindeki alan.

SAPMA [ Variance ] Belli bir yasanın, kuralın ya da düzenlemenin
uygulanmasındaki istisna.

SAPMA ORANI [ Lapse rate ] Yüksekliğin artmasıyla ısıda meydana
gelen düşme oranı.

SAPROFİTLER [ Saprophystes ] Organik maddeleri ayrıştırarak
yaşayan bitkiler.

SAPROPEL [ Sapropel ] Oksijensiz koşullarda derin suda oluşan
çökelti katmanı.

SAPTAMA SINIRI [ Detection limit ] Bir maddenin saptanabilir hale
geldiği sınır.

SAPTIRMA BENDİ [ Diversion dam ] Suyun bütününün ya da bir
bölümünün akışını saptırmak için bir akarsu üzerine inşa
edilen set.

SARI KEK [ Yellowcake ] Uranyum oksit.

SARNIÇ [ Cistem ] Yeraltında ya da kapalı (örtülü) durumda
bulunan, insan yapısı su depolama tesisi.

SAVAK [ Weir ] Arıtma tesislerinin çıkışında suya sabit bir debi
sağlamak üzere konulan dikey engel.

SCOPE [ Scientific Committee on Problems of the Environment ] Çevre
sorunları bilimsel komitesi.

SD [ Standard deviation ] Standart sapma.

SEL SUYU KANALI [ Storm sewer ] Kar ve yağmur sonucu oluşan yüzeysel
sel suyu akışını toplamak üzere inşa edilmiş kanal.

SENTETİK YAKITLAR [ Synthetic fuels ] Doğal olarak tabiatta
bulunmayan, özellikle kömür, petrol şisti ve katran kumu gibi fosil
yakıtlardan birtakım işlemler sonucu üretilen yakıtlar.

SENTEZ GAZI [ SYNGAS = Synthesis gas ] Kor halindeki kok ya da benzer
artıklar üzerinden buhar geçirmek suretiyle elde edilen
karbonmonoksit-hidrojen karışımı gaz. Uygun katalizörlerle
çeşitli kimyasal maddelerin üretiminde kullanılır.

SEPTİK ALAN [ Septic field ] Septik tank (fosoptik) sisteminde, sıvı
atığın bir tasfiye sistemine boşaltıldığı ikincil evre.

SEPTİK TANK (FOSOPTİK) [ Septic tank ] Kanalizasyon sistemlerine
bağlı olmayan konutlardan gelen lağım suyunu işleme tabi tutan,
yeraltındaki geçirimsiz tank.

SERA ETKİSİ [ Greenhouse effect ] başta karbon dioksit olmak üzere
bazı atmosferik gazlar sera camının etkisini andırır bir etkiye
sahiptir; ışığı geçirir ama ısıyı içerde tutar ve ısı
artışına yol açar. Atmosfer ile yer arasındaki ısı dengesi,
sanayileşmedeki ve fosil yakıtların yanmasındaki artıştan
kaynaklanan atmosferik karbon dioksit artışlarından etkilenir; bu
ise atmosferdeki ortalama ısıyı yükseltir. Bu gelişmenin,
buzulların erimesi ve okyanusun yükselmesi gibi geniş kapsamlı
sonuçlar doğuran iklim değişmelerine yol açmasından
korkulmaktadır.

SERPİNTİ [ Fallout ] Nükleer patlamadan sonra atmosferde kalan ve
yağmur ya da diğer meteorolojik olaylarla yeryüzüne inen radyoaktif
toz.

SERTLİK [ Hardness ] Bir suyun içerdiği kalsiyum ve magnezyum
iyonlarının toplam miktarı.

SES BASINÇ DÜZEYİ [ Sound pressure level ] Desibel (dB) olarak
ölçülen ses yoğunluğu.

SFD [ Single family dwelling ] Tek aileli konut.

SICAK SU KİRLİLİĞİ [ Thermal pollution ] Çeşitli nedenlerle
ısınmış suyun su kaynaklarına akıtılmasıyla, ortamın
ısının, içindeki canlılar için zararlı sonuçlar yaratacak
düzeye gelmesi,. Sıcak su kirliliğinin olumsuz etkilerinden birisi,
mavi-yeşil suyosunlarının çoğalmasına yardım ederek su
ortamındaki ötrofikasyonu hızlandırmasıdır.

SIHHİ ATIK SU SİSTEMİ [ Sanitary sewer ] Atık suyu konutlardan veya
işyerlerinden alıp taşıyan atık su sistemi; kanalizasyon.

SIHHİ ATIK GÖMME ÇUKURU [ Sanitary landfill ] katı atıkların her
gün, sıkıştırılmış ve toprakla örtülmüş katmanlar halinde
gömüldüğü çukurlar. Doldurulan alanlar yeşillendirilip park
haline getirilebilir.

SIKIŞTIRMA [ Compaction ] Atık maddenin fiziksel olarak
küçültülmesi.

SINIR ÖTESİ KİRLİLİK [ Transboundary pollution, transfrontier
polltion ] Bir ülkedeki emisyonların genellikle hava ya da su ile
taşınarak bir diğer ülkeyi etkilemesi.

SIYIRMA [ Skimming ] Suyun yüzeyinden petrolün ya da pislik
katmanının mekanik yöntemle alınması.

SIZDIRMA [ Leaching ] Yağmur suyunun etkisiyle kirletici
sızıntının bir toprak ya da atık materyal katmanından ayrılması
süreci.

SIZDIRMA ALANI [ Leaching field ] Atık sıvının foseptikten
civardaki toprağa geçmesine ve sızarak filtre edilmesine olanak
sağlayan, kapalı hendekler içindeki açık boru sistemi.

SIZINTI [ Seepage ] yüzey suyunun topraktan geçerek aşağılara
yönelmesi hareketi.

SİKLON KOLLEKTÖRÜ [ Cyclone separator ] Merkezkaç kuvvetiyle ve
mekanik olarak çalışan, büyük parçacıkları ortamdan
uzaklaştırarak hava kirliliğini denetlemeye yarayan aygıt.

SİLT [ Silt ] İnorganik karakterli çökelti.

SİNERJİSTİK ETKİ [ Synergistic effect ] Kimyasal maddelerin ve
süreçlerin öngörülemeyen kombinasyonlar oluşturarak beraber
tepkimeye girme ve bunun sonucunda da tek başlarına sahip
olduklarından belirgin bir biçimde daha güçlü ya da bütünüyle
farklı bir etki gösterme eğilimleri.

SİS [ Fog ] Atmosferde asılı durumdaki görülebilir nem,Görüşün
1000 metrenin altına düştüğü atmosfer olayı.

SİSLENDİRME [ Fogging ] Sıvı durumdaki bir kimyasal maddeyi hızla
ısıtarak dumana benzeyen çok küçük zerreler oluşturmasını
sağlama yoluyla yapılan zararlılara karşı ilaçlama. Sivrisinek ve
karasineklerle mücadelede kullanılır.

SİYAH DUMAN [ Black smoke ] kömürün yanmasından ya da herhangi bir
başka fosil yakıtın yanmasından oluşan duman.

SİYAH GELGİT [ Black tide ] Petrol döküntüleriyle kirlenmiş
deniz.

SİYAH KAR [ Black snow ] atmosferin parçacıklarla yoğun biçimde
yüklenmiş bir bölümünden inen kar.

SİYAH YAĞ [ Black oil ] Siyah hidrokarbon; renksiz yağların
tersine, daha koyu renkli yağlar.

SİYAH YAĞMUR [ Black rain ] Petrol döküntüsü, petrol kuyusu veya
orman yangını gibi nedenlerle atmosfere dağılan kurumun yağışla
yeryüzüne inmesi.

SİYANÜR [ Cyanides ] Hidrosiyanik asitin son derece zararlı
tuzları. Siyanür içeren endüstriyel atık su, su kirliliğine
önemli katkıda bulunur.

SNG [ Subtitute natural gas ] yardımcı doğal gaz.

SOĞURUCULAR [ Absorbers ] Kirli bir gaz emisyonunda gaz karşımı
içindeki bileşenleri sıvı ortama aktarmakta kullanılan hava
kirliliği denetleme cihazları.

SOĞUTMA HAVUZU [ Cooling pond ] Nükleer reaktörden yayılan yakıt
elemanlarının depolandığı ve kısa ömürlü fizyon ürünlerinin
parçalanmasına olanak veren büyük su tankı.

SOĞUTMA KULESİ [ Cooling tower ] Termik santrallerde veya endüstride
kullanılan soğutma suyunun işlem sonrası ısısını almak için
kullanılan yapı. Burada soğutma işleminden sonra ısınan soğutma
suyu kulenin tepesindeki difüzörlerden aşağıya püskürtülerek
ısının kulesin altından üflenen havaya geçmesi sağlanır.

SONİK PATLAMA [ Sonic boom ] Süpersonik patlama diye de
adlandırılır. Ses hızını aşan bir hızda giden uçağın
oluşturduğu patlamalı gürültü. Bu olay gürültü kirliliğine
yol açar.

STABİLİZASYON [ Stabilization ] Atıklardaki aktif organik maddenin
nötr materyale dönüşmesi.

STANDARTLAR [ Standards ] Kirleticilere maruz kalma konumunda
aşılmaması gereken düzeyleri gösteren kurallar.

STP [ Standard conditions of temperature and pressure ] Standart ısı
ve basınç koşulları.

STRATOPOZ [ Stratopause ] Stratosferin üst sınırı.

STRATOSFER [ Stratosphere ] Troposfer üzerinde uzanan ve çok düşük
nemlilik koşullarına sahip üst atmosfer katmanı. Atmosferin 15-50
km. yükseklik arasındaki tabakası.

SU ARITMA [ Water treatment ] Çökeltme, pıhtılaştırma,
filtrasyon, dezenfeksiyon, yumuşatma ve havalandırma gibi, sudaki
zararlı maddeleri giderici ve suyu kullanılır veya içilir hale
getirici işlemler.

SU AYIRIM HATTI [ Watershed ] Denaj havzalarını ayıran
yükseltilmiş sınır hattı.

SU BAŞI [ Headwater ] Bir akarsuyun ya da ırmağın genellikle
yükseklerde bulunan kaynağı ve yukarı kesimleri.

SU ESOSİSTEMİ [ Aquatic ecosystem ] Kara (tatlı su) ve deniz
(okyanus) ile ilgili su ekosistemleri.

SU HAKLARI [Water rights ] Balıkçılık ve gemicilik hakları, suyun
kaynak dışı kullanımı hakları vb. dahil, su kullanımıyla ilglii
olarak düzenlenmiş haklar.

SU KALİTESİ STANDARTLARI [ Water quality standars ] Konutların
kullanması, sulama, balık üretimi, endüstriyel kullanım ya da
enerji üretimi gibi belirli amaçlarla kullanılacak su ile ilgili
olarak uyulması gereken kurallar ve sınırlar.

SU KAYBI [ Evapotranspiration ] Terleme yoluyla bitkilerden ve
çeşitli şekillerde yerin yüzeyinden buharlaşan toplam su miktarı.


SU KAYNAKLARI YÖNETİMİ [ Water resources management ] Su
kaynaklarının sağlanması, kullanılması, korunması ve dağıtım
gibi etkinlikleri içeren yönetim.

SU KİRLİLİĞİ [ Water pollution ] Suyun yararlı kullanımını
etkileyecek miktarlarda kimyasal, fiziksel ya da biyolojik maddelerin
katılmasıyla kalitesinin bozulması. Su kirlenmesinin en yaygın
kaynakları; yetersiz evsel atık su arıtma tesisleri, endüstriyel
atıkların boşaltılması, yüzeysel akış, madencilik faaliyetleri
ve sulamadır.

SU KORUMA [ Water conservation ] Konutların, sanayinin ve tarımın
tükettiği su miktarının azaltılmasına yönelik programlar ve
yöntemler. Uygulama örnekleri genellikle yüzeysel akışın yeniden
kullanılması, rezervuarlardaki buharlaşmanın azaltılması ve
yeniden işlenmiş suyun endüstriyel amaçlarla kullanılması gibi
alanlarda görülür. Çifte boru tesisatı sisteminin, gelecek
yıllarda suyun yeniden işlenme yüzdesinin artması sonucunu
doğurması beklenmektedir.

SUDA ÜRÜN YETİŞTİRİLMESİ [ Aquaculture ] Tatlı veya tuzlu suda
yaşayan organizmaların üretimlerinin yapay olarak
hızlandırılması yöntemi.

SU SAĞLAMA SİSTEMİ [ Water supply system ] İçme suyunun kaynaktan
tüketiciye kadar toplanması, işlenmesi, depolanması ve
dağıtımı.

SU SERTLİĞİ [ Water hardness ] Suda kalsiyum karbonat ve diğer
kimyasal maddelerin bulunmasından kaynaklanan su sertliği köpürmeyi
önler ve su üzerinde birikinti oluşmasına yol açar. Su, kireç ve
soda külü ile işleme tabi tutularak ve filtre edilerek ya da
gözenekli bir katyondan geçirilerek yumuşatılabilir.

SU STERİLAZSOYU [ Water sterilization ] Arıtmadan sonra içme suyuna
uygulanan işlem.

SU TOPLAMA [ Impound ] Hidroelektrik enerji üretimi, içme suyu
sağlanması ya da sulama gibi amaçlarla su toplanması ve
depolanması.

SU TOPLAMA HAVZASI (DRENAJ HAVZASI) [ Drainage basin ] yağış
sularının belirli bir çıkışa doğru sürekli olarak aksanını
sağlayan arazi parçası.

SU TUTMA HAVZASI [ Catchment ] Yağış sularını alıp toplayan
drenaj havzası.

SU YUMUŞATICILARI [ Water softeners ] Suyu iyon değişimi işlemiyle
yumuşatan mineral bileşikler.

SULAK ALANLAR [ Wetlands ] Doymuş toprak koşulları gerektiren bitki
örtüsünü ya da su yaşamını besleyecek yeterli yer üstü ya da
yer altı sularına sahip, turbalık ve bataklık gibi alanlar; birçok
balık ve su kuşu türü için yetişme ortamı sağlayan önemli
vahşi yaşam ortamları.

SULU OKSİTLEME [ Wet oxidation ] Sıcak gazların oluşumuna yol açan
alevsiz yanma yöntemiyle, son derece yoğunlaştırılmış çamurun
parçalanması.

SULU YIKAYICI [ Wet scrubber ] Kabarcıklanan atık gazı sıvıdan
geçirerek ya da sıvıyı gaz akıntısına püskürterek,
parçacıkların ya da gazların giderilmesi için kullanılan hava
kirliliği denetleme aygıtı.

SUSUZLAŞTIRILMIŞ ÇAMUR [ Dewatered sludge ] Yanmaya ya da gübre
olarak kullanılmaya elverişli bir kıvama getirmek amacıyla sıvı
içeriğini azaltıcı işleme tabi tutulmuş lağım çamuru.

SUYLA TAŞINAN HASTALIKLAR [ Waterborne diseases ] Genellikle kirlilik
bulaşmış suyla taşınan kolera, tifo, çiçek, dizanteri, mide ve
bağırsak iltihabı, hepatit gibi salgın hastalıklar.

SUYUN SIZMASI [ Percolation ] Suyun kayalardan ya da topraktan
aşağılara doğru sızarak (süzülerek) inmesi.

SUYUN TEKRAR KULLANIMI [ Water reuse ] Atık suyun arıtımından sonra
alıcı ortama deşarj edilmeyip özellikle sulama amacıyla
kullanılması.

SUYUN TEMİZLENMESİ [ Water purification ] İçme suyu üretmek için
gerekli yöntemlerin bir parçası olarak filtrasyon, kimyasal
işlemler, damıtma ya da dondurma işlemleri yoluyla suyun işleme
tabi tutulması.

SÜLFÜR (KÜKÜRT) [ Sulfur ] Çok çeşitli ticari ve tıbbi
kullanım alanlarına sahip, metalik olmayan eleman.

SÜLFÜR (KÜKÜRT) DÖNGÜSÜ [ Sulfur cycle ] Kükürt içeren
bileşiklerin biyosfer, hidrosfer, atmosfer ve litosferdeki çevrimi.

SÜLFÜR (KÜKÜRT) DİOKSİT [ Sulfur dioxide ] Sülfürün havada
yanmasıyla oluşan renksiz, tahriş edici keskin kokulu gaz; çoğu
yakıtta bulunan sülfürün yanmasından oluşan belli başlı hava
kirleticilerinden biri.

SÜLFÜR (KÜKÜRT) TRİOKSİT [ Sulfur trioxide ] Kükürt dioksitin
atmosferde katalitik ya da fotokimyasal süreçlerle yükseltgendiği
üç oksijen ve bir kükürt atomundan oluşan bileşik. Havadaki nem
ile sülfürik aside dönüşür ve asit yağmuruna neden olur.

SÜLFÜRİK ASİT [ Sulfuric acid ] Saf haldeyken renksiz durumdaki
koyu yağlı sıvı. En yaygın kullanılan, son derece zehirli ve
aşındırıcı bir endüstriyel kimyasal maddedir.

SÜPRÜNTÜ [ Litter ] Sokaklara, karayollarına ve boş arsalara
gelişigüzel atılıp saçılmış katı atık.

SÜRAT TRENİ [ Bullet train ] Son derece süratli tren.

SÜRDÜRÜLEBİLİR GELİŞME [ Sustainable development ] Şimdiki
kuşakların ihtiyaçlarının gelecek kuşakların ihtiyaçlarını
tehlikeye atmadan karşılanmasına olanak veren ekonomik büyüme
politikaları.

SÜZME [ Filtration ] Sıvı atık arıtımında kullanılan,
bakterileri ve diğer organizmaları azaltırken çökelmemiş atık
maddeyi ve koloidleri ayıran ve atığı taneli maddelerden oluşan
bir katmandan geçirerek süzme sağlayan işlem. Lağım suyu arıtım
filtreleri genellikle kumlu filtrelerdir, basınçlı süzme ise
çamurun suyunun ayrılmasında kullanılır.

SÜZÜLME [ Infiltration ] Yüzeyden akan suyu toprağın soğurması;
toprağın suyu akarsulara ve yüzey akıntılarına aşamalı olarak
bırakan bir depo gibi işlev görmesine olanak sağlayan süzülme
(sızma) süreci.

SYNDET [ Synthetic detergent ] Sentetik deterjan.

Ş

ŞERİT GELİŞME [ Strip development = Ribbon development ] Bir ana
caddenin uzunluğu boyunca oluşan, yoğun , büyük kısmi ticari
amaçlı yapılanma.


T

TABAN ALANI KATSAYISI [ Floor area ratio ] Bir bina arsasının toplam
büyüklüğü ile o arsa üzerine inşa edilecek binanın izin verilen
azami taban alanı arasındaki oran.

TAHRİŞ EDİCİ [ Irritant ] Gözlerde rahatsızlığa yada ciltte
kaşıntıya yol açan, havayla taşınan kirletici.

TAKSONOMİ [ Taxonomy ] Organizmaları sınıflandırma bilimi.

TARIMSAL KİRLİLİK [ Agricultural pollution ] Tarımsal faaliyet
sonucu oluşan sıvı ve katı atıklar.

TARIMSAL (EKO) SİSTEM [ Agro(eco) system ] Tarımsal faaliyetlerle
çevreleri arasındaki ilişki.

TARIMSAL ORMANCILIK [ Agroforestry ] Tarım ürünleri yada hayvanlarla
aynı toprakta ağaç veya benzeri bitkiler yetiştirmeye yönelik,
tarım ve ormancılık yöntemlerini birleştiren toprak yönetimi
teknikleri.

TARİHİ KORUMA [ Historic preservation ] Gelecek kuşaklara yönelik
olarak tarihsel varlıkların saptanması, değerlendirilmesi,
korunması, bakımı, restorasyonu ve yeniden kurulması.

TASFİYE [ Disposal ] Bir maddenin tasfiyesi yada işleme
uğratılması süreci. Atık tasfiyesi, atık suyunun işleme tabi
tutulması ve katı atıkların işlenmesini ifade eder.

TAŞIMA KAPASİTESİ [ Carrying capacity ] Bir sistemin çevre
niteliği bozulmadan nüfusta meydana gelen artışı kaldırma
konusundaki azami yeteneği.

TAŞIYICI [ Vector ] Hastalık, parazit yada enfeksiyon taşıyan
organizma.

TAŞKIN [ Flood ] Toprağın geçici olarak bir akarsu yada çok
miktarda yağmur veya diğer nedenlerle oluşan büyük su
kütlelerinin baskınına uğraması.

TAŞKIN ALAN [ Flood plain ] Bir taşkın kaynağının bitişiğinde
olup vadi tabanını oluşturan ve genellikle taşkına uğrayan arazi.


TAŞKIN ALANI YÖNETİMİ [ Flood plain management ] Taşkın
alanlarının kullanılabilmesi ve taşkınlardan en az zarar görmesi
için düzenlenmiş planlama ve uygulama. Bu alanlardaki imarın
tipini; yoğunluğunu ve yapısal şeklini belirleyen yönetmelikler,
taşkın alanı yönetiminin esasını oluşturur.

TAŞKIN DENETİMİ [ Flood control ] Taşkınların yol açtığı
zararı denetlemek yada asgariye indirmek için kullanılan set, kanal,
bent ve baraj gibi teknikler.

TATLI SU KAYNAKLARI [ Freshwater bodies ] Göletler, göller,
pınarlar, çaylar, ırmaklar, dereler,vb.

TEHDİT ALTINDAKİ TÜRLER [ Endangered speciies ] Bütünüyle yada
önemli bir bölümü itibariyle tükenme tehlikesi altındaki fauna ve
flora.

TEHDİT ALTINDAKİ TÜRLER [ Threatened species ] Nadir bulunan ve
yakın gelecekte varlıklarını sürdürmeleri çeşitli nedenlerle
zorlanabilecek olan türler.

TEHLİKELİ ATIKLAR [ Hazardous wastes ] Gereğince yönetilmediği
takdirde insan sağlığı ve çevre için tehlike oluşturan,
hastalığa yada ölüme yol açabilen maddeler içeren atıklar.
Özellikle hidrokarbonlar gibi tutuşabilir atıkalr, asitler ve
alkaliler gibi aşındırıcı atıklar, kendiliğinden tepkimeye
yatkın reaktif atıklar, tarım ilaçları, arsenik bileşikleri,
radyoaktif bileşikler, kadmiyum bileşikleri vb.

TEK KULLANMALIK [ Disposable ] Bir kez kullandıktan sonra atmaya
yönelik.

TEK YÖNLÜ PAKETLEME [ One way packging ] Geri kazanılmayan paketleme
; bir kez kullanılıp atılan paketleme.

TEL [ Tetraethyl lead ] Tetraetil kurşun.

TEMEL PROFİL [ Baseline profile ] Yapay bozulmalardan önce bir
bölgede bulunan çevre koşullarının ve organizmaların
araştırılması.


TEMİZ TEKNOLOJİLER [ Clean technologies ] Kirlieticii etkileri
olmayan teknolojiler.

TEMİZLEME [ Purification ] Organik, ayrışabilen materyalin sabit,
kararlı materyale dönüştürülmesi işlemi; lağım suyu işleme
sürecinin bir bölümü; suya uygulandığında, bu işlem klorlama
yada havalandırma gibi işlemlerle zararlı bakterilerin yok edilmesi
anlamına gelir; hava açısından ise atmosferin parçacıklardan
temizlenmesi demektir.

TERASLAMA [ Terracing ] Suyun yüzeysel akışını denetlemek ve
toprak erozyonunu asgariye indirmek amacıyla bir yamacın konturu
üzerine kurulan toprak set.

TERMİK SANTRAL [ Fossil fuel plant ] Fosil yakıt kullanan elektrik
santrali.

TERMOSFER [ Thermosphere ] Mezopozun üzerinde bulunan ve yükseldikçe
ısının arttığı atmosfer katmanı.

TERS OZMOZ [ Reverse osmosis ] Yüksek çoğunluktaki çözeltilerde
çözücünün basınç altında filtrelerden geçerek daha düşük
yoğunluktaki çözeltiye doğru hareketi; arzu edilmeyen çözünmüş
katıların ve kolloidlerin giderilmesi için suyun işleme tabi
tutulmasında kullanılır.

TESVİYE [ Grading ] İşlevsel olarak toprak yüzeyi ve altı drenaj
modelleri kurmak ve toprak erozyonunu asgariye indirmek, görünüşü
iyileştirmek, sulamayı kolaylaştırmak yada fazla toprağı en
yararlı biçimde dağıtmak için bir yerin profilinin yeniden
oluşturulması.

TETRAETİL KURŞUN [ TEL= Tetraethyl lead ] Çok zehirli organik
kimyasal madde. Belirli miktarda petrol yakıtına katıldığında
tortulanmayı önler, yakıtın oktan sayısını arttırarak motordan
daha iyi verim alınmasını sağlar. Eksoz borusundan atılan
inorganik haldeki kurşun insan sağlığı açısından tehlike
yarattığından yakıtlara kurşun bileşikleri ilavesine karşı
çeşitli yasal önlemler uygulanmasına başlanmıştır.

TETRAMETİL KURŞUN [ TML = tetramethyl lead ] Benzinde vuruntu
önleyici etki maddesi olarak kullanılan tetraetil kurşuna benzeyen,
ama ondan daha aktif olan bir kimyasal madde.

THP [ Toxicity, hazard, persistence ] Zehirlilik, tehlike,
dayanıklılık.

TIRMANMA [ Entrainment ] Gaz veya sıvılarda çökelti halde veya
askıda bulunana partikül maddelerin dikey taşıma güçleri
aracılığı ile aşağıdan yukarı doğru hareketi.

TİCARİ ATIKLAR [ Trade effluents ] işyeri atıkları.

TVL [ Threshold limit value ] Eşik sınırı değeri.

TMF [ Tropical moist forest ] Tropikal nem ormanı.

TML [ Tetramethyl lead ] Tetra metil kurşun.

TNEL [ Total noise exposure level ] Toplam gürültüye maruz kalma
düzeyi.

TNR [ Total noise rating ] Toplam gürültü değerlendirmesi.

TOKSİKOLOJİ [ Toxicology ] Zehirleri ve etkilerini, etkime
mekanizmalarını ve arıtılma yöntemlerini inceleyen bilim dalı.

TOLERANS [ Tolerance ] Bir organizmanın çevresindeki değişimlerin
üstesinden gelme yeteneği; insan yada hayvan besinine uygulanan bir
kimyasal maddenin emniyet düzeyi.

TOPAK, YUMAK [ Floc ] Biyolojik yada kimyasal etkimeyle lağım suyunda
oluşan katı maddeler kümesi.

TOPAKLANMA, YUMAKLAŞTIRMA [ Flocculation ] Atık su arıtımı
sırasında fizikokimyasal olarak topakların oluşmasıyla
çökelmemiş atık maddelerin ortamdan syrılması.

TOPLAMA KANALI [ Interceptor sewer ] Akıntıyı ana kanallardan
toplayıp lağım suyu arıtma tesisine taşıyan büyük kanal hattı.


TOPLAMA ŞEBEKESİ [ Collection network ] Kanalizasyon sisteminin
bütünü için kullanılan terim.

TOPLULUK [ Community ] Belli bir coğrafi alana yerleşmiş ve
etkileşim içinde bulunan türlerden oluşan grup.

TOPOGRAFYA [ Topography ] Yer yüzeyinin fiziksel biçimi.

TOPRAK ÇÖKMESİ [ Land subsidence ] Yer yüzeyinin çeşitli
nedenlerle , özellikle kömür, tuz, altın su yada petrol gibi
maddelerin çıkarılması işlemleri sonucunda aşağı doğru
göçmesi.

TOPRAK EROZYONU [ Soil erosion ] Toprak parçacıklarının havanın
etkisi ile değişip ufalanması ve sonra da rüzgar ve su tarafından
taşınması doğal süreci.

TOPRAK ISLAHI [ Land reclamation ] Barajlar, kanallar ve pompalama
sistemleri inşa ederek toprağın tarım ve geliştirme amacıyla
kullanılabilecek biçimde değiştirilmesi.

TOPRAK KAYMASI [ Mass wasting ] Yerçekimi etkisiyle, kaya yada
toprağın yavaş yavaş yada yüksek bir hızla aşağı doğru
hareketi.

TOPRAK KORUNMASI [ Soil consevation ] Erozyonda ötürü toprağın
bozulmasını, toprağın denge kaybını yada bitkilerin aldığı
besin maddelerinin kaybını asgariye indirmek amacıyla uygulanan
toprak kullanımı yönetimi.

TOPRAK KULLANIM HARİTASI [ Land use map ] Bir coğrafi bölgedeki
toprak kullanım durumunu, siyasi sınırları, ulaşım ağını ve
yöredeki su oluşumlarını da içerecek biçimde gösteren harita.

TOPRAK KULLANIM PLANI [ Land use plan ] Toprağın, kamusal ve özel
imar çalışmalarında dahil olmak üzere, nasıl kullanılacağı
konusundaki resmi öneri.

TOPRAK KULLANIMI [ Land use ] Toprağın sanayi, konut, dinlenme yada
diğer amaçlara tahsis ediliş biçimleri.

TOPRAK KULLANIM ARAŞTIRMASI [ Land use survey ] Belli bir alanda
toprağın kullanım biçimlerinin envanterinin çıkarılması
çalışması. Bu çalışma, genellikle açıklamalı harita olarak ve
istatistik verilerle özetlenir.

TOPRAK ÖRTÜSÜ [ Ground cover ] Rüzgar ve suyun yol açtığı
toprak erozyonunu azaltmak amacıyla yetiştirilen bitkiler.

TOPRAK YÖNETİMİ [ Land management ] Mevcut nüfusun ve gelecek
kuşakların ihtiyaçları ve doğal çevrenin korunması bakımından
azami uzun vadeli yararı sağlamak amacıyla toprağın
geliştirilmesini ve korunmasını amaçlayan yönetim.

TOPRAKBİLİM (PEDOLOJİ ) [ Pedology ] Toprakla ilgili bilim.

TOPRAKSAL [ Terrestiral ] Toprakla ilgili, karayla ilgili.

TORTUNUN ÇÖKELMESİ [ Deposition of sediment ] Akan suyun enerjisinin
çökelmemiş tortunun yükünü kaldıramaması durumunda, materyalin,
su sütunundan akıntı yatağına çökelmesi.

TOVALOP [ Tanker Owners ' Voluntary Agreement concerning Liability for
Oil Pollution ] Tanker sahiplerinin petrol kirliliğine ilişkin
sorumlulukları konusundaki gönüllü sözleşme.

TOZ [ Dust ] Duman yada sisi oluşturan zerrelerden daha büyük,
havada asılı durabilen katı parçacıklar.

TRAFİK KİRLİLİĞİ [ Traffic pollution ] Trafiğin yoğunlaşması
ile artan ve araçlardan kaynaklanan atmosfer ve gürültü
kirliliğinin oluşturduğu kirlilik bütünü.

TROPOPOZ [ Tropopause ] Troposferin üst sınırı.

TROPOSFER [ Troposphere ] Yer yüzeyindeki 0-16 kilometrelik bir
yüksekliğe yayılan, hava olaylarının meydana geldiği atmosferin
iç katmanı.

TTSC [ Two stage combustion ] İki aşamalı yanma.

TSD [ Treatment, storage and disposal ] İşleme, depolama ve tasfiye.

TURBA [ Peat ] Turbalıklarda ve bataklıklarda bulunan, kısmen
ayrışmış materyalden oluşan yakıt.

TURBALIK [ Fen ] Düz bataklık arazi.

TUTMA HAVZASI [ Retention basin ] Herhangi bir olağan dışı nedenle
fazla yüzeysel akışı alan ve uzun süreli depolama amacıyla tutan
havuz yada rezervuar (depo).

TUTMA HÜCRESİ [ Catch basin ] Sellerin taşıdığı süprüntü ve
molozları engelleyerek kanalizasyonun tıkanmasını önleyen,
sokağın altındaki drenaj hücresi (odası ).

TUTUCU [ Arrester ] Baca emisyonlarından kaynaklanan parçacıkları
toplayan mekanik toplayıcı.

TUTUŞABİLİR [ Inflammable ] Kolayca alev alan.

TUTUŞMA DERECESİ [ Incendivity ] Alev alabilir maddelerdeki alt yanma
sınırı.

TUTUŞTURMA [ Flaring ] Atmosferdeki fazla yada gereksiz gazın
yakılması işlemi.

TUZLU SU KARIŞMASI [ Salt water intrusion ] Yer altı suyuna tuzlu su
bulaşması; bu olay genellikle kıyı alanlarında gerçekleşir.
Haliçlerde gel-git olayları ile alt akıntı ile haliç içlerine
tuzlu su taşınımı.

TUZLULUK [ Salinity ] Sudaki tuz miktarı; doğal kaynaklardan
oluşabileceği gibi atık su sızıntısında da oluşur. Suyun
aşırı ölçüde yeniden kullanılması tuzluluğu ağırlaştırır.


TUZUNU GİDERME [ Desalination ] İnsanların yada hayvanların
tüketmesine elverişli hale getitmek için suyun tuzunu giderme
işlemi.

TÜKENME [ Depletion ] Doğal kaynakların azalması, tükenmesi,
kuruması, özellikle tüketim amacıyla kullanım, buharlaşma yada
sızıntı dolayısıyla su kaybı.


TÜKETİCİ [ Consumer ] Üretici organizmaları veya kendilerinden
daha zayıf tüketicileri yiyerek enerji sağlayan canlılar.
Tüketiciler birincil, ikincil ve üçüncül gibi sınıflara
ayrılırlar. Birincil tüketiciler üreticileri yiyerek yaşarlar.
İkincil tüketiciler birincil tüketicileri yerler vb. Örneğin ot
yiyen bir geyik birincil tüketicidir. Geyiği yiyen aslan ise ikincil
tüketici olmaktadır.(Bk. Üretici]
TÜR [ Species ] Bir bitki yada hayvan grubu. Grubun üyeleri arasında
yakın bir benzerlik, ortak bir köken ve sürekli bir üreme sistemi
vardır. Tür, yaygın olarak kullanılan en küçük biyolojik
sınıflandırma birimidir.

U

UCS [ Uncontrolled site ] Denetimsiz çöp dökme sahası.

UÇUCU [ Volatile ] Nispetesn düşük ısılarda buharlaşabilen.

UÇUCU ALERJİ YAPICILAR [ Aerdallergens ] Alerjik hastalıklara yol
açan bitki tozu ve polen gibi havadan gelen alerji yapıcılar.

UÇUCU KÜL [ Fly ash ] Baca gazının taşıdığı düşük
yoğunlukta, yanıcı olmayan parçacıklar.

UF [ Uncertainty factor ] Belirsizlik faktörü.

UFALAMA [ Shredding ] Katı atığın daha hızlı ayrışması için
küçük parçalara bölünerek küçültülmesi.

UNEP [ UNEP = United Nations Environment Programme ] Birleşmiş
Milletler Çevre Programı.

URANYUM [ Uranium ] Nükleer enerji üretimi için gerekli radyoaktif
metalik eleman.

UYGULAMA PLANI [ Implementation plan ] Belli bir sürede çevre kalite
standartlarının karşılanması için yapılması gerekli işlerin
anahatları.

UYUM [ Adaptation ] Canlı organizmaların çevre koşullarının
üstesinden gelme yeteneği.

UYUMLU BAKTERİLER [ Facultative bacteri ] Hem aerobik hem de anaerobik
koşullarda yaşayabilen mikroorganizmalar.

UZAKTAN ALGILAMA [ Remote sensing ] elektromanyetik enerjinin
bulunmasıyla, sözgelimi havadan fotoğraf çekme gibi, fiziksel
özelliklerle ilgili uzak mesafelerden bilgi toplama yöntemi.


Ü

ÜÇÜNCÜL ARITMA [ Tertiary treatment ] İkincil işlemden sonra
gelen atık suyu arıtma işlemi. Bu aşamada, belli amaçlarla
kullanmaya elverişli su elde etmek üzere organik kirleticiler,
çözünmüş inorganik tuzlar, fosfor ve azot giderilir.

ÜRETİCİLER [ Producers ] Fotosentez ile büyüyen canlılar;
bitkiler.

ÜRETİM REAKTÖRÜ [ Breeder ] Parçalanmayan atomları, aynı ya da
farklı elemanlı parçalanabilir atomlara dönüştüren ve
tükettiğinden fazla yakıt üreten reaktör.

ÜST KATMAN [ Lift ] Sıhhi bir katı atık gömme işleminde,
atığın sıkıştırılmış katmanı ile nihai örtünün
oluşturduğu bölüm.

ÜSTÜNE DOLDURMA SİSTEMİ [ Load on top system ] Yakıt taşıyan
gemilerde denizi kirletmekten kaçınmak amacıyla yeni yüklemeyi
denize dökülmeyip tanklarda bırakılmış kalıntı ve yıkama suyu
karışımının üzerine yapma yöntemi. Daha sonra uygun tesislerin
bulunduğu limanlarda petrol ve su, birbirinden ayrılmak için gerekli
işlemlere tabii tutulurlar.

V

VAHŞİ YAŞAM YÖNETİMİ [ Wildlife management ] Türlerin doğal
ekosistemlerinde bakımı ve geliştirilmesi; çevre dengesinin ve tür
çeşitliliğinin korunması.

VENTURİ GAZ YIKAYICISI [ Venturi scrubbir ] Gazlardan tozu gidermeye
yarayan sulu yıkayıcı tipi.

VERİ [ Data ] Analizlerde ya da yorumlarda kullanılan, sonuç
çıkarmaya yarayan bilgi ya da olgular.

VİNİL KLORİD [ Vinyl chloride ] Kanser yapabilen, PVC gibi plastik
madde üretiminde kullanılan kimyasal bileşik.

VOC [ Volatile organic compounds ] Uçucu organik bileşikler.

VOLKANİK KAYA [ Igneous rock ] Bazalt, granit ve özellikle lav gibi,
ergimiş ve kısmen ergimiş durumda katılaşarak oluşan kaya.

VP [ Vapor pressure ] Buhar basıncı.

VS [ Volatile solids ] Uçucu katılar.

VSS [ Volatile suspended solids ] Uçucu çökelmemiş katı madde.

VTOL [ Vertical takeoff and landing ] Düşey kalkış ve iniş.

VURUNTU ÖNLEYİCİ [ Anti-knock ] Motorun daha düzgün çalışması
için yakıta eklenen ve genellikle kurşun içeren bileşikler.

W

WCED [ World Commission on Environment and Development ] Dünya çevre
ve gelişme komisyonu.

WCIP [ World Climate Impact Studies Programme ] Dünya İkliminin
Etkisini İnceleme Programı.

WES [ Waste-to-energy system ] Atıktan enerjiye sistemi.

WWF [ World Wildlife Fund ] Dünya Vahşi Yaşam Fonu.

WWW [ World Weather Watch ] Dünya Hava İzleme.

Y

YARDIMCI DOĞAL GAZ [ SNG = Subtite natural gas ] Herhangi bir
kaynaktan elde edilen, doğal gazın özelliklerini taşıyan gaz.

YARILANMA MÜDDETİ [ Half-life ] Bir radyoaktif izotopun atomlarının
yarısının parçalanması için gerekli olan süre; kirletici etki
süresi açısından tarım ilaçları ve diğer kirleticiler için de
bu terim uygulanır.

YAŞ YAPISI [ Age structure ] Nüfusun yaş gruplarına göre
sınıflandırılması.

YAŞAM DÖNGÜSÜ [ Life cycle ] Bir canlının yumurta döllenmesinden
ölüme kadar geçirdiği değişik aşamalar.

YAŞAM KUŞAKLARI [ Life zones ] Genellikle bir örnek iklim ve toprak
özelliklerine sahip alanlar ve bunun bir sonucu olarak da, tür,
bileşim ve çevreye uyum bakımından son derce bir örneklik
gösteren biyota.

YAŞAM MEKANI [ Biotope ] Belirli bir bitki ve hayvan topluluğu için
elverişli nitelikteki nispeten bir örnek çevre koşullarının
oluşturduğu sınırlı bir bölge.

YAŞAM ORTAMI [ Habitat ] Bir organizmanın yada organizma grubunun
yerleştiği, fiziksel çevrenin görece bir örnekliliği ve ilgili
bütün biyolojik türlerin sıkı etkileşimi ile belirlenen doğal
çevre. Yaşama ortamı çöl, tropik orman, çayırlık alan, kutup
tundrası yada buz denizi olabilir.

YAŞAYABİLİR [ Viable ] Canlı, üreyen sistemler.

YAYILIM ALANI [ Range ] Biyolojik biçimlerin coğrafi dağılımı.

YEDEK (ENERJİ) ÜRETİM KAPASİTESİ [ Reserve generating capacity ]
Beklenmedik enerji taleplerini karşılamaya yönelik fazladan enerji
üretme kapasitesi.

YENİDEN İŞLEME [ Recycling ]Özellikle kağıt, cam ve plastik gibi
yararlı ürünlerin üretilmesi için, atık materyalin yeniden
kullanılır hale getirilmesi işlemi.

YENİLENEBİLİR ( DOĞAL ) KAYNAK [ Renewable resource ] Kendini
doğal biçimde yenileyen yada insan müdahalesiyle yenilenebilen,
ağaç, hava yada su gibi doğal kaynaklar.

YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARI [ Rnewable energy sources ] Güneş
enerjisi, rüzgar enerjisi, jeotermal enerji, su enerjisi, biokitle
enerjisi, gelgit enerjisi ve üretici nükleer enerji reaktörleri gibi
kendiliğinden yenilenebilir, kullanmakla eksilmeyen enerji
kaynakları.

YENİLENEMEZ KAYNAK [ Nonrenewable resource ] Sınırlı olarak
bulunann mineral gibi doğal, kural olarak cansız kaynak.

YERALTI SU DÜZEYİ [ Water table ] Taban yatağında biriken yer altı
suyunun düzeyi.

YER ALTI SUYU [ Groundwater ] Yerüstü [yüzey] su kaynaklarından
sızıntı yada yağmur yoluyla yenilenen, yer yüzeyinin altında
yutaklanan su oluşuları.

YER ALTI SUYU KİRLİLİĞİ [ Groundwater pollution ] Yer altı suyu
kirliliğinin başlıca kaynakları lağım suyu tesisatı, lağım
çukurları vb. ile kıyı bölgelerinde tuzlu su sızıntılarıdır.

YER ALTI SUYU ZENGİNLEŞMESİ [ Groundwater recharge ] Yağış suyu
veya yüzey sularının sızma yoluyla yer altı sularını
çoğaltması.

YERÜSTÜ SUYU (YÜZEY SUYU) [ Surface water ] Okyanuslarda dahil,
yeryüzündeki bütün suları tanımlamakta kullanılan geniş
kapsamlı terim. Dar anlamıyla ise akarsu yataklarında bulunan suyu
ifade eder.

YERYÜZÜNÜN İZLENMESİ [ Earthwatch ] Önemli çevresel
yönelimlerin saptanması, insan faaliyetinin çevre üzerindeki
etkilerinin incelenmesi, çevreye yönelik potansiyel tehlikelerin
erken uyarılarının belirlenmesi ve doğal kaynakların izlenmesi
için geliştirilen geniş kapsamlı çevre değerlendirme programı.

YEŞİL [ Green ] Yeniden işlenip kullanılan kağıt ürünler ve
biyolojik bozulmaya uğrayabilir plastik torbalar gibi " çevre dostu "
ürünleri ifade eden sıfat ( sözcük ); çevre sorunlarına ilgi
gösterilmesini savunan siyasal partiler için de kullanılır.

YEŞİL DEVRİM [ Green revolution ] Yoğun gübre ve geliştirilmiş
sulama sistemi kullanımı ve özellikle buğday ve prinç gibi ürün
tohumlarının yeni çeşitlerinin benimsenmesi yoluyla daha
başarılı tarımsal verim elde edilmesini ifade eder.

YEŞİK KUŞAK [ Green belt ] Bir yerleşim alanı çevresinde yer
alan, yapılaşma olmayan toprak kuşağı.

YETERSİZ BESLENME [ Malnutrition ] Organizmanın varlığını
sürdürmesi ve büyümesi için gerekli asli metabolizma öğelerinden
birinde yada birkaçında genellikle beslenme eksikliğinden
kaynaklanan yetersizlik durumu.

YIKAYARAK TASFİYE [ Ekutriation ] Yüzdürme (yıkama) işlemi
sırasında değişik çökelme hızlarından yararlanarak ayırma
işlemi.

YIKAYICI [ Scrubber ] Bir su püskürtücüsünden oluşan hava
kirliliği aygıtı. Püskürtülen su arzu edilmeyen parçacıklarla
çarpışır, onları tutar ve emisyondan ayırır; emisyon daha sonra
kirden arınmış olarak bacaya gider.

YIKAYICI [ Washer ] Toplama ortamı olarak sıvı ile işleyen gaz
arıtıcısı, damlacık ayırıcısı, sulu toz toplayıcısı için
kullanılan genel terim.

YIKINTI [ Debris ] Herhangi bir yapının tahribi sonucunda ortaya
çıkan kayaların, kerestenin, molozun, tuğlaların, taşların vb.
oluşturduğu birikinti.

YILLIK BOŞALTMA SINIRI [ ARL= Annual release limit ] Kirlilik
kaynağından bir yılda salınabilecek maksimum atık miktarı.

YIRTICI [ Predator ] Avlanarak yaşayan yaratık ve organizma. "
yırtıcı zinciri "nde , birbirini izleyen her bir besin ilişkisi
kademesinde yer alan tüketici, tüketilenden genellikle daha büyük
ve güçlüdür. Bu bağlamda nihai yırtıcı, insan olmaktadır.

YİNELENEN DOZ ZEHİRLİLİĞİ [ Repeated dose toxicity ] Belli bir
tahlikeye birkaç kez maruz kalmanın zehirli etkisi.

YOĞUNLUK [ Density ] Bir yerin nüfusunun, yerleşim birimlerinin yada
taban alanının, toprak alanı birimiyle olan ve oran olarak ifade
edilen ilişkisi.

YOĞUNLUĞA BAĞLI ETKEN [ Density-dependent factor ] Tam anlamıyla
etkili olabilmesi nüfus yoğunluğuna bağlı çevre etkeni.

YOĞUNLUĞA BAĞLI OLMAYAN ETKEN [ Density-İndependent factor ] nüfus
yoğunluğuna bağlı olmadan etkisini gösteren çevre etkeni.

YONTMA (ÇENTME) [ Spalling ] Yongalar yada parçalar haline getirme.

YOSUN ÖLDÜRÜCÜ [ Algicide ] Yosunlara etkili zehirli kimyasal bir
madde.

YOSUN PATLAMASI [ Algal bloom ] Su kaynaklarının çeşitli atıklar
ve akıntılar yoluyla besleyiciler, özellikle nitratlar ve fosfatlar
yönünden zenginleşmesi sonucu içlerindeki su yosunlarının hızla
serpilip gelişmesi.

YOSUNLAR [ Algae ] Tamamen yada kısman su altında yaşayan veya nemli
yüzeylerde büyüyen, bazı kimyasal elemanların bulunduğu
koşullarda hızla çoğalan, klorofil ve diğer fotosentez pigmentleri
içeren bitkiler.

YÜKSEK ENERJİLİ YIKAYICI [ High energy scrubber ] Kirli gazı
atomize suyla temizleyen kollektör.

YÜZDÜRME [ Flotation ] Maddelerin sıvı atıklardan yüzdürülerek
ayrılmasına yarayan fiziko kimyasal arıtma yöntemi.

YÜZER SETLER [ Floating booms ] Küçük bir alanda toplanmış yoğun
bir kitleyle uğraşmak, yayılmış bir kitleyle uğraşmaktan çok
daha kolay olduğu için, suya yayılmış petrolü belirli bir alanda
tutmak amacıyla kullanılan, çeşitli maddelerden üretilebilen
yüzer engeller.

YÜZEY AKTİF MADDE [ Surfactant ] Deterjanlarda kullanılan ve atık
sularda bulunduğunda alıcı ortam sularında köpürmeye yol açan
yüzey aktif bir kimyasal madde. Etkin su kirliliği nedenlerinden
biridir.

YÜZEYSEL AKIŞ [ Runoff ] Yeryüzünde akarak yada toprak yüzeyinden
sızarak yüzeydeki su oluşumlarıyla yeniden birleşen su ve yağmur
suyu.

YÜZEYSEL AKIŞ EROZYONU [ Runoff erosion ] Yüzeysel akışın yol
açtığı erozyon; erozyona uğrayan toprakta bitki örtüsünün
yerinden sökülmesiyle sonuçlanır.


Z

ZAR SÜZGEÇLER [ Membranes ] Suyun arıtılmasında, tuzunun
giderilmesinde ve ayrıca sınai süreçlerde kullanılan, zardan
yapılma filtreler.

ZARARLI [ Noxious ] Fiziksel yönden zararlı olumsuz etkilere sahip.

ZEHİRLİ MADDELER [ Toxic substances ] Değişik biçimlerde maruz
kalma sonucu zarara yol açabilen kimyasal maddeler.

ZENGİNLEŞTİRME [ Recharge ] (Bk. Yer altı suyu zenginleşmesi).

ZİFT [ Bitumen ] Yüzeyleri havanın etkilerine karşı dayanıklı
kılmak ya da yol yüzeylerini kaplamakta kullanılan petrol
kalıntısı.

ZİMMERMAN İŞLEMİ [ ZIMPRO = Zimmerman process ] Basınç altında,
kapalı bir kapta BOİ-biyolojik Oksijen İhtiyacını azaltmak için,
lağım çamurunun işlenmesinde kullanılan sir sulu oksitleme
işlemi.

ZİMPRO [ Zimmerman process ] Zimmerman işlemi.

ZOOPLANKTON [ Zooplankton ] hayvansal plankton.

Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages